Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@dangerous_hatun

Yorum ve oylarınızı merakla bekliyorumm

 

2019, Mayıs...

Erkek kardeşimin bana olan biz fıldır fıldır gezeceğiz, sen de akşam üstün açık yattığın için hastalığınla evde inek gibi yat bakışlarıyla beklediğim kapının yanında kuduruyordum.

O bana gram benzemiyordu, yüz tipi bile; hafif kiloluydu, koyu kumral saçları ve ela gözleri vardı, 12 yaşındaydı ve bu beni rahatlatan ilk etkendi. Büyüse de o kadar değişme ve benim mükemmel dış görünüşüme benzeme gibi bir şıkkı yoktu. Onun da çok heveslim olduğunu sanmıyordum gerçi ama olsun, önlem almak iyiydi.

Annemle babamın ayakkabılarını giyinmesini beklerken bana nispet yapıyordu güya.

Ben de salağım, onun gazına geliyordum. Gözlerimi kısmış ona kötü bakışlar atarken akan burnumu kolumun tersiyle sildim ve burnumu çektim.

Annem ayakkabısını giyinmiş olduğu için dikleşmişti, yaptığım hareketi görünce elime vurdu. Ona baktım. "20 yaşına girdin hala sümüğünü kolunla siliyorsun Aysuna Su!" Kızmış olduğunu anlamam için özellikle iki ismimi kullanır ve onlara baskı yapardı.

"Sen de hala 20 yaşındaki kızını azarlıyorsun anne." Diye geveledim ağzımın içinde.

"Kızım büyüdüğü zaman onu azarlamayı bırakacağım. Mesela sümüğü kurumadan gidip tişörtünü yıkarsa?" Kaşlarını kaldırıp bakınca zaten hastalıktan halsiz olan bedenim omuzlarındaki gücü kaybetti, ve omuzlarım düştü.

"Tamam."

Babam gülüp ikimize baktı. Kardeşim ela gözlerini ondan almıştı, ama saçları kesinlikle farklıydı. Babam siyah saçlıydı ve dışarıdaki 20'li yaşlardaki erkeklere taş çıkartacak kadar bakım hastasıydı. Ben yüz maskesi yapmayı ondan öğrenmiştim. Gençliğinde de belli ki kendini yormamıştı ki vücudu da, yüzü de düzgündü, kırışık ya da asılmış değildi.

Enerjikti de ama bazen o denli katı oluyor ve beni korkutuyordu ki, onun ayna karşısındaki maske yapan halini hatırlayıp o kavga anında gülmemek için içimde savaş veriyordum.

"Hadi çıkalım artık, geç kalacağız." Babam bana el sallayıp erkek kardeşim Barkın'la evden çıktı.

"Tamam." Annem yanağımı öptü ve evden çıkmadan yapmam gerekenleri sıraladı. "Ihlamur iç, içine şeker yerine limon damlat. Yatağa gir, sakın üstünü açma terledim diye, amaç o zaten. Uykun gelirse sakın direnme, uyu, bünyen zayıf zaten annem. Karnın acıkırsa da üşenme bak, dolap dolu, sarma var." Gülümsedi. "Sen seversin." Hasta olduğumdan iştahım yoktu ve annem mideme iki lokma bir şeyler girsin diye sevdiğim yemeklerden biri olan sarmayı yapmıştı, canım anam ya, yerim onu.

Başımı sallarken halsizce gülümsedim. "Tamam."

"Hadi dikkat et kendine, görüşürüz."

"Allah'a emanet olun."

Kapıdan çıkarken sözlerini uzatarak karşılık verdi. "Sen de."

Arabayla gidişlerini seyrettikten sonra babamın açık bıraktığı bahçe kapısını kapatmaya mecalim olmadığı için içeri girdim ve yerden zor kalkan ayaklarımla mutfağa gittim. Kendi nefesim hastalık kokuyordu ve burnum tıkalı olduğu için ağzımla aldığım her nefeste onu da soluyordum. Mide bulandırıcıydı.

Dayanamayıp ıhlamuruma yine yarım kaşık şeker koydum. Pijamalarımla üst kata çıkarken sanki merdivenler bitmiyordu. Odam Barkın'la karşılıklıydı ve sanki onun odasının fanıymışım gibi kapının üstüne abla müsveddeleri giremez yazmıştı.

Ayy, gö- Her gördüğümde sinirleniyordum ve içimden bile olsa küfüre, hakarete karşıydım.

Yatağımın yanındaki bilgisayar masamın üzerine bardağımı koyup laptopu aldım, yatağa kurulup dizimi açtım ama sonra bedenim yatmak isteyince laptopu kapatıp şarjı olmayan telefonum yüzünden Barkın'ın tabletini almak için odasına gittim.

Tamam fanı değilim ama ihtiyacımı gidermek için de odasını kullanmam gerekiyordu. Uzunca kalmadan odama döndüm. Ders yapmadığı için annem tablet vermemişti ona bugün, o yüzden de şarjı yüksekti.

Yine söylüyorum, canım anam.

Hiç beni bırakıp misafirliğe gitmek istememişti ama mecbur. Çocuk da değilim hoş, 3-4 saat onlarsız idare edebilirim.

Ihlamurumu soğuttuktan sonra içtiğimi annem duysa kafamı kırardı, o yüzden de bu ben ve benim aramda sır olarak kalacaktı.

Dizinin iki bölümünden sonra uyku beni kollarına aldı. Ah bir gün kocişkomun kollarına girsem ya aynı şekilde.

Hayaller, hayatlar Aysuna.

Uyandığımda ter su içindeydim, yorganı üstümden atmadan yarım saat telefonla oynayıp ayılmayı bekledim. Sonra kalkıp banyoya girdim. Su başımdan aşağı akarken kulaklarımın duyma alanını da kısıtlıyordu ve tuhaf sesler duymama neden oluyordu.

Sanki zil çalıyordu, olmadığını biliyordum, çok kez başıma gelmişti; suyu kapatıp evi dinliyordum ve çalmadığını anlayıp suyu geri açıyordum. Peşine odamda zıplayan birini duymuştum ama tekrarı gelmeyince bununda bir yanılma olduğunu anlayıp saçlarımı köpürtmeye devam ettim.

4 dakika sonra bornozuma sarılmış vaziyette çıktım, saçlarımı şimdi kurulamaya halim olmadığı için bornozumun şapkasını kapattım soğuk almayayım diye.

Evimizin en büyük odası alt kattaki oturma odası ve benim odamdı, annemlerden bu odayı almak için ne acıtasyonlar yapmıştım. "Ben evlenip gidince oraya geçersiniz." Dediğimi çok net hatırlıyordum. "Şu evde topu topuna 20-25 yılım var, onda da izin verin rahat yaşayayım." Dediğimi de hatırlıyordum ve bunun gibi daha niceleri. Günler sonunda kazanmıştım ve bana odayla gelen hediyelerden biri de ebeveyn banyomdu. Küçüktü ama bana aitti.

Banyodan odama geçtiğimde soğuk anında açıkta kalan bacaklarıma vurdu, titredim. "Niye soğuk bu ev ya?" Başımı kaldırıp camın önündeki erkeği görmemle gözlerim kocaman oldu.

Arkası dönüktü ve camdan dışarı bakıyordu. Motorcu ceketi, siyah kot pantolon ve kafasındaki kaskla benim odamın, bana ait olan camından dışarıya bakınıyordu.

Korkuyla hızlanan nefeslerim arasında öyle bir çığlık attım ki o da korkup, yerinde sıçradı. "Ne oluyor be?" Dönüp beni gördüğünde yüzünü göremediğim için tepkisini bilmiyordum ama hızla koşup ağzımı kapattı. Bir eli başımı tutarken diğer eli ağzımdaydı ve bu daha çok korkmama sebep oldu.

Ellerine vurup kurtulmaya çalıştım, kaçtım ama o da bırakmıyordu. Bunu yapmasıyla çığlığım ve bağırmalarım artınca hemen bırakıp geri adımladı.

Kahveyi ezip, lavanta serpiştirmişler gibi olan kokusu benden uzaklaştı.

"Tamam tamam, sus lütfen." Ellerini havaya kaldırdı, durdum. "Ne olur, yalvarırım, sus!"

"Sen kimsin be!" Diye bağırdım kaskına doğru. "Evimde," daha kötüsü aklıma gelmiş gibi duraksadım. Büyük gözlerimle odama bakındım. "Odam da ne işin var!"

"İnan ki bile isteye burada değilim." Dedi kalın ama boğuk sesiyle.

"Bir de bilerek olsaydı!" Arkamdaki aynalı dolabımın üstünden abajuru alıp ona silah gibi doğrulttum, o kadar korkuyordum ki ne hastalık vardı ben de, ne de üstümde sadece bornoz olması. "Kimsin sen?"

"Kim olduğum önemli değil bence. Sadece..." Arkasındaki camdan dışarı bakıp benim devasa açılmış gözlerime döndü. "Bana birkaç dakika ver, ne olursun, burada birkaç dakika saklanmama izin ver."

"Sen dalga mı geçiyorsun benimle?"

"Para veririm."

"Ne parası be! Defol git evimden hemen! Sapık mısın nesin?"

Açık camdan gelen polis sireni ile sustuk, o sese doğru bakınca ben de baktım ve bunu anlamayan da salaktır herhalde diyerek boş olan elimle açılan ağzımı kapatırken, "hiii." Diye bir ses çıkarttım. Hemen bana baktı. "Polis mi arıyor seni? Kaçak mısın?"

"Tam olarak öyle denemez."

"Çok pardon ama ne denir?" Diye bağırdım.

"Öncelikle lütfen bağırmaz mısın?"

"Hayır!" Diye bağırdım. "Bağıracağım."

Elleri hava da tetikte kaldı. "Peki, tamam. Bağır, senin evin sonuçta."

"Aynen öyle."

"Ama rica etsem abajuru indirir misin?"

"Hayır."

"Peki, ona da tamam." Camın altındaki küçük yeri gösterdi havadaki elleriyle. "Ben şurada birazcık otursam peki?"

"Yav kardeşim deli misin?" Abajuru tehdit edercesine salladım. "Niye bir yabancıyı evimde saklayayım? Hem de polisin onu aradığını bilirken."

"Haklısın, çok haklısın ama sandığın ya da aklından geçen bir şey değil kesinlikle."

"Ne ya o zaman?"

"Şöyle oldu." Diye açıklamaya girişti. "Ben yolda arkadaşlarımla geziyordum, gördüğün gibi motorcuyum ve motorum da bahçenizde." Kaşlarımı çattım, tepkimden çekinerek daha hızlı devam etti. "Çevirmeye girdik ve egzozdan ceza yiyecektik ama ben artık ceza ödemekten gına geldiği için kaçtım."

Kaşlarım gevşedi. Bu da onu kanuna karşı gelmiş bir kaçak yapardı ama biz Türkler, ah biz Türkler! Anlattıklarından bu kaçaklık mevzusu bana basit geldi ya. Tabii bir de motor hayranı olmam vardı işin içinde.

Aynalımın hemen yanındaki uzun, düşük bacaklı sehpamda iki tane kaskım vardı ama bilin bakalım ne eksik?

"Ara sokağa girdim ve poliste inatçı çıkıp peşime takıldı. Sonra sizin açık kapıyı görüp girdim. Olan bu."

"Sen bulduğun her açık kapıya giriyor musun?"

Duraksadı, düşünüyordu sanki.

"Bir de düşünüyor ya!" Diye kızdım. Abajuru salladım ona doğru. "Bak kardeşim kimsin nesin, neden kaçtın ve ne istiyorsun umurumda değil, ama çık git odamdan da, evimden de. Yoksa bir çığlık daha atıp polisi ben getirteceğim buraya."

Kararsızlıkla kaldı bir süre, sonra başını çevirip cama baktı. Ses yoktu ama polisin akşam karanlığında yanan ışıklarını görünce gidecekse bile vazgeçmiş olsa gerek, bana bakıp masumca omuzlarını kaldırdı ve başını omzuna doğru eğdi.

"Kusura bakma. O cezayı yemeyeceğim." Geri geri adımlayıp poposu camın yanındaki duvara çarpana kadar durmadı. Bana baka baka yere çöktü ve bir köşeye sindi. "Bana 10 dakika ver."

Gözlerim daha çok büyüdü. Resmen odamı esir alıyordu. "Git diyorum ya git!"

"10 dakika ya, nolur izin versen." Diye sitem etti.

"Bir de azar yiyorum, şuna bak."

Hemen nazikleşti. Dizleri üstüne kalkıp ellerini birleştirdi önünde. "Tamam özür dilerim, ama acı bana ne olursun. 10 dakika söz, fazlası değil."

Neden durup düşünmeye başladım bilmiyorum ama o hataya düştüm ve bundan yüz bularak yerine geri oturdu.

"5 dakika." Dedim inatla.

"7 de el sıkışalım."

Elini uzattı bana ama kendimi de abajurla geri çekip, "hoşt." Dedim. "Uzatma bana elini." Yüz ifadesini görmedim ama itirazsız elini çekti. Ona temkinli bakışlar atarak telefonuma ilerledim. Arama kısmına 155 yazıp ona gösterdim, "en ufak tuhaf, yanlış, sapık hareketinde ararım ve çığlığı da basarım. Komşular hemen gelir." Dedim ve çok sever komşularımızda bunu kanıtlarcasına evimizin önünde bitmiş olsalar gerek, zil çaldı.

O telaşlandı, ben ondan da telaşlandım. O polis sanıyordu, ben ise bornozla nasıl kapıyı açacağımı düşünüyordum.

Yabancının önünde dakikalardır bu şekilde durmuyormuş gibi utanarak kapıya yöneldim. "Komşulardır, yollayıp geleceğim."

Ceketi içindeki geniş omuzları rahatlarken başını salladı. Ona şüpheyle bakıp odadan çıktım. Ben de korkudan hastalık mastalık kalmamıştı, uzun adımlarla aşağı indim.

Poliste de ne bu azim anlamış değilim, bir ceza için sokak aralarında kovalamalar falan. Bir de yukarıdaki beyefendi kendini öyle önemli sanıyor ki, polisler kapı kapı gezip onu arayacak diye düşündü vesselam.

Sadece başımı çıkartarak kapıyı açtım.

Kalabalığı görünce şaşırdım ama garipsememek lazımdı. Öyle bir çığırmıştım ki, sanki canımı alıyorlar. Gülümsemeye çalıştım. "Merhaba."

En önde karşı komşumuz Kutlu ve annesi Behlül teyzeyle, babası Sinan amca vardı. Arkalarında da birkaç komşu daha. Kutlu'yla aynı yaştaydık, o benim aksime ilk sınavda puan tutturup istediği üniversiteye girmişti, ben ise iki kere mezuna kalmıştım.

Annesi iyi ve tatlı kadındı, bu tür şeylere önem vermezdi ama babası, babama çok dalaşmıştı bu konuda. Tatlı imajlar çizerek alttan alttan kızın iki keredir bir boku beceremiyor deyip duruyordu, açıkça söylemese de ima ediyordu.

Sarı saçlıydı ve mavi gözleri bana endişeyle bakıyordu Kutlu'nun. "Aysuna?" İzin versem içeri girecekti. "İyi misin? Sesler duyduk, bir şeyin yok değil mi?"

"Yok yok," başımı salladım. "Duştaydım da, fare gördüm sandım."

Hepsinin omuzları rahatlayarak aldıkları nefesle çöktü. "İyi bari, korktuk kızım." Dedi Behlül teyze, annemlerin evde olmadıklarını biliyorlardı belli ki.

Mahalle mobeseleri sizi.

Nezaketlerine gülümsedim. "Sağ olun ama iyiyim." Başlarını sallayıp gitmek için hareketlendiklerinde, "kusura bakmayın." Diye seslendim. Kutlu gitmek yerine kalınca ona baktım.

"Fare değil mi? Eminsin? İyisin?"

Sıralı sorularına gülümsedim, lise üçten beri arkadaşımdı. İyi çocuktu.

"İyiyim." Dedim. "Kusura da bakma, üstüm müsait değil, çıkamıyorum." Vücudum gittikçe halsizleşiyordu, yatalım artık ne olur diye bağırıyordu bildiğin bana.

Yüzümü süzdü. "Peki." Dedi. Arkasını döndü ama bir adım atıp geri geldi. "Bu motor kimin bu arada? Baban mı aldı?"

Başımı daha çok çıkartıp kapının yanındaki ağacın oraya saklamaya çalışılan motoru gördüm. Gözlerim bayram ederken eridim, bittim. Motor o kadar güzeldi ki tutulan nutkumu geri açmak için olan yutkunuşum Kutlu'ya kadar gitmişti.

Hızla toparlandım. "Bir arkadaş getirdi, bir saate gelip alacak. Onun." Yalan söylemekten nefret ederdim ve bunun sebebi de bir yabancıydı, ondan kesinlikle para almalıydım.

Anlayışla yüzü gevşedi. "Tamam o zaman. Görüşürüz. Hayırlı akşamlar."

"Sana da." Ardından sonra fark ettiğim şeyle, "kapıyı çeker misin?" Diye seslendim.

Başını sallayıp bahçe kapımızı sürükleyerek kapattı. O gittiği gibi kapıyı kapattım ve odama geri çıktım. 10 dakika öncesine kadar ölü gibi hastaydım ben!

Odamın kapısı önünde tereddütte kalsam da yavaşça açtım. Kafamı içeri uzatıp baktığımda camın altında oturan yabancıyı gördüm. Bağdaş kurmuş başını eğmişti ve eldivenlerini çıkarttığı için çıplak olan elleriyle oynuyordu. Masum, yabancı, sapık olma ihtimali olan bebek seni...

Kapıyı açtığımda başını kaldırdı. Acaba yüzü nasıldı?

"7'yi bırak, 10 dakika çoktan doldu. Neden hala buradasın?" Diye sordum huysuzca.

Başı üstünden kapanmış camı gösterdi. "Polis hala geziyor."

"Neden bu kadar ısrarcılar?" Gözlerimi kıstım. "Yoksa yalan mı söylüyorsun? Katil falan mısın? Cinayet mi işledin?" Kendi kendimi korkutmayı başarınca telaşa kapıldım. "Bak ararım valla polisi, hemen çık evimden."

"Yok yok yok." Dedi ellerini öne uzatarak, neyse ki aramızda 3 metreden fazlası vardı. "Valla öyle bir şey yok."

"Ne o zaman?"

Duraksadı. "Sevmezler de beni, aralarında fenomenim."

Neredeyse gülecektim, zor tuttum kendimi. "Çok ceza yiyorsun sanırım?"

Omuzlarını silkti. "Polisler pek sevmez ama vergi dairesindeki abiler-ablalar bayılır bana. Hafta da en az iki kere oradayım, akraba olduk sayılır."

"İnternetle aran yok sanırım?"

Başını iki yana salladı. "Motor kullanabileceğim her anı değerlendiririm, bu trafikten menli halde olsam da dahil."

Bu sefer gülümsedim, ama hızla sildim. "Neyse, bana neyse... Arkanı dön, eşya alıp çıkacağım."

"Gözlerimi kapatsam?"

"Oradan bakınca gerizekalıya mı benziyorum? Kaskın siyah, nereden bileceğim kapattığını."

Kısık tonda güldü ve boğuk kalın sesi o kadar hoşuma gitti ki, içimden kendime kızdım.

"Dön hadi."

"Zaten gördüm."

"Kardeşim! Sinirlendirmesene beni."

"Tamam tamam." Bağdaş oturma pozisyonunu bozmadan kayarak arkasını döndü.

Gözlerimi ondan ayırmadan odaya girdim, hızlıca her şeyimi alıp odadan kaçarcasına çıktım. Annemlerin odasında hızlıca kurulanıp, üstümü değiştirdim. Odama geri döndüğümde onu aynı yerde buldum, usluydu en azından. Ama bir tane kaskımı almış onu inceliyordu.

Değerlime dokunmuştu, kıymetlime! Lilita'ma! Mor kızıma!

İçeri hışımla girip kaskımı elinden aldım, ona sarılıp geri çekildiğimde başını kaldırıp bana baktı.

"Eşyalarıma dokunma! Hele kasklarıma hiç!"

"Motor mu seviyorsun?"

Kaskını sanki yüzü oymuş gibi süzdüm. "Evet."

"Motorun nerede peki? Ne model?"

Yarama tuz bastığı için dişlerimi sıktım. "Motorum yok."

Duraksadı. "Ama iki tane kaskın var?"

"Olamaz mı?" Diye çıkışıp, Lilita'mı yerine koymaya gittim.

"Olabilir de..." diye mırıldandı. "Tuhaf."

"Herkes sizin gibi normal olamıyor maalesef yabancı bey." Lilita kardeşi Amentis'le birlikte yerini almıştı, ellerimi belime koyup üstten güzellerime baktım ve yatağıma ilerledim. "Kaç dakika oldu, niye hala buradasın? Bana bak, benimsemedin değil mi burayı? Evcil hayvana ihtiyacım yok."

Benim adım Aysuna Su Pamir. Az önce evime giren ne olduğu belirsiz birine hayvan demiştim ve güç olarak benden üstün olan varlık buna kızarsa vay halime.

Güldü. Şaşkınlıkla ona baka kaldım. Gülüyordu!

"İçin dışın bir... Sevdim."

Kaşlarımı çattım. Beni niye seviyordu ki?

Yorganımın altına girip ona baktım. Kaskı altında ne olduğunu görmek için neler vermezdim, istesem açardı büyük ihtimalle ama bu işin sonu hayal kırıklığı da olabilirdi. Kask benim için motordan da, motorcudan da daha yakışıklıydı ve o afetin altından tipsiz biri çıkması beni derinden etkiliyordu.

"Motorun güzelmiş." Dedim sessizce.

Başını kaldırıp bana baktı yine. "Gördün mü?"

"Hemen kapının yanındaydı, pek saklayamamışsın. Yani herkes gördü."

"Sen ne dedin?" Diye sordu endişeyle.

"Arkadaşıma ait olduğunu ve bir saate gelip alacağını."

"Yani bu, bir saat daha beklemem gerek demek mi?" Muzipçe sırıttığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım, ses tonu onu ele veriyordu.

"Hayır!" Dedim kesin bir dille, burnumu çektim ama kapalı olduğu için ağzımla soludum. Hem konuşup hem nefes almak zorluyordu beni. "Görünmeden çıkıp gidebilirsin."

"Peki." Ayağını kıpırdatınca bakışlarım oraya kaydı ve ayakkabıyla girmiş olduğunu gördüm. Dişlerimi sabır dilercesine sıktım, gözlerimi kapatıp boynumu kutlattım ve dilimi ısırdım. Sakin ol Aysuna, sakin ol. Her şey yolunda, bir-iki tane pis ayakkabı izi sadece. Sakin ol.

Sakin kalabildim.

"Modeli ne?" Onun motorcu olduğunu bilmek beni sakinleştirdiği gibi meraklandırıyordu da aynı zaman da. "Motorunun?"

"BMW S1000RR."

Gözlerim genişledi. "Ciddisin?"

"Kendin gördün, niye inanmıyorsun ki?"

"Oh." Hayranlıkla nefes verirken önüme döndüm. O motor bir afetti ve eğer benim gönlüm başka bir tanesinde olmasaydı o motora yanardım kesinlikle.

"Sen ne alacaksın?"

"Ne?"

"Motor almayacak mısın? Ne istiyorsun?"

Hayaliyle gülümsedim. "Yamaha R6."

Başını salladı, eliyle onaylar bir işaret yapıp, "zevkin güzelmiş, beğendim." Dedi. "Ne zaman alacaksın peki?"

"Babam alacak."

Güldü. "Baba parası yani?"

Kaşlarımı çattım çünkü bunu aşağılar tonda söylemişti. "Evet, ne olmuş?"

"Kendi istediğin şeyi elde etmek için babana mı ihtiyacın var? Ne şart koştu peki?"

Ona kızdım ama muhabbet tam benlikti. Boğazımı biraz nazlanarak durduğumda temizledim. "Üniversite sınavımı kazandığımda."

"Kazanamadın?"

"Kazandım." Diye çıkıştım. Durdum, sonra hiç istemeyerek açıklamaya başladım. "Ama istediğim yere değil."

Bana uzunca baktı. "Kaç kere mezuna kaldın?"

Kucağımda oynadığım parmaklarıma baktım, utandığım için çene hattımı sağa sola oynatarak vakit kazandım ve başımı yana eğdim. "2."

Duyamadı sanırım. "Ne?"

"2 kere kaldım."

"Üçüncüye girecek misin?"

"Tabii ki gireceğim."

"İyi. Kolay gelsin." Önüne döndü. Konuşmak için konuşuyor, gerisini umursamıyordu. Benimle vakit öldürüyordu bildiğin.

Şaşırdım. "Tek yorumun bu mu?"

"Neden bir yorum yapayım ki?"

"İki kere mezuna kaldım."

"Birincisi, bana ne. İkincisi, kime ne. Ve üçüncüsü ben liseyi bile dışarıdan 7 yılda bitirdim, üniversiteye hiç yellenmedim bile. Senin gibi kaybettiği halde azim yapan birini mi eleştireceğim?" Başını iki yana sallarken gözüme tatlı geldi. "Herkes olduğu yeri bilmeli."

Sesi, konuşma tarzı, sözleri ve beni en çok etkileyen o kaskı, kafasında duruşu ve her hareketinde onun da oynaması o kadar güzeldi ki, nefeslerim ağırlaştı. Ona baka kaldım. Of, çok iyiydi.

Sessiz kaldığımı fark edince başını kaldırdı. "Ne? Ne bakıyorsun bana?" Benim evimde, odamda yabancı ve sapık olma ihtimali olan oydu, ama şimdi bana o kişi benmişim gibi davranıyordu.

Güldüm sessizce. Ama gözlerimi ondan çekmek çok zordu.

"Koleksiyonun iyi güzel ama kaskımı vermem, öyle bakma."

Gülüşüm sesli hale gelince dudaklarımın elmacıklarıma baskı yapmasıyla gözlerim kısıldı. "Hayır, kaskını istemiyorum... Sadece güzel o yüzden bakıyorum."

Kasklarıma baktı, bana baktı. "Kaskları seviyorsun?"

"Motordan daha çok."

"Sana önemli bir bilgi vereyim, motorsuz kasklar bir halta yaramaz."

Neden güldüm bilmiyorum ama komiğime gitti. Sempatikti. "Sağ ol ya, çok yararlı oldun bir anda. Sen gizlice gelip odama girmeseydin ve bu çok önemli bilgiyi benimle paylaşmasaydın ben ne yapardım?"

"Büyük ihtimalle salak salak kaskla sokaklarda dolaşırdın."

Yastığı alıp suratına fırlatmak isterdim ama gereksiz samimiyet hareketi gibi gelince yapmadım, ayrıca kafasındaki kaskı markasından biliyordum, en büyük kazalar için üretiliyordu, bir yastık ona tüy gibi gelirdi.

Hem, o aşağıdan yukarı doğru kıvrılan, çıkıntılı, siyah ama renkli desenlere sahip, mükemmel pahalı şeye bir yastık dahi fırlatamazdım. Elim kopsun yapamazdım.

Onun adına içimden geçirdiklerimle kendimi rahatsız hissettim. Yerimde kıpırdandığımda bana baktı.

"Seni daha iyi hissettirecekse kaskımı çıkartabilirim."

"Hayır, yapma."

Kaskına çıkan elleri inerken, "niye?" Diye sordu.

Gerçek sebebini söylesem deli muamelesi görür müydüm acaba? Aman, kime ne dediği gibi? Zaten birazdan gidecekti ve bir daha da hiç görüşmeyecektik. Sanırım bu yüzden yabancı insanlarla konuşmak daha kolay ve güzeldi. Tekrar yüzüne baktığında utanmazdın, ama etkisi çabuk geçiyordu işte, o sorunu vardı.

"Vücudun güzel, sesin güzel, motorun da güzel, yüzünde bana kalsın. Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum."

"Niye hayal kırıklığı yaşayasın ki?"

"Motorcular da hep oluyor. Kask yüzünüzden daha yakışıklı."

Öyle bir güldü ki sesine bir kez daha hayran kaldım.

"Adımı söyleyeyim mi peki?"

"Polis amca sorarsa yalan söyleyeyim diye mi? Almayayım, isimsiz kal."

Gülüp başını cama kaldırdı. Ayağa kalktığında tedirgin oldum, muhabbeti hoş olsa da yabancı, yabancıdır. Keşke annem küçükken yabancılardan şeker alma demek yerine, onları eve almayın deseydi. Ne bilsin kadın, kızının böyle bir manyaklık yapacağını!

Camı açıp dışarıya bakındı, sonra bana baktı. Vizörünü açınca odamın ışığını yakmadığım için pek detayını göremedim. Ama gözleri kısıldı ve bu da bana gülümsediğini hissettirdi.

"Polis yok, gidebilirim. Son yarım saat için sağ ol."

Başımı nezaketen salladım. "Ne demek."

Camdan atlayacakken son anda duraksadı, bir bacağı ve elleri camdaydı. Bana baktı. "Eğer bir gün olur da istediğin motora kavuşursan çetelere gel. Beni bul. Seni o motorun üstünde rezil etmek isterim."

Alayla güldüm. "1000RR'ın üzerinde mi?"

"R6'yla geçebileceğini düşünüyorsun yani?"

"Önemli olan motoru sürendir."

Güldü. "Öyle olsun mankafa."

Kaşlarım çatıldı. "Mankafa mı? Gidiyorsun diye kibarlığında mı gitti?"

"Kişiye göre değil, ana göre muamele yaparım."

"Biz o tür insanlara iki yüzlü diyoruz."

Güldü, başını aşağı doğru tek hamlede itince vizör düşerek kapandı ve kalbim nakavt! Kim olduğunun bir önemi yok, o hareket beni bir karıncalandırmıyor değildi.

Aşağı atladığında hızla yataktan kalktım. Borulardan yardım alarak inmiş ve yere basmıştı. Motoruna koşarken etrafa bakındı, polis yoksa kim için bakınıyordu ki?

"Motoru çalıştırma."

Sesi duyan mobeseler camdan bakabilirdi, ve arkadaşımın bir erkek olup evde kimse yokken buradan çıkması hoş olmazdı. Onlar öyle düşündüğü için değil, hayır, benim içinde yanlıştı. Bakmayın, yabancı, sapık görünümlü herifi atamamıştım evden.

Bana bakıp başını salladı, boşa alıp sürükleyerek kapıya iterken pek de zorlanmıyordu. Dış kapımızı açtı, çıkmadan önce başını kaldırıp işaret ve orta parmağını bileştirip asker selamı verdi.

Gider ayak karizma oluyordu bana.

Gülümsememek için yanaklarımı ısırınca yanaklarım içe çöktü, başımı iki yana salladığımda ıslak saçlarım hafifçe oynaştı.

Omuzlarını bana bakarak silktikten sonra çıkıp gitti, dış kapıyı gerisin geri kapatmayı da ihmal etmediğinde o zaman gülümsedim işte. Nazik yabancı seni. Peşine motorun gürleme sesi geldi, kabul ediyorum; o şeyle ilgili her şey beni cezbediyordu.

Babama üstü kapalı şekilde bunları anlattığımda bana hastalıklıymışım gibi bakıyordu, o anlamazdı gerçi. Çünkü babamla oğlu arabacıydı. Dört tekerlek güvenliydi ve havalıydı.

Ama bir, iki tekerin sunabileceği özgürlüğe sahip değildi.

 

Okuyan gözlerinize sağlık.

Görüşmek üzere canlarımm

Loading...
0%