Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Çeşme ve Birce

@cruelsummerr__

Hastaneden çıkarken üzerime attıkları bir sürü kıyafet ve örtü yüzünden fenalık basmıştı. Eve geldiğimizde o meşhur hasta yatağı açılmış, ortam kurulmuştu. Yatmama yardımcı olan Barlas'a teşekkür ettim ve etrafa baktım.

 

"Çok teşekkür ederim. Hepinize," dedim.

 

Minnettarca baktım ve hepsi gülümsedi.

 

Bir süre sonra Melih'le boyama yapmaya başladık. Murat abi, Melih'i kucağına çağırmak için dizine vurdu. "Oğlum, hadi gel bak, kadın yorgun zaten," dedi.

 

"Estağfurullah, ne demek, oynarız işte, boyama yapıyoruz," dedim.

 

Melih beni öptü ve gülerek babasına gitti. Gülümsedim ve esnedim. Birkaç saat sonra Barlaslar gitti, biz de uyuduk.

 

​​​​Barlas Yıldız

 

Günler geçti, pek de yanına gitmedim Birce'nin. Haberini alıyordum. Fidan, Semih'e anlatıyor, ben Semih'ten dinliyordum. Tam da bugün, Tülin ablanın doğum günüydü. Ölüm yıl dönümü ile aralarında pek bir şey yoktu.

 

Zaten izindeydik, herkes ayrı bir kafadaydı. Ben de akşama doğru bir rakı ve mezeler alıp Murat abiye gittim. Kapıya bastım ve kapıyı Melih'le kucağında, üstünde önlükle açtı.

 

"Abicim, hoş geldin... Haber verseydin ya keşke, gel gel," dedi.

 

Gülümsedim. "Abi, bi içmez miyiz?"

 

Güldü ve "Kaynanan seviyormuş, balık yapıyorduk," dedi.

 

İçeri girdik, hızlıca sofra kurduk ve oturduk. Sohbet etmeye, geçmişi konuşmaya başladık.

 

"Birce'yle konuştunuz mu hiç?"

 

"Konuşmadık abi," dedim.

 

Yüzünü buruşturup rakısını içti. Bu sırada Melih, balığını yemeye çalışıyordu. Yardım etmek istediğimde geri çevirip "Ben büyüdüm," diyordu

Tam yine sinirle çıkışacağım sırada eliyle dur işareti yaptı.

"Sen şimdi kızıyor olabilirsin, Barlas. Sen benimle aynı kaderi yaşamak zorunda değilsin. Benim aptallığımdı. Ben koruyamadım karımı. Sen, seni seven insanın yanında durmayı bırak, arayamıyorsun bile. Az cesur ol ve sinirlenme."

Duraksadım ve rakımı içtim. "Öyle deme abi. Kimse böyle olacağını bilemezdi, lütfen."

Gülümsedi, ama buruk bir şekilde. "Arayacaksan ara abicim, içinde kalmasın. Bir de şöyle düşün: Şimdi sen onu kaybetmekten korkuyorsun. Ama ileride başkasını sevdiğinde de, sen onu kaybetmiş olacaksın."

Devam etti. "Genç değilsin artık, yaşlanıyorsun farkındasın değil mi? Çocuk yap artık. Melih'i alalım," dedi gülerek.

Melih'in gözleri parladı. Gülüşüm büyüdü. "Hiç öyle bakma Melih, kızım olursa vermem sana. Hem daha ohoo, sen abi olacaksın o zaman."

 

Gülüşüp ettikten sonra, Murat abinin gazıyla Birce'yi aradım. "N'aber Birce?"

 

Beşinci çalışta açmıştı. "İyiyim, sen?" dedi ve sanki sesinde bıkkınlık vardı.

 

"İyi, ben de. Yüzünü gören cennetlik," dedim.

 

Güldü ve başladı. "Ben evden çıkamıyorum, teröristler beni kaçırdı da. Üç gün önce Barlas diye bi asker var, 'Evden çıkmayın,' dedi, 'işe gitmeyin,' dedi."

 

Sırıttım. "Hmm, anladım, dinleyin o zaman siz o Barlas bey'i."

 

"Sarhoşsun sen, sanki biraz."

 

Değildim, cidden erkeklikten ödün vermemeye çalıştım. Hiçbir zaman kendimi kaybedecek kadar içmem.

 

"Yoo."

 

"İyi bakalım, ben yemek yiyorum şimdi. İyi geceler Barlas bey."

 

İyi geceler dileyip kapattım.

 

Murat abiyle sohbete tekrar dalınca yine telefonum çaldı. Arayan yabancı numaraydı.

 

"Alo?"

 

"Barlas. Benim, baban. Şu aralar paraya çok sıkıştım. Bana biraz borç verir misin? Şöyle bi 60-70 bin yeter. Ben sana öderim bi ara."

 

Duraksadım ve telefonu sıktım. Sanki bir an eskiye gittim.

03.04.2006

 

Küçücük yaşta okula gidip çalışmak zorunda kalıyordu Barlas. Hem ailesiyle arasını iyi tutmak istiyor, hem de okumak istiyordu.

 

Yemekte otururlarken, babası Tahir işten atıldığını öğrenince sinirini Barlas'tan çıkaracaktı.

 

Annesi ya da babasının gözdesi olan ablası Gözde, Tahir'i tutamıyordu. Artık alışılmış bir şeydi Barlas'ın dayak yemesi. Annesi sindiremiyordu tabii.

 

Tahir, Barlas'ı ilk önce dövüp sonra da çıkarıp evden attığında, Barlas güldü ve hızlıca yürümeye başladı.

 

Yolda karşı komşusu ve onun küçük çocuğunu gördü.

 

Adam askerdi. Yapılı, esmer, yakışıklı bir adamdı ve aynı zamanda ailesini çok seviyordu. Vatanını.

 

Barlas adamın yanına yanaştı. "Sevebilir miyim ben de?"

 

Mustafa isimli adam gülümsedi ve çocuğa bakıp duraksadı. "Sev tabii ki. Ne oldu senin suratına?"

 

Sesinde ciddiyet vardı. "Babam yaptı," derken bebeği seviyordu.

 

"Nasıl baban yaptı? Nerede senin baban?"

 

"Boş ver abi."

 

Adam hafif üsteledi, sonra göreve gitmesi gerektiğini hatırladı ve bebeğini öpüp annesine verdi.

 

"Yakışıklı, şimdi benim göreve gitmem gerekiyor. Ama geldiğimde babanla konuşacağım."

 

Barlas başını salladı.

 

2 Hafta sonra

 

Mahalle boylu boyunca Türk bayrakları ile donatılmıştı. Barlas, olanları mahallenin ucundan izlerken içinden geçirdi. "Ben de ileride onun gibi olacağım."

 

Günümüz

 

Derin bir nefes aldım ve "Ne parası ya?" dedim.

 

"Baya para işte. Çalışıyorsun ya sen."

 

"Bana bak, ben burada canım pahasına vatanımı koruyorum, para için değil. Ayrıca senin baba olup bana para atman lazım be!"

 

Murat abi bana baktı. Ağzını oynatarak "N'oldu?" dedi.

 

Babam konuşmaya devam etti. "İhtiyacım var ki istiyorum? Oğlumsun sen benim. Bakma sırası sana geldi."

"Sen bana baktın mı lan? Dövdün! İbreti alem olsun diye. Her gün."

"Para yolla bana."

Telefonu yüzüne kapatıp telefonu açtım ve 100 bin TL para gönderdim.

"Ne yapıyorsun, niye attın?" dedi Murat abi.

"Çenesi kapansın."

Gecenin ilerleyen saatlerinde yine telefonum çaldı. Arayan Derin'di.

"Efendim, Derin?"

Sesi telaşlıydı, baya onun telaşı beni daha da telaşlandırdı. "Birce çok kötü. Resmen krizde, sinir krizi sanırım. Bağırıyor, ağlıyor. Durduramıyoruz, gel."

Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım. Kapattım ve montumu giyip kapıya yöneldim.

"N'oldu?" dedi Murat abi.

"Birce krizdeymiş."

"Allah Allah. Haber ver, Melih'i evde bırakmayayım."

Koşa koşa Birce'lere geldim ve içeri girdim. Begüm'le Derin'in hayrete düşmüş bakışları, Birce'nin ağlayıp saçlarını çekiştirmesi... Ortam garipti. Montumu çıkarıp kenara fırlattım ve Birce'nin yanına oturup ellerini tuttum.

"Bırakır mısın saçlarını?"

"Hayır... Bırakmam! Sen beni bırak!" dedi ve ağlamaya devam etti.

"Hayır, hayır bırakmam." Ellerini daha sıkı tutup saçlarından ayırdım ve aşağıda birleştirdim, tek elimle ellerini tuttum.

 

"Derin derin nefes alır mısın, Birce?"

 

Derin derin nefes aldı ve başını göğsüme koydu. Duraksadım. Ellerimi saçlarına koyup saçlarını okşadım

"Derin derin nefes alır mısın, Birce?"

Derinler dışarı çıksın diye baktim ve çıktıklarında Birceye döndüm.

"N'oldu? Anlat hadi bana, ama sakin olalım, tamam mı? Lütfen."

Bir süre sustu, hatta belki sümükleri üstüme geldi. İğrenmedim.

"İzmir'e gitmem lazım."

"Gideriz, tamam ama n'oldu?"

"Annem kansermiş," dedi ve bana baktı.

Birce'nin "Annem kansermiş" sözleri, odadaki sesleri bıçak gibi kesti. Kelimelerinin ağırlığı, o an kalbimin derinliklerine işledi. Ne söyleyeceğimi bilemedim; sadece onu daha sıkı tuttum.

"Birce... Çok üzgünüm," dedim.

"Gitmem lazım," diye tekrarladı. Gözlerini bana dikti, sanki bir cevap arıyordu benden.

"Tamam," dedim. "Gitmeliyiz. Annenin yanında olmalısın." Ellerini sımsıkı tuttum, sanki onu bir arada tutmak ister gibi. "Ne gerekiyorsa yapacağız, seninleyim."

Birce, birkaç saniye boyunca sessiz kaldı. Gözleri uzaklara dalmıştı, belki de yaşadığı şoku anlamaya çalışıyordu. "Nasıl olacak?" diye fısıldadı. "Her şey çok hızlı gelişti... Ne yapacağımı bilmiyorum."

 

"Birlikte halledeceğiz," dedim. "İzmir'e gideriz, annenin yanında oluruz. Ama şu an sakin kalmaya çalış, tamam mı? Sen güçlü birisin, Birce. Bunu birlikte aşacağız."

 

Birce başını yavaşça salladı. "Tamam," dedi, ama sesi hâlâ kırılgandı. O sırada Begüm ve Derin'in içeriden bizi izlediğini fark ettim. Gözlerindeki endişe, Birce'nin içinde bulunduğu durumu anladıklarını gösteriyordu.

 

Birce'nin gözlerinin içine bakarak, "Hemen yola çıkabiliriz," dedim. "Ama önce biraz dinlenmen lazım. Senin için yapabileceğim bir şey var mı?"

 

Birce, derin bir nefes aldı. "Sadece... yanımda ol," dedi. "Şu an başka bir şey istemiyorum."

 

"O zaman buradayım," dedim. Onun yanında olmaktan başka bir şey yapamayacağımı bilmek içimi acıtsa da, elimden gelenin bu olduğunu kabul ettim. Birce'nin başını omzuma yasladı, saçlarını nazikçe okşamaya devam ettim.

Bu sessiz anlarda, her şeyin yoluna gireceğine dair bir umut arıyordum.

Bir süre sonra Birce uyuyakaldı. Yatırdım ve kalktım, Begümlerin yanına gelip anlattım.

"İzin almaya çalışacağım. Birce'nin eşyalarını hazırlayın siz. Olmazsa sizi de İzmir'e bırakırım."

Biraz sohbet ettikten sonra sabah çok zor bir şekilde izin aldım ve Birce'nin evinin önüne geldim.

 

Kornaya bastım ve istekle dışarı çıkıp öne bindi.

 

Yola çıktık ve arabayı sürüyordum.

21 saatlik yolculuğumuzun 6. saatindeyken Birce'ye baktım. Yolu izliyordu.

 

Bana baktı ve gülümsedi. "Acıktım," dedim.

 

Arkaya uzandı ve çantasından bir tas çıkardı. Tasın içinde bir sürü börek vardı. Böreği uzattı ve alıp yemeye başladım.

"Ellerine sağlık, çok güzel olmuş."

Gülümsedi. Uçakla gitmek istemedim çünkü geze geze gitmek daha keyifliydi.

1,5 gün boyu yolculuk yaptık. Geze geze, dolaşa dolaşa.

Sonra birce tuvalete girmem gerekiyor diyince gördüğüm ilk benzinliğe girdim. Ardından Begüm ve derinden 2 mesaj geldi. "Durdunuz mu?"

Ikiside ayaklı radar gibiydi. Bizi izliyorlardı. Canlı konum atmıştık ve meraklarıni gideriyorlardı. Birce tam mesaj yazacakken ses kaydi atmasini istedim ve konuşmaya başladım.

"Ana Radarlar. Daha direksiyonumu kırmadım. Yarın arabayı sanayiye götürecem. Siz bu merakla arabaya gps taktirirsiniz."

Kıkır kikir güldü birce. Ardindan tuvalete gitti. Sonra geldi. Yolculugumuza devam ettik.

 

 

Birce Aksu

 

Köyde indiğimizde yürümeye başladık ve Barlas etrafı izliyordu, yine her yeri kolaçan ediyordu. Burası Şırnak'a göre o kadar sıcaktı ki.

 

"Burada yok terörist, bana bak bana. Etrafa değil," dedim gülerek.

 

Bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Köy çok garip, ona bakıyorum."

 

"Pekii," dedim. Beni görenler selam veriyor, konuşup sohbet ediyordu.

 

Barlas'a bakıp kaşlarını çatıyorlardı.

Barlas ise elinde çantaları tutuyordu.

 

Eve geldik ve içeri girip annemle özlem giderdik.

 

"Hoş geldin oğlum. Sen kimsin?" dedi annem açık açık.

 

Güldüm. "Asker. Yani Şırnak'tan bir arkadaşım."

 

Başını salladı Barlas. "Bir arkadaş. Memnun oldum, Barlas ben."

 

Annemle tanışıp içeri geçtik ve babam bizlere baktı. Geçip babama sarıldım. Uzun süre hasret giderdik ve Barlas'la tanıştılar.

 

Akşam yemeğine biz bahçeye yemek hazırlarken anneme döndüm.

"Anne, iyi misin?"

 

Duraksadı. "Evet annecim, neden sordun, Allah Allah."

Derin bir nefes aldım. "Bir şey duydum ben."

 

Elindeki tabağı bıraktı.

 

"Annecim, çok önemli bir şey değil. Bunun için mi geldin sen?"

 

Oturup başımı salladım. "Babam biliyor mu?"

 

Gözleri büyüdü. Aşkları hâlâ ilk günkü gibiydi.

 

"Hayır, sakın. Asla söylemeyeceksin."

 

"İlla ki anlayacak, anne."

 

"Ben söylerim, size düşmez. Kemoterapi alacağım zaten."

 

Başımı salladım. Bu sırada Barlas, babamı yataktan alıp sandalyeye bindirmiş, bahçeye geldi.

 

Anlaşılan fazla iyi anlaşmışlardı. Masaya yaklaştılar ve oturdular. Babam bana döndü.

 

"Babacığım, kalacakmışsınız. Rakı kap, gel."

 

Barlas'a baktım ve başını salladı. Dolu gözlerimi silip soğutulmuş rakı bardağı ve rakı getirdim.

 

Birlikte gece boyu sohbet edip içtik. Annem içmedi, içemezdi, ona yasaktı.

"Kaç gün kalacaksınız inşallah?"

 

Barlas bana baktı, ben Barlas'a baktım. Barlas'a bağlıydık aslında. Ben zaten izinliydim.

 

Barlas ağzını oynatarak "4-5" dedi.

"Yani size zahmet olmazsa 4-5, anne."

Babam "Ne zahmeti," dedi ve beni çağırıp yanağımı öptü. Sonra gece boyu sohbete daldık.

 

Sabah olduğunda sert bir ağrıyla kalktım. Küçüklük odamdaydım ve yatağımdan inip salona gittim. Salonda yatan Barlas'a baktım. Terlemişti.

Yastıkla yelledim ve en sonunda uyandırdım.

 

"Hadi kahvaltıya gidelim."

 

İnip kahvaltı yaptık ve sonra denize gittik, gezdik, tozduk.

 

Akşamüzeri babam, Barlas'la dışarı çıkmak istediğini söyledi. Barlas da kırmadı ve sandalyesine yerleştirip dışarı çıkardı.

 

Biz de annemle oturup konuşmaya başladık. Köydeki kadınlar geldi, falan derken onlarla oturduk.

 

"Kız, senin yanındaki oğlan amma yapılıydı. Sevgilin, değil mi?"

 

"Yok be, Gamze abla. Arkadaşım, Şırnak'tan."

 

"Ozaman benim kıza yapalım onu. Haticeye."

 

"Yok abla sevmez o öyle işleri."

 

"Yaa."

 

İşim gücüm yok senin evde kalmış kızına koca mı bulacağım diyemedim..

 

Barlas Yıldız

Hiçbir yeri bilmediğim için Rıza Bey nereye götürürse oraya kullanıyordum tekerlekli sandalyeyi. Egemenler görüntülü aramaya başladı ve "Kusura bakmayın, timden arkadaşım arıyor, açayım mı iki dakika?" dedim.

 

"Estağfurullah, aç tabii."

 

Telefonu açtım ve tüm timi gördüm. Melih de vardı.

 

"N'aber abi?" dedi Egemen.

 

"İyiyim, dolaşıyoruz Rıza abiyle. Siz?

 

Rıza abinin arabasını köşeye çektim ve hemen yanına kaldırıma oturdum. Rıza abi de net bir şekilde görüyordu timi, tim de onu.

 

"Ya ne kadar güzel. Hayat sana güzel zaten komutanım, biz burada çalışalım," dedi Mert. Anında cevap verdim:

 

"Lan Aptal. Sana ne, yiyorum, içiyorum, geziyorum. Sen de geziyordun ben it gibi dağlarda koşuştururken, vurulurken. Çömez."

 

"Ağır oldu komutanım."

 

"Siktir lan."

 

Bir anda Rıza abinin varlığını hatırladım ve duraksadım. "Abi, kusura bakma."

 

"Sorun yok," diyerek gözlerini kapatıp açtı.

 

Oğuz kamerayı alıp Melih'i gösterdi.

 

"Melih amcam, ne yapıyorsun?"

 

"İyiyim amca, araba oynuyorum. Ne zaman geleceksin?" Semih'le birlikte arabacılık oynuyorlardı. Rıza abi duruma epey güldü. Melih devam etti: "Birce abla da gelsin, özledim ben sizi."

 

"Geleceğiz amcam. O kadar amcaların var orada, onlarla idare et."

 

Başını salladı uslu uslu. Murat abi görünürde yine üzgündü. "Ne oldu abi?" dedim.

 

"Boşver, konuşuruz sonra," diyerek Melih'i işaret etti.

 

Başımı salladım, hepsiyle konuşup kapattım. Rıza abi bana döndü.

 

"Küçük çocuk kimin?"

 

"Mavi gözlünün, Murat abi. Dedim ya."

 

"Maşallah. Annesiyle niye kalmıyor? Yani evde değil miydi yoksa."

 

"Annesi vefat etti. Birce'nin öğrencisi hem."

 

"Babası için de çok kötü, çocuk için de. Allah rahmet eylesin."

 

Başımı salladım ve dediği yere geldik. Uçurum kenarı gibiydi, denize bakıyordu burası.

 

"Evet, konuşalım birazcık," dedi.

 

Başıma geleceği biliyordum. "Tabii."

 

"Birce'yle aranızda ne var?"

 

Derin bir nefes aldım. "Bilmiyorum," dedim.

 

"Bunun için buraya geldik zaten. Bunu konuşalım diye."

 

Utandığım için başka bir tarafa baktım. Timi azarladığım gibi bu adamı azarlayamazdım.

 

"Abi, kafam o kadar karmaşık ki. Çok kalabalık kafam. Hiçbir şey düşünemiyorum, bilmiyorum veya düşünmek istemiyorum."

 

"Birce'yi seviyor musun?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Bilmemezlik olur mu hiç? Ne hissediyorsun?"

 

"Bilmiyorum. Birce'yi görünce, yanında olunca, durunca sanki bir şeyler yanlışmış gibi geliyor. Yanında olmamam, bulunmamam, bağlanmamam gerekiyormuş gibi geliyor. Ama yanında olmadığım, Birce'yi görmediğim, haberini almadığım zaman meraktan deliriyorum, kendimi yiyorum."

 

Hızlı bir şekilde bu kadar kelimeyi sığdırmama şaşırdım ve kendimi açmama da şaşırdım. Bana baktı ve kaşlarını çattı.

 

"Neden yanında olmak istemiyorsun?"

 

Bir süre sustum.

 

"Bilmiyorum. Rüzgar'la önceden olan ilişkisini biliyorsun abi. Rüzgar daha rahat, her şeyi yapabilecek bir adammış ki öyle. Ben askerim, kıyaslanamam bile. İzin almak için kendimi yırttım. Ben dağlara gidiyorum, bazen yaralanıyorum ya da ölümle burun buruna geliyorum. Kimseyi kendime bağlayıp arkamdan acı çektirmek istemiyorum."

 

dedim ve tişörtümü çıkarıp ona heryerde farklı delik deşik olan vücudumu gösterdim.

 

"Kendini bircenin eski sevgilisiyle kıyaslayamazsın. O onu aldattı. Sen bundan kötüsünü yapabilir misin? Hem sen şehit olsan bile Birce gurur duyar seninle."

 

Başımı öne eğdim. "Umarım."

 

"Hayat böyle ilerlemez, bunu biliyor musun?"

 

Başımı salladım. "Birce çok iyi bir insan. Bence daha iyilerine layıktır. Zaten arkadaşız," dedim ve şakaklarımı ovdum.

 

Güldü. "Birce seni alıp yanıma getirmiş."

 

Rıza abiye baktım. "Anlamadım?"

 

"Boş ver," dedi. Akşama Birce aradı beni. "Alo, neredesiniz? Hadi gelin."

 

"Babanı kaçırıyorum. Fidye alacağım."

 

Birce güldü. Gülümsedim.

 

"Yaaa, ne kadarmış babamın fidyesi?"

 

"Çok. Ödeyemezsin."

 

"İyiymis. Gelirken yoğurt al hadi."

 

Yüzüme kapandı. Gülerek tekerlekli sandalyeyi itmeye başladım.

 

"Abi, elektriklisi yok mu bunun? Sana da zorluk, Gülşah ablaya da zorluk. Olmazsa alalım bir tane."

 

"Var. Ben seni denedim. Kıyamam ben karıma."

 

Gülümsedim. "Senin ailen ne iş yapar? Nerelisiniz siz?" diye devam etti.

 

Gülüşüm devam etti. Ailem için yüzümü soldurmuyordum hiç. "Ordu, Ünyeliyim. Babam berduşun teki, annem Ünye'de başkasıyla evli."

 

Bana bakmaya çalıştı gözleriyle. Rahat baksın diye önüne geçtim. "Üzülme oğlum, burada da bir baban var."

 

Gülümsedim ve sürmeye devam ettim. "Sonra anlatmanı istiyorum hepsini."

 

"Hay hay."

 

"Sende zaten Karadenizli tipi var maşallah, sarı saç, mavi göz."

 

Güldüm ve başımı öne eğdim. Odaya soktum ve gömleğini açtım. Utandı biraz ama ben utandırmamaya çalışarak giydirdim evlik bir kıyafet ona. Sonra arabayı değiştirdik. Masaya geçip oturduk ve keyifli bir yemek yedik.

 

"Uzun süredir böyle güzel yemek yemiyordum, ellerinize sağlık, zahmet verdik."

 

Birce bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Anne, herkese böyle söylüyor."

 

Kaşlarımı çattım. "Beni mi şikayet ediyorsun?" dercesine baktım ve dilini çıkarıp başını salladı. Gülümsedim ve gece boyunca garip sohbetler ettik.

 

Gece yatağımı açan Birce'yi izliyordum. "Melihler nasılmış? Kızlarda Şırnak'ta aklım kalıyor vallahi."

 

"İyilermiş, birinin yanında aşkı var zaten, ne olabilir? Diğeri pek huysuz ama." Güldü. "O öyle, bize karşı ise öyle."

 

Dedi ve elindeki yastığın yüzünü takıp koltuğa koydu. "İyi geceler," dedim.

 

O da iyi geceler dedi ve tam çıkarken ışığı kapayıp bana döndü. "Barlas?"

 

"Hm?"

 

Bu sırada bacaklarımı sığdırmaya çalışıyordum ve bana rahat olup olmadığımı soracağını düşündüm. Hiç sorun değildi. Heryerde uyuyabilirdim.

 

"Teşekkür ederim."

 

"Ne demek Birce. Bence teşekkür ederim. Bana aile ortamını gösterdiler seneler sonra." Gülümsedi ve sarıldı.

 

"Omzun geçti, bakıyorum."

 

Garip hissettim o an. Ama sarıldım.

 

"Tabii. Bir dönelim, işe de başlayacağım."

 

"Bakarız. Seni soruyorlarmış çocuklar," dedim ve çekildim. Ardından o da çekildi.

 

Gülümsedi ve çıktı. Ben de uzanıp tüm günü düşünmeye başladım. Acaba o gün Akrep timi değil de başka bir tim gitseydi nasıl olurdu?

 

 

 

Hallooo Sizce de barlasin agzindan anlatimli olmadi mi??

Yeni karakterler nası😔😔

 

 

 

Loading...
0%