Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2' Kurtuluş

@cresscent

 

 

Yeni bölümümüze hoşgeldiniz sizi fazla tutmadan bölüme alabilirim.

 

 

 

İyi okumalar...

 

 

 

"Ben sana mecburum bilemezsin

 

 

 

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

 

 

 

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

 

 

 

Ben sana mecburum bilemezsin

 

 

 

İçimi seninle ısıtıyorum"

 

 

 

 

Attila İlhan

Derin uykumdan yoldan geçen araçların sesi ile irkilerek uyandım. Böylesi durumlarda ağır araçlar olmadığı sürece duyulmazdı. Uzandığım yerden doğruldum düşmeyi göze alarak cama koştum.

İnce tülümü aralayarak geçen araçlara baktım. Serdar aşağı da Hızır II 4×4'ün önünde sigara içiyordu. Görevlendirme çıktığını anladım.

Rüzgar estiği gördüğüm anda aklımda olan bütün kombinin saçma olduğunu idrak ettim. Dolabımın kabağını açıp bir süre baktım. Üzerime ince krem rengi bir kazak aldım altına siyah kumaş pantolon aldım. Hızlıca üzerime geçirip saçlarımı kulaklarımı kapatacak bol bir şekilde ördüm.

Banyoda hemen yüzümü yıkadım tekrar odaya geçerek masamın çekmecesini açtım. Hızlıca eyeliner çektim, sırasıyla maskara, allık ve kırmızı rujumu sürdüm.

Üzerime ceketimi ve telefonumu alarak hızlıca evden çıktım. Merdivenleri koştura koştura inerek ağır dış bina kapısını olan gücümle açtım.

Sokağa çıkar çıkmaz derin bir nefes alıp sağıma döndüm. Bütün heybeti ile karşımda duran o adam kaçıncı olduğunu bilmediğim sigarasını içiyordu. Yavaş adımlarla onun olduğu yöne doğru ilerlemeye başladım. Onunda bakışları bende dolanmaya başladı.

"Çok fazla içiyorsun" dedim aramızda birkaç adımlık mesafe bırakıp elimle etrafa yayılan dumanı dağıtmaya çalıştım.

"Sana da günaydın Zeliha, hayırdır bu halde nereye?"

Hayırdır bu sorgu sual ? Tamam seviyoruz ama bir yere kadar yani

"Sen beni o sorguya çektiğin teröristlerle karıştırdın galiba, hem bu halimle nereye gidebilirim bu saatte sabah sabah işe gidiyorum"

Kaşlarını çatarak bana baktı elinde duran izmariti yere atıp üzerine bastı. Derin bir nefes verip sabır dilenir gibi başını yukarı kaldırdı.

"Ben seni kimse ile karıştırmadım Zeliha, bu kadar süsleniyorsun ama gittiğin yerinde bir farkına var olur mu ben senin iyiliğin için söylüyorum"

"Sen benim için hiçbir şey söyleme Serdar"

Konuşmak için dudaklarını araladığında sokaktan geçen araba ikimizinde dikkatini dağıttı.

Yine üstünde bütün gözler

Süzüle süzüle gel güzelim gel

Bir öpüşün içimi yakar

O dudaklar kırmızı kırmızı

Serdarın bakışları önce kırmızı ruj sürülü dudağıma sonrasında geçen arabaya baktı.

"Senin dinlediğin şarkının çaldığı radyoyu çalıştıran bütün sistemi ayrı ayrı sikeyim"

Gözlerimi büyüterek Serdarın gözlerinin içine baktım. Küfür ettiğine çok fazla şahit olmazdık o yüzden böyle bir şey demesini beklemiyordum.

"Terbiyesiz ne küfür ediyorsun" aniden çıkıştığımı duyduğunda o da benden böyle bir şeyi beklemiyordu.

"Bu saatte yüksek sesle müzik dinliyor, bu civarda hastası olan var bebeği olan var bir serserilik yapacaksa insanların daha az bulunduğu yerde yapacak"

Gözlerimi devirerek Serdarın arkasına doğru baktım. Devrim deyimle seke seke bize doğru mırıldanarak geliyordu. Başını kaldırdığında beni gördü ve gözünü kırparak sesini yükselterek bizimde duyabileceğimiz şekilde şarkısını söylemeye devam etti.

"O dudaklar kırmızı, kırmızı" Serdar sinirle gözlerini kapatarak elini yumruk yaptı. Bugün ya Serdar solundan kalktı, ya da bugün herkes o sinirlensin diye uğraşıyordu.

"Hay ben sizin kırmızı sevdanızın" derin bir nefes vererek tek eliyle yüzünü sıvazladı.

"Ölmesem söndüremem o yangını

Hadi bulalım aramızı, aramızı"

"Ben senin yangınını da söndüreceğim, aranı da bulacağım şerefsiz" Gözlerimi devirip bakışlarımı Devrime çevirdim, onun enerjisi her zaman hoşuma gitmiştir. Kendi içimde de öyle bir enerji olduğunu hissediyordum ama dışarıya vuramayacak kadar da yorgun hissediyordum.

"Aşka sakla gecenin günahlarını

Ne güzelsin karamela, karamela

Durmuyor ki bu aklım başımda"

Verilen nefes sesinin kulaklarıma dolmasıyla Serdarın sabrının sonlarına ulaşıldığını hissedebiliyordum.

"Ben senin günahını da, karamelanı da, durmayan aklını da öyle bir sevicem ki aklında başına bundan sonra hiç gelmeyecek"

Devrim Serdarın mırıldandığını tamamen duymuştu ama gram takmadan sırtına dostça yavaş bir şekilde dokunup benim yanıma geldi.

"Sarılmış boynuma kolların

O güzelim yüzün karşımda" kolunu omzuma attı sol yanağımdan makas alıp tekrar göz kırptı.

"Günaydınlar çifte kumrular ne var ne yok"

"Ne olsun işe gidiyorum her zaman ki gibi geçerken Serdara bir selam vereyim dedim"

Devrim aklına bir şey gelmiş gibi büyük bir ciddiyetle önüme geçti ve iki kolumdan tutarak gözlerimin içine baktı. Masmavi olan gözleri parıl parıl parlıyordu.

"Biz görevden dönelim bir ocak başı falan yapalım diyoruz topluca ne dersin?"

Tebessüm ettim ellerimi Devrimin kollarına koyarak yüzüne baktım. "Siz bir sağ salim gidin gelinde ayarlarız"

"Devrim bin şu arabaya geç kalacağız, Zeliha sende dikkatlice çabuk git askeriyeye geç kalma"

Göz devirip onlara bakmadan ilerledim. Hayır yani ne vardı böyle davranacak

"Orospu çocuğusun Serdar ama annenin bir suçu yok" söylene söylene yolu yürüyordum. Canımı sıkmaktan başka yaptığı bir aktivite yoktu.

Olurumuz bile yoktu. Ona göre olur muydu bilmiyorum belki de o eğlenmek için takılırdı. Ben eğlenemezdim onunla, kıyamazdım ki ona, her görevden dönüşünde eğer yaralıysa canımdan can giderdi. Onu değil de canım yanmış gibi acısı beni yakardı ve Serdar duygusuz ve ruhsuz bir şekilde pansumanını yaptırırdı.

Düşüncelerimden arınarak yürümeye başladım. Bugün ekstra olarak bir time eğitim verecektim.

Derin bir nefes verip operasyon odasında dolaşmayı bırakıp elimde tuttuğum kağıtları masanın üzerine koydum. Projeksiyonun ayarını kontrol ettim bir sorun yoktu.

Sakin ol Zeliha bu verdiğin ilk ders değil bir şeyler anlatabilirsin.

Duvar dibinde duran dolabın üzerine bıraktığım su şişesinin kapağını açıp bir yudum aldım.

Kenan abi altı kişilik bir tim ile odaya girince heyecandan elim titremeye başladı.

Yapabilirsin Zeliş.

Masanın üzerinde duran kağıtlarımı aldım. Anlatacağım şeyleri çoğu biliyordu zaten ama prosedür gereği anlatmam gerekiyordu.

"Anlatacağım şeyleri çoğunuz biliyorsunuz zaten ama benim de ufak tefek anlatmam gereken birkaç noktalar var" derin bir nefes verdim. Altı kişinin altısı da pür dikkat beni izliyordu.

Kendimi rahatlatmak amacıyla bana baktıklarını düşünmemeye çalışarak anlatmam gereken her şeyi anlattım. Hatta onlarında ilgisini çekmiş olacak ki sorular sordular.

Yeri geldi onlar sordu ben cevapladım, yeri geldi ben sordum onlar cevapladı.

İkinci defa bir şey başarabildiğimi hissetmenin mutluluğu ile timi uğurladım.

Bütün işlerimin bittiği o anda telefonum çaldı. Masanın üzerinden telefonu elime alıp ekranına baktım Züleyha ablanın aradığını gördüm.

Kesin yine o şerefsiz kocası sorun çıkarmıştı.

Fazla geç kalmamak için telefonu çabuk bir şekilde açtım. "Zeli babam geldi o polis abiyi al gel lütfen her taraf birbirine girdi"

Sedanın ağlayarak konuşması ile burun kemiğimi sıktım. "Güzelim ağlamadan tane tane konuş anlayamıyorum"

"Annemle babam kavga ediyorlar" tane tane konuştuktan sonra derin bir nefes verdi. Onun verdiği o nefeste benim içim parçalandı. "Polis abiyi de al gel lütfen"

"Tamam bebeğim geleceğim sen saklan bir yere tamam mı" dedim ve telefonumu kapatarak tam odadan çıkmaz üzere olan Kenan abiyi durdurdum ve bütün olayı ona anlattım.

"Evet Kenan abi anlattığım gibi çok acil gitmemiz lazım benim çok yakından tanıdığım kişiler zaten"

"Tamam kızım Ümitin timinden iki kişi yollayacağım hemen çıkarsınız"

Kendisini anladığımı belirterek odasından dışarıya çıktım. İki dakika bile sürmeden iki tane kamuflajlı asker odanın kapısında bitti.

Kapıyı tıklayarak içeriye girdiler. Kenan abi konu iş olunca çok daha farklı oluyordu. Benim yanımda sessiz sakin bir tonla konuşmuştu. Askerlerine emir verirken sesini tüm kışlaya duyurmuştu.

Belli bir zaman geçtikten sonra iki asker dışarıya çıkınca bana 'takip et bizi' şeklinde bir işaret verince peşlerinden yürümeye başladım. Pardon kendileri benden fazlasıyla uzun oldukları için onlara yetişmek için koşmam gerekiyordu.

Askeri araca bindiğimizde askerlere evin adresini vermiştim. Camdan su gibi akan yolu izlemeye başladığımda zihnime bir sürü düşünce dolmuştu. Seda gibi bende ailemin aşk meyvesi olarak doğmamıştım. Annem olacak kadın Halide Altınsoy Güzel kendisi ünlü bir moda tasarımcısı şaşalı bir hayatı, tek bir gün bile makyajsız ve özensiz gezmediği süsü püsü çoğu kızların ileride olmak istedikleri kadının birebir tasviriydi.

Babam Hamit Güral mücevher, tekstil, çay ne ararsanız fabrikası vardı. Ayda bir kere görüşürdük kendisiyle ve sanırım aileden beni tek sevenin o olduğunu düşünüyordum.

Ha bir de biricik oğulları Ömer vardı, sözde abim. Özel bir hastane kurmuş ve orada baş hekimliğin yanında Genel cerrahlık yapıyordu. En son sanırım dört yıl önce görmüştüm kendisini çok sevdiği nişanlısı ile arasını bozduğum için bana düşman kesilmişti. Ben sadece onu hem fiilen hem mecazen aldatan nişanlısının foyasını ortaya dökmüştüm. Gerçi o bana inanmayıp o kadınla evlendi ve çocuğu olacağının haberini almıştı.

Abimin olayı yüzünden mi bilmiyorum ama annemle hiç anlaşamazdık. Gerçi ondan öncesinde de anlaşamıyorduk varsa yoksa biricik oğluydu. Gerçi babamla boşandıktan sonra ünlü bir iş adamı ile evlenmişti ve şuanda bir çocuk bekliyorlardı. Cici kardeş geliyordu bir de bu saatten sonra.

Arabanın durduğunu hafif sarsılmam ile hissettim. Bu beni mükemmel aile hayatımın düşüncelerinden soyutlamaya yetmişti.

İki askerde aceleyle arabadan inince bende peşlerinden indim. Benim geldiğimi fark edince ikisi birden arkasını döndü. "Zeliha hanım siz arabada kalın size bir şey olmasın"

"Sence size o kapının hemen açılacağını düşündürten ne" derken bile yürümeye devam ediyordum. İki asker de duyulabilecek bir tonda 'ya sabır' çektiler.

"Emir Zeliha hanıma dikkat ediyoruz" dedi askerlerden birisi, diğeri de ona cevap verdi ve daha fazla vakit kaybetmeden kapının önüne geldik. Askerler zaten aralık olan kapıyı yavaş ve sessizce itip temkinli bir şekilde içeriye girdiler. Bende peşlerinden ilerledim.

Fırtına öncesi sessizlik hakimdi sanki tek bir çıt bir çıkmıyordu. Salonda baygın uzanmış Züleyha abla ve şerefsiz eşini gördüğümde hızlı adımlarla Sedanın odasına ilerledim. Kapıyı bir anda açıp içeride kimse varmı diye baktım.

Odada hiçkimse yoktu ta ki ben odadan çıkmaya yeltendiğimde hıçkırık sesi duydum. İçimde olan siniri hiçbir kelime ile anlatamazdım. Sakin olmayı temenni ederek gardırobun kapağını yavaşça açtım.

Seda beni görünce mutlulukla boynuma atladı. Sımsıkı sararak kucağımda rahat ettirdim. "Şşt bir şey yok güzelim geçti" kısık sesle konuşarak saçlarını okşadım.

İçeriden askerlerin de sesi gelmediği için onlara bakma dürtüsü ile dolup taştım. Sessiz ve büyük adımlarla salona girdim. Züleyha abla ile iki askerinde yerde baygın yattığını görünce içimde korku dolu olan o yer taştı. Sanki bir dağın tepesindeydim ve o çığın düşmesi tek duyguma bakıyordu.

"Demek benim düzenimi bozacak, ailemi yuvamı yıkacak olan sizdiniz ha"

Telaş yapmadan iki koltuğun arasına çabucak uyuyakalan sedayı bıraktım. İsminin Kamuran olduğunu hatırladığım şahsiyete döndüm.

"Ben senin düzenini bozmuyorum, karın sadece sağlıklı olmayan evliliğini bitirmek için yardım istedi ve elimden ne gelirse yapmaya çalışıyorum" dışarıdan gelen bir takım adım sesleri ile Tebessüm ettim. Kenan abi olayın böyle olacağını sezdiği için destek yollamıştı.

"DERHAL ETRAFI SARIN" Bünyamin abinin sesini duyunca gülümsemem daha da büyüdü. Desteğe gelen ekip Serdarlardı.

"Bunların bedelini ödeyeceksiniz hepiniz" iğrenti dolu sesini duyduğum anda tiksinerek suratına baktım.

"Sence şu durumdayken biraz boş laf gibi geliyor. Tam ne dedin duyamadım da?" Sinirle işaret parmağımı kulağıma götürdüm.

Eğer beni şu krizlik hareketlerimden sonra esir alıp çıkış bileti olarak kullanmazsa aklından şüphe ederim. Bu şekilde nasıl çıkardık bilmiyorum ama beni seçim olarak kullanırsa ya ölüm ya da dirim kurtulurdu.

Nitekim dediğim gibi de oldu. Bıçağı sehpanın üzerinden alarak kolumu sıkıca tutarak beni kendine çekti bıçağı boynuma temas ettirdi metalin soğukluğu ile ürpermiştim. Beni zorla yürüterek bahçeye açılan kapıyı açtı.

Karşımda dimdik yiğit gibi duran Devrim, Serdar ve Süleyman abiyi gördüm. Devrim beni fark edince diğerlerine seslendi.

"Kızı bırak saçının bir teline bile zarar gelmeyecek"

Kamuran müsveddesi örgülü uzun saçlarımın ucundan eline dolayarak geriye çekti. Canımız acısını o kadar hissetmiştim ki çığlık atmamak için kendimi sıkmıştım. Ben buradan kurtulayım da bak sana ne yapıyorum amına koduğumun pezevengi seni haşat etmeyen şerefsizdir!

Serdar yanlarındakilere duyulmayacak bir şekilde emir verdi artık ne emiri verdiyse silahlarını bize doğru doğrulttular. Serdar emiri verdiğinde Bünyamin abi silahını ateşledi. O kadar mükemmel ateşlemişti ki belimde bir yanma hissi oluştu. Öyle bir yanıyordu ve acıyordu ki bayılacaksınız zannettim, adeta nefesim kesilmişti.

Bakışlarım belime kaydığında krem rengi kazağımın kırmızılaştığını gördüm. Arkamda varlığını hissedemediğim Kamurana döndüm. Karnına peşpeşe tekme attım. "Ulan onun bunun çocuğu ben o saçı örmek için sabah ne kadar uğraştım biliyor musun?"

Birisi belimin sağlam tarafından kavrayarak geriye doğru çekti. Yüzüne baktığımda Devrim olduğunu gördüm. "Prenses sakin adamı haşat ettin biraz bize de bırak"

Kendisine tepki vermeden yavaş ve savsak adımlarla eve doğru ilerledim. Bünyamin ve Süleyman abi çoktan evin içerisine girmiş Emire, arkadaşına ve Züleyha ablaya yardım ediyorlardı. Bayılacak gibi hissetmeye başlamıştım ama Sedanın iyi olduğundan emin olmam lazımdı. Koltukların arasında ki boşluğa baktığımda tabiri caizse başımdan aşağıya litrelerce kaynar sular döküyorlarmış gibi hissettim.

Ben Sedayı buraya bırakmıştım ve şimdi bıraktığım yerde yoktu. Nereye gitmişti bu çocuk!

Koşarak dışarıya çıktım Serdar ve Devrim Kamuran şerefsizinin yanındaydı. Süleyman ve Bünyamin abi ise biraz daha bana yakında kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Hızlıca onların yanına gittim. "Burada 8 yaşlarında bir kız çocuğu vardı. Gördünüz mü?" Süleyman ve Bünyamin abi'ye ithafen yüzlerine bakarak konuştuğumda ikisi de başını olumsuz anlamda salladı.

"Her yeri aradık zaten ama sadece bizim çocuklar ve hanımefendi vardı" Gözlerimi sinirle kapatıp derin bir nefes alıp verdim.

Geldiğim yolu geri giderek evin içerisinden çıktım. Serdar ve Devrim Kamuranın kolundan tutmuş büyük ihtimalle aracı bekliyorlardı. Yavaş yavaş ilerlemeye başladıklarında durdurmam gerektiğini anladım.

"SERDAR" gücümün yettiği kadar yüksek sesle konuşmuştum. Duymaz zannettim ama duymuştu bile yüzüme baktı ne kadar perişan görünüyorsam kaşlarını çatarak bedenime baktı. Bakışları belimde duraksadı Devrime bir şeyler mırıldandı.

Ayaklarımda derman kalmamıştı ama güç bela yanlarına ilerledim. Kamuran'ın yakasından gücüm yettiği kadar kavradım. "Nerede lan Seda nerede?"

Ne yaşayacağımı bilemiyormuş gibi artık beklemediğim gözyaşlarım dökülmeye başladı. Devrim Kamuranın kolundan çıkarak beni tuttu.

"Nerede lan küçücük kıza ne yaptın?"

Yakasını bıraktım daha ayakta da duramıyordum. Yere yığılırken Devrimde benimle birlikte Yere oturdu nereden bulduğunu bilmediğim kumaşla yarama tampon yapıyordu.

Serdar Kamuranı yanımdan sürükleye sürükleye götürürken Devrim de halimin olmadığını anlamış olacak ki kucağına aldı. Sonrasında arabaya geçtiğimizi bölük pörçük hatırlıyordum, kendimdeydim ama gözümü açacak dermanı bulamıyordum.

Gözlerimi araladığımda yanı başımda duran Devrimi gördüm uyandığımı görünce sırıtmaya başladı. Bir şeyler söyledi ama anlayamadım dudaklarını okudum.

'Sende ne uykucu çıktın ha o kadar sesleniyoruz ama tepki bile vermedin'

Dolan gözlerimi sıkıca kapatarak diğer tarafa döndüm. Elimi kulağıma götürüp orasıyla oynadım. Saçımı düzeltip Devrime bakışlarımı çevirdim. İçim daralıyordu, burada daha fazla durmak istemiyordum.

"Ben ne zaman çıkabilecekmişim" kapının hızlıca açılmasıyla sorum hava da kalmış sözde abi müsveddesi ve Kenan abi gelmişti.

"Güzel kızım iyi misin?" Tebessümle karşılık verdim. Olduğum yerde biraz doğrularak Kenan abiye döndü bütün ilgim. "Evet abi iyiyim"

"Pansumanlarını düzenli yaptıracağın ve kendini yormayacağın takdirde taburcu edeceğiz seni" Ömer abi beye başımı onaylar anlamında salladım. Devrim koluma destek olarak yavaş bir şekilde doğrulmamda yardımcı oldu bacaklarımı kendimi fazla yormadan ve sarsmadan yataktan aşağıya saldım.

Devrimin de yardımı ile yataktan kalkmama yardım etti. Koluna girmemle yavaş yavaş yürümeye başladık. Bunların hepsi de toplasanız bir veya iki dakika içinde oluşmuştu.

"Siz dert etmeyin ben kendime yeterince bakarım" Devrim ile beraber odadan çıktık. Yürürken alışkanlıktan yere bakarak yürürdüm, tanıdık ayakkabıları görünce bakışlarımı yukarıya kaldırdım. Serdar bütün endamıyla karşımda duruyordu.

"İyi misin Zeliha?"

"Teşekkür ederim iyiyim Serdar" kendisine samimi bir tebessüm ile karşılık verdim. "Üf Zeliş sende tam yaralanacak zamanı buldun yarın akşam ocak başına gidecektik"

"Gideriz sorun değil zaten sizin tim ile bir toplantı yapmamız lazım" Kenan abiden onay ister gibi baktım. Yarın kışla da hiç işim yoktu sadece Serdarların timine seminer verecektim.

"Kızım zahmet etme rapor al dinlen yorma kendini"

"Kenan abi yarın toplantıdan başka işim yok gideriz hem özlemişim sizinle vakit geçirmeyi"

'Sen bilirsin' şeklinde bakış attı ve yürümeye devam etti. Devrim telefonu çalınca müsade istedi ve uzaklaştı. Devrimin kolundan çıkmamdan sebep sanırım boşluğuma gelmiş olacak ki sendeledim. Serdar çevik bir hareketle beni tutup kendine, tabiri caizse, yapıştırdı.

"Allah'tan iyisin, iyi olmasan ne olurdu bilemiyorum" söylenmesini duymamazlıktan gelerek ona kolaylık olması açısından birkaç adım attım ve rahat bir şekilde beni tutmuştu.

Birlikte dikkatli bir şekilde yürüdük. Kendisi çıkış işlemini sorduğumda Kenan abi ile birlikte hallettiklerini söylemişti. Otoparka geldiğimde kendi arabasına ilerletti Devrim ve Kenan abi gelince yola çıktık.

Yaklaşık yarım saat sonra benim evimin önünde durunca kemerimi çözdüm. Kapıyı açıp ayaklarımı arabadan dışarıya attım, arabadan indim. Üzerimi aradım, dönüp arabanın içine bakındım.

"Hayırdır Zeliha bir sorun mu var?" Arabadan inmiş kapıyı kapatarak soru soran Serdara baktım. Gelde şimdi gerizekalılığını millete anlat Zeliha oluyor mu böyle!

"Benim çantamdan haberin var mı?" Sanki bir suç işlemiş bir tonda söylediğime şaşırarak kaşlarını hafif çatarak baktı.

"Emirlerin kullandığı araçta bırakmış olabilir misin? Eğer o araçtaysa yarın getirirler aracı"

"Deme ya hay senin aklını sevsinler Zeliş bir iş yapıyorsun doğru dürüst yap bari" Salaklığıma karşı güzelce sövdüm. "Anahtarım çantanın içindeydi"

"Yedek anahtar falan" sözünü keserek sormak istediği soruyu cevapladım. "Evde iki arkadaşımla daha beraber kalıyorum yedek anahtarlar onlarda bir tanesi şehir dışında, diğeri de görevde"

"Çantan getirilene kadar bende kal yaralısın zaten" Gözlerimi büyüterek Serdara baktım. Gerçekten söylemiş miydi şaka falan mıydı acaba? Kulaklarım inşallah yanlış duymuyorsundur.

Cevabımı beklemeden yanıma geldi kapımı kapattı ve koluma girdi. Adımlarını küçülterek beni iki sokak ötedeki evinin yönüne çevirdi.

Şaka falan değildi harbiden onun evine doğru gidiyorduk.

 

 

 

 

Loading...
0%