Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@danesima

Asena

Elimdeki dosyayı kenara koyup arkadaki şarkıya parmaklarımla ritim tutum.

Yemekten sonraki akşamdan beri 1 gündür hastaneye gelmemiştim. Bugün ilk geliş günümdü ve saat 6'tıdan beri 2 saattir dosya giriyordum.

Arkamı dönüp nerdeyse uyumak üzere olan Barış ve yanındaki İlkin'e baktım. Canım meslektaşlarım.

"Uyanın Ankara halkı. Sanarsın saat 8'de güneş doğmadan mesaileri başlamış sağlık çalışanısınız." Ayağa kalkıp gerindim. Biz sağlık çalışanıyız...

Bilgisayardan Kıraç'ın şarkılarından birini açıp son ses çalmaya başladı.

Çayır çimen geze geze of

Çayır çimen geze geze of

Oldum ben bir geveze

Kızına gönül verdim

Darılma hanım teyze

Of nenem of

 

Barış kafasını masaya vurarak koydu "Enerjini sikeyim Asena!" Hiç umursamdan bitirdiğim dosyaları dolaba koydum. O sırada şarkı ikinci bölüme geçti.

Çayır Çimen geze geze of

Çayır Çimen geze geze of

 

"Oldum ben bir geveze, kızına gönül verdim. Darılma hanım teyze. " Içeri Doruk girip benim söylediğim yerdən tamamladı. "Of nenem of."

Pencereden kuş uçtu of

Pencereden kuş uçtu of

Yandı yürek tutuştu

"Yanma yüreğim yanma, ayrılık bize düştü. Of nenem of." Doruk'u kendime çekip sarıldım. "Seviyorum bu çocuğu. Tam berim kafa yapımın aynısı." Doruk'ta bana sarıldı. "Bende sizi seviyorum abla."

Simidimin tavlası of

Simidimin tavlası of

Doruk aynı tribündeymiş gibi havaya girip elini boynumdan atıp olduğu yerde sağ sola sallanmaya başladı. "Geldi düğün haftası. Gelin olacam diye nedir bunun tafrası? Of nenem of!" Bağırmasıyla kulaklarımı kapattım. Cidden patladılar...

Ayrılıp baktım. "Aferin ablacım, şimdi işine devam et." Şimdi amir filan görür bizi bok yoluna gitmeyelim.

Kapıda gördüğüm Neva Hocayla hemen şarkıyı kapatıp döndüm. "Buyrun hocam." Hoca içeri göz atıp bana döndü. "İyi mesailer çocuklar. Asena benimle gel, bir hastaya bakacağız." Kafamı sallayıp hemen hocayla odadan çıkıp takip ettim. "Geçen gece acile biri gelmiş ve sen tedavi etmişsin." Kafamı onaylar şekilde sallayıp asansöre bindim.

"Benim tanıdık bir hastam ve senin özel ilgilenmeni istiyor." Yapma be kadın, beni katil etme.

Asansör kapısı açılınca elindeki dosyayı bana uzattı. "329. oda da. Hastanın sorunların dinleyip ona göre karar ver." Dosyayı elinde alıp hızlıca asansörden çıktım. Zaten Afganistan da uçak kalksa, gelir berim götüme girer."

Bomboş-boşaltılmış- kattaki korumaların beklediği kapıya ilerledim. Kapının önündeki adamlar dik dik bakarken bende onlara dik dik baktım. "Çekil şurdan." Tam geçecekken adam beni itti. "Doktor dışında giremez." "Bende zaten dış kapı mandalıydım.

"Çekil şurdan." Tekrar ilerleyecekken adam daha sert itti. Adam eline vurdum"O elini götüme sokarım. Çok meraklıyım sanki pislik patronunuza bakmaya."

Önümdeki kapı açılınca önünde duran adamlar çekilip geçen gün dövemediğim koruma çıktı. "O doktorum, hoşgeldiniz." Gözlerimi devirip adıma yanından odaya girdim. Hayat enerjimi sömürüyorlar...

 

Yatakta yatan adıma baktım. "Tipini siktiğim." Elimdeki dosyayı yatağın ucundaki masaya koyup baktım.

 

"Dediğim gibi asprin vermişler. 2 kere pansuman da yapılmış. Son pansumanını yaptıktan sonra çıkışını yaparız." Dosyayı kapatıp dolaptaki pansuman eşyalarını çıkarttım.

 

"Asena Işık. 2000 2 Mayıs doğumlu avukat anne ve asker babanın ilk kızı, Ankara'da doğup burda okumuşsun. Bir tane kardeşin var, erkek. Uraz Işık, 2005 20 Ocak doğumlu. Mimarlık öğrencisi." Elimdeki eşyaları masaya bıraktım. "Bilmediğim bir şey değilki bunlar."

 

Adam yatakta dikelip meydan okurcasına baktı. "Annenin kocasınıda çok iyi biliyorsundur." Kafamı sallayıp kafasındaki bandajları acıtım "En son görmemin üzerinden yaklaşık 9-10 yıl oldu."

 

Kirli bandajlı kenara koyup batikonlu pamuğu tam yaranın üzerine sertçe bastım. "Kendimi galiba o gece tam olarak ifade edemedim. Dediğin gibi bir albayın kızıyım ama el bebek gül bebek büyümedim. Bir asker gibi büyüdüm." Yan taraftaki adamın hareketlendiği sırada adam elini kaldırıp durdurdu.

 

"Nasıl büyüdüyseniz büyümüşsünüzdür doktor. Önemli olan yaşadıklarını atlatıp bugüne dönebilmen."

2015 bir sonbahar gecesi

 

Aynaya bakıp korseyi daha sıkı çeker gözlerimi kapatıp açının geçmesini bekledim. Siktiğimin beli...

 

İçerden gelen ağlama sesiyle gözlerimi açıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Uraz?

 

Kapıyı açıp hızlıca odadan çıkıp seslerin geldiği annemlerin odasına girdim.

 

Dolaptan eşyalar alıp valize atarken Uraz yerde durmuş ağlıyordu. "Anne tatile gitme, lütfen."

 

Yere çömelip Uraz'ın yanına oturdum "Noldu ablacım. Anne nereye gidiyor? Neden ağlıyorsun?" Uraz kafasını kaldırıp boncuk gözleriyle bana baktı. "Anne gidecekmiş. Telefonla aradı her şey hazır, seni tatile çıkartıyorum dedi. Biz tatile gittiğimizde kaza olmuştu, anne gitmesin."

 

Kafamı kaldırıp anneme baktım. Hiç umursamadan eşyalarını valize koyuyordu. Aniden ayağa kalkınca ağrıyan belimi umursamadan annemin karşısında durdum. "Uraz ne diyor? Dalga geçiyor ya da yanlış anladı di mi?"

 

Annem umursamadan 2-3 valizi kapattı. "Anne?" Annem beni omuzlarımdan tutup çekti. "Artık benden bağımsızsın Asena. Adını bile ben koymadım. Seni ben büyütmedim, sen benim kızım değilsin." Sözleriyle kala kaldım.

 

"Sana bir kadın olduğun için önerim bu evden kaçıp kurtulman. Yoksa benim gibi 16 yılını öldürürsün. Daha da zaten yüzümü görmeyeceksin." Gidiyor.... Babamı terk ediyor, bizi arkadında bırakıyor.

 

Uraz'ın yanına eğilip sarıldı. "Benimle gelmek ister misin paşam?" Uraz kafasını kaldırıp anneme sonra bana baktı. Benden onay almadan hiçbir şey yapmaz. Ama sonra karşıma çıkıp yapacağı hatayı bana bağlamasını istemiyorum.

 

Gözlerimi kapatıp nefes almaya çalıştım. Boğazım, tam boğazımın ortasında bir taş var. Ne nefes alabiliyorum, ne de yutkunabiliyorum.

 

"İstemiyorum." Uraz'ın sesiyle gözlerimi açıp ona baktım. "Ablamla kalmak istiyorum. Sen tatile gidip gel anne. Sonra Volkan abilerin lojmanlarına gideriz." Dudaklarım titriyor başım ağrıyor, dayanamıyorum.

 

Annem-artık kızı olmadığım annem- kafasını çevirip sinirle bana baktı. Tekrar dönüp Uraz'a sarıldıktan sonra beni umursamdan valizleri alıp odadan çıktı. O bir anne değil...

 

Uraz kalkıp odadan çıkınca ne yapacağımı düşünmeye çalıştım. Telefonumun şarjı yok, babam bugün nöbette.

 

Kapı açılma sesiyle hızlıca odadan çıkıp kapının önüne gittim.

 

Annemin yanında hafif saçları ağrımaya başlayan bir adam valizleri tutmuş iniyordu. Akif... Akif Kıraç... Annemin son müvekkili...

 

Uraz'ın saçlarını karıştırdıktan sonra annemle adam aşağı inmeye başlayınca yaşadığım şeyleri anlamaya çalıştım.

 

Silah ticaretinden ve 'mafya' takısı idalarıyla ilgili dosyası için annemin müvekkiliydi. Annem babamı bir mafya için mi bırakıyordu?

 

"Abla?" Uraz'ın sesiyle kafamı eğip küçük kardeşime baktım. Ne demişti o kadın 'dahada zaten yüzümü görmeyeceksiniz.' Ben artık onun kızı bile değilse en azından sarılıp vedalaştığı oğlu için hesap vermeliydi.

 

Uraz'ın yanından geçip ev terliklerimle evden çıkıp merdivenlerden hızlıca inip apartmanı terk ettim.

 

Sanki her şeyi biliyormuş gibi gök yarılara yarıla ağlıyordu.

 

Binmek için açtığı arana kapısını tutarken kafasını çevirip baktı. "AKİF KIRAÇ!" Adam karanlığın içindeki bir zamanlar bana bir amca gibi gelen yüzüyle bana baktı. "Asena."

 

"Sen!" Elimi sallayarak annemin üzerine gittim. "Sen nasıl bir kadınsın? Nasıl bir annesin? Nasıl bu kadar alçalabildin?" Tam önünde durup göğsüne vurdum. "Arkanda iki çocuk bırakıyorsun." Gözlerimi kapatıp kendimi sıktım. "Tamam belki ben umrunda değilim ama içerdeki o çocuğun ne suçu var. SÖYLE!"

 

Arkadan omuzlarımdan tutulup çekildim. "Asena sakin ol!" Arkamı dönüp adama baktım. "PEKİ SEN? HASTANE MASRAFLAEINI KARŞILADIN! BÜTĞN İLAÇLAR İÇİN DESTEK OLDUN. HEPSİ YAPACAKLARIN İÇİN VİCDAN RAHATLATMASI MIYDI?" Dolan gözlerimi sertçe sildim. "İkinizde iğrençsiniz."

 

Nefes almaya çalıştım. Gecenin soğuğu burnuma değdikçe kalbim daha da donuyordu. "O sarıldığın gelmeki isteyip istemediğin çocuğu çok önemsiyorsun ya. O çocukta nasıl bir travma bırakacaksın hiç düşündün mü? HAYIR, ÇÜNKÜ O SENİN İÇİN SENİNLE GELİRSE VAR OLACAKTI."

 

"İstediğin gibi anla Asena. Annenle biz birbirimizi seviyoruz." Adama tekrar baktım. "Sen evli bir kadını seviyorsun." Arabaya doğru sinmiş kadına döndüm. "Sende evde 2 çocuğunu bırakıp evli bir kasın olarak başkasına kaçıyorsun." Ona doğru bir adım attım. "Çok saygın avukatımız her şeyde adının düzgün anılmasını isterken şimdi aşıkına kaçarken nasıl adlandırlacağını hiç düşünmüyor mu?"

 

Daha fazla umursamadan resmen beni dinlemeden arabaya binip kapıyı kapattı. Arkamdaki Akif'e döndüm. "Sen? Sen nasıl bir insansın?" Kazadan sonra hep yanımda durmuştu, bir abi bir amca gibi görmüştüm. "Asena..."

 

"SUS! BEN İNANDIM, BAK BU ADAM CİDDEN Bİ AMCA GİBİ DEDİM. BU KÖTÜ DÜNYANIN İÇİNDE YANIMIZDA DURAN İYİ Bİ İNSAN. SANA KATİL DEDİLER BEN HAYIR O BENİM BABAM GİBİ HİÇ ÖYLR BİR İNSAN DEĞİL DEDİM" Adamın göğsüne vurdum. "SEN KATİLSİN, SEN İNSANLIĞIN KATİLİSİN. İĞRENÇ BİR İNSANSIN!" Adama tokat attım.

 

"Üzgünüm ama seni gerçekten bi kızım gibi sevmiştim Asena, ama annen böyle olsun istiyor. Üzgünüm kızım..." Adam beni bırakıp arabanın sürücü koltuğuna bindi.

 

Arabanın çalışma sesiyle dönüp arabaya tekme atıp çığlık attım. 15 yaşındayım, 15. Litrelerce yaşımı bir yaşta döktüğüm yaşım. Sarılacak anne kucağımın olmayıp, olduğunda da bir yuva gibi değilde dikenli tek gibi hissettirdiği yaş.

 

Arabanın arka camına vurdum. "Eline ne geçecek bilmiyorum ama sen kazandın. En çok sen göz yaşı döktürdün." Araba çalışınca arkasından hızlıca yürümeye başladım. "Bir anne sıfatının sadece doğurmakla olmadığını bana sen gösterdin." Daha hızlı yürüdüm. "En çok sen kalp kırdın."

 

Adımlarım artık arabaya yetişmek için koşmaya başlamıştı. Sırtıma sanki bir çok iğne batıyordu.

 

Arabaya son kez vurup koşmayı bırakıp adımlarımı yavaşlattım. "EN ÇOK KÖTÜ ŞEYLERİ SEN YAŞAYIP SUSTUN EN ÇOKTA YAKININDAKİNİ YAKTIN." Yere dizlerimin üzerine düşüp geri oturdum. "TEBRİKLER. BİR RUHU DAHA YAKTIN." Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım.

 

Herkes anne olmamalı. Çocuğunu doğurup sokağa atan anne olmamalı. Çocuğunu öldüresiye döven anne olmamalı. Çocuğuna doğruyla yanlışı öğretemeyen, yanlıştan koruyamayan, yanlışı yaşatan anne değildir.

 

Hıçkırıklarım daha da artarken omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım. Yolun ortasında, beni aydınlatan sadece turuncu bir sokak lambasıyken gece saat kim bilir kaçken ben Ankara'da yine ağlıyordum.

 

Ne diyordu şarkısında...

 

Kanadımı kırdılar, uçamadım anne, savaşa soktular, koşturdum

Kalbini açamayan herkesin aklına eğriyi doğruyu ben soktum

Sonbaharda dökülen yapraktım, ilkbaharda geri geldim ben

Aileme, dostuma selamlar olsun, gökkuşağındaki bi' rengim ben

 

Arkadan nefes nefese gelen sesle kafamı kaldırıp baktım. Urazım...

 

"Abla?" Elini omzuma koymasıyla boğazım daha da ağrıdı. Küçük elini tutup öptüm. "Eve gidip masaüstü telefonundan yandaki numaradan babamızı arar mısın bi tanem?"

 

Hafif nemli kirpiklerini kırpıp bana baktı. "Ne diyeyim babama?" Daha fazla boğazım tıkandı.

 

Nasıl diyecektik? Nasıl diyecektim 'annem evi terk etti, ben kızı değilmişim.' Nasıl diyebilirdimki?

 

"Annem bir adamla valizlerle gitti ablamda yolun ortasında çöktü oturuyor seni çağırmamı istedi de. Hızlı gelsin, tamam mı?" Kafasını sallayıp arkasını dönüp sokağın diğer ucunda kalan apartmana koşmaya başladı.

 

Sonra ne diyordu şarkıda...

 

Emeklerim dostluktan yana ama olmuyor

Anneme sordum "Niçin böyle?" ama baktım o da ağlıyor

 

Şimdi-2024

 

"Bugüne dönebilmişim ki 15 yaşındaki kız değil 24-25 yaşımda bir kadın olup mesleğimi elime alabilmişim." Pamuğu kenara koyup yeni bandaşı alıp sıkıca sarmaya başladım.

 

"Adımı biliyor musun?" Adamın adına gram bakmamıştım.

 

"Ben Kadem Üçer. Akif Kıraç'ın en sevdiği dostu." İmalı söylediği sözleri umursamadan bandaşı bağlayıp çöpleri attım.

 

"Bir daha bana ima yaparsan seni kademe kademe döverim Üçerli!" Biliyorum yanlış söyledim.

 

"Üçer, üçer! Soyadın olunca ezberlersin." Arkamı dönüp sinirle adama baktım. "O üç er girsin senin ağzına!" Sinirle kapıyı çarpıp odadan çıktım.

 

Genel hastane değil deliler hastanesi...

 

💐

 

"Teoride düşününce bizde doktor sayılırız." Barış kahvesini kafasına dikip söyledikleri için destekçi bekledi.

 

"Ama pratiğe geldiğimizde bir doktora göre aynı bilgilere ve deneyime sahip değilsin Barış." Kafamı çevirip bu seferde Ilkin'e baktım. Yine ne tartışıyordu bunlar?

 

"Pratikte bir doktor kadar başarılıyım ancak bir uzman kadar değil." Barış'ın sözleriyle gözlerimi devirip tosttan bir ısırık aldım. Boş boş yine tartışmaya girdiler.

 

"Asena Abla sen ne düşünüyorsun?" Kafamı bu sefer Doruk'a çevirdim. "Ben birazdan teoride bir fikir sunucam pratikte bile hissedilecek. Susun yemeğinizi yiyin." Çok acım.

 

Saat öğlen 4'e geliyordu. Kızlarla eski tanıdık bir arkadaşımızın mekanına gitmek için sözleşmiştik anca akşama enerjimin kalması için şu an sıfır dolaşmam gerekiyordu.

 

Arkadan gelen seslerle kafamı çevirince koşarak gelen sekreteri gördüm. Gazamız mübarek olsun!

 

Yanımsa durup nefes alamaya çalıştı. "Asena senin 329. Odadaki hastada bir sorun var galiba korumalar acil seni çağırıyor." Kaşlarımı çatıp önümdeki tosta baktım. Özür dilerim...

 

Son bir ısırık alıp hızla kalkıp kantinden çıktım. Allah'ım niye bir dakika olsun soluklanmama izin vermiyorsun?

 

 

Kat asansöründen hızlıca yukarı çıkıp kapının önüne geldim. "Öldü mü?"

 

Adamlar ters ters baktı. "Sadece merak." Kapıyı açıp hızlıca içeri girdim. "Öldün mü Üçerli?" Bastığım adımda gelen çıtırı sesiyle kafamı yere eğip baktım.

 

Kuru gül yaprakları?

 

Yaprakları gözlerimle takip edip bakınca yatakta yatan adam takım elbiseli bir şekilde elinde bir kutuyla duruyordu.

 

Başladı bizim hayatla imtihan.

 

"Ve benim, birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, senin sesini göresin geldi Doktor. Bana sesini bahşeder misin?" Karşımdaki adama mala bakar gibi baktım. Mal çünkü.

 

"Ve çözüm olarak yemek aramın ortasında apar topar ayağına çağırmakta mı buldun dangalak?" Haklıysam haksız deyin evren.

 

Mal insanlara sıfır katlanmam var. Birde akıllı olup mal takliti yapanlara. Ne demiş mevlana? Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. İkisi de aynı anlama çıkıyor ama neyse.

 

Elindeki kutuyu yatağa fırlatıp arkasını dönüp cama doğru duran adama bağırdı. "Ama ben buna ne zaman bir adım atmaya kalksam bir duvarla karşılaşıyorum."

Tekrar bana doğru dönüp yaklaştı. "Karşımda böyle çırıl çıplak kendini aşka soymuş bir sevda çiçeği ararken senin gibi bir beton yığınıyla karşılaştım." Bir adım daha geldi. "İşte bu yaşadığım en büyük hayal kırıklığı." Bir adım daha geldi. "Yazıklar olsun ben gelmiş yollarına güller serpmiş elimde çikolatam dudağımda bir şiirim varken bu yaptığın saygısızlık. Yıkıl karşımdan!"

Cam kenarındaki artık balkonuma olduğunu düşündüğüm adama baktım. "Fazla Feyyaz izletmeyin. Günde iki saatte psikiyatriyi desteği yazıyorum rapora. Sen ilgilenir yardımcı olursun di mi?" Adam anlayışla kafasını salladı.

Halimden anlayan var en azından...

💐

Elimdeki çikolatanın paketini iyice doyurduktan sonra ağzıma atıp hastane odasındaki koltuğa iyice yayıldım.

 

BEN BU DURUMA NASIL GELDİM???

 

Şöyle açıklayayım. Kadem çikolata stoğunu odaya yığdıktan sonra ben gitmeme kararı alıp Kadem ve onun yakın arkadaşı aynı zamanda baş koruması olan Bora-evet adını öğrendim- ile bunların hepsini bitirmeye yemin edip bir yandan sohbet etmiştik.

 

Konuşup anlaşınca iyi insanlar olduklarına karar vermiştim. -umarım-

 

"Şimdi ben anlamadım. Sen kaç yaşındasın?" Bora'nın sorusuna cevap vermeden kaseden bir çikolata daha aldım. "Gerçekte 24, sonrana 25, bir şey sırasındaysam ya da resmi yerse 23 oluyor." Olabilir gayet normal şeyler.

 

"Ee mafyatikko işler nasıl?" Ne kadar rahat soruyoruz ya? Asla birazdan birileri gelip beynimizin ortasına kurşun sıkamaz zaten.

 

"Kızım senin cidden hiç ortan yok mu? Mafyattikko sikko ne ya?" Dikelip atlama yaslandım. "Ben mafyattikko dedim. Ağzımdan sikko diye bir kelime çıkmadı. Ayrıca ben mafyattikko demek istiyorsam mafyattikko derim. Sen sikko demek istersen sikko dersin."

 

Bora kaşlarını çatıp elindeki paketi buruşturdu. "Ben niye sikko demek isteyeyim. Ayrıca sen niye mafyattikko diyorsun. Ve böyle gelişmeler yokken biz niye böyle sikko mikko kelimeler kullanıyoruz?"

 

Omuzlarımı silktim. "Niye sikko demek istemeyesin? Ayrıca ben mafyattikko demek istiyorum ve böyle kelimelerin olup olmaması umrumda değil çünkü keyfim ve kahyası öyle istiyor." Çok mu kullanmıştık bu kelimeleri?

 

"Ya bir insanın nedne keyfi ve kahyası mafyattikko ve sikko demek ister ki. Ayrıca kim bulmuş bu mafyatikko ve si-" Yatakta yatan Kadem en son Bora'yı kesip bağırdı. "Birinizden biri biraz daha mafyattikko ve sikko kelimesi kullanırsa onu bu odadan attırım." Ağzımı açıp şaşkınlıkla baktım. Kovdu bizi...

 

Kucağımdaki çikolata paketlerini umursamadan kalktım. "İstenmediğim bir yerde bir dakika bile durmam." Saçlarımı savurup kapıya doğru yürüdüm. "Sana demedim ki ela gözlü, gitme..." Kadem'in söylediklerini umursamadan odadan çıktım. Zaten artık çıkmam lazım çok oyalandım.

💐

Arabadan inip yan koltuktaki sefer tasını alıp askeriyenin bahçesinden binaya girdim.

Uzun krem rengi kabanımın önündeki kemeri açıp gece elbisesini önünü daha çok açtım.

 

Asansöre binip babamın odasının olduğu katta indim. Kadem'in odasından çıktıkta sonra eve gidip babam için yemek hazırlamıştım.

 

Bugün babam askeriyede kalacağı için benim Efillerle barla gece kulübü karışımı bir mekana gidicek olmamız sorun olmamıştı. Uraz'da arkadaşlarını çağırıp oyun gecesi düzenleyecekti.

 

Babamın odasının olduğu köşeyi döndükten sonra birine çarptım.

 

Kafamı kaldırıp çarptığım adama, Baran'a, baktım. Gözlerini belertip bana baktı "Aman Allah'ım ölüpte cennete mi düştüm?" Anlamaz şekilde arkasındaki Özgür, Göktuğ, Dündar ve Uğur'a boş boş baktım.

 

"Anlamadım?" Baran başını tutup konuştu "Ancak cennette böyle güzel bir melek görebilirdim." Gülüp Baran'a baktım, tatlı çocuk. Gülerken Dündar Baran'ın ensesine vurdu. "Yavşamadan dur pezevenk."

 

Kahkaha atıp karnımı tutum "Çok tatlısınız Sancak Tim'i. Özellikle soğuk nevaleleriniz yokken."

 

Özgür öne çıktı "Nereye böyle Asena abla?" Üstümdeki elbiseye battım. "Arkadaşlarımla dışarı çıkacağız, ondan önce babama yemek getirdim"

 

Özgür başını salladı "Sizi elbiseyle ilk defa görünce garip geldi." Kafamı salladım. "Siz benim salaş dolaştığıma bakmayın, sexse paritesi yüksek bir insanım." Uğur ve Barandan başka kimse gülmeden yüzüme baktı. Biraz modern olunuz lütfen...

 

"Gölge komutanım geliyor." Göktuğ'un panikleme sesiyle hepsi gülmeyi bırakıp düzenli durmaya çalışırken umursamadan durmaya devam ettim. Çokta uğrumuzdasın sanki.

 

"Komutanım, Albay izin verdi mi?" Göktuğ çekinse bile gelen adama soru sordu. Göktuğ onun gazabından değil benim Kazan'ımdan kork.

 

"İzin verdi, şimdi siktirin gidin." Karşıdan bana bakıp üstümü inceledikten sonra hızlıca yanımdan geçip gitti.

 

Arkamı dönüp giden adamın arkasından baktım. Havanı sikeyim senin Gölge.

 

"Yaşasın be! Kızıler bu gece gecelere akacak." Baran'ın bağırmasıyla gözlerimi belirtip baktım. "Noldu şaşırdın mı Işık? Kızıler'de gecelere akabiliyor." Yanağımdan makas alıp yanımdan geçip gitti. Ne oluyo be?

 

"Görüşürüz albayın kızı. Ben gidip Demet'e söyleyeyim, çok mutlu olacak." Uğur da yanımdan geçerken karşımda kalan 3 kişiye baktım. "Tanıdığım çok iyi bir psikolog var. Grup terapisi yapıyor. Sizin için özel bir randevu ayarlayabilirim. Kapıya da polis takarım, hiçbir şey olmaz."

 

Dündar bıkkınlıkla nefes verdi. "Bize grup değilde grup başka bir şeye ihtiyacı var." Arkasını dönüp Özgür'le Göktuğ'ya baktı. "Gidelim benim küçük erlerim." Cidden Göktuğ'yla Özgür Kızıler'in küçük kopyası gibiydi.

 

"Gidelim Komutanım." 3'lü yanımdan geçip gittiklerinde bende babamın odasına geçtim. Kapıyı hiç tıklatmasan sonuna kadar açıp içeri Kafamı uzattım. "Tak tak open the door dünyanın en tatlı babası." Babam elindeki dosyalardan kafasını kaldırıp gülümseyerek baktı. "Gelmiş dünyanın en çılgın kızı."

 

Kapıyı kapatıp içeri girdim. "Ben geldimmm." Zıplaya zıplaya masanın üstüne seher tasını bırakıp masanın etrafından dolaşıp arkadan boynuna sarıldım. "Hoş geldin gün ışığım." Kırmızı rujlu dudağımı yanağına bastırdım. "Oy oy oy. Sen bütün benimi özledin." Diğer yanağını da sertçe öptüm.

 

Kapının aniden açılmasıyla kala kaldım. "Albayım telefonumu unutmuş-." Gölge... Yapma be oğlum.

 

Önce babama sonra babamın kırmızıya boyanmış yanağına sonrada bana baktı. "Albayım ben telefonu alıp çıkayım." Hızlıca sefer tasının yanındaki telefonu alıp hızlıca arkasına bakmadan çıktı.

 

"Ya vallahi rezil oldum ya!" Babamın yanından ayrılıp karşısındaki koltuğa otururken babam yırta yırta yanağına sildi.

 

"Kalıcı ruj, çıkmaz." Babam hayal kırıklığıyla baktı. "Tamam, tamam. Zaten kız evlat isterken 25'nde böyle olacağını az buz tahmin etmiştim."

 

Seher tasını biraz daha ona doğru ittim. "Bak san yemek yaptım." Babam yanağını bırakıp hızlıca tası kendine çekip ilk katını açtı, mercimek çorbası. İkinci katı açtı, pilav. Üçüncü aktı açtı, kuru fasülye. "Anne, birazcık para verde aşağıda kendime tatlı alayım." Söylediği şeylerle güldüm.

 

"Kızım menü tam okul menüsü olmuş ama eline sağlık." Gömüyon, övüyon. Garip...

 

Ayağa kalkıp kabanımı çıkartıp sandalyeye attım. "Nasıl olmuş kızın?" Yemekten kafasını kaldırıp baktı. "Bir tur dön bakayım." Dediğini yapıp topuklu ayakkabıların üzerinde rahatça dönüp dön çektiği saçlarımı arkaya attım. "Taşız, pırlantayız, kırılmayız. Cısssss." Elimi öpüp ona doğru üfledim.

 

 

💀

(Öyle bi içimden geldi)

 

Gölge

 

Kapıdan girip renkli ışıklarla aydınlatılan mekana baktım. Sıradan ama benim için çok fazla bir mekan.

 

İçki içeceksem-ki çoğunlukla bu rakı- gider bir balıkçıda içerdim. Böyle abartı bar-disko da olabilir- bir yere gerek yoktu.

 

"Komutanım bizim masamız şurda." Baran'ın gösterdiği yere ilerleyip tam duvar dibine oturup telefonunu çıkartıp masaya koydum.

 

Demet çok sıkıldığı zaman böyle yerlere çıkıp geliyorduk-genellikle ben gelmiyorum-. Bugünde Demet istedi diye Baran'ın yeni bulduğu mekana gelmiştik. Ben niye geldim ki?

 

"Gölge, biraz daha somurtarak oturursan seni sahneye çıkartıp oynatırım." Karşımda oturan Fırat'a baktım. "İncirleriniz oldu mu komutanım?" Söylediklerimle dik dik bakıp-içinden küfürde etti- diğerlerine baktı. "Niye bunun gelmesi için yalvardınız ki? Kalsaydı askeriyede."

 

Askeriye deyince aklıma albayın kırmızı yanaklı hali geldi. Allahım bugünlerinde mi görecektik?

 

Çok sıkıcı bir ortam. Ayağa kalkmamla Baran yanımda hareketlendi. "Nereye komutanım?" Şimdi tam burda masaya yatırıp seni evire çevire-. "Ayakyoluna gidicem Kızıler. Benimle gel bir şey tutmak için ihtiyacım var sana." Masada Demet olmamada sana şöyle bir saydırsam keşke...

 

Baran sessizce Demet'in karşına denk gelecek şekilde oturan Uğur'a yapıştı. "Yardım et Uğur. Silkecek galiba." Söylediklerini umursamadan bar tezgahının oradaki sandalyelerden bir tane çektim. "Bir bardak konyak." Barmen kafasını onaylar şekilde sallayıp arkadaki şişelerden birinden doldurmaya başladı.

 

"Beyfendininkinin aynısından alayım." Yanımdan gelen kadın sesiyle kafamı çevirdim. Sarışın-boyamaktan yanmış-, üzerinde -böyle bir yer için bile- abartı bir kıyafeti olan bir kadın vardı. Benim ona bakmamla yüzüme samimiyetsiz bir gülüş attı. "Başlangıç için gayet güzel." Kafamı önüme çevirip önümdeki bardaktaki konyağı içtim. Lütfen bu gece sorunsuz geçsin.

 

"Gecenin sonu için bende gayet güzel bir başlangıç olabilirim belki." Allahım kulaklarımı yok et. "Sude gece gece işine baş açma bence. Seninkiler gelir birazdan, sen onlara kay." Tanıdık gelen sesle yavaşça bakışlarımı çevirince askeriyedeki haliyle burda durduğunu gördüm.

 

Yanımdaki kadın bardağı kafasını dikip sertçe bardağı tezgaha vurup çantasını alıp giderken diğer yanıma o oturdu. "İyi akşamlar Central Barların kralı." Elindeki siyah çantasını da tezgaha bırakıp önümdeki barmenle tokalaştılar. "İyi akşamlar Central Barların ışığı."

 

Bardakta kalan konyağı kafama dikip barmene seslendim. "Bir konyak daha." "Bir beyaz şarap alabilir miyim?" İnadıma işlemiyorsa bu dünya beninde yedi cihan ikna etsin.

 

(Konyak, beyaz şarabın dağıtılmasıyla elde edilen yüksek dereceli bir alkollü içecektir.)

 

Barmen arkasını dönüp içecekleri hazırlarken telefon çalma sesiyle çantasından telefonu alıp aramayı cevapladı. "Efendim İlkin?" Sesten dolayı hoparlöre almıştı ama yanında olduğum için bende duyuyordum. "Asena 329. odadaki Kadem çok kötü durumda. Hemen ge-."

 

Yanımdaki kız konuşasın kesti. "Az yalan at lan. Ver telefonu yanındaki mala." Ağzı bozuk galiba.

 

Arka taraftan bir erkek sesi geldi. "Doktor cidden beni bırakıp partilere mi gittin? Ne zalimin kızısın ya? Oysaki ben senin için hastaneyi ayağa kaldırmıştım." Bu kim lan?

 

"Aynen Kadem, bende Fatih Terim. Ne istiyorsun seri söyle? Burda gecelerin aranan kızı var." Barmen ikimizin önüne içkileri bırakırken kız direk bardağın ince tarafından nazikçe tutup içti. "Doktor sen şimdi bana adresini ver bende geleyim, birlikte gecenin arananları olalım."

 

Konyakı yarısına kadar kafama diktim. "Pezevenk." Duyulmayacak şekilde ağzımın içinde küfrettim. "Kadem, hastanede kalmak için can atıyordun. Şimdi otur oturduğun yerden o hastane odasında keyfini çıkart."

 

Benim hayranlığıma tezat olarak nazikçe bardağı geri koydu. "Ama aşk bahçemi süsleyen inci çiçeğim sen beni her böyle tersledikçe benim aşkım azalmayıp kat ve kat artıyor." Albayın bu lavuktan haber var mı acaba?

 

"Kadem." Anladık Kadem. "Efendim aşk bahçem." Aşk bahçeni siksinler. "Siktir git Kadem."

 

Albay cidden güzel yetiştirmiş.

 

Sana ne Kubat? Niye umrunda? Niye dinliyorsun konuşmaları?

 

"Şey acaba telefonumu alabilir miyim?" Baştaki kızın sesi tekrar geldi. "Ya hanımefendi bi durur musunuz? Ben burda aşk seranatı yapmaya çalışıyorum." Yavşak. " Kadem sen şimdi Ilkin'e telefonu veriyorsun sonra Barış'ın getireceği ballı sütü içip zıbarıyorsun." Telefonun tuşuna basıp direk kapattı.

 

"Kaç yaşına geldim hala çocuklarla uğraşıyorum." Bardağında kalan beyaz şaraplı içip bardağı geri koydu. Masada duran çantasını alıp uzaklaştı.

 

Cidden ne garip bir hayatı var.

 

Umursama Kubat. Kimse seni umursamıyor, sende umursama.

 

Kalan içkiyi kafaya dikip geri bıraktım. "Fırat Korkut'un adında yazın." Kalkıp masanın oraya yürüdüm.

 

Baran yine gaz almış şekilde çoşuyordu. "Aslansın kaplansın bir tanecik komutanım." Eski yerime duvar kenarına sandalyemi çekip oturdum. Karşımda kalan Fırat tip tip bakmaya başlayınca kafamı 'ne var' anlamında salladım.

 

"Asena mıydı yanında oturan?" Kafamı bilmem anlamda sallayıp kuruyemişten ağzıma attım. "Dikkat etmedim." Ağzının içinde 'dikkatini' tarzında bir küfür etti.

 

Fırat sandalyesini itip kalkmasıyla masadakiler ona döndü.

 

Baran tam konuşacakken sözünü kesti. "Ayakyolunu ziyaret edicem Baran. Gelmeyip görmek ister misin?" Benim aradığım ortam bu işte. Ne o öyle mıc mıc.

 

"Yok komutanım estağfurullah. Sizin özeliniz sizde kalsın." Tam elimin altında. Bi çarpsam ne olabilir ki?

Fırat ilerlerken masada kalan telefonumu açıp son dakika haberlerine baktım. O kadarda insanlıktan kopmadık.

"Komutanım." Altın mı alsam acaba? "Komutanım." Altın alıp ne yapacağım ki sanki. "Komutanım." Sanki yatırım yapmak için sebebim var.

 

"Komutanım." AĞZINA SIÇSINLAR BARAN!

 

Yavaşça kafamı kaldırıp omzuma yapışmış sarı mala baktım. "Komutanım albayın kızı güzel mi?" Altın almak güzel fikir aslında.

 

"Güzellik göreceli Kızıler." Tam mı alsam yarım mı? "Yani güzel diyorsunuz?" Kafamı çevirip tekrar baktım. "Cenazelere altın götürülüyor muydu?" Ona göre sana alıcam Baran.

 

"Düğününlerde takıldığını biliyorum ben sadece. Hatta Asena'yla sizin düğünüzünde takmak için bir tane yastık altına atıcam." Demet'in bile içtiği su boğazında kalıp öksürmeye başladı. "Baran komutanım birazdan Gölge komutanım size takacak gibi."

"Demet haklı. Birazdan takıcam sana Kızıler." Telefonumda notlara girip not aldım.

Yarın Kızıleri atlet ve paçalı donla bahçede içtimaya çıkart.

Işık'la Gölge'ymiş.

Onu benim külahıma anlatın...

💗

Loading...
0%