@curly0cean
|
Bu bizim hikayemizdi, bu Yedi Sungurlar ‘ın hikayesi. Bir amaç uğruna buluştuk ortak nokta da, bir amaçtı bizi bir araya getiren şey ve bu amacın getirisi de birbirinden güzel yedi dost oldu. Yolun sonuna beraber geldiklerimize ve o yolda sonsuzluğa giderken veda edenlerimize. Dostluğu en derinlerde yaşadığım bu zaman dilimini hiç bir ütopik güç zihnimden silemeyecekti. Çünkü biz bir birimize ellerimizle değil, yüreklerimizle bağlanmıştık. Beraber büyüdüğüm dostlarıma ve beraber filizleneceğim arkadaşlarıma. Yıldızlara bakın gençler, biz küçüktük... *** SOYUTLAR VE SOMUTLAR "Giriş" “Kalkın!” Mahzenin, demir kapısı büyük bir gürültü ile açılmıştı. Korkuyla yerimde sıçradım, bu hareketimle Volkan ve Oktay da uyanmıştı. En son hatırladığım şey ormanda koşarken düştüğüm ve peşimde ki adamların beni düştüğüm yerden kaldırışıydı. Duyduğum son cümle ise, “Bırakın Ekim’i.” Sonrası Alaca bir karanlıktı. Beni buraya getiren adamların yüzünü görememiştim. Bedenlerini bile görememiştim, uzun ve boylu boyunca giydikleri siyah çarşaflar hiç bir şekilde belli ettirmiyordu kendilerini. Beni buraya getirdiklerinde mahzende tek ben vardım. Sonradan ise Volkan ve Oktay’ı getirmişlerdi. Diğerleri henüz bulunmamıştı. Umarım da kaçmaya devam edebilirlerdi. Neden olduğunu bilmediğim şekilde içimi kara bulutlar kaplıyordu. Bunları düşünüp kafa da tartmaya devam ettiğim sırada, az önce büyük bir gürültü ile kapıyı açan muhafız şimdi demir parmaklıklardan içeriye bakıyordu. Yaratılan gürültüyle Oktay ve Volkan da yarı uyanık hale gelmişti. İri cüsseli ve oldukça korkutucu gözüken bu adam, yüzüne taktığı, kuzgunu anımsatan maske ile çokça da tuhaf görünüyordu. Mahzenin demir parmaklı kapısını açarak yarattığı boşlukta durdu, zaten karanlık olan odayı iri cüssesinin gölgesi üzerime düşerek daha da karanlık hale getirmişti. Oktay ve Volkan ne kadar ses çıkarmak isteseler de, onlar da benim gibi korkuyordu. Kim korkmazdı ki böyle bir durumdan, sadece filmlerde gördüğümüz bu ütopik olayların içerisinde birden kendimizi bulmak, her gün rastladığımız bir olay değildi. Muhafız bana doğru bir adım simsiyah duran gözlerini gözlerime çevirdi. “Sen! Benle geliyorsun kalk!” ürkütücü sesi içime kadar işlemişti. Hemen dediğini yaparak ayağa kalktım, benim kalktığımı göre Oktay ve Volkan da hızla doğruldular ve hızla biri sağ diğeri sol koluma girdiler. “Ekim kafayı mı yedin sen? Gidemezsin hayır!” Oktay’ın yüzü dehşet bir hal alırken kurduğu cümle ile birlikte onlara döndüm. “Çocuklar sakin olun, hiç bir şey olmayacak.” buna ben de inanmıyırdun. En azından öyle umuyordum. Bu sefer de konuşmayı Volkan devraldı. “Nereden biliyorsun Ekim, ya sana bir şey olursa?” bu denli doğru dostlarım olduğu ve ben onları değil de onlar beni tercih ettiği için ben çok şanslıydım. Derince aldığım soluğu sakinmişim gibi bir tavırla verirken konuştum. “Size söz veriyorum, bir şey olmayacak. Bunca zamana kadar beraberdik. Bundan sonra da öyle olacağız.” Gülümseyerek cümlemi bitirdim. “Yıldızlara bakın gençler, biz küçüktük.” Önümüzde bizi dinleyen muhafıza doğru adımladım ve gitmek için hazır olduğumu anlatırcasına gözlerine baktım. Bu muhafız hakkında bildiğim tek şey; siyah, kendinden emin o güzel gözleriydi. Öne doğru adımladığım sırada kollarımdan kayıp giden eller ise yüreğimde ki anlamsız sancıya neden olmuştu. Her şeyim olan iki kişiyi geride bırakarak akıbetimin buradan sonra ne olacağını bilmeden gitmek, Dünya’nın en acı şeyiydi. Belkide Dünya’nın en acı şeyinden daha acıydı. Muhafız bir duvar misali gerildiği önümden geri doğru adımlayarak geçmem için yol açtı. Bende, başkasının koyduğu kurallar da ki bir oyunun içerisinde olduğumu bile bile adımladım. Demir parmaklıkların arasından kurtulmuştu belki bedenim, ama ya kalbim, orası bir muammaydı. Geriye dönüp baktığımda arkamdan gözü yaşlı iki dost gördüm, dost... *** “Beni unutma olur mu, güzel insan?” dedi, elmacık kemiğimden çene çizgime kadar uzanan yarayı okşayarak. Ve tekrar konuştu. “İnsanlardan nefret eden iblis, senin için insan olmak istedi.” “Olmadı, başaramadım güzel kadın!” ve yutkunarak sonlandırdı. “Hadi git, seni bekliyorlar.” Gözlerimden akan yaşlar, ağzımdan çıkan hıçkırıklara karşın onun da gözünden bir kaç damla yaş damladığına şahit oldum. İşaret parmağını dudaklarına götürerek susmamı işaret etti. “Aşık olduğum sesini duymak, bana sadece acı çektirir güzel kadın. Sus kadın, bana acı çektirme.” *** |
0% |