Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm

@dalgapanda

 

BİRKAÇ YIL SONRA

 

Brendon, kızının denizaltı krallığı çizimine hayranlıkla baktı. Mavi tonlarının hakim olduğu bu fantastik dünyada, denizde ölenlerin ruhlarının huzur bulduğu bir krallık vardı. Küçükken Maya'ya bu hikayeyi defalarca anlatmıştı. Şimdi, kızının hayal gücünde canlanan bu krallık, babasının kalbinde de bir yer bulmuştu. Diğer çiziminde yemek yapan bir dinozor vardı. Maya'nın bu sevimli yaratığı nasıl bu kadar gerçekçi çizdiğine şaşırıyordu. Kızına baktığında, kaşları çatılmış, tüm dikkatini çizimine vermişti. Etrafı boya lekeli olan küçük sanatçı, babasının getirdiği harika kurabiyelere rağmen başını kaldırmadı. Zaman ne kadar hızlı geçiyordu! Dün doğmuş gibi görünen minik kızı ne kadar hızlı büyüyordu. Brendon, Maya'nın büyüdükçe kendisine daha çok benzediğini fark ediyordu. Bu durum onu hem mutlu ediyor hem de endişelendiriyordu. Çünkü kendi gibi özgür ruhlu bir kızın, bir gün onun gibi dünyayı dolaşmak isteyeceğini biliyordu. Sierra'nın yüzünü son tartışmalarından beri görmemişti. Aradan geçen yıllar, içine derin bir yalnızlık duygusunu yerleştirmişti. Kendi gibi insanlar, sanırım her zaman yalnızlığa mahkûmdu. Ne kadar çabalasa da Sierra'ya istediği hayatı verememişti. Şimdi de Maya'nın aynı yola girmesinden korkuyordu.

 

Maya'ya seslendi.

 

-Hey minik dinozorum, artık gitmem gerekiyor.

 

Kızının gözleri dolduğunda içini bir acı kapladı. Zaten çok az vakit geçirebiliyorlardı. Bunun sorumlusu oydu. Kendi işleri ve seyahatleri yüzünden kızına yeterince zaman ayıramıyordu. Vicdan azabı çekiyordu.

 

-Biraz daha kal baba, lütfen.

 

Brendon, kızının üzgün yüzüne bakamadı. Bir süre daha kalmaya karar verdi.

 

-Tamam, biraz daha kalıyorum ama sonra gitmem gerekiyor.

 

Maya sevinçle babasının boynuna atıldı. Brendon, kızının mutluluğuna içten içe sevindi. Keşke daha fazla onunla vakit geçirebilseydi.

 

-O zaman kısa bir hikaye anlatmaya zamanım var. En sevdiğin hikayeyi tekrar anlatmamı ister misin?

 

-Eveeet.

 

Brendon gülümsedi ve eski zamanlarda ağaçların insanlara hikâye anlattığını, onlara öğütler verdiği Maya’nın en sevdiği hikâyeyi anlatmaya başladı.

 

-Çoook eski zamanlarda, dünya ağaçlarla doluymuş. Her ağaç, kökleriyle toprağa, dallarıyla gökyüzüne bağlı yaşayan bilge bir varlıkmış. Mevsimlerin dansını bilir, rüzgarın şarkılarını dinler, yağmurun fısıltılarını anlarlardı. İnsanlar da bu ağaçların gölgesinde dinlenir, onların hikâyelerini dinler ve bilgeliklerine ortak olurlardı. Ağaçlar, sadece eğlenceli hikâyeler anlatmakla kalmazdı. Yaşamın döngüsünü, doğanın sırrını, evrenin gizemini insanlara anlatırlardı. Hangi bitki hangi toprağa ekilir, hangi hayvan hangi meyveyi sever, hangi yıldız hangi mevsimde doğar, her şeyi bilirlerdi. İnsanlar, ağaçların bilgeliğine başvurmadan hiçbir işe başlamazlardı. Ancak zamanla insanlar, ağaçların değerini unutmaya başladılar. Daha çok çalışmak, daha çok kazanmak uğruna doğayı sömürmeye başladılar. Ormanlar yok oldu, ağaçlar kesildi. Çocuklar artık ağaçların gölgesinde oynayamaz, onların hikâyelerini dinleyemez oldu. Ağaçlar, çocukların üzülmesine dayanamıyordu ama doğaya zarar veren insanlara çok kızmıştı. Bir gün toplanıp bir karar aldılar. Ağaçlar, "Bir gün tüm insanlar doğayı sevecek, koruyacak ve bize saygı gösterecek. O zaman biz de tekrar onlarla konuşacağız," diye karar vermişlerdi. O günden beri de bu günü bekliyorlardı. Ama ne yazık ki, o gün henüz gelmemişti. Bu yüzden, bugün bile ormanlarda gezerken ağaçların sessizliğini duyarız. Onlar, insanların doğaya saygı duyduğu o günü beklerler. Belki de bir gün, tüm dünya doğayı sever, saygı duyar ve korursa, ağaçlar yeniden bizimle konuşmaya başlar.

 

-Bir gün istedikleri olursa sence ağaçlar verdikleri sözü hatırlayıp tekrar bizimle konuşur mu baba?

 

-Ağaçlar çok uzun süre yaşarlar kızım. Tabi ki verdikleri sözü hatırlıyorlardır. Eğer bir gün insanlar dediklerini yaparsa her şeyin eskisi gibi olacağına inanıyorum.

 

Maya'nın yarıda kalan yanardağ çizimine baktı.

 

-Ne çiziyorsun bakalım?

 

-Senin gideceğin yanardağı çiziyorum, bitirdiğimi görmelisin.

 

Brendon, kızının bu düşünceli davranışına duygulandı.

 

-Eminim çok güzel olacak ama artık gitmem gerekiyor.

 

Ayrılma vakti gelmişti. Maya üzgün gözlerle babasına bakıyordu. Babasının çiziminin bitmesini görmesini istemişti. Aslında yanında daha çok kalabilmesi için tüm gün yorulmadan çizim yapmaya devam edebilirdi. Ailesini çok özlüyordu, annesi bütün gün çalışıyordu ve eve geldiğinde bile çalışma odasına gidip işlerine devam ediyordu. En son ne zaman annesi ile beraber aynı masa da yemek yediğini bile hatırlamıyordu. Babasını bir kere gidince, onu tekrar ne zaman göreceğini bilmiyordu. Bazen gidince babasına aylarca telefon ile bile ulaşamıyordu. Sadece ailesini özlüyordu. Anne ve babasını aynı zamanda aynı yerde görmek istiyordu. Ama büyüdükçe kabullenmeye başladı ikisini aynı yerde göremeyeceği gerçeğini. Brendon kızını üzgün görmeye dayanamıyordu. Ama bu evde daha fazla kalmamalıydı. Sierra ile anlaşmaları böyleydi. Süreyi daha fazla uzatamazdı. Brendon, kızının boyalarından mavi olanı alıp,

 

-Hey ufaklık boyalarından bir tanesini alabilir miyim?

 

Maya nedenini anlamadı.

 

-Neden?

 

-Gittiğim her yere kızımın kıymetli boyasıyla 'BURADAYDIM' yazacağım, olur mu?

 

Maya sevinçle başını salladı. Brendon, kızının kollarına sıkıca sarıldı ve evden çıktı. Yolda giderken, arkasına dönüp bir daha baktı. Kızının odasının ışığı hala yanıyordu. Belki de Maya, çizdiği yanardağa son rötuşları yapıyordu. Brendon, iç çekti. Keşke zamanı geri alabilseydi. Keşke kızına daha çok vakit ayırabilseydi. Ama hayat böyleydi işte. İnsanlar hatalar yapıyor ve sonuçlarıyla yaşamak zorunda kalıyorlardı.

Loading...
0%