31. Bölüm

^1.30.BÖLÜM^: 'Köle tacirinin inine nasıl girilir adlı çalışma'

Cornephelia
cornelianews

 

 

 

Lütfen bol bol yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın.

 

 

 

 

30.Bölüm

 

 

 

 

...📖...

 

Yağmurdan büyük beklentilerim vardı ama beni yarı yolda bırakarak yağmayı kesmişti.

 

Tam ağlamaya hazırlanmış, içimi boşaltacakken yağmur bir iki damla vermiş, sonra durmuştu. Benim gökyüzündeki bulutlara attığım "hainsin, kalleş" bakışlarımdan Glen daha çok etkilenmiş gibiydi. Dudaklarını birbirine bastırarak yere bakıyordu; gülmesi an meselesiydi.

 

Gözlerimi gökyüzünde gezdirmeye devam ettim. Az önce yaşanan duygusal andan dolayı utandığımdan mıdır nedir, asla Glen'e doğru bakamıyordum.

 

Glen ise daha ne kadar onu görmezden geleceğimi düşünüyor, çok ilginç bir türmüşüm gibi ilgiyle beni inceliyor ve analiz ediyordu.

 

Hafifçe öksürerek sokağın iki ucuna göz gezdirdim ve, "Anmayayım diyorum ama sanki bizimkiler bir yerde ölmüş gibi hissettim," Glen kendini tutamayarak gülmeye başladı.

 

"Aynısını ben söyleyecektim. Bu kadar uzun süre gelmemeleri biraz endişe verici. Belki de ayrılıp bir kontrol etmeliyiz," diye ekledi. Yani Isaac alt tarafı bir krem almaya gitmişti; bu saatte kadar bir krem bulamamış mıydı?

 

Söylemeyeyim diyorum ama beni en çok Lenora endişelendiriyordu. Allah'ım, başına bir şey gelmemiştir, değil mi?

 

Onun için zaman kazanıyordum ama bu kadar uzun süre gelmemesi endişe vericiydi. Özellikle de yanından bir saniye bile ayrılmaya gelmediği için gözlerimin önünde köle tacirlerinin eline düşmüş, can çekişen bir âdet Lenora canlanınca kafamı hızla iki yana sallayarak görüntüyü yok etmeye çalıştım.

 

Dizlerimdeki yaralar hafif sızlasa bile yürüyemeyeceğim kadar büyük bir şey olmadığından yerimden kalkıp Glen'e doğru döndüm. "İlk önce Isaac'a bakalım; belki Lenora'nın işi hâlâ bitmemiştir." Mesela zehir araştırmak gibi masumane işler.

 

Bana ayak uydurarak Lenora'nın ne işi olduğunu sorgulamayan Glen, sakince Isaac'ın gittiği tarafa doğru ilerlemeye başladı. Bu sefer de ben ona ayak uydurarak sessizce peşinden ilerledim. Isaac, yarama süreceği kremi nerede bulacağını iyi biliyor gibi kendinden emin adımlarla ilerlemişti. Sonuçta Variesta sokaklarına benden daha hâkimdi.

 

Yürüdüğümüz bu sokaklardan anladığım kadarıyla Variesta'nın merkezinden uzaklaşmıştık. Merkez şehir Kalive'ye göre bu sokaklar daha tenha ve eskiydi. Festival alanından ne kadar uzaklaştığımızı merak ediyordum.

 

Glen de tıpkı Isaac gibi etrafı iyi biliyordu. Çok fazla ilerlemeden köşedeki dükkanlardan birinin, önünde küçük çiçekler ve farklı çeşitlerde bitkilerle dolu olanına doğru ilerledi. Gözlerim sorgular gibi Glen'e döndüğünde, Glen de camdan içeriye bakıyor, Isaac'ı görmeye çalışıyordu.

 

Burası bir çeşit eczane ya da aktar gibi bir şeydi. Dükkanın camından gördüğüm kadarıyla içeride boy boy raflar vardı ve raflar cam şişelerle doluydu.

 

Küçük bir dükkan olmasına rağmen içeride beklediğimden çok müşteri vardı. Kapıdan çıkan ilk kişiler orta yaşlarda iki adam oldu. Adamlardan birinin elinde cam bir şişe vardı. Üzerinde ne yazdığını göremediğim şişeye şüpheli gözlerle bakıp yanındaki adama doğru döndü.

 

"Bu bitkisel iksirin kızımın hastalığını iyileştireceğinden emin misin?" Sesinde çokça tereddüt ve gözlerinde kalan son umut kırıntısıyla şişeyi sıkıca tutuyordu.

 

Yanındaki adam elini onun omzuna koyup teselli eder gibi vurdu. "Dostum, güven bana, bu aktarın iyileştiremeyeceği hastalık yok. Bir aziz gibi, sattığı iksirler pahalı olsalar da çok faydalı. Önemli olan kızının iyiliği değil mi?"

 

Gözlerimle tanımadığım bu iki adamı konuşa konuşa geçerken takip ettim.

Bu bahsedilen aktarın aziz olmasına imkân yoktu çünkü zaten hâlihazırda bir aziz vardı. Gerçi Aziz Perlo kimliğini değiştirerek kraliyet hekimi olmuştu ama sonuç olarak o hâlâ bir azizdi.

 

İnsanlar şu anki zaman diliminde o kadar çok tapınağa gitmiyorlardı.

 

Aziz ve azizelerin her türlü hastalığı tedavi edebileceklerine inanıyorlardı. Azizeler, azizlere göre toplum içinde daha fazla rol oynuyorlardı. Bunun nedeni, halkla en fazla iç içe olanların azizeler olmasıydı.

 

Çok eskiden yaşanan bir katliam tüm dengeyi bozmuştu. Bu yüzden halk tanrının onlara sırtını döndüğünü düşünüyordu.

 

Yeni kim bir azizeyi kutsal gücüyle lanetli birini kurtaramadı diye öldürürdü ki?

 

Hadi ama, azize olması tanrı olduğu anlamına gelmiyordu. Sonuçta onların da yapabildikleri şeylerin sınırları vardı.

 

O zamanki insanlar bu ayrımı anlayamayacak kadar geri kafalıydılar. Her şey tam olarak halktan birinin azizeyi katletmesiyle başladı. Tapınak halka olan desteğini kesti. Artık tapınakta azizeler doğmamaya başlamıştı. Bu durum hem tapınağı hem de halkı, tanrının onları lanetlediğini düşünmeye itti.

 

Tanrı, seçtiği azizenin haksız yere katledilmesine kızgındı. İşte tanrının bu öfkesi, hastalıkları ve büyük salgının lanet gibi üzerlerine çökmesine neden oldu.

 

İnsanlar gece gündüz tanrıdan af dileseler bile onlarca insan salgında can vermişti. Halk dua etse bile içten içe tanrıya karşı öfke beslemeye başlamıştı.

 

Bir insanoğlunun yaptığı hatayı tüm insanlık çekiyordu. Bunun haksızlık olduğunu düşünmeye başladılar; böylece tanrıya olan öfke katlanarak artıp büyük bir ayrımın oluşmasına neden oldu.

 

İnsanlar tapınağa öfkeliydi ama tapınak da en az onlar kadar halka öfkeliydi. Bu karmaşanın içinde Aziz Perlo saklanarak büyüdü.

 

Tapınağın azizi olmaktansa, kraliyet hekimi kimliğinin ona daha fazla şey kazandırdığını düşünmüştü. Gizlenerek insanlara yardım etmiş, bu sayede halk salgın ve diğer hastalıklardan kurtulmuştu.

 

İşte tam da bu yüzden Diane'nin varlığı önemliydi. İnsanlar başta onun azize olduğunu, tanrının sonunda onları affettiğini düşünmüşlerdi ama yanıldılar.

 

Tanrı onları affetmemişti ve ne olursa olsun başka bir azize göndermemekte kararlıydı. Asıl onlara acıyan Tanrıçaydı. Romanda kısaca bundan bahsediyordu; tanrı insanlara tamamen sırtını dönmüştü ve artık hiçbirine merhamet etmeyecekti.

 

"İyiyim, biraz dalmışım. İçeriye gidip bakalım mı?" dedim.

 

Glen, yüzünde alaycı bir ifadeyle beni süzdü. "Ben çoktan girip baktım. O sırada siz, bitkilerle derin bir bakışma yaşıyordunuz." Glen'nin benimle daha sonra çok dalga geçecek gibi duran suratını hemen görmezden gelerek arkamı döndüm.

 

"Ee Isaac'ı bulamadın mı?" Sorduğum soruyla beraber yavaşça ilerlemeye başlayan bana yetişerek yanımda yürümeye başladı.

 

"Buraya gelip ilacı almış sonrasında nereye gittiğini bilmiyorum." Gözlerim Glen'nin yüzünde gezindi yüzü sabitti çok da endişeli görünmüyordu. Yani Isaac'ın başı belaya girse mührünü kullanarak Glen'i yanına çağırabilirdi.

 

Üstelik ikisinin arasındaki bağdan Glen onu hissediyor olmalıydı. Bu kadar sakin olduğuna göre Isaac iyiydi. Gerçi Isaac başına bir şey gelse Glen'i çağırır mıydı emin değilim.

 

Sanırım Glen'de böyle düşünüyor olmalıydı ki gözleri kısık bir şekilde sokağı tarıyordu. Onu rahatlatmak için omzuna vurup vurmamak arasında gidip geldim. Isaac Glen'e tıpkı sıradan bir insan gibi davrandığından arada onun muhafız olduğunu unutuyordum.

 

Muhafız demişken acaba Denzel ve Ahzee neredeydiler. Denzel ve benim aramdaki bağ kısıtlı olduğu için Glen'nin Isaac'ı hissettiği gibi beni hissedemiyordu. İşin ilginç tarafı Ahzee nasıl Lenora'yı bulamamıştı.

 

Şimdiye kadar çoktan bulur demiştim ama ikiside ortalarda gözükmüyordu. Glen'nin suratı gittikçe rahatsız bir hal almaya başlamıştı.

 

Isaac cidden güvende miydi?

 

"Belkide insanlara Isaac'ı ya da ona benzer birini görüp görmediklerini sorsak daha iyi olur?" Glen olduğu yerde durup insanları inceledi teklif pek hoşuna gitmemişti. Onun tereddütlü yüzünü görünce onun yerine gözüme ilk kestirdiğim insana doğru soru sormak için ilerlemeye hazırlandığımda bir anda geriye doğru çekildim.

 

Gözlerim hızla üzerimdeki peleri arkamdan çekiştiren kişiye doğru döndü. Kafamı eğerek boyu oldukça kısa olan çocukla göz göze geldiğimizde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

Bu o çocuktu bana çarpıp yere düşüren.

 

Simsiyah saçları darma dağınıktı. Dayak yiyip yemediğini anlamak için çoçuğu incelemeye başladım. Sanırım şövalyeleri çağırdığım için dayak yemekten kurtulmuştu. Ben onu incelerken çocuk pelerinimi tutarak sıktı.

 

"Babamı şövalyeler götürdü." İkimizin arasında garip bir sessizlik oluştu.

 

Bana kızgın mıydı babasını hapise atacakları için?

 

Ne diyeceğimi bilemedim çocuğum yere eğdiği kafasına baktım. Her yeri morluklarla doluydu. Bir baba nasıl çocuğunun vücuduna böylesi yaraşar açardı.

 

"Acıyor mu?" Sessizliği bölen benim sesim oldu. Çocuk çaresizce yüzüme baktı acıyor demedi ama acımıyor da dememişti sadece sessiz kaldı çünkü ona öğretilen buydu.

 

Ne olursa olsun sessiz kalmak.

 

Yavaş bir şekilde ona doğru bir adım attığımda irkilerek geri çekildi ama pelerinimi ısrarla tutmaya devam ediyordu. Sanki ona vuracakmışım gibi kasılmış küçük omuzlarıyla benden bir darbe bekliyordu.

 

Onun bu halini görmek istemedim ama çocuk korka korka gözlerimin içine baktı. Titreyen zifiri karanlık gözleriyle öyle bir baktı ki bana. Tüylerimin diken diken olduğuna yemin edebilirim.

 

Benden ne istiyordu, ona yardım ettiğimi nerden biliyordu?

 

"Şövalyeleri benim çağırdığımı nereden biliyorsun çocuk."

Sessiz kalıp önce pelerinime sonra yine bana baktı. "Çünkü sen beni görebiliyorsun." Diye mırıldandığında yüzüne anlamaz gözlerle baktım. Tenimde ürpertici bir karıncalanma vardı ama bu nasıl tarif edilirdi bilmiyorum.

 

Kafamı çevirerek Glen'e baktım, sessizce bir bana bir çocuğa bakıyordu. "Glen çocuğu görebiliyor musun?" Dediğimde gözlerini çocuğa çevirdi.

 

"Görüyorum." Gözlerimi çevirip çocuğun ne tepki vereceğine baktım ama çocuk odaklamış bir şekilde sadece bana bakıyordu.

 

"Seni başkaları da görebiliyor çocuk." Söylediğim hiç umurunda değildi, gözleri saçlarımda ve yüzümde gezindi.

 

Sıkıntılı bir nefes alarak daha ne kadar bakışacağımızı sorgulamayan başladım. "Dinle çocuk yapmam gereken işlerim var ve sen beni bu şekilde tutarken yapamam." Anlamıyor gibi kafasını yana yatırdı. Sanki burada çok ilginç olan tek şey benmişim gibi davranıyordu.

 

Çocuğum ne istiyorsun Allah için söyle de yapayım.

 

"Neden?" Diye mırıldandı sanki ağlayacak gibi bana baktığında gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

Lan ne oldu şimdi?

 

Yok ben gerçekten çocuklarla anlaşamıyorum ya.

 

Komşumuzun kızı Kumru evet ismi cidden Kumru o da beni hiç sevmiyordu. Abla sen de hiç bir şey anlamıyorsun derdi hep.

 

Kardeşim söylemezsen nereden bileyim ben.

 

Panikle ağlamasın diye önünde eğildim şimdi yüz yüzeydik. Hala pelerinimi sıkıca tutuyordu. Ona doğru eğildiğimde kendisini korumaya çalıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek kala kaldım. Ellerimle tereddütlü bir şekilde çocuğun omuzuna teselli eder gibi hafifçe vurdum.

 

"Biraz sakin olup bana sorunun ne olduğunu anlatmaya ne dersin?" Dediğimde kafasını kaldırıp simsiyah gözlerini gözlerime dikti. Gözleri beni cidden ürkütüyordu.

 

Elimi saçlarına götürdüğümde zihnimin içinde uğultuyla beraber kısa da olsa bazı görüntüler belirdi. Çocuğun saçını okşamaktan vazgeçerek elimi indirdim. Çocuk sorgular gibi yüzüne baktı.

 

Daha önce de yapmıştı. Başka soyluların kıyafetlerini tutmuş aynı şimdiki gibi bırakmamıştı. O soyluların onu nasıl ittirdiklerini, pis koktuğunu söyledikleri daha ve niceleri kafamın içinde yankılandı.

 

Ona vurmamış pis olduğunu söyleyerek ittirmemiştim. Ya da babası gibi saçlarından tutarak yerde sürüklememiştim. Beklentiyle yüzüme baktı. Ona yapılan şeyler normal şeylermiş gibi benimde yapmamı bekledi.

 

Bu yüzden bana ilginç bir varlık görmüş gibi bakıyordu. Öfkeliydi diğer soylulardan farklı davrandığım için inanılmaz bir öfkeye sahipti. Hatta benden nefret ediyor bile diyebilirdim.

 

Bu zamana kadar hep öfkesine sarılmış olmalıydı onu ayakta tutan şey buydu. Ben ise aykırılık gösteriyordum bu yüzden kendisine benimde aynı olduğumu kanıtlamaya çalışıyordu.

 

Dişlerini sıkarak bana neden hiç bir şey yapmıyorsun der gibi baktı. Bana doğru atılmadan önce pelerinimi hafifçe çektim. Gözleri beklentiyle bana kaydı. "Çocuk eğer aklından geçtiği gibi beni ısırmaya çalışırsan bende senin yanaklarını ısırırım."

Gözleri ağızıyla birlikte şaşkınca açıldı. Ne yapmaya hazırlandığını nasıl bildiğimi düşünüyordu.

 

Sen gelirken biz o yoldan dönüyorduk evlat.

 

Tüm sorunlu insanlarda nasıl oluyorsa dönüp dolaşıp beni buluyor.

 

"Şunu aklına sok çocuk ne sana vuracağım ne de bağıracağım bu yüzden bırak pelerinimi." Kaşlarını çatarak bana baktı. Kendi içinde bir çatışmaya girmişti. Resmen onu dövmemi istiyordu.

 

Allahım sen buradaki tüm karakterlere akıl ver. Glen'e doğru dönerek çocuk için ilaç alır mı diye sormuştum ama o zaten ilaç almıştı.

Ne ara aldın der gibi bakınca dizlerimi işaret etti.

 

Yaaa Glen sen de olmasan mikroptan öldük.

 

Kremi ondan alarak çocuğa doğru eğildim. "Bunun ne olduğunu biliyor musun. Çok pahalı bir ilaç al bunu yaralarına sür." Diyerek ona uzattım. Almak yerine yüzüme bön bön bakmaya devam etti.

 

Sinirlerim iyice gerilirken derin bir nefes aldım. Anlıyorum demek bu şekilde ilerlemek istiyorsun çocuk. Öyleyse bende sana ayak uyduracağım. Elimdeki kremi bir anda çocuğa doğru fırlatınca refleksle pelerini bırakıp kremi tuttu.

 

Zafer kazanmış gibi pelerinimi geriye doğru atarak havalı havalı yürümeye başladım. Çocuk ne yapacağını şaşırmışça pelerinime baktığında ona ters bir bakış attım. "Aklından bile geçirme çocuk." Bu sefer sesim çok sert çıkmıştı ki pelerinimi atlayarak tutmaktan vazgeçmişti.

 

Manyak mıdır nedir ya? Bir sal kardeşim.

 

Glen'le ikimiz sessizce ilerlemeye başladığımızda Glen'nin bana olan bakışlarını görünüyordum ama umursamamaya çalıştım.

 

Sonra sor Glen, sonra.

 

"Hey." Çocuk arkamızdan bağırınca sabır çekmeye başladım. "Sana diyorum hey."

 

Lan velet git işine uğraştırma beni..

 

"Aradığınız beyaz tüylü adamın nerede olduğunu biliyorum." Glen'le aynı anda durduk. Ulan velet yalan söylüyorsan götünü ısırırım senin.

 

"Beyaz tüylü adam." Glen çocuğa doğru dönüp dik dik baktığında çocuğun ürkerek kedi gibi sindiğini gördüm. Benimle konuşurken niye çok cesaretlisin de Glen'le konuşunca kedi oluyorsun.

 

Kafamı çevirerek Glen'i süzdüm, iri omuzları sert yüz hatlar inanılmaz bir fizik ve yüzündeki derin yara izi onu korkutucu gösteriyordu. Şimdi biraz çocuğa hak vermedim değil, bencede korkması gereken kişi Glen gibiydi.

 

Çocuk ürkse bile diklenerek kollarını göğsünde topladı. "Beyaz adam ilaç aldıktan sonra dışarıya çıktı. Bazı serseri tipli adamlar da onu takip etmeye başladı. Küpesi olan şişko serseri kızıl saçlı kızın yanında gördüğü adamın bu olduğunu söyledi. Sonra bunu da onun yanına paketleyin dedi."

 

Lan kızıl saçlı Lenora, beyaz tüylü adam Issac, küpeli serseri adam da köle taciri.

 

Allah kahretmesin gene mi ya?

 

Nilvera bir kere de beladan uzak dur Allah için.

 

Gözlerim endişeyle Glen'e döndüğünde onun çatılan kaşları çok korktucuydu. Glen sakin ol biliyorum Isaac çok güzel ama Nilvera onunlaysa kimsenin onun götüne dokunmasına izin vermez.

 

Isaac'ın götü emin ellerdedir korkma.

 

Öyledir değil mi? İnşallah öyledir.

 

Allah olum vallahi Isaac Lenora'dan daha güzeldi ben onun götü için daha fazla endişelenmeye başlamıştım.

"Çocuk ne tarafa gittiklerini gördün mi?" Glen'nin sert sesi çocuğu da korkutmuştu.

 

Glen çocuğu korkutma korkudan konuşamasa Isaac'ın götü tehlikede demektir.

 

"Arec bölgesine doğru gittiler." Glen gerilen yüz hatlarını görünce Arec bölgesinin nasıl bir yer olduğunu düşünmeye başladım. "Orası tam olarak nasıl bir yer?" Çocuk bana doğru dönerek cidden mi der gibi baktı. Ne var lan velet ben bu evrenden bile değilim. Sen gelmiş orayı nasıl bilmezsin der gibi bakıyorsun.

 

Sende burasının roman dünyası olduğunu bilmiyorsun ben ima yapıyor muyum ezik?

 

"Variesta'nın en tekin olmayan bölgesi diyebiliriz. Her türlü pisliğin yuvası."

 

Ee o zaman sıçtık, Nilvera götüne elveda de kardeşim.

 

"Ee ne yapıyoruz?"

 

"Leydi İlia orası cidden çok tehlikeli öylece gitmek mantıklı değil özellikle de sizin için." Saçmalama Glen, kardeşim orada benim cehennemin dibi bile olsa giderim.

 

"Saçmalama Lenora orada bu yüzden bende geliyorum ve itiraz da istemiyorum."

 

"Leydi İlia c-."

 

"Glen zaman kaybediyoruz." Dediğimde sıkıntılı bir nefes aldı. Ölüp başına kalırım diye korkuyor galiba.

 

"Öylece dalamayız ilk önce bir planımızın olması gerek, iki kişi bir halt yapamayız." Sanrım Glen ayıp olmasın diye iki kişi demişti. Nezakete gerek yok sen savaşabilirsin ama ben çokta bir halta yaramam onu biliyoruz.

 

Böyle bir durumda bile kibar olması ve söylediklerine dikkat etmesi cidden etkileyiciydi.

 

Yazar ayıp bir de böyle bir karaktere ne acılar çektiriyorsun. Isaac böylesi acı dolu bir ölümü hak etti mi?

 

Ya Glen efendisini koruyamadığı ve ölümünü izlemek zorunda kaldığı için nasıl hissetmişti kim bilir?

 

Bekle Isaac koruyucu annen geliyor. O güzel götünü yani yüzünü mahvetmelerine asla izin vermeyeceğim.

 

*****

Uzun tehlikeli olduğu soluduğum havadan bile belliydi. Bu ne koku ya?

 

Çürük ve küf kokusundan ciğerlerim gerçekten tehlikedeydi. Olduğum yerde durarak sinirim bozulduğu için arkamdaki Glen ve çocuğa doğru ters ters baktım.

 

Tekrar soruyorum, bu çocuğun bizimle ne işi var. Hani burası çok tehlikeli bir yerdi. Çocuk yolu biliyorum deyince Glen hemen okey olmuştu ve bizimle gelmesine izin vermişti.

 

Bu çocuğu gram umursamıyorsun değil mi?

 

Glen çocuk ölse çok takmayacaktı belki ama benim için çocuklar ince çizgimdi. Olum salya sümük ağlarım bak. İlia'nın tüm karizmasını çiziyordum nasıl kimse benden şüphe etmiyordu ki.

 

Kendine gel salak cidden kimse senden şüphelenmiyor mu?

 

Doğru benden şüphe etmeyen insan yoktu büyük ihtimalle. Şüphe etmeyen tek kişi de banyo duvarım falandı. Hatırlattığın için sağ ol ya mutlu olmama da hiç fırsat vermiyorsun.

 

"Buradan geçmek pek mantıklı değil özellikle de onunla." Çocuk beni parmağıyla gösterdiğinde parmağına nasıl bir bakış attıysam ısırırım diye korkup hızla indirdi.

 

Aferin velet beni ciddiye al yoksa hiç beklemediğin bir anda ısırırım.

 

"O niyeymiş?" Çocuk dik dik bana bakarak bilmiş bilmiş, "Hiç bu sokakta kadın görüyor müsün aklı olan buraya gelmez."

 

Sen şimdi bana gerizekalı mı dedin?

 

"Bana bak çocuk!"

 

"Çocuğu küfür eder gibi söylüyorsun."

 

Kim ben mi iftira, asla öyle bir şey yapmam.

 

"Benimle inatlaşma çocuk inan sinirlenmiş halimi görmek istemesin."

Söylediğim onu çokta etkilememiş gibi. "Benim bir adım var çocuk diyip durma."

 

"Beni ilgilendirmiyor." Onu hiç takmadan önden önden ilerlemeye başladım. Çocuğun arkamdan Glen'e, "Onun gibi birinin muhafızı olduğun için sana üzülüyorum." Dediğini duyunca kafamı çevirerek omzumun üzerinden arkaya baktım.

 

Nasıl baktıysam çocuk bir anda suspus oldu.

 

Gözlerimi ondan çekerek gülmemek için kendisini zor tutan Glen'e çevirdim. Gülme seni delik deşik ederim bakışımı gördüğünde o da çocuk gibi kafasını eğerek yere baktı.

 

Aferin adam olun.

 

İkisinide görmezden gelip ilerlemeye başladım. Ara sokaklardan birinde yankılanan çığlıkla yerimden sıçradım. Bir yandan korkmuyormuş gibi yürürken içimden bildiğim tüm sureleri okumaya başladım.

 

Sanki buradan sağ çıkamayacakmışız gibi bir his vardı içimde ama hadi hayırlısı.

 

"Hey soylu abla yolu biliyor gibi önden gidiyorsun ama buradan dönceğiz." Çocuğun seslenmesiyle kafamı çevirip işaret ettiği ara sokağa baktım.

 

Karanlık sokaktan burnuma gelen iğrenç kokular midemdeki sindirmeye çalışılan son kırıntıların yerinden kıpırdamasına neden oldu.

 

Hayatta o sokağa girmem.

 

Sonuç tam olarak yanında yapıştığım Glen'le dip dibe yürüyor oluşumdu. "Leydi İlia iyi misiniz ?" Değilim Glen inanılmaz sinirliyim ve sokaktaki koku yüzünden bayılmaz üzereyim.

 

Allah aşkına bu tam olarak ne kokusuydu böyle ceset mi?

 

"Bu koku beni bayıltacak galiba"

 

"Hangi koku?" Diyerek aynı anda konuşan ikiliye baktım. Ne demek hangi koku. Leş gibi kokuyordu ya sokaklar.

 

"Ben herhangi bir koku almıyorum sadece birazcık rutubet kokuyor o kadar."

 

"Ne rutubeti Glen ceset gibi bir şey kokuyor, rutubet kokusu gül gibi kalır bu kokunun yanında." Söylediklerim ikisine de anlamsız gelmiş gibi yüzüme baktılar. Onların bu tepkisi kendimden şüphe etmeme neden olacaktı neredeyse.

 

Kokuyordu işte, ilk girdiğimiz sokak biraz rutubet koksa bile biraz daha ilerleyip simsiyah üzerinde bir bok yazmayan tabelayı geçince inanılmaz bir çürük kokusu gelmeye başlamıştı.

 

Zaten kendimi kötü hissediyordum şimdi daha da kötü hissediyordum.

 

Onlar koku almıyordu ama benim kusmam cidden an meselesi. Sokakların bu kadar boş olması da ayriyeten rahatsız ediciydi. Tekrar başka bir arayı döndük, sanki bir labirentte aynı yerleri geçiyorduk. Sokaklar ve evler birebir aynı gibi geliyordu gözüme.

 

Bu evleri kim tasarladıysa onun ben..

 

Gözlerim yanından geçtiğimiz benzer evde gezindi. Evin içinden onlarca ceset çürümüş gibi yoğun bir koku geliyordu. Zar zor yutkunarak kollarımı kendime doladım.

 

Bu sokaklar gittikçe soğuyor muydu yoksa asıl üşüyen ben miydim? Yanımda yürüyen ikilide gözlerimi gezidirdim. İkiside üşüyor gibi görünmüyorlardı. Burada üşüyen tek kişi ben miydim şimdi?

 

Glen'e doğru hafifçe yaklaşıp kolunu sıktım. Anında bana doğru dönerek bir sorun mu var diye inceledi.

 

"Sence de bir şeyler garip değil mi?"

 

"Garip ama Isaac'ı hissediyorum yakınlaştık gibi." Glen öyle söylediğinde kendi kafamda kurduğum felaket senaryolarını kendime sakladım. Sonuçta Isaac'a yaklaşıyorduk bu doğru yolda olduğumuz anlamına gelirdi değil mi?

 

Çocuk biraz daha sokakları inceledi sanki omunda kafası karışmış gibi etrafa bakıp yine bir yönü işaret etti.

Her adımımızda kaburgamdan içeri sızan şüphe tohumlarının ince sarmaşıkları kalbime dolanıyordu.

 

Bu çocuk burayı nasıl bu kadar iyi biliyordu?

 

Tamam sokaklarda yaşıyordu ama sanki evini tarif eder gibi değil miydi?

 

Zihnimdeki şüphe tohumları fısıldadı. Ya bu bir oyunsa, soyluları düşürdükleri bir çeşit tuzaksa. Eğerki bir tuzak olsaydı o zaman Glen nasıl Isaac'ı hissetmişti ki?

 

Kafamdaki soru işaretleri asla gitmiyor her bir düşüncenin üzerine onlarca soru işareti daha yerleşiyordu.

 

Çocukla Glen konuşmaya devam ettiler. Bu seferki döndüğümüz ara sokakta bar benzeri mekan karanlık sokakta fazlasıyla göze çarpıyordu.

Etrafında ilk defa insan görünce nedense rahatlamak yerine daha da rahatsız olmuştum.

 

Glen yanıma doğru gelerek bir şeyler söyledi ama söylediklerini algılayamadım. Üzerimdeki pelerinin şapkasını kafama geçirirken çocuğa benimle kalmasını söyledi.

 

Glen gittiğinde gözlerim çocukta gezindi. Bana mı öyle geliyordu yoksa düşünme yetimi mi kaybediyordum. Sanki sarhoş olmuş gibi hissediyordum kendimi.

 

"Hey çocuk." Ona seslendiğimde kafasını çevirip bana doğru dönmedi. Gözlerini barlı sokakta Glen'nin gittiği yerde gezdirmeye devam etti.

 

Dişlerimi sıkarak elimle çocuğun omzunu sertçe kavrayıp kendime çevirdim. "Başından beri yalan söylüyordun değil mi?" Kafasını kaldırarak simsiyah gözlerini gözlerime dikti. Yavaşça gülümsediğinde yüzündeki ifade beni korkutmuştu.

 

Hafifçe gülerek gözlerini kıstı. "Soylular her seferinde bu numarayı yiyorlar." Değdiğinde öfkeyle onu hafifçe ittirdim.

 

Bir iki adım gerilediğinde kafasını kaldırıp bana gülümsedi. "Hani bana vurmayacaktın soylu abla." Diyerek tatlı tatlı gülümsediğinde ağızının ortasına bir tane vurmamak için zor tuttum kendimi.

 

"Bu kadar sert bakma soylu abla. Seni seçtiler hatta bana yardım edip babamdan dayak yememi engellediğin için seni seçmesinler diye çok da uğraşmıştım ama bir işe yaramadı."

 

"Yani bizi bilerek aynı yerlerden geçirdin. Başından beri bizi kandırıyordun." Dediğimde küçük kollarını göğüsünün üzerinde toplayıp gülümsedi.

 

"Sizi kandırmamdan daha çok dikkat etmen gereken şeyler var soylu abla. Muhafızın seni bırakıp gitti farkında mısın? Nasıl bir muhafız efendisini böyle bir yere benim gibi bir çocuğun yanına bırakır ki sanırım aranız pek iyi değil." Gözleri Glen'nin girdiği barda gezinip sanki benim için cidden üzmüyormuş gibi baktı.

 

"Buradan nasıl çıkabiliriz?" Sorduğum soruyu görmezden gelip. "Ondan önce." Diyerek sokağın sonuna doğru baktı. "Kaçmayı denemelisin abla çünkü hiç kibar değillerdir." Elini cebine sokup ona verdiğim ilacı bana geri uzattı sanki senin daha çok ihtiyacın olacak der gibiydi.

 

Kaçamak gözlerim sokağın uçuna doğru kaydığında göğüsümün şiddetle çapma sesi kulaklarımda yankılanıyordu ama bir şeyleri idrak etmekte ciddi sorunlar yaşıyordum. Çocuk beni biraz daha oyalanmaktansa bana kaçmamı söylüyordu.

 

Neden?

 

Bizi en başta kandıran oydu şimdi ise bana kaçmamı söylüyordu.

 

Çocuğun bakışlarını takip ederek sokağın sonunda ki adama doğru döndüm. Adam her kimse çocuk yutkundu. O umursamaz çocuğun bu kadar gergince yutkunması boğazımı düğüm düğüm yaptı.

 

Adam elinde ucu sivri büyük dikenlere sahip zincirli topu yerde sürterek bize doğru yaklaşmaya başladı. Gözlerim kaçabilir miyiz diye arka sokağımıza kaydı. Orada da bir adam vardı, omunda elinde büyük kılıç benzeri buradan bile keskin olduğu belli olan metali yere sürterek bize yaklaşıyordu.

 

Sanki zaman akışı yavaşlamış gibi her şey çok yavaş gerçekleşiyordu. Gözlerim kaçabileceğimiz tek sokak olan yanımızdaki karanlık sokakta gezindi.

 

Derin bir nefes aldım, çocuğa doğru eğilerek sertçe elini tuttum. "Ne ne yapıyorsun?" Şaşkınca bağırdığında buradan kaçmamı sağlayacak tek çıkış biletine can havliyle yapışmıştım.

 

Çocuğu zar zor çekip karanlığın içine daldım boş rutubetli sokakta ikimizde koşmaya başladık. Zihnimin çok derinlerinde fısıldaşan anılardan birini ilk defa net bir şekilde gördüm.

 

Hisset, duy ve farkına var.

 

Sen hepsini yapabilecek tek varlıksın.

Bölüm : 20.01.2025 16:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Cornephelia / Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-'Mücadele' / ^1.30.BÖLÜM^: 'Köle tacirinin inine nasıl girilir adlı çalışma'
Cornephelia
Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-"Mücadele"

4.84k Okunma

783 Oy

0 Takip
38
Bölümlü Kitap
《Giriş》^1.1.Bölüm^ : 'Kaderi Belirlenmiş Yolculuk'^1.2.Bölüm^ : 'Aynadaki Yansımam'^1.3.Bölüm^ : 'Mühür'^1.4.Bölüm^ : 'Kaza Mı, Suikast Mi.?'^1.5.Bölüm^ : 'Başbüyücü'^1.6.Bölüm^ : 'Elwestar Ailesi'^1.7.Bölüm^ : 'Akşam Yemeği'^1.8.BÖLÜM^ : 'Kavuşma ve tartışma'^1.9.BÖLÜM^ : 'Ormandaki tehlike'^1.10.BÖLÜM^ : 'Şüphe ve karar'^1.11.BÖLÜM^ : 'Ana karakterin doğuşu'^1.12.BÖLÜM^ : 'Olumsuz duygular'^1.13.BÖLÜM^ : 'Döngü akademisi'^1.14.BÖLÜM^ : 'Zorbalara karşı'^1.15.BÖLÜM^: 'Görünenin arkasındaki görünmeyenler'^1.16. BÖLÜM^: 'Satırlar arasında'^1.17.BÖLÜM^: 'Diane'nin Peşinde'^1.18.BÖLÜM^ : 'Görülerin Başlangıçı'^1.19.BÖLÜM^: 'Akademi toplantısı'^1.20.BÖLÜM^: 'Kötü kadın şüpheli'^1.21.BÖLÜM^: 'Sadakat yemini miydi şimdi bu.?'^1.22.BÖLÜM^ : ‘Elwaster Dükanlığı’^1.23.BÖLÜM^: 'Yabboz parçalarını birleştir'^1.24.BÖLÜM^: ‘Festival Operasyonu’^1.25.BÖLÜM^: 'Azıcık damardan milliyetcilik verelim dedik'^1.26.BÖLÜM^: ‘Cesaretten doğan kahramanlar’^1.27.BÖLÜM^: ‘Akşın dışında kalanlar’^1.28.BÖLÜM^: ‘ Nesli tükenmiş yaratıklar ve kafa karıştırıcı gelişmeler’^1.29.BÖLÜM^: ‘Gölgesinden kaçmaya çalışıp düşlerindeki krallığa sığınan çocuk’^1.30.BÖLÜM^: 'Köle tacirinin inine nasıl girilir adlı çalışma'^1.31.BÖLÜM^: 'Baskın basanındır'^1.32.BÖLÜM^ : ‘Ufak bir zihin yolculuğu’^1.33.BÖLÜM^ : ‘Öldürülecekler listesi mi yok daha neler’^1.34.BÖLÜM^: ‘Kaleyi içten fethetmeliyim’^1.35.BÖLÜM^: ‘Geçmişin parçaları’^1.36.BÖLÜM^: ‘Döngünün Eşiğinde’^1.37.BÖLÜM^: ‘Titrek Eller, Sessiz Çığlıklar ve Nefessiz Anlar’
Hikayeyi Paylaş
Loading...