@cornelianews
|
( Marcus Giarden )
-Bil ki, önemli değildir kaç kez yenildiğin... Çünkü asıl önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
~S.Freud
9.Bölüm
..📖..
Büyük bir ormanlık alanın içinde koşuyorum, nerede olduğumu bilmiyorum ama peşimde birinin olduğunu biliyorum.
Hemen arkamda,ne zaman yorulup biraz yavaşlasam, nefesini ensemde hissediyorum.
Beni yakalanacağını biliyorum ,defalarca bu ormanda koşmuş gibi hissediyorum. Koşarken ayağıma dal parçalarının batacağını biliyorum ve batıyor da. Acıyla inliyorum sesim ormanda yankılanıyor.
Beni duyuyor ,beni buluyor ve beni yakalıyor.
Karanlık ormanda bir ışık hüzmesi bile yok. Onu göremiyorum ama, o beni görüyor.
Ben onu hissedemiyorum ama o beni hissediyor.
Ben ona dokunamıyorum ama o göğüs kafesimi parmaklarıyla kırarak kalbimi avuçlayıp çıkarıyor.
Orman Çığlık atıyor, hayır hayır çığlık atan benim, orman sadece eşlik ediyor.
Kanım akıyor ve toprağa karışıyor, toprak beni kendisinin bir parçası sanıyor.
Çığlık çığlığa haykırıyorum
'Çıkarın beni burdan, kurtarın beni.'
Kalbimin sesini duyuyorum.
Avuçlarının arasında atıyor.
Duyuyorum,tüm ormanda yankılanan çığlıklarımı sadece ben duyuyorum. ** Gözlerime çarpan ışık hüzmeleriyle nefes nefese yataktan kalktım. Korkuyla gözlerimi açarak odanın içinde gezdirdim. Gözlerim camın önünde perdeleri tek tek çekerek, odanın içininin ışıkla dolmasını sağlayan Elien'de gezindi. Pardeleri bırakarak bana doğru döndüğünde göz göze geldik. Benimle göz göze gelmeyi beklemiyormuş gibi irkilerek gözlerini kırpıştırdı. Yüzümde nasıl bir ifade varsa gözlerini tereddütle yüzümde gezdirip: "Leydim iyi misiniz .?"Dediğinde yutkundum, kalbim gördüğüm kabusun etkisiyle yerinden çıkacak gibi atıyordu.Elimi kalbimin üzerine koyarak bastırdım, yerinde olduğundan emin olmak istiyordum.Avucumun içinde atışını hissettiğimde titrek bir nefes verdim. Elien yanıma gelip ne ara doldurduğunu bilmediğim su bardağını bana doğru uzatarak : "Kötü bir rüya mı gördünüz , Leydim.?" Ona doğru dönmeden uzattığı suyu elinden alarak içmeye başladım. Sorma Elien hatırlamak istemediğim kadar korkutucu bir rüyaydı. Hayatımda hiç bu kadar gerçekçi bir rüya görmemiştim, gögüsümde tahammül edilemez bir ağrı vardı. Sanki gerçekten göğüs kafesim kırılmış ve kalbim yerinden sökülmüş gibiydi. Tüylerim diken diken oldu, Elien bende bir cevap alamayınca endişeyle titreyen elimdeki boş bardağı alarak makyaj masasına bıraktı. Gözleri üzerimde gezinmeye devam ederken: "Leydim görü mü gördünüz, Düşes'i yada muhafızınızı çağırmamı ister misiniz .?" Gözlerimi kırpıştırdım. Rüya değil de görü olabilir miydi.? Elien sorana kadar rüya olduğunu düşünüyordum ama şimdi gördüğüm şey bir görüyse bu daha fazla korkutucuydu.Öyleyse İlia kendisinin öleceğini görmüş olmalıydı. Sakinleşmek için derin bir nefes alarak Elien'in suratına baktım. "Birini çağırmana gerek yok Elien." Söylediğimden emin olamıyor gibi;"Emin misiniz Leydim, Düşes rüyaları ve görüleri birbirinden ayırt edemediğiniz için birşeyler gördüğünüzde yanına gitmenizi tembihlemişti." Onu geçiştirmek için: "Sonra giderim Elien acelesi yok ." Söylediğimden pek memnun olmamış bir şekilde beni onaylayarak:"Peki Efendim , Akademi için formalarınızı hazırladım, elinizi yüzünü yıkadıktan sonra sabah bakımınıza başlayalım." Bu sefer tüm dikkatimi ona verdim. Yüzündeki yaralar kaybolmuştu, kollarındakilerde yok olmuş gibi görünüyordu, anlaşılan Marcus onu iyileştirmişti."İyi görünüyorsun." Duraksayarak neyden bahsettiğimi anlama çalıştı, kastettiğim şeyi anladığında beyaz yanakları kızarmaya başladı. "Baş Büyücü yaralarımla ilgilendi ." Gözlerimi kısarak ona imalı bir bakış attım. Elien bakışlarımdan hem utanmış hemde şaşırmış bir şekilde: "Düşes Elisia istediği için Baş Büyücü beni iyileştirdi Leydim." Onu daha fazla utandırmamak için yatağın içinden çıkarak banyoya doğru ilerledim. Elien cidden çok saftı , Marcus'un ona karşı garip bir tavrı var. Ya İlia'yla ilgiliydi ya da Elien'le. Macus İlia'nın hizmetlilere kötü davranmasına dayanamıyordu. İlia kendinden aşağıdakilere kötü davrandığında yada canlarını yaktığında , Marcus buna katlanamıyordu. Sanırım İlia Lucander'ın kızı olmasa Marcus kesinlikle onun canına okurdu. Bu muamele ya Elien'e özeldi yada tüm hizmetlilere. Yinede içimden bir ses Marcus'un Elien'e ilgi duyduğunu söylüyordu. Belki Elien'i seviyordu yada sevmiyordu bilmiyorum ama kesinlikle onun zarar görmesine tahammülü yoktu. Merak etmiştim Marcus ve Elien ne zaman tanışmıştı.? Dük Lucander Marcus'u malikaneye getirdiğinde mi tanışmışlardı , yoksa malikaneye gelmeden öncede tanışıyorlarmıydı ?. Gerçi malikanenin dışında tanışmaları olanaksızdı. Marcus Lientera Krallığında yaşanan katliamdan sonra, Wiera krallığında ki zindanlarda kalmıştı, Ta ki Dük Lucander kralı ikna edip, onunla ilgileneceği konusunda teminat verene kadar .Marcus zindandan çıkarıldıktan sonra ,Costantinova Düklüğünün himayesi altına girmişti, o zamanlar on bir yaşında küçük bir çocuktu. Düşes Elisia ve Dük Lucender evlenmemişti, hatta daha tanışmamışlardı bile. Yinede Marcus ve Elien arasında birşeyler yaşandığını tahmin ediyordum ,bu romantik olmaktan ziyade acı dolu bir geçmiş gibiydi. Gözlerimi aynada gezdirdim buraya geldiğimden beri en çok yaptığım şey buydu. Avuçlarımı su soldurarak iki kere yüzüme çarptım. Derin bir nefes çektim ciğerlerime , işin iyi yanından bakalım her gün sabah bakımım vardı ,acaba Nilvera ne yapıyordu. Onun da sabah bakımı var mıydı.? Özel hizmetlisinin onu soyup yıkamaya çalıştığını hayal ettiğimde kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyorum.O deliridi benim gibi sakin de kalamazdı , baya sorun çıkarmış olmalıydı. Öyleki akşam yemeğine geldiklerinde Düşes Liriel ve Dük Arion bu yüzden bu kadar gergin olmalıydılar, çünkü Lenora tıpkı İlia gibi farklı davranıyordu. Bu o kadar garipti ki mutluluktan ağlayasım geliyordu . Yanlız değildim, İlia için tanıdık olan ,benim içinse yabancı ve kimsessiz olan bu dünyada artık yanlız değildim. Aynadan İlia'nın gri gözlerine baktım. Sanki o kadar da soğuk bakmıyordu, yada aynı şekilde bakıyordu ama ben ona almışmaya başlamıştım. Nilvera'yla konuşmamız gereken o kadar çok şey vardı ki hangisinden başlayacağımızı bilmiyordum. O kadar rahatlamış hissediyordum ki. Allah'a onu bana getirdiği için içimden tekrar tekrar teşekkür etmeden duramıyordum. Gülümsedim, iyi olacağım olacaklara ve yaşanacaklara rağmen iyi olacağım çünkü o yanımda , başka bir beden de bile olsa onu hissediyorum benimle. Bu bile bana yeteri kadar güç veriyordu. Banyodan çıkarak makyaj masama oturdum meraklı gözlerimi Elien'de gezdirdim. Küçük şeffaf renkli cam şişelerden üç tanesini dolaptan alarak yanıma yaklaşıp şişeleri masanın üstüne koydu. Mavi renkli şişenin içindeki kremi eline sıkıp bana doğru yaklaştı. "Leydim isterseniz masanın üstündeki taçlardan birini takın ." Dediğinde gözlerimi makyaj masasının sol tarafındaki taçlarda gezdirdim. Çiçekli olanlardan birini alarak kafama taktım. Böylelikle saçlarımın yüzüme gelmesini engellemiştim. Kafamı kaldırarak Elien'in yüzüne baktım, yaptığı işten çok memnunmuş gibi sıcak bir gülümsemeyle yüzüme bakıyordu. Yavaş bir şekilde kremi yüzüme sürmeye başladı. Oldukça dikkatli davranıyordu sanki çok önemli bir iş yapıyormuş gibi ciddiydi. Bu ciddiyetine gülmek istedim çünkü ciddi olmak onun sevimli yüzünde komik duruyordu.Kremi tamamen yüzümün heryerine sürmüş olmalıydı ki geri çekilerek yüzümü inceledi. Yaptığı işi beğenmiş gibi gülümseyerek : "Leydim şimdi yüzünüz kremi biraz emene kadar size çay demleyeyim, herzamanki gibi melisa çayı mi istersiniz.?" Odanın köşesindeki dolanın üzerinde duran demliğin kapağını açtı. Sıcak demlikten çıkan buharlar odanın içinde dağılarak gözden kayboldu. Demek İlia melisa çayı seviyordu, bende melisayı severdim ama papatya çayını daha fazla seviyordum. Gözlerimi merakla benden cevap bekleyen Elien'e çevirdim. "Bu gün papatya çayı içmek istiyorum ." Dediğimde Elien şaşırsa bile sorgulamadan papatya çaylarından birinin paketini açarak demiğin içine attı. Odanın içine vuran sabah güneşi keyfimi yerine getirmişti. Yavaşça sandalyeden kalkıp camın önündeki kalın mermere oturarak kafamı camın kenarına yasladım. Sabah güneşinin sıcaklığını tenimde hissetmek çok güzeldi. Kendimi huzurlu hissediyordum, yavaşça camı açarak havanın içeriye dolmasını sağladım. Çok hoş bir manzarası vardı, sanki ormanlık alan sabah güneşiyle beraber daha fazla yeşil görünüyordu. Yemyeşil ağaçlar içimi kıpır kıpır yapmıştı. Acaba ormanda yürüyüş yapabilirmiydim. Akademinin ilk dersi saat kaçtaydı, asıl merak ettiğim şey ise ne öğreneceğimdi kendi dünyamdaki dersleri görmeyecektim elbette. Burası farklı bir evrendi öyleyse farklı dersler görecektim ,yine ve yine iyi ki İlia'nın anılarına sahiptim yoksa ne yapardım bilmiyorum. "Leydim çayınız hazır , siz yüzünüzü yıkarken ben formalarınızı yatağın üzerine bırakacağım giyine bilirsiniz ben dışarda kapının önünde giyinmenizi beklerim ." Dediğinde kafamı camdan çekerek kapının orda çıkmak için benden bir cevap bekleyen Elien'e baktım.Yavaşça mermerden inerek : "Giyindiğim zaman seslenirim Elien ." 'Tamam Leydim' diye mırıldanarak dışarıya çıkmıştı. Adımlarımı banyoya yönelterek yüzümü yıkayıp kurulayarak hızla odaya geri geldim. Formaları fazlasıyla merak ediyordum,hızlı adımlara yatağa yaklaşarak formaları elime aldım. İnce beyaz bir gömleği vardı, gömlekte tam kalbimin üzerine gelecek bir döngü sembolü vardı sanırım bu akademinin armasıydı ,onun dışında simsiyah bir etek ve pantolonu vardı birde ceket. Fazla resmiydi sanki bir toplantıya katılacakmış izlenimi veriyordu. Yinede benim dünyamdaki formalardan güzeldi en azından bu formaların 'giy beni' diyen bir hissiyatı vardı bu bile beğenmem için yeterliydi.Gözlerim bir etek ve pantolon arasında gidip geliyordu. Eğerki pantolon giyersem İlia'yı tanıyan herkes şüphe duyardı çünkü İlia pantolon giymezdi. Bir kere bile giymemişti ,yinede eteğin içinde rahat edebileceğimi sanmıyordum. Etek giymeyi severdim ama Akademi beni geriyordu bu yüzden kendimi olacak herşeye hazırlıklı hissetmek istiyordum ve etekle rahat edebilir miydim bilmiyordum.? Hadi ama Ayliz Meva hep kötü düşünmeyi kes .Belkide akademi sessiz ve sakin geçerdi. Kimi kandırıyordum ki ben kitabı yüz kere okumuştum ,akademinin sakin geçmesinin ihtimali bile yoktu. Tamam İlia nasıl etekle herşeyin üstesinden gelebiliyorsa bende gelebilirdim değil mi ?. Üstelik Nilvera'yı tanıyorsam kesinlikle etekle gelirdi. Hızla formalar giyerek aynanın karşısına geçerken Elien'e seslenmeyi ihtimal etmedim. "Elien gelebilirsin." Dediğimde kapı yavaşça açılmış ,Elien kafasını içeri sokarak giyinik olduğumdan emin olunca içeri girmişti. Bu kadar temkinli davranması çok tatlıydı. Yavaş adımlarla demliğe doğru ilerleyerek bana bir fincan çay koydu. Fincanı dikkatle makyaj masasının üzerine koyarak beni bekledi. Güzel göründüğüme ikna olduktan sonra gözlerimi aynadan çekerek masaya oturdum. Elien küçük şişelerden mor ve kırmızı olanını gösterip: "Hangisini süreyim Leydim, çilek özlü olanını mı yoksa böğürtlen özlü olanını mı .?" Gözlerim iki şişede gezinerek : "Böğürtlenli olanı sür. " "Güne farklı şeylerle başlamak istediniz sanırım Leydim."İlia'nın hep çilek özünü seçtiğini anlamıştım. Umursamaz bir şekilde omuz silktim. "Her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkıldım ,yeni şeyler deniyorum bu şaşırtıcı mı.?" Dediğimde gözlerini kırpıştırarak panikle : "Yok Efendim şaşırtıcı değil de siz genelde alışkanlıklarınızı değiştirmekten hoşlanmazsınız, bu yüzden biraz garipsedim." Onu kafamla onaylayarak çayımdan bir yudum alıp masaya geri koydum , tadı çok güzeldi kokusu şimdiden rahatlamış hissettiriyordu. Elien mor renkli kremi eline sıkarak yüzüme sürmeye başladı. İşi bitince rahatlamış ve memnun olmuş bir şekilde gülümseyerek . "Bitti Efendim ,başka bir isteğiniz var mı .?" Dediğinde saati merak ettiğim için:"Saat kaç Elien , Akademinin saatlerinde bir değişiklik oldu mu, İki haftadır gitmiyorum." "Hayır Efendim herhangi bir değişiklik yok, birinci dersiniz yine saat dokuzda başlıyor şuan saat 7.36 geçiyor ." Dediğinde onu kafamla onayladım. İlia'nın anılarında da ders saat 9'da başlıyordu, yinede emin olmak istemiştim. Neden bu kadar erken kalktığımı İlia'nın anılarından anlamıştım. Her sabah erkenden ailecek kahvaltı yapıyorlardı. Kahvaltı genelde saat tam 8.30 da hazır oluyordu , yani biraz ormanda turlamak için vaktim vardı. Gözlerimi Elien'e dikerek: "Akşam ben gittikten sonra neler oldu ."Dediğimde Elien çekingen bir şekilde: "Hizmetlilerin çoğu malikaneden gönderildi bazıları kaldı , yeni hizmetliler bu gün işe başladı. Hizmetli Dara'ya ne oldu bilmiyorum Efendim." Dediğinde hiç bir tepki vermeden onu kafamla onayladım. Eh çokta bir şey olamamıştı bunlar zaten beklediğim şeylerdi.Biten çayımı masaya koyarak ayağı kalktım, Elien'e doğru: "Ormanda biraz yürüyeceğim Elien şuanlık bir işin yok, öyleyse gidip dinlen ." Siyah gözleri şaşkınlıkla kocaman açılarak bana baktı. Hangisine bu kadar şaşırmıştı.? Ormanda yürüyeceğime mi yoksa ona dinlenmesini söylememe mi bilmiyorum ama, onu şaşkın bir şekilde olduğu yerde bırakarak odanın kapısına doğru ilerledim. Elien arkamdan panikle seslendi: "Leydim bu arada çantanızı hazırladım ve arabaya koydum ." Dediğinde açtığım kapıdan çıkmadan omzumun üstünden ona bakıp. "Sağ ol" Gözleri daha da kocaman açılmıştı. Onu bu şaşkın haline gülmemek için hızla kolidora çıkıp tabloları inceleyerek yürümeye başladım.Kendi dünyama döndüğümde Annemi ikna edip eve hizmetli almalıydım. Böyle herşey çok kolaydı ama annemin bunu kabul etmeyeceğine emindim. Babam bir çok kez söylemişti hizmetli alalım diye ama annem kesinlikle reddetmişti. İkiside çok yoğun bir şekilde çalışıyorlardı ve annem yorgun bir şekilde eve gelince birde evle ilgileniyordu. Benimse tüm günüm okulda geçtiği için bende eve geç dönüyor elimden geldiği kadar ona yardım etmeye çalışıyordum, ama pekte yardımcı olduğum söylenemezdi. Bu yüzden babam hizmetli alalım desede annem kendi eviyle ilgilenebileceğini söyleyip duruyordu. Evle ilgilenmek hoşuna da gidiyordu , herzaman 'kendi evimle kendim ilgilenirim, burası benim evim neden başka biri gelip temizlik yapsın' diyip duruyordu , bu yüzden babamla bu konuyu açmamak üzere kapatmıştık ama eve döndüğümde kesinlikle annemi ikna etmenin bir yolunu bulacaktım. Salınarak malikanenin merdivenlerini inip salona geldim. Efrafta neredeyse hiç kimse yoktu tek tük hizmetliler günlük işlerini hallediyordu, onun dışında ortalık fazlasıyla sakindi. Eski hizmetlileri zaten tanımıyordum yenilerini hiç tanımıyorum , o yüzden hangisi eski hangisi yeni benim için hiç fark etmiyordu. Tabi yine hizmetliler değişmezse zamanla alışacağımı düşünüyordum. Adımlarımı hızlandırarak ön bahçeye çıktım, çiçek bahçesinin muazzam güzelliği beni yine karşılamıştı. Sabah güneşinin narin ışığının altına çok güzel görünüyorlardı. Kelebekler ateş böceklerinden nöbeti devralmışlardı. Kelebekler de en az ateş böcekleri kadar güzeldi. Yinede İlia'nın ateş böceklerine alerjisi olması kötüydü, çünkü İlia'da ateş böceklerini seviyordu. Herkes onun kelebekleri daha fazla sevdiğini sanıyordu ama alerjisi olmasına rağmen ateş böceklerini daha fazla seviyordu. Yavaşça çiçeklerin arasına girip yürümeye başladım, en arkada ki papatyaların olduğu yere gelince, güzellikleri beni büyülemişti. Bu evrendeki papatyalar neden bu kadar büyüktü .? Öyle güzellerdi ki gözlerimi alamıyordum. Keşke bunlardan eve götürebilseydim mükemmel olurdu. Çiceklerin yanına eğilerek, parmaklarımla dikkatlice çiçeğin yapraklarını okşadım. Papatyaların hemen yanında mavi menekşeler vardı. O kadar güzellerdi ki ömrümün sonuna kadar bu çiçeklerin içinde oturabilir burada yaşlanabilirdim. Üstümün kirlenmesini umursamazdım, ben umursamazdım ama İlia burda olsaydı kesinlikle delirirdi.Akademinin ilk günü olduğu için en azından benim için ilk gün ,bu yüzden pasaklı gitmek olmazdı. Yavaşça kalkarak çiçeklerin içinden çıktım. Malikanenin arka tarafına doğru ilerlemeye başladım gözlerim ahırda gezindi atların kişnemelerin duyuyordum, yüzüme yansımasa bile şuan çok huzurluydum. Ahırı geçerek iyice malikanenin arkasına gittim ,kendi odamın camını görünce olduğum yerde durarak yönümü ormana çevirip ormanın içine doğru ilerlemeye başladım. Yemyeşil ormanın bu kısımları düz bir ova gibiydi, ilerisi daha sık ağaçlara sahip bir ormandı. Gözlerim yemyeşil ağaçların yansımasıyla yeşil görünen gölde gezindi. Muazzam bir manzaraydı öyle ki, adamlarımı o yöne atmadan oraya doğru ilermekten kendimi alamıyordum.Gözlerim uzun uzun gölde gezindi, manzaranın güzelliği kafamı bulandırmıştı resmen. Gözlerimi ormana çevirdim kim bilir ormanın içi ve ağaçları ne kadar güzeldir. Merakımdan duramayarak ormanın içine doğru ilerledim. Bir gün bu merakımdan başıma birşeyler gelecekti orası kesindi. Ormanın içine doğru ilerledikçe yollar daha engebeli olmaya başlamıştı. Büyük yosun tutmuş kayalar ve kocaman yosunlu ağaçlar insanın içini huzurla dolduruyordu kendimi cennette gibi hisetmeye başladım. Yosunlu büyük ağaçın köküne tırmanarak küçük tepeye çıkmaya çalıştım. Üzerimi batırmamak için çok dikkat ediyordum , sonunda çıkmayı başardığımda. Bu kadar zahmete değecek bir manzarayla karşılaştım.Ormanın içinde kuşlar ötüyor ,bir o daldan bir diyer dala konuyorlardı. Hayattımda gördüğüm en güzel kuş türü olabilirdi ki ben hayatımda çok fazla kuş türü görmemiştim. Mavi renk tüylerle kaplı kanatlarını çırparak güzelliklerini gözüme sokmaya çalışıyorlardı. Ah bu ormandan şimdi kim çıkaracaktı beni, şayet biri beni çıkarmazsa ben hayatta çıkmazdım. Eğer ki telefonum yanımda olsaydı kesinlikle ormanın her köşesinin fotoğrafını çekebilirdim. Gözlerimi kapatarak huzurla kuşların ötüşünü ve ormanın içinde turlayan rüzgarın ugultusunu dinlemeye başladım. Kulağıma gelen dalın kırılma sesiyle irkilerek gözlerimi açtım, rüzgarın ugultusu bıçak gibi kesilmişti ve kuşların sesinden ziyade kendileri de sanki hiç var olamamış gibi yok olmuştu.Huzurlu an bir anda kasvetli bir ortama dönmüştü. Saniyeler içinde kuşlar nasıl yok olabilirdi ki. Gözlerimi hızla etrafta gezdirdim ormanda tek bir ses bile yoktu. Arkamdan tekrar dalın kırılma sesi geldiğinde korkuyla irkildim. Hızla arkamı dönüp gözlerimi büyük ormanda, ağaçların arasında gezdirerek birşey görmeyi bekledim ama hiç bir şey yoktu.Tamam artık o kadarda huzurlu bir ortam değildi , öyleki bir an önce burdan topuklamam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Çıktığım kökten inebilirmiydim emin değildim. Kayıp düşersem bir yerimi kırabilirdim ve bu hiç hoş olmazdı. Mecburen ileri gitmem gerekiyordu, daha inilebilir bir alandan aşağıya inmem gerekiyordu. Kulağıma bir kırılma sesi daha geldiğinde bu seferinin çok yakınımdan gelmesi beni korkudan delirtmeye yetecekti. Salak gibi niye olduğum yerde dikildiğimi sorgulayarak hızla koşar adımlarla ormanın içinde sağ tarafına doğru ilerlemeye başladım. Tipik korku filmilerindeki kızlar gibi 'aman canım alt tarafı böcek falandır ' deyip geçme şansım yoktu. Üstlelik böcek dal mı kırar ne bu 500 kiloluk obezite olmuş böcek miyidi ?. Kendimle tartışmayı keserek koşar adımlarla ağaç dallarına takılmamak için büyük bir caba harcayarak inebileceğim bir yol bulduğumda hızla taşlara tutunarak dikkatle inmeye başladım. Allahım neden bir dakika huzur on dakika korku halindeydim, benim niye huzursuz anlarım daha fazla.Kayalardan inip öne doğru bir adım attığım anda ayağımın altındaki dal kırılmıştı. Ayağıma saplanan ağrıyla inleyerek olduğum yerde durdum. Ayağımda ayakkabı olmasına rağmen sanki dal parçaları ayağıma saplanmış gibi canım yanmıştı. Ağrının tanıdıklığıyla tüylerim diken diken oldu. Rüyamdakiyle birebir aynı sahneyi yaşamak beni yerime mıhlamıştı. Ellerim titremeye başladığında, sakinleşmek için derin derin nefes aldım. Burası ormandı daldan daha fazla ne vardı ki, ormana girdiğimden beri bir sürü dala basmıştım. Rüyamdakiyle aynı değildi bu benim kuruntumdu. Gözlerimi etrafta gezdirerek üzerime atlayacak birini aradım, hiç kimse yoktu sadece orman ve derin bir sessizlikten ibaretti. Peki orman neden bu kadar korkutucu gelmeye başlamıştı. Sanki ortamın havası bir anda yoğunlaşmış , ağaçlar kararmış o yeşil huzurlu manzaradan eser kalmamıştı.Neden hep böyle şeyler beni buluyordu, Nilvera haklıydı. Kesinlikle ya şanssızdım yada bahtsız, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Acaba bu evrende dua etsem işe yarar mıydı ki.? Olduğum yerde daha fazla durmamayarak koşmaya başladım. Her adım atışımda ayağımdaki ağrı daha fazla artıyordu, korkmadan edemiyordum. Tıpkı rüyamdaki gibi koştukça sanki daha fazla ormana giriyordum,neredeydi bu gölün yolu.? Geldiğim yoldan geriye doğru koşuyordum, emin olmama rağmen daha fazla ormanın içine doğru koşuyormuşum gibi hissetmekten , şüphe etmekten kendimi alamıyordum. Olduğum yerde durarak kesik kesik nefesler aldım. Ağaçların rengi değişmiş ve sıklaşmıştı . Her yanım ağaçlarla doluydu, ilerledikçe ağaçlar kurumuş ve çürümeye başlamış, canlılığını yitirmiş gibi görünüyordu. Dudaklarım titredi,sakin olmalıyım panik yaparsam haraketlerimi kontol edemem. Gözlerim ağaçların arasında gezindi,kararmış ağaçlar ve etrafımda gezinen dal kırılma sesleri. Birileri etrafımda geziyordu , bir dairenin içindeymiş gibi hissediyorum.Gözlerim ses ne taraftan gelirse o tarafa dönüyordu. Gögüsüm hızla inip kalktı, ne haltlar dönüyordu burda .? "Benimle dalga mı geçiyorsun , adam gibi çok karşıma."Ben bu aralar gerçekten yürek yemiş olmalıyım.Hatta Elien papatya çayının içine fazlasıyla yürek katmıştı büyük ihtimalle, bu cesaretin başka açıklaması yok çünkü. Kulaklarımı delip geçen kırılma sesiyle korkuyla arkamı döndüm, ilerimdeki koca bir ağaç kökünden devrilmişti, gözlerim ağaçlarda gezinirken ağaçlar haraket etmeye başladı, iki yana açılarak düz bir yol oluşturmuşlardı. Gözlerim gördüklerini idrak etmekte zorlanırken, ağaçların sonunda simsiyah bir ağaç görüş acıma girdi. Simsiyah gövdesi ve dalları vardı, dalların ucundaki kafa taşlarıyla göz göze geldim. Yok artık daha neler.? Ağacın gövdesi kırılarak içeriye doğru göçtü, kırılan yerlerden dallara benzeyen sivri dişler uzamaya başladı. Kırılan yerlerin hemen üstünde iki çıkıntı belirdi. O iki çıkıntı çok büyüktü, o çıktılarını ne olduğunu yukarıya doğru kalkıp kocaman gözlere dönüştülerinde anlamıştım. Siyah ağacın gövdesinde kocaman bir ağız ve iki çift göz belirmişti.Kalbimin sesi kulaklarıma yankı yapmaya başladı, bedenim şoka girmiş gibi kaskatı kesilmişti. Haraket edemiyorum. Gözlerim ağacın arkasındaki siyah karaltıya çarptı, ağacın arkasından çıkarak ağacın önüne geçen gölgeyi gördüm. Böyle şanssızlığın bahtına sokayım.? Tapınakta bize saldıran gölge şuan karşımda dikiliyordu. Gölge elini haraket ettirerek arkasına doğru götürdü, ardından elini arkasından çekerek önüne uzattığında tapınakta koluma derin bir yara açan hançerle göz göze gedik. Görmüştüm görmesine ama görmez olaydım.? Niye bunlar hep benim başıma geliyor , yahu hatlar mı karıştı başrol Diane ben değilim.Hadi Gölge kardeş sen bir Diane'ye uğra sonra bana gelirsin. İlk bana geldiysen kalbim çok kırılır.? Ayliz Meva kendine gel ,sence tüm büyücüleri katleden suikastci senin kalbinin kırılmasını çok mu önemser.? Kendi benliğim bile bana düşman, az önce kendime laf soktum. Olaya odaklan kızım,kitabı okumuyorsun yaşıyorsun kendine gel. Gözlerim hızla gölgede gezindi, olduğu yerde durmaya devam ediyordu, tahminen kaç saat daha bakışırdık acaba.? Yani sabah kahvaltısını kaçırmak istemiyorum da . Gölge bir anda haraket ederek bana doğru gelmeye başladığında, gözlerim yerinden çıkacak gibi açıldı. Allah kahretmesin şaka yapıyordum, gelme. Korku , şoktan daha baskın gelmiş olmalıydı ki , can havliyle ayaklarımı haraket ettirerek arkamı dönüp koşmaya başladım. Yok bu sefer kesin öldüm, bu beni yakalayıp kalbimi yerinden sökecek.Nefes nefese koşarken doğru düzgün önümü bile görmüyordum, ağaçların arasından bir sağa bir sol doğru koşarak geçiyordum. Başımda bir sizi belirdi, gözlerim etrafı bulanık görmeye başladı. Kulaklarıma birilerinin konuşma sesleri geliyordu.Bedenim sendelediğinde elimle yanımdaki ağaçtan destek alarak gözlerimi kırpıştırdım. Başım o kadar çok ağırıyordu ki bağırarak ağlamama ramak kalmıştı. Bence çok bile dayanmıştım. Alt tarafı bir yürüyüşe çıkmıştım başıma gelene bak. Zar zor bedenimi ileriye atarak ağaçların ilerisinde konuşan iki kişiye baktım. "Sen ne söylediğinin farkında mısın,hiç bir yere gitmiyorsun bunu sana son kez söylüyorum Freya." Kalios ve sarışın hizmetçi, bağırarak konuşuyorlardı. Titrek bir nefes alarak onlara doğru ilerledim , ikisini de bulanık görüyorum.Beni fark etsinler diye konuşmaya çalıştım, ama konuşamadım.Konuşmama gerek kalmıştı,sarışın hizmetçi bana doğru döndü,gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. "Leydi İlia" Kalios, sarışın hizmetçi'nin baktığı yöne kafasını çevirdi. Nasıl göründüğünü bilmiyorum ama ayakta zor durduğum kesindi . Bedenim ileriye doğru sendelediğinde hızla bana doğru atılarak sarışın hizmetli beni tuttu. Dizlerimin üzerine çöktüm, hızlı hızlı nefes alırken, Kalios'un iri bedeni önüme çöktü.Mavi gözleri yüzümde gezindi,kaşları çatılmıştı. Yüz ifadesi korkunç görünüyordu. "Leydim iyi misiniz beni duyuyor musunuz.?"Gözlerimi kırpıştırarak burnumda hissettiğim sıcaklıkla öne doğru eğildim, burnumdan yere damlayan kanımı gördüğümde neredeyse türkçe küfür ediyordum. Elimi burnuma götürerek burnuma dokundum, parmaklarıma bulaşan sıcacık kıpkırmızı kanıma baktım. İçinde bulunduğum kitaptaki kötü kadın olan İliana Costantinova'nın hazin sonu vahşice ölmekti. Basit bir yan karakterden daha fazlası olmayan İlia'nın kaderini değiştireceğime kendi ölümüm üzerine yemin ederim. Ben Ayliz Meva Gürhan , ince ipin üzerinde yürüyen bahtsız karınca, narin zayıf ve güçsüz görüntüme aldanılmaması gerektiğini bu evrendeki herkese göstereceğim. |
0% |