Yeni Üyelik
25.
Bölüm

^1.24.BÖLÜM^: ‘Festival Operasyonu’

@cornelianews

 

 

İnsanlar da ağaca benzer; ne kadar yükseğe ve ışığa çıkmak isterse o kadar derine kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinliğe, kötülüğe.

 

 

 

24.Bölüm

 

 

..📖..

Gözlerim ağırmaya başlamış iki üç kere içim geçtiği için kafamı kitaplara vurmuştum. Acıdığı için elimle alnımı ovalayarak baygın gözlerimi tekrardan açıp etrafa baktım. Nerdeyse tavana değecek kadar büyük rafların ev sahipliği yaptığı büyük Elwestar tarihi kütüphanesinde nerdeyse son iki gündür araştırma yapıp duruyorduk.

Doğru düzgün bir uyku bile çekemeden her gece bir ayara gelip romanın akışının değiştiği yön hakkında konuşuyorduk.

Benim en son gördüğüm görünün üzerinden dört gün geçmişti. Diane bize daha fazla alışmıştı hatta öyle ki eve gitme düşüncesinden bile hoşlanmıyordu.

Markiliğe giderkenki yüzündeki üzgün ifadeyi hatırlıyordum.

Diane ev bile denemeyecek cehennemden çıkma o yere geri dönmüştü. Neyseki şu anda ona yazdığım mektuplardan Markizesin daha temkinli davrandığını öğrenmiştim.

Dört gündür akademiye gitmiyorduk, akademi müdüresi Bayan Reyna o gün yaşanan şeylerin kafa karıştırıcı olduğunu bu yüzden dört gün daha izin yapmamız gerektiğini söylemişti.

Hem Diane'nin boğulma olayı hemde benim ebeveynlerimle yaptığım kavga bir işe yaramış gibi görünüyordu.

Bu sayede Diane ve ben izinliydik. Lenora da bu fırsatı değerlendirerek akademiye gitmek yerinde benimle baş başa kalarak adam akıllı konuşma fırsatı bulmuştu.

Elwestar malikanesinde nerdeyse bir haftayı tamamlayacaktım. Bu süreçte annem ve babam gelmişti ama hiç bir şekilde ikisiyle de görüşmemiştim. Ve Lenora sert bir şekilde onları uyarmıştı.

Bu yüzden kimse beni zorlamamışta ki ben istediğim zaman onlarla konuşana kadar beni rahatsız etmeme kararı almışlardı. Yinede Düşesin hiç iyi olmadığını duymuştum.

O günden beri doğru düzgün uyuyamadığını ve Dükle çok fazla tartıştığını duymuştum. Costantinova malikanesinde kara bulutların dolandığını yönünde çokça dedikodu yayılıyordu.

Sonuç olarak yaşanan her şey onlara müstahaktı. Bana güvenmeyip yaşattıkları şeyleri öyle kolayca affedeceğimi kim söylemişti ki.?

Ben İlia kadar acımazsız değildim ama daha önce söylediğim gibi eğereki sabrımı sınarlarsa ondan daha merhametsiz olabilirdim. Benimkide inattı işte ne yapabilirdik ki.

Neredeyse her gün gelip benimle konuşmaya çalışan Marcus'u söylemiyordum bile. Büyük ihtimalle beni ikna etmesi için onu babam yolluyordu ama artık yemezdi.

Her gelişinde Lenora onu geri postalıyordu.

O kadar rahat ve keyifli günler geçirmiştim ki burada gördüğüm o korkunç görünün bile etkisi azalmıştı. Beni rahatsız etmeye cüret edemiyorlardı çünkü Lenora tam bir cellat gibi dikiliyordu karşılarına.

Benim canım kardeşim her zamanki gibi beni kolluyordu.

Gözlerim önümdeki defterde gezindi, Lenora'nın günlüğünü inceliyorduk. Oldukça ilginç şeyler öğrenmiştim. Mesela İlia ve Lenora'nın ormanda kaybolduktan sonra yaşadıkları şeylerle ilgiliydi.

İkisinin arasında garip bir bağ oluşmaya başlamış.

Birbirini ne kadar uzakta olsalarda hissetmeye ve görmeye başlamışlar. Evet en başta bunu çok sorgulamıştım. Günlüğün bazı sayfaları yırtılıp koparıldığı için nerede ve neyle ilgili olduğu hakkına hiç bir fikre sahip değildik. Ama en azından öğrene bildiğimiz kadar şey öğrenmeye çalışıyorduk.

Lenora günlüğünde küçük bir üçgen resmî çizmiş. Her ne yaşandıysa o zamandan beri ikisininde bileğinde küçük siyah bir üçgen belirmiş. Buradaki sorun hiç kimsenin bu üçgeni göremiyor olmasıyla başlıyor.

Sadece İlia ve Lenora'nın görebildiği bir üçgenden bahsediyorduk. Üstelik bu öyle bir şeydi ki. İkisi birbirleriyle yaklaştıklarında üçgen iç içe giriyor ve ikimizin her türlü zihinsel ruhsal ve fiziksel özelliklerini birbirine bağlıyordu.

Yani Lenora, ben görü gördüğümde bunu biliyordu ve ben istersem onu görünün içine sokabiliyordum. Daha da iyisi ise ben de Lenora'nın gücüne sahip olabiliyordum.

Bu romanın içine girdiğinden beri gücüyle mücadele eden zavallı Nilvera onu kontrol edene kadar çok uğraştığını söylemişti.

İki üç kere yanlışlıkla Anna'yı elektrik akımına boğmuş. Hatta bu yüzden tüm malikanenin büyülü elektrik sistemini bozmuştu ve daha nicesi yaşandığı için Perlo'yu buraya getirmişler. Yani Nilvera'da benim gibi Lenora'nın bedenine uyum sağlamakta oldukça zorlanıyordu.

İkimizinde çocukken öğrendiği bu güçlerin kontrolünü bir anda kaybetmemiz şüphe çekiyordu ama yapacağımız pek bir şey yoktu. Tam da bu yüzden Diane'den yardım almıştık.

Diane de güçlerini kontrol edemiyormuş gibi davranmıştı ve herkes tapınakta yaşanan kazanın bizde psikolojik bir etki bıraktığını söylemeye başlamıştı.

Yani bir çeşit travma nedeniyle güçlerimizi kontrol edemiyorduk. El birliğiyle herkesi buna ikna etmiştik. Bu süreçte Diane hiç bir şey anlamasa bile bize yardım etmişti. Bu yüzden ona çok minnettarım.

Lenora elindeki büyük üç kitabı zaten kitaplarla dolu olan masanın bir köşesine sıkıştırdı. "Günlükteki üçgenle ilgili bulabildiğim şeyler bu kadarla sınırlı." Dediğinde elimi uzatarak en üsteki kitabı aldım. Kader Bağı adlı kitap çok eski gözüküyordu.

Üstelik bizim bileğimizdeki üçgene benzer üçgenler kitabın kapağında yer alıyordu. Kitabı açtığımda içindeki bomboş sayfalara bön bön bakmaya başladım. "Şaka mı bu kitap boş." Dediğimde Lenora inanamıyor gibi yanıma gelip kitabın içine baktı.

"Kaç saattir aradığım kitaba bak delireceğim artık." Dediğinde sakinleşsin diye yavaşça omzuna vurdum.

"Olsun kardeşim belki büyü falan vardır bu yüzden içi boş gözüküyordur ama aslında boş değildir." Lenora tek kaşını havaya kaldırarak ciddi misin der gibi yüzüme baktı. Yani belkide öyledir sonuçta burası bir romanın iç dünyasıydı.

Olmaz denilen her şey her an olabilirdi.

"Bu sadece yok olmaya yüz tutmuş bir kitap İlia." Dediğinde umut fakirin ekmeğidir diyerek onu bir köşeye koydum. Belki lazım falan olurdu. Lenora oflayarak kendi sandalyesine oturdu. Bir yandan da notlarımızı düzenliyordu.

İlia'nın günlüğü ortada yoktu, Costantinova malikanesine dönünce daha ciddi bir şekilde arama yapacaktım. Şuanlık bildiğimiz şeyler şunlarla sınırlıydı.

İlia ve Lenora aralarındaki bu bağı bir şekilde koparmışlardı. Bu zaman da onların birbirleriyle kavga ettiği ve düşman olduğu zamana denk geliyordu. Elim istemeden bileğime gitti.

Orada hiç bir şey yoktu.

İkisinin dostlukları her neden bittiyse Lenora bir casus yerleştiriyordu İlia'nın evine. Yani İlia'nın bir şeyler yapmasından korkuyordu. Ne yapabilirdi ya da aralarında ne geçmişti hiç bir şey bilmiyorduk.

Şimdiyse ikimizin aklındaki tek hedef İlia ve Lenora'nın bağı koparmak için gittikleri yeri bulmakta. Bu yaşananlardan hiç kimsenin haberi olmadığına göre ikisi gizlice gitmişti.

Eski bir kağıda yazılmış bir adresi Lenora odasına gelen bilgi locası üyesi sayesinde bulmuştu.

Şimdi ikimizde izin günün tadını çıkarma bahanesiyle oldukça tenha bir yer olan adını bile duymadığım eski bir köy benzeri bir yere gidecektik.

Lenora Ahzee'den kurtulmak istediğini söylemişti ama ben hala gölgenini onun peşinde olduğundan şüpheleniyordum.

Bu yüzden fikre sıcak bakmadım ama ona da hak vermiyor değildim. Ahzee resmen bir saniye bile yanından ayrılmıyordu kızın ve Nilvera kendini durmadan tetikte hissediyordu.

Ahzee'nin bir şeyler çakmasından korkuyordu. Bencede konu Ahzee'yse ilk şüphelenecek kişide oydu. Bu ana kadar Nilvera Lenora'nın bedendinde iyi ilerlemişti ama hala daha gergindi.

Üstelik ikisinin arasındaki bağ kısıtlı olmadığı için Ahzee onun duygularını da hissedebiliyordu. Bu daha da büyük bir sorundu.

Gözlerim kaçamak bir şekilde kapının köşesinde sakince duran Denzel'de gezindi. Yalnız kalmak istediğimizi söylediğimiz için kapının yanında cezalı çocuk gibi bekliyordu. Hatta kafasını çevirip bakmıyordu bile.

Dudaklarım istemeden yukarı kalktı, oldukça sevimli görünüyordu.

Lenora elindeki kitabı masaya atarak sertçe nefes verdi. Plana göre o köye en yakın yer olan Variesta Dükkanlığıydı. Üstelik bu gün belli zamanlarda gerçekleşen halkın kutladığı eski bir festival vardı.

İkinci erkek başrol olan Judas Variesta'ya doğru adım adım ilerliyorduk.

İlk hangi erkek başrolle karışacağımı merak ediyordum.

Vatan haini Judas, romanın akışı bozulduğunda senin de kaderin değişir miydi.?

Kafamı çevirerek Nilvera'ya baktım. Bana saatlerdir yaptığı plandan bahsediyordu ve bazen bu kızdan gerçekten korkuyordum. Dudaklarım yukarı kıvrılırken işin içine giren sihir ve daha fazlası merakımı daha fazla arttırmıştı.

Lenora masadan kalkarak hızlıca etrafı düzeltti. Aldığımız notları masanın üzerindeki yuvarlak çembere yaklaştırdı. Bu çemberin ışık saçarak büyümesine neden oldu. Gözlerim Lenora'nın elindeki defterle beraber elini masanın içine soktuğunda büyüdü. Bu dünyadaki büyüye hala alışamamıştım.

Kendimi fantastik bir film izliyormuş gibi hissediyorum.

Lenora da öyle hissediyor olmalıydı ki oldukça heyecanlı görünüyordu. Elini çekerek masanın üzerine doğru düz bir şekilde tuttu ,ardından yumruk yaptığında o yarık kaybolarak masanın üzerindeki çember yok oldu.

Söyle hir bakıldığında bu masanın içinde büyüyle bir şeyler saklandığı kimin aklına gelirdi ki.

kimsenin açamayacağı kasa benzeri bir büyünün içine koyulmuştu ve güvendeydi. Lenora ve benim dışımda biri asla açamazdı. Lenora büyüyü bu şekilde ayarlamıştı.

İşini halletmenin rahatlığıyla gerinerek bana baktı." Hadi yukarı çıkıp hazırlanalım." Dediğinde onu kafamla onaylayarak masadan kalktım.

İkimizde köşedeki masaya kalçasını yaslamış Ahzee'ye döndük. Elindeki kitaba sakin bir ifadeyle bakıyordu. Bizim yaklaştığımızı fark edince bize doğru döndü. Lenora ve ikisi yine garip bir şekilde bakıştı.

Şu odamda çizdiğim büyük ağızlı adamın resiminden beri Ahzee ve Lenora'nın arası bir tuhaftı. Lenora gözlerini ondan çekerek beni de beklemeden kütüphaneden çıktı.

Denzel yaslandığı duvardan diklenerek bir Lenora'nın arkasından baktı bir de Ahzee'nin çatık kaşlarına.

"Lenora'yla tartışmış olma ihtimaliniz nedir.?" Diyerek Ahzee'ye baktığımda elindeki kitabı kapatarak sakince rafa yerleştirdi.

"Sizin ailenizle barışma ihtimaliniz gibi bir şey." Dediğinde kendini tutamayarak güldüm. Ahzee kızmamı bekliyor olmalıydı ki gülünce ilginç bir şey görmüş gibi bana doğru döndü. Kızıl gözleri kısılarak yüzüme baktı.

"Benim barışma ihtimalim düşük görünüyor, senin için üzüldüm." Dediğimde dudakları yukarı kıvrıldı. İki muhafıza arkamı dönüp kütüphanenin kapısına doğru ilerlediğimde ikiside ayaklanmıştı ve benimle beraber kütüphaneden çıkmışlardı.

Şimdi ben ortalarında yürüyordum onlarda iki yanımda yürüyordu. Benim bir şey dememi bekliyor gibi bakan Ahzee'yi görmezden gelip yürümeye devam ettim.

Sanırım Ahzee Lenora'ya yakınlaşamadığı için benden yardım istiyordu.

Yav ben kendi muhafızımla doğru düzgün konuşamıyorum sana nasıl yardım edeyim.

"Efendim size herhangi bir şey söyledi mi.?"

Kafamı çevirerek ona baktım. Lenora önceki efendisiyle ilgili bir şeyler sormuştu ve Ahzee'de biraz ters bir tepki vermişti. Gözleri koridordaki tablolarda geziniyordu. "Ne gibi, seninle ilgili bir şeyler mi.?"

Kafasını bana doğru çevirerek olduğu yerde durduğunda bende durdum. Bak çok yakışıklı falansın ama yemezler aslanım.

"Leydi İlia'nın bu kadar konuşkan olduğunu bilmiyordum." Dediğinde kafamı yana yatırdım. "Benimle hiç muhabbet etmeye çalışmadığın için olabilir." Dediğimde güldü. "Doğru sizinle pek muhabbet etmedim."

Daha çok gerek duymadın.

"Elbette etmedin efendin dışındaki başka bir şeyle ilgilenmiyorsun." Dediğimde çatık kaşlarıyla bana baktı. Kendince bu çok normal olabilirdi ama Ahzee fark etmeden Lenora'nın üzerine çok düşüyordu.

Eski efendisinin ölümünü hala atlatamadığı için miydi Lenora'nın bu kadar üstüne gitmesi.

Denzel'in söylediklerinden bunu anlamıştım. Ahzee Lenora'dan önceki efendisinin ölümünü atlatamamıştı bu yüzden Lenora'nın başına bir şeyin gelmesinden endişe duyuyordu.

Çok merak ediyordum önceki efendisi nasıl biriydi ve nasıl ölmüştü.

Kendisine olan güveni gitmiş gibiydi, sanki efendisini koruyamayacağından endişe duyuyordu.Romanda Lenora'nın kaybolduğu zamanı düşündüm. O zaman Ahzee nasıl bir tepki vermişti, kendisini nasıl hissetmişti.?

"Bence biraz güvenmeyi denemelisin." Güler gibi bir nefes verdi. Bakışları çok dikti, istemeden insan tedirgin oluyordu. "Ben zaten efendime güveniyorum."

"Efendinden bahsetmiyorum senden bahsediyorum." Dediğimde garip bir sessizlik oldu. Kızıl gözlerini benim gri gözlerime dikti. Gözlerine baktığımda çok garip hissetmiştim.

Duygularını sanki bir renk gibi görüyordum.

Kızıl gözlerinde ince sarı renkler vardı. Pişmanlık ve keder, bir insanın gözlerinde duyguların renklerini görmek mümkün müydü ki.?

Kahinlerin yetenekleri ne kadar ileri gidebiliyordu.

Ya İlia, sende görüyor muydun.?

Herkesin gözlerinde onların hissettiği duyguların renklerini görmek çok garip hissettiriyordu."Sarı." Diye mırıldandığımda Ahzee anlamaz gözlerle bana baktı. "Sarı derken neyi kastettiniz.?"

"Leydi İlia." Kafamı çevirerek bana seslenen hizmetliye döndüm. Anna saygıyla beni selamlayıp. "Efendim sizi çağırıyor." Dediğinde gözlerimi Ahzee'den çekerek Denzel'e kaçamak bir bakış attım.

Onun bakışları her zaman olduğu gibi üzerimdeydi ne düşündüğünü anlamadığım için gözlerimi ondan çekerek düşünmeye başladım.

İlia güçlerinin ne kadarını kullanabiliyordu. Ya da hangi arayla kullanıyordu.

Az önce böyle bir güce sahip olduğumu yeni öğrenmiştim. Ya İlia bu güce sahip olduğunu biliyor muydu.?

Hem geçmişle ilgili anılar görüyordum hem de gelecekle ilgili anılar. Üstelik insanların duygularını da renkler sayesinde öğrenebiliyordum.

İlia bu gücü hangi aralıklarla kullanıyordu. Şuana kadar gücüm hep kendiliğinden harakete geçmişti. Bilinçli bir şekilde kendim kullanmamıştım.

"Efendim sizi rahatsız eden bir şey mi var.?" Anna sakin bir şekilde benim bir adım gerimden yürüyordu. Kafamı çevirip yüzüne baktım.

Onun gözlerinde yeşil çizgiler vardı.

Yeşil ne anlama geliyordu.?

Merak olabilir miydi.?

Yüzünde sabit bir ifade vardı, yinede emin olmadığım için önüme döndüm. Anna bana Elien'i hatırlatmıştı. Sanırım onu biraz özlemiştim.

"Düşünüyordum." Anlıyorum der gibi kafasını sallayarak soru sormadan kapıyı açtı. İçeriye girerek çoktan hazırlanmış ayağındaki botları düzelten Lenora'ya baktım.

İlk defa üzerinde elbise dışında bir şey görüyordum. Pantolon kaliteli bir kumaştan olduğu çok belliydi. Tüm vücut hatları belli oluyordu. Bu evrende kadınlar her zaman elbise giyerdi eğerki bir muhafız ya da savaşçı değilsen.

Bana yatağın üzerindeki kıyafetleri işaret etti. "Üzerimize pelerin alacağız bu yüzden çok dikkat çekmeyiz." Dediğinde onu onaylayarak kıyafetleri yatağın üzerinden aldım.

Banyoya giderek üzerimi değiştirdim. Anna çok ilginç bir şekilde hiç bir şey demiyordu. Oldukça sakindi sanki tepki vermeyi bilmiyor ve sorgulamıyor gibiydi. Gerçi geldiğimden beri çok nadiren tepki verdiğini görmüştüm. Konumlanmış robot gibiydi.

Elien'den oldukça farklıydı, bu da Lenora'nın neden bu kadar rahat davrandığını gösteriyordu.

Gözlerim içeri giren Lenora'ya kaydı. Bana doğru yaklaşıp gömleğin üzerindeki belden oturtmalı korsenin iplerini bağlamaya başladı.

"Baksana bu Anna çok garip." Dediğimde omzunun üzerinden kapıya bir bakış atıp kulağıma doğru eğildi.

"İnsan olmadığından olabilir." Gözlerim şaşkınca açılarak ne diye bağırdım.

Nasıl ya.?

Harbiden insan değil miydi.?

"Bağırmasana kızım, dük onu savaş alanında bulup getirmiş insan olmadığını biliyorum ama işime geliyor ne emredersem sorgusuz sualsiz yerine getiriyor bana kalırsa suikastçi, çok iyi refleksleri var."

Gözlerimi şaşkınca açıldı yok daha neler.?

Bu kesinlikle beklemediğim bir şeydi, benim tepkime karşı bende böyleydim der gibi omzumu sıvazlayan Lenora'ya baktım.

Korseyi bağlamayı bitirmiş olmalıydı ki banyodaki dolabın içinden bir kutu çıkardı. Kutunun üzerinde daha önce hiç görmediğim şekiller vardı, içerisinde de garip iki çift yüzük vardı.

Biri yeşil renkli diğeri ise kırmızı renkliydi.

Onun dışında da iki tane kolye vardı.

"Yüzükler görünüşümüzü gizlemek için, kolyeler de bizi üç kere gizleme özelliğine sahip. Bir de birbirimize haber verebiliyoruz eğerki bir şey olursa kolyeyi avucunun içine alarak üç kere 'Alorisa'dersen kolyenin rengi değişiyor ve kolye her neredeysen oranın konumunu gösteriyor." Dediğinde bunları nereden aldın der gibi baktım.

Sırıtarak "Bir dükkan buldum ve inan bana orayı satın almam an meselesi, sadece dükkan sahibi olan o yaşlı cüce moruğu ikna etmem gerekiyor." Dediğinde suratına bön bön baktım.

Hangi ara dışarı çıkıp gezmişti ben çok geriden geliyordum.

Sonunda ikimizde hazırlanmayı bitirmiştik. Kolyeyi gömleğimin içe solarak gözükmediğinden emin oldum. Üzerimize aldığımız siyah pelerin sayesinde çok dikkat çekmiyorduk. Üstelik zaten yüzükleri kullanarak görünüşümüzü değiştireceğimiz için problem olmayacaktı.

Lenora'nın dediğine göre yüzüğün içindeki büyünün belli bir vakti varmış. Vakit dolduğunda tekrardan kendi görünüşümüz geri gelecek, bu yüzden dikkatli olup yüzüğün tekrardan enerji toplamasını bekleyecektim.

Yüzük vakti bittikten sonra on dakika içinde yeniden başa sarıyordu. Bu yüzden on dakika bir yere saklanıp ya da pelerini kafamıza geçirerek dikkat çekmememiz gerekiyordu.

Sonrasında yüzük tekrardan görünüşümüzü değiştecekti.

Elimdeki yüzüğe kısa bir bakış attım. Kırmızı yüzük bendeydi ve yeşil olanda Lenora'daydı. Pelerini düzelterek malikanenin içinde dolaşmaya başladım. Ben etrafı izlerken Lenora Anna'ya bir şeyler söylüyordu.

Onlara çok fazla odaklanmadığım için anladığım tek şey Anna'nın her şeyin hazır olduğuyla ilgili verdiği rapordu.

Hemen malikanenin önündeki çok dikkat çekmeyecek kadar eski sayılan at arabasına baktım. İnsanlar soylu olduğumuzu düşünmesin diye Lenora'nın aldığı önlemlerden biriydi.

Kapını önündeki Denzel ve Ahzee Lenora'nın istediği üzerine muhafız üniformalarını giymemişlerdi. Şöyle bir bakıldığında ikisi de sıradan insanlar gibi gözüküyordu.

Tek problem görünüşleriydi, bu yüzden onlarda üzerlerine pelerin almışlardı.

"Bu festivale gitmek bu kadar önemli mi.?" Diye soran Ahzee bu durumdan hoşlanmadığını saklama gereği duymuyordu. Onun huysuz halini görmezden gelen Lenora, "İstemiyorsan evde kalabilirsen Ahzee benim için problem olmaz." Umursamazsa konuşan Lenora ilk at arabasına binen oldu.

Gözlerim onun arkasından sabır çeker gibi bir şeyler mırıldanan Ahzee'de gezindi. At arabasına ikinci binen de o oldu.

Geriye Denzel ve ben kalmıştık. Sanırım Denzel'le ilk zamanlar bizde böyleydik şimdi ise bu şekilde tartışmadığımız için çok memnundum. Artık bana hiç bir soru sormuyor sadece ona emir vermemi bekliyordu. Bu bir yandan iyiydi bir yandan da garip hissettiriyordu.

Bana inanmadığı için pişman olduğunu biliyordum ama en azından konuşsa daha iyiydi. Of bende ne kararsız bir insandım. Adam konuşunca geriliyor kaçıyor konuşmayınca da merak ediyordum.

Denzel önümden çekilerek at arabasına binmem için bana yol açtı. İleriye doğru bir adım atınca onun bana doğru uzattığı eline, ne olduğunu anlamamış bir bakış attım.

At arabasına binerken bana yardım mı etmek istiyordu.?

Kafamı çevirerek onun yüzüne baktım. Dudakları sabit duruyordu ve gözlerini görmediğim içinde hiç bir şey anlamıyordum. Uzattığı elini baktım. Avuç içlerinde yaralar vardı çok uzun zaman önce olmuş gibi görünüyordu.

Bildiğim kadarıyla muhafızlar bu dünyaya gelmeden önce vücutlarındaki her türlü yaralardan kurtulma şansına sahipti. Denzel'in unutmak istemediği için silmediği bir yara izi miydi.?

Denzel elini çekmek için hazırlandığında daldığım düşüncelerden çıkarak elini tuttum. Kafasını bana doğru çevirerek bana doğru baktı.

İlginç bir şekilde yine tenim karıncalanıyordu bu yüzden hızlıca at arabasın bindim. Benden sonra da Denzel binmişti. Şimdi Lenora ve ben yan yana oturuyorduk, iki muhafız da karşımızda oturuyordu.

Bu festivalde bir şekilde Denzel ve Ahzee'yi atlatıp yüzükleri kullanarak elimizdeki adrese gitmenin bir yolunu bulmak zorundaydık.

Derin bir nefes alarak camdan dışarıya doğru döndüm. Sanırım bu festival oldukça kalabalık olacaktı bu yüzden elimden geldiği kadar dinlenmeye çalıştım.Yerimde biraz daha yayılarak gözlerimi kapattım.

Bir şey olursa Lenora beni uyandırırdı ne de olsa, bunu bilmenin rahatlığıyla uyumaya başladım.

***

Arabanın sertçe sallanmasıyla beraber irkilerek kafamı kaldırdım. Sanırım boynum tutulmuştu. Gözlerimi açarak nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım.

İlk gözümü açtığımda karışımızın boş olduğunu gördüm. Denzel ve Ahzee yoktu, kafamı çevirerek hemen yanımdaki omzunda uyuya kaldığım Lenora'ya baktım.

O da uyuyor gibiydi, elimle hafifçe dürttüğümde direk gözlerini açarak etrafa baktı. "Neredeyiz.?" Dediğimde yerinde gerinerek bacak bacak üstüne attı.

"Uzun yolu kullanmak zorunda kaldık yolumuzun üzerinde at arabası kaza yapmış bizde uzun yolu kullandık, geldik sayılır." Dediğinde onu onaylayarak cama doğru yaklaşıp perdeyi çektim. Bu büyük ışıklı yer Variesta Düklüğüydü.

Her bir sokağı süslenmiş Işıl ışıldı, buranın havası bir farklıydı.

Onlarca at arabasının yanından geçerek tüm at arabalarının durduğu yerde durduk. Ahzee ve Denzel önde at arabacısının yanında oturduklarını söylemişti Lenora.

Kapıyı açmak için hazırlanmıştım ki kapı açıldı. Gözlerim ilk Denzel'i buldu, tekrardan uzattığı elini tutarak indim. Benim arkamdan Ahzee Lenora'ya yardımcı oldu.

Başta itiraz edecek gibi görünen Lenora benim ona atığım bakışları görünce vaz geçmişti.

Yahu ben muhafızımla aram düzelsin diye uğraşıyordum bu da durmadan kavga edip duruyordu.

Tom ve Jerri gibi hiç durmadan atışıp duruyorlardı.

Yeter lan der gibi baktığımdan olsa gerek Lenora bir şey demeyip Ahzee'yi geçerek insanların arasında yürümeye başladı. Ahzee'ye kısa bir bakış atarak yürümeye başladım.

Aklıma gelen şeyle bir anda durarak Ahzee'ye doğru döndüm. İkisi at arabasının içinde değildi yoksa Lenora cidden onları dışarı mı atmıştı.

Neredeyse kahkaha atacaktım ki kendimi tutarak önüme döndüm.

Hadi Ahzee'yi ikna edip atmıştı dışarı ama Denzel'i nasıl ikna etmişti ki. Dudaklarım yukarı kıvrıldı, Denzel'in her seferinde usluca söz dinlemesi cidden hayret vericiydi.

Sırf bana yakın olmak için Lenora tarafından azarlanmayı bile göze alıyordu.

Dönüp ona bakmak istedim ama kendini tutarak bizi beklemeden festival alanına doğru yürüyen Lenora'nın sırtını izledim.

Denzel bana sadakat yemini ettiğinden beri o her yanıma geldiğinde daha garip hissetmeye başlamıştım. Üstelik daha aramızdaki bağın üzerindeki kısıtlamayı kaldırmamıştım bile. Şimdi böyle hissediyorsam bağ tekrar aktif hale gelince nasıl olacaktı bilmiyordum.

Bu kafa karıştırıcı bir şeydi ki Lenora bile ayak uydurmakta cidden zorlanıyordu.

İki muhafızı arkamda bırakarak Lenora'ya yetiştim. Tam yanından yürümeye başladığımda onun çatık kaşlarla etrafa baktığın fark ettim.

"İnsanlar bu gözlerin lazer fırlattığınızdan şüphelenecek." Dediğimde gözlerini etraftan çekerek bana çevirdi.

"Ahzee'nin öfkesini hissedebiliyorum sinir bozucu, tam sakinleştim diyorum bu seferde o öfkeleniyor otomatik olarak bende etkileniyorum." Dediğinde ellerimi pelerinin cebine sokarak insanların arasında çarpışa çarpışa yürümeye başladık.

"Bu bağ cidden bu kadar etkili mi.?" Dediğimde derin bir nefes alarak koluma girdi, "ilk bu bedende uyanıp Ahzee'yle karşılaştığımda neden kaçtım sanıyorsun. Bağa ne kadar hakim olursan o kadar iyi baskılayabiliyorsun, ilk seferinde yapamadığım için ondan kaçtım büyük ihtimalle o da bende bir sorun falan olduğunu düşünmeye başladı." Dediğinde aklıma ilk gelen şey bizim malikanede Ahzee'nin Marcus'a efendisinin garip davrandığıyla ilgili söyledikleri geldi.

Marcus'tan Lenora'nın zihnine girmesini istemişti ama Marcus reddetmişti.

O zamanlar harika bir şekilde kapı dinliyordum. Diane'yle akademide yakalanmasaydım karizmam azla bozulmazdı.

Bak o günü hatırlayınca yine sinirlerim bozuldu.

"O zaman Denzel'le bağımı açarsam beni akıl hastanesine falan kapatır mı.?"

Gülecek gibi olduğunda kendini tutarak bana baktı. "Bu bağın kademesi var bağı uzun zamandır kısıtladığın için zayıflamış olmalı bu yüzden Denzel belli şeyleri bilebilir ve hissedebilir. Mesela zihnine giremez çünkü bağınız o kadar derin değil. Hatırlasana romanda Diane muhafızlarıyla arasındaki bağı en hızlı tamamlayan kişiydi." Dediğinde gözlerimi kısarak düşünmeye başladım.

Bana mı öyle geliyordu yoksa romanla ilgili şeyleri her geçen gün daha mı hızlı bir şekilde unutuyorduk.

"İyiki birinci romanda yaşanan hatırladığımız her şeyi not aldık." Beni kafasıyla onayladı. Yaptığımız ilk şeylerden biri bu olmuştu. İçinde olduğumuz bedenlerde ne kadar uzun zaman geçirirsek o kadar çok romanı unutmaya devam ediyorduk.

Bunu fark ettiğim anda önlem aldığım için kendimi seviyordum.

"Hey güzel hanımlar inanılmaz birbirinden güzel aşk romanlarımız var, ilgileniyorsanız tam sizin yaşınıza göre bakmak ister misiniz.?"

Kadın bağırarak elini bize doğru sallıyordu. Lenora etrafa bakarak bize mi diyor der gibi sağa sola baktığında onu kolundan tutarak çekiştirdim.

Bu şansı değerlendirebilirdik.

"Merhaba romanlara göz atabilir miyiz.?" Kadın heyecanla dükkanın önünden çekilerek eliyle içeriye geçmemiz için işaret etti.

Arkamızdan bize garip bir ifadeyle bakan Ahzee'ye ve sessizce bizi izleyen Denzel'e döndük. "Bu pekte sizin tarzınız değil efendim." Dediğinde Lenora ona doğru dönerek sabırla. "Herkes mutlaka bir aşk romanı okur abartılacak bir şey yok biraz bu tür roman okumaya karar verdim."

Ahzee tek kaşını kaldırarak kızıl gözlerini kıstı. "Siz aksiyon romanlarını daha çok seversiniz bana mı öyle geliyor yoksa benden kurtulmaya mı çalışıyorsunuz.?"

Lenora derin bir nefes alarak ona doğru bir adım atıp tam önünde durdu. "Dinle konuşmak istemediğin bir konu olduğunda bunu sadece konuşmak istemiyorum diyerek ifade edebilirsin sessiz kaldığında bu beni çileden çıkartıyor Ahzee.Biliyorum eskiden sana nerdeyse hiç karışmıyordum hatta her zaman seni görmezden geliyordum ama şimdi eskiden olduğum kişiden uzaklaşmış gibiyim, yani benim muhafızım olduğunu ve seninle ilgili her şeyin beni de ilgilendirdiğini unutma, seni zorlamak ya da rahatsız etmek istemiyorum sadece biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var." Derin bir sessizlik oluştu. Birbirimizin yüzüne öylece bakmaya başladık. Sanırım en çok bocalayan Ahzee oldu.

Eskiden efendisiyle arası nasıldı merak etmeye başladım. Romandaki Lenora ve Ahzee nasıllardı bilmiyorum ama şimdiki Lenora ve Ahzee garipti.

Ahzee'nin ilk defa böyle bir yüz yaptığını gördüm. Bir şey demek istiyor ama diyemiyor gibiydi. Zorla yutkundu. "Bu kadar anlayışlı olmak zorunda değilsiniz siz benim efendimsiniz sadece emir vermeniz yeter." Dediğinde sesi o kadar soğuk çıkmıştı ki.

Lenora yine kendisine karşı örülen duvara umutsuz bir bakış attı. Tam yakınlaştık dediğinde Ahzee hemen duvar örüyordu. Bizde de tam tersiydi Denzel her yaklaştığında ben kaçıyordum.

"Ahzee asıl bana tahammül etmek zorunda olmayan sensin, sen benim muhafızımsın kölem değil. Benim kaprislerimi çekmek zorunda değilsin hiç kimse çekmek zorunda değil, sadece istemiyorum de çünkü seni asla istemediğin bir şey yapmaya zorlamayacağım anladın mı.?" Ahzee anlamaz gözlerle Lenora'nın yeşil gözlerine baktı.

Neden.?

Neden bu kadar garip davranıyor.?

O her zamanki halinden daha farklı davranıyor. Onun tanıdığı Lenora her zaman Ahzee'den uzak dururdu ve onu görmezden gelirdi. Kim olduğu ya da ne yaşadığı onun umrunda değildi.

Ama şimdi onun gözlerine bakıyor.

Çocukluğundan beri kırmızı gözlerinden korkan ve rahatsız olan asla ona direk bakamayan efendisi şimdi gözlerinin içine bakıyordu ve ona benim kaprislerimi çekme istemiyorsan hayır de diyordu.

Ona seçim haklı veriyordu.

En son ne zaman seçim hakkı olmuştu hatırlamıyordu bile.

"Ben öyle yapacağım eğerki istemiyorsam bunu size söyleyeceğim." Lenora onun soğuk yüzüne baktı. Yine mesafe girmişti aralarına en azından tartışırken bu kadar uzak ve soğuk değildi.

Derin bir nefes alıp arkasını döndü. Gözlerini benden kaçırarak dükkanın içine girdi. Kapıdaki bize seslenen kadın daha önce hiç böyle bir sahne görmemiş gibi bizi izliyordu.

Benim ona baktığımı fark ettiğinde hafif bir şekilde gülümsedi ardından kendisini toparlayarak yine satıcı moduna girdi. "Hoşuna gidecek romanlarım var göz atmak ister misin.?" Dediğinde onu kafamla onaylayarak omzumun üzerinden son kez Denzel'e baktım.

Peki sen efendinin bir anda değişmesi karşısında ne düşünüyorsun.?

Seninde en az Ahzee kadar aklının karıştığına eminim.

Öyle olmasaydı cidden bana sadakat yemini eder miydin ki.?

Bu yemini etmendeki asıl sebep neydi, ben bir gün bunu senin ağzından duyabilecek miyim.?

Loading...
0%