Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@danesima

Kız çocuklarının kaybolmadığı, kafalarımızın bir yerlerden sarkıtılmadığı, annelerin çocuklarının önünde son nefesini vermediği bir Türkiye görmek dileğiyle...

🖤

Gölge

Volkan kızla gideli yaklaşık 4 saat olmuştu. Fırat komutanı Albay Işık’ın çağırmasıyla apar topar gitmesinin de üzerinden 2 saat geçmişti.

Şu an yatakhanede oturmuş gözlerimi dinlendiriyor. bir yandanda timdekilerin konuşmalarını dinliyordum.

"Baran Komutanım, Fırat Komutanım ‘Ona söyle öyle ortalıkta dal daşşak dolaşmasın, altına pantol giysin' dedi." Özgür resmen dinlenme salonunda yaşananın ikincisini yaşatıyordu.

Kapının açılmasıyla doğrulup yataktan kalktım.

Fırat içeri girer girmez Baran’a çarptı. "Baran böyle dolaşma git üzerini bir şey giy.” Aşağı atlayıp Baran'a baktım. Altında şort vardı ama tişörtü yoktu. Oğlum kapat gören olacak.

"Ya komutanım, benim tarzım böyle." Masaya yaklaşıp sandalye çekip oturdum. Fırat’ta karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "Tarzını silkelerim Kızıler.” Baran dolaptan kıyafet çıkartıp giyerken Göktuğ 2 tane çay getirip Fırat’la önümüze koyup geri çekildi.

"Fırat komutanım. Albay Işık niye çağırmış? Görev mi var?" Kafamı çevirip konuşan Demet'e baktım.

Deli kızı internetten tanıdığını söylemişti. Ünlü mü ki?

Kız içeri girdiğinden beri diğer köşedeydim ama kimse fark etmeden onları izlemiş sonra yanlarına gitmiştim.

"Albayın kızı gelmişti, onla konuşmaya gittim." Çayın keyif alarak içerken kendince nisbet yapıyordu. Sanki çok meraklıyız Işığ’ın kızına.

“Komutanım bu kız devlet sırrı mı ya? Bir yüzbaşıları, yarbaylar ve albaylar tanıyor kızı. Bizim başımız kel mi?" Uğur'un abartılı konuşmasına göz devirip bende çayımı içtim. Albayın kızını görüp tanışan birkaç kişi vardı. Onlarda genelde aileye çok yakındı ya da çok üst rütbeydi.

Fırat Komutanın okuduğu yıllarda kıza abilik yaptığını çok anlatırdı. Hatta kız asker olacak diye time kız almamıştı, ancak sonradan bilmediğim neden kızın asker olamayacağını söyleyip time Demet’i almıştı.

"Yakın zamanda tanışırsınız, belkide tanışmışsınız daır.” Fırat konuşurken çayı tek dikişte atıp tekrar ayağa kalkıp dolapların olduğu yere gittim. Dolaptan yeni bir kitap çıkartıp tekrar ranzaya yatıp okumaya başladım.

"Gölge komutanım." Baran sesiyle kitaptan kafamı çevirip baktım. "Hi?"

"Siz böyle bizimle tanıştırmak istediğiniz birisi. var mı?" Fırat oturduğu kottuktan dikeldi. "Aç şu konuyu Kızıler?”

"Ya komutanım işte şöyle var mi asena gibi bir yengemiz ne zaman tanışıcaz diyorum.” Fırat’ın içtiği çayı püskürtmesiyle olaydan keyif almaya başladım.

“Asena ne alaka oğlum? Asena'yı nerden tanıyorsunuz?" Kitabı kapatıp Fırat'ın paniklemesine baktım. Çok garip davranıyor. “Komutanım Asena kim tanımıyorum. Gölge Komutanımın efulisi anlamında asena dedim." Sıçtın Sıvıyorsun Baran.

"Gölge'nin efulisi mi var?" Fırat bana bakınca bende Baran'a baktım "Annen Baran, annen.”

“Komutanım!Gölge komutanımın efulisi yok.” Dündar açıklama yaparken gözlerinin uçuyla, imayla bana baktı. “Yani bildiğimiz kadarıyla yok.” Sonra tekrar Fırat’a döndü. “Bu Baran, ne zaman efulisi olacak diyor. Anladınız mı komutanım?”

Dündar anladım anlamında kafasını sallarken ben ağzımın içinden gerizekalı Baran’a küfür etmeye devam ettim...

💐

Mutfakta yankılanan Fransızca şarkının ritmiyle salatalığı ritmik bir şekilde kesmeye devam ettim.

Donnez-moi une suite au Ritz, je n′en veux pas

Des bijoux de chez Chanel, je n'en veux pas

Donnez-moi une limousine, j′en ferais quoi?

Şarkıya eşlik ederken Uraz mutfağa girip masadaki bor camlardaki yemekleri balkona taşımaya devam etti.

Bugün babamın askeriyeden abim olarak gördüğüm Fırat’ın timi yemeğe gelecekti. Babamında sevdiği askerlerden olduğu için özenle hazırlamıştım her şeyi.

Offrez-moi du personnel, j'en ferais quoi ?

Un manoir à Neuchâtel, c'n'est pas pour moi

Offrez-moi la Tour Eiffel, j'en ferais quoi ?

Kestiğim salatalıklarında kasenin içine atıp salatayı karıştırıp yağ ve tuzunu döktüm. “Baba salataya nar ekşisi dökeyim mi?” Mutfaktan babama seslenirken babamında odasından onaylar ses gelmişti.

Kafama göre salataya bar ekşisi döktükten sonra iyice karıştırıp onuda masaya koydum.

Je veux d'l'amour, d'la joie, de la bonne humeur

C'n'est pas votre argent qui f'ra mon bonheur

Moi, j'veux crever la main sur le cœur

Çorbayı porselen kaban döküp kapağını kapatıp onuda masaya bıraktım. O sırada zaten Uraz masanın yarısından fazlasını balkondaki masaya taşımaya başlamıştı.

Allons ensemble, découvrir ma liberté

Oubliez donc tous vos clichés

Bienvenue dans ma réalité

Biten mutfak işleriyle üstümdeki önlüğü çıkartıp sandalyeye koyduktan sonra odama gidip giyinmeye başladım.

Üzerime koyu yeşil bir crop giydikten sonra altıma bej rengi bir pantolon giydikten sonra makyaj masamın önüne oturup koyu dumanlı bir makyaj yapıp son bir kendimi kontrol ettim.

 

Arka cebimden telefonumu çıkartıp Tiktoktan M Lisa’nın yeni çıkarttığı sesle video çekip taslaklara attım. Bir ara düzenleyip paylaşırım.

“Asena kızım sen son bir sofrayı kontrol et. Bu gerizekalı yanlış bir şey yapmıştır kesin.” Babamın bağırmasıyla telefonumu arka cebime koyup odamdan çıkıp salona gittim.

Salonla balkonumuz birleşik olduğu için şükrediyordum. Evde 2 tane balkon vardı. Biri mutfakta diğeri ise salondaydı. Mutfaktaki daha küçük ve genellikle eşyaların olduğu yer olduğu için misafir ağırlanamazdı. Salondaki daha çok işe yarıyordu.

Balkona girip masaya baktım. Genel olarak ne çok kalabalık duruyordu ne de çok az.

Sonuçta bir orduyu doyuracak kadar bir şeyler yapmıştım bende. Arka cebimden telefonumu çıkartıp stlik bir foto çekip geri koydum.

Kapının çalmasıyla balkondan çıkıp Kapıyı açtım. Fırat abi ayakkabısını çıkartırken yanında. Demet basamaklardan çıkıp durdu ve bir birimizle bakıştık. Demet?"

Fırat abi umarım andaval ıssız adam gelmemiştir. "Hadi Demet sende gir. Birazdan diğerleri gelis." Fırat abi bana sarılıp içeri girerken. Demet ayakkabısını çıkartıp içeri girdi. "Umarım Albay Işığın karısı değilsindir."

Kaşlarımı çattım. "Abartma istersen Demet." Kapının önünden çekildim. "Hadi geç.” Demet’te içeri girerken kapıyı kapatıp mutfağa geçtim.

Uraz su içtiği bardağı sertçe tezgaha koyup bana baktı. "Geldi mi babamın çok sevdiği evlatları? Hani senden, benden çok sevip zamanın çoğunu harcadığı çocukları." Gözlerimi devirip dolaptan soğuk suyu çıkarıp bardağa tekrar doldurdum. “Kıskanma Uraz."

Kapının tekrar çalmasıyla Uraz'la mutfaktan çıkıp kapıyı açtık.

Baran en önde elinde çiçek buketiyle duruyor Uğur yanında ayakkabısını çıkartırken onların arkasında Gölge’nin elinde çikolata, yanındaki Dündar 'da tatlı kutusu vardı.

Kapıya dayanan Uğur'un üstüme doğru devrilmesiyle geriledim. "Yavaş " arkamdaki Uraz Uğur'a ithafen konuşurken beri omzumdan tutup yanına çekti. Korumacı yavrum benim....

"Doktor." "Işık " "Abla” Baran, Dündar ve Uraz'ın konuşmasıyla Uğur 'daki bakışlarımı kalabalığa çevirdim.

"Yanlış kapıyı çalmışız. Rahatsız ettik sizi de, kusura bakmayın.” Gölge konuşup gideceği sırada içerden babam çıktı.

"Oğlum gelsenize içerde sizi bekliyoruz." Babam Urazla bana döndü. "Asena, Uraz askerlerimi alsanıza.” Baran elindeki çiçeği bana, Gölge’yle Dündar ellerindeki paketleri Uraz’a verdi.

Baran bana baktı “Doktor madem albayın kızısın niye söylemiyorsun. Ona göre seni ağırlardık.” Elini bana tekrardan uzattı “Tekrar tanışalım. Ben Baran Kızıler. Siz kimdiniz?”

Tam Baran’ın elini tutacak arkadan biri Baran’ın ensesine vurdu. “ Oğlum uzatma işte. Ne tekrar tanışalım? Asena Işık işte, neyini anlamadın?” Baranın arkasındaki Gölge sinirle konuşurken ben de babama baktım.

“Siz tanışıyor musun?” Kafamı onaylar şekilde salladım “Bir hafta önce askeriyeye geldiğim zaman tanışmıştık timle. Sancak timi olduğunu anladım da emin olamadım.” Babam bana baktıktan sonra önündekilere döndü “Ben tanıştırayım o zaman hızlıca.”

Eliyle Baran gösterdi “Bu dangalak biliyorsun zaten Asteğmen Baran Kızıler.” Baran’ın yanındaki Dündar’ı gösterdi “Bu en sakinleri Teğmen Dündar Asil.” en sonda Baran’ın arkasındaki Gölgeyi gösterdi “Bu da timin sağ kolu Kıdemli Üsteğmen Kubat Gölge.”

Kubat ismini duymamla gözlerimi şakınca Gölge’ye odakladım.

Kubat Gölge

Kubat; kuvvet, güç, kudret, sağlık…

Bizim ıssız adamın birde adı vardı ya.

Babam hızlıca beni gösterdi “Bu benim biricik büyük kıza Asena yanımdaki Uraz’ı gösterdi. “Bu da kızımın kardeşi Uraz.”

Babam askerleri içeri götürürken bende Uraz'ın yanında durmaya devam ettim.

Babama karşı hep işini ön plana koymasından dolayı sinirliydi.

10 yaşına kadar babam tek tük eve geliyordu, 11 yaşından sonra Uraz’ı tamamen bana bırakıp kendini vatanına adamıştı. Ergenlik çağında tek başına geçirdiğini hissettiği zaman kinleniyordu.

Örneğin şu an askerleri görünce aklına ergenliği geldiğinde ortama alışana kadar asabi oluyordu. Ama biraz vıcık insan olduğundan 5 dakikaya alışır, cozuturdu.

"Hadi içeri geçelim." Uraz'ı sırtından ittirip salona soktum.

Babamla Fırat Abi masanın başlarına oturmuş, babamın iki yanında Gölge'yle Göktuğ oturuyordu. Sağdan sola Gökalp-Uğur-Özgür-Baran- Demet oturuyordu. Demet’in karşısında Dündar otururken onun Gölge'yle arasında bulunan iki sandalye bize ayrılmıştı.

Masaya geçip direk Dündar'ın yanına Baran'la-Özgür'ün karşısına geçtim Uraz'da yanıma Gölge'nin sağına geçti.

“Albayım zahmet etmeseydiniz. Bizim tim bu kadarını hak etmiyordu.” Gülümseyerek Fırat abiye baktım “Albay değil ben yaptım abi. Edeceksen bana teşekkür et.”

Fırat abi gülmeye başladı. “Onu biliyorum zaten abicim. Albayım pek beceremez, senin elinin lezzeti güzel.”

Birini elini sertçe masaya vurmasıyla kafamı hemen babama çevirdim yapay bir sinir vardı yüzünde. “Fırat sen bana beceriksiz mi diyosun?” Fırat abi ellerini suçsuzum der gibi kaldırdı. “Vallahi o anlamada değil albayım. Asena’nın yanında yarıştıramayız anlamında.”

Ayağa kalkıp Uraz’ı dürttüm, artık başlasak iyi olurdu. “Baran alerjin var diye mercimek çorbası yaptım, isteyene ayran aşı çorbası var.” Baran kafasını kaldırıp şokla baktı. “Şaka mı yapıyosun?” Uraz babamın bende Fırat abinin kasesini elime alırken hayır anlamında kafamı salladım.

“Kimse bana böyle bir şey yapmamıştı.” Fırat abinin kasesine ayran açı çorbasını koyup yanımdaki Dündar’ın kasesinede istediği mercimek çorbasını koyarken Özgür’le Göktuğ kalkıp çorbaların koyulmasına yardımcı oldu.

Yerime oturup çorbamı içmeye başladım. Masadaki herkes tek tek ‘ellerine sağlık’ derken telefonuma ard arda mesajlar gelmeye başladı.

Arka cebimdeki telefonu çıkartıp hastanede pratisyen, staj öğrencileri, asistan, intörnlerin olduğu gruptan gelen mesajlara girdim.

054*:Ben sabah nöbetteyim, şimdi çıkıcam

056*:Ben şu an nöbetteyim ama 00.00 nöbetinden sonrası benden sorumlu değil.

Doruk: Şey ben şu an nöbetteyim ama isterseniz kalırım.

054*: Sen neydin?

Doruk: 5. Sınıf staj öğrencisi

054*:Sen tabiki de kalmak zorundasın. Bir de soruyor musun?

 

054*’li numaranın yazdığı sinir oldum. Staj öğrencisi diye aşağılayacağı anlamına gelmiyordu. Şu an iki yıllık olarak ben daha kıdemli sayılıyordum.

Siz: Ben gelirim. Sorun değil.

054*: Asena sen zaten yeni ayrılmıştın.

Siz: Sorun değil. En azından bunu yaşımdan küçük birini eziklemeden yapıyorum.

Siz:Yarın sabahki nöbetle birleştirip gelmeyeceğim. Haberiniz olsun.

Telefonu kapatıp masaya bakınca nerdeyse herkesin çorbalarını bitirmek üzere olduğunu gördüm.

Yanımda konuşan Uraz’la yana dönüp bakmaya çalıştığını anlamaya çalıştım.

“Abi sen şimdi kaç yaşında oluyorsun üsteğmen oluyorsan.” Cevapsız. “Nereliydin bu arada? Biz yarı Anlaralıyız.” Cevapsız.

Konuşma onla, çok ıssız o.

Babamında çorbasını bitirmesiyle ayağa kalkıp kaseleri toplarken Baranda kalkıp toplamaya başladı.

Baran tam Gölge’nin kasesini çekeceği sırada adam geri çekti. “Bana diğer çorbadan da doldur Baran.” Elimdeki kaselerle beklerken Baran kaseyi geri çekti. “Bi kase içtiniz zaten komutanım.” Gölge tekrar çekti. “Ben bir kasede mercimek içmek istiyorum Baran. Doldur!”

Baran el mahkum bir kase mercimek çorbası doldururken ben elimdeki kaseleri mutfak tezgahına bıraktım. Tezgaha yaslanıp telefonumdan Instagram’a girip çektiğim masanın fotoğrafını bir şarkıyla paylaştım.

Baran içeri söylenerek girip kaseleri tezgaha koydu. “Evde sakinleştirici falan var mı? Şunun yemeğine damlatalım, sende rahatla bizde rahatlayalım.” Kahkaha atıp buzdolabından sarmaların olduğu tabağı çıkarttım. “Birazdan ben ona sakinleştirici vericem. İzle ve gör.”

Elimde tabaklar birlikte balkona geri girdiğimizde Gölge çorbasını bitirmiş tabağını doldurmaya başlamıştı.

“Gölge senin için sarma getirdim.” Yerime oturmadan önce sarma tabağını tam önüne bıraktım. “Bir yerde okumuştum. Issız adamlar sarma severmiş.” Gölge odaklanmış şekilde sarma tabağına bakarken Fırat abinin içtiği su da boğulması bir olmuştu.

Kalan herkes anlamaz şekilde bakarken bende Fırat abiye baktım. O biliyor olamaz…

☠️

Gölge

Eve girmeden önce…

Elimdeki izmariti yere atıp ayakkabımın uçuyla ezdim. Kafamı kaldırıp yanımdaki Dündar’a baktım. “Acele et.” Dündar kafasını hızlıca sallayıp sigara parçasını yere atıp ayakkabısının uçuyla ezdi.

“Komutanım vallahi çiçeklerimi kokutacaksınız.” Baran bizden uzaklaşabileceği kadar uzaklaşmış elindeki çiçekleri sigara kokusundan korumaya çalışıyordu.

Albayın kızına bugün ilanı aşk yapacaktı. Görmediği kıza.

Arabadan çikolatayla tatlı kutusunu alıp anahtarı Göktuğ’ya verdim. “Önden yürüyün.” Hepsi tek sıra halinde apartmana girerken kafamı kaldırıp ışığı yanan balkona baktım.

Ev orası olmalıydı çünkü Fırat çoktan masaya oturmuştu. Ve daha 5-10 dakika önce bir kız o balkonda masayla uğraşıyordu.

Albayın söylediği daire kapısına gelince Uğur hemen ayakkabısını çıkartmak için kapıya dayanırken Baran beklemeden heyecanla kapıyı çaldı. “Komutanım umarım boyu boyuma, huyu huyuma, adı soyadıma uygundur.”

Tam ense köküne vurup dün EfilE fil diye dolaşıyorsun demek vardı içimde ama tam o sırada kapı açıldı.

Kapıyı açan mavi gözlü kızın tanıdık gözleri hepimizin üzerinde biraz durduktan sonra sanki zaman durdu.

Cidden zaman durdu çünkü kapıya dayanan Uğur bile bir süre sanki dönmüş gibi kıza baktı, sonra yere yapıştı.

Kızın arkasındaki uzun boylu çocuk kızı omzundan tutup nerdeyse üzerine düşecek Uğur’dan son saniye kurtardı. “Yavaş!” Arkamdaki Özgür kızı tam olarak görmesiyle küfretti. Ağzınızı bükeyim Özgür!

"Doktor." "Işık " "Abla” Baran, Dündar ve kızın arkasındaki çocuğun konuşmasıyla Uğur 'daki bakışlarını bize çevirdi.

Abla?

"Yanlış kapıyı çalmışız. Rahatsız ettik sizi de, kusura bakmayın.” Arkamı dönüp Özgür’le Göktuğ’a yürüyün işareti verdim.

"Oğlum gelsenize içerde sizi bekliyoruz."Albayın sesiyle dönüp arkama baktım.

Bu bir şaka olsun/

"Asena, Uraz askerlerimi alsanıza.” Baran hevesle içeri girip elindeki çiçeği kıza verdi, pislik. Dündar elindeki paketi çocuğa verince bende çikolatayı verip Baran’ın arkasına geçtim.

Baran her an sorun çıkartabilirdi. “Doktor madem albayın kızısın niye söylemiyorsun. Ona göre seni ağırlardık.” Elini tekrardan kıza uzattı “Tekrar tanışalım. Ben Baran Kızıler. Siz kimdiniz?”

Kız tam Baran’ın elini tutacak Baran’ın ensesine vurdum. Bilerek yapıyor. Daha dün kızın arkadaşını seviyordu. “ Oğlum uzatma işte. Ne tekrar tanışalım? Asena Işık işte, neyini anlamadın?” Baran ensesini tutup bana baktı. Keşke daha sert vursaydım.

Albay dönüp kızına baktı. “Siz tanışıyor musun?” Kız kafasını onaylar şekilde salladı “Bir hafta önce askeriyeye geldiğim zaman tanışmıştık timle. Sancak timi olduğunu anladım da emin olamadım.” Albaylığından bakışlarını çekip sıçtınız bakışıyla bize baktı. “Ben tanıştırayım o zaman hızlıca.”

Eliyle Baran gösterdi “Bu dangalak biliyorsun zaten Asteğmen Baran Kızıler.” Baran’ın yanındaki Dündar’ı gösterdi “Bu en sakinleri Teğmen Dündar Asil.” en sonda Baran’ın arkasındaki beni gösterdi “Bu da timin sağ kolu Kıdemli Üsteğmen Kubat Gölge.”

 

Kubat Gölge

 

Kubat; kuvvet, güç, kudret, sağlık… Yanlış, çiz üstünü!

 

Kubat; hantal, kaba, biçimsiz davranışları kaba olan. Tamam bu olsun adı, daha çok yakışır.

 

Kız bana bakarken yüzünde şaşkınlık vardı.

 

Albay hızlıca kızını gösterdi “Bu benim biricik büyük kızım Asena.” yanımdaki çocuğu gösterdi. “Bu da kızımın kardeşi Uraz.”

 

Kızımın kardeşi. Sizin oğlunuz mu? Yok oğlumun kardeşi.

 

Albay bizi çekiştirip salona çekerken kız, kardeşinin yanında durmaya devam etti.

 

“Komutanım ben vallahi doktorun albayın kızı olduğunu bilmiyordum. O benim dünya ahiret bacım.” Baran konuşurken dinlememezliğe verip albayın yanındaki sandalyeyi çekip oturdum ve yanımdaki sandalye boş oldu.

 

Kısa ve net. Belayı çekiyorum.

 

“Demek kızımı tanıyorsunuz tim.” Albayın içerdeki babacanlığı gitti. “Umarım tanımaktan öteye gitmemişsinizdir.” Kafasını yavaşça Baran’a çevirdi “Di mi Kızıler?” Baran aceleyle kafasını salladı. Gazabı o çekecekti, Gölge yatış.

 

“Bacaklarını seviyorsan zaten Asenam dünya ahiret bacındır.” Albayın sözünü bitirmesiyle içeri ikili gelip sandalyeleri çekip oturdular. Allah’tan Uraz denen çocuk oturdu. Bacaklarımı seviyorum.

 

“Albayım zahmet etmeseydiniz. Bizim tim bu kadarını hak etmiyordu.” Susta midemiz adam akıllı yemek görsün Fırat. “Albay değil ben yaptım abi. Edeceksen bana teşekkür et.” Midemiz sıçtı…

 

Fırat gülmeye başladı. “Onu biliyorum zaten abicim. Albayım pek beceremez, senin elinin lezzeti güzel.” Gözümün ucuyla albaya baktım, kızarmaya başladı. Fırat bacaklara bay bay.

 

Albayın elini sertçe masaya vurmasıyla yerimde biraz kayarak uzaklaştım. “Fırat sen bana beceriksiz mi diyosun?” Fırat ellerini suçsuzum der gibi kaldırdı. “Vallahi o anlamada değil albayım. Asena’nın yanında yarıştıramayız anlamında.” Tam o anlamda dedin ve şu an sıvıyorsun.

 

Kız aniden ayağa kalkınca yanındaki kardeşide kalktı. “Baran alerjin var diye mercimek çorbası yaptım, isteyene ayran aşı çorbası var.” Neden sadece Baran’a? Biz dış kapının mandalı mıyız?

 

“Kimse bana böyle bir şey yapmamıştı.” Baran albay bacaklarına bir şey yapmasa da ben yarın çok güzel si-

 

Ural önümdeki kaseyi alıp ayran aşı çorbası koyarken içimden bir ses inadına mercimek iç dedi de şimdi alba yanımda, çorba sıcak, vücudumu seviyorum… Boş ver

 

Önümdeki kasedeki çorbayı herkesle birlikte başlayıp herkesten önce bitirip arkama yaslanıp bekledim. Nasıl olsa yeni başladık ama yanımdakini şöyle bir uzaklaştırsak daha iyi olacak gibi.

 

“Abi sen şimdi askeri lise okudun değil mi? O dönem açıktı sonuçta.” Masada gözümü dolandırıp dinlememekte çalıştım.

 

“Ablam çok başarılı bir doktor olacak, şu an bile hastanedeki en iyi profile sahip.” Tamam koçum, işimize yaramaz bilgi. “Merkezdeki şu hastane var ya. Orda çalışıyor.” Bu işimize yarar cebe at.

 

“Çok iyi PlayStation oynum var abi. Bir ara oynayalım.” Yerinde dikelim iyice bana döndü. “Abi ailen sana ne yedirip içirdi de bu kadar uzunsun?” Sende uzunsun mal demek vardı içimde. “Ablamla bizimki genetik. Ablama baksana Türkiye kadın ortalamasını ikiye katlayıp sığına atmış dolaşıyor.”

 

Bacaklarımı en son ne kadar süre zorlayıp koşmuştum acaba. Kesilmeden önce son bir test edeyim.

 

“Abi sen şimdi kaç yaşında oluyorsun üsteğmen oluyorsan.” 2 saat aralıksız koşmuştum galiba. “Nereliydin bu arada? Biz yarı Anlaralıyız.” Yüzmeyelide çok oldu.

 

Kızın ayağa kalkmasıyla ona bakarken o da kaseleri toplamaya başladı. Baran’da hemen kalkıp toplamaya başladı.

 

Baran tam kasesimi çekeceği sırada geri çektim. “Bana diğer çorbadan da doldur Baran.” Baran bana tip tip bakarken kaseyi geri çekti. “Bi kase içtiniz zaten komutanım.” Sinirle tekrar çektim. “Ben bir kasede mercimek içmek istiyorum Baran. Doldur!”

 

Baran el mahkum bir kase mercimek çorbası doldururken kız elindeki kaselerle balkondan çıktı. Baran doldurduğu kaseyi sinirle önüme bırakıp aynı sinirle balkondan çıktı.

 

Hiç umursamadan önümdeki kaseyi ekmekle sıyırıp içtim. Güzeldi.

 

“Albayım Asena abla çok kafa dengi biri. Baran Komutanım alerji yaşadığında o nöbetçiydi, vallahi çok eğlendik.” Özgür kaşınma. Albay Özgür’e baktı. “Nasıl eğlendiniz oğlum?” Canım helva çekti.

 

“Albayım, Baran komutanımın kafası itilen Galatasaray besteleri söyledi, arada Asena ablada katıldı. Sonra arabayla bizi askeriyeye getirdi. Askeriyede de konuştuk, çok güzel bir insan yetiştirmişsiniz.” Albay dikelip göğsünü şişirdi. “Öyledir benim kızım. Biricik kızım, gözümün nuru gönlümün süruru.”

 

“Ben neyinim baba?” Yanımdaki Uraz’a dönüp baktım. Oğlum adam çok erkek görüyoru, birde evde görünce soğuyor işte anlasana.

 

Albay sessiz kalıp tabağına bir şeyler doldurmayı seçince bende uzanıp duran böreklerden bir tane alıp tabağıma koydum. Masanın karşısındaki mercimekli köfteden alırken içeri giren Baran’ın sırıtışına odaklandım. Bir bok yedi!

 

Asena elindeki-

 

Asena? Çok garip geliyor.

 

Asena elindeki tabağı gelip tam önüme koydu. “Gölge senin için sarma getirdim.” Elimdeki çatalla önüme bırakılmış sarma tabağına baktım. Sarma? “Bir yerde okumuştum. Issız adamlar sarma severmiş.”

 

Hay ıssız adamınız geçmişine geçmişine…

 

Bacaklarımın yavaş yavaş karıncalandığını hissederken Fırat’ın içtiği su boğazında kalıp öksürmeye başladı.

 

Sarmalardan kaldırıp kafamı yavaşça önümdeki Göktuğ’a baktım. Yavaşça gözleriyle albayı işaret edip ağzını ‘silecek’ anlamında oynattı.

 

“Issız adam Alper’in, Kubat OĞLUMla ne ilgisi var canım kızım?” Yavaşça kafamı çevirip albaya bakınca bana bakışlarından gözlerimi geri çekemedim. Çok yanlış anladı ve cidden silecek, ama dünyadan.

 

Fırat öksürükleri bitince nefes nefese konuştu. “O kız bu kızsa, Asena’da nezarette ki kız mı?” Baran’da söze atladı. “Heee o yüzden siz kafeye gittiğimiz gün birbirinizi tanıyordunuz.” SUSUN ALLAH AŞKINA SUSUN.

 

Özgür yerinde dikleşip konuya dahil oldu. “O gün Asena abla kafedeyse-.” “-şarkıyla gönderme yapanda Asena abla oluyor.” Cümleyi bitiren Göktuğ’ya yarın olacakları anlatan bir bakış attım.

 

“Abla böyle şeyler yaşandı ve sen bana anlatmadın mı?” Yanımdaki kıza döndü. “İbraz sence konumuz şu an bu mu ablacım?” Albayın tekrar masaya vurmasıyla herkes ona döndü. “N’oluyo lan burda? Ne müziği, ne ıssız adamı?”

 

Uraz elini kaldırıp albayı susturdu. “Baba ablam bana açıklama yapmak zorunda. Bana niye anlatmadın olanları?” Sandalyeme iyice yapışıp izlemeye başladım. Nasıl olsa olay her türlü bana girecek.

 

“Oğlum sende sorun şu an bu mu?” Albayın konuşmasıyla Uraz sandalyeyi iterek ayağa kalktı. “Bütün gün yok kızımın kardeşi yok, şöyle böyle, işine gelince mi oğlun oldum baba?” Albay bir kez daha masaya vurdu. “Uraz oyunculuğunu bırak şu masaya otur yoksa ben bu masaya vura vura kırıp vura vura bir yerlerine monte edicem.”

 

Uraz sandalyesini geri çekip sırıtarak oturdu. Hepsi psikopat…

 

“Hani ben Cenk’in evini dağıtmıştım, sonra beni polisler götürmüştü. Ben o gün nezarette Gölge’yi gördüm. Gökhan’ı ziyarete gelmişti. Öyle küçük bi tartışmamız oldu, ondan sonraki gün ben Efil’in kafedeyken Baran’la Gölge geldi kahve istedi bende isim yerine şarkı yazmıştım. Olay bu, başka bir şey yok.” Kız soluksuz anlatırken ben albayla göz temasını kesmeden bakıştım.

 

“Olay bu?” Tek kaşını kaldırıp elaya kaçan gözlerini benden ayırmadı. Aşık galiba?

 

“Olay bu babacım. Hem sana lahana sarması yaptım.” Albay anında gözlerini benden alıp masaya baktı.” Yemeğe devam edelim. Önümdeki sarmayı alıp Uğur’a uzattı. “Oğlum burda lahana var, sarmayı oraya ver ı taraf yesin. Gölge sarma yemeyecek.”

 

Kör kurşun zaten gelir anca benim götüme girer…

 

☠️

 

Önümdeki sütlü tatlıya birde bizim getirdiğimiz tatlıya baktım. Hangisini yesem kesin olarak kusmam?

 

“Albayım sakıncası olmayacaksa bir şey soracağım.” Özgür’ün sesiyle tatlılardan kafamı kaldırıp ona baktım. “Sor Özgür.”

 

“Ayıptır sorması karınızın bir işi mi çıktı da katılamadı aramıza?” Çok konuşanın dilini bir şeyler sokar derlerdi bizim oralarda.

 

“Ben yaklaşık 10 yıldır bekarım Özgür. Bekleyeceğim kimsem ama bekleteceğim evde sadece 2 çocuğum var.” Kafamı çevirip yanımda oturan çocuklarına bakınca ikisinin boşluğa düşmüş gibi tabaklarına baktıklarını gördüm.

 

“Başınız saolsun albayım. Siz Özgür’ün kusuruna bakmayın.” Uğur yanındaki Özgür’e omzuyla vurdu. “Ne kusuru oğlum? Merak etti sordu. Ayrıca vefat etmedi, boşandık. Ama soruyorsanız albayım sizin için yaşıyor mu? asla.” Hassiktir Özgür.

 

Kafamı kaldırıp Özgür’e dik dik baktım. Her boku da merak etme.

“Uraz’a 10-11 yaşından beri Asena bakar, bir gün olsunda bir yokluk hissettirmez benim güzel kızım. Saçma sapan kendinizcede triplere girmeyin, yemin ederim balkondan aşağı atarım sizi.” Birkaç kişi gülümserken yanımdaki Uraz kalkıp içeri geçti.

 

“Eee Asena sen neler yapıyorsun?” Uğur’un sorusuyla gülümseyip baktı Asena. İki kolunu birleştirmiş sıvazlıyordu. Üstümdeki kalın şeylerden pek anlamıyordum ama evet balkon esiyordu.

 

“Nöbet, hastane, ev, arkadaş ortamı dolaşıyoruz işte. Benim hayatım çok manasın.” Fırat abi kahkaha attı. “Nezarethane bölümündeki Gökhan’la aynı mesaiyi yapıyor karakolda. Asena’yı orda maaşa bağlasalar parayı vurur.” Herkes anlamaz biçimde bakarken gülenler sadece Fırat’la albaydı.

 

Asena dik dik ikisine bakarken Uraz elinde bordo bir örtüyle gelip arkadan Asena’nın omuzlarına bırakıp alnını öptü.

 

Albayın anlattığı kadar annesiz büyüselerdi birbirlerini sarmışlardı.

 

“Biraz asabi biriyim ve sinir sorunlarım var. Durmadan kavga ettiğim için nezaretteyim. Onunla dalga geçiyorlar.” Asena’nın açıklamasıyla Fırat daha çok gülmeye başladı. “Savcı senin kadar gidip gelmiyor. Yeni gelene sorsan bile anlatılan hikayelerden Asena’yı tanır.”

 

“Off tamam konuyu kapatın.” Daha çok şala sarıldı. “Ben en azından sadece nezarete düşüyorum. İnsanların ağzını, burnunu dağıtmıyorum.” Sessizlik. “Tamam onu da yapıyorum ama düzgün bir insanım.” Sessizlik.

 

“Abla daha fazla devam etme istersen.” Masadaki herkes gülmeye başlarken verdiğim kararla sütlü tatlı olan magnolyayı yemeye başladı. Şerbet fazla olur.

 

“Uraz içerden albümü getir göstereceklerim var.” Albayın komutuyla Uraz kalkacağı sırada Asena kolundan tutup oturttu. “Asla olmaz!” Albay bıkkınlıkla nefesini verdi. “O zaman plaklardan getir.”

 

Asena sandalyeyi itip ayağa kalktı, “Benim istediğim plağı getiricem.” Salona girip giderken albay arkasından bağırdı. “Ecnebi plağı getirme. Getireceksen senin plağı getir.” İçerden anlaşılmayan bir sesle bağırma sesi geldi.

 

Cebimdeki telefona gelen bildirimle çıkartıp baktım

 

050*:Komutanım

050*:Biraz daha yerseniz patlayacaksınız

 

Bu kim be?

 

Siz: Hangisisin?

050*:Komutanım darılıyorum

050*:Biriciğiniz Baran

 

Kafamı kaldırıp Baran’a baktım 32 diş sırıtarak bana bakıyordu.

 

Siz: Uzatma Kızıler

Kızıler: Ayıpsınız komutanım

Kızıler: Bende yer değiştirelim mi diyecektim

Siz?

Kızıler: Işıkların arasında kaldınız

Kızıler: Albay Işık her an elinin tersiyle yapıştıracak gibi

Kızıler: Küçük Işık durmadan konuşuyor

Kızıler: Doktor Işık yakın olmasa da her an her yere ulaşacak gibi

Siz: Seni yarın ışıklar içinde uyandırıcam Kızıler

 

Telefonu bırakıp gelen kıza baktım. Elindek, kartonun içinden plakı çıkartıp gramofun ortasına yerleştirip iğneyi indirip cılız bir sesle şarkı başladı.

 

O partigiano portami via

O bella ciao, bella ciao, bella ciao ciao ciao

 

“Değiştir.” Asena ayarla oynayıp şarkıyı değiştirdi.

 

Fikrimin ince gülü

Kalbimin şen bülbülü

 

“Şimdi oldu.” Albay arkasını yaslanırken Asena sandalyesine oturup başını Uraz’ın omzuna koydu.

 

Niye kimse tatlı yemiyor ki.

 

Biten magnolyanın kasesini masaya koyup bende arkama yaslandım.

 

“Bi gün Albay Kuş, ben, volkan yüzbaşı, Asena Tekirdağ’daki yazlıkta rakı masasını kurmuş oturuyoruz, içerden Fırat çıktı.” Muhteşem bi ortamda herkesin alakasız olması beni benden aldı albayım.

 

“Komutanım arka yolda kaza sesi duydum bi bakalım, dedi. Hepimiz apar topar evden çıktık arka yola baktık. Issız bi yoldu, Şarköy-Mürefte arasında bir yol olduğu için genellikle ya içen o yola çıkardı ya da hasattan çıkan traktörlü köylüler.” Albayla, Fırat sırıtarak bakıyordu.

 

“Yolda bi tane adam yatıyor yanında da araba tekerleği vardı. Mantıken bu adam tekerlekle burda ne işi var diye düşündük adamın yanına gittik. Adam asfalta yapışmış duruyordu, kardeşim iyi misin noldu, dedik adam telefonumuzu istedi. Ambulansı aramakla aramamak arasında kaldık adama telefonu verdik.” Bu konunun sonu hiç iyi yere çıkacak gibi değil.

 

“Adam telefonu aldı 05’li bi numarayı aradı ‘ben kaza yaptım, gelin arabanın içinden ruhsatı alın’ diyo. Asena hiç durmadı polisle ambulansı aradı bizde adamı yolun ortasından alıp kenara çektik. 1 saat sonra geldiler, meğerse adamın dediği gibi kaza olmuş ama araba yok.” Çok uzadı konu albayım. Sonuç ne?

 

“Adamın araba uçmuş ağaca takılmış. Adamla tekerlekte ağaça takılı arabanın içinden düşmüş. Adamın şansına araba adamın üstüne düşmemiş. Her o yazlıkta rakı içeceğimiz zaman aklıma bu olay gelir bi kaza olacak mı diye bekleriz.” Telefonuma tekrar gelen bildirimle telefonu alıp açtım.

 

053*:Komutanım

 

Benim cidden bu timi telefona kaydetmem lazım.

 

Siz:Hangisisin?

 

053*:Demet, komutanım

Siz: Söyle

Demet: Fırat komutanım diyor ki

Demet: O yavşağa söyle dik otursun ve o gömleğinin düğmelerini iliklesin

Siz: Fırat mı dedi?

Demet: Evet komutanım

Demet: Bir de şey dedi

Demet: Esr@r çekenler gibi bayıl bayıl bakmasın yoksa poposuna dokunurum dedi

Siz: Demet sonu sen mi düzeltin

Demet: Evet komutanım

Siz: Tamam Demet

Siz: Söyle ona incirler bende

Demet: Söylerim komutanım

Demet: iyi akşamlar

 

Telefonu masaya koyup yayıldığım sandalyede dikelip Fırat’a baktım.

 

Demet yaklaşıp Fırat’ın kulağına dediğim şeyi söylerken an ve an Fırat’ın ifadesi değişti. Bana bakıp ağzını ‘orospu çocuğu anlamında oynattı.

 

Sevgiler saygılar.

 

Asena’nın ayağa ayağa kalkmasıyla kafamı evirip kıza baktım. “Baba benim nöbetim var. Şimdi kalkayım anca giderim.” Uraz’da ayağa kalktı. “Eee hani yarın vardı nöbet?” Omuzlarındaki şalı toplayıp katladı. “Nöbette kimse yok, sadece staj öğrencileri kalmış. Yanlarına gidip yardımcı olucam.”

 

“Tamam kızım kendine dikkat et.” Albay son kez konuştuktan sonra Asena benim dışımda herkesle vedalaşmadan balkondan çıkıp gitti...

 

💐

 

Asena

 

Nöbetçi doktorlardan birinin acil mesajını almasaydım masada kalır mıydım bilmiyorum ama şu an hastaneye bu saatte hazırlıksız gitmekten pekte memnun değilim.

 

Direksiyonu kırıp sağa döndürüp işlek yolun olduğu kısma girmem lazımdı ama kesin şu an yol tıkalıydı.

 

Sağa tekrar kontrol ediceken fark ettiğim elini kaldırmış silüetler yavaşlayıp kaldırıma yaklaştım.

 

Üzerinde deri ceketi olan kumral saçlı kız arabaya yaklaşırken camı açtım. “Bir şey mi oldu?” Kız sahada yaklaşıp camın önüne geçti. “Abla yolunun üstünde beni Bahçelievler’in ordaki eczaneye bırakır mısın? Taksi çağırdım ama saatlerdir gelmedi.”

 

Kıza biraz daha baktıktan sonra arabanın tabletindeki dijital saate baktım. Orası yolumun üstü değildi ancak bu saate genç bir kızı sokakta bırakamayacak kadar kötü bir dönemdeydik.

 

“Gel ablacım bırakırım.” Kız hızlıca kapıyı açıp içeri otururken ben camı geri kapatıp arabayı sürmeye devam ettim.

 

Kız ellerini arabanın ısıtıcısına yaklaştırırken biraz daha ısıyı açtım. Ankara’nın sabahıyla öğleni güzel olsa da akşamıyla gecesi insanı soğuktan öldürürdü.

 

İşlek yola girerken kız artık ısınmış olmalı ki arkasına yaslandı. “Bu saatte ya da saati geçtim bu devirde neye güvenerek arabama bindin?” Kız kafasını bana çevirirken ben yola bakmaya devam ettim.

 

“Arabayı uzaktan gördüm. Pahalı bir araba zarar vermez diye düşündüm. Ayrıca kadınsın abla, kadın kadına zarar vermez diye.” Kafamı çevirip kızın sarıya kaçan güzel gözlerine baktım.

 

“Bu zamanda ne zengine ne de fakire güveneceksin. Zengin diye insan öldüremez anlamına gelmez. Umurunda bile olmaz çünkü arkasında kapı gibi gizleyeceklerini var. Bu devirde Kasımpaşa güvenilmez dayına-amcana bile. Dayı amcayı geçtim, seni doğuran anana bile güvenmemelisin ablacım.” Kız elleriyle oynarken kafasını eğip durdu. “Sizin gibi narin kızlarımızı katlederken emin ol kimse acımıyor. Acıma duygusu olan zaten bir karıncayı bile incitmez.”

 

İşlek yolun soluna kırıp Gazi sokağına girdim. “Abla nasıl bir topluma doğduysak, sabah evden çıkarken acaba bugün eve tek parça dönebilecek miyiz düşünüyorum. Ya da acaba durup dururken kim hırsını bizden çıkartıp hayatımızı karartacak diye düşünüyorum.”

 

Derince bir nefes alırken sanki nefesim içimde bana battı. “Ben 16 yaşındayım ve bunları düşünüyorum. Sonra elalemin bana belki de bu korkuyu salanlardan biri kalkıp ‘gençliğini yaşa, bugünleri geri gelmeyecek’ diyor.”

 

Seyir Cafe’nin yanındaki yoldan sapıp daha sonra sola kırıp Liva’nın önünden geçtim. “Gezin hakkınız var. Eskiden ailelerimiz sırf geçiştirmek için ‘ben sana değil çevrene güvenmiyorum’ derdi, şimdi gerçek oldu.” Şimşek’i de geçtikten sonra ışıkları yanan eczanenin önünde durdum.

 

“Kendine dikkat et. Hiç oyalanmadan eve gideceksen git ablacım.” Kız kapıyı açıp çıkarken tekrar saate baktım. 23.57. “Teşekkürler abla. Umarım bir gün bu düşünceden kurtulup o ilerde gördükleri toplum oluruz.” Kız kapıyı kapatıp hemen koşarak eczanenin yanındaki apartman kapısından içer girdi.

 

Tekrar arabayı çalıştırıp hastaneye sürmeye başladım…

 

🥀🕊️

 

Üzerimde en sevdiğim babamın aldığı krem renkli scrubs vardı.

 

Geldiğimden beri durmadan gelen hastalara bakıyordum ve şu an acilde en yetkili kişi bendim. Çoğu kişide zaten ya zorunlu nöbet yapan tıp öğrencileriydi.

 

Son kontrol ettiğim teyzenin de yapılan serumlarını dosyaya işaretleyip baş ucuna koyup çıkış kapısına gittim. Biraz daha bu kokuda kalırsam galiba kusardım.

 

Yüzüme çarpan kokuyla gülümsedim. Temiz bir hava olmasa da içerinin kokusunun kat kat iyisiydi.

 

“Asena, Asena.” Koşturarak gelen tıp öğrencilerinden biri olan adını tam hatırlamadığım oğlana baktım. “Paramediklerden haber geldi. Ünlü bir hasta varmış. Kafasında birçok cam var ve ağır kanama var.”

 

Tam ortada duran çocuğu kolundan tutup tekrar kenara çekip acile doğru yürüttüm. “Ciddilik ne durumda? Acillik mi yoksa cerrahi doktor çağıralım mı?” Çocuğu çekiştirip acile sokup yandaki dolaptan bir dosya çıkarttım. Hatırladım adı Doruk’tu.

 

“Ciddilik durumunu bilmiyorum ama söyledikleri kadarıyla adamın çevresinde çok kişi olacak ve en küçük hataya tahammülleri yok.” Dosyayı açıp boşluk olan yere masada duran kaşemi bastım.

 

Adam gelmeden dosyasını hazırlarsam benim için daha hızlı tanı ve kayıt işlemi olurdu.

 

“Elimizde ben varım. Beğenmiyorlarsa başka hastaneye.” Eşofmanımın cebinden çalan telefonu çıkartınca paramediklerden birinin aradığını gördüm.

 

“Alo geldiniz mi?” Arka taraftan gelen ambulans seslerinin arasından paramediklerden birinin adı duyuldu. “Biz geldik şimdi acile getiriyoruz.”

 

Tekrar acile bakarken içeri bir anda hemşeriler girip acilde yatan birkaç kişiyi yataklarıyla götürürken yürüyebileceklere durumu-her neyse- açıklayıp götürüyordu.

 

“Abla hakkını helal et. Sıçtık galiba.” Arka kapının açılmasıyla bir kız diğer erkek yine öğrenci olup nöbete gelme gençler geldi, Cihan ve Sena. “Cümleten geçmiş olsun. Bakalım bu sefer ki nasıl bir deli.” Yeni gelen öğrencilerden erkek olan terli ellerini mavi scrubsına sürdü.

 

Ön kapının açılmasıyla ilk başta simsiyah giyinmiş adamlar içeri girmeye başladı. 3 tanesi en önden girerken sedye üstünde hasta içeri girdi ve yanında yine bir adam daha sonra ise arkasında yine 3 tane siyah giyinmişti-bunlar kesin mafya denilecek tipte- adamlar içeri girdi.

 

Hızlı adımlarla adamı tekerlekli sedyeden yatağa geçirdiler.

 

Yanında duran tanıdık paramedik kıza döndüm. “Anlat Asu.” Cebimde duran küçük feneri alıp adımın gözlerine tutunca direk kapattı. “Vazo tarzı sert cam bir cisimle kafaya vurulmuş. Çok fazla bir derinliğe inmemiş kesikler, sadece yüzeysel ancak yine de çok gazla kan var. Bilinci hala açık, yol boyunlarda uyumasına izin vermedik açık kaldı. Nabız hafif düşük.”

 

Adamın kafasını sabit tuttuktan sonra gözlerine feneri tutup bakarken bir anda omzumdan bir el yüzünden arkaya çekilmemle neye uğradığımı şaşırıp feneri düşürüp arkaya savruldum.

 

“Sen olmazsın. Daha yetkili erkek biri yok mu? Bu bakamaz.” Kafamı kaldırıp beni çeken adama baktım. Uzun boylu bir şeydi.

 

Tamam sorun değil, bende uzunum.

 

“Salak salak konuşma çekil şurdan.” Adamın tekrar yanından hastaya ulaşacağım sırada belimde hissettiğim ellerle bir anda kaldırıldım. Uçuyoruz.

 

Adam taşırken bacağımı kırıp ayağımdaki crocs terlikle adamın emanete yapıştırdım.

 

Adam beni bırakmasıyla hemen dengemi kaybetmeden ayakta durup sinirle adamlara baktım. “Lan niye böyle şeyler beni buluyor amk.” Diğeri yaklaşmaya başlayınca birkaç adım geriledim. “Gelme üzerime manyak!”

 

Arkadaki öğrencilerin bir şeyler yapmak için gözlerimin içine baktığını ama adamların önlerinde durmasıyla sıçtığımı fark ettim.

 

İt was at this moment the she knew. SHE FUCKED UP!

 

Kenarda duran masadaki açılmamış bisturilerin altındaki kase amaçlı kullanılan demir kaseyi alıp önümdeki adamın kafasına geçirdim. “Hipokrat yeminim var. Vallahi işin sonunda üşenmeden hepinize ben bakıcam.”

 

“Çok konuşma bana erkek doktor bul.” Arkamdan gelen sesle hemen dönüp karşımdaki adamın tam çenesinin altına geçirdim. “Bakalım sen bundan sonra çok konuşabilecek misin? Net üç diş kırılır o harekete.”

 

Diğerine geçecekken gördüğüm sarı tabldotu alıp adamın karnına doğru geçirdim. O adam yana doğru düşerken diğer karşımda uzakta duran uzun saçlıya baktım. “Gel rapunzel, ben kötü o kıvırcık saçlı cadıyım. Senin saçları bir elden geçirelim.”

 

Adamlardan biri sakince yaklaşıp omzumu tutup beni kapıya doğru çevirdi. “Gel seninle usulünce konuşalım bayan doktor.” Adamın elinin omzumu iyice sıkmasıyla sağ elimle adamın elini kavrayıp sol elimle yüzünü kapatıp bileğini çevirdim. “Bayan değil kadın andaval.” Yüzündeki elimi biraz daha bastırmamla çıt eden sesle omzunun yada kol kemiğinin çıktığını anlayıp bıraktım.

 

Arkamı dönünce rapunzelle sırtına çarpmam bir oldu.

 

Adamın sırtının ortasına birde dizlerine vurmamla eğilmesi bir oldu. Topladığı topuzdan saçını çekip kafasını arkaya yatırdım. “Lan bu çok kepek yağ yapmaz mı be?” Sırtının tam ortasına omurgaya doğru vurduktan sonra geri bıraktım.

 

“Ya Neva doktoru bulun. Kadın bakacaksa o baksın.” Yatan adama dönüp yürümeye başlarken öğrencilerin ellerinde malzemeleri olacak bir şeye karşı koruduklarını görünce hüzünlüde olsa tebessüm ettim.

 

Tekrar hastanın olduğu yerde ilk başta omzumdan çeken uzun boylunun durduğunu gördüm. “Kral sende gelecek misin? Hala enerjim var.” Adam kafasını çevirip yatan asalağa baktı.

 

“Alabileceğiniz en iyi hizmet şu an bende. Eğer diyorsan yok ben istemem kadın doktor, o zaman başka hastaneye gideceksin. Ama o hastaneye kadarda açık yarayla ne kadar dayanırsın bilmem.” Cebimden yeni fener çıkartıp yaklaştım.

 

Yatan kafasını sallayınca kalan tek uzun dev yanından çekilince ben ve diğer öğrenciler yatağın dibine giderken paramedikler acilden çıktı.

 

Bu sefer sertçe adamın gözünü tutup ışığı gözüne soktum. Gözbebekleri küçülüp tepki gösterdi.

 

“Ne zaman hasar aldı ve kafasına ne gibi bir cam nesne vurdu.” Diğer gözünde ışık tuttuktan sonra yatağı dikelmiş kızın getirdiği eldivenleri taktım.

 

“30 dakikaya yakın zaman önce oldu. Vazo düştü kafasına.” Adamın sertçe omzundan çekip dinleyip kafasının arkasını incelerken kız öğrenci ışığı tutuyordu. “Cam parçalar çıkartılacak, sonra temizleme ardından dikiş atarız. Malzemeleri hazırlayın.”

 

Kafamı çevirip deve baktım. “Şurda demin ikinci gerizekalıya vurduğum demir kaseyi al yanıma gel. Çıkan cam parçalarını sana vericem.” Sonra hasta adama kafamı eğip kendimi gösterdim. “Sakla o parçaları. İster tablo yap salonuna astır, ister al boynuna kolye yap mafyasikko.”

 

Tekrar dikelim öğrencileri getirdiği 125mm cımbız alıp ışığın vurduğu camları tek tek alıp kaseye attım. Sonra erkek öğrencilerden birinin getirdiği alkolü bez ve batikonla iyice temizledim.

 

Elimdeki iğne ve tıp işi iple dikişim bittikten sonra dikkatlice gazlı bezle kapattım. “İmzamı da attım. Eğer biri gelipte kafanda neden A şekli var derse dikiş atanın adı Asena’ymış dersin.” Omzuna iki kere vurduktan sonra hastanın dibinden ayrıldım.

 

“Söyleyin dosyasını bana göndersinler, şunu da odaya çıkarsınlar sonra 320 mg aspirin versinler. Kalan hasarlıları da bana gönderin halledeceğim kadar halledeyim.”

 

Gece daha yeni başlıyor…

 

💐

 

Her geçen gün sokağa çıkarken acaba bugün ne olacak, kimlerle karşılaşacağım mutluluğuyla dışarı çıkardım ama artık bugün eve dönebilecek miyim diyorum.

 

Ne kadar yazık.

 

Ne kadar insanların olmamış gibi yaşamaya çalıştığı olaylar başımıza gelmiş olsada biz bugünlerde çok haberlerde gördüğümüz olaylar bir yerlerde yaşanıyor ve derin etkiler bırakıyor.

 

Araba sahnesini aslında cuma günü yaşanan olaylardan önce Narin ve

Münevver için yazmıştım ama ne yazık ki ben bölümü yayınlayana kadar 2 genç

kızımız ve daha adını duymadığımız kadınlar hayata gözlerini kapattı.

Hepinize güzel günler ve geçireceğiniz mutlu günler dileyip çok öpüyorum Ankara ayazlarım

💗💋

Loading...
0%