3. Bölüm

3. Bölüm:Sesiz Çığlıklar

Damla T.
damla___0

 

"Hayatta kalmak, bazen korkularınla yüzleşmekten çok, onlara karşı duracak cesareti bulmaktır."

Annem yine şehir dışına çıkmıştı ve bana sadece buzdolabında yapıştırdığı notla haber vermişti.

Annem Rus asıllı bir kadındı kumral saçlarına hâlâ ak düşmemiş, mavi gözleri gençlik yıllarındaki gibi hâlâ parlıyordu, fakat onun güzel bir kadın olması iyi bir anne olduğu anlamına gelmiyordu, benden kurtulmak istiyordu, bana bir yük gözüyle bakıyordu. Ancak buna rağmen babamın yanına Türkiye'ye dönmek istememe karşı çıkıyordu, ben iki yaşındayken boşanmışlar. Babam benimle ilgilenmek için herşeyi yapıyor ama buraya gelemiyordu, annem babamla bağlantılarımı kesmek, babama beni göstermeyerek acı çektirmek için babamdan uzak bir ülkeye taşınmıştı. Elime telefonumu alıp büyük bir özlemle onu aradım, çaldı... çaldı... Ama o açmadı. Babamın telefonunu açmaması içimdeki huzursuzluğu daha da artırdı. Çalmaya devam ederken, yavaşça kalbim hızla atmaya başladı. Her geçen saniye, ondan bir haber almak için duyduğum o güçlü isteği daha da yoğunlaştırıyordu. Sonunda, telefonun ekranı karardı. Bir kez daha denedim, belki başka bir şekilde ulaşabilirim diye. Ama yine de hiçbir cevap gelmedi. Belki işi vardır diye düşünerek, telefonumu bir kenara fırlattım. Andre'de iki gündür ortalıkta yoktu,ne o arıyor, mesaj atıyordu, ne de benim aramalarıma dönüp, mesajlarıma cevap veriyordu. Son zamanlarda sanki çok değişmişti, soğuk ve ıssız biri olmuştu. Mutfaktaki kahvaltımı bitirip odama giderken koridorun duvarında kocaman bir yazı gördüm

Artık tanışmanın vakti gelmedi mi?

Yazıyı gördüğümde, kalbim bir an için duracak gibi oldu. O kadar belirgin ve netti ki, sanki duvara kazınmış bir tehdit gibiydi. Gözlerim yazıya kilitlendi, beynim donmuş gibi hissettim. Bu yazıyı kim yazmıştı? Damga mı, başka bir katil mı yoksa bir sapık mı?!

Yavaşça duvara yaklaştım, bir adım attım ama o kadar korkmuştum ki adımlarım sanki ağırsızlaşmıştı. Ellerim titriyordu, içimdeki korku gittikçe büyüyordu. "Artık tanışmanın vakti gelmedi mi?" cümlesi beynimde yankı yapıyordu, her harf sanki bir darbe gibi hissediliyordu "Kimsin sen!?" O şuan evin içerisindeydi, kahvaltı yapmadan koridorun önünde geçmiştim ama böyle bir yazı yoktu. Bir dakika bir dakika hastalığım bana oyun oynuyor olabilir miydi? "Sakin ol Elya, bu zihnin sana oynadığı bir oyun." Kendimi sakinleştirmeye çalışarak yere çöktüm "Hayır Elya, bağır çağır yardım iste çünkü ilk kez zihnin sana oyun oynamıyor," Duyduğum sesle tenim buz kesti "Bir gerçeğin içerisindesin." Damga'nın sesi miydi o? "Damga..." Hafifçe ürkütücü bir kıkırdama sesi duydum, bunların hepsi gerçekti "Şşş sesiz ama benden korktuğunu düşüneceğim yoksa," Dedi, alay ederek.

 

O an, sesin geldiği yeri bulmaya çalıştım ama her şey o kadar belirsizdi ki, korkudan gözlerim dahi net göremiyordu. Titreyen ellerimle kafamı çevirmeye çalışırken, bir yandan derin nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çabaladım. Fakat her nefes alışımda, o korkutucu ses daha da yaklaşıyordu. Bir an bile rahatlayamıyordum.

"Beni çok merak ediyordun değil mi, Elya?" diye tekrar duyduğum ses, bir yılan gibi her bir kelimesini vücudumda hissettiriyordu. Yavaşça, her adımımdan sonra bir korku daha ekleniyordu içime. Sanki etrafımda hiçbir şey gerçek değildi, ama her şey çok gerçek hissediliyordu.

Başımı hızlıca çevirdim, gözlerimle her köşe ve karanlık noktayı taradım. Ama hiçbir şey yoktu. Her şeyin şaka olduğunu düşündüm ama bir ses daha… o ses, yavaşça arkamdan kulağıma fısıldadı: "Yalnız değilsin,Elya. Boşuna etrafa bakma ben seni görebiliyorum, sen beni görmesende."

O an, beynim tamamen donmuş gibiydi. Gözlerim kapanmaya başladı, sanki başımın etrafında bir dünya dönüyordu. "Beni öldürme... lütfen!" diye ağlamaklı bir şekilde yalvardım. Sesim titrek ve çaresizdi, her kelimeyi çıkarmak bana zor geliyordu. Ellerimle yüzümü kapatıp korkudan vücudumun her noktasına yayılan titremeyi hissettim.

"Beni bırak… Beni bırak… Lütfen!" diye bağırdım. Fakat, sesim sanki bu karanlık evin derinliklerine kayboluyordu. "Yalvarıyorum Damga,beni öldürme, yalvarırım, ben yaşamak istiyorum!"

Bir kahkaha duyuldu, sessizliğe karışan o alaycı kahkaha, her şeyin son noktasını getiriyordu. "Yalvaran insanları çok severim, o son çabaları...harika." O an, her şeyin üzerine çöken bir sessizlik vardı. Sadece o korkutucu kahkaha hâlâ beynimde yankılanıyordu.

Bir anda, bir adım daha attım, ama bir elin sert bir şekilde omzumdan tutmasıyla irkilerek geri savruldum. "Beni öldürme!" diye feryat ettim, çığlık attım, ama hiç kimse yoktu. Sadece karanlık vardı, etrafımı saran o korkunç boşluk.

"Çığlık atmanı duymak güzeldi." O ses, hâlâ alaycı bir şekilde kulaklarımda çınlıyordu.

O an, ölüm kadar gerçek bir şey vardı: korku, bedenimi ve ruhumu her geçen saniye daha çok sarmalıyordu.

Arkadan omzuma dokunan el, yavaşça boynumdan gözlerime çıktı ve hızlıca gözlerimi kapattı "Elya..." Dedi, nefesini boynumda hissediyordum "Nolur benim öldürme, yalvarırım. Bak, bak bir şizofren hastasıyım benim gibi bir deliyi öldürmek sana ne katacak ki?" Sesim, bir çaresizliğin yankısıydı. Ürkütücü ses tonuyla güldü "Öyle deme ama,beni üzüyorsun. Kendine haksızlık etme." Benimle alay ediyordu "Beni bırak yalvarırım söz veriyorum kimseye senden söz etmeyeceğim, hem kimse bana inanmaz ki zaten hayal gördüğümü felan sanar. Öldürme beni!" Bir eli gözlerimi kapatırken diğer eli saçlarım okşamaya başladı "Şşş benim gibi bir katilin, acıma duygusu olduğuna inanıyor musun? Bana biraz sevdiklerinden bahset hadi!" Yutkunarak tüm sevdiklerimi düşündüm çok kişi yoktu "Babam, annem, Bayan S ve Andre, başka sevdiğim biri yok, çok kimseyi tanımam zaten. Hastalığımdan dolayı da kimse konuşmaz benimle." Belki biraz acır diye düşündüm ama gerçekten de acıma duygusu yoktu "Anne ve Babasını her insan olmasa da çoğu insan sever, Bayan S.'de senin komşun ve bu mahallede seninle konuşan tek insan sana karşı güler yüzlü ve neşeli, onu bu yüzden seviyorsun," Herşeyi biliyordu "Peki ya Andre, onu neden seviyorsun, o senin eski sevgilin değil mi?" Katilimle oturmuş sohbet ediyordum, titreyerek cevap verdim "Çünkü ona hâlâ aşığım, kalbimin büyük bir parçası ona ait. O bu dünyada görüp göremeyeceğim en iyi insan,bana çok iyi davranıyor, yumuşak bir kalbi var, beni herkesten daha fazla düşünüyor ve seviyor. Zeki, çekici, yakışıklı, iyi kalpli, eğlenceli, neşeli, anlayışlı..." Saçlarımı okşamaya devam etti "Daha ne olsun ki?" Katilimle, bir yandan konuşmaya devam ederken bir yandan da ölmekten korktuğum için, gözlerimden yaşlar süzüldü. Bu kadar karanlık, bu kadar korkutucu bir anı hayal etmek, bir insanın sahip olabileceği en büyük kabustu.

"Demek Andre'yi bu kadar çok seviyorsin, peki ya hayatını ne kadar seviyorsun, Elya?" diye sordu, alaycı bir tonda. Ellerini üzerimden çekerken, sesi soğuk bir rüzgâr gibi içime işledi. Kafamı kaldırıp boşluğa baktım, sanki karşımda biri varmış gibi ama kimse yoktu,o arkamdaydı. Boğazım kurumuştu, cevap vermek istedim ama kelimeler dilime takılıp kalıyordu.

"Bu kadar sessiz kalma," diye devam etti. "İnsan, ölümle yüzleşirken bile konuşabilmeli. Hadi, bana hayatındaki en büyük pişmanlığını söyle."

Bu soruyla beynim allak bullak oldu. Hayatımdaki pişmanlıkları bir bir düşündüm ama o an, neyi söyleyeceğimi bilmiyordum. "Sanırım..." dedim, sesi titreyen bir çocuk gibi. "Kendimi hep yalnız bırakmama izin vermek... İnsanlara güvenmemek..."

"Korku, yalnızlık getirir," dedi yavaşça. "Ama ilginçtir, yalnızlık da seni daha çok korkutur." Ardından bir süre sessizlik oldu. Sanki söylediği sözler zihnimde yankılanıyordu. "Elya, insanın en büyük pişmanlığı korkularını aşamaması olur. İlk kez şizofren bir kurbanım oluyor. Seni tanımak hoşuma gitti."

Her şey belirsizdi, her şey daha da korkutucuydu. Ama biliyordum ki, bu daha başlangıçtı. Ve bu korkutucu başlangıç, beni tamamen ele geçirmeden kaçacak bir yol bulmalıydım.

Damga’nın söyledikleri beynimde yankılanırken içimdeki korku iyice büyüdü. Henüz kendimi toparlamaya çalışırken, o soğuk ses tekrar duyuldu. Ancak bu kez tonu daha sakin, daha garip bir şekilde keyifliydi.

"Elya," dedi alaycı bir tınıyla, "Bana bir iyilik yapmanı istiyorum. Hadi, benim için bir şarkı söyle."

Şaşkınlıktan nefesim kesildi. Bu kadar korkunç bir durumda, benden şarkı mı istiyordu? Ellerim titremeye başladı, kalbim göğsümde hızla çarpıyordu. Sesim çıkmaz hale gelmişti. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Şey... Ben, ben..." derken, boğazımdaki düğüm daha da sıkılaştı.

"Şşş, sakin ol," dedi Damga, sesi yine o tuhaf eğlenceyle doluydu. "Sadece bir şarkı, Elya. Sesin güzel mi bilmiyorum, ama bunun bir önemi yok. Hadi, söyle. Belki seni hayatta bırakırım."

Korkunun verdiği çaresizlikle, titreyen dudaklarımı aralayarak bir melodi mırıldanmaya başladım. Sözlerini dahi hatırlamadığım eski bir çocuk şarkısıydı. Sesim ince, kesik kesikti. Söylerken gözyaşlarım istemsizce yanaklarımdan akmaya devam ediyordu.

Damga, sessizce dinliyordu. Etrafı saran sessizlikte, benim titrek sesim yankılanıyordu. Şarkının sonuna yaklaştığımda, nefesimi kontrol edemeyecek hale gelmiştim. Son mısrayı tamamladığımda, derin bir sessizlik çöktü. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

Bir süre hiçbir şey olmadı, sadece o sessizlik… Sonra yavaşça adımların uzaklaştığını duydum. Damga arkasına dönmüş gidiyordu, ama gitmeden önce bir kez daha konuştu:

"Bu kadar korkak olma, Elya. Belki bir dahaki sefere daha cesur olursun." Ardından, arkasında sadece o ürkütücü kahkahasını bırakarak karanlığa karıştı.

Bir süre olduğum yerde öylece kaldım, vücudum kaskatı kesilmişti. Sonunda derin bir nefes aldım ve ellerimi yere koyarak titreyen bedenimi doğrultmaya çalıştım. Bu yaşananların gerçek olduğunu kabul edemiyordum, ama bir şekilde hayatta kalmıştım. Damga gitmişti, ama zihnimde bıraktığı o soğuk korku hâlâ benimleydi.

Bu yalnızca bir başlangıçtı. Onun bu oyunu devam edecekti ve ben bu oyunda hayatta kalmanın bir yolunu bulmak zorundaydım.

 

Okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum, sizleri çooookkkk seviyoorumm,oy verip destek olmayı da unutttmaaaayınnnn 💐 💙✨

Bölüm : 13.01.2025 17:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...