Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1' Başlangıçlar

@cresscent

 

 

 

 

 

 

Herkese merhabalar efenim yeni kurguma hoşgeldiniz.

 

 

 

Göz atmak, okumak, farklı hayatlara tanık olmak için buraya geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

 

 

 

Elimden geldiğince sizinle bu yolda ilerlemeyi çok istiyorum. Hayatınıza herhangi bir anlamda farklı bir kelime bile katabilirsem ne mutlu bana.

 

 

 

Özellikle duyurmak istiyorum kitapta bulunan her bir karakteri başka kitapta bulunan karakter ile kıyaslamayın. Yorumlarda başka bir kitap adından bahsetmeyin lütfen. İsim beya soyisim benzerliği olabilir ama karakterlerin adından tutun soyadına, karakteristik özellikleri, davranışları, kurgunun ilerleyen sahneleri hepsi bizzat benim hayal gücümdür baştan belirtmek istiyorum.

 

 

 

Kurguda geçen her şey hayal ürünüdür. Herhangi bir kurum/ Kuruluş, örgüt vs. Hiçbir şeyle alakası yoktur

 

 

 

İyi okumalar dilerim...

 

 

 

"Giden gitti- yiten zaman-

 

 

 

açtığın kapıdan girdim, adımı söyledin

 

 

 

işte orada kaldım"

 

 

 

Gülten Akın

 

Başımın dinmeyen ağrısı artık beni uyutmayacak hale geldiğinde gözlerimi araladım. Aklım karmaşıktı, kazandan farkı yoyoktu. Üstelik dün hakkında hiçbir şey de hatırlamıyordum çevreme baktığımda benim odam olduğunu gördüm ama ben buraya nasıl gelmiştim. En son yemek masasındaydım.

Kahretsin hiçbir şey hatırlamıyorum. Hatırladığım şeylerde hep bölük pörçüktü.

​​​​"Aklımı başımdan alıyorsun"

​​​​"Zeliha beni bekle"

​​​"Zeliş bakma öyle valla mecburdum"

Elimi alnıma bastırıp diğer elimde üzerimde ki pikeyi kaldırıp üşümüş bedenimi açıkta bıraktım. Dün giydiğim elbise vardı kimse değiştirmek gibi bir girişimde bulunmamış. Soğuktan uyuşan bedenimi yavaşça kaldırıp yatakta doğruldum.

Oturmanın bana bir faydası olmayacağına kanaat getirdim parmak uçlarımı yavaşça yere dokundurdum. Ayağa kalktığımda başım feci şekilde dönmeye başlamıştı, geçeceği de yok gibiydi. Biraz daha iyi hissettiğimde dolabıma doğru yürüdüm.

Boy aynamdan kendime baktım. Gerçekten berbat bir hale gelmiştim. Dün ne oldu da ben bu hale geldim lan.

Dolabımdan siyah şort eteğimi, beyaz crop ve üzerine bir gömlek aldım ve hızlıca giydim. Banyoya ilerleyip yüzümü temizleyip makyajımı yaptım. Saçlarımı da düzelttim. Hazır olduğuma kanaat getirince mutfağıma geçtim.

Her zaman ki gibi Yasiri mutfakta yemek yaparken gördüm. O da benim geldiğimi anlamış olacak ki yaptığı işi bıraktı ve bana döndü.

"Ooo madam hiç uyanmasaydın gece fena dağıtmışsın sanırım" gözlerimi devirerek sandalyeye oturdum. Parmaklarımla ağrıyan başımı ovaladım. "İnan hiçbir şey hatırlamıyorum en son masada yemekteydim"

"Ohoo paşam kim bilir neler oldu. Ben sadece Canerle Serdar'ın seni getirdiğini gördüm" Gözlerimi büyülterek Yasire baktım. Yalan söylemezdi, hele ki böyle bir konuda asla yalan söylemezdi.

"Nasıl Serdar mı getirdi beni" bu ismi duymaktan bezmiş gibi bir ifade ile elinde ki bıçağı tehdit eder gibi bana salladı. "O kadar şey diyorum tek takıldığın Serdar mı, için rahatlar mı bilmiyorum ama seni buraya Caner çıkarttı Serdar aşağı da bekledi"

Ondan zaten daha hiçbir şey beklemiyordum. Bütün ümitlerim, umutlarım, hayallerim hepsini sayesinde yitirmiştim. Kendisi için olumlu tek bir cümle kuramazdım.

Kurardım o var olsun benimle olmasın dağda, bayırda vatanımı koruyor yeter.

Tabak sesi ile yorgun gözlerimi masaya çevirdim. Yasir kahvaltı masasını kuruyordu. Benim tek lokma yiyecek halim yoktu.

"Yemeden çıkamazsın" bunu yapacağını bildiğim için ufak ufak atıştırmaya başladım.

"Evde ağrı kesici kalmamış ben sana yollatırım tamam mı koçum kahvaltın bitince işinin başına dön"

Çiğnediğim lokmayı yutkunurken başımı tamam anlamında salladım. Daha yesem kusacakmış gibi hissettiğim için ayağa kalktım. Yasir de durumu anladığı için fazla zorlamadı.

Güç bela telefonumu bulup Salona geçtim. Çantamı alıp kapıya geçtiğimde Yasir beni kapıda bekliyordu.

"Zeliş kendine dikkat et birkaç günlük bir görevlendirme çıktı oraya gideceğim" Telefonumu çantamın içine atıp Yasirin beline sarıldım.

"Asıl sen dikkat et kendine ben burada güvendeyim" kolunu boynuma sardı ve saçlarımı öptü. Onunla böyle olmak hoşuma gidiyordu yanımda her zaman bir abinin olduğunu, tek olmadığımı hissettiriyordu. Kendi öz abimin aksine beni daha çok koruyup kolluyordu.

"Tamam çakma sarımsı tosbağa artık yeter geç kalacaksın" ondan ayrılarak kapıyı açtım. Onu kaç kere göreve yolladım sayısını hatırlamıyorum ama hala gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum.

"Sağ salim git gel komiser yakmayayım çıranı" asker selamı verip tebessüm ile bana baktı. "Hay hay bayan ulaştırıcı translate"

Her zaman söylediği ama benim alışamadığım meslek ile kıkırdayarak ona el sallayarak merdivenlere yöneldim. Saate bakarak geç kalacağımı anladım.

Kendimi binanın dışına atıp çantamın içinde olan kartı aradım.

Zar zor bulduğumda zaten Askeriye'nin kapısına gelmiştim. Tek şansım evim ile Askeriye'nin arasında bir sokak olmasıydı.

Nöbetçi olarak iki aylık asker olan Ahmet'i gördüğümde gülümsedim. Kartımı okutarak askeriyenin bahçesine geçiş yaptım.

Burası bambaşka bir şeydi. İkinci evim gibiydi ve bıraksalar ben bütün günümü burada işimle geçirebilirdim.

Çalışacağım bölüme geldiğimde nakliye aracının çoktan geldiğini beklediklerini gördüm. İçeriden gelecek malzemelerin listesini ve burada kullandığım telefonu aldım. Çoktan aracın arka kapaklarını açtıklarını gördüm.

Araçtan sorumlu kişi yanıma geldi. Yüzü biraz değişikti, nasıl tarif etsem benden rahatsız gibi geldi ya da böylesi bir bölümde erkek bekliyordu kız beklemiyordu.

"İyi günler hanımefendi bütün ürünler kasanın içerisindedir. İzin olursa indirilmesi yapılabilir"

Kendi telefonumdan Yarbay olan Kenan abi'yi aradım. Adam beni bekliyormuş gibi direk ilk çalışta açtı.

"Söyle kızım" babacan bir tavırla açmasına içten gülümsedim. Hiç erimeye gerek yoktu.

"Kenan komutanım teçhizat geldi de depoya kaldıracaktık onu söylemek istedim"

"Tamam Zeliha kızım ben beş kişi gönderiyorum oraya" Kenan abi'yi onaylayıp telefonu kapattım. Dosyayı, telefonu ve çantamı kenara koydum. Bileğimde olan toka ile saçlarımı toplayıp kenarda duran transpaleti kendime çektim.

Kenan Abi'nin gönderdiği içi de Serdar ile birlikte dört kişi gelmiş ve araca kolay inilip çıkılabilmesi için kullanılan aparatı birlikte oraya koymuşlardı.

"Zeliş bacım biz araçla hallederdik sen niye yoruyorsun kendini" Serdar'ın timin yanlış hatırlamıyorsam adı Tahirdi. Arada yanıma çay kahve içmeye gelirdi, bazen kendisi getirirdi. Az buçuk bir samimiyet vardı aramızda ve kendisi benim onlara gösteremediğim eğlenceli yanımın beden bulmuş haliydi.

"Teşekkür ederim ama gerisini ben hallederim işinize bakabilirsiniz" onları ikna edip şoförle birlikte herkesi gönderdim.

Transpaleti araca çıkartıp ilk kasaya yerleştirdim. Sağlam olduğunun kontrolünü yaparak dışarıya çıkarttım. Sayımını yaparak listeden işaretleyip depoya kadar çektim. Yavaş yapmama rağmen bir buçuk saat gibi kısa sürede bitmişti. Aracın arka kapağını kapatıp kenarda duran çantam ve listeyi alarak depoya ilerledim.

On dakika kendime dinlenme payı verdim. Dinlendikten sonra sandalyeye çantamı ve gömleğimi bırakıp teçhizatları bölümüne göre yerleştirmeye başladım. Bu mesleği gerçekten severek yapıyordum.

Açıkçası bir mağazanın deposunda olmaktansa askeriyenin deposunu yönetmek kulağa daha güzel geliyordu.

"Zeliş burada mısın" gözlerimi büyülterek arkamı döndüm. Kapıya baktığımda Serdar elinde iki kupa ile gelmişti.

"Zeliha" dedim sitemli bir şekilde yanına ilerlerken benden önce masaya varıp çantamı kenara itikleyip kupaları koydu. Sesimi duyunca kaşlarını çatarak bana baktı.

"Adım Zeliha Zeliş değil" kaşları daha mümkünmüş gibi çatılarak bakmaya devam etti. Bu söylediğim onu kızdırmıştı sanırım ama bu umurumda değildi ona yumuşak, samimi davranmayacaktım.

"Sen nasıl istiyorsan öyle olsun Zeliha" dedi eliyle sandalyeye buyur etti. Hiçbir tepki vermeden gösterdiği sandalyeye oturdum.

"Dün gece için teşekkür ederim eve kadar bırakmışsın" anlamsızca sırf konuşmak için konuştuğumda kupaya uzanan eli duraksadı. "Ben mi bırakmışım seni?"

"Arkadaşım senin getirdiğini söyledi" bilmemezlikten mi geliyordu yoksa gerçekten mi hatırlamıyordu çözememiştim.

Cevap vermesini bekliyordum ama içeriye nefes nefese giren Ahmet yüzünden söyleyecekse de vazgeçmişti.

"Komutanım"

"Söyle Ahmet" sert sesi ürpertici gelmişti ama hoşuma da gitmişti. Zaten onun sesinin tonu çok güzeldi. Yeri geldiğinde ninni gibi gelen bir sesi vardı yeri geldiğinde ise insanı korkudan yerinde zıplatırdı.

"Zeliha abla senin o abi ilaç gönderdi. O ayyaşa söyle geldiğimde dinç görücem onu dedi"

Yarım ağız gülümseyerek Ahmet'in uzattığı poşeti aldım. Salak çocuk o kadar işinin gücünün arasında hem de operasyona çıkacakları zaman gibi dar bir vakitte benimle uğraşıyordu.

"Tamam Ahmet işinin başına dön" elinden ilacı aldığımda selam verip salondan çıktı. Telefonuna ardarda bildirim gelmesi ile kamuflajının cebinden çıkartarak birkaç dakika oyalandı. Tek dikkatimi çekenin telefonla uğraşırken gülümsüyor oluşuydu. Benim seni güldüremediğim yüzünü ne güldürüyordu acaba

"Benim bir işim çıktı kusura bakma kahveyi telafi ederiz" hızla ayaklanarak salondan çıktı.

Ne olmuştu da kaçar gibi gitmişti?

Kelimelerimi bağlıyordu resmen konuşmamı engelliyordu. Arkasından melül melül bakıyordum.

 

Loading...
0%