@cruelsummerr__
|
Barlas iyileşmeye başlamıştı. Günler geçtikçe yaraları iyileşiyor, gücünü geri kazanıyordu ama vücudundaki izler hâlâ duruyordu. Sabahları yanımda uyandığında gözlerim hep o izlere kayıyordu. İçimde hem bir rahatlama hem de bir hüzün vardı. Yaşadıklarımızın izleri sadece Barlas'ın bedeninde değil, hepimizin içinde kalmıştı. Belki de sonsuza dek bizimle olacaklardı.
Bir sabah uyandığımda Barlas'ın yanımda olmadığını fark ettim. Mutfaktan gelen sesleri duyunca gülümsedim. Kalkıp mutfağa gittiğimde Barlas, Kaan ve Egemen kahvaltı hazırlıyordu. Beni görünce Barlas, elindeki çayı bırakıp yanıma geldi. "Günaydın, aşkım. Kahvaltı hazır," dedi ve alnımdan öptü. Gözlerim Egemen'e kaydı. O, masanın başında sessizce duruyordu. Yüzünde her zamankinden daha ciddi bir ifade vardı. Belli ki bir şey onu rahatsız ediyordu, ama sormak istemedim.
"Günaydın," dedim ve oturdum. "Vay be, bu hamaratlık... Hem de ikiniz birden. Çok düşündürücü."
Egemen güldü, ardından Barlas da güldü. Egemen, ego dolu bir şekilde konuştu: "Askeriyede öğrendik. Kalbimi basarım, senden güzel yaparım."
"Hı, yaparsın. Hadi oradan."
"Barlas'a soralım o zaman. Hangimiz daha güzel yaparız?"
Barlas güldü. "Birce."
Çirkefleşerek Egemen'e kapak yaptım ve Barlas'ı öptüm.
Sonra Muratlar ve diğerleri geldi. Hep birlikte doya doya kahvaltı yaptık. Yiğit, "Bir gün yine mangala gidelim mi?" diye sordu. Melih herkesten önce bağırdı: "Evet!"
Güldük ve gideceğimiz tarih için gün aldık. Saatler sonra akşam yemeğini de birlikte yiyip kalktılar.
Gece, Barlas'la yatağa uzandık. Bana sarıldı, başını omzuma koydu. "İyi ki buradasın," dedi yavaşça. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Seni seviyorum," dedim usulca. Barlas'ın elini tuttum, sıkıca sardım. Her şey geçiyordu. Zamanla yaralar da iyileşiyordu.
Kısa süre sonra Barlas'ın başı boynuma gömülüydü. Saçlarını okşuyordum, sessiz bir tınıyla bir şeyler anlatıyordum. Başımı çekip uyuduğunu görünce birkaç kez öptüm.
Uykusu derin değildi, nefesi sürekli düzensizleşiyor, arada ince ince inliyordu. Her kalkışında ona daha sıkı sarıldım, belki hissettiği acıyı biraz olsun hafifletebilirim diye. Zihni henüz huzuru bulamamıştı; yaraları kapanmaya başlamış olsa bile yaşadıkları her an yeniden canlanıyor gibiydi. Kendi için değildi, bunu hep söylüyordu. Yanında şehit olan arkadaşı için üzülüyordu çünkü adam bir hafta önce baba olmuştu. Sabaha karşı gözlerimi açtığımda Barlas yanımda değildi.
Mutfaktan gelen hafif tıkırtılar içimi rahatlattı. Yavaşça kalkıp yanına gittim. Mutfakta sırtı dönük bir şekilde kahvaltı hazırlıyordu. Üzerinde gri bir tişört, saçları dağınıktı ama yine de ona her zamanki gibi yakışıyordu. Duygusal bir dalga üzerime çöktü, onun bu kadar sıradan bir şey yapmasını izlemek bile içimde şükretme hissi uyandırıyordu.
"Günaydın, güzelim," dedi, sesi yumuşak ve içten.
Ona yaklaşıp belinden sarıldım. "Sen neden hep erkenden kalkıyorsun?" diye sordum, başımı sırtına yaslayarak.
"Uyuyamıyorum bazen," dedi, sesinde bir şeylerin eksik olduğu belliydi.
Tereddütle ona baktığımda beni rahatlatmak için, "İyiyim," dedi ama o kelime boğazında düğümlenmiş gibiydi. "Sadece... bazen her şey biraz fazla geliyor." Gözleri bir an dalgınlaştı.
Onun canını sıkan, kalan askerleri kahveye gönderip bir askerin şehit olmasına sebep olmasıydı.
O an daha fazla dayanamadım, ona sımsıkı sarıldım. Ellerimle sırtını okşarken, nefesini hissettim. Kalbinin atışı bana, her ne kadar zor günler geçiriyor olsak da, hâlâ burada olduğunu ve savaştığını hatırlattı.
Beni hafifçe geri çekip gülümsedi ama bu seferki gülümsemesi daha içten, daha umut doluydu. "Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum, Birce."
"Sevgilim," dedim, parmaklarımı yanağında gezdirerek, "Hep buradayım, seninle. Ne olursa olsun."
Barlas'ın içten gülümsemesi beni biraz olsun rahatlatmıştı. Uzun zamandır bu kadar rahatlamış görünmemişti. O gün öğlene kadar evde oturduk. Bana kendimi nasıl savunacağımı öğretiyordu. Birkaç kez akşam bir şeyler yapmayı önerdi ama çok ısrarcı değildi.
Akşam yemeği için dışarı çıkmaya karar verdik. Barlas kafasını dağıtmak istiyordu ve ben de ona eşlik etmek için elimden geleni yapıyordum. Kendi kıyafetimi seçerken bir yandan Barlas'ın dolabına göz gezdirdim. Hangi tişörtü giyse daha rahat eder diye düşünürken yanıma geldi, sessizce gözlerini bana dikti.
Kendi dolabımın birkaç rafına Barlas'ın eşyalarını yerleştirmiştim.
"Ne düşünüyorsun?" dedi, yüzünde hafif bir tebessümle. "Sanki dünyanın en önemli kararını veriyormuşsun gibi görünüyorsun."
Gülümsedim. "Senin için en rahatını seçmeye çalışıyorum," dedim. Barlas, yatağa kendini atıp uzandı ve rahatça derin bir nefes aldı. Hemen ona uygun bir kombin hazırladım, kendim de hazırlanırken bir yandan da ona seslendim.
"Ütüleyeyim bunları, öyle giyersin," dedim.
"Aa, bırak. Giyerim öyle," diye yanıtladı.
"Hiç olur mu? Ne zaman ütüsüz kıyafet giydin sen?" dedim, ciddi bir tavırla. O an Barlas kahkaha atmaya başladı ve odadaki hava birden hafifledi.
Restorana gittiğimizde her şey gayet normal görünüyordu. Menüyü incelerken Barlas ara sıra bana bakıp hafif gülümsemeler gönderiyordu. Bu anlarda ona olan sevgim daha da güçleniyordu. Yemeklerimizi sipariş ettikten sonra kısa bir sessizlik oldu, ama bu sessizlik bizi rahatsız etmiyordu. İçimde dolaşan düşünceler öyle yoğundu ki, bazen kelimelere dökmekte zorlanıyordum.
Bir hafta sonra, annemle konuşurken annem Barlas'ı sordu.
"İyi, iyi anne. Barlas toparladı kendini baya. Şimdi askeriyeye, onun yanına ziyarete gidiyorum," dedim.
Annemin sesi biraz ciddileşmişti. "İyi, kızım. Ama bak, seninle bir şey konuşmam lazım."
Buyur, dedim, biraz merakla.
"Bak, laf olur, söz olur. Aynı evde evlenmeden oturmaya ne hacet?" diye söze girdi.
"Anne, sanki Barlas'ın halini bilmiyorsun," diye cevap verdim, biraz tedirgin bir şekilde.
"Bir süreliğine böyle kalsa daha iyi olur," dedi.
"Barlas'ın izinleri gitgide azaldı, yoksa zaten biz de izmire gelmek istiyoruz." diye açıklamaya çalıştım. Ancak annemin kafasındaki düşünceleri değiştirmek kolay olmayacaktı.
"Sen tek başına gelsen daha iyi olur. Ne bakıyorsun Barlas'a sen sürekli?" diye devam etti.
Bu sözler beni rahatsız etti. İçime bir kurt düşmüştü. "Öyle de ben Barlas'ı burada bırakamam ki, anne," dedim, biraz daha yumuşak bir ses tonuyla.
Annem, "İyi, neyse. Babana yemek vereyim, ben kapatıyorum," dedi.
"Tamam, anne. Görüşürüz, seni seviyorum," diye telefonu kapattım. İçimde garip bir hisle askeriyeye gitmek için hazırlandım.
Yanıma kek, kurabiye ve börek yapmıştım. Barlas beni kışla kapısında karşıladı. Yanıma geldi, yanağımdan öptü ve sımsıkı sarıldı. "Hadi gel," dedi gülümseyerek. İçeri geçerken ona annemle olan konuşmalarımızı anlattım. "Annem esefle seni çağırıyor, biraz da sitem ediyor," diye güldüm. Barlas da bana gülümseyerek, "Gideriz bir tanem, merak etme," dedi.
Bir süre sonra yemek yerken tim başımıza toplandı. Yiğit ve Semih keyifle börekleri, Oğuz ve Murat abi ise kurabiyeleri yediler. Diğerleri de kekle ilgileniyordu. Barlas, şakayla karışık söylenmeye başladı. Kıkır kıkır güldüm, ama tam o sırada komutan Yavuz içeri girdi. "Ziyafet var anlaşılan. İşler de bekleyecek sizi böyle," dedi ciddi bir tonla. Herkes bir anda ciddileşti. Semih ve Fidan ise hala böreklerden yemeye devam ediyordu. Yüzük bile takmışlardı.
Oğuz, ağzı dolu bir şekilde komutana bakarken ciddi kalmakta zorlandım. Komutan Yavuz keklere ve kurabiyelere bir göz attı, nutku tutulmuş gibiydi. "Ne onlar?" diye sordu. Hemen bir parça uzattım. Biraz yedi ve "İyi, oturun yiyelim," dedi gülümseyerek. Sonra Barlas'a dönerek, "Ne oldu lan, zoruna mı gitti? Al ye," dedi, şakayla karışık. Barlas da gülümsedi.
"Komutanım, Birce'yle odama geçebilir miyiz?" diye sordu Barlas.
"İyi, gidin. Ellerine sağlık, kızım," dedi komutan.
Ben de "Afiyet olsun," derken cümlem yarıda kaldı. Ne diyeceğimi tam bilemedim. Herkes güldü. Odaya geçtiğimizde Barlas bana dönerek, "Yediler hepsini," dedi, biraz şikayetçi bir ses tonuyla.
"Merak etme, ben sana yeniden yaparım sevgilim," diye gülümsedim.
"Hmhm," diyerek gülümsedi.
Bir süre sonra Kaan'ı sormaya başladı. "Bir sıkıntısı yok değil mi?"
"Hayır, sevgilim. Begüm'le oturuyorlar, kardeş kardeş," diye cevapladım.
"İyi, olursa bana söylemekten çekinme balım," dedi ve kaşlarını kaldırdı. Sinirlenmiş gibiydi Kaan'ı duyunca.
"Sevgilim, ben artık kaçayım," dedim, hazırlanarak.
"Tamam. Geç gelirim ben, ama erken dönmeye de çalışırım," dedi.
"Tamam bir tanem," dedim ve ona sarılıp öptüm, ardından kışladan ayrıldım.
Eve geldiğimde Derin'i evde göremedim. "Derin nerede?!" diye bağırdım girişte, herkesin beni duyması gerekiyordu. Begüm bana doğru döndü. "Biraz şımarıklık yaptı, haklı şimdi. Tartıştık, ona sürekli haklı olmak zorunda olmadığını anlattım ama kendini bir şey sanıyor. Allah sanıyor kendini, tövbe, tövbe."
"Bakın, ona bu aralar bulaşmayın. Boşverin gitsin," dedim ve onları dinlemeyip mutfağı toparlamaya geçtim. İnternetten bir tarif açıp kek ve börek yapmaya başladım. Bir yandan da içimde annemin söylediklerini düşünüyordum; Barlas'la birlikte evlenmeden yaşamamıza dair duyduğu rahatsızlık, aklımı kurcalıyordu. Ama bir yandan da biliyordum ki, Barlas'a ihtiyacım vardı ve bu süreçte birbirimize destek olmaktan başka çaremiz yoktu.
Daha Barlas ile yeni sevgili olmuştuk evlenmek söz konusu bile olamazdı.
Düşünceler ile overthink yapıyordum. Artık kaossuz bir yasam istiyordum ben. Kaostan uzak bir yaşam. Sevdiklerimle.
Artık önceden kendime çok yakın gördüğüm insanlari da kendime yakın göremiyordum. Sadece Barlas. Sadece Barlas'ı kendime yakın görüyordum.
Önceden Derin yakınken artık Derin yerine Begümu daha yakın görüyordum. Derin bana daha uzaktı sanki. Düşünceler ile daldım.
. . . . .
Kisa ama sıkilmayacaginiz turden bolumleeerrrr optuum.
|
0% |