Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Gitme Sana Muhtacim

@cruelsummerr__

 


Iyilik bu toprakları terk etti;

 

Ölümlerden kaçmanın yolu kalmadı.

 

Ölüm, heryerde ölüm.

Khaled Hosseini

 

Birkaç hafta günlerim böyle devam etti. Melih ve diğer çocuklarla günlerimi geçiriyor, eğleniyordum. Bu süreçte Barlas'ı pek görmedim.

 

2-3 hafta geçti ama arada görüyordum. Ya Melih’i almaya geliyorlardı ya da okulu dolanmaya geliyordu. Pek de umurumda olmuyordu; sadece çocuklarım beni ilgilendiriyordu.

 

Okul çıkışında herkesin ailesi geldi; ancak sadece Melih’in annesi Tülin gelmeyince bir süre Melih’le oturdum ve daha sonra Tülin’i aradım; ancak aramalarımı açan olmadı. Bu geçen haftalarda arkadaş olduk. Zaten bu sayede Barlas'ı görüyordum.

 

“Annem açtı mı?” diye sordu Melih ben Melih’le satranç oynarken elini çenesinin altına koyup bana baktı.

 

“Açmadı, bitanem. Ama babanı arayayım şimdi. Olmazsa bekleriz. Babanın işi varsa beklemek istemezsen, benim evime gideriz.”

 

Gülümsedi ve başını salladı. Ardından Murat Bey’i aradım ve yine açan olmadı.

“Hadi bakalım, bizim eve gidelim,” dedim Melih’e. Kucağıma aldım ve eve geldik.

 

Sobayı zorlasam da yaktım ve yemek yaptım. Melih’i doyurdum ve televizyon izlemeye başladık; ama aklım hala Murat Bey ve Tülin Hanım’dı. Barlas’ı arasam mı, aramasam mı diye düşünürken Melih’e baktım ve uyuduğunu gördüm. Üstünü örtüp kalktım ve birkaç saat sonra Barlas’ı aradım.

 

Barlas, aramalarımı 4. kez de olsa açtı ve sesi kötüydu. Aklıma bir ton şey geldi.

“Şey, Melih’i kimse almaya gelmedi de bu yüzden ben de şu an o. Haberiniz olsun istedim ve bir de merak ettim. Uyuyor şimdi, yemek yedi. Neredeler? Haberin var mı?”

 

“Ben Melih’i almaya gelirim. Ama şimdi sırası değil. Sonra konuşsak olur mu? Seni arayacağım. Melih seninle kalsın, zaten hafta sonu. Bir programın yok değil mi? Ne bileyim, erkek arkadaşınla falan.”

 

Arkadan gelen sesler ürkütücüydü ve Murat arkada bağırıyor; Semih ve Oğuz ise sanki onu durdurmaya çalışıyorlardı.

 

“Tabii kalabilir, hiçbir programım yok. Erkek arkadaşım da yok, nereden çıktı bu? Sadece, ne oldu bunu söyle.”

 

Burnundan nefesini verdi. “Şu an anlatamam. Arayacağım, belki de gelirim.” dedi ve kapattı.

 

İnanılmaz merak etmiştim. Melih’i yatağıma yatırdım. Ardından gidip kızları aradım.

 

Begüm ve Derin’e anlattım ve Derin heyecanla, “Senin asker çocukta taş he.” dedi.

Benim mi? Benim asker çocuk mu?

Begüm ise ortalığı sohbeti bölüp, “Rüzgar sevgili yapmıştı ya, aldatmış yine biriyle.” dedi. Rüzgar, benim lise aşkımdı. Ve evet, aldatmıştı. Sonra o da öğretmen oldu ama nerede olduğunu bilmiyordum.

 

“Şaşırmadım şahsen.”

 

Biz gece 03:42 saatlerinde hala konuşurken üstten Barlas arayınca kızları beklemeye aldım ve

 

“Efendim?”

 

“Kapıya çıkabilir misin? Kapıyı çalmak istemedim.”

 

Bu sefer ben onun yüzüne kapattım ve kızlara döndüm.

 

“Kızlar, Barlas gelmiş. Ben çıkıp bakayım, ararım yine."

 

Begüm sırıttı ve “Oooo iş uzun o zaman, rahatsız etmeyelim bu saatte geldiyse.” dedi. Derin de ona katıldı ve yüzlerine kapattım. Ardından Melih’in üstünü örtüp kapıya çıktım ve kapıya yaslandım.

 

“Erken çıktın.” diye homurdanırken aynı anda ben de ona “Erken geldin,” dedim.

 

Saf saf uykuyla Barlas’a bakarken bana baktı ve ben ona döndüm. “Ne oldu, anlat artık.”

 

Kolunu kapıya yasladı, ardından derin bir nefes verdi. Yüzüme doğru geldi.

 

“Tülin…”

 

“Tülin? Barlas, boğazlarım seni burada.”

“Tülin’i kaybettik.”

 

Yüzü çok savunmasızdı ve kaşları eğimliydi.

 

Kaşlarımı çatıp, “Ne? Nasıl?” dedim.

Yutkundu ve başını salladı.

 

“Sabah Melih’i almaya gelirken vurulmuş. Biraz erken çıkmış sanırım.”

 

Gözlerine baktım ve o da benim gözlerime baktı. “İçeri gel.”

İtiraz etmeden içeri girdi ve onu salona götürdüm. Su getirip uzattım.

 

Suyu içti, ben ise yanına oturdum.

“Murat abi nasıl?” yüzü iyice gerildi.

“Nasıl olsun ki, berbat. Sakinleştiriciyle duruyordu en son.”

Derin bir nefes aldım. “Anlamıyorum ne istiyorlar bu orospu çocukları. Hepsini öldürmek istiyorum. Hiçbir yer güvenli değil. Hiçbir yer. Senin burada kalman da, Melih’in burada büyümesi de, diğer çocukların da.” diye devam etti.

Ve daha sonra ekledi, “Ağrı kesicin var mı?”

Hemen çantamdan uzattım. İçti ardından bana baktı, sonra yüzünü sıvazladı.

“Senden bir şey istesem…”

Başımı salladım. “Tabii ki, ne istersen.”

“Bir süre okula gitmesen. Melih’le kalsan? En azından senin sınıfındaki çocukları Fidanların sınıflara dağıtırsın lütfen.”

 

İsteği karşısında gözlerimi kapattım.

“Tamam tamam.” Tebessüm etti.

Sesimize Melih uyanmış olacak ki yanımıza geldi. “Barlas abi! Annemle babam nerede?”

 

Duraksadı ve boğazı düğümlenmiş gibi baktı.

“Babanla annen tatile gitmişler."

dedim, başını uykuyla salladı ve kucağına oturdu Barlas’ın. Sonra Barlas ona hikaye anlattı.

 

Elimi tuttu Barlas’a da yaslanıp tekrar uyudu. Ben Melih’i yatırdım, o da bana baktı.

 

“Soba sönmüş, ben tekrar yakayım istersen.”

 

“Olur aslında,” dedim ve güldüm.

Sobayı yaktı, sonra oturdu. “Yarın cenazesi kaldırılacak. Gelmek ister misin?”

 

Başımı salladım. “Melih’i Fidan’a bırakırız, gelirim.”

 

Kalktı ve kapıya yöneldi. “Otur istersen, zaten saat 04:20, ne olacak.”

Peki, dedi ve oturdu. Sohbet ettik, moralini biraz olsun düzelttim ama yine sonrasını hatırlamıyorum, uyudum.

 

Barlas Yıldız

 

Uyuyunca şaşırdım ve bir süre baktım. Sonra kucakladım, zaten 55-60 kilo bir şeydi. Melih’in yanına yatırıp odadan çıktım, salona uzandım.

 

Yiğit’i aradım. “Ne yaptınız?”

“Sakinleştirici yedi, tekrar uyuyor abi. Sen ne yaptın?”

 

“Uyudular şimdi. Melih uyuyormuş zaten de beni duyunca uyandı. Uyudu sonra Birce de sohbet ederken uyudu. Ben de kestiririm biraz. Sabah geliriz.”

 

“Melih’i ne yapacaksın?”

 

“Fidanın evine bırakacağım.”

 

“Ha abi tamam.”

 

“Dikkat edin, Allah’a emanet.”

Ardından kapattım ve ben de biraz kestirdim.

Birce Aksu

Sabah 06:04 civarı uyandım ve Barlas’a baktım. Burada kalmıştı, uyuyordu. Kalkıp giyindim simsiyah bir şekilde. Çantama bir başörtüsü attım ve Barlas’ı uyandırmaya gittim.

 

“Pişt.” dürtükledim.

 

Gözlerini araladı ve bana baktı, ardından hızla kalktı. “Günaydın.”

 

“Sana da.”

 

“Yüzümü yıkayayım, çıkalım oldu mu?”

 

Ben de bu sırada Melih’i giydirdim ve kucağıma aldım.

 

Arabaya geldik ve Melih’i bırakıp Adana’ya doğru yola çıktık. Olduğunca hızlıydık.

 

“Sen neden öğretmen olmak istedin?”

Uzun süre sonra sessizliği bozdu.

 

"İnsanların hayatına bir şeyler katmak beni mutlu ediyor. İleride hep hatırlayacakları biri olacağım. Onların ilkokul öğretmeni kalacağım. Ya sen neden asker olmak istedin?”

 

Gülümsedi ve “Vatana hizmet.”

 

“Ama seni buna sürükleyen bir olay olmadı mı?” dedi.

 

“Oldu... Benim babam öğretmen.”

 

Güldü. “Baban istediği için mi yapıyorsun?”

 

Sinirlensem de belli etmedim. “Babam ben 9 yaşındayken balkondan düştü. Kendisi doğuda çalışırdı, çok severdi çocukları, büyükleri. Ayrım yapmazdı, kızmazdı, çok bilgiliydi. Balkondan düştüğünde Çeşme'deki evimizdeydik. Tatildeydi. Sonrasında herkes öldü sandı, o kadar korkunçtu ki. Hastaneye geldik. Biricik canım babamın boynu kırılmıştı. Yürüyemeyecekti, beni kovalayamayacaktı, annemle partilere, eğlencelere, gezmelere gidemeyecekti, kimsenin hayatına dokunamayacaktı, benim düğünümde oynayamayacaktı. O kadar üzüldü ki.”

 

Duraksadı ve yutkundu, ardından başka yere baktı. “Yaşıyor mu?”

 

“Yaşıyor ama senelerdir morali hep bozuk. Ancak çaktırmaz, hiç onun yanına morali bozuk giden olursa da kızar.”

 

“Ben... özür dilerim, geçmiş olsun.”

 

Başımı salladım. “Keşke geçse.”

 

Yolumuz uzundu.

 

“Uyumak istersen arabada yastık falan var. Koltuğu da arkaya yatırabilirsin.”

 

Uykum vardı ve dediğini yapıp uyudum. Uyandığımda Barlas'a baktım. “Ne kadar yolumuz kaldı?”

 

“Yaklaşık yarım saat. Maşallah uyudun baya.” Başımı salladım ve radyoyu kısmak istediği sırada elini durdurup tuttum. “Dinleyelim.”

 

Başını salladı ve elini çekmedi. Ben de elimi çektim.

 

Zeki Müren - Gitme Sana Muhtacım çalıyordu. Bayağı da seviyordum şarkıyı.

 

Yarım saat sonra geldiğimizde indim ve başımı örttüm. Cenaze sessizliği vardı gasilhane önünde. Hâlâ anlayamıyordum.

 

Bize doğru geldi Murat. “Melih nerede? Melih.” Ayakta zor duruyordu.

 

Melih'e en ihtiyacı olduğu zamanda getirmemiştik. “Abi, Fidan ile kalıyor o. Andaval çocuk da başında.”

 

Emre'den bahsediyorlardı. Barlas’a baktım ve Murat’a döndüm. “Başın sağ olsun abi.”

 

Murat bana baktı ve başını sallayıp sarıldı. Ardından ben de sarıldım, sonra ise çekildi. “Geldiğin için teşekkür ederim abicim.”

 

Başımı salladım. Bir süre sonra mezarlığa geldik ve gömülürken kendimi çok kötü hissettim.

 

En önlerdeydim ama sadece yere bakıyor, başımı hiç kaldırmıyordum.

 

19.07.2007

 

Hastanede ağlayan annesine sarılmış ağlayan küçük Birce, doktor çıkınca teyzesinin elini tutup doktora baktı.

 

Herkes bir umutla doktora baktığı sırada doktor, “Maalesef Rıza Bey'in düştüğü sırada boynu kırılmış.”

 

Annesi daha çok ağlarken küçük kız ne olduğunu anlamadı. “Doktor amca, babam yaşıyor mu?” dedi ağlayarak. “Evet ama felç kaldı. Burada durmanız için tıbben bir sebep kalmadı. Birkaç saate taburcu olursunuz.”

 

Deyip gitti ve tüm aile acı acı ağladı. Ardından babasının yanına giden aile ağlayamadı. Babasıyla sohbet eden kızlardan biri babasına döndü. Birce konuşmaya başladı. “Baba, sen bana öğretmen ol diyorsun ya. Söz, öğretmen olacağım. Çok çabalayacağım ve doğuya gideceğim. Senin gibi.”

 

Babası gülümsedi ve kızına sarılmak istediğinde yapamadı.

 

Günümüz

 

Derin bir nefes aldım, ardından gözlerimi kapatıp açtım. Barlas'a baktım. O da bana baktı. Önüme döndüm ve sonrasında dua okuduk. Ardından çıkıp taziye evinde bir süre oturduk. Sonra da eve dönüş yoluna çıktık. Barlas yine konuşmaya başladı.

“Babanın yanına gitmiyor musun?”

 

Arkada oturan Egemen ve Yiğit sırıttı. “Komutanım, hani fazla merak...”

 

Barlas sertçe aynadan baktı ikisine. Ben de cevap verdim. “Maalesef gidemiyorum. Ama yazın orada oluyorum çoğu zaman.”

“Nerede?”

 

“İzmir'de.” Bana baktı ve başını salladı. Şırnak'a geldik ve Fidan'dan Melih'i alıp eve geçtik.

 

2 Ay sonra

 

Okula oğlunu bırakmaya gelen Murat'a baktım ve gülümsedim. O da bana gülümsedi. Melih artık annesinin vefat ettiğini biliyordu. Murat ise depresyona girmedi. Giremedi çünkü onun oğlu vardı. Karısından kalan hatırası, her şeyi...

 

Arabanın içinden bana korna çalan Barlas'a baktım ve gözlerimi kısıp güldüm. Ardından Melih'i kucağıma alıp içeri girdim ve Fidan'ı öperek sınıfa sokan Semihe baktım. Ardından bana selam verip gitti ve Fidan'a gülümseyip yürürken koridorda bir anda gördüğüm surata şaşırdım.

 

Poyraz. Poyraz Uras... “Oo Birce Hanım, güzelliğinizden hiç eksilmemiş.”

Yüzümü buruşturdum. Melih'i sınıfa gönderdim ve “Senin de yavşaklığından” dedim.

Bu sırada bana seslenen askeri kıyafetli Barlas'a baktım ve resmen içim eridi. Yakışıklıydı, kıyafetini dolu dolu dolduruyordu. Hoş bir insandı.

 

Poyraz'a ayar ayar baktı. Ardından bana kalemlik uzattı. “Günaydın. Melih'in, unutmuş.” Gülümsedim. “Günaydın, teşekkür ederim. Nasılsın?”

Tebessüm etti, ardından bir bana bir Poyraz'a baktı. “Senden bir ricam var. Göreve gidiyoruz. Biraz sürebilir. Melih'i eve alabilir misin? Çok olduk ama.”

“Estağfurullah, ne demek. Alırım tabii ki. Dikkat edin” dediğimde gözlerine bakıyordum. Şaşırdı ve gülümsedi, ardından “Hmhm” dedi ve çıktı. Poyraz ise bana döndü. “Ee, ne bu, yeni sevgilin mi?”

“Ne alaka be? Ayrıca belki öyle. Sana ne?”

Derse girdim ve bir günüm daha böyle geçti. Günüm, her teneffüste rezil eden Rüzgar yüzünden keyifsiz geçmişti.

 

Çıkışta Melih'i de alıp eve gittim. Ardından çantasındaki pijamalarını giydirdim ve yemek yaptım.

Melih eskisine göre daha sakin bir çocuktu. Yemek masasına oturduk ve yemek yemeye başladık. “Anlat bakalım Melih, neler yapıyorsun okuldan sonra?”

Bana bakıp gülümsedi ve çekingen çekingen köftesini yerken “Ben âşık oldum” dedi. Gülüşüm büyüdü ve devam ettim. “Kime oldun bakalım, kimmiş bu şanslı kız?”

“Ayşe. Çok güzel.”

Güldüm. Ardından utangaçlığını izledim. Sohbet ettik. Ayşe dediği kız Emre'nin sınıfındaydı. Bir süre televizyon izledik, sonra onu yatırdım ve Barlas'a belki görür diye fotoğrafını attım. Aynı şekilde babasına da.

 

Evi toplamaya başladım. Derin arayınca açtım ve konuşmaya başladım. “Poyraz bizim okula atanmış. Atana atana buraya. 1'leri okutmak için.”

 

Şaşırdı ve gözleri büyüdü. “Ee, sana tavrı neydi?”

 

“Ne olacak, aynı sapkınlık.”

 

“İşin iş be kuzum. Yine sende mi çocuk? Ee, atlatabildiler mi babasıyla?”

 

Dudağımı büzdüm ve “Kısmen, yani çocuk eskisinden daha sakin ve uysal, babası ise durgunmuş.”

 

Sırıttı. “-muş?”

 

Çamaşır katlarken dalgınlığıma geldi ve “Barlas söyledi işte” dedim.

 

“Barlas'la konuştuğunu az belli et. Nasıl gidiyor?”

 

“Normal, arkadaşça” dedim kısaca.

 

Güldü. Bir süre daha konuştuk. “Ben yanına bilet aldım, kapmaya geliyorum. Şu sarı Barlas Bey'i bir de ben göreyim bakalım.”

 

Şaşırdım ve güldüm. “Bekliyorum,” dedim heyecanla. Bir süre sonra birazdan yola çıkacağını öğrenip kapattım ve evi tamamen toplayıp Melih'in yanına uzandım. 1 haftalık bir tatilimiz vardı ve Melih uyanıp bana baktı.

 

“Babamlar ne zaman gelecek?”

 

Bu sefer gerçekten bilmiyordum ve sustum. “Bilmem, az kaldı hayatım. Arkadaşım gelecek ama bence çok seveceksin.”

 

“O zaman şimdi uyuyayım.” Güldüm ve uyuduk.

 

Sabah kahvaltıyı Derin, ben ve Melih yaptık. O kadar özlemişim ki. Melih ve Derin sohbet ederken ikisini izliyor, mutlu oluyordum.

 

Derin köyü gezmek istedi ama bu isteğini kabaca reddettim. “Emanet çocuk.”

 

Ardından balkonda kahve içerken kapı çaldı. “Barlas mıdır?” dedi Derin. İlgisini anlayamadım ama.

“Belki Murat abi de olabilir,” deyip kapıya gittik.

 

Tahmin ettiğim gibi tüm tim kapıdaydı. En önlerinde sarışın, 1.91 boyunda, mavi gözlü, belirgin çene hattı olan Barlas'ı görünce duraksadı Derin.

 

Barlas bana bakıp gülümsedi ve yanımıza koşan Melih'e baktı. Melih babasına sarıldı ve bana öpücük attı. Ben de çantasını uzattım. Ardından Egemen'in içeriye baktığını gördüm. Derin'e :)

 

Barlas bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyor gibiydi. Ardından Murat abi lafa atladı. “Kızım, biz yarın pikniğe gidiyoruz da böyle timce. Melih eğlensin, biz de mangal yakıp zaman geçirelim diye. İzin günümüz. Yani Melih yarın olmayacak. Seni de bakıcı gibi kullandık ama kusura bakma.”

 

“Estağfurullah, ne demek abi, afiyet olsun şimdiden.”

 

Melih heyecanla kucağında zıpladı. “Sen de gel!” diye bağırdı. Gülüşüm büyüdü, ardından bir şey söyleyemedim çünkü çağrılmadım. Ardından Barlas, “Evet, gel, Melih seni seviyor,” dedi.

 

Egemen söze girdi. “Bence arkadaşınız da gelebilir.” Derin Egemen'e bakıp kaşlarını kaldırdı. “Kambersiz düğün olmaz,” dedi ve güldü. Ardından yarın öğlene sözleştik.

 

Yarın sabah Derin'in özenle süslendiğini gördüm. “Kız, sen Egemen'e mi tutuldun yoksa Barlas'a mı?” dedim tepkisi için. “Barlas'a ne tutulacağım. Egemen midir nedir, o da iyiymiş. Beğendim. Sen niye böyle düz geliyorsun?”

 

“Pikniğe gidiyoruz. Hazırlanacak pek de bir insan yok.”

 

Yandan bir bakış attı. Şu zamanların söylediği side eye.

 

“Nasıl yok ya. Aa,” deyip kıyafet seçti. “Bunlar daha güzel.”

 

“Ben zaten onları giymiştim.”

 

"Unutmuyorsun yaniii."

 

Başka bir şey seçti. Hava gitgide ısınıyordu. Uzun bir tayt tulum seçti. “Onun önü çok açılıyor, fermuarı rahat değil.”

 

İçten bir nefes verdi ve en sevdiğim, asla üşütmeyen taytımı çıkardı. Onun üstüne ise siyah bir sweatshirt giydim. Üstüne de bol şişme montumu giydim ve beyaz atkım, şapkam ve botlarımla kombinimi tamamladım.

 

“Harika oldun!”

 

Makyaj yaptım ve bekledik.

 

Sonra kapıda korna sesi belirdi ve kalktık. “Acaba arabayı Barlas mı sürüyor?” dedi ve bu sefer ben ona side eye attım.

 

Çıkıp arabaya bindik ve Barlas'a baktım. “Nasılsın Murat abi?” Barlas bana baktı ve kaşlarını çattı. “İyiyim, hoş geldiniz abicim.”

 

Gülümsedim, ardından Barlas'a sordum. Tripli bir cevap aldım... Melih'e baktım ve birbirimizi öptükten sonra sohbet etmeye başladık. Barlas konuşmaya başladı. “Fidan Hanım da gelecekmiş. Semih alacakmış onu.”

 

Başımı salladım. Ardından Melih, “Ayşe?” dedi. “Ayşe kim amcacım?” dedi Barlas, demek ki kimse bilmiyordu ben hariç. “Gizli, sonra söylerim ben size. Emre’nin sınıfından bir arkadaşı.”

 

Başını salladı.

 

Piknik alanına geldiğimizde pek dolu olduğunu gördük. İndik ve oturduk. Sofrayı kurmaya başladım.

 

Barlas arkadaşları ile mangalı yakıyordu. Fidan'la cilveleşen Semih'e baktım. “Kız Fidan! Gel buraya.”

 

Güldü ve utana utana geldi. Murat'a baktım, Murat abi dalmış yere bakıyordu. Yanına geçtim. “Abi, iyi misin?”

 

“İyiyim, iyi. Boşluk oluştu bir an.”

 

Gülümsedim ve sırtını sıvazlayıp Fidan'ların yanına geçtim. “Çok ayıp.”

 

Bir an duraksadım ve boşluğunun sebebini anladım. Önceden böyle olan Tülin'di. Onlara sofra kuran, onlara salata yapan.

 

“Yaa, bir şey olmaz.”

 

Yakamayanlarla dalga geçen Barlas’a baktım. “Hepsinden iyi yakarım. Senden bile,” dedim ve tek kaşını kaldırdı. “Ağlarsın sonra.”

 

Sırıtıp ellerimi yıkadım ve yanına geldim.

 

Ve yakmaya başladım. Bir süre sonra cidden yakmıştım. “Sana kırmızı çok yakışıyor, Barlas Yıldız.”

 

Tim gülerken Barlas omzumu tuttu. “Aferin.”

 

Ben de kolumu kaldırıp onun kolunu tuttum. “Öğreneceksin.”

 

İki mangalla gelmişlerdi çünkü zaten sadece onların timi altı kişiydi. Ben, Fidan, Derin ve Melih'i de eklersek on kişiydik. Tek küçük mangalla halletmeleri mümkün değildi. Onu da o yaktı büyük bir zevkle. Benden hızlı yakmıştı. Bu sefer de ben mor oldum.

 

“Noldu, mor oldun?”

 

Gözlerimi kırpıştırdım. “Önemli olan hız değil.” Salatayı yapmaya koştum gülerek.

 

Sohbete başladık ve kısa süre sonra mangaldan gelen et kokuları etrafa yayıldı. Herkes yavaş yavaş masaya yaklaşırken Melih ve diğer çocuklar etrafta oynuyordu. Barlas, Egemen ve diğer askerler mangalın başında harıl harıl çalışıyordu. Barlas bu noktada çok iyi görünüyordu.

 

Sofraya oturduğumuzda, herkes birbirine servis yapmaya başladı. Barlas ise göz ucuyla beni izliyordu. Birkaç dakika sonra, Derin Egemen'e dönerek "Siz hep böyle mi pikniğe çıkarsınız?" diye sordu, Egemen de gülerek "Ne zaman fırsat bulsak," diye cevap verdi.

 

Barlas, "Bu bizim biraz dağılma şeklimiz. İşimiz zor ama arada bir böyle anlar bulmak önemli," dedi. Sözlerinde hem bir ciddiyet hem de rahatlama vardı. Murat abi ise sessizce yemek yiyordu, fakat yüzünde bir tür huzur vardı. Belli ki bu anın tadını çıkarmaya çalışıyordu.

 

Piknik boyunca herkes farklı konularda sohbet etti. Derin ve Egemen'in arasında bir şeyler gelişiyor gibiydi, bu da benim ve Fidan'ın dikkatini çekmişti. Barlas ise bazen konuşmalara katılıyor, bazen de sadece dinliyordu.

 

Sohbet, muhabbet, içki derken bu sofra bana eski günlerimi hatırlattı. Çeşme'de babamlarla olan anılarımız falan.

 

Barlas yanıma geçmişti ve rakısını içiyordu. “Ee kimmiş bu Ayşe?”

 

Üfleyerek tavuğu Melih'e yediren Barlas bir bana bir Melih'e baktı. “Sevdiğim kız,” dedi Melih ise. Güldük. “O seni seviyor mu bari?” dedi Barlas ama Melih’in yanıtı bir süre sonra geldi.

“Yok.”

“Bence seviyordur.”

Barlas dudağını büzdü. “Vah vah, durum vahim. Sen al da rakı iç biraz.”

Eline rakı bardağını tutuşturuverdi. “Saçmalama istersen?”

Güldüm ve Akrep Timi de Melih'i görünce güldü. Aldım bardağı.

Yemeğimizi yedik. “İçkiden sonra nasıl olur bilmiyorum ama kahve getirdim, közde kahve içer misiniz?”

Hepsi onayladı. Fidanlar masayı toplarken kahveyi yapmaya başladım. Başında beklerken dengede duramadığı için tutmaya çalışırken sıcak cezveye elimi değdirdim. Küçük bir çığlık attıktan sonra elimi ağzıma götürdüm.

“Biriniz cezveyi tutar mı?”

Oğuz gelip cezveyi tuttu.

Herkes başıma üşüşünce Barlas, “Panik yapmayın, eli yanmış. Arabada vardır krem, buluruz şimdi. Gel sen, Birce.”

Başımı salladım. Oğuz'a baktım. “Taşırma o kahveleri, he?”

“Tamam ama ben Yiğit'inkini tuzlu yapsam?”

Güldüm ve Yiğit peçeteyi fırlattı. O da üstüme geldi. “Çocuklaşmayın,” dedi Barlas ve ciddiyete büründüler. Ardından Barlas’ın peşinden koştum. Kremi buldu ve elimi tutup sürmeye başladı. Arabaya da yaslanmıştı.

“Sizin okula yeni hoca mı atandı?”

Başımı salladım. “Evet.”

“Hiç haz etmedin sanırım.”

“Hiç haz etmedim,” dedim.

“Neden?”

“Elim acıdı, çok bastırıyorsun.”

Sürüşü gevşedi. “Sarmayalım da kurusun. Sulanır yoksa.”

“Hmhm.” Cevabını verdikten sonra yanlarına geri indik. Sorusuna cevap vermemiştim.

Orada saatlerce oturduk, eğlendik. İçki içmeyen sadece ben ve Semih vardık. İçtik ama ikimiz de bir bira içtik yani etkilemezdi. Tekrar yola çıktığımızda Barlas bana bakıyordu.

“Ehliyetine bakayım senin.”

Derin bir nefes aldım ve çantamı çıkarıp gösterdim.

“İyi, aferin.”

Bir süre sonra eve geldik. “Buradan sonrasını sür sen, ben evime gidiyorum. Soğuk,” indim ve “görüşürüz.”

“Soruma cevap alamadım.”

“Alamazsın işte öyle bazen.”

 

HELLO BAYA ATLAMALI BI BÖLUM OLMADI MI??

aglamali gulmeli atlamali bir bolum!!

Biliyorum olaylar hizli gelisti su siraya kadar ama burfan sonra duzene giriyor emin olunn❤️

Medya-Zeki muren- Gitme sana muhtacim

ayni zamanda Barlasin arabasinin radyosu ve Muratın Tülin’i düşünüp dinlediğişarkı. (:(

 

 

Loading...
0%