@cresscent
|
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Ataol BEHRAMOĞLU
İyi okumalar
Alarmın ince ama rahatsız edici sesi ile yarım yamalak uyuduğum uykumdan uyandım. Gözlerimi araladığımda acıdığını hissettim bunun yaşanması gayet normaldi çünkü iki haftadır doğru dürüst uyuyamıyordum. Ahsenin doğum gününün üzerinden tam tamına üç hafta geçmişti bu da huzursuz günlerimin iki haftaya tekamül ettiğini gösteriyordu. O doğum gününe nereden geldi, kimin arkadaşıydı bilmiyorum ama resmen takmıştı. Sayesinde iki haftadır izinliydim Kenan abi olayı bilmiyordu ama iyi olmadığıma o kadar inanmıştı ki gelmememi sorun bile etmemişti. Sadece bugün Serdarların görevden döneceğini daha fazla ertelemeden mangalı artık yapmamız gerektiğini söylemişti. Bir de Serdarlarla yapacak olduğum toplantı vardı eğitim görmeyen tek tim onlar kalmıştı ve en kısa süre içerisinde bu timinde raporlarını girmem gerekiyordu. Raporu aksatıyor olmanın pişmanlığı ile yattığım yerden doğruldum, akşamdan ayarlamış olduğum siyah kalp yaka balon kollu crop'u ve karamel rengi pantolonumu giydim. Aynadan yansımama baktım güzel duruyordu. Vakit kaybetmeden banyoya gittim elimi yüzümü yıkayıp hemen makyajımı yaptım. Hazırlanmam gerçekten çok kısa sürdü. Telefonumu ve çantamı alarak kapıya koştum beyaz spor ayakkabılarımı giydim kapıyı açtım. Karşımda Yasiri görünce gözlerimi büyülterek ona baktım. Gerçekten gelmişti. Tek kolum ile sarıldım yanağından öptüm. "Komiserim geç kalıyorum öptüm akşam geç gelirim sonra hasret gideririz" hiçbir şey demesine müsade etmeden koşturarak merdivenleri indim. Kulağımın çınladığını hissedince elimi kulağıma bastırdım. Umarım bir sorun çıkarmazsın kulağım bugün çok önemli bir gün. Sağıma döndüğümde Devran, Bünyamin abi ve Serdar selamlaşıyordu. Kaldırım araba ile dolduğu için yola çıktım. Ne kadar güvenli olduğu tartışılırdı. Telefonumun zil sesi etrafa dolunca çantamdan hemen çıkarttım ama aksilik o ki nasıl becerdim bilmiyorum yanımdan son süratle ayağımın üzerinden araba geçti. Tek yapabildiğim tepkinin çığlık atmak olduğunu fark edince kendime kızdım.Bilin bakalım ben nasıl bir salaklık yaptım. Tahmin edebilirsiniz çok zor değil ya! Evet, evet gerçekten zor değil. Korkudan telefon elimden kaydı ve yere düştü. Resmen tuzla buz oldu desem yeridir. "Hay amına koyayım ya iPhone değil misiniz hepiniz aynısınız bu ne dram ya" yerden telefonumu alırken tek kendimin duyabileceği bir tonda mırıldandım. "Zeloğ, zeloğ bir şeyin var mı bacı" deli danalar gibi üzerime koşan Devrim ile neye uğradığımı şaşırdım. Hemen yanımda bitmesi ve beni kollarımdan sarsmasını hiç beklemiyordum. "Bir şey olmadıysa şimdi olmuştur zaten" "Ben iyiyim sadece telefonum kırıldı" diyerek parçalara ayrılan telefonumu gösterdim. Olacak iş değildi tamam beni idareten duruyordu ama yine de bu derece kırılması aşırı koymuştu. "Aptal sana bir şey olabilirdi" bir şeyim olmadığını göstermek için etrafımda dönecektim ama sol ayağıma giren sızı ile inledim. Serdar yanıma gelip ellerimin arasından telefonu alarak Devranın eline verdi. Beni hiçbir şey demeden kucağına aldı. Bunu beklemediğim için ufak bir çığlık attım omzuna yavaşça vurdum. "Sen ne yaptığını zannediyorsun ya?" "Zeliha!" Bünyamin abi'nin uyarması ile bakışlarımı Serdara çevirdim kaşları çatılı gözleri yumulu beni sıkıca tutuyordu. "Zeliha orada yaram vardı" gözlerimi büyüterek az önce vurduğum yeri okşadım. "Özür dilerim bilmiyordum" Buna tepki bile vermedi öküz tek kelime etmeden yüzü tabiri caizse duvara çevirdi ve beni askeriyenin içerisine kadar taşıdı. Herkesin içinde bu şekilde gitmek vücudumda ki bütün kanın yüzümde toplanmasına neden oluyordu. Binanın içerisine gireceğimizde Kenan abinin garip bakışlarına maruz kaldık. Serdar hiç durmadan ilerlediği için Kenan abi hiçbir şey demeden peşimizden geldi. Revirin kapısında durdu ayağı ile kapıya yavaşça! tekme attı. Kenan abi sabır çekerek geldi ve kapıyı nazikçe tıklatarak kapıyı açtı. Revirde ki görevli doktor olan Mevsim bizi görünce telaş içerisinde oturduğu yerden kalktı. "Zel noldu bebeğin sana" Serdar beni sedyeye bıraktığında yanıma geldi ve ne zaman kanlandığını fark etmediğim kumaş pantolonumu sıyırdı. "Ufak bir kaza geçirdim fazla önemli bir şeyim yok" "Serdar timini topla, Zeliha sende işin bitince gel abim" Normalde zorunlu tutmazdı ama raporu artık vermem gerektiğini o da bildiği için bir an önce yapılsın diye çabalıyordu. "Emredersiniz komutanım" Diyerek odadan çıktı, onun peşine herkes geçmiş olsun diyerek teker teker odayı terk etti. "Kuzu bu pantolon ile çalışamazsın benim yedek kıyafetim vardı onu vereyim." Mevsim bir yandan bacağıma bakarken diğer yandan benimle sohbet ediyordu. Gözlerim masanın üzerinde duran makyaj malzemelerine kaymıştı az şey vardı ama bir o kadar da çok şey vardı. "Olur hatta şu bordo ojeni de ödünç alabilir miyim?" başını sallayınca işini bitirmesini beklemiştim. Ayağım bir güzel sarılmış mavi yüksek bel kot pantolonu giymiş ve Mevsime kendimi gösteriyordum. "Ay fıstık gibi oldun ya" gülümseyerek ona baktım. "Artık akşama görüşürüz" "Zeliha ben akşam gelmeyeceğim sanırım" şok içerisinde kendisine baktım böylesi aktiviteleri asla kaçırmazdı. "Ne demek gelmeyeceğim Mevsim" Mevsim büyük bir nefes vererek bana baktı. Gözlerinde ki hüznü deli insan bile iki kilometre öteden görebilir. "Devrim de orada olacak tatsızlık yaşayalım istemiyorum" Bunun derdi şimdi belli oldu Devrimle aralarında ne olduğunu çözemediğim bir bağ vardı. Bunu hepimiz fark ediyorduk ama ikisi kendi başlarına yaşayıp, deneyimleyip görmelerini istediğimiz için tek kelime etmiyorduk. "Ters bir şey derse döverim ben onu dert etme sen" Gülümsediğini görünce öpücük atarak odadan çıktım. O an karşımda görmeyi hiç beklemediğim birisi vardı. Yıllar yüzünü de değiştirse, sesini de değiştirse yakın arkadaş olarak seçilen kişi yıllar sonra karşınıza çıksa yüzünden, sesinden değil yüreğinden tanıyordunuz. İnsan uzun yıllardır görmediği bir insanı görse tanımaz heralde derdim çünkü ses tonu, boyu, saçı, kaşı, tavrı değişirdi. Sanırım değişmeyen tek şey bakışlardı ve o bakışlar da çok şey anlatırdı. Koridorun ilerisinde duran Kenan abi ve eski lise arkadaşım olan Anıla doğru baktım. "Bu ne sorumsuzluk ya bir eğitimi verip raporu doldurmak çok mu zor! Çağırınız lütfen şu raporu dolduracak, eğitimi verecek kişi" yüksek sesle konuşan Anıla gözlerimi devirdim. İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur lafı gerçekten doğruydu ve Anılda bu lafın beden bulmuş haliydi. Lisedeyken de böyle sinir küpüydü her şeye sinirlenmezdi sadece yaptığı iş yolunda gitmediğinde sinirlenirdi. Onun yaptığı iş anında hallolacaktı, bekletilmeyecekti ve sorunda çıkmayacaktı. "Sorunumuzu dile getirdik sizde tamam dediniz bugüne karar verildi şimdi niye, kime bu öfkeniz?"dememle Anıl ve Kenan abinin bakışları beni buldu. Bende bu eğitim bir an önce olsun bitsin diye yanlarına yürümeye başladım. "İşte size bahsettiğim eğitimi verecek olan Zeliha Güral kendisi lojistik departmanımızdan sorumlu ve sağlık sorunu yüzünden eğitimi verememişti." Kenan abi işin aslı o değil ama işte sen bu detayı bilmiyorsun. "Geçmiş olsun Zeliha, hiç değişmemişsin" tanımış olmasına sevinerek gülümsedim. Önce konferansı halledip öyle sohbet edeceğini biliyordum. Kapıyı açıp geçmem için eli ile yol göstermesi bunu tasdiklemiş oldu. Tebessüm ederek odaya girdim, odada oturanlara baktığımda Serdarın timinin eksiksiz burada olduğunu gördüm. Kenan abi baş köşeye geçti, ben de sunumu yapmam gereken yere geçtim, Anılda sol tarafıma geçip dolaba yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Şuan herkes beni bekliyordu bu beni heyecanlandırsa da belli etmeden hızlıca projeksiyona bağlı olan bilgisayarı açtı. "Öncelikle hoşgeldiniz zorunlu eğitiminizi ben vereceğim şunu da not düşmek istiyorum bu konferans sizin işinize karışmak veya işinizi öğretmek değil sadece hatırlatmak amaçlıdır" dedim diğer yandan bilgisayarda hazır olan slaytı açıyordum. "Peki slayt hakkında geçer misin? İçeriği neler?" yaslandığı yerden konuşan Anıla baktım benimle birlikte Serdar da Anıla baktı. "Tabi hemen zaten slaytımızda açıldı. Eğitimin amacı teçhizatın durumu, idaresi buna ben karışamam öyle de bir yetkim yok" derin bir nefes verip birkaç adım attım. Bu süre de Devran ile göz göze geldim. "Bende askeriye de çalışan birisi olarak sizinle birlikte disipline uymam gerekir, ast ve üstün birbirine vazifesi bunun getirdiği emir ve cezala var bunu siz benden daha iyi bilirsiniz. Mesleğe karşı, bayrağa karşı vazifeleriniz, birbirinizin canını korumanızda ki vazifeler , düşmana karşı, esir durumunuzda ki hal ve hareketlerinizin önemine değinmeme bile gerek yoktur." yorulduğumdan dolayı masamın üzerinde duran su şişesine uzandım. Açmayı deneme gereksiniminde bile bulunmadan Anıla uzattım ellerim çok titriyordu ve bir an için eskiyi yad edelim, lisede gibi hissedelim diye bu hareketi yapmıştım. Anıl gülümseyerek elimden şişeyi aldı kapağını açıp geri verdi. Tebessüm ile şişeyi aldım konuşmaktan dilim damağım kurumuştu. Bir dikişte şişenin yarısını içince birkaç kişinin gülme sesini duydum. Devran, Eray ve Altay gülüyorlardı pardon anırıyorlardı. "Kızım ciğerin yandı az sakin peşinden atlı kovalamıyor acelemiz yok" diyen Kenan abi'ye göz devirmemek için kendimi tuttum. "Devam et sen" Anıla 'tamam' anlamında başımı sallayıp şişenin kapağını kapatıp masanın üzerine bıraktım. " Kışlanın alanlarına ve yoklamalara, sağlık işlerine değiniyor. Kışlanın doktoru olan Mevsim Hanım değinmiştir. Hastalanan askerlere yapılacak işlemler vardır Mevsim inşallah buraları anlatmışsındır. Sırada hayvanların bakımı var" " Anlat en iyi anlatacağın konudur bak bu" Serdara göz devirerek baktım. "O zaman sana bakarak anlatmam gerekir" az önce gülen tayfa bu seferde 'ooo' nidası atınca Serdar onlara ölümcül bakış attı tabi Kenan abi varken azarlayamazdı. Zafer gülüşümle slayta baktım. "Bu kısımda nöbet bölümleri var vazifeleri ile birlikte son olarak görev sürecindeki vazifeleriniz var. Sonuçta canınız orada birbirinize emanet orada empati yapmanız gereken konular olacak, birbirinize saygı duymanız, kötü söz söylememeniz, belirli saygı çerçevesi içerisinde nazikçe konuşmanız gerekir" Serdar lafımı böldü. Bunu bu huyları zaten beni öldürüyordu. "Sen bunları anlatacağına git o tırnaklarını boya bizim işimize karışma" dedi ojeli tırnaklarıma bakarak. Sinirimi yatıştırmak için gözlerimi kapattım ve geri açtım. Bilgisayarın bağlantı kablosuna uzandım. "Ben sizin işinizin içindeyim o yüzden sende gel benim işime karış o zaman" "O nasıl olacakmış peki Zeliha Hanım" diyerek soran gözlerle baktı. "Bir yere kaybolma ojemi sen süreceksin" dedim kendimden emin şekilde konuşarak bilgisayarı kapatırken. Anıl yaslandığı yerden doğrulup elinde ki evrakları bana uzattı. Yanımda kalem yoktu Serdarın elinde döndürdüğü kalem gözüme çarptı. Evraklarla beraber yanına gittim elinde telefonu ile oynuyordu onu kalçam ile biraz itikleyip olan ufacık boşluğa oturdum. Elinden kalemi alıp evraklara bakmaya başladım. Ufacık yere oturduğum için düşmemek için masanın kenarından tutundum. Evrakları doldururken sırtımda hissettiğim parmaklar ile irkilip o parmakların sahibine döndüm. Serdar ona baktığımı fark etmesine rağmen bakışlarını bir an olsun bana çevirmeden sadece telefonuna bakmıştı. Ha bir de belimden daha sıkıtuttu. "Görmeyeli daha da güzelleşmişsin" bakışlarımı Serdardan çekip Anıla baktım. Serdarın belimde ki parmakları baskısını artırmıştı. "Teşekkür ederim sende hiç değişmemişsin" "Değişen şeyler oldu tabi ki" dedi çaktırmadan parmağında ki alyansı gösterdi. Böyle şeylerin gizli kalması gerektiğini düşünen birisiydi. Dudaklarımı hayırlı olsun diyerek oynattım o da tebessüm etti. Evrakları hızlıca doldurup kendisine teslim ettim daha sonra haberleşip buluşmak üzere söz verip odadan ayrıldı.Bende konferansı bitirdiğim için toplantı odasından çıkıp Mevsimin yanına gittim. Kapıyı tıklatarak içeriye girdim masanın başında kağıda bir şeyler yazıyordu. Gözlüğünü çıkartarak bana baktı. "Aaa sen mi miydin az önce de senin elbiseni getirdiler çantanla beraber" Dolabın kulpuna takılı olan elbiseye baktım bu elbiseyi Mevsim geçen gün siyah elbiseye ihtiyacı olduğu için almıştı. Şuan öyle bir kurtarmıştı ki beni anlatamazdım. Gözüme masanın üzerinde duran likit ruj takıldı. "Mevsim senin burada aseton ve kırmızı veya bordo ojen var mı?" "Var güzelim bir dakika" çekmecesinden birkaç pamuk, aseton ve vişne kırmızısı ojeyi uzattı. Pamuk ve asetonla tırnaklarımda ki ojeyi çıkarttım . Elbiseyi dolabın kapağından aldım ve sedyenin yanına geçtim perdeyi çekip üzerimi değiştirdim. Çıkardığım kıyafetleri katlayarak kucağıma koydum eteklerimi düzelttim. Perdeyi çektim kucağımda ki kıyafetleri çantama koyup Mevsimin yanına geçtim. "Nasılım " Mevsim bana baktı gözleri bende kaldı sanki donmuş gibiydi hiç beklemediğim anda ıslık öttürdü. "Yakıyorsun bebeğim, şurada benim topuklu ayakkabım olacaktı giy onu da güzeliğine güzellik katarsın" Gösterdiği yerden ayakkabıyı bulup giydim kendi çıkardığım sporları bir poşet buldum ve ağzını sıkıca bağlayarak çantanın içerisine koydum. Çantayı koluma takarak diğer elime de ojeyi alDIM Mevsime el sallayarak odadan çıktım. Toplantı odasına girdim içeride sadece Bünyamin abi ve Eray vardı. "Serdar nerede biliyor musunuz?" "Komutanım odasına gitti abla" Eraya teşekkür edip odadan çıktım ve rotamı Serdarın odasına çevirdim. Serdarın odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklattım. İçeriden onun tok ve yüksek çıkan sesi duyuldu. Kapıyı açıp içeriye girdim Serdar bilgisayarında bir şeylerle uğraşıyordu kapı açılınca bakışı bana döndü. "Bir sorun mu vardı Zeliha?" "Aşk olsun hemen unutmuş olamazsın" dedim elimde ki ojeyi kaldırıp ona gösterdim.Oflayarak bir bana bir de bilgisayara baktı. Benden kurtulamayacağını o da bende gayet iyi biliyorduk el mecbur kabul edecekti başka şansı yoktu. "Geç otur beş veya on dakikalık işim var hemen halledip döneceğim sana" "Tamam" diyerek çift kişilik koltuğun üzerine çantamı bırakarak masasının karşısında duran sandalyelerden birisine oturdum. "Sormadım ama bir şey içer misin?" "Tuzlu ayran söyleyebilir misin? Sanırım tansiyonum düştü galiba" dememle beklemeden telefonu açtı ve kantinciyi aradı bana tuzlu ayran kendisine de meyveli soda söylemişti. Ne kadar süre geçmişti bilmiyorum kapı tıklatılınca ikimizinde bakışları o yöne döndü. Kantinci İbrahim abi ayranı benim önüme, meyveli sodayı da Serdarın önüne bıraktı en son afiyet olsun diyerek odadan çıktı. Serdara baktığımda resmen gözlerinden kalpler çıkarak soda şişesini almıştı ve yarılamıştı. Zaten onun meyveli sodaya olan aşkı bambaşkaydı. Ayrandan birkaç yudum içtiğimde kendime geldiğimi hissettim. Serdar şişesinde kalan sodayı tamamen bitirip oturduğu yerden kalktı. Karşımda duran sandalyeyi dibime kadar çekerek oturdu. Ojeyi ona uzattım sabır çekerek ojeyi alıp kapağını açtı. Titreyen ellerimi ona uzattım olduğu yerden ellerimin titrediğini görünce ojeyi masaya bıraktı fırçasını alıp elime uzandı boştaki eliyle elimi tuttu ve dikkatli bir şekilde ojeyi sürmeye başladı. O kadarda dikkatli sürüyordu ki sanırsınız operasyonun tam ortasındaydı. "Serdar sabah bana araba çarptığında telefonumu sen almıştın ne yaptın?" "Bizim çocuklarda telefoncuya götürdüler bana geçince ulaştırırım ben sana" Başımı anladım dercesine salladım. Diğer elime uzandığında bıraktığı elime baktım çokta güzel sürmüştü şerefsiz. Tırnağımı incelemem bittiğinde oje sürüşünü izlemeye başladım. .... Bir anda kesilen iştahımda herkese baktım. hepsi birbiriyle kahkahalar içerisinde sohbet ediyorlardı. Kendimi onlara o kadar uzak hissetmiştim ki! Bakışlarımı tabağıma indirip çatalımla tabağımda duran kebapla oynamaya başladım. Kulağıma bir anda nefes değince irkildim. "Sen Urfaya bayılıyordun neden yemedin. Yanlış mı getirmişlerse değiştiririz" etrafa göz gezdirdim bakışlarım tek bir nokta da durdu. Bir haftadır kaçtığım o kişiyi gördüm sanırım gerçekten takip ediliyordum. İşte o an yüzüm kireç gibi bembeyaz kesildi. "Yanlış göndermediler" dedim sadece başka hiçbir şey söylemedim ve Mevsimle göz teması kurdum lavaboya gidelim diye işaret verdim. O ayağa kalkınca bende ayağa kalktım beraber lavaboya doğru ilerledik tabi ben tedirgin bir şekilde yürümüştüm. Lavaboya girince ilk işim musluğa yaklaşıp elimi yıkamak ve ferahlamak için enseme sürmek oldu. "Zeliha neler oluyor betin benzin atmış" "Sana anlattığım varya kardeşimin doğum gününde takip etmeye başladı birisi işte o birisi şuan burada" dedim artık gözyaşlarımı tutamazken. "Bizimkilere söylesene masada dokuz tane asker var" Haklıydı ama elimde kanıt yokken söylemek istemiyordum. "Alo Devrimciğim benim masada çantam kalmış onu acil bir şekilde lavaboya getirir misin canım" gözlerimi büyüterek Mevsime baktım. Ona baktığımı anlayınca bana döndü tahminimce telefonunu kapatıp tüm ilgisini bana verdi. "Ne var canım en azından içlerinden bir tanesinin bilmesi lazımdı" Birkaç dakika sonra Devrim elinde Mevsimin çantası ile kapıda belirdi. "Buyur Mevsimciğim unuttuğun çantanı getirdim canım" Devrimin imalı konuşması ile kıkırdadım. Mevsim benim güldüğümü fark edince kınayan bakışlar attı ve Devrime doğru kıvırarak yürüdü. Devrim Mevsim ne yapıyor diye anlamaya çalışıyordu. Mevsim Devrimin gömleğinin yakalarından tutarak çekti ve duvara yasladı. Hayretler içerisinde Mevsime bakıyordum bu kız ne yapıyordu böyle! "Bize lazımsın bakma öyle" o da Devrimin yanında duvara yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Devrimin bakışları çokta kısa bir an önce Mevsimin dahada belli olan göğüslerini sonra ise yüzünü buldu. "Birisi var beni bir haftadır takip ediyor elimde herhangi bir kanıt olmayınca kimseye gidemedim" dedim mahcup bir ses tonuyla zaten mahcup hissediyordum orası ayrıydı. "Lan sen o zaman bir haftadır neredesin Zeliş" diye yüksek sesle bağırdı Devrim, dolan gözlerimle ona baktım.Kulağıma aniden bir sızı girmişti elim kulağıma gitti o sırada Mevsimin Devrime 'Bağırma lan kıza' dediğini işittim. "Kapımın önünde bekliyordu yemin ederim şikayet edecektim ama bunu anlamış gibi şikayet edilecek hiçbir nokta bırakmadı" "Tamam Zeliş anladım sen geç bizimkilerin yanına biz geleceğiz şimdi" Devrimi onayladım Mevsimin gitme diye ağız oynatmasını görmezden gelerek Devrime döndüm unutmadığım iyi olmuştu. "Devrim" bana baktığında göz göze geldik. "Serdarın haberi olmasın" dedim. Onun bilmesini istemiyordum her ne kadar ben ona karşı boş olmasamda karşısına böyle bir olayla gelerek bir askeri kişisel olayımla meşgul etmek istemezdim. "Devrim lütfen" diye direttim. Kabul edecekse hemen şuan yalvarmaya hazırdım. "Tamam bakarız" Ben beklediğim cevabı alınca lavabodan çıkarak onları başbaşa bıraktım. Yere bakarak yürüyordum bu hiç iyi bir şey değilmiş ser ama bir o kadar da yumuşak olan bir bedene çarpınca fark ettim. "Ne karıştırıyorsun sen" yumuşak bedenin üzerine koku ve seste tanıdık olunca başımı yukarıya kaldırdım. Serdarın o güzel gözlerine baktım, hatta en içine baktım. "Bir şey karıştırmıyorum, nereden çıkardın bunu" dedim kısık çıkan bir sesle anca salağa yatarak ya da masum bir ses tonu ile bir şey olmadığını anlatabilirdim. Serdarın göğsü ile aramda neredeyse milimetreler vardı bu bana iyi gelmeyeceği için birkaç adım geriye geldim. Belimde hissettiğimparmakları bir an ben mi kafamda kuruyorum diye düşünmeden edemedim. Zaten Serdar bırak belimi tutmayı rüzdarım değse tiksintisi azıyordu ve kendini temizlemeye başlıyordu. "O zaman Devrime ne söyledin bana söylemeyeceği" "İşine bak Serdar senden gelecek yardımı istemiyorum artık" Gözlerine nefretle baktım onun anlaşma stili buydu. Bir şey demesine vakit bırakmadan koluna çarparak içeriye döndüm. Benden fazla geçmeden birkaç dakika sonra Serdar kızaran yüzü ile masaya gelip oturdu. Bütün geceyi yüzüne bakmadan geçirecektim kafaya koymuştum. Mevsim'den Zeliha lavabodan çıkınca benim yanımda duvara yaslanmış Devrime baktım. Onunla konuşmak için can atıyordum ama bir yandan konuşmak istemiyordum. Çantamdan telefonumu çıkarttım ekranda bildirim sembolü görünce kilidi girip mesaja baktım ablam yeğenimi kullanarak benimle dalga geçiyordu Buna rağmen okadar tatlıydı ki yiyebilirdim. "Manyak ya" deim gülümseyerek telefonun ekranını kapatarak geri çantama koydum. Yaslandığım duvardan doğrulup aynanın karşısına geçtim. Normalde böyle bir şey yapmazdım ama Devrim beni hem kendinden hem de diğer erkeklerden soğutmuştu o yüzden erkeklere üzülmemeye ve artık kendim için vardım. Önceden olsa güzel giyinsem bile Devrime güzel gözükmek içindi ama bu saatten sonra sadece kendim için giyinecektimkim giyimime ne demiş umrumda değildi. Devrimin de çapkın olmak gibi bir özelliği vardı. Eteğimi biraz yukarı çektim, göğüs dekoltemi belli ederek yüzüme baktım makyajım iyiydim. Doğrulup kapıya doğru ilerledim bu süre zarfında Devrimin bakışları hep üzerimdeydi. Yanına kadar geldiğimde kolumdan tuttu ve önüne çekti. "Ne yapıyorsun bilmiyorum ama artık etrafımda, yakınımda senin şu çiçeksi ve kadınsı parfümünün kokusunu koklamak istemiyorum" "Tamam Devrim sen nasıl istiyorsan öyle olsun" dedim pes etmiş bir ses tonuyla artık onun söylediği tek bir kelimeyi kaldıracak halim kalmamıştı. Kolumu kurtarıp Devrimin yüzüne bakmadan lavabodan çıktım. eskiden kalma ve Zelihanın olayının bıraktığı etki ile etrafıma bakarak yürüdüm. Zaten burada sevmedikleri için yapılması zor olan üç meslek vardı. Öğretmenler, doktorlar ve askerler... Öğretmenleri sevmezlerdi insanlara bilgi öğretirlerdi. Doktorları sevmezlerdi onların öldürmek istediklerini yaşatırlardı. Askerler onlarla savaştıklardı. Daha önce Ardahanda görev yaparken esir düştüğüm olmuştu, kendimi sonrasında toparlayamadığım için şimdi ki görev yerime askeriyenin revirine tayinimi aldırmıştım. Düşüncelerimden arınıp çoktan yanına geldiğim masaya ilerleyip eski yerime Zelihanın yanına oturdum. Üzerinden dakikalar geçmesine rağmen teni hala bembeyazdı. "Komutanım Devrimin kışlaya geçmesi gerekiyormuş acil haber etmemizi söyledi" göz uuyla Eraya baktım ardından tekrar Zelihaya döndüm bu haysiyetsiz, ierefsiz, it herif kızı o kadar kötü etkilemişti kki kız yemeğini bile donuk ve bir o kadar da korkarak bakıyordu. Hafifçe koluna dokundum irkilerek bana döndüğünde sinirden gözlerimi yumdum ve geri açtım. Belanı bul emi şerefsiz hayvan . "Kalkalım istiyorsan iyi görünmüyorsun" başını olumlu anlamda sallayıp 'afedersiniz' diyerek sandalyesini geri itikleyerek ayağa kalktı ve hızlıa kapıya doğr ilerledi. Anlamayan bir sürü gözü es geçerek Kenan komutana baktım. "Kenan abi Zelihanın kusuruna bama iyi değil bu aralar, iyi geceler afiyet olsun size" tebessüm ederek ayağa kalktım. Hızlıca kendi çantamı ve Zelihanın unuttuğu çantayı alarak masayı terk ettim. "Of Zeliha iki dakika da nereye kayboldun" diyerek etrafa baktım. O an gördüğüm görüntü bulunduğum yerde çakılı kalmama neden oldu. Buğulanan gözlerime lanet okuyarak başka tarafa döndüm. Zelihayı tek başına bankta otururken gördüm. İçimden atabilecek mişim, adımlarım yeri delecekmiş gibi sert adımlarla Zelihanın yanına vardım oturup başımı göğsüne koydum. Bu anı bekliyormuşum gibi gözaşlarım akmaya başladı. "Zeliha biliyor musun az önce Devrim Selinayla öpüşüyordu" dedim iç çekişlerimin arasından, Zeliha hiçbir şey söylemeden bir elini saçıma koydu diğer elini de sırtıma koydu. "Hadi bana gidelim bu geceden sonra hayatımıza reset atıyoruz" dedi kısılmış sesiyle, onu onaylayıp ayağa kalktım o da kalkına beraber Zelihanın evine doğru ilerlemeye başladık. Zeliha çok haklıydı Devrim yüzünden yeter bu kadar üzüntü, kırgınlık, hasret çektiğim her şeyi görmezden gelebilirdim ama başka bir kadına dokunuşunu, öpüşünü görmezden gelemezdim. Bu saatten itibaren seni görmezden geleceğim Devrim artık yeni limanlara yelken açma vaktiydi.
|
0% |