Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Fazla Merak..

@cruelsummerr__

Artık 15 değil 30 kişilik sınıflarda ders veriyordum. Dersten ziyade kafa dağıtma, oyun oynama gibi aktivitelerdi. Her gün kapının önünde duran askerler bizlere güven veriyordu. Çocuklar, yani benim eski sınıfım, hep bizi bodrumdan kurtaran askeri, Barlas'ı soruyorlardı. Bu durumda bir şey yapamazdım çünkü adam bizimle sadece yerleştirirken ilgilenmişti.

 

Çocuklara oyun oynatırken kapı çaldı ve başını eğerek içeri girdi birisi. Barlas'tı bu. Çocuklara gülümsedi, çocuklar ise bağırıyordu, gülüyordu, eğleniyordu. Barlas'a baktım ve "Ders saatleri içinde sınıfa girmeniz hoş olmadı Barlas Bey," dedim. Omuz silkti ve "banane" dercesine bir edayla çocuklarla oynamaya başladı. Neyse, en azından sorulardan kurtuldum ve gidip oturdum kendi masama. Burada yaşayan köylüler bana, çocuklara börekler, yemekler getiriyordu. En güzel yanı da buydu. Barlas uzun bir süre çocuklarla ilgilendi, onlara boyama kitabı getirmişti. Hepsine ayrı ayrı kitapları verdi ve yanıma geldi.

 

"Teşekkürler," dedim kısaca. Rica etti. Bir süre oturdu ve bana döndü.

"Askerlerin hiç kapıdan ayrıldığı oluyor mu?" Barlas'a baktım

"Hep onlara odaklanamıyorum ama genelde burada oluyorlar."

Barlas, cevabımı aldıktan sonra bir süre sessiz kaldı ve gözlerini kapıya doğru çevirdi. Çocuklar hala coşkuyla boyama kitaplarına dalmışlardı. Barlas'ın yüzündeki ciddiyeti fark edince, ona bir şeyler düşündüğünü hissettim.

 

"Bir sorun mu var?" diye sordum, sesimde merak ve biraz da endişeyle. Barlas bana döndü, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi ama gözleri endişeli görünüyordu.

 

"Hayır, pek bir sorun yok," dedi. "Ama bu kadar çocukla ilgilenmek kolay değil, değil mi?"

 

Gülümsedim. "Evet, ama onları seviyorum. Onlar için buradayım."

 

Barlas, başını sallayarak yanıtladı. "Bu çocuklar için gerçekten çok şey yapıyorsunuz. Her gün kapının önünde duran askerler de sizi ve çocukları korumak için burada."

 

"Biliyorum," dedim. "Ama bazen sanki burada daha büyük bir şeyin parçasıymışız gibi hissediyorum. Sadece çocukları eğitmekten daha fazlası."

 

Barlas, derin bir nefes alarak, "Bazen sadece varlığımız bile büyük bir fark yaratabilir," dedi. "Bu çocuklar, siz ve ben, burada birlikteyiz ve bu onları güvende hissettiriyor."

 

Gözlerimi kapıya doğru çevirdim. Askerler hala oradaydı, dimdik duruyorlardı. Onların varlığı bana da güven veriyordu.

 

Barlas, çocuklarla bir süre daha oynadıktan sonra gitmek için ayağa kalktı. "Artık gitmem gerek," dedi. "Ama çocuklarla vakit geçirmek güzeldi."

 

"Teşekkür ederim," dedim yeniden. "Çocuklar seni çok seviyor."

 

Barlas gülümsedi ve başını sallayarak kapıya yöneldi. Çocuklar onun gidişine biraz hayal kırıklığıyla baktılar ama boyama kitaplarıyla oyalanmaya devam ettiler.

 

Barlas kapıdan çıkarken, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. Bu çocuklar için burada olmak, onların güvenliği ve mutluluğu için çalışmak, bana büyük bir sorumluluk hissettiriyordu. Barlas'ın dediği gibi, varlığımız bile bazen büyük bir fark yaratabilirdi.

 

O gün, çocuklarla oyun oynamaya devam ettim ve Barlas'ın getirdiği boyama kitaplarının her bir sayfasını doldururken onların yüzlerindeki mutluluğu izledim. Belki de gerçekten burada daha büyük bir amacımız vardı. Ve bu amaç, bu çocukların geleceği için çalışmaktı.

 

Öğleden sonra çocukların aileleri gelip çocukları aldı ve gittiler. Artık güvenmek ne kadar zordu. Acaba çocukları kaçırmak için aileleri gibi davranıyor da olabilirlerdi, bu yüzden bu ihtimal beni hep korkuttu. Çocukları güvenle teslim ettikten sonra sandalyeleri düzenledim ve biraz masaları sildim, sınıfı temizledim. Burada hademe ya da okul görevlisi yoktu, bizler vardık. İçeri giren Emre'ye baktım. Gülümsedi ve "Oo, bize yok sanırım temizlik," dedi. Gülümsedim ve başımı salladım. "Herkes kendi sınıfından sorumlu, yoruldum çıkacağım şimdi," dedim kikirdayarak. Başını salladı sakince ve güldü o da. Vedalaştıktan sonra çıkarken sınıfta annesiyle konuşan Fidan'ı duydum.

 

"Tamam anneciğim, biliyorum dikkat ediyorum zaten. Babamı çok öpüyorum, kendinize çok iyi bakın, seviyorum sizi."

 

Ailesiyle arası çok iyiydi. Çantamın sapını sıktım ve onu izledim. Telefonu kapatınca yanıma geldi ve sorarcasına bakıp gülümsedi.

"Hiç görüşürüz diyecektim."

Kaşlarını kaldırdı tatlı tatlı ve gülümsedi.

"Görüşürüz, dikkat et." dedi. "Sende canım," diyip çıktım ve eve geldim. Girdiğim gibi perdeleri kapatıp evin her bir köşesine bir kıyafetimi bırakarak duşa girdim. Girmeden önce şarkı açtım. Mazhar Alanson - Yandım çıkmıştı. Kendi kendime eşlik ederek yıkanmaya başladım.

 

Barlas Yıldız

 

Zaten izindeydik, çocuklarla oturuyorduk. Elimdeki sopayı yontuyor ve düşünüyordum.

 

"Ne düşünüyorsunuz komutanım?" dedi Oğuz.

 

Oğuz'a baktım ve kaşlarımı kaldırdım. "Napacaksın?" dedim ters ters.

 

"Merak ettim."

 

"Fazla merak göte.. Oğuzcuğum." Güldüler hepsi. Komik mi lan dercesine baktı Oğuz hepsine.

 

"Oğlum, ben sizden kurtulamıyorum ya. Askeriyede siz, köyde siz, izinde siz." Dedim sonra tekrar.

 

"Komutan, sen onu bunu boş ver," dedi Murat. Murat'a baktım sorarcasına ve sigaraya uzanıp yaktıktan sonra bacaklarımı uzattım.

 

"Kaç yaşında adam oldun, ne zaman evleniyorsun?"

 

Burnumdan güldüm.

 

"Evlenmiyorum."

 

"Aday var diyorsun yani," dedi Semih.

 

"Evet var, sensin Semih," diye yanıtladı Yiğit ise.

 

"Susun be gevezeler," diyerek susturdu hepsini Murat. Ardından, "Niye?" dedi.

 

"Birincisi kimseyi sevmiyorum, ikincisi ben askerim hem de Şırnak'ta."

 

"Ne alaka oğlum, ben nasıl evliyim o zaman?"

 

"Ya, yapamam. İleride şehit olursam, nasıl yaşayacak o kadın veya çocuğumuz olursa düşünebiliyor musunuz? Yalnız geldim, yalnız da giderim."

 

Sustu hepsi bir süre. Şaklaban Semih ise radyoyu açtı.

 

"Yandım, ​yandım, yandım, yandım ah ki ne yandım! Bana yeniden şarkılar söyleten kadın," diyordu Mazhar Alanson.

 

Başımı önüme eğip sigaramı içmeye devam ettim. Kendi içimden ise şarkıya devam ediyordum.

 

"Ayrıca ben bulaşmam öyle işlere. Siz de inanmayın."

 

Hepimiz uzun süre sessiz kaldık. Ardından Semih bana döndü. Hepsi beni abisi, kardeşi olarak görüyordu. Ben de onları öyle.

 

"Komutanım," dedi Semih.

 

Semih'e baktım sakince.

 

"Sizce okuldaki kız çok güzel değil mi?"

 

Kaşlarımı çattım. "Hangisi?" dedim ve güldüm hafifçe.

 

"Fidan olan. Sen bana onu bıraktırdın ya."

 

Hepimiz güldük. Yüzü aşırı saf ve masum duruyordu Semih'in.

 

"Öyledir de oğlum, o kız yanlarındaki çocuğa aşıktı, fark etmedin mi?" dedim ve yüzü düştü.

 

"Bilmem, etmemiştim. Neyse, önemi yok, sadece görünüşünü beğenmiştim." Yiğit, Semih'in arkasına geçip omzunu tuttu ve yaklaştı. "Ben bir fidan edemiyor muyum yani?" diyip dudağını büzdü ve Semih'in onu itmesi bir oldu.

 

Gülüştük uzun bir süre. Radyodan Müslüm Gürses - Affet çıkınca oturdum ve onu dinledim.

 

"Eğer seni kırdıysam, darıl bana.."

 

Hepimiz eşlik etmeye başladık birden.

 

Birce Aksu

 

Duştan çıkıp giyindim ve saçlarımı kurutup örmüştüm. Evime hala alışamamıştım. Akşam yemeğimi hazırladım ve ardından yiyip etkinlik hazırladım.

 

07.04

 

Masa başında uyuya kalmışım. Hemen kalkıp yüzümü yıkadım ve makyaj yaptım, giyindim, saçlarımı yaptım. Etkinlikleri çantaya doldurup koşuşturmaya başladım okula. Köpekler önümü kesip kovalamaya başlayınca yolumu da şaşırmış, başka yere gelmiştim. Birine çarptım. Gülmeye başladı, hem de kim? Barlas Yıldız. Bana bir de köpeklere bakıp köpekleri durdurup sevdi hepsini.

 

"Bunlardan mı korkuyorsun?" dedi bana dönüp.

 

Gözlerimi kısıp baktım sadece. "Teşekkür ederim, size de günaydın."

 

Başını salladı ve eliyle yürümem için işaret etti. Ben de dediğini yapıp yanından yürüdüm. Bir süre sonra bana döndü.

 

"Senin yani sizin yanınızda bir kız var öğretmen o da. Sevgilisi falan var mı?" dedi direkt.

 

"Yok ama öğretmen arkadaşımıza yanık o bence. Niye, hoşunuza mı gitti?"

 

Yüzünü ekşitti. "Kendim için sormadım."

"Peki."

Okula yürürken ikimiz de çok ağır bir koku duyduk ve Barlas etrafı izliyordu.

"Bekle burada."

Başımı salladım ve ellerimi cebime koyup üşüyerek izledim.

Hafif ileri gitti ve eğilip baktı. Küfür ederek yanıma geldiğinde sorarcasına baktım

"Tek başına gidebilir misin?"

"Gidiyordum zaten, sen önüme çıktın. Ayrıca, ne oldu?"

"Ceset var," dedi omuz silkerek.

 

"Burada olman tehlike arz eder. Ayrıca, git çocuklara bak."

"Manyak mısın nesin be sen? Zaten gidiyordum."

Başımı salladım ve yürümeye başladım.

Dönüp Barlas'a baktım.

"Dikkat et."

Bana baktı.

"Sen de."

Okula gittim ve tek tek çocukları karşıladım, sınıfa getirdim. Montlarını astık. İlk ders onları sakin tuttum. Hatta biraz ders yaptırdım.

 

"Evet, derslerimiz bu kadar. Şimdi sizinle bir oyun oynayacağız." Hepsi meraklı gözlerle beni dinliyor, izliyorlardı. "Herkes sırayla olmak istediği mesleği, nerede yaşamak istediğini söyleyecek, tamam mı? Ama sırasıyla." Hepsine tek tek sıra verdim. Avukat, doktor, çiftçi, asker, öğretmen, veteriner... Daha bir sürü meslek saydılar. Ve hepsi de burada yaşamak istediğini söyledi, birkaç kişi hariç. Hiç konuşmayan oğluma baktım.

 

Yanına eğildim ve ona döndüm. "Canım, gel bakalım sen." Kucağıma aldım. Oldukça tatlıydı, kumraldı, yeni tıraş olmuştu, gözleri ise elaydı. Sınıftan çıkıp kucağıma oturttum, kendime bir sandalye çekip.

 

"Söyle bakalım, neden hiç konuşmuyorsun?"

 

Dudağını büzdü ve gözlerini kısarak bana baktı. "Karnım ağrıyor."

 

"Anneni arayalım mı hayatım?"

 

Başını salladı hemen ve gülümsedi. Hepsinin annesinin numarası bizde vardı zaten. Bu kadını seviyordum, bu yüzden Tülin Hanım diye kaydetmiştim. Hızlıca aradım ve üçüncü çalışta ince sesli bir kadın sesi, "Efendim hocam?"

 

"Merhaba Tülin Hanım. Melih'in biraz karnı ağrımış da. Onu gelip alabilir misiniz acaba?"

 

"Hemen geliyorum."

 

Kapattım ve sınıfa girdik. Melih'i kucağıma oturtmuş, karnını ovuyordum ve bir yandan da bir hikaye anlatıyordum. "Ve ömürleri boyunca mutlu yaşamışlar."

 

Kapıyı açıp içeri giren Tülin'e baktım. Bayağı güzel bir kadındı ve Melih hemen çantasını alıp Tülin'e koştu. Tülin ise onu kucağına alıp bana baktı ve gülümsedi. "İyi günler hocam."

 

"İyi günler. Lütfen karnından haberdar edin," dedim ve güldüm. O da güldü ve gittiler.

 

Çocukları giydirdim ve bir süre sonra hepsinin annesi geldi. Hepsini teslim ettikten sonra eşyaları topladım, düzenledim ve sınıftan heyecanla çıkan Fidan'a baktım. "Kız, nereye?"

 

"Eve."

 

Başımı salladım ve çıktım. Emre de peşimden geldi. Emre'ye baktığım sırada göz ucuyla Fidan'a baktım. Fidan bana nefretle bakıyordu. Üzüldüm, çünkü Emre benim için meslektaştan fazlası değildi, Emre için de ben öyleydim.

 

"Geldim ama rahatsız etmiyorum umarım, yollarımız aynı diye şey ettim."

 

Emre'ye baktım ve tebessüm ettim. "Sorun değil."

 

Evime geldik ve eve girdim, o da veda edip evine gitti. Çok, çok, çok açtım. Kendime hızlıca bir şeyler hazırladım ve sofra kurup oturdum. Yemeye başlayıp telefonumu açtım. İzmir'den arkadaşlarım aramaya başladı. Biri diş hekimliği, diğeri tıp okuyordu. Benden 2-3 yaş küçüktüler. Açtım ve neşeyle konuştuk biraz.

 

"Ee, bulamadın mı hala koca lan?" Küçük bir kahkaha patlattım, başımı iki yana salladım.

 

"Hadi be, ordan bulmuşsundur," dedi Derin.

 

"Vallahi yok diyorum. Geldiğimden beri okul ev, okul ev sadece."

 

"Aferin, beğendim bu halini," dedi Begüm ise.

 

Ve sonra ikisi İzmir'de yaşanan olaylar hakkında konuşmaya başladılar. Hafif dışlanmış gibi hissedip yemeğimi yemeye devam ettim. Yaklaşık yarım saat sonra, "Kızlar ben çıkıyorum. Görüşürüz, kendinize dikkat edin, çok öptüm," dedim. Ardından kapattım.

 

Telefonu kapattıktan sonra bir süre daha sofrada oturdum. Günün yorgunluğu üzerimdeydi, ama aynı zamanda içimde bir huzur vardı. Etrafı toparlayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra oturma odasına geçtim. Koltuğa oturup biraz televizyon izlemeye karar verdim. Zihnimi boşaltmak ve biraz da eğlenmek istiyordum.

 

Televizyonda bir film izlemeye başladım. Film ilerledikçe gözlerim ağırlaştı ve uyuyakaldım. Sabah erken saatte uyandım ve okula gitmek için hazırlıklara başladım.

 

O gün okulda çocuklarla geçirdiğim vakit, her zamanki gibi hem zorlu hem de keyifliydi. Sabah derslerini bitirdikten sonra son ders sırasında, küçük Ayşe'nin gözlerinde bir parıltı fark ettim.

 

"Öğretmenim, ben size bir resim yaptım," dedi heyecanla.

 

"Gerçekten mi? Hadi bakalım, göster bana," dedim gülümseyerek.

 

Ayşe çantasından bir kağıt çıkardı ve bana uzattı. Kağıtta, tüm sınıfın birlikte olduğu neşeli bir resim vardı. Ayşe'nin beni resmettiği kısmında büyük bir gülümseme vardı ve bu beni çok mutlu etti.

 

"Çok güzel bir resim yapmışsın, Ayşe. Teşekkür ederim," dedim.

 

Günün sonunda, çocukları yine annelerine teslim ettim. Sınıfı toparlarken Melih'in annesi Tülin Hanım yanıma geldi.

 

"Merhaba hocam, Melih'in dün gece karnı daha iyi oldu. İlginiz için teşekkür ederim," dedi.

 

"Rica ederim, Tülin Hanım. Melih iyi olduğu için sevindim," dedim gülümseyerek.

 

Tülin Hanım biraz duraksadıktan sonra, "Aslında bir şey daha sormak istiyorum. Bu akşam işiniz yoksa size bir kahve ikram etmek isterim. Evime buyurmak isterseniz çok memnun olurum," dedi.

 

Bu davet beni şaşırtmıştı ama aynı zamanda mutlu etti. "Tabii, memnuniyetle gelirim," dedim.

 

Tülin Hanım'la birlikte okuldan ayrıldık ve evine doğru yürümeye başladık. Yolda sohbet ederken, Tülin Hanım'ın samimiyeti ve sıcaklığı beni rahatlattı. Kısa bir yürüyüşten sonra evine vardık.

 

Tülin Hanım, "Buyurun, içeri geçelim," dedi ve kapıyı açtı.

 

Eve girdiğimde, sıcak ve hoş bir ortamla karşılaştım. Tülin Hanım, mutfağa gidip kahve hazırlarken ben de oturma odasında bekledim. Birkaç dakika sonra, kahvelerle geri döndü ve oturup sohbete başladık.

 

"Hocam, gerçekten çok teşekkür ederim. Melih'le ilgilendiğiniz için çok minnettarım," dedi Tülin Hanım.

 

"Rica ederim, Tülin Hanım. Melih çok tatlı bir çocuk. Onunla ilgilenmek benim için bir zevk," dedim.

 

Tülin Hanım gülümseyerek, "Melih'in babası asker. Bazen onunla tek ilgilenmek bazen zor olabiliyor, ama sizin gibi iyi bir öğretmeni olduğu için şanslıyız," dedi.

 

Kocaman gülümsedim ve Tülin'in omzunu sıvazladım. "Senin için her şey çok güzel olacak," dedim. Tam o sırada, anahtar sesiyle irkildim. Kapı yavaşça açıldı ve salona tam üç adam girdi. Bu üç adamın içinde Barlas da vardı. Gözleriyle beni taradıktan sonra hafifçe gülümsedi.

 

Kirli sakallı adam, Tülin'i öptü ve bana da baş selamı verdi. "Murat, bu Birce Hanım. Melih'in öğretmeni," dedi, Murat'a dönerek.

 

"Melih'in öğretmeni olduğunu bilmiyordum ama tanıyorum," dedi Murat, gülümseyerek. "Nasılsınız, yenge?" diye ekledi samimi bir tonla Barlas Ve semih.

 

Tülin, Barlas ve Semih'in sorusuna cevap verdi. "İyiyiz, siz nasılsınız? Yemeğe kalıyorsunuz değil mi?" diye sordu.

 

Hepsi "tamam" dedi. Barlas'ın sesini duyan Melih, yatağından fırlayıp geldi ve Barlas'ın kucağına atladı. Barlas, Melih'i havaya kaldırıp öpmeye başladı. Onların bu samimi anını izlerken, içim ısındı. İkisine baktım ve ardından Tülin'e döndüm. "Ben artık kalkayım," diyerek gülümsedim.

 

"Bizden çekinme, oturacaksan otur abicim," dedi Murat, misafirperver bir şekilde. Tülin de yemeğe kalmam için ısrar edince, başımı salladım. "Peki, kalıyorum."

 

Melih babasıyla oynarken, biz de Tülin'le yemek hazırladık. Tülin mutfakta oldukça yetenekliydi ve ona yardım etmek hoşuma gidiyordu. Yemeğe oturduğumuzda, herkes neşeli bir sohbet içindeydi. Barlas, Melih'e yemek yedirirken bir yandan da kendi yemeğini yiyordu. Bu sahne bana, gerçek bir aile tablosu izliyormuşum hissi veriyordu.

 

"Siz nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu tülin merakla.

 

Barlas, içeceğini yudumlayıp Tülin'e dönerek cevap verdi. "Öteki köyde öğretmendi normalde. Sonra teröristler basınca okuldan almıştım onları. Öylelikle tanıştık."

 

Başını salladı ve gülümsedi. Bu açıklama içimi ürpertti. Yemeğimizi yedik. Uzun süre sonra böyle güzel bir yemek yemiştim ve bunu dile getirdim. "Bu yemek gerçekten harika olmuş. Uzun zamandır bu kadar güzel yemek yememiştim."

 

"Niye, sen yapamıyor musun?" dedi Barlas, alaycı bir tavırla.

 

Herkes bana baktı. "Tek kişiyim, tek başıma hepsini yersem hareket edemem," dedim ve gülümseyerek devam ettim.

Barlas, bu cevaba bir şey diyemedi, ben de zevkle sırıttım. Tülin'le masayı toplayıp bir de kahve içtik. Bu esnada Melih, sürekli hem Barlas'a hem bana bir şeyler anlatıyordu. Çocukların o saf heyecanı bizi de neşelendirdi.

 

Melih'i istekle dinledikten sonra kalktım. "Ben artık gideyim, saat epey geç oldu."

 

Hepsiyle vedalaştıktan sonra evden çıktım ve yürümeye başladım. Sokaklar karanlık ve sessizdi. Önümü dahi zor görüyordum. Tam o sırada, arkamdan biri koşturdu ve yanımda durdu. Barlas'a baktım. "Ne oldu?"

 

"Karanlık. Gidebilecek misin?" diye sordu, endişeyle.

 

"Bilmem," anlamında başımı salladım. Ardından eve beraber yürüdük. Konuşacak bir şey bulamıyordum ki zaten çok üşüyordum. Eve geldiğimizde kapıyı açıp içeri girdim ve kapıdan Barlas'a baktım. "Teşekkür ederim."

 

"Rica ederim," dedi, hafif bir tebessümle. "Görüşürüz."

 

"Görüşürüz," dedim ve içeri girdim. Duş alıp yatağıma uzandım. O an yalnızlığımın ve hayatımdaki değişimlerin ağırlığı üzerime çöktü. İzmir'de ailem dediğim insanların artık ayda iki kez araması, okul değiştirmem, çocuklar... Her şey değişmişti. Bunların hepsini anlatmak isterdim anneme ve babama.

 

 

 

 

 

hızlı hızlı atlayacağım bolumleri. Wattydeki bölümleri aktariyorum.

 

(Medya okurken keyif almanız icin Ceza, Sezen Aksu-GHBG)

 

 

Loading...
0%