Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@danesima

Yeni bölümü yazmamın üzerinden zaten 3-4 gün geçmişti ama platforma kaydetmeyi unuttuğum için anca yetiştirdim.

Yarın okullar var ve benim zerre hayat enerjim yok.

En sevdiğim hocalar artık dersime girmiyor, sevmediğin hocalarda derslerime girmeye devam ediyor 😔

Okul açıldığı zaman yazmakta zorluk yaşamıyorum ama hikayeyi platforma geçirmek zor oluyor. Genelde derslerde sıkıldığımda yazdığım için işim kolaylaşıyor. Ancak bu süreç içerisinde zorlanmamda 2 günde bir bölüm atmaya çalışacağım Ankara ayazlarım.

Yarın umarım sizin için güzel ve eğlenceli bir gün olur.

Şimdi hazırsanız bölüme geçelim ama ondan önce hikayemizin başrölü Asena’yı sonunda seçtiğim için aşağıya fotoğrafını koyuyorum.

İyi okumalar Ankara ayazlarım…

Not: Dilenci değilim ama yorumu çok görmeyin

Medya: Asena Işık

Model: Blance Soller (daha ayrıntılı bakmak isteyenler için)

💐

Önümde oturan kızların konuştuklarını dinlemiyordum bile.

Cuma'nın üzerinden 2 gün geçmişti ve Cenk'ten ses soluk yoktu.

Belki de suçlu psikolojisi olarak susup köşesine çekilmişti.

Bu arada o gün aldığım pasta çok güzeldi keşke orda bırakacağıma yanımda götürseydim.

Evde sırf o pastayı almadığım için iki saate yakın ağlamıştım.

Uraz da sırf neye ağladığımı çözemediği için bin ton benle dalaşmış sonuç olarak babamın kaslı kolları arasında preslenerek son nefesini vermişti. Tabi babam son saniye acımasaydı.

Açıkçası küçük kardeşimin vefatı benim tek bir yönden üzer. Cenazesinde giyecek siyah elbisem ve uyumlu tülbentim yok. Bir de siyah stiletto altına müthiş gider.

"Asena sen bizi dinlemiyor musun?" Ayla'nın sesiyle kendime gelip kafamı kaldırdım.

3 meraklı göz bana bakıyordu. Tabi bu masada 2 yılan var da onu Allah rızası için insandan sayıyorduk.

"Bir şey mi oldu Ayla?" Sabahtan beri önümde duran bitmiş şeker paketine odaklanıp overthink yapmıştım.

"Biz attığımız stye seni de etiketledik. Sen hesabında paylaş herkes görsün." Konuşan kıza baktım. İkisi de Ayla'nın bölümünden 2 yıldır peşimizde dolaşan kızlardı.

Bu konuşan Esila'yı çok sevmesem de diğer kız Rana bana daha yakındı.

Esila'nın benden tek beklentisi Instagram ve diğer platformdaki takipçilerimdi.

Şöyle ki benim yaklaşık 650 bin kişinin takip ettiği bir hesabım vardı.

Tıp kazandığım zaman babamla aynı anda iki işi yapamayacağımla alakalı iddia sonucu hesabı açmış günlük videolar çekip atıyordum.

Bir süre sonra videolar patlayıp hesabım ünlü olunca 'influencer' olmuştum.

Açıkçası benlik sorun yoktu. Günlük olarak neler yaptığımı anlatıyor bir şeyler danışıp konuşuyordum. Ve gayeye sarıp 7-8 yıldır hayatımın parçası olmuştu.

"Bir ara atarım Esila." Hayır atmayacağım.

"Gözümün önünde at Asena görelim." Kaşlarımı alayla kaldırıp kıza baktım.

"Pardon. Sana bir şey kanıtlamaya ihtiyacım yok. Takipçi uğruna bu kadar bozulman garip." Kız telefonunu masaya fırlatıp bana baktı.

"Asıl sana n'oluyo. Takipçilerin var diye bir şey sanma kendini. Nasıl bir hayat yaşadığını birinci ağızdan biz biliyoruz." Kaşlarım çatışırken Alya'ya baktım.

"1. Ağız derken? Ben sana şurda kalkıp günahımı anlatmamışım kız gelmiş okuduğu kıytırık gazete köşelerindeki tazıları bana satıyor." Ayağa kalkıp çantamı aldım.

"Asıl biz senin ne yaşadığını biliyoruz Esila. Hemde birinci ağızdan. Benden sana öneri ağzını biraz kapat her yerde her şeyi anlatma." Esila bana odaklanmış bakarken Ayla ayağa kalktı.

"Asena yapma. Gel oturalım küslük olmaz. Biz bir grubuz, arkadaşız. Birbirimizi kırmaya gerek yok." Ayla'ya döndüm. "Ayla ben senle arkadaşım. Siz bir grupsunuz, bensiz. Ben grup falan istemiyorum. Sen bana yetersin."

Masadaki telefonumu alıp hızlıca masadan kalktım.

İyi ki kasada ödemeli içecek almıştım. Kıza kalsa masa da ödemeyle bana kitleyip kalkacak.

Kapıdan dışarı çıkmamla gördüğüm polis arabasıyla durdum. Ne oluyo lan?

Arandan çıkan bir amir bana doğru gelmeye başlayınca korku bedenimi sardı.

Babama bir şey oldu acaba. Uraz okulda mı bu saatte?

"Asena Işık siz misiniz?" Önümde duran orta yaşlı cebinden bir kâğıt çıkartmaya çalışırken benim başım çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı.

Kâğıdı sonunda cebinden çıkartıp bana uzatırken elinden kâğıdı alıp hızlıca aldım.

Kâğıdın üzerinde büyük harflerle Cenk UÇER yazısıyla neden geldiklerini anladım.

"Konut dokunulmazlığının ihlali suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK'nın 116. maddesinde şu şekilde yazıyor Asena Hanım. Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Piç! Bende diyorum neden sesi çıkmıyor.

"Cenk Uçer'in evine izinsiz girmekten dolayı hakkınızda dosya açıldı. Şimdi bize zorluk çıkartmadan emniyete gelin lütfen."

Hayır emniyete götürürlerse babamın haberi olur.

Dava açıldıysa zaten babamın haberi oldu.

İki ucu boklu değnek tutuyorum sanki.

"Geleyim memur bey. Ama bir şey sorucam. Bana emniyette ne yapacaklar?" Adam garipser gibi yüzüme baktı.

"Abi ben o bodrumdaki kodesi sevmiyorum. Çok kaldığım için alıştım ama çok sıkıcı oluyor." Adam yüzüme bir süre garip garip baktıktan sonra kolumdan tutup arabaya sürüklemeye başladı.

"Abi ayağımda topklu var. Yere kapaklanırsam beni hayatta bir tur kriz geçirmeden götüremezsiniz." Adam durup tekrar deli görmüş gibi yüzüme baktı. "Sadece uyarıydı. Devam edelim lütfen."

Abi beni arabaya bindirip kapımı kapattıktan sonra diğer araçtakilere seslendi. "Oğlum biriniz benimle gelsin. Bunla tek bırakmayın beni." Bana mı dedi onu?

Yok ebene dedi Asena.

Ayşe hatuna ayıp oluyor yalnız. Ebeni falan yakışıyor mu?

Şoför koltuğu ve ön koltuk kapısı açılıp deminki abi yanında genç erkek memur oturdu.

Abi hiçbir şey demeden arabayı çalıştırırken diğeri dikiz aynasından bakıyordu.

"Helal kız sana. O evi o hale nasıl getirdin?" Dikelip hemen sırıttım. "Ellerime sağlık değil mi?"

Adam gülerek kafasını sağlarken şoför koltuğundaki abi derin bir nefes verdi.

"Kızım niye öyle bir şey yapıp başına dert açıyorsun?" Abi beni mi düşünmüştü?

"İhanetten geriye kalan parçaları hallettim abi. Ne yapsaydım? Oturup kabullensem bana yazık değil mi?" Öndeki genç memur koltuğa tutunup arkaya dönüp şaşkınca bana baktı. "Aldatmış mı?"

Abe ben madurum.

"Hemde 2 yıldır." Adam eliyle ağzını kapatıp bana baktı. "Nasıl anlamadın? İnsanın 2 yıl ruhu bile mi duymaz?" Hemen dikelip koltuğun uçuna doğru oturup iki koltuğun arasına yaklaştım.

"Şimdi bu kızı bana hep kız kardeşim şehir dışında çok az karşılaşıyoruz diyordu. Kıza da beni öyle anlatmış anladığım kadarıyla." Abi eliyle ağzını kapatıp yola bakmaya devam etti.

"Adamdaki zekaya bak" Kafamı salladım. "Hiç sorma abi."

"Neyse ben o günün akşamı hastanede doktordum." Öndeki genç olan beni kesti. "Sen doktor musun bir de?"

Elimi hayır anlamında sağladım. "Hala tam doktor sayılmıyorum. İntörnlüğüm bitti. Neyse devam edeyim."

"Benim son intörnlük nöbetim diye kutlamak için sabah hastaneden çıkar çıkmaz pasta aldım bunun evine gittim. Asansör bozuk diye basamaklardan çıkarken bunu alt komşusu bir teyze kapıyı açtı, işte kızım dün sen evde değil miydin, sesler geliyordu, evden çıktığını görmedim falan dedi."

Yutkunup nasıl anlatacağımı düşündüm.

"Birde evde bastın." Kafamı salladım. "Hiç sorma"

"Sonra ben yukarı çıktım kapıyı çaldım bir kız kapıyı açtı. Kapıyı açan kızda bana kardeşim dediği kız. Kız beni gördü adımı sordu filan. Hani kızı adını duyuna teyze beni doldurdu bak kardeşi gelmiş falan dedim de kız sonra 'aa sen Cenk'in kız kardeşisin seninle çok tanışmak itiyordu. Ben sevgilisiyim' dediğinde bana jeton düştü."

"Alçak puşt." Abinin sessiz küfrüyle direk ona döndüm. "Bende aynısını dedim abi. Resmen kalbimden vuruldum anladığımda."

"E kızım annene babana abine anlatsaydın ya. Böyle de başına iş açtın." Hayır anlamında kafamı salladım. "Abi benim babam Albay Işık. Çeker silahını önce bölgeden sonra da olmayan beyninden vururdu. Erkek kardeşim desen onu hala ben dövüyorum."

Abinin ani freniyle ben boşluktan öne doğru savruldum. "Abi napıyosun ya?"

Adam direksiyondan destek alıp bana döndü. "Sen Albay Işığın kızı mısın?"

Kafamı onaylar anlamda salladım.

"Albay, Onur savcının içinden geçer." Ay bir de savcı mı vardı işin içinde.

"Abi babam kimin içinden geçer bilmem. Ha şahsen de birinin içinden geçerse de haklıdır, arkasında dururum. Ama sen biraz daha arabayı trafiğin ortasında durdurur ani fren yaparsan ben senle bozuşucam."

Yan taraftan geçen arabalar hem arabaya doğruyor hemde küfrediyordu.

Abi arabayı tekrar sürmeye başlayınca genç olan konuşmaya devam etti.

"Ya tabloları, diş macunlarını, hadi onu da geçtim parfümleri de anladım. Koltuk ve damanın ne suçu vardı?" Dik durmaktan yorulup arkamı yaslandım.

"Damayı Fransa'dan almıştı. Koltukları da özel üretimdi ve çok değer veriyordu." Aklıma gelen anılarla yüzümü ekşittim.

"Pislik koltuklarına o kadar aşıktı ki dışardan gelince kıyafetlerinle değil yeni temiz kıyafetlerle üstünde oturmana izin veriyordu." Adam anlarmış gibi kafasını salladı. "Helal lan sana. Zaten emniyette bile ne kadar çıldırdığı belliydi."

Hemen tekrar öne yaklaştım. "Emniyette mi şimdi o puştu?"

İkisi de onaylar şekilde kafasını sağlayınca bıkınca nefes verip geri arkama yaslandım.

Sıçtım ben...

💐

Önümdeki yüzsüzlüğün vücut bulmuş hali oturuyordu.

Bir de sırıtarak bakmaya devam ediyor. Ben senin akıl hocalarına yapacaklarımı biliyorum ama hadi neyse.

"Asena Hanım hala gerekli bir cevap vermiyorsunuz. Neden yaptınız?" Hemen Cenk'in yanında oturan savcıya döndüm.

"2 yıldır adam beni aldatmış ben. Bunu öğrenmiş yapmışım. Daha gerekli bir cevap lazım mı?" Savcı bıkkınlıkla kafasını sağladı. "Yeni Türk Ceza Kanunu'na göre aldatmak suç olarak gözükmediği için şu an suçlu taraf sizsiniz."

"E şiddet var. Bu sayılmaz mı savcım?" Adam bir anda dik durup bana baktı. "Pardon anlamadım."

"Bu yanınızda gördüğünüz terbiyesiz kalbime ve duygularıma tecavüz etti. YETMEZ Mİ?" Masaya vurmamla karşımda oturan Cenk sandalyeyi iterek kalktı.

"Gördünüz hakaret etti. Dava açıyorum. Şahitsiniz Onur Bey." Savcı ayağı kalkıp Cenk'i geri oturtmaya çalıştı.

"Kanunda terbiyesiz hakaret olarak geçmiyor. Cenk Bey lütfen sizde oturun şuraya." Cenk sandalyeyi masadan biraz uzak alıp öyle oturdu.

"Bak savcıda söylüyor. Aldatma suç değil. Ayrıca bizim sevgili olduğumuzu kanıtlayacak bir şey yok ki şu 3 yılda. Arkadaşım gibi görüp seninle vakit geçirmiş olabilirim." Masaya bir kere daha vurdum.

"3 yıldır yazdığın mesajlar var yalancı. Sende bir gram terbiye olsa o kızı da aldatmazdın. Kim bilir o kızdan önceki 1 yılda beni kimle aldattın." Cenk tekrar savcıya dönüp hakaret ettim mi diye onaylatmaya çalıştı ama ben bilerek cümlelerimi seçip hakaret sayılmayacak şeyler diyordum.

"Esila vardı. O kızdan önceki senle 1 yılda. Daha doğrusu 1 yıl değilde tanıştığımızdan beri ara sıra." Kıvırcık saçlı kızın suratı ve tanıştığımız zamandan beri söyledikleri aklıma gelince ellerimi saçlarımdan geçirdim.

"Lan, lan. Babama söyleyip topuğuna sıktırtmazsam bende Asena değilim." Masa da duran içi dolu çay bardağını yüzünde doğru fırlattım.

"GELMİŞ BANA HALA BEN BİR SUÇ İŞLEMİŞ SAYILMAM DİYOR. GEÇMİŞ KARŞIMA PİŞKİN PİŞKİN ARKADAŞINLA SENİ ALDATTIM DİYOR. CİBİLİYETSİZ. ALLAH BELANI VERSİN SENİN. İNŞAAT MÜDÜĞÜRLÜĞÜNDE BİNA DEMİRLERİ TEK TEK GÖTÜNE GİRSİN." Masadaki her şeyi ona doğru fırlatırken o ayağa kalkmış duvara yapışmış korunmaya çalışıyordu.

"ALLAHIM SEN BENİ SEVERSİN. ŞUNUN ŞURDA ÜSTÜNE YILDIRIM DÜŞÜRDE RAHATLAYAYIM. ŞU ANA KADAR ETTİĞİM TÜM DUALARA BİR DAHA AMİN DİYORUM." İçeri kapısı açılıp içeri giren memurlar kollarımı tutup beni durdurmaya çalışıyor kollarımdan beni çekiyorlardı.

"Nezarethaneye götürün. Yakını gelmeden de çıkarmayın. Dikkat edin sizden saldırmasın." Savcı konuşurken hala masayı tekmeleyip Cenk'e saydırıyordum.

Memurlar odadan çıkartmasıyla anında sakinleşip kollarımı çektim. "Tamam sakinim. Hadi gidelim."

İki memur birbirine deli görmüş gibi bakarken ben yolunu ezberlediğim yere ilerlemeye başladım.

"Bugün Gökhan var mı nöbette?" Memurlardan biri kafasını sağlayınca aşağı merdivenlerden nezarethanenin olduğu bodruma ilerledim.

Memurlardan biri kapıyı anahtarla açınca Gökhan ayağa kalktı.

"Ooo kimleri görüyoruz efendim. Bende diyorum 1 aydır buralar çok sessiz." Ellinle kış kışlar gibi hareket yaptım. "Ben sensiz daha mutluydum."

Yanıma gelen memur kolumu tutup tek kişilik hücreye beni koyup kapıyı kitledi.

Parmaklıklara tutunup ordan Gökhan'a baktım. "Özledin mi beni favori memurum?" Gökhan ellerini beline koyup gülümseyerek kafasını salladı.

"Takribi ne zaman buralara sadece beni ziyaret etmeye geleceksin?” Bilmem şeklinde dudaklarımı büzdüm.

"Kendine nezarethane ismi koy. Hani böyle sahne isimleri oluyor ya. Sen gelmeden önce birimlere geçsinler Asena geliyor diye. Kırmızı halını ve Cilveloy şarkısını hazırlasınlar." Kafamı arkaya atıp güldüm.

"CilveliSedef gibi benimde sahne adım CilveloyAsena olsun nedersin?" Gökhan'da masasına oturup benim gibi güldü.

"Asena gibi onurlu bir ismi ne zamandan beri dalga konusu yapıyorsunuz Gökhan?" Gelen sert adımlarla demin içeri girdiğim kapıdan gelen asker kamuflajı giymiş adama baktım.

"Buyrun ben Asena?" Elimi parmaklıklardan geçirip adama doğru uzattım. Sanki onunla dalga geçiyormuşum gibi yüzünü ekşiterek baktı.

"Ne zamandan beri parmaklıklar ardındaki insanlarla bu kadar yakınsın Gökhan?" Yüzümü ekşiterek geri çektim elimi. Sıkmamıştı zaten...

Arkamı dönüp duvara sabitli demire ilerledim.

"Ne zamandan beri böylesin Gökhan? Ne zamandan beri Gökhansın Gökhan? Bla bla bla." Duyacağı şekilde geveleyip demire oturdum.

"Sanki kendisi doğrusu Gökhan'ı da bu kadar ezberlediği şey bozulmuş gibi davranıyor." Kollarımı göğüsümde bağlayıp arkama yaslandım.

Güzel bir başlangıç yapabilirdik beyefendi ama siz bütün hevesimin içine sıçtın.

"Düşün o kadar uzun zamandır görevlerdesin ki Gölge benim nasıl bir kişi olduğumu unutmuşsun." Gökhan ayağa kalkıp adama sarılınca bir kaşım yukarı kalktı. Ne bu samimiyet?

"Vatani görev Gökhan. Sende ne zaman şurayı bırakıp sahaya çıkacaksın merak konusu." Gökhan adamı masanın karşısındaki 2 sandalyeden birine oturturken ben tam karşılarında onları izliyordum.

"Ne içersin? Çay, kahve?" Hemen telefona çaycının kodunu girerken adam çay istedi.

Aslında bizde ister miydik? İsterdik isterdik.

Gökhan telefona girip kısa bir süre çalmasını bekledi.

"Alo Recep abi. Bize iki çay." Bana yok mu be Gökhan?

Beni beni, Asenana çayı çok mı gördün?

Kafasını kaldırıp bana baktı. "Asena çay?" Kafamı onaylar şekilde salladım.

"Recep abi Asena'yla 3 çay oldu. Ne? Neden olmaz abi? Bizim kız işte?" Recep abi ne dediyse yüzü kireç gibi oldu. "Tamam abi, ben gelir alırım."

Telefonu kapatınca ayağı kalkıp bana baktı. "Lan deli. Savcının yanında adama sıcak çay fırlatmışsın. Savcıda aşağıdaki deliye bir daha çay vermeyin demiş." Masanın arkasından geçip nezarethanenin çıkışına doğru yürüdü.

"Ben de adamın yerinde olsam bu deliye çay verdirmem." Oturan askere döndü. "Gölge! Ben çay alıp geliyorum sen bu deliye bak."

Niye o bana bakıyor. O gitsin egosuna baksın.

Gökhan gittiği gibi ayak ayak üstüne atıp yere basan ayağımdaki topukluyla ritim tutmaya başladım. Stres olmuştum.

Gerizekalı Cenk hak ettim diyip susar diye düşünmüştüm.

Odada söyledikleri aklıma geldikçe gözlerimi kararıyordu.

Sonra aklıma tekrar Esila'nın yüzü gelince topuğumu yerde sürtüp tiz bir ses çıkarttım.

Kız resmen benimle oyun oynuyor. Hayatımı çalmaya çalışıyor.

"Yeter be! Görevden yeni geldim birde senin çıkarttığın sesi dinleyemem." Askerin tok ve yüksek sesi boş yerde yankılandı.

Ayağa kalkıp topuklarımı yere vurdum. Sert adım atıyor gibi yerimde sert sert ayağımı yere vurdum.

Adam ayağa kalkıp parmaklıklara yaklaşınca durup dik durdum. Ellerimi belime koyup sırıtarak baktım. "Rahatsız mı oldun?"

"Bak kim bilir neden burdasın bilmiyorum ama-." Ayaklarımı tekrar yere vurdum. "HİÇBİR ŞEY BİLMİYORSUN APTAL. İNSANLARI BOŞ BOŞ YARGILAYACAĞINA SORU SOR. KİMSE SENİN ISSIZ ADAM TRİPLERİNİ ÇEKMEK İSTEMİYOR ERGEN."

Adamın yüzünde dumur olmuş bir ifade vardı. "Issız adam?"

SENCE TAKILACAĞIMIZ NOKTA BU MU SALAK???

İçeri başka adım sesleri gelince kapıya baktım.

Yine heybetli bir asker içeri girdi. "İşimiz bitti Gölge. Gidiyoruz." Adamın konuşmasıyla gitmesi bir olurken Gölge denen adam arkasını dönüp masaya bir şeyler yazıp bana geri döndü.

"Buraya neden düştün bilmiyorum ama sen bu delilikle daha burayı boylarsın." Ayağımdaki topukluyla tekrar yere vurdum. "Sus be dağ ayısı. Sana soran olmadı. Ayrıca ben burda olmaktan çok mutluyum."

Tek kaşı yukarı kalkıp bana baktıktan sonra besmele çekti ve kapıdan çıkıp gitti. Tek kaldım.

"Gölgeymiş. Götümün gölgesi. Issız adam tiplerinin modası bitmedi mi ya?" Tekrar küçük yerde dönmeye devam ettim.

"Asker dediğin sessiz suskun olmaz mı ya? Adam susmadı." Ayağımı yere vurup diğer yöne döndüm. "Her şeye karışıyor. Ona ne ya? SANA NE?"

Dışardan gelen anahtar sesleriyle parmaklıklara yaklaştım.

"Yol geçen hanı mı kardeşim burdası. Askeri, memuru, çaycısı, kodescisi hepimiz kocam bir aile olduk burda." Birazdan umarım başkasını getirmezler.

Uzaktan tanıdık bot sesleriyle susup hemen duruşumu düzelttim. Albayım geldi.

"Gökhan oğlum senide uğraştırıyoruz ama ne yapalım elimizdeki bu." Daha çok net gelen sesle kaşlarımı çattım. "Ayıp değil mi? Bizde buradayız."

İçeri giren babamla parmaklıkları tuttum. "Tuttuğun altın olsun abim. Sevdiğinle muradına er abim. Ama beni burdan çıkarma abim." Söylediklerimi dilençi tınısıyla Gökhan'a iletiyorum.

Çünkü ben burdan çıktığım an irmik helvam kavrulacak.

"Çok geç, geldim bile. Ve eminim ki savcının önünde sözde eski sevgiline saldırmadan önce bir benzin döküp yakmadığının kaldığı evi detaylıca anlatırsın." Başımı önüme eğip durdum. Babamla aramız iyi olabilirdi. Bana yapılan bir şeyi hemen söyleyebilirdim ama Cenk'i bana karşı uyarmalarına rağmen devam ettikten sonra böyle bir şeyde ona gidemezdim. İçim rahat etmezdi.

Gökhan cebinden çıkardığı anahtarlarla kapıyı açarken benim düşünmeme gereken daha büyük şeyler vardı. Mesela babama yapmam gereken bir açıklama vardı.

Gökhan kapıyı açıp çekilince bende parmaklıklardan çıkıp babamın karşısına geçtim.

2 metre dalyan gibi adamın önünde minicik kalmıştım.

Abartma Asena! Senin de nerden baksan cepte 1.70'in var.

ADAM 2 METRE. BOYUM 1.70 OLSA NEYİME YARAR ARADA 30 CM VARKEN.

"Öyle boş boş karşımda dikilecek misin? Yoksa hareketlenip babana sarılacak mısın?" Babam kollarını açarken arasına girip kafamı göğsüne gömdüm. "Özür dilerim baba. Yine seni dinlemedim."

Saçlarımın uçlarında babamın parmaklarını, kafamın üstündeki babamın öpücüğüyle gözlerimi kapattım.

"25 yaşına geliyorsun ama hala anaokulundan seni alırken ki o pişmanlığınla sarılıyorsun. Her çıkışta bir daha buraya gelmeyelim diyip sabah benden önce hazırlanıp kapının önüne çıkardın." Galiba biraz maldım. İnsan hiç mi hatırlamaz orda olmaktan mutlu olmadığını?

Ama orda kızlar vardı, o yüzden gidiyordun ya.

Aaaa doğru!

Bir dakika 25 yaş?

Babamdan hızlıca ayrıldım. "Baba ben 25 yaşına giricem. OFFFFF!" Babam ne oldu der gibi yüzüme baktı.

"Baba yeşil pasaportum elimden gidecek yaaa. Ben daha istediğim yerleri tam gezmemiştim. Keşke hostes olsaydım." Babımın alnımın ortasına vurmasıyla sustum. Yüzüme sanki geri zekâlıya bakar gibi bakıyordu.

"Benim akılsız ama bir o kadarda o akılla tıp kazanmış kızım. Sen devlet memurusun ya, zaten yeşil pasaportun olucak." Aaaa doğru. Ay iyi ki tıp yazmışım o zaman.

"Neyse artık biz gidelim. Gökhan oğlum sağlıcakla kal. Bir sorun olursada araman yeterli." Gökhan'la da vedalaştıktan sonra babam bütün işlemleri tamamlayıp emniyetten çıkarken hava kararmaya başlamıştı.

Arabanın kapısını açıp binerken babam bagajı açıp bir şeyler yaptıktan sonra kapıyı açıp oturdu.

Elini bana doğru uzatınca ona döndüm. Elinde benim en sevdiğim çikolatalardan biri vardı. "Acıkmışsındır, eve gidene kadar bunu ye."

Uzattığı çikolatayı elinden alıp dizlerimin üzerine koydum. Şimdi yiyemezdim çünkü birazdan ağır bir konuşma olacaktı ve bu çikolata boğazımda kalsın istemiyordum.

Arabayı çalıştırıp hızlıca emniyetin bahçesinden çıkarken hala aramızda çok büyük sessizlik vardı. Kıyamet öncesi sessizlikte olabilirde, olanları kabullendiği için olan bir sessizlikte olabilirdi.

"Çikolatanı ye Asena. O şerefsizin yaptığı şey için sana kızmam. Ben sadece senin gelip bana söylememene sinirliiyim." Çikolatayı tekrar alıp paketi yırtmaya başladım. "Özür dilerim."

"Özür dileme Asenam. Sen benden özür dileyecek hiçbir şey yapmadın şu zamana kadar. Tam tersi benim sana özür dilemem gerek." Çikolatadan ısırık alınca gözlerimi kapatıp ilk yediğimdeki mutluluğu hissetmeye çalıştım.

Çantamdan gelen sesle telefonumu çıkartıp gelen mesajlara bakmaya başladım.

Babamın oğlu: Nerde kaldınız?

Siz: Sana ne amip beyinli.

Siz: Yemek hazır mı çok açım?

Babamın oğlu: GELİYO MUSUNUZ???

Siz: Evet yoldayız 20 dakikaya evdeyiz

Babamın oğlu: Evi bok götürüyor abla.

Babamın oğlu: Gelince birlikte toplarız

Siz: Uraz eve geldiğimde ortalıkta bir dağınıklık görürsem o dağınıklığı yaratan şeyi ağzına sokarım

Siz: Anladın mı beni?

Babamın oğlu: Sen yeşil mercimek çorbası seviyordun değil mi?

Siz: İşte böyle adam ol fön makinası

Babamın oğlu: Gelirken İPad'imi de alırsan sevinirim.

Siz: Uraz

Babamın oğlu: Çok işim var abla

Babamın oğlu: Görüşürüz

Telefonu kapatıp geri çantaya atarken bitmiş çikolata paketini de araya çıkıştırdım.

Radyodaki türkünün sesiyle yumuşayan bilinçimle kafamı cama koydum. "Gelince beni uyandır baba." Sesim istemsiz kısık çıkmıştı. Sesimi yükseltmeden bile uykuya daldım...

 

💐

Umarım beğenmişsinizdir Ankara ayazlarım.

Bence baş karakterimizin kim olduğunu az çok anladınız.

Biraz Cenk'in haysiyetsizliğini, şerefsizliğini, yavşaklığını konuşmak isterdim ama kelimeler yetmez.

Zaten Elisa'ya özellikle bir şey demiyorum.

Ve son olarak benim güzeller güzeli kızım Asena.

Deliliğini biraz benden aşmış olabilir ama yinede onu bu haliyle sevenler var.

İlerleyen bölümlerde Gölge'nin ağzında- ya da zihninden- Asena'yı okuyacağız. O bölümler yazmak için çok heyecanlıyım.

Durduk yere önüme çıkan bir videoda, bir dizi/film sahnesinde ua da bir şarkıda onları bulup aklımdan onlarla alakalı seneryo kuruyorum ama benim için yazıya dökmek bir tık zor oluyor.

Neyse çok konuştum, sizi de çok sıkmadan öpüp mutluluklarınızı diliyorum.

💋💗

Loading...
0%