@daisy_x06
|
Hop ben geldim daha fazla bekletmeden geçelim bölüme. İyi okumalar dilerim 🤍
🌊 Gözlerimi kapattım burnuma dolan koku inanılmazdı. Ellerim belime kadar uzamış beyaz güller üzerinde gezindi. Yeşilin her bir tonunda gezindi gözlerim.Tam karşımda kocaman bir şelaleden sular ola bildiği şiddeti ile akıyordu oradan ise kıvrımlı yoldan süzülüp gidiyordu. Kuş sesleri etrafı sararken uzaktan hafif bir müzik çalıyordu. Huzurdu koca bir huzur. Kıvrımlı patika yoldan yavaş adımlarla yürüdüm. Üzerimde beyaz bir elbise vardı. Rüzgar uçlarını hafif hareketlendiriyordu. Kafam bir sağa bir de sola bakıyordu. İnanılmazdı. Sağ tarafımda beyaz güler tarlası varken. Sollumda yeşil ağaçlar , çimler ayak bileğimi bile geçmişti. Kafamı gökyüzüne kalırdım. Beyaz bulutlar sıra sıra dizilmişti. Üç tane kuş ardı ardına uçuyordu. Biri beyaz diğeri mavi diğeri ise yeşil. Patika yol bitince şelalalenin yanına geldim. Elbisemi toparlayıp dizlerim üzerine çöktüm. Suda oluşan yansımama baktım. Kahve saçlarım bellime kadar uzamıştı. İlk defa bu kadar uzundu. Berrak suyun içinde balıklar dans ediyordu adeta. Cennet bahçesini andırıyordu burası. Her bir noktaya huzurla baktım. Yansımama tekrar baktığımda yüzüm her zaman olduğundan daha parlaktı. Gözlerim içindeki hayatın yorgunluğu yok olup gitmiş gibiydi. Dudaklarım iki yana kıvırldı. Su önce bulandı sonra ise bir anda değişti yansımam. Siyah saçları arasına beyaz saçları düşmüş , yanağında kocaman çukur ile iki tane elaya çalan gözler acımasızca bana bakıyordu. Korkuyla geriye kaçtım. Sansar. Arkamdan acımasız sessi geldi." Deniz." Kafamı anında arkama çevirdim kimse yoktu. Tekrar önüme döndüğümde koca bir çığlık attım. Şelaleden kanlar akıyordu. Berak su kanın en koyu rengine dönmüştü. Balıkların ölü vücutları suyun üzerinde süzülüyordu. Yerimden hızla kalktım. Hava karardı. Kara bulutlar sardı etrafı. Patika yola koştum. Sağa kafamı çevirdiğim anda olduğum yerde kaldım. Beyaz güller üzerinde kanlar süzülüyordu. Sol tarafa çevirdim kafamı. Ağaçlar kökünden kesilmişti , çimler yanmıştı. Üç kuş önüme kanlar içinde düştü. Uzaktan çalan şarkı hüzünlü bir hal aldı. Sanki ölüm müziği gibi geldi kullağıma. Kocaman yutkundum. Gözlerim elbiseme kaydı. Kan kırmızının en koyu rengiydi. Bir çığlık daha attım. Adımlarım geriledi. Sırtım bedene çarptı anında korkuyla arkama döndüm. Başımdan aşağıya kadar kaynar su döküldü. Sansar vardı karşımda. Ellinde kanlar içinde iki bıcak ve arkasına Derin ve Duman. Çocuklarım onun yanındaydı. Geriye gitmeye çalıştım. Sırtım bir bedene daha çarptı anında döndüm. Murat. Elleri kanlar içindeydi. Gözleri beni görmüyordu bile Sansara bakıyordu. Gözleri içinde iki parça alev yanıyordu. Derin ve Duman yandan bana bakıp Murat'ın arkasına geçtiler. İki bedenin arasında kaldım. Ayağım altında kan gölü oluştu. Bacak aramdan kanlar süzülüyordu. Bir çığlık daha attım. Şelaleden ölü insan bedenleri düşüyordu. Neler oluyor? Bedenim kasıldı, vücudumu soğuk terler bastı. " Özal uyan." Sansar bana yaklaştı. Geriye kaçmaya çalıştım. Ayaklarımda zincirler vardı. Kaçamıyordum. Zorladım olmuyordu. Gözlerim Murat'a döndü. Derin ve Duman ile ormana gidiyordu. Beni burada bırakamazlar. Sansar ile tek kalamam. Acı bir feryat döküldü dudaklarımdan." Murat yardım et. Gitme!" Sansar güldü." Geçmişin zincirinden kurtulamadan onlar ile asla olamayacaksın." Nefretle bağırdım." Geçmişin zincirlerini ayağıma sen bağladın." Gülüşü büyüdü yanağında ki çukur daha da çöktü. " Senin öldüğün gün zincirlerden kurtulacaksın." Saçlarımı kavradı geriye doğru çekti. Bıçağını bana kalırdı. Bedenim uçurumdan düşmüş gibi sıçradım. Korkuyla etrafa baktım bir kaç saniye . Beyaz tavan ile bakıştım. Göğsüm hızlı hızlı inip kalktı. Yerimden doğruldum anında. Şahin endişeyle bana bakıyordu. Ellimi yüzüme attıp sıvazladım. Terden yüzüme yapışan saçlarımı geriye taradım. " Ne gördün de bu kadar çığlık çığlığa bağırdın Özal?" Sessinde büyük bir merak vardı. Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Derin nefesler alıp verdim." Boş ver Şahin." Üzerimi başımı kontrol ettim. Pijama takımım ile duruyordum. Beyaz elbise yok , kan yok. Rüya sadece bir rüya. Diğerlerinden daha farklıydı bu rüya. Geçmişin anları gelirdi önüme ama bu farklıydı. Geçmiş, şimdi hepsi bir arada bulunuyordu. Bedenimden titreme geçti. Yerimden zorla kalktım. Masada duran makası görünce adımlarım oraya yöneldi. Makası ellime alıp saç uçlarıma geçirdim. Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Alayla güldü Şahin." Ne zaman acını saçlarından çıkarmayı bırakacaksın Özal?" Saçlarımda izler vardı. Onun elleri değdi. Kirlendi saçlarım. Acımadım her bir tutamı kestim. Acımı saçlarımdan çıkardım. Kızlar intihar edemediklerinde saçlarını keser derlerdi. Ben yine saçlarımı kestim. Kesmeliyim izler vardı saçlarımda. Kesmeliyim. Dokundu saçlarıma. Kirlendi saçlarım sevemem artık saçlarımı. Kesmeliyim. O zaman zor çeker saçlarımı. Canım daha az acır. Durdum bir an. Murat'ın elleri değişmişti saçlarıma. İzler yoktu ki. Götürmüştü izleri. Rüyaydı sadece. Değmedi ki elleri saçlarıma. Rüya sadece rüya. Gerçek değil. Dokunmadı saçlarıma rüyaydı sadece. Temiz saçlarım. Ellerim arasında makası aldı Şahin. Saçlarımı arkada birleştirip elleri ile kavradı. Acımadan makası geçirip saçlarımı düzelti. Omuz hizamda kaldı saçlarım yine. " Vazgeç artık saçlarını bu şekilde kullanmaktan. Çirkin oluyorsun böyle Özal." Makasla saçlarımın uçlarınıda yavaş yavaş düzelti. Her bir tutam yavaş yavaş yere düştü. İçim acıdı halbuki uzunken ne kadar da güzellerdi. Tüm tutamları aynı hizaya getirdi. Makas ile son düzeltmeleride yaptı. Kolları bellime dolandı." Berbat huyların var Özal. Saçlarını yine berbat ettin." Kafam geriye attım. Başım omzuna geldi." Berbat bir rakipsin Şahin." Omzuma küçük bir öpücük kondurdu." Rakibime iyi bakmam gerek. Güçsüz düşersen nasıl benimle yarışacaksın Özal." Gülmeden edemedim." Benim berbat halim bile senden daha iyi Şahin." Kolları anında çözüldü." Gerçekten diyorum berbat bir rakipsin Özal." Aynaya yaklaştı cebinden kırmızı rujunu çıkartıp sürdü dudaklarına. Asla vazgeçmeyecek gibiydi kırmızı renkten. Merve Boluğur bir , Şahin iki. Aynadan saçlarıma baktım. Bir rüya yüzünden saçlarımı kestiğime inanamıyorum. Berbatt görünüyorum. Sağolsun Şahin içimden geçenleri söyledi en çirkef haliyle." Bok gibi görünüyorsun." Yandan yastık alıp kafasına attım." Kes be sesini. Boşunada ruj sürme. Bir saat geçmeden bozulacağına adım kadar eminim." Bir saat bile çok olabilir. Malum iki dakika boş duramıyordu. Başına yediği yastık etkisi ile sarıdan hafif kırmızıya çalan gözleri bana döndü." Özal seni öldürürüm." Kollarımı önümde bağladım." Bunu doksan altı defa denedin zaten Şahin." Hala öldürememişti. Bu gidişlede pek olacağa benzemiyordu. Gözlerini devirdi." Yeteri kadar doydum sana Özal. Gitmem gerek işler bekler." Yanımdan geçerken dudağımın kenarına öpücük kondurdu." Ve tabi erkekler." Dudağımın kenarını iğrenerek sildim. Silmek yetmez deterjan suyu ile derimi sökmem gerek." Siktir git Şahin." Kapıyı açarken şuh bir kahkaha attı." Berbat bir ev sahibisin." Odadan çıkarken koridordan sessi geldi." Bu arada koltuğa sakın oturma. " " Lan Şahin!" Masadan silahımı kaptığım gibi peşinden koştum. Kapıya ulaştığım anda kapıyı açmıştı havada öpücük attıp koşarak çıkıp gitti. Sinir ile kapıya yumruk attım. Dertli bakışlarım salona döndü. Korka korka koltuğa yaklaştım." Siksinler seni Şahin." Koltuğum üzerinde döller vardı. " Seni geberteceğim Şahin. Öldürmezsem seni bana da Deniz demesinler." Dertli bir bakış daha attım koltuğa. Canım koltuğum. Bu günleride mi görecektin yani? Vah canım koltuğum vah. Neler yaşadın dün gece sen? Ağıt yakmama on beş saniye falan. Silahı kenara koydum. Kapıyı açtım. Koltuğa yanaştım en ucundan tutup sürükledim dışarıya doğru. Evimde dölle bulanmış bir koltuk duramaz. Namusu gitti koltuğumun. Koltuk namustur evlat. Buda Deniz atasözü olsun. Sürükleye sürükleyerek kapının önüne getirdim. Merdivenlerin ucuna gelince ayağım ile koltuğa tekme attıp merdivenlerden düşürdüm. Tamamen düşünce aşağıya indim. Apartmanın kapısını açtığımda koltuğu tuttup dışarıya çıkardım. Apartmanın önüne kadar sürükleyip en yakında bulunan çöp kutusunun yanına bıraktım. Namusu kirlenen eşyanın evimde işi yoktu. Koltuğuma son kez acılı bir bakış atıp apartmana girdim. Merdivenleri çıktım. Lanet gelsin. Kapım kapanmıştı. Allah'ım cidden mi ya. Namusumu temizledim sadece. Çeplerimi kontrol ettim. Bıcak vardı cebimde. Pijamamın içinde neden bıcak olduğunu kesinlikle sorgulamayacağım. Yapmamalıyım bunu kendime. Bıçağı açıp kapının kilidine geçirdim. Biraz uğraştıktan sonra açtım. Hırsız olsam neler yapardım be. Kesinlikle diyorum paralel evrende suçlu olma ihtimalim çok yüksek. Evime giriş yaptığımda eskiden namusu ile duran koltuğumun boşluğuna bir kez daha baktım. Namus daha önemli koltuk arkadaş kusura bakma artık. İçeride çalan telefon ile odama giriş yaptım. Ve Murat'ı. Açtım. " Deniz ne yapıyorsun?" " Namusumu temizledim." " Ne? Ne namusu kızım?" " Koltuk arkadaş namusu kirlendi gerekeni yaptım." Derin bir nefes verdi. Bir kaç saniye konuşmadı." Deniz ne saçmalıyorsun sen? " " Diyorum ya namusumu temizledim." " Lan adamı vurdun sen?" Durdu bir kaç saniye kim bilir aklından neler geçiyor şuan." Deniz o koltuk dediğin insan değil dimi? Sadece koltuk?" Gülmeden edemedim." Merak etme sadece koltuk. Koltuğu çöpe attım sadece." Büyük bir oh çekti. Bu adam beni ne sanıyordu? Anlamıyorum ki." Her neyse yarım saat içinde attığım konuma gel." Makul soruyu sordum." Niye?" " Soru sorma gel sadece. Görüşürüz." Telefon yüzüme kapandı. Ardından ise bir yerin konumu geldi. Telefonu kenara attım. Önce saçlarıma sonra ise koltuğa ağıt yakıp hazırlanmaya başladım. Namusumu kirletin koltuk ardadaş. İnsanların yüzüne nasıl bakarız artık. Sanırsın töre dizisi çekiyorum. Kafayı yedim en sonunda. Yarım saat sonra... Önümde duran ormana boş baktım. Atığı konuma gelmiştim ama Murat ortalıklarda yoktu. Ne diye çağırdı bu adam beni buraya? Etrafa göz gezdirdim. Sessiz ve ıssız bir yerdi. Töre dizisinden sonra korku filmi çekmelik yerde bulunuyordum. Uzaktan Murat'ın sessi geldi biraz sonra ise ağaçların arasında tüm heybeti ile çıktı. Elli ile yanına çağırdı. Hızlı adımlarla yanına yürüdüm. Gözleri yüzümde gezindi oradan saçlarıma değdi gözleri. Yutkunduğunu buradan bile fark ettim. Yanına geldiğimde kaşları çatık , sessi sinirli çıktı." Niye saçlarını kestin sen?" Parmaklarım omzumda bitten saçlarıma değdi." Şey rüya gördüm. Sansar saçlarımı çekti. Rüyanın etkisi ile bir anda kesmiş bulundum." Çok gerçekçi rüyaydı. Hala etkisi altından çıkmış değildim. Yüzü afaladı parmakları saçlarıma değdi." Nasıl kıydın Deniz? Boynundan sonra en çok saçlarını severdim. Saçlarına değil bana kıymışsın." Saçlarımı yavaş yavaş aşağıya çekti. Acıtmayacak şekilde. Sanki öyle yapsa tekrar uzayacak gibi. Her tutamı özenle okşadı. " Ah be huzurum niye kıydın be?" Bu kadar üzülmesi hiç normal değildi. Altı üstü bir saçtı ama ona göre öyle değildi demeki. " Ne zaman uzar saçların? Bir krem felan mı alsak uzatmak için yada ilaç? Ne ile uzar bu güzelim saçlar?" Telefonunu çıkardı bir kaç dakika konuşmadı. Ne bulduysa ekranı bana çevirdi." Bu krem hemen uzatıyormuş bundan iki üç kutu sipariş ediyim sen sür . Tamam mı?" " Murat sadece bir saç." Bu sene uzun kullanmıştım sadece. Önceden alışkındım kısa saçlara. Ne yaparsın intihar etmeyi beceremeyince saçlarımdan çıkardım öfkemi. İşe yaradı mı peki? Asla. Saçlar bahaneydi sadece. Asıl acı yüreğimde hep kaldı. Saçlarıma üzgün üzgün dokunmaya devam etti." Benim için sadece saç değil. Rüzgarda savrulması hoşuma gidiyordu hem saçlarından kokun yayılıyor. Boynunu koklayamasam bile saçlarını koklayabiliyordum. Kısa olunca kokun azalır." Telefonundan kremi gerçekten sipariş etti. Saç uzatan bir şampuan gördü onu da sipariş etti hata bir sprey var onuda sipariş etti. Saçlarım gerçekten onun için değerli olmalıydı. Başını boynuma sakladı derin bir nefes aldı ve ardından naif bir öpücük kondurdu." Memleket kokulum benim." Başını boynumdan çektiğinde saç tutamlarının hepsini önce kokladı sonra öptü." Kullan tamamı? Hemen uzasın saçların. Bak parmaklarım hemen saçlarından çıkıyor. Hiç hoşuma gitmedi bu durum. Daha uzun kalmalı parmaklarım saçlarında." Baka kaldım sadece. Eskiden saçlarım hep çekilirdi. İşkenceler yüzünden saçlarımda kötü koku yayılırdı bu yüzden saçlarımı hep keserlerdi. İşkence yapan onlardı. Saçlarımı kan kokusu, pislik kokusu sarardı. İşkence çekmemden rahatsız olmazdılarda saçımdan yayılan kötü kokudan rahatsız olurlardı. Canım acıdığında saçlarımı keserdim. Nefes almak için saçlarıma kıyardım. Saçlarım karşımda duran adama nefes olmuş , hayat olmuş. Parmakları arasında saçlarım çok durmuyor diye resmen üzülüyordu. Kokum azalıyor diye korkuyordu. Yutkundum." Kullanırım." Konuyu kapatmak için başka bir soru sordum. Yoksa sıkı sıkı sarılma ihtimalim çok yüksekti. Hatta neti."Sen neden çağırdın beni buraya?" Saçlarım ile bir tur daha koklayıp , öptü. Ellime uzanıp tutu. " Gel benimle." Ormanın içine daldık. Önümüze gelen çalıları benim için açtı dikenleri kenara itti. Ara ara dönüp bana baktı. Vücudum çizilmiş olup olmadığını kontrol ediyordu. Asker olduğumu bazen gerçekten unutuyordu. Bundan daha ağırlarını yaşıyorduk. Bazen saatlerce çalıların arasında süründüğümüz bile oluyordu. Askerin vücudunda izler yoksa o zaman garip olurdu. İzler askerin dövmesi gibir. Ormanı geçtikten sonra karşımıza uçsuz bucaksız bir manzara çıktı. Güneş yeni yeni doğuyordu dağların arkasından. Bulutlar gökyüzünü hafif sarmıştı. Sarı ve kırmızı bir renk almıştı etraf. Önümüzde uçurum vardı ve arkasında inanılmaz güzel bir manzara duruyordu. İlginç olan manzara değildi. Uçurumun önünde iki tane mezar vardı. Bebek mezarı.Mezar taşlarını kısık gözlerle okudum. Derin Özal Karasu. Duman Özal Karasu. Ne? Bacaklarım titredi, göğüs kafesime keskin bir acı vurdu. Bir damla yaş süzüldü benden bağımsız yanağımdan aşağıya doğru. Zor bir adım attım , atamadım. Bedenim düşmek üzere iken iki kol tarafından tutuldum. Sessim titredi." Çocuklarım." Yürüyemedim. Çocuklarım buradaydı. Annelerinin yanına gelmişlerdi. Mezarları üzerinde renk renk çiçekler ekilmişti. Başlarında ise beyaz güller vardı. Hayal mi görüyorum? Yoksa hala rüya içinde mi kaldım? Çocuklarım buradaydı. Mezarları vardı artık. Toprak değil sadece mermer mezarları vardı çocuklarımın. Zor çıktı kelimeler ağzımdan." Murat beni yanlarına götür." Belimden kavrayıp havaya kaldırdı. İki büyük adımda mezarların yanına geldik. Bedenimi iki mezarın ortasına bıraktı. Çocuklarım buradaydı. Gelmişlerdi. Göz yaşlarım ardı ardına süzüldü. Gözlerimi kapattım bebek kokusu vardı. Burada bile bebek kokusu vardı. " Murat gerçek mi?" Umutla baktım yüzüne." Gerçek dimi Murat?" Onlar gelmişti dimi? Hayal olmasın. Rüya olmasın. Lütfen. Lütfen. Yanıma oturdu. Bir elli bir toprağın üzerinde diğer ellinide karnıma koydu. " Getirdim huzurum. Çocuklarımız artık yanımızda duracak. Dileğin gerçek oldu Denizim." Çocuklarımız. Dudaklarım titredi. Bir damla daha süzülüp akıp gitti." Murat dilekler gerçek oluyormuş." Dilekler gerçek oluyormuş. Çocuklarım geldi. Anne ile evlatlar kavuştu. İçimi saran heyecan ve üzüntü arası bir duygu sardı. Çığlık çığlığa sevinmekte istiyordum saatlerce oturup ağlamakta. İki duygu arasında gidip geldi kalbim. Başını usulca salladı." Sen hep dilek dile huzurum. Tüm dünyayı önüne sererim. Sen komutansın emir ver bana istediğin anında önünde." Toprakları üzerinde gezindi parmaklarım. Gerçek toprak. Toprağı alıp burnuma götürüp kokladım." Rüya değil gerçek. Buradalar. Hayal değil gerçek." İnanamıyorum hala. Buradalar. Çocuklarım yanımda. Buruk baktı gözlerime." Ne dedim sana hayalleri gerçek yapmayı severim diye." Yaptı. Bir sözünün daha arkasında durdu. Murat Karasu söz verirse yapardı. Yapmıştı yine yapmıştı. Karnımda duran ellini tutup öptüm." Sen mi getirdin?" Başını salladı. O getirdi. Çocuklarımı bana getirdi. Göz yaşlarım artı. " Murat." Kollarım boynuna dolandı. Sıkı sıkıya sarıldım." Teşekkürler çok teşekkürler." Binlerce kez teşekkürler. Bu adam seviyorum demesede olurdu. Yaptığı şey o kadar büyüktü ki benim için. İçimde ki bir noktanın yarası kapandı. Rahmi albayın yıllarca yapamadığını yapmıştı. Çocuklarımı bana getirmişti. Kolları bellime dolandı. Başını boynuma sakladı." Sen hep mutlu ol. Sen mutlu olki bende mutlu oluyum." Narin bir öpücük kondurdu boynuma oradan çeneme , burnuma, yanaklarıma, dudaklarıma ilerliyordu ki yandan mezarlara bakınca durdu. Tekrar başını boynuma sakladı sık sık nefesler alıp verdi. Kokumu gerçekten seviyor olmalı. Rahatsız değildim. Kafasını boynuma gömesi her daim hoşuma gidiyordu. Nefesi boynuma vurunca yaşadığımı hissediyorum. Çoğunlukla her daim şah damarım tarafına kafasını gömüp , şah damarımın üzerini öpüyordu. Yaşıyorsun der gibi. Yaşadığına şükürler olsun der gibi , helede kondurduğu naif öpücükler içimde ılık bir hissin geçmesine sebep oluyordu. Tarifsiz güzel bir hissti. Yıllarca kafası boynumda kalsa of demem. Öyle güzel bir his. Sıkı sıkıya sarılmaya devam ettim. Küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan , omzum sarsıldı. " Murat umut varmış. Sen bana umut getirdin." Umut oluyormuş umut edince gerçek oluyormuş. Dilekler boşa gitmiyormuş. Bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan." Sen bugün bir anneyi mutlu ettin. Murat çocuklarımız geldi." " Geldi ya anne ve babalarından ayrı kalacak halleri yoktu ya." Hafif uzaklaştı. Akan her damla yaşı özenle sildi." Ağlama." İçli bir nefes verdi." Kıyamam." Mezarlara döndü." Evlatlar , anneniz çok ağlak bir kadın olmaya başladı." Diyerek sessini dalgaya vurmaya çalıştı ama oda benim kadar duyguluydu. Ağlayışlarım arasında gülümsedim." Sus be çocuklarıma ne diye şikayet ediyorsun beni?" Mezarlara döndüm." Nasıl getirdin buraya?" Rahmi albayın yapamadığını o nasıl yapmıştı? Hemde bu kadar kısa sürede. Derin bir nefes verdi." Rahmi albayın orda çocuklarımı getir dedin ya. O günden sonra her yer ile iletişime geçtim. Gece gizlice mezarları açıldı sonra ise zorda olsa getirdim işte." Akan bir damla yaşı daha sildi parmak uçlarıyla." Önce mezarları için yer buldum sonra da mezar taşı yapmak felan derken bugüne kaldı işte." Elli ile manzarayı gösterdi." Bak harika bir manzaraları var artık. Acı , kin, öfke , bomba , silah sesleri yok burada. Huzur içinde yatacaklar." Artık huzur içinde olacaklar. Aklım çocuklarımda kalmayacak. Acaba üzerlerine bomba düştümü diye endişelenme devri bittmişti. Özlediğim her an çocuklarımın yanına gelebilecektim. Mezarlarına bakabilecektim. Uzaktan iki kuş uçup mezar taşlarının üzerine kondu. Biri mavi diğeri yeşil. Arkaya çevirdim gözlerimi ağacın dalında beyaz bir kuş bize doğru bakıyordu. Kafasını varla yok arası salladı. Bana emanetler artık diyordu sanki. Başımı usulca sallayıp önüme döndüm." Çiçekleride mi sen ektin?" Renk renk çiçekler vardı. Mezarları üzeri gökkuşağını andırıyordu. " Yok onları Derya ekti. Böyle şeyler pek benim aklıma gelmez." Şaşkınlıkla baktım." Derya mı?" " Evet. Derya çiçekleri ekti Sercan ise her gün gelip mezarları suladı." Şaşkınlığım daha da artı. Sercanın yapmasını beklerdim ama Derya hiç beklemezdim. Benden nefret ettiğini düşünüyordum ama oda benim için çabalamıştı. Kuşlar neşe içinde ötüller." Bu iki kuş her mezara geldiğimde mezarın başlarında bittiyorlar." Kuşlar ardı ardına neşe içinde tekrar öttüler." Seni seviyor çocuklarım Murat." Gözleri içi parladı. Hafif bir heyecan ile soru sordu." Gerçekten mi? Seviyorlar mı beni?" " Seviyorlar ya baksana nasıl ötüyor kuşlar. Biri Derin diğeri Duman. Seni sevmemiş olsalardı neşe içinde ötmezlerdi." Gözleri içi daha da parladı. Onu ilk defa bu kadar mutlu gördüm. Yakışıyordu mutluluk. Resmen yüzü aydınlanmıştı. Bu hali ilkti. Gülümsemem biraz daha büyüdü." Bende sizi çok seviyorum evlatlar." Topraklarını şefkatle okşadı. Kuşlar ardı ardına neşe içinde tekrar öttüler. Kanatlarını ardı ardına çırptılar. Dolu dolu gözlerle bana baktı." Baba olmak çok güzelmiş huzurum." Gerçek babaları olmadığı halde öyle bir benimsiyordu ki çocuklarımı. Gerçekten baba olsa kim bilir ne kadar güzel olurdu. Hayatta baba olmayı belki de en çok o hak ediyordu. Baba olmak Murat Karasuya yakışırdı ,yakışmıştı. Teşekkürler Allah'ım bana böyle bir adam gönderdiğin için. Allah'ım çok seviyorum onu ama alma onu benden olur mu? Hani dersin ya çok sevme onsuzda yaşatırım diye. Onu almasan olur mu Allah'ım? O benimle kalsın olur mu? Mezarlarını uzun uzun sevdim. Birinin toprağını fazla sevsem diğerinin toprağına ulaştım. Ayrım yaptığımı düşünmesinler. Anneleri ikisinide çok seviyor. Çocuklarım benim çocuklarım. Kavuştuk artık. Ayrı kalma derdi bitti artık. Yanımda çocuklarım ve sevdiğim adam. Ailem tamamlandı. Artık benimde ailem vardı. Mezarın içinde olsalar da yanımda çocuklarım. Sevdiğim adam onları evlat olarak benimsemişti. Dünya'nın en şanslı kadını bendim bugün. Dünya'nın en mutlu annesi bendim. " Deniz beğendin mi yiğenlerin mezarını?" Kafamı arkaya çevirdim Sercan ve Derya bize doğru geliyordu. Gülümsemem daha da büyüdü. Derya heyecan ile soru sordu." Çiçeklerini ben ektim beğendin mi? Beğenmediysen başka çiçekler de alırız." Yanımıza geldiklerinde Sercan ikisininde toprağını kontrol etti." Kurumamış daha toprakları." Ellinde tutuğu suyu yine de mezarlarına döktü." Yiğenler dayınız size çok iyi bakacak merak etmeyin." Yerimden usulca kalktım Deryaya sıkı sıkıya sarıldım. Kolları anında bellime dolandı." Teşekkürler Derya. Sen harika bir insansın." Bu kıza boşuna içim ısınmamıştı. Bal gibiydi. Severdim. " Sizde öyle komutanım." Sercan yandan sittem etti." Ben neyim be burada?" Mezarlara döndü." Yiğenler görüyorsunuz en çok ben ilgilendim sizle takdiri Derya aldı. Sevmeyin siz bu teyzenizi." Derya ile kollarımız çözüldü. Sittem etme sırası Deryaya geçti." Ne ? Ben de ilgilendim. Saatlerce onlara dedikodu bile anlatım." Dedikodu mu? Ciddi olamazsın Derya. Dedikodu aşkı başka seviye diyorum. Bu hallerine güldüm. Sercanın yanına yaklaştım. Kafasını tutup göğsüme yasladım , saçları arasına derin bir öpücük kondurdum." Sen de harika bir dayısın." " Dayıyım ya ben." Ayağa kalkıp gururla omuzlarını kaldırdı. "Karşınızda bugüne bugün Sercan dayı duruyor." Elleri ile omzundan olmayan tozları siler gibi yapıp üsten baktı üçümüze. Murat kafasını iki yana salladı." Dayı işini fazla abartmıyor musun?" Bakışları bana döndü." Gece gelip masal bile okudu." Ciddi misin bakışlarımı Sercana attım. Boş boş göz kırpıştırdı." Ne ya? Çocuklar masal sever sonuçta." " Yaşasalardı şimdi kocaman çocuk olacaklardı." Dedi Derya buruk bir sesle. " Öyle." " O zamanda aşk tavsiyeleri verirdim." Dedi Sercan. Aman Sercan. Dünyada aşk tavsiyesi almaman gereken son insansın. Derya da şakıdı." Bende Derin ile alışverişe çıkardım." Murat'a katıldı." Duman ile Galatasaray maçlarına giderdik." " Ne biliyorsun belki başka takım tutacaktı?" Yok canım bakışını attı." Galatasaray tutulacak takım değil kızım sevdadır." O kadar içten söylüyordu ki. Bir bilgi daha Galataraylıydı. Doğru adamı seviyordum kesinlikle. Galatasaraylıydım yanımada Galatasaraylı giderdi. Dumanın mezarını şefkatle okşadı. Toprağı değilde sanki yüzlerini okşuyor gibiydi. " Sende baban gibi sevdana sahip çıkardın dimi evlat?" Ciddi ciddi cevap bekledi. Yeşil kuş ardı ardına öttü. Murat'ın dudakları daha çok kıvrıldı." Aslan parçam be." Diyerek gururla baktı. Bakışları bu sefer Derine döndü." Kızım da bana aşık olduğu çocukları anlatırdı. Dimi kızım?" Mavi kuş ötmedi. Murat'ın yüz ifadesi dağıldı." Ayıp ettin kızım." Küçük bir kahkaha attım." Çocukların canına okuyacağını biliyor." Akılı kızım benim. Anında savunma modunu açtı." Tabi okuyacağım. Kız almak kolay mı benden." Derya göz devirdi." Bilmez miyim?" Bana dönüp şikayet etti Murat'ı." Bunun yüzünden sevgili dahi yapamıyorum. Adamları tehdit ediyor. Kızı bırak diye para bile teklif ediyor." Sercan araya girdi." Yalnız onu ben yapıyorum. Dayak kısmını Murat yapıyor." Diyerek masum masum savundu kendini. Çok masum gibi. Bakışlarımı görünce ellini çenesine atıp kaşıyıp masum bir bakış attı benimki." Ne ? Bakalım delikanlı gibi ellini tutup karşımızda duracak mı diye kontrol ediyoruz." Derya kocaman of çekti." En son ki adamın ağzına silah soktun. Ondan öncekini hastanelik ettin. Bir ay adam hasteneden çıkmadı. Ondan öncesini ise adamın kafasına elma koyup güven atışı yaptın." Gözlerim kocaman açıldı. Yapmış olamaz bu kadar. Yapmış mıydı? Merakla baktım ikisine. Murat Sercanı , Sercan Muratı gösterdi. Aynı anda konuştular." Onun fikriydi." Sercan kocaman açtığı gözlerle baktı Murat'a. Murat, Sercanın bakışlarını görünce sıkıntılı bir nefes verip ellini indirdi. " Tamam benim fikrimdi." En kınayıcı bakışımı atım." Ne kızım? Bizden kız almak kolay değil. En ufacık korkuda bırakıp gidiyorsa sevmemiştir zaten." Ellini göğsüne koyup gururla kendini gösterdi." Benim gibi sevdiği için ölümü göze almıyorsa o sevda değildir." Bak sen şuna bak hele. Derya ile yılmış bir bakış attık. Derya Allah yardımcın olsun canım. Benim başımda bir tane vardı. Benimki bana yetip artıyor bile. Zaten benimki varken başkasına da ihtiyacım yoktu. Herşeyim olmuştu kendileri. Baba , abi , kardeş, sevgili, yuva , memleket tüm eksik yanlarımı kapatıyordu. Murat Karasu benim eksik olan herşeyimi yok etmişti. Derya'nın ise tam sekiz tane. Birinden kurtulsa diğeri başlıyordu. Gerçekten Allah büyük sabır versin. " Bıktım sekizinizden de aranızda kala kala erkek oldum iyice. Geçen kahveye girdim." Kollarını önünde bağladı." İlginç olanı yabancılık bile çekmedim bunlar yüzünden." Bir kez daha ofladı. Haklıydı. Sekiz erkeğe rağmen dişi özelliklerini taze tutmaya çalışıyordu. Gülmeden edemedim. Kollumu omzuna attıp kendime çektim." Ne güzel işte bak kimsesiz kalmamışsın seni sahiplenmişler." Şanslıydı. Kıymetini bilmeli. Murat'ın dediğinden biliyordum Deryada, Şahin ve ben gibi yetiştirme yurdunda büyümüştü. Kimsesizi anlardım ama o kimsesiz değildi. Arkasında tam tamına sekiz erkek vardı. Yeterdi. Artardı bile. Kartal timi Derya'nın üzerine titriyordu. Açıktan belli etmeseler bile fark ediyordum. Özellikle Murat. Deryayı kendi ailesinin bir parçası yapmıştı. Sinirli ifadesini kenara bıraktı. Murat ve Sercana en sevgi dolu bakışını attı." Öyle , onlar olmasa ne yapardım bilmiyorum." Bir an durdu aklına ne geldiyse yüzü parladı." Bakın size ne dedikodu anlatacağım." Eyvah! Murat anında yerinden kalkıp ellimi tuttu." Bizim işlerimizi vardı Derya biliyor musun? Dinlemek çok isterdim." Ellimi tutarak çekiştirdi. Sercan yutkundu." Derya kısa dimi?" Yalvarma, çaresizlik ve daha nicesi. Arkama dönüp bakmaya çalıştım. Derya iki parmağı ile azıcık işareti yaptı." Bu kadarcık sadece." Bu kadar olmadığına o kadar eminim ki. Derya'nın azıcığı bile iki saat sürüyordu. Sercan can havliyle arkamızdan koştu." Beni de bekleyin lan." Kaçamadı ama Derya çoktan kolluna yapışmış anlatmaya başlamıştı. Allah yardımcısı olsun demekten başka bir şey gelmez ellimizden. İki saat dinlesin artık kim kimle sevgili. Kim kocaya kaçmış. Kim kimi aldatmış. Askeriyede dönen gizli aşkları ve daha nicesini. İki saat sürmeyeceğine o kadar eminim ki.
******* " Hızlan hızlan kaldırın güzel ayaklarınızı!" Kaplan timi koşarak hazırda bekleyen helikoptere gidiyordu. Görev gelmişti. Şerefsizler öğretmen kaçırmıştı. Öğretmenin adı Aybüke idi. Bir Aybüke öğretmenin daha bu şerefsizlere yar etmeye niyetim yoktu. Öğretmenler geleceğin ışığıydı. Biz vatan koruruz. Öğretmenler ise geleceğe çocuklar yetiştirirdi. Öğretmenler ölürse ışıkta sönerdi. Bir öğretmen , bir ışıktı. Ne demiş büyük önder Atatürk; Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…" Öğretmenler yaşasın ki vatan yaşasın. Vatan ileri adımlar atabilsin. Her öğretmen bir sanatçıdır. Çocukları önce alırlar sonra ise sanat eseri halline getirip. Ülke için eserleri öne sürerler. Her bir eser ülkesi için işler yapar. Vatanı korumak bizde ileri adımlar attırmak öğretmenlerin ellinde. Öğretmenler yaşamalı. Aybüke öğretmenler ölmemeli. Sinirle daha çok bağırdım." Hızlan tim hızlan!" Ellim ile hızlanmaları için işarete bulundum. Koşa koşa hepsi helikoptere biniş yaptılar. Eksik olmadığından emin olunca silahımı havaya kaldırıp gökyüzünün en güzel süsü bayrağıma baktım. Derin bir nefes aldım. Yaşayacak. Bir öğretmenin daha yok olmasına izin vermeyeceğim. Söz. Koşarak helikoptere biniş yaptım. Yerime oturup kemerimi bağladım. " Haritayı verin." Davut cebinden haritayı çıkartıp ellerim arasına bıraktı. Haritayı açtım. Cebimden kalem çıkartıp saklandıkları bölgeyi daire içine aldım. Köy içinde bir evin içinde tutuyorlardı. Sessiz olmamız gerekiyordu. En ufacık bir gürültüde öğretmenin hayatı tehlikeye girerdi. Şerefsizler bizlere gücü yetmeyince öfkelerini ya öğretmenden yada doktorlardan çıkarıyorlardı. Bende size yar edecek ne öğretmen nede doktor var. Haritaya tekrar göz gezdirdim. Varış noktasına varana kadar aklımdan bin tane plan geçirdim. Aklıma en yatanı öğretmene en az zarar verecek olanı tuttum. Yanımda oturan Salim haritaya göz gezdirdi." Komutanım plan ne?" " Gidince görürsün Salim." Başı ile onayladı. Gözlerim hepsinin üzerinde gezindi. Sabah ki eğitimden sonra biraz yorgundular. Bazen gerçekten gadar davranıyordum." Şu görevi sağ salim bittirelim yemekler benden." Gözler bana döndü. İbrahim çok endişeli duruyordu. Sürekli ya yutkunuyor yada alnında boncuk boncuk birikmiş terleri avuç içiyle siliyordu." Neyin var İbrahim?" Soruma Davut cevap verdi." Komutanım İbrahimin ilk saha görevi." Diğerlerine de baktım. Buluta , İbrahim gibiydi anlaşılan onunda ilk saha göreviydi. Korku ve endişe olması normaldi. İlkler hem en güzeli hemde en korkunç olanıdır. İlk saha görevim hala dün gibi aklımdaydı. İçimde korku olmamıştı ama heyecandan bayılma derecesine gelmiştim. Göreve çıktıktan sonra çatışma içine girmiştik adapte olmam uzun sürmemişti. On dakikadan sonra kırk yıllık askerden farkım kalmamıştı. İbrahim ve Bulutunda öyle olacağına eminim. Şefkat dolu çıkarmaya çalıştım sessimi." Sakin olun yapabileceğinizi biliyorum." Selime döndü gözlerim." Selim yanından Bulutu ayırma. İbrahim sende benim yanımdasın. Bu seferlik sadece ilk saha görevini atlatıktan sonra böyle bir durum olmayacak. Anlaşıldı mı?" Bulut ve İbrahim aynı anda konuştular." Emredersiniz komutanım." Haritaya bir kez daha baktım. Bir kez daha planı göz önünde tuttum. Varış noktasına varana kadar bunu kırk kez tekrar ettim. Ve tabi kırk bir kez. Varış noktasına varınca helikopterden indik. Köy yarım saat yürüme mesafesinde kalıyordu. Haritayı ortaya koydum. Başıma daire şeklinde dizildiler. Evin etrafını gösterdim." Önce evin etrafını kuşatacağız. Kaç kişi var bakalım ona göre devam edeceğiz." Köyün giriş kısmına gitti parmağım." Selim, Bulut, Can, Davut, Salim siz köyün giriş tarafından eve gideceksiniz. Ön tarafı kuşatma sizde. Sokaklarda ters bir durum olursa haber ediyorsunuz." Köyün arka tarafına gitti parmağım bu sefer." İbrahim, Mahmut , Alişan , sizde benimle geliyorsunuz. Evin arka tarafını da biz kuşatacağız." Aynı anda başlarını salladılar. Haritayı toplayıp Davuta verdim." Sessiz olacağız köylü bile geldiğimizi bilmeyecek , duymayacak." Hepsini süzdüm." Anlaşıldı mı? Bir Aybüke öğretmeni daha kayıp edemem." Aynı anda bağırdılar." Emredersiniz komutanım." Silahımı kavradım." Allah yar ve yardımcınız olsun aslanlar." Sen yardım et yarabbim." Haydi!" İki kolla ayrıldık. En önden ben giderken arkamdan üçü geldi. Adımlarım hızlı ve temkinliyi. Bir yandan etrafı kontrol ediyor diğer yandan da ilerliyordum. İbrahim bir adım arkamda resmen götüme kadar yapışıyordu. Arkama dönüp ters bir bakış attım. Hafifçe uzaklaştı. Hala stresli ve kaygılıydı. Atlatacak inşallah atlatacak. Köye giriş yaptık on beş dakika sonra.Köy sessizdi. Küçük nüfuslu bir köydü ve yaşlılar vardı çoğunluğu.Güneş en tepedeydi. Bu saate herkes evlerine kapanmıştı. İşime gelirdi. Ne kadar az insan o kadar iyi. Sokaklardan geçerken duvara yaslandım. Arkamda İbrahim vardı. Mahmut ve Alişana devam etmeleri için işarete bulundum. Önden ilerlediler. Sağı solu kontrol edip temiz olduğunun işaretini verince devam ettim. Bir kaç köylü dışında ortalıkta pek kimse yoktu. Köylülerde bizi fark bile etmemişlerdi. Asıl gelmemiz gereken evin arkasına gelmiş bulunuyorduk. Pembe boyalı büyük bir eve benziyordu. Arka tarafı sokak ile bahçeyi ayırmak için duvar örülmüştü çok yüksek olmayacak şekilde. Evin arka duvarında bir tane cam vardı. Evin yanlarında ise iki tane cam vardı. Dört oda bir salon olması lazımdı. Mahmuta sağ köşeye geçmesi için işarete bulundum, Alişana ise sol köşe için işarete bulundum. Mahmut bir evin duvarının yanına çöktü. Alişan çöp kutusunun arkasına çöktü. İbrahim ve ben ise yakında bulunan damın çatısına çıkıp gizlendik. Silahın dürbünü ayaralayıp evin etrafını göz gezdirdim. Arka tarafta iki kişi vardı sadece sohbet ediyorlardı. Bunlar o kadar köklü birliklerden değildi. Kendi çaplarında takılan tiplerdi. Bölgesel çalışıyorlardı büyük ihtimalle. Zaten köklü güçlü birlikler öğretmen kaçırmak ile uğraşmazlar. Onlar direkt okulu ortadan yok ediyorlar. Telsizi açtım." Selim durum ne?" " Komutanım yer aldık. Ön tarafta beş kişi var nöbet tutuyorlar." Azdı sayıları. Evin içi kalabalık olabilirdi. Evin perdesi açıldı. Piç kurusu camı açıp kollarını camın pervazına dayanıp siğara yakmış içiyordu. Son siğaran olacak. Dürbün ile odaya bakmaya çalıştım. Öğretmenin ellini kollunu bağlamışlardı. Sandalye üzerinde oturuyordu. Yanında bir terörist nöbet tutuyordu. Öğretmenin tam karşısında ise iki şerefsiz bir boklar anlatıyorlardı. Toplam odada dört kişi vardı. Diğer odalarda da kişiler olabilirdi. " Selim odaların içini görüyor musunuz?" " Hayır komutanım. Perdeler kapalı." Hay anasını. Bir şans vardı. Diğer türlü öğretmenin canı tehlikeye giriyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verip açtım. Öfkemi baş köşeye kurulmuştu yine. Kusmak kalırdı bana da. En iyi yaptığım iş. " Alişan ve Mahmut şu arkada duran iki piçi alıp imha etmeniz gerek sessizce. Bir planım var." Dürbün ile odanın içine bakmaya devam ettim." İşaret verdiğim an harekete geçiyorsunuz." Aynı anda konuştular." Emredersiniz komutanım." Dürbünden bir an olsun gözlerimi çekmedim. Sigara içen piçe odaklandım. Sessim en kısık haliyle çıktı." İbrahim nişancılığın iyi mi?" Sessi tereddüt içinde geldi." Bilmiyorum komutanım." Burnumdan soludum. "Bileceksin İbrahim. Biraz sonra göreceğiz iyi mi? Değil mi?" Piç siğarasından son bir nefes alıp pencerenin pervazına bastırıp söndürdü. Camı kapatmadı. İşime gelir. " Selim ön taraftan arkaya terörist gelirse haber et." " Emredersiniz komutanım." Dedi anında. Cam ortada kalıyordu. İki terörist ise duvarların yanında duruyordu. Ön tarafa ise uzaklardı ve ön tarafta ki kişilerin arkayı görme ihtimaleri yoktu. " Alişan ve Mahmut şimdi sessizce. Ruhları bile duymadan canlarını alın." " Emredersiniz komutanım." Alişan ve Mahmut saklandıkları yerlerden çıktılar. Duvarların arkalarına çökerek eve ilerlediler. Evin arka tarafında duvar örülmüştü. Teröristler ise örülü duvarın arkasında bahçede kalıyorlardı. Teröristin biri duvarın en ucunda diğeri ise diğer uçta kalıyordu. Sabır Deniz sabır. Alişan ve Mahmut duvarın yanına çöküp biri bir uca diğeri diğer uca geçti. " İşaretim ile bekleyin." Odanın içine tekrar göz gezdirdim. Sigara içen piç camın önünde sırtını cama vermişti. Görmeleri imkansızdı. Nefesimi tuttum. Bekledim. Bekledim. Bekledim. " Şimdi." Bacaklarından çıkardıkları bıçak ile adamları boyunlarından kavradıkları gibi duvarın diğer tarafına çekip ne olduğunu bile anlamadan öldürdüler. İşte bu. " Şimdi aralarına sızacağız. Teröristlerin kıyafetlerini giyinin. Eve girip bakın kaç kişi var işarete bulunun. Ona göre ilerleyeceğiz." Ses etmediler. Başlarını salladıklarını gördüm. " Selim işarete bulunduğum anda ön tarafın işini bittiyorsunuz. Alişan ve Mahmut içeriye girince öğretmenin koruma altına alın." " Emredersiniz komutanım." Dedi anında yine. Dürbünü tam öğretmenin yanında silah ile bekleyen adamın kafasına nişan aldım. Verdiğim nefesi bile duymuyordum. İçimde kabaran öfke çoşmuştu. Ellerim kan diyerek kaşınıyordu. Her geçen saniye ömre bedel denk geliyordu. Her saniye öğretmenin canı için önemliydi. Alişan ve Mahmut kıyafetleri giydiklerini haber edip. Evin ön tarafına gittiler. Beklemeye koyuldum. Güneş tepemde dururken alnımdan terler süzülüyordu. Bu havada dışarıya çıkmamak en akılısıydı. Ekimin ortasına geldik şu hale bak. Beynim yumurta gibi pişecek şimdi. Küresel ısınma dikkat edelim lütfen. Kamu spotu. Selim'in sesi geldi." Alişan ve Mahmut içeriye girdi komutanım." Telsizi açtım." Tamam Selim beklemede kalın." Onayladı. Odanın içinde her ne dönüyorsa. Piçlerin keyfi baya yerinde duruyordu. Öğretmenin çenesini kavradı sigara içen piç ve ardından öğretmenin sözleri ile yüzüne sert bir tokat indirdi. Ellini sikmeyen en adi orospu çocuğu. Öğretmenin kafası hafif yana döndü gözleri öfkeyle parlıyordu. Bir kaç bir şey daha dedi ve yüzüne sert bir tokat daha yedi. O vuran ellini yerinden çıkarmazsam bana da Deniz demesinler. Bu sırada içeriye Mahmut girdi. Yüzü maske ile gizliydi. Cama yaklaştı. Parmaklarını açtı. Dört kişi vardı sadece evin içinde . Harika. Mahmut, Öğretmenin yanına geçti. Dürbünü İbrahime uzattım boş boş göz kırpıştırdı." Al lan!" Ellerim arasından aldı. Bacağımdan silahımı çıkarttım." Odaya girdiğim anda öğretmenin başında bekleyen piçi vuruyorsun." Gözleri hafif endişe içinde açıldı." Ya yapamazsam komutanım?" Ensesinden kavrayıp ateş saçan gözlerim mavi gözlerine kilitlendi." Yapmak zorundasın İbrahim. Ben sana zamanında bir iyilik yaptım şimdi ise sende benim için o öğretmenin canını koruyacaksın." Güven vermek ister gibi baktım." Öl deyin ölüyüm diyen sendin. Kanıtla şimdi bana bunu." Gözleri bir an boşluğa düşsede hızlı toparladı. Ellinde tutuğu silahı daha sıkı kavradı." Emredersiniz komutanım." Ensesine hafifçe vurdum. Geriye doğru sürünüp damın çatısından indim. " Selim evin içine gireceğim. Silah seslerini duyduğunuz an ön tarafı temizleyin. Bir kişi dahi eve girmeyecek." " Emredersiniz komutanım." Allah'ım sen yardımcım ol. Nefesimi tuttum aldığım nefesin sessi bile rahatsız ediyordu şuan beni. Çömele çömele duvara yaklaştım. Etrafı kontrol ettim. Ön tarafta kiler fark etmiyordu. Örülmüş duvarın üzerinden atlayıp bahçeye ulaştım. Anında evin duvarına sırtımı verdim. Evin yan tarafına yürüdüm. Bir tane cam vardı. Bıcağımı çıkardım. Pencerenin dil kısmına getirdim. Yıllar önce Şahinden öğrendiğim yöntem ile camı açtım. Sağımı solumu bir kez daha kontrol edip içeriye süzüldüm. Şerefsizler arka odada kalıyordu. Bıçağı bacağıma takarken iki silahımı kavradım. Kapıyı sessizce açtım . Karşı odadan Alişan çıktı. Ellim ile kapıyı gösterdim. Başıyla onayladı. Yavaş adımlarla yaklaştık. Kapının duvar kısmında Alişan kaldı. İçerde gelen sesleri dinledim. Şimdi değildi. Sabır Deniz az sabır. Bekledim. Bekledim. Bekledim ve en uygun anda Alişanın omzuna vurdum. Kapıya sert bir tekme attığı anda içeriye girdim. Adamlar daha ne olduğunu anlamaya fırsatları olmadan birini alnından vurdum. Öğretmenin yanında duran teröristi İbrahim vurdu. Mahmut ise tam karşıda duran adamı en sona sigara içen piç kaldı elli silahına giderken ondan hızlı davranıp tam tokat attığı elline ateşledim. Aynı anda hem öğretmen hemde adam bağırdı. Adamın yanına hızlı adımlarla vardım. Silahını belinden alıp Mahmuta uzatım ellerim arasından aldı. Adamın yüzüne sert bir yumruk geçirmem ile duvara yapışıp kaldı. Dışardan ardı ardına silah sesleri yükseldi. Adamın korku dolu bakışları beni buldu. Bir yandan ellini tutuyor diğer yandan duavara daha çok siniyordu. Öfkem harlandı." Mahmut , Öğretmeni çıkart buradan." Mahmut korku ile donmuş öğretmenin elleri ve kollarını açtı. Öğretmen ayağa kalktığı anda acı bir inilti döküldü dudaklarından." Ne oldu?" Mahmut cevap verdi." Bacağından vurulmuş komutanım." Yüzünü gizleyen maskeyi çıkartıp öğretmenin bacağına sardı." Bellinize dokunmam gerek izin varmı?" Öğretmen bana baktı. Gözlerimi açıp kapatım. Öğretmenin gözleri Mahmutu buldu. Başını korkuyla salladı. Olayın etksisi ile şoka girmişti büyük ihtimalle. Konuşmaması normaldi. Mahmut , Öğretmenin tek kollunu başının arkasından geçirip tuttu ellini diğer ellide beline dolandı. Yavaş adımlarla odadan çıkardı. Kapıyı kapatıp korku dolu bana bakan adama döndüm. Nefretle döküldü her bir sözcük." Ne oldu lan piç kurusu? Kadına vururken baya kabadayı gibiydin. Şimdi niye kedi gibi sindin köşeye?!" Yakasından tutup üzerine çöktüm. İki bacağımı açıp bedenini iki bacağımın arasına sıkıştırdım. Kanlar içinde ki ellini alıp dizlerim altına sıkıştırıp dizim ile elline baskı verdim. Acı ile depindi. Az bile sana bu şerefsiz. Yüzüne sert bir yumruk geçirdim. Durmadım ardı ardına yumruklarımı geçirdim." Şimdi de öğretmenlere mi muslat oldunuz lan?" Acıyla bir kez daha bağırdı. Karı kılıklı herif. " Dur yapma!" Sen her haltı yap yap sonra yapma de. Başka istek arzu. " Komutanım etraf temiz." Dedi Selim. Telsizi açtım." Evin etrafında konumlanın. Ölen piçleri sarı torbaya koyun. İşim bitince geliyorum." Adamın yüzüne bir yumruk daha geçirdim bu sırada. Eklememi de yaptım." Öğretmenin yarasına bakın Selim." " Emredersiniz komutanım." Dedi. Adamın yüzüne bir yumruk daha attım. Önce kırılma sesi geldi sonra ise burnundan oluk oluk kanlar akmaya başladı. Dizim ile yaralı elline daha çok bastırdım. Acı ile yeri göğü inletecek bir çığlık attı. Boynunda ki şalı çıkartıp ağzını açıp şalı ağzına tepip kapatım ağzını. Tüm sinirim ile bağırdım." Sen benim ülkemin öğretmenini kaçıracak kadar göt sahibimi oldunuz lan?!" Öfkemi kusmam gerekiyordu. En iyi kusma yönetimi ise bu şerefsizler." Öğretmenin yüzüne tokat atarken iyiydi bana da atsana lan!" Bir yumruk daha. Altımda acı içinde tekrar depindi. Umrumda mı? Olursa şerefsizim. Bir yumruk daha bir yumruk daha. En sonunda gözleri kapandı. Kanlar içindeki yüzüne tükürdüm." Leş herif." Üzerinden kalktım. Silahımı çıkarttım. Yaralı elline bir kez daha sıktım sonra ise tam alnının ortasına sıkıp imha ettim. Odaya göz gezdirdim. Ölen teröristleri kontrol ettim. Hepsini sarı torbalar bekliyordu. Kapıyı açtığım anda Alişan ile karşılaştım. Başım ile içeriyi gösterdim. Anlaması gerekeni anladı. Yanından geçip giderken Alişan odaya girdi. Ön kapıdan çıktım. Bahçede sıra sıra sarı torbalar dizilmişti. Sarı torbaların başında Can vardı. Mahmut, öğretmen ile ilgileniyordu diğerleri ise konumlanmış etrafa bakıyordu. Öğretmenin yanına doğru geçtim." Bulut , Alişana yardım et." Mahmut kenara geçti. Öğretmen hala korkuyla etrafa bakıyordu. Derin bir nefes verip yanına oturdum." Merhaba Aybüke öğretmen ben Kıdemli üsteğmen Deniz Özal." Ellimi uzattım. Ellinin tersiyle göz yaşlarını silip ellimi tuttu. Sessi ürkek bir ceylan gibi çıktı." Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum." Ellerimiz sallayıp ayrıldı." Yarası ne durumda Mahmut?" İbrahim yanıma gelip silahımı verdi. Hafif tebessüm ettim. Aferin sana bakışımı da atmayı ihmal etmedim. Anında gülümsedi İbrahim. " Kurşun sıyırmış komutanım yinede doktorun bakması lazım." Dedi Mahmut. Anladım diyerek başımı salladım." Sizi neden kaçırdılar Aybüke hanım?" Omuzlarına bırakılan çeket ile Mahmuta şaşkın baktı sonra ise ilk defa dudağının kenarında hafif bir tebessüm oluştu. Mahmut düz baktı. Omzuna bırakılan çekete sıkı sıkıya sarıldı öğretmen." Görev yerime yeni atanmıştım daha bir hafta bile anca oldu." Kesik bir nefes bıraktı." İki üç defa git diye tehdit ettiler. Dinlemedim sonra ise gördüğünüz üzere." " Polise yada bize neden haber etmediniz?" Bir yandan da etrafa göz gezdirdim. Alişan ve Bulut diğer sarı torbalarıda getirdiler ön tarafa. Köylüler yavaş yavaş buraya geliyordu. " Blöf yaptıklarını düşündüm." Mahmut cevap verdi benim yerime." Bunların blöfü olmaz Aybüke hanım. Tehdit ettikleri anda bizi aramanız gerekirdi." Aybüke öğretmen , Mahmuta altan uysal bir bakış attı." Bundan sonra ararım. Telefon numaranızı verir misiniz?" Mahmut'un iki kaşı usulca havalandı." Beni değil polisin yada askeriyeyi aramanız gerek Aybüke hanım. " Mahmut sağa sola çevirdi bakışlarını." Bu olaylardan sonra buralarda görevinizi yapmaya devamı edeceksiniz?" " Evet neden etmeyim ki?" Dedi Aybüke öğretmen merak ile. " Korkup kaçarsınız diye düşündüm." Dedi Mahmut düz bir sesle. " Burada eğitim bekleyen çocuklar var Mahmut bey. Onlar yıllardır buralarda korkmadan yaşıyorsa bende onlar için korkmam." Dedi kendinden emin bir sesle Aybüke öğretmen. Vay vay öğretmen. Gözüme girdin bak. Etkiledin beni. Mahmuta benim gibi düşünüyor olacak ki dudakları yukarıya kıvrılmıştı hafifçe. Cebinden kartını çıkartıp Aybüke öğretmene uzattı." Bir durum olursa ararsınız artık." Aybüke minnet dolu gülümsedi. Kartı elleri arasına alıp sıkı sıkıya tuttu. İkisi arasında gözlerim gidip geldi. Selim bitti başımda." Herşey tamam komutanım." Yerimden kalktım. Telsizi açtım." Şimşek 2 , kaplan 1." " Şimşek dinlemede." " Görev başarılı. Öğretmen sağ salim ellimizde. Sarı torbalar var." " Anlaşıldı kaplan 1 , helikopter ve askerler intikal ediyor. Öğretmeni de getirin." " Anlaşıldı şimşek 2." Tekrar öğretmenin yanına oturdum. Biraz çekinerek konuştu." İçerde ne yaptınız o adama?" " Hiç bir şey. Bir öğretmene vurmanın kötü bir durum olduğunu anlatım sadece." Anlatmak biraz az kalırda neyse. " Ama adamın acı çığlıklarını ta dışardan duydum." Dedi merakla. " Boşver sen bunları Aybüke hanım? Karnınız açmı?" Mahmut anında çantasından konserve çıkardı. Bir güzelde açtı." Aklıma gelmedi komutanım kusura bakmayın." Kaşıkta uzattı öğretmene. "Pek sizin ağzınızın tadına göre değil Aybüke hanım ama idare edeceksiniz. Asker yemeği bu kadar oluyor." Aybüke öğretmenin yanaklarına kırmızılık yayıldı. Tatlı bir gülüş eşliğinde aldı Mahmut'un ellindekileri." Teşekkürler." Mahmut ise başını salladı varla yok arası. Merakla soru soran köylülere baktım. Meraklı insan sevmiyordum kesinlikle. Selim pek başa çıkamıyor benziyordu ve pek Kürtçe dillinden anlıyorada benzemiyordu. İş bana kalıyordu. Yılardır aynı bölgede ve insanların içinde olunca. Onlarla daha rahat anlaşabilmek için dillerini öğrenmiştim. Onlar içinde iyi oluyordu. Helede yaşlılar için. Orta yaşlılar az bucuk Türkçe konuşabiliyor ama yaşlılar konuşamıyor ve şuan köyün yarısından çoğu yaşlıydı. Derin bir nefes verip yerimden kalktım. "Mahmut, öğretmenin yanından ayrılma ve yarasını ara ara kontrol et." İki adım attıp uzaklaştığımda Aybüke öğretmenin kısık sessi geldi. " Komutanınız çok ciddi ve sinirli duruyor. İnsan konuşurken korkuyor." Dediğini duydum. Mahmut cevap verdi." Yapısı bu bakma iyi bir insandır." Daha fazlasını duymadım. Köylülerin yanına geldim. Kürtçe konuştum." Ne oluyor?" Yaşlılar arasında başına doladığı örtüden sadece gözleri gözüken bir kadın konuştu." Silah sesleri duyduk asker. Neler oluyor?" Daha köyleri içinde olandan haberleri yoktu. Kürtçe cevap verdim." Öğretmeni kaçırmışlar gelip kurtardık. Sorun yoktur." İçlerinden cılız bir o kadarda esmer tenli olan adam öfkeyle bağırdı." Amca oğlunu vurmuşsunuz." Amca oğlu derken? Sarı torbalardan birini gösteriyordu. Yakasından tutup kendime çektim." Senin amca oğlu bir terörist ve devletin öğretmenini kaçırmış tabi ki ölecekti." Öfkeyle konuşmaya devam etti." Öğretmenin burada işi ne?" Ülke neden gelişmiyor sorusunun cevabı. Şu zihniyetler yüzünden daha da gelişmez. Ben ondan daha öfkeyle konuştum. Benim öfkem ile yarışacak seviyede değildi." Eğitim, çocuklar eğitim alsın gelecekleri olsun diye." Nefretle sarı torbaları gösterdim." Senin şerefsiz amca oğlu gibi olmasınlar diye." Elli silahına gitti ondan önce aldım belinden." Sen buralı değilsin." Gözleri bir an afalasada hemen toparladı." Buralıyım ne saçmalarsın asker?" Köylülere döndüm." Dağılın ve öğretmeninize sahip çıkın. Eğitim olmazsa çocuklarımızın geleceği de olmaz. Öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğunu anlatın çocuklara." Yandan Selime baktım." Dağıt şu kalabalığı Selim." Yakasını tuttuğum adamı sürükleyerek evin arka tarafına çektim. Yanımda Alişan bitti." Şimdi sana gelelim. Buralı değilsin aksanın buraya benzemez. Kimlerdensin söyle!" Buralı olan ve olmayanı ayıracak kadar tecrübem vardı. Bu adam buralı değildi. Başka amacı vardı. Gözlerinde öfke daha da harlandı. Kürtçeyi kenara bırakıp Türkçe konuştu. Büyük bir kahkaha attı." Çok zekisin asker." Yüzüne sert bir yumruk atmam ile kafası yana döndü. Gözlerim içine ateş kuruldu. Sinir bedenime yayıldı." Adam gibi konuş lan benimle! Kimin adamısın? Ne için buradasın?" Gülmeye devam etti. Hasbinallah." Sana konuçacağımı nereden çıkardın asker?" Dudaklarım arasına keskin bir gülüş oluştu. " Beni tanımadan böyle konuşman çok güzel piç." Yakasından tutup eve doğru yürüdüm. Eve girmeden herkese döndü iki alev alan gözlerim." Evin içine gelenin belasını büyük sikerim haberiniz olsun." Adamı yakasından tutup içeriye çektim. Alayla güldü." Beni asla konuşturamazsın asker." Bir kahkaha daha attı." Boşa çaba." Bak sen şuna.
On beş dakika sonra...
" Dur asker anlatım herşeyi." Göz yaşları arasında yalvararak baktı." Dur ne olur. Anlatım ne biliyorsam." Kocaman bir kahkaha attıp , kanlar içindeki yüzünü kavradım. Paçalarından aşağıya doğru sıvı yayıldı oradan ise yere döküldü. Iyy iğrenç altına yaptı resmen kocaman adam. On beş dakika önce dediğini tekrarladım." Beni oslo konuştormozsun asker." Yanağına vurdum. " Ne oldu lan? Altına bile işedin korkudan." Dışarıya en gür sesimle bağırdım." Alişan gel buraya!" Bir dakika sonra odanın kapısı açıldı. Alişan içeriye girdiğinde gözleri yuvalarından çıkacak derecede açıldı. Yavaş yavaş yüzü buruştu. Burnunu tutmadan yapamadı. Dayanılmaz bir koku vardı içerde. Adam sadece küçük işini yapmak ile kalmamış büyük işini de yapmıştı altına. Adamı böyle korkuturlar işte. Adamın yüzünü bıraktım." Alişan adamı al. İşim daha bitmedi." Adamın yüzüne iğrenerek baktım. Şuan yüzünün yarısı yanmıştı. Ben yakmıştım. Pişman mıyım? Asla. Yüz defa olsun yine yaparım. Ne diye pişman oluyum be. Asıl pişman olursam Allah adamı çarpar. " Şunun yüzüne çuval geçir kimse görmesin ve üzerini değiştir." İnsanların göz zevkini bozmak istemem. Bu kadarda duyarlı bir bireyim işte. Alişan hala şoklar içinde bakarken kafasını aşağı yukarıya salladı. Yanından geçip dışarıya attım kendimi. Tüm gözler bana döndü. Şaşkınlık ve hayranlık arasında bir bakış ile bakıyorlardı bana. Sarı torbalar alınmıştı etraftan diğer askerler gelmişti. Kan içinde ellerimi görünce Aybüke öğretmen korku ile bana baktı. Ne ya? Hiç mi kan görmedi? İç sesim girdi araya. "Sence kanamı korktu kadın? On beş dakika boyunca adamı çocuk gibi ağlatıp birde feryat figan bağırtırdın. O sesleri duymaması imkansız." He o konu. Ne yapalım adam çocuk gibi ağlıyorsa, canı tatlıysa ben ne yapıyım? Suç adamın bağırmasaydı. Ben masumum hâkim bey durumundayım şuan. Kan içinde ellerime iğrenerek baktım. Iyyy iğrenç. "Can bana ya havlu yada su bul. Ellime bok bulaşması ile bu itlerin kanının bulaşması aynı seviyede." İğrenç kesinlikle iğrenç. Çocukluğum ise başka konuya girdi." Murat'ı özledim." Kız sus. Adam göreve gitti. Murat benden önce göreve gitmişti. Kim bilir ne zaman dönecek. Onların görevin yanında benimki çok basit kalıyordu. Ne yapalım idare edeceğiz artık. Öğretmen hala korkuyla bana bakıyordu." Öğretmen sakin ol. Seni öldürecek halim yok." Demek zorunda kaldım. Ne diye korkuyor yani bu kadar? Dilli tutulmuş olabilir. Şükür konuştu kekeleyerek." İçerde ne yaptın o adama?" Kocaman yutkunup devam etti." Resmen feryat figan ağladı adam." Omuzlarımı indirip kaldırdım." Hiçç acıklı bir film vardı onu izledik." Bu sırada Can bir bidon su getirdi. Dizlerimi hafif kırıp ellerimi öne açtım. Can suyun kapağını açıp ellerime su dökmeye koyuldu. Aybüke öğretmen şaşkınlıkla sordu." Ne filmi?" " Kendi filmi." Derimi sökmek ister gibi ovuşturdum bir yandan da konuşmaya devam ettim." Dünya'nın en salak insanı filmin adı. İzlemeni tavsiye etmem baya duygusal diyor adam." Bulut girdi konuşmaya." Demek doğruymuş?" " Ne doğruymuş?" Dedim. Hayran hayran baktı bana." Murat komutanım ve sizin işkence yöntemlerinizi anlatırlardı komutanım. Asla inanmazdım ama görmesem bile duymam yetti inanmam için. Fazlası ile yetti." Bu sırada adamın ensesinden tutup çıkardı Alişan dışarıya. Dediğimi yapmıştı başına siyah torba , üzerini de ölen teröristlerin kıyafetlerini giydirmişti , ellerini arkadan bağlamıştı . Adamı duvarın dibine götürdü. Adam korkuyla bağırdı." Yalvarırım o kadın ile tek bırakmayın beni." Dudak büzdüm." Ayıp lan ben o kadar kötü insan mıyım?" Bal gibi insanım. Hakkiki bal hemde. Ve iç ses." Abartma be." Susar mısın iç sesim? Canım iç sesim. Bak nasıl bal gibiyim. İç ses çirkefliği devam." Yaa acı bal ve bana canım deme." Bunada tatlı konuşuyoruz olmuyor. Sert konuşuyoruz olmuyor. Sende git terapi al bence iç ses. Cevap gelmedi. Haklı olduğumu nasıl biliyor ama. İç sesim ile kavga ederken İbrahim konuştu ." Bu halinizi gördükten sonra komutanım. Sizle asla ters düşmek istemem." Diğerleri de bunu onayladı. Bencede bende olsam yapmam yani. Selim altan değil resmen düz şekilde imasını yaptı." Murat komutanım yanında hiçte öyle olmuyor İbrahim." Ellini dudaklarına götürüp öpüp salladı sonra." Adeta bal gibi oluyor. " " Lan Selim!" " Sustum komutanım Allah belamı versin sustum." Diyerek anında yerine sindi. Kazım ve Alparslan dan sonra ima yapma Selime geçmişti demek. Kurtuluş yoktu. Laneti. Göreve geldik hala Murat lafını duyuyorum. Harbi lanet. Ellerimi tamamen temizledim. Islak ellerimi bacağıma sürüp kurutum. Bu sırada uzaktan helikopterin sesi gelmeye başladı." Toplanın gidiyoruz." Silahımı aldım. İntikal eden askerlere bağırdım." Kolay gelsin arkadaşlar." " Sağolun komutanım." Dediler. Alişan adamı aldı. Mahmut, öğretmenin ayağı yüzünden yürüyemeyeceğini anlayınca öğretmenden izin alıp kucağına almıştı. Tüm tim toplanmıştı. Bir görev daha sorunsuz ve başarılı. Allah'a şükür. Kaplan timi ilk görev, ilk başarı devamı da gelecek inşallah. Hepsinde ışık vardı. İlerde çok daha iyi asker olacaklarına adım kadar eminim. Ve son söz olarak ulu Önder Atatürk'ün bir sözünü daha diyelim; Bana, insanlar üstünde bir doğuş yöneltmeğe kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük, Türk olarak dünyaya gelmemdir. Son olarak. Gururla söylerim ki; Ne Mutlu Türküm diyene.
🌊 Eveeeet bölümü nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim. Bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli 🤍
|
0% |