@dalgapanda
|
Uyandığında göğsünde sanki kocaman bir taş oturuyormuş gibi hissediyordu. Derin nefesler almakta zorlanıyor, ciğerlerinde yanma hissi vardı. Gözlerini zorla araladığında, loş bir ışıkla aydınlanan küçük bir çadırın içinde olduğunu fark etti. Çadırın tavanında, su damlalarının düştüğü sesler yankılanıyordu. Nemli toprak kokusu burnuna dolarken, sırtında hissettiği soğukluk onu titretti. Oturup çadırın kapısını açtığında, yüzüne çarpan serin rüzgâr, saçlarını savurdu. Gözlerini kırpıştırarak etrafı süzdü. Gökyüzünde parıldayan yıldızlar, karanlığı yarı aydınlatırken, uzaklardan bir derenin şırıltısı duyuluyordu. Ağaçların dalları, rüzgârda hafifçe sallanırken, yaprakların hışırtısı bir ninni gibi kulağına geliyordu. Ama bu huzurlu manzara, zihnindeki karışıklığı giderecek gibi değildi. Nasıl olmuştu da bu ıssız yerde, bu çadırın içinde bulunuyordu? Başını ellerinin arasına alarak, gözlerini yumdu. Düşünmeye çalıştıkça, şakaklarında pul pul atan bir ağrı hissetti. Gözlerini kapattı, anılarını deşmeye çalıştı. Beyninde kısa devre olmuş gibiydi. Her anı, bir bulmaca parçası gibi eksikti. Nefesini derin derin alıp vererek sakinleşmeye çalıştı. Uyku tulumunun içine girerek, kendini sıcaklığın kollarına bıraktı. Gözlerini kapattı ve uykunun kendisini sarmalamasına izin verdi. Belki de sabah uyandığında, tüm bu olanlar sadece bir kâbus olacaktı. |
0% |