Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Neredesin?

@cruelsummerr__

AVM turumuzdan sonra eve geldik.

 

"Teşekkür ederim güzel gün için," diyerek gülümsedim.

 

"Ben teşekkür ederim," dedi.

"En kısa zamanda tekrarlayalım," diye ekledi.

 

Başımı salladım, ardından eve girdim ve el salladım. O da gitti. Kızlar dört gözle beni bekliyor sandım ama evde kimse yoktu.

 

Derin Egemen'le olsa, Begüm kiminle?

Merakla koltuğa oturup telefonumu elime aldım.

 

Kişiler kısmına girip "Derin" yazan yere tıkladım.

 

Arama butonuna bastım ve çalma seslerini dinledim. Ardından gergin bir ses telefonu açtı.

 

"Efendim Birce?"

 

"Derin, iyi misin canım? Merak ettim."

"İyi olamıyorum ki! Egemen Bey insanı iyi eder mi hiç?!" diye çığlık attı.

 

"Ha, anladım ben. Begüm nerede?"

Arkadan Egemen bağırıyordu.

 

"Semih ve Fidan'la çıkmışlar. Yiğit de gelmiş," dedi.

 

"Anladım, siz rahat rahat edin kavganızı, eve bırakır sonra seni," dedim ve kapattım.

 

Kalkıp duş aldım, çıkmış olan birkaç tel kaşımı alıp bakım yapmaya daldım.

 

Barlas Yıldız

 

Ertesi sabah uzun bir göreve çıkacaktık. Aksilik olmazsa 1,5 ay sürer diye düşünüyorum.

Gece Birce’ye mesaj çektim.

 

Siz:

Bu saatte yazdım, özür dilerim. Yarın göreve gidiyoruz, haber vermeyi unuttum. İstersen sabah gelirim ya da şimdi.

3.37

 

Birce:

Sorun yok. Begüm eve geldi ama Derin hâlâ yok. Gelebilirsin 😊 Keşke önceden haber verseydin göreve gideceğinizi. Ama zaten ne kadar sürer ki, en fazla.

                             

                                                             03.40

 

Siz:

Neden, Derin nerede ki? Tamam, geliyorum, bir şeyler lazım mı?

 

03.41

 

​​Birce:

Derin Egemen'le. Arayıp haber alır mısın? Bir şey lazım değil, bekliyorum.

 

                                                               03.42

 

Mesajını beğendim ve çantamı hazırlayıp çıktım. Oraya Birce’lerden geçerdim.

Yolda Egemen’i aradım.

"Ne yapıyorsunuz lan?"

 

"Kavga ediyoruz," dedi.

 

"Neden?"

 

"Sen nereye gidiyorsun?" dedi.

 

"Birce’ye."

 

"Derin’i de al, uğraşamam ben artık."

 

"Topla lan ağzını, geliyorum," dedim ve kapattım.

 

Geldim, arabaya ikisini de bindirip sürmeye başladım.

 

"Neyi paylaşamıyorsunuz siz?" dedim sakinlikle.

 

"Bak abi, benim göreve gitmem keyfe keder bir şey değil, değil mi?"

 

"Yani, biz bu mesleği bu görevleri bilerek seçtik. Derinciğim, sen de bu çocuğun mesleğini bilerek sevgili oldun, değil mi?"

 

Derin başını salladı ve dışarı baktı.

Devam ettim, "Bunun için kavga etmeye de gerek yok, kalp kırmaya da."

 

Derin konuştu, "Ama benim İzmir’den geldiğim tarihte mi olmak zorunda?"

Egemen ise bu sırada âşık âşık bakıyordu Derin’e.

 

"Yapacak bir şeyim yok, birtanem."

"Tamam, konuyu kapayın."

 

Eve geldik ve Birce kapıyı açtı.

"Hoş geldiniz!"

 

İçeri girdik, oturup sohbet muhabbet ettik. Birkaç saat sonra Derin ve Egemen uyudu, biz ise baş başa kaldık.

 

"Burada mı kalacaksın?" diye sordu.

 

"Evet ama bilmiyorum."

 

"Kalabilirsin. Ne kadar sürecek görevin?"

 

Derin bir nefes aldıktan sonra oturuşumu düzelttim.

 

"1 ay."

 

Duraksadı ve Birce’nin yüzü gerildi.

"Fazlaymış biraz."

 

Biraz öyle, ama sayılı gün çabuk geçer, dedim, gülümseyerek ona bakarken. Bunu söylerken, aslında onu biraz rahatlatmak istiyordum. Görev süresi boyunca hissettiğim yalnızlık ve endişe, belki de onun içinde daha büyük fırtınalar koparıyordu.

 

Gözleriyle bana cevap verdi önce, sonra hafifçe başını salladı. “Ben de öyle düşünüyorum,” dedi sessizce. Ama sesindeki tınıda bir kararsızlık sezdim. Bu süreç, ikimiz için de zor geçmişti. Onu ne kadar anladığımı hissettirmek istiyordum ama kelimeler hep yetersiz kalıyordu.

 

Bir süre sessiz kaldık. Kafamda ona nasıl daha yakın olabileceğime dair düşünceler dolanıyordu. Sonra, birden aklıma geldi ve sordum:

“İzmir'e gidecek misin?”

 

Bu soruyu sormamla birlikte kaşları hafifçe çatıldı, yüzündeki huzursuzluk belli oldu.

“Bilmiyorum, gitmek istiyorum sanırım,” dedi. Sesi bu kez daha tedirgindi. Gitmek, hem uzaklaşmak hem de belki biraz olsun nefes almak demekti onun için. Ama İzmir'e gitmesi, onu benden daha uzak bir yere gönderirdi, bu da beni düşündürüyordu.

 

Birden içimden bir şey koptu ve hemen karşı çıktım. “Gitme,” dedim, biraz beklenmedik bir şekilde. Ses tonum bir anda ciddileşmişti. Bunu fark ettiğinde kaşlarını çattı, ne demek istediğimi anlamaya çalışıyordu.

 

“Şimdi gidersen, 3 ay dönemeyeceksin,” dedim, gözlerimi ondan ayırmadan.

 

“Bir ay sonra geleceğim ben, özlerim,” diye ekledim, bu kez sesime bir şaka tonu ekleyerek. Biraz da onu yumuşatmak için gülümsemiştim.

 

Ama içimde gerçekten hissettiğim bu korkuydu. Uzakta olmak, beklemek, ona ulaşamamak… Bircenin gitmesi, bunca zamandır biriken hasretin daha da büyümesi demekti.

 

Gözlerime baktı, ardından utangaç bir şekilde gülümsedi. İtiraf edemediği duygularının yüzüne yansıdığını görmek beni hem mutlu etmişti hem de bir parça burukluk hissettirmişti.

“Tamam, bakarız,” dedi sonunda, yumuşak bir tonla. Onu anladığımı bilmesi için belki de başka bir şey söylemem gerekmiyordu.

 

Cevabına karşılık vermek yerine, yanağını hafifçe sıktım. O da gözlerini kapatıp biraz daha gülümsedi. O an aramızda kelimelerin ötesinde bir bağ oluşmuş gibiydi.

 

Bir şey demedim. Gece boyu sohbet ettik ve sabaha uykusuz uykusuz kapıya çıktık.

 

"Gelince çorba içireceğim sana," dedim Birce’ye çıkarken.

Arabaya bindim, Birce’nin penceresinden beni izlediğini gördüm. Sabahın serinliği yüzüme vururken bir yandan da içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Uzun bir görev, ona veda ettikten sonra nasıl hissedeceğim bilmiyorum. Ama onunla sabahı beraber karşılamak, her şeye değerdi.

 

Aracı çalıştırırken, zihnimde Birce’nin yüzündeki o hafif gerilimi düşündüm. "Biraz fazlaymış," demişti. Haklıydı ama ne yapabilirdim ki? Görev bu, zamanı da süresi de benim elimde değil.

 

Yolda Egemen’le konuştuğumuz anları düşündüm. Derin’le olan sorunları bana pek de yabancı gelmiyordu. Ne de olsa bu meslekte aşk zor ama değerliydi. Sessizce görev yerime doğru sürdüm, arkamda bıraktığım huzuru hissederek.

 

Mesai arkadaşlarımın yanına vardığımda onları hızlıca selamladım. Herkes hazır görünüyordu. Semih yanımda belirdi.

"Barlas komutan, gece bir şey oldu mu? Uykusuz gibisin."

Bir anlık gülümsemeyle cevap verdim. "Yok, bir şey olmadı. Hazır mısın, Semih?"

"Her zamanki gibi komutanım," dedi.

 

Ekibe bakarken, bir yandan da aklım Birce’deydi. Ne zaman onunla yalnız kalsam, bir şeyler söylemek isterdim ama hep geri çekiliyordum. Oysa o bana her defasında sabırla ve içtenlikle yaklaşıyordu. İçimde bir savaş vardı; hem ona olan hislerimle hem de bu hayatın zorluklarıyla. Ama bilirim, Birce beklemeye değerdi.

 

Görev yerine doğru ilerlerken, zihnimde hep ona döneceğim o gün vardı. "Gelince çorba içireceğim sana," dediği an, beni ayakta tutacak bir umut olmuştu.

 

Araziye vardığımızda etrafı gözden geçirip timle birlikte ilerlemeye başladık. Burası tanıdık, ama yine de her an tetikte olmayı gerektiren bir yerdi. Sessizlik içinde ilerlerken, bir yandan Birce’nin yüzü gözümün önünden gitmiyordu. "1 ay," demişti, bu süre ikimiz için de zor geçecekti.

 

Tim ilerlerken, Semih arkamdan yaklaştı ve omzuma hafifçe dokundu.

"Komutan, bu sefer görev biraz uzun sürecek gibi, nasıl hissediyorsun?"

Omuz silktim. "Alışkınız, ne kadar sürerse sürsün, işimiz bu."

 

Semih, gözlerini kısarak bana baktı. "Birce’yi düşünüyorsun, değil mi?" diye hafif bir gülümsemeyle sordu.

"Ne alakası var? Görevdeyiz, başka şeyleri düşünmek olmaz," dedim ama sesimdeki çekingenliği fark ettiğini biliyordum.

"Belli belli, bir şey söylemedim zaten," dedi, ama gülüşü kaybolmadan yüzünde asılı kaldı.

 

Gerçekten de Birce’yi düşünmeden duramıyordum. Geri döndüğümde onu nasıl bulacağım, ilişkimiz bu görevin yükünü kaldırabilecek mi diye içimden sorguluyordum. Bir yandan da ona daha fazla bağlandığımı hissediyordum. İçimdeki kararsızlık, görevdeki tehlikelerin bile önüne geçmişti.

 

Akşam kamp kurduğumuzda, gökyüzüne bakarken telefonumu çıkarıp Birce’ye bir mesaj atmak istedim ama vazgeçtim. Uyuyor olmalıydı. Sabah uyandığında ona mesaj atarım, diye düşündüm. Ancak içimden bir ses, onsuz geçen her anın zor olduğunu biliyordum.

 

1 Ay sonra

Birce Aksu

Barlas’ın dönüşüne sadece iki gün kalmıştı ama her dakika bana bir ömür gibi geliyordu. Onunla vedalaştığımız gün, gözlerinin içine baktığımda içinde bir şeylerin düğümlendiğini hissetmiştim. O gece, sabaha kadar uykusuz kalmıştık ama ne hissettiklerimizi tam anlamıyla konuşmamıştık. Görev, aramızda hep bir engel gibiydi. Ne kadar yakın olsak da, bir o kadar uzaktık sanki.

 

İçimden geçenleri ona söylemek için fırsatım vardı belki, ama söyleyemedim. O kadar uzun süre boyunca bu duyguları içimde tuttum ki, şimdi hepsini bir anda söylemeye cesaretim yoktu. Barlas bana her zaman sabırla yaklaşırdı ama biliyorum, onun da içinde fırtınalar kopuyordu. Birbirimize söylemediklerimiz, aramızda bir sır gibi büyüyordu. Ama bu sefer, geri döndüğünde ona her şeyi anlatacaktım. O beklemekten yorulmuş olabilirdi ama ben de daha fazla beklemek istemiyordum.

 

Kendi kendime karar verdim: Barlas’ı geri döndüğünde karşılayacak, ona ne kadar önemli olduğunu söyleyecektim. Korkularımı, çekincelerimi, her şeyi bir kenara bırakıp içimde sakladığım duyguları açığa çıkaracaktım. Her anında onunla olmayı ne kadar istediğimi anlatacaktım.

 

İki gün boyunca içimde bu düşüncelerle boğuştum. Geceleri uykusuz geçirdim, gündüzleri ise zihnim sürekli meşguldü. Begüm ve Derin’le ne zaman bir araya gelsek, Barlas’ı düşünmeden edemiyordum. Konuşmalar arasında kayboluyordum ama kızlar bunu fark etmiyordu. Barlas’ın gelmesini beklemek bana bir ömür gibi geldi.

 

Sonunda o gün geldi çattı. Sabah erkenden uyandım, içimde bir heyecan vardı. Evde volta atarak zaman geçirdim, ne yapacağımı bilemeden oradan oraya koşturdum. Zihnimde yüzlerce farklı senaryo dolaşıyordu. Acaba Barlas bana neler söyleyecekti? Geri döndüğünde yine aramızdaki mesafeyi koruyacak mıydık, yoksa bu kez bir adım atacak mıydık?

 

Kapı çaldı ve kalkıp açtım ama Barlas’ı göremedim. Tüm tim buradaydı ama o yoktu.

 

Derin, Egemen’e sarıldı, öptü, kucağına çıktı.

 

"Seni çok özledim! Sevgilim bitanem."

 

Egemen Derin'i sarıp sarmaladı ve tüm yorgunluğu geçmiş gibi baktı.

 

İkisine bakıp gülümsedim ve Begüm’e baktım. Etrafa bakındı ve “Hoş geldiniz,” dedi gülümseyerek.

 

Başımı salladım.

 

İçeri geçip oturduk ve ben de hepsine tek tek sarıldım, hoş geldiniz dedim.

Bu 1 aylık süreçte Melih, teyzeleriyle kaldı.

 

Melih, babasını öpüyor, onunla hasret giderirken kafamda deli sorular vardı.

 

“Barlas nerede?” dedim ciddi bir ses tonuyla. Çünkü kimse Barlas’tan bahsetmedi.

 

Zaten son 3 gündür haber alamamıştım.

Ortam sessizleşti.

 

“Bilmiyoruz,” dedi Yiğit.

 

“Nasıl bilmiyorsunuz ya?” dedim sinirlenip.

 

Ardından Murat abi bana baktı.

“İzin alıp gitti ama nereye bilmiyoruz.”

Delirmiş olmalılardı.

 

Barlas’ın kaybolduğu haberiyle içimde büyük bir boşluk oluştu. Duyduğum kelimeler bir anlığına bana çok uzak, çok anlamsız gelmişti.

 

Sanki zaman durmuş, dünya sessizliğe gömülmüştü. Ne demek nereye gittiğini bilmiyorsunuz? Nasıl olur? Barlas öylece ortadan kaybolacak biri değildi ki!

 

Kafamda dönen sorularla olduğum yere çöktüm. O an yanımdaki kimseyi duymuyordum. Gözlerim bir noktaya kilitlenmiş, derin bir sessizliğe gömülmüştüm. Ne yapmalıydım?

 

Nereye gitmiş olabilirdi? Ona bir şey mi olmuştu? Aklımdan bin bir senaryo geçiyordu ama hiçbiri bir cevap sunmuyordu. En kötüsünü düşünmek istemiyordum ama içimdeki huzursuzluk, kalbimi sıkıştırıyordu.

 

Egemen’in sesiyle kendime geldim. “Birce, lütfen sakin ol. Belki kişisel bir mesele için gitti, kimse bilmiyor. Biraz bekleyelim, mutlaka ortaya çıkar.”

 

“Hayır, hayır, bu normal değil,” dedim. “Barlas böyle bir şey yapmaz. Eğer izin aldıysa bir sebebi vardır ama nereye gitmiş olabilir ki? Bana bile bir şey söylemedi.”

 

Derin bana yaklaşarak elini omzuma koydu. “Birce, belki onunla ilgili bir durum var. Bazen erkekler böyle yapar, biraz kendilerini toparlamak için giderler. Ama mutlaka geri döner.”

 

“O böyle biri değil,” dedim titrek bir sesle. “Bana her şeyi anlatırdı... ya da ben öyle sanıyordum. Ama şimdi, neden söylemedi? Neden bir iz bırakmadı?”

 

Murat abi derin bir nefes alarak konuştu, “Birce, ne olursa olsun onun dönmesi için elimizden geleni yapacağız. Barlas sağlam bir adamdır. Kendi başının çaresine bakabilir.”

 

Ama bu sözler içimdeki korkuyu yatıştıramıyordu. Barlas’ın gözlerinin içine bakarak vedalaştığımız o geceyi hatırladım. O gülümsemesi, beni vedalaşmanın acısından korumak istercesine sarf ettiği birkaç kelime. Şimdi her şey çok uzakta, ulaşılmaz gibiydi.

 

Telefonumu elime aldım, birkaç kez çaldırıp mesaj attım ama cevap gelmiyordu. Beklemek zorunda olmak, hareketsiz kalmak beni yiyip bitiriyordu. Sonunda sabrım tükenmiş bir halde ayağa kalktım, dört döndüm.

 

Murat, Semih ve diğerleri birbirlerine baktılar. Sessizlik uzadı. Sonunda Murat konuştu: “Tamam Birce, sakin ol.” Murat’ın bildiğini biliyordum ama bu denli suçlayamazdım. Melih bana döndü ve "Birce abla gelecek Barlas abi." dedi ve yanağımı öptü.

 

Aklımda deli sorular vardı.

 

Barlas neredeydi?

 

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Selamlarr baya merakli bitirfim gjbj Öpüyorum siziii iyi okumalarrr.

 

 

 

Loading...
0%