@cornelianews
|
( Gölgeler )
-Kendim olmaktan korktuğum andan itibaren, sen olmaya başlıyorum.. Ne güzel; bana beni unutturuyorsun. ~J. Antonia
4.Bölüm ..📖.. Düşes Elisia şaşkınlıkla bana doğru adımladı, sanırım bu kadar sakin olmama inanamıyor gibiydi. Gözleriyle hızla beni incelemişti, yüzümde ki yaralar olduğu gibi duruyordu. Kızının neden bu kadar sakin kaldığını anlamaya çalışıyordu. Muhafız Kalios da gözlerini yüzümde gezdirdi oldukça iri bir adamdı. Simsiyah saçları dağınık bir şekide anlına dökülüyordu, koyu gözleri o kadar kesin bir şekilde bana bakıyordu ki. Bi an benim İlia olmadığımı anladığından endişelendim. Üzerinde muhafızlara özgü bir üniforma vardı, o kadar ürkütücü görünüyordu ki. Bakışları deliciydi sanki gözlerinin içine değilde ruhunun içine bakıyor gibiydi. Çatık kaşlarıyla konuştu:"Leydim kendinizi nasıl hissediyorsunuz .?"Konuşamamıştım, Düşes hızla yanıma gelerek elleriyle yüzümü avuçlamıştı. Düşesin muazzam güzellikteki gri gözleriyle kesişmişti gözlerim. İlia'nın gözleri ne kadar donuk ve ruhsuzsa Düşesinkiler o kadar parlak ve canlıydı. Endişeli bir şekilde parlayan gözleriyle gözlerime bakarak: "Canım iyi misin hala şok geçiriyor olabilirmisin. ?" İçime garip bir sıcaklık yayılmıştı. Oldukça şaşırmıştım sanki İlia kendinden başkasını sevmiyormuş gibi geldiğinden annesine karşı içine dolan sıcaklık hissi beni bozguna uğratmıştı. Demek İlia sadece kendisini sevmiyor Annesine karşıda derin bir sevgi besliyordu. Gözlerimi Düşes de gezdirerek: "Eğer biraz daha az bir şekilde yüzümü bastırırsan nefes alabilirim ve daha iyi olabilirim anne ." Sakin sesime karşı Düşes gözlerini kırpıştırarak gülümsemişti. Ellerini yavaşça yanaklarımdan çekerek sakin bir şekilde omzunun üstünden Kalios'a doğru dönmüştü. "Kalios git ve gerekirse Krallığın en iyi doktorunu sürükleyerek buraya getir kızıma hangi sakinleştiriciyi verdiklerini bilmek istiyorum. " Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. İlahi Elisia kızını çok da iyi tanıyorsun orası kesin. "Ben iyiyim anne buna gerek yok. "Bana inanamıyor gibi bakmıştı. Biçimli güzel kaşlarının tekini havaya kaldırarak:"Sen iyisin öyle mi, iyi olsaydın şuan Malikaneyi çığlıklarınla birbirine katmıştın. Şayet Lucender sıkıcı toplantıdan çıkmak için senin çığlıklarını beklediğine eminim."Onu nasıl ikna edebileceğimi bilmiyordum şuan elimden gelen tek şey biraz İlia biraz kendim gibi davranmaktı yoksa daha fazla dikkat çekecektim. "Yüzümün halinden bahsediyorsan inan bana öfkemi çığlıklarımla malikaneyi yıksam bile anlatamam o yüzden bağırarak boğazımı ağrıtmıyorum." dediğimde Düşes biraz daha rahatlamış gibiydi. Kalios hala beni dikkatle inceliyordu bu garip bakışmadan bizi Elien kurtarmıştı Düşes'e doğru dönerek: "Düşes Hazretleri, Leydim başına aldığı darbe yüzünden sık sık gözleri kararıyor bence çok fazla ayakta kalmamalı." Yüzüme yansıtmasam bile şaşırmıştım. Benimle konuşurken o kadar gergin ve ürkek olan Elien Düşes Elisia'yla çok rahat bir şekilde konuşabiliyordu. Sanırım sorunun ta kendisi İlia'nın tavırlarıydı. Düşes ona hak vermiş oylamalıydı ki koluma girerek mutfağa doğru ilerletmeye başlamıştı. Mutfaktan içeri girdiğimizde mutfakta çok fazla kişinin olmadığını görmüştüm diğer hizmetliler gitmişti. Geriye aşçı olduğunu tahmin ettiğim kadın duruyordu. Düşes ona doğru dönerek gülümsedi. "Pela rica etsem İlianna için hazırladığım şeyleri servis eder misin.?"Aşcı kadın aynı samimi gülümsemeyle karışık vererek: "Tabikide efendim hemen servis ediyorum." Kaşlarımı çatmamak için zor durdum. Herkes Düşesi seviyordu ama İlia'dan korkuyorlardı, ah İlia biraz annene çekseydin olmazmıydı. Düşes dikkatli bir şekilde beni mutfakta ki masanın sandalyesine oturtmuştu, ardından kendisi de hemen karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Dikkatle beni incelemeye başladı, parlayan gri gözlerinin ardında gizleyemediği garip bir duygu vardı. Hiç bir şey olamamış gibi gülümsüyordu ama bu ifadeydi iyi biliyordum. Bir keresinde annemle beraber piknik yapmak için gittiğimiz piknik yerinde kiralanan bisikletlerden kiralamak için resmen anneme yalvarmıştım. Annem ise kesin bir dille reddetmişti. Aslında reddetmesi oldukça doğru bir davranıştı çünkü bisiklet süremiyordum. Yinede o gün diğer bisiklet süren gençlere özenmiştim annemi zar zor ikna ettikten sonra bisikletle nasıl kaza yaptığımı hatırlıyorum. Annemin yüzündeki o korkuyu kısa bir an görmüştüm. Annem korkusunu hızla gizlemiş hiç bir şey olmamış gibi yanıma gelip iyi olacağımı söyleyerek beni hastaneye götürmüştü. Doktordan bacağımı kırdığımı ögrendiğimde dehşete düşmüştüm. Annem ise sakindi bana bakarak sorun yok der gibi gülümsemişti. Annemin sakin hareketleri sayesinde bende sakinleşmiştim ve panik yapmayı kesmiştim. Sonrasında babamın geldiğini hatırlıyorum içeri girmemiş annemle beraber odanın dışına çıkmışlardı. Annemin gülümseyen gözlerinden nasıl yaşların süzüldüğünü hatırlıyordum babamın kollarının arasına girip nasıl hıçkırarak ağladığını. Oysa ki hiç korkmuş gibi görünmemişti, o zaman çok iyi anlamıştım annem benim için rol yapıyordu. Tıpkı Düşes Elisia'nın yaptığı gibi ,gülümsüyordu ama mutlu değildi. Korkmuştu,ben sadece bisikletten düşüp bacağımı kırdığım için saatlerce ağlamıştı annem. Düşes'in ise kızı ölümden dönmüştü kim bilir ne kadar korkmuştu. Annemi hatırlamak boğazımı düğüm düğüm yapmıştı gözlerim sızlamaya başladı. Aşçı kadın yemekleri masaya servis etmişti. Kendimi daha fazla tutamadım, istemeden soğuk bir sesle: "Dışarıya çıkar mısınız. ?" Dördününde bana şaşkınlıkla baktığını görmüştüm. Durup dururken onları kovmama anlam verememişlerdi. Aşçı kadın hiç beklemeden emir almış gibi mutfaktan çıkmıştı ,Elien endişeli bir şekilde bana bakarak o da aşcı kadının arkasından çıkmıştı. Kalios efendisine kısa bir bakış attıktan sonra yavaş adımlarla kızların peşinden giderek mutfaktan ayrılmıştı. Düşes bi an ne yapacağını bilememiş gibi tedirgin bir şekilde bana baktı. Her zaman ki gibi İlia'nın onu yanında istemeyeceğini ve yanlız kalmak istediğini düşünmüş olmalı ki yavaşça masadan kalkmıştı. Kendimi daha fazla tutamadım yanağımdan aşağıya bir damla düşündüğünde masadan kalkan Düşes, bana kısa bir bakış atmış ve ağladığımı görmüştü. Gri gözleri endişeyle açılırken hızla bana doğru eğilerek korkuyla konuştu: "Canım ne oldu iyi misin bir yerin mi ağırıyor, hemen doktoru çağıracağım." Geri çekilmeye hazırlanmıştı ama, kolundan tutarak onu kendime doğru çektiğimde bana doğru eğilmişti. Kocaman açtığı gözleriyle şaşkınlıkla kızına bakarken şaşkınlığını umursamayarak ona sıkıca sarıldım. Düşes resmen olduğu yerde kala kalmıştı en son ne zaman kızına sarıldığını düşündüm peki ya İlia ,en son annesine ne zaman sarılmıştı. Kendi annemi hatırlamak beni duygu seline boğarken hıçkırmamak için kendimi sıktım, yanaklarımdan iki damla daha süzüldüğünde Düşes'in hıçkırıkları mutfağı doldurmuştu. Göğsüme baskı yapan bu yakıcı his neydi, özlem yada pişmanlık. İlia annesini özlemişti yada ona uzun zamandır sarılmadığı için pişmanlık duyuyordu öyleyse neden ona sarılmıyordu .? Kendi annesiyle bile arasında neden bu kadar mesafe olduğunu anlamıyordum. Düşes o kadar sıkıca bedenimi sarıp sarmaladı ki, İlia'nın annesi olduğunu bilmeme rağmen kendi annemin sıcaklığını aramadan, kendi anneme sarılıyormuşum gibi hissetmekten alamamıştım kendimi. Kendi annemi özlemiştim, acaba annem kazayı duymuşmuydu yada ben ölmüş müydüm.? Annem asla dayanamazdı, kendimi tutamadım belki hıçkırarak ağlamak İlia'ya ters düşen birşeydi yinede kendim için ağladığım kadar senin içinde ağlıyordum İlia çünkü ne kadar kötü biri olsan bile seninde ağlamaya hakkın var. Belki istesen bile ağlayamıyorsun yada kötü olduğun için bu hakkı sana vermediler belkide bu yüzden sende ağlamayı unuttun. Bilmiyorum ama şuan kendim için olduğundan daha fazla senin için annene sarılıp ağlıyorum. İkimizin hıçkırıkları mutfakta yankılanıyordu Düşes hiç durmadan saçlarımı okşayarak beni bir daha göremeyeceği için çok korktuğunu söylüyordu. Düşes ağladıkça ben daha fazla ağlıyordum, çünkü ben onun kızı değildim ve benim annem beni sonsuza kadar kaybetmiş olabilirdi. Düşesle sakinleşene kadar ağlayıp durduk bu süreçte kimse içeri girmemişti. Sonunda sakinleşmiş birbirimizden ayrılmıştık. İstemeden Düşes'e kaçmamak bakışlar atıp duruyordum karşımda ki sandalyeye yeniden oturmuş, bu sefer daha içten acı dolu olmayan bir gülümsemeyle beni izliyordu. Kızına sarılarak ağlamak ona iyi gelmiş olmalı. Ben yavaşça yemeklerden yerken o da beni uzun uzun izlemişti. O kadar duygu yüklü bakıyordu ki bir posta daha ağlama seansı gerçekleşebilir diye ona direk bakmıyordum, çünkü düşes bi daha ağlamaya başlarsa ağzımdakileri püskürterek bende ağlamaya başlardım ve ortaya hiçte güzel bir görüntü çıkmazdı. Karnımı güzelce doyurmuştum Düşesin eli kesinlikle çok lezzetliydi. Düşes bana doğru eğilerek terettütlü bir şekilde elini elimin üstüne koymuştu: "Biraz daha iyi misin birtanem, başın ağırıyor mu doktoru çağırmamı ister misin.? " Düşes'in gözlerinin içine baktım. "İyiyim Doktor'a gerek yok sadece kazaya dair çok fazla şey hatırlayamıyorum." dedikten sonra içimden geldiği gibi davranarak Düşesin elini sıkı sıkı tuttum. Düşes'in gözlerinin içi gülümsemişti yüzü ise düşünceli bir şekilde kısıldı. "Kafana aldığın darbe yüzünden hatırlayamıyor olabilirsin yada şoktanda olabilir. Düşes Lirial bana Lenora'nında kazaya dair çok fazla şey hatırlayamadığını söyledi." Yüzüme yansıtmasamda şaşırmıştım kitapta Lenora çok net bir şekilde kaza anını hatırlıyordu. Öyleyse Lenora'nın annesi Düşes Lirial yalan söylüyordu yada Lenora gerçekten hatırlamıyordu. Asıl önemli olan ise İlia'nın zihinindeki boşluktu saldırı ve kaza anı tamamen silinmiş gibiyidi. Biri İlia ve Lenora'nın kazaya dair anılarını silmiş olabilir miydi .? Gerçi kitapta suikast girişimi olduğunu Diane'den başka kimse hatırlamıyordu. İlia'nın anılarında Akademiyle birlikte geziye gittikleri anlar vardı o kısımları fazlasıyla netti. Akademiyle gezi için gittikleri yer tarihi eski bir tapınaktı. Muhafızlar hocaların isteği üzerine tapınağın dışında kalmışlardı. Hocalar tapınağın içine fazla kalabalık bir şekilde girmenin doğru olmayacağına karar vermişlerdi ögrencilerde onaylamışlardı. Oldukça büyük bir yapı olan tapınağın içini hocalar eşliğinde dolaşmaya başladılar. Tapınak çok büyük ve eski olduğu için hocalar kendilerinden ayrılmamaları için kesin bir dille uyarmıştı. Tapınağın bazı bölümleri çökmeye meyilli olduğu için o bölgelere girmek yasaktı. İlia şaşırtıcı bir şekilde hocaları dinleyerek kalabalıktan ayrılmamıştı. Gözlerini tarihi yapının içinde gezdirirken en arkada duvar kenarında ki Bethany'e takıldı. Bethany Diane ile hararetli bir şekilde konuşuyor yada tartışıyorlardı. Bethany'nin Diane'yle uğraştığını düşündüğü için umursamamıştı sonuçta İlia'da Diane'yle uğraşıyordu ve Diane'ye hiç tahammül edemiyordu. Umursamadan önüne dönecekken Diane her ne söylediyse Bethany'nin gergin bir şekilde etrafa baktığını gördü. Diane'ninde ondan bir farkı yoktu o da gergin gergin etrafa kaçamak bakışlar atıyordu. İlia ikisinin neden bu kadar gergin olduğunu anlamamıştı. Bethany genelde 'ben hiç bir şeyden korkmam' havasıyla etrafta dolandığı için merak etmişti. İlia onlarla konuşmak için onlara doğru ilerlemeye başladı. Diane ve Bethany aceleyle yan kolidorlardan birine girerek gözden kaybolmuşlardı. İlia kısa bir süre durup etrafa bakmış kimsenin o ikisinin uzaklaştığını fark etmediklerini görmüştü. Hoca duvarda ki eski tablonun tarihini anlatıyor diğer öğrencilerde dikkatle onu dinliyorlardı. İlia kimseye fark ettirmeden Diane'lerin girdiği koridora girmişti onu fark eden Lenora'da İlia'nın peşinden gitmişti. Kendi ayak sesi dışında başka ayak sesi geldiğini fark eden İlia duraksayarak arkasına bakmış ve Lenorayı görmüştü. Lenora ve İlia bir birleriyle konuşmadan hatta birbirlerini görmezden gelerek Diane'leri aramaya koyulmuşlardı. Çok geçmeden Diane'nin acı dolu iniltisini duyduklarında ikiside birbirine şaşkınça bakmaya başladı. İlia gitmekten hemen vaz geçmişti tehlikeli bir şeylerin dönüğünü hissetmişti. Geri dönmek için hazırlanmıştı ki Lenora hiç vakit kabetmeden eski koridorlarda hızla ilerleyerek seslerin geldiği yere doğru ilerlemeye başlamıştı. İlia onu durdurmaya çalışmıştı ama işe yaramamıştı. Öfkeli bir nefes vererek Lenora'nın peşinden ilerlemeye başladı. Seslerin geldiği kolidora girince ikiside şaşkınlıkla kala kalmışlardı. Koridor çökmek üzereydi ,bir çok yerinde çatlaklar vardı asıl sorun ise simsiyah gölgelerden çıkmış bir adamın Diane'nin üzerinde, iki eliyle boğazını sımsıkı tutarak onu boğmaya çalışıyor olmasıydı. Diane inleyerek elleriyle adamın ellerini çekmeye çalışıyordu ama elleri adamın ellerinin içinden geçiyordu. Adam simsiyah bir duman gibiydi. Diane'nin yüzü morarmaya başlamıştı hemen ilerisinde Bethany yerde uzanıyordu herhangi bir yarası varmış gibi görünmüyordu. Zaman o kadar ağırlamıştı ki ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Şoku üzerinden ilk atan Lenora olmuştu hızla öne atılarak kendisini adamın üstüne atmıştı. Lenora'nın adamın içinden geçmesini beklemişti İlia ama adamla beraber yere yuvarlandıklarında şaşkına dönmüştü. Öyle ki gölge adamda şaşırmış gibiydi. Adam çevik bir şekilde Lenora'yı üzerinden atmıştı. Çok hızlı bir şekilde Lenora'nın karnına tekme atarak yere düşmesini sağladı. Diane yerde nefes almak için kıvranıyordu ciğerleri sökülüyormuş gibi öksürdü. Adam yeniden Diane'ye doğru atıldığında Lenora adamın bacağını sıkıca tutmuştu adam öfkeyle tıpkı bir hayvan gibi haırlamıştı. İlia sakince izlemeye devam ediyordu, gidip adamın üstüne atlamak oldukça mantıksızdı üstelik yara alabilirdi bedenine bir zarar gelsin istemiyordu. Adam Lenora'yı boğazından tutarak havaya kaldırmıştı. Lenora garip bir şekilde şekilsiz gölge adama dokunababiliyordu. Adam Lenora'yı boğarken Diane yerden güç alarak işe yaramayacağını bilmesine rağmen adama tekme atmıştı. Tekmesi işe yaramış gölge geriye doğru savrulmuştu bu sayede Lenora yere düşerek yeniden derin derin nefes almaya başlamıştı. Lenora'nın kafasını yerden kaldırarak kendisine hayal kırıklığıyla baktığını görmüştü İlia. Lenora'nın kendisine yardım etmediği için kırıldığına inanamıyordu oysaki Lenora bizzat kendisi İlia'dan nefret ettiğini söylemişti. Öyleyse neden kendisine yardım etmediği için kırgın baktığını İlia anlamamıştı. Gölge adam yerden kalkarak elindeki bıcağı avucunda bir tur döndürmüştü. İlia hala Lenora'nın o bakışında takılı kalmıştı tıpkı çocukluğunda olduğu gibi bakmıştı. İlia'nın uzun zamandır bastırdığı duyguları bir birine girmişti. Düşünmeden ileri doğru atılmıştı. Gölge'yle aynı anda Lenora'nın üstüne atıldıklarında derin bir sessizlik oluşmuştu etrafta. Gölge hızla geri çekildi elinde ki bıçaktan akan kanlar yere damlıyordu. İlia'nın koluna bıçağı sokarak aşağıya doğru çekmişti. Kolundan oluk oluk kan akmaya başlamış şoktan acıyı hissetmeyen İlia kas katı kesilmişti. İlia'nın kolundan fışkıran kanlar Lenora'nın yüzüne sıçramıştı. Lenora şokla gözlerini kırpışırdı ardından tüm tapınakta yankılanan bir çığlık attı. Korkuyla elini İlia'nın kan fışkıran koluna bastırmıştı. Gölge elindeki bıçakla bir kere daha İlia'ya doğru atıldı. İlia öfkeli bir nefes alarak o kadar hızlı geriye doğru tekme atmıştı ki attığı tekme Gölge'nin yüzüne çarpmıştı ardından yer bir anda sallanmaya başladı. Duvarda ki çatlaklar büyümeye başlamıştı hemen altlarında ki zemin çatırdıyordu. İlia korkuyla kafasını Bethany'nin olduğu yere çevirdi, ilk o kısım çökmeye başlayacaktı. Tamda tahmin ettiği gibi o kısım çökmeye başlamıştı.Diane önce davranarak Bethany'i ordan uzaklaştırmış kolidorun sonuna doğru sürüklüyordu. İlia ayağı kalkarak Lenora'yı kolundan tuttuğu gibi Diane'nin olduğu tarafa doğru koşmaya başlamışlardı. Bastıkları zemin içeri doğru göçüyordu asla yetişemeyeceklerdi, İlia başı döndüğü için sendelediğinde Lenora koşmayı keserek İlia'ya doğru atılmıştı o sırada İlia Diane ile göz göze gelmişti onun gözlerindeki dehşeti görmüştü. Yer içine doğru çökerek Lenora ve İlia'yı enkazın altında bırakmıştı. İlia'nin duyduğu son ses Diane'nin çığlığıydı oldukça gür, metrelerce öteden duyulacak kadar kuvvetiydi. İşin daha da ilginç kısmı İlia bunların yaşanacağını görmüştü. Diane ile göz göze geldiklerinde hatırlamıştı. Annesi gibi Kahin soyundan gelen İlia olacak şeyleri önceden görebiliyordu annesinden daha farklı çalışıyordu İlia'nın kahinlik becerileri. Düşes Elisia insanlarla temas ettiğinde mutlu olacakları anları ve anıları görüyordu. Mutsuz anlıları ve anları ise sadece hissedebiliyordu. İlia ise İnsanlarla temasa geçtiğinde görüler birden beliriyordu. İnsanların ne zaman öleceğini yada yaşanacak felaketleri görebiliyordu. Bir nevi İlia, dünyanın kötülük habercisiydi. Görüler her zaman gelmiyordu oldukça nadirdi ve İlia geziye gelmeden önceki gece uykusunda olacakları görmüştü ama hatırlayamamıştı. İlia ve Lenora enkazın altından çıkarılmış, öğrenciler hızla tapınağı boşaltmışlardı. Gölgeden hiç bir iz yoktu, İlia'nın kolunda ki kesiği demir parçalarının kestiğini söylemişlerdi Diane ise buna karşı çıkmıştı saldırmaya uğradıklarını bir çok kez söylemişti. Tekrar tekrar incelenmesine ragmen saldırıya dair herhangi bir iz bulunmamıştı. Diane'nin boğazındaki parmakların izi yok olmuştu kendine gelen Bethany hiç bir şey hatırlamıyordu. Aynı şekilde İlia ve Lenora'da hiç bir şey hatırlamıyorlardı bu yüzden kaza olduğunu söylemişlerdi. Yinede içten içe bunun bir suikast olduğunu düşünen kişiler vardı sadece belli etmemiş konuyu kapatmışlardı. Tabikide Diane için konu kapanmamıştı o adamın kim olduğunu öğrenmeyi kafaya takmıştı. Kitabı okumamış olsaydım İlia'nın anılarıyla bunun bir kaza olduğuna inana bilirdim. Bana ilginç gelen bir yer daha vardı aslında bu bölümü Nilvera'yla geçmiştik bunlar ilk bölümün biraz daha ortaları sayılırdı. Kaza geçirdiğimizde açılan sayfa İlia'nın kazayı geçirdiği sayfaysa ben kaza geçirdiğimde İlianna 'da kaza geçirmişti aynı anda kaza geçirdiğimiz için mi kitabın içine gitmiştim. Kitabın sarı ışıklar saçtığını hatırlıyordum belkide bu yüzden kitabın içindeydim. Ne kadar teori üretirsem üreteyim hiç biri mantıklı gelmiyordu. Omzumdan sert bir şekilde sarsıldığımda irkilerek kendime geldim Düşes Elisia endişeyle bana bakıyordu. Kendi düşüncelerime o kadar dalmıştım ki Düşesin anlatığı şeylerin hiç birini anlamamıştım. "Sen iyi misin canım ,üç kere seslendim cevap vermedin." dediğinde ona doğru dönerek:"İyiyim dalmışım en son söylediğini algılayamadım bir kere daha söyler misin .?" Düşes şaşırsada gülümseyerek: "Diyordum ki Akşam yemeğine Lenora ve ailesi bize geçmiş olsuna gelecekler."Merakla ona baktım bu kadar çabuk mu kaza daha yeni olmamışmıydı, sahi kazanın üstünden kaç gün geçmişti. "Leydi Lenora çok çabuk iyileşmiş herhalde." dediğimde Düşes gözlerimin içine bakarak güldü: "Çok çabuk mu, iki hafta geçti İlia sen yavaş iyileşiyorsun diye Lenora'da yavaş iyileşecek değil ya. " 'Ne demek iki hafta geçti.' diye bağıramamak için kendimi zor tutmuştum. Yavaşça sandalyeden kalktığımda Düşes de kalkarak koluma girmişti. Kendimi biraz daha iyi hissediyordum kendim yürüye bilirdim ama bunu ona söylemedim. Anneler çocuklarıyla ilgilenmeyi severlerdi o yüzden karışmadım. Üstelik İlia bunu yeteri kadar annesinden almıştı birde ben kızıyla ilgilenme fırsatını elinden almak istemedim. Düşesle beraber mutfaktan çıkarak kolidorda yürümeye başlamıştık kolidoru geçerek ana salona geldiğimizde ana salonda büyük bir yemek masasının etrafında koşuşturarak dönen hizmetciler vardı. Masayı kuruyorlar süsleyerek çok güzel bir hale getiriyorlardi. Düşes gülümseyerek onları izledi ardından hafifçe öksürdüğüde hepsi durarak bizim olduğumuz tarafa doğru bakmışlardı. Bizi gördükleri gibi saygıyla eğilerek beklemeye başlamışlardı. Düşes parlak gülümsemesiyle: "Lütfen kaldırın başlarınızı masada harikalar yapmışsınız." Hizmetçiler kafalarını kaldırarak Düşes'e bakmışlardı heyecanla. Düşesin beğenmesini çok fazla önemsiyorlardı ve Düşesi görünce herkesin gözlerinden kalp çıkıyordu. Peki ben beni gördüklerinde hızla gözlerini kaçırıyorlardı sanki gözlerini oyacakmışım gibi. Gerçi İlia yapabilir ondan beklerdim ama ben asla yapmazdım damarıma basılmadıkça yapmazdım yani. Gözlerimi hizmetçilerin arasında gezdirdim. Düşes bana doğru dönerek:"Sen odana çık istersen canım biraz daha dinlen, Lenora'lar geldiklerinde hizmetliler sana haber verir." Yavaşça kafamla onayladım.Düşes masaya doğru ilerleyerek herhangi birşeyin eksik olup olmadığını kontol ederken bende hizmetli kızlardan birine yaklaşarak: "Elien'i gördün mü.?"diye sordum. Kız korkuyla irkilmişti. İlia'nın yüzü cidden çok sert bakıyordu gülümsesem bile korkutucu olurdum o yüzden hiç gülümsemeyi denememiştim. Kız panikle konuşmaya çalıştı: "Hizmetçi Dara, Elien'i ön bahçeye götürdü sanırım işleri var Leydim öyle söyledi." Kaşlarım istemsizce çatılmıştı, kıza nasıl baktım bilmiyorum ama kız resmen yerine sinmişti. Hızla arkamı dönerek İlia'nın anılarına göre ön bahçeye çıkan yolda ilerlemeye başladım. Yolda beni gören kadın erkek fark etmeksizin hepsi olduğu yerde durup yaptıkları işleri bir kenara bırakıyor ve eğiliyorlardı. Taki ben yanlarından geçip gidene kadar kalkmıyorlardı. Bunun saygıdan çok korku olduğu biliyordum ve bu kesinlikle hoşuma gitmiyordu. İnsanların korktukları için önünde eğildiklerini bilmek acaba İlia'ya nasıl hissettiriyordu. Derin bir nefes alarak sonunda kolidordan çıkmıştım merdivenlerden indiğimde bahçe görüş açıma girmişti. Olduğum yerde duraksayarak muazzam manzarayı izlemeden edemedim. Öyle güzel bir bahçeydi ki güller,sardunyalar, orkideler, laleler ve daha binlercesi hepsi sırasıyla dikilmişlerdi. Çiçeklerin üstüne konan renk renk kelebekler bir o çiçeğe konuyorlardı bir diğerine, öylesine güzel bir görüntüydü ki gözlerimi alamıştım. Hiç bir arada bu kadar renkli kelebekler görmemiştim. Garip bir şekilde gözlerimi açtığımdan beri ilk kez tam anlamıyla rahatlamış ve sakinleşmiş hissediyordum bu kelebekler büyülü falan mıydı acaba, kesinlikle buraya daha fazla gelecektim. Gözlerimi zar zor güzel kelebeklerden ayırarak etrafta gezdirdim ne ihtişamlı bir saraydı. Evet burası kesinlikle saraydı buraya malikane demek haksızlık olurdu. Daha sonra heryeri tek tek gezeceğime dair kendime söz vererek Elien'i aramaya koyuldum. Önce etrafı tarayarak dolanmaya başladım o sırada gözüme çarpan ahır benzeri yerden gelen atların kişneme seslerini duyunca merakla oraya doğru ilerledim. Atları severdim babamla her hafta sonu dedemin çiftliğine at binmeye giderdik. Tahmin edersiniz ki Nilvera'da bizimle gelirdi. Hatırladığım anılar içimde bir yere dokunuyordu, kötü hissetmekten kendimi alamıyordum. Yavaşca ahırın kapısına doğru yaklaştım sanırım burası arka girişti. Öne doğru adım atacakken tanıdık konuşma sesleriyle olduğum yerde duraksayarak konuşmalarına kulak kabarttım. "Emin misin tekrar tekrar inceleme yapıldı hatta bizzat gidip bende inceledim suikast olduğuna dair hiç bir iz yok." Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı, konuşan kişi Düşes Elisia'nın Muhafızı Kalios'du. "Diane Katina'nın Muhafızlarıyla konuştum Efendisi ısrarla bunun bir suikast olduğunu söylüyormuş." Kaşlarım çatıldı, konuşan kişinin sesi yabancı gelmiyordu sanki daha önce duymuş gibiydim ama duymamış gibiydim de çıkartamıyordum, ben bu sesi nerede duymuştum. Diane doğru söylüyordu üç şahidi vardı. Tek sorun üçünün de hiç bir şey hatırlamıyor olmasıydı. "Eğer dedikleri doğruysa biri Leydi İlia'yı öldürmeye çalışmış nerdeyse başarıyormuş." Dediğinde sesinin soğukluğundan kanım donmuştu. O kadar soğuk bir sesi vardı ki, sesi tenimi kesmiş gibi bir sızı bırakmıştı zihnime. Kalios'un sıkıntılı bir nefes aldığını duydum. "Diane Katina'nın dediğine göre Leydi İlia dışında Bethany Qelia ve Lenora Elwestar'da oradaymış onların muhafızlarıyla bizzat konuştum, ikisininde Efendileri suikastle ilgili hiç birşey hatırlamıyor." Dudağımı istemeden ısırmaya başlamıştım, Diane'ye deli muamelesi yapacaklardı belkide amaç buydu kimsenin ona inanmamasını istiyorlardı bu yüzden anılarımızı silmiş olmalıydılar iyide nasıl silmişlerdi ve asıl soru düşman kimdi .? Kitabın sonuna kadar şekilsiz gölgelerin efendisinin kim olduğunu öğrenememişlerdi. Endişeyle bacağımı sallamaya başladım fena halde panik yapmıştım. Muhafız Kalios yeniden konuştu: "Leydi İlia'yi biri öldürmeye çalışsa sance Leydi İlia bu kadar sakin olabilir mi.? Uyandığından beri o kadar sakin ki biri onu öldürmeye çalışsaydı ortalığı birbirine katardı onu tanımıyormuşsun gibi konuşuyorsun Denzel." Bir an kalbim duracak sanmıştım. Denzel, İlia'nın muhafızıydı, resmen kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. O kadar heyecanlanmıştım ki Nilvera burda olsaydı saatlerce çığlık atabilirdik. "Bende bundan bahsediyorum uyandığından beri çok sakin, üç kere Marcus'un onu incelemesini sağladım. Marcus kimsenin ona büyü yapmadığını söylüyor öyleyse neden bu kadar sakin üstelik yaraları için Marcus'a gitmemiş benim tanıdığım Efendim malikaneyi birbirine katardı." Dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. Yuh Denzel bu kadar hızlı bir şekilde benim İlia olmadığımı anlaman çok korkutucu, bu kadar dikkatli olmak zorunda mısın.? "Denzel belkide Leydi İlia değişiyordur herkes gibi herşeye rağmen onun duygularının olduğunu unutuyoruz. Düşes dışında herkes ona duygusuz gibi davranıyor, mutfakta Düşesle ağlarken sende oradaydın ölümden döndü asıl ağlamasaydı o zaman duygusuz olduğundan şüphe ederdim o senin Efendin ona biraz zaman tanı." Zorla yutkundum, demek Düşesle mutfakta ağlarken onlar kapının hemen önündeydiler. Kalios dediklerinde haklımıydı bilmiyorum.? İlia burda olsaydı ağlar mıydı hiç sanmıyorum. Hiç bir kuvvet İlianna Costantinova'yı ağlatamaz gibi geliyordu. Yinede kalbim kırılmıştı beni ilgilendirmezdi biliyorum ama İlia'ya bu kadar duygusuzmuş gibi hiç canı yanmazmış gibi davranmaları kalbimi kırmıştı ama asıl zoruma giden kitabı okurken bende İlia'nın duygusuz olduğunu düşünmüştüm. Bu sadece bir kitap diye kendimi teselli etmeye çalışsam da elimin altındaki kalp atıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum bir şekilde İlia'nın Muhafızıyla arasını düzeltirim diye düşünmüştüm ama en çok muhafızı İlia'nın kalbinin kırılacağına hatta bir kalbi olduğuna bile inanmıyordu. Derin bir nefes aldım sakin ol kızım, sen Ayliz Meva'sın bununda üstesinden gelebilirsin pes etmek yok. "Lenora Elwestar'ın Muhafızıyla bir kere daha konuş istersen belki bir umut Leydi Lenora bir şeyler hatırlamıştır." Diyen Kalios'a karşılık Denzel sessiz kalmıştı."Ahzee ile konuştum Leydisinin garip davrandığını söyledi kazanın şokunu üstünden atamamış." 'Ne kazaymış arkadaş.' dememek için kendimi zor tuttum. Derin bir nefes alarak gitmeye hazırlandım bu kadar kulak misafiri olmak yeterdi hem bu çok ayıp birşeydi lütfen bir daha yapma İlia. Tüm suçu kendisine attığım için burda olsaydı kesin bana bir tane daha geçirirdi, İyi ki burda değil. Yavaşça kapıdan uzaklaşarak geldiğim yoldan gerisin geri giderek kelebeklerin oraya doğru ilerlemiştim, güneşin kızıl ışıkları yok olmuştu hava kararmıştı ve bahçede ışıklar yanmıştı. Etrafa kısa bir bakış atarak malikaneye girdim gidip akşam yemeği için hazırlamam gerekiyordu. İlia bedeninde ki Ayliz olarak yapacağım ilk şey çocukluk arkadaşımla barışmak olacaktı, büyük ihtimalle zor olacaktı ama üstesinden kesinlikle gelirdim. Kendimi övmek gibi olmasın ama Ayliz Meva'nın üstesinden gelemeyeceği hiç bir şey yoktur. Aman İlia'nın bedeninde kala kala iyice İlia gibi egoist oldum resmen, biliyorsunuz ki İlia burda olsaydı beni döverdi. Bunun 'kendi egosuyla değil benimkiyle alakalı olduğunu' söylerdi, neyse ki burada değil ve ben bu bedenden çıkana kadar tüm suçu sana atmayı kendime görev edindim, üzgünüm İliacığım. |
0% |