@dangerous_hatun
|
Buket solundan sağına dönerken kolunu savurunca yüzüme denk geldi, acı tenime kazılı olan his dokularım sayesinde yüzümden bedenime yayılırken acıyla inledim. "Buket!" Diye bağırdım, kolunu ittiğimde az önce yattığı pozisyona geri döndü, uyumaya devam etti. Tınlamadı bile. Elmacık kemiğimi ovuştururken parmaklarının girdiği gözlerimi açıp kapattım, yanıyordu gözlerim. "Yer yatağı açmalıydım kendime." Söylenerek oturur pozisyona geçtim. Buket dün akşam Gökmen buradayken gelmişti, kapıyı kilitlemediğim için biz öpüşürken odaya dalmıştı. Hatırlamak istemediğim anılarımdan biriydi, arkadaşım sağ olsun. Gökmen söylenmişti, ben utanmıştım, Buket ise bu işten en karlı çıkanımızdı; uyanık kalabildiği gece boyunca konuşmuş durmuştu. "Hep söylüyorum, hızlısın kankişto!" "Önce yanak, sonra dudak." "Odaya bile atmışsın çocuğu yaaaa. Ben iki yıldır sevgiliyim Burhan'la, odamı geçen sene gördü anca." O bunları ve hatırlayamadığım daha nicelerini söyleye dururken, ben yatağın köşesinde oturmuş, bükük boynum ve bıkkınlıkla çökmüş omuzlarımla dinliyordum. Gökmen'in gelip beni alma saatine bir saat kala Buket tarafından uyandırıldığım için kalkıp yüzümü yıkamaya gittim. Dişlerimi fırçaladım, kaşlarımı tarayıp çok kısaca yüz bakımı yaptım kendime. Kaşlarımın ortasını aldım hızlıca. Maskaramı ve göz kalemimi sürüp odaya geri döndüm. Buket tek gözü kapalı telefona bakıyordu, Burhan yazmış olmalıydı. "Gökmen gelecek birazdan, kahvaltıya gideceğiz biz." Dolabımın önünde durdum. Açık olan gözüyle bana baktı, yüzü uykusuzluktan şişmişti. Tabii gece bana dalaşmaktan az uyuduğu için. "Yolda giderken de seni karakola şikayet edeceğim." Anlamadı, "ne?" Dedi yeni uyandığı için kalın bir sesle. "Yüzüme yumruk yedim sabah Buket." Dolaptan pantolonumu alırken ona baktım, önce boş boş baktı sonra gülmeye başladı. "Yine mi vurdum sana?" "Evet." Bu bizim aramızda olağan bir durumdu aslında, Buket deli yatardı. Onunla yatarken hep içimde bir korku olurdu ama gülü seven dikenine katlanıyordu işte. Bu yediğim yumruk hiçbir şeydi diğerlerinin yanında. "Kızım çok nasiplisin ha." "Bir de bana sor." Eşofmanımı dolabımın kapağı ardına geçip çıkarttım, başımı dışarıda tutup gözlerine baktım. "Sen de nasiplenmek ister misin?" Pantolonumu giyindim. Başını geriye atarak kahkaha attı. "Sabah neşem benim, özür dilerim. Lütfen bana vurma." İki eliyle sahteden kendine siper yaptı. Gülümserken gözlerimi devirdim. Üstümü de çıkarttım, sıfır kollu parlak bebe mavisi cropumu giyindim. Pantolonumun renginde olan beyaz ince gömleğimi alıp cropun üstüne geçirdim. Bu hava da anca bunlar giderdi. Buket yüz üstü yatmış, çenesini avucu içine dayamış giyinirken beni seyrediyordu. "Benim dersim öğlenden sonra, akşama alışverişe gidelim mi?" "Dünkü alışverişten sonra hala ayaklarım ağrıyor Buket. Bu aralar ilişkimize ara vermeliyiz." "Ama yaa." Diye sızlandı. "Alınacak bir sürü şey var." Saçımı tararken sesi kısıldığı için ona baktım, gözlerini eğmiş alt dudağını içten dişliyordu. "Ne oldu?" Diye sordum. Gözlerime baktı. "Burhan'ın annesi, Miraç hanımla çıkacakmışız alışverişe." Mazlumlaştı sesi. "Tek başıma gitmek istemiyorum, beni tek sansınlar istemiyorum." Onun gözlerinin dolmasıyla benimki de doldu. "Geri zekalı!" Diye kızdım, çenesi titrerken bana baktı. "Bana da hakaret ettiriyorsun ya sana ayrıca kızıyorum." Yanına gidip o yatmaya devam ederken boynuna sarıldım. "Tabii ki gelirim, niye söylemiyorsun öyle olduğunu da alışverişe çıkalım diyorsun." "Her şeye seni çağırıyorum, belki sıkılmışsındır diye-" Kafasına vurunca, "ahh!" Diyerek sustu. "Aysunaa!" "Salak saçma konuşuyorsun, sinirleniyorum bak." Yanağına da vurdum. "10 dakika da iki kere hakaret ettirdin bana." Güldü. "Tamam demiyorum bir şey." Dolan gözlerini sildi. Koluna vurdum yine, sinirimi çıkartamıyordum. Benden bir şey istemek için bahane uydurması kızdırmıştı beni. "Aysuna vurup durma." "Çok konuşma!" Diye kızdım. Dudaklarını büzdü. Yataktan kalktım. "Saati söyle bana, geleceğim ben de." Yandan gülümsediğini sezdim. "Kaynananın olduğu yerde baldız olmaz mı hiç?" Saçlarımı at kuyruğu yaparken ona baktım. "Bu işin kuralı budur, sen çekinip konuşamayınca ben devralacağım." Güldü. "Tam da adamısın." Düşünürken gözlerim yukarı kaydı. "Doğru, bu adette biz ikimiz yer değiştirmişiz." Akşam hakkında gülüşerek sohbet ettik ben tamamen hazır olana ve saat gelene kadar. Gökmen geldiğini belirten mesajı atınca kaskımı alıp evden çıktım, Buket de kahvaltı edip okula gidecekti. Kapıdan çıktığımda Behlül teyze ve Kutlu'yla karşılaştım, onlarda evden çıkıyordu. "Hayırlı sabahlar." Dediğim zaman bana baktılar, karşılıklı gülümsedik. "Sana da kızım, hayırdır? Dershaneye mi?" "Evet." Dedim başımı sallarken. "Kutlu da okula gidiyor, beraber gidin." Kutlu'ya baktım, o da başını sallayıp onayladı ama sokağın başında bekleyen Gökmen'in şu an bizi seyrettiğini biliyordum, duyamazdı ama kıskandığına emindim. "Yok Beylül teyze, benim başka bir işim var da dershaneden önce." Kutlu'ya baktım yine, o da alınmasın diye. "Peki kızım, görüşürüz o zaman." Dedi anlayışla. "Görüşürüz." Sokağa doğru dönüp yürümeye başladım. Gökmen, Çiçek'e yaslanmış kollarını göğsünde bağlamıştı. Arkamdaki nokta da neye baktığını biliyordum. Yanına vardığımda gözlerime bakıp gülümsedi, ben boynuna sarılırken motordan ayrılmadan tek kolunu belime sardı. "Hayırlı sabahlar." Dedim. "Günaydın." Dedi. Geri çekildiğim zaman hala o noktaya baktığını gördüm, başımı çevirdim ve Kutlu'nun arabaya binmek üzereyken durmuş bize baktığını gördüm. Benim dönmemle açtığı kapıdan girdi. Sokağın diğer tarafına doğru gittiler. Gökmen'e kaşlarımı çatarak döndüğümde ise bu sefer üstümü süzdüğünü gördüm. Gözlerimiz birleşince şirince gülümsedi, cropuma taktığına o kadar emindim ki. "Benim ceketimi ister misin, hava biraz serin sanki? Fermuarını da çekersin, olur mu? Olur bence." "Senin serin anlayışın 27 derece mi?" Yalandan gözlerini büyüttü. "O kadar olmuş ya? Bana soğuk geliyor hala, sanki de kasım ayındayız." Şapşikliğine gülüp parmağımı alnına bastırıp geri ittirdim. "Gidelim hadi." Kasklarımızı taktık, ben bindim, Gökmen de eldivenlerini giyerken gözleri açık göbeğime dalıp gitmişti. İyi bir oyuncuydu, içi içini yediğini biliyordum ama göstermiyordu. Bir öncekinin aksine yani. Binmeden önce son kez şansını denedi. "Hala istemiyor musun ceketimi mi?" "Ha-yır!" Diye heceledim. "Bu sabah da amma huysuzsun." Deyip bindi. Güldüm, kaskımla kaskına vurdum hafifçe. "Hey!" "Ben huysuz değilim, sen kıskançsın." Motoru çalıştırırken uzunca söylendi ama hiçbirini anlamadım. Beline sarıldım, yola çıktık. Nerede kahvaltı edeceğimizi o seçmiş olacak ki bana sormamıştı. Yolda giderken gazı tutmaya devam etti, diğer elini arkaya uzattı ve bacağımı kavradı hafifçe. Tek eliyle motorunu sürerken beni de ilgisiz bırakmıyordu. Gülümsedim ve beline sıkı sarıldım, omzu üstünden çıkarttım başımı. Kahvaltı edeceğimiz yere kadar öyle gittik, gerekmedikçe sol gidonu tutmamıştı. Serpme kahvaltı yapacaktık, bana uyardı, ben bayılırdım. Serpme kahvaltının yanında istediğimiz ek olan şeyleri sipariş ettikten sonra garson gitti ve Gökmen bir anda bana doğru eğildi. Önemli bir şey olduğunu sanarak ona dikkatle baktım. "Alman usulü ödüyoruz ha." Mimiklerim beklentimin boş çıkması ile düşerken, "git başımdan." Diyerek kafasından ittim onu. Gerekirse kendi şeylerimi tabii ki de öderdim ama şimdi o ödeyecekti. "Sen ödeyeceksin, kaçısın yok." Arkasına yaslanırken gülümsedi, hem de dişleri görünecek kadar çok gülümsedi. Mutluluğunun simgesi olacak kadar güzel gülümsedi. "O kadar para ödeyeceğim bari yanıma gel, öyle uzaktan uzaktan. Sıkıyor beni." "Görende sanacak bensiz nefes alamıyorsun." "Alamıyorum." Deyip uzandı ve elimi kavradı. "Gel yanıma." Çekiştirince kalkmak ve yanına geçmek zorunda kaldım. Sandalyeler tek tek olduğu için yine de aramızda kol kısımları vardı. Gökmen kolunu omzuma atınca zar zor üst bedenlerimiz yakınlaştı. "Bu akşam Buket'le alışverişe gideceğiz biz." Diye konuyu açtım. Bu sevgili işleri nasıl oluyor bilmiyordum ama az buz duyduklarımla sanırım bunu Gökmen'e söylemem gerekiyordu. Haberi olmalıydı yani. "Bitmiyor o kızında alışverişleri." "Evleniyor ya hani!" "Hıhı." Boşluğunu cimcikleyince gülerken garip sesler çıkarttı. "Ah-ah-ah, tamam ya. Demiyorum arkadaşına bir şey." Gözlerime baktı. "Ama sen de bana şiddet uygulamaya alıştın, bari biraz etkili hamleler de bulun da, darp raporu alabileyim. Boşa gidiyor hepsi." Gülümsedim. "Darp deme bana." "Niye?" "Bu sabah Buket beni yumruk atarak uyandırdı." Kaşlarını çattı. "Niye vuruyor sevgilime ya?" Gülerken, "o biraz deli yatıyor da, uyurken sağı solu belli olmaz." Dedim. "Kızım sen de yan yana yatmasana onunla, canına mı susadın? Uyurken yumruk atmış demene göre. Manyak ya." "Bilerek yapmıyor benim kızçem, uyurken oluyor. Yanlışlıkla yanlışlıkla." Diye savundum, arkadaşımın uyurken ki hali aklıma gelince acıdım ona, masum bir şeydi. Bana boş boş baktı, sonra, "ağzın burnun kanayana kadar uykusunda dövse ve ben seni savunsam, sen yine de Buket'i savunursun." Dedi. Sesli güldüm. Ağzına fermuar çekti. "O yüzden susuyorum ve ne haliniz varsa görün diyorum." Trip atarak başını cama ve ardındaki manzaraya çevirdi. Gülerken omzumdaki elini sevdim. Başımı omzuna yasladım. Biraz sustu ama sonra aklına gelmiş gibi bana döndü ve, "ne alışverişi bu arada?" Diye sordu. "Burhan'ın annesiyle çıkılacakmış herhalde, tek gitmek istemedi." Hüzünlendim. "Kardeşi yok, annesi burada değil. Annem çalışıyor, çalışmasa bile çekinirdi ona demeye, bana bile açıkça soramadı." Gökmen de üzüldü, arkasına yaslanırken bakışları masaya kaydı. "Belki, annesi yapmayın, bizi bekleyin deseydi Buket ertelerdi sözü, düğünü falan ama..." "Annesi yapın demiş." Diye sözümü tamamladı. Ona baktığımda durgundu, Burhan'ın anlattığını anladım. "İyi git, yalnız kalmasın." Diye mırıldandı. Başımı salladım. Yine durgunlaştı, her durduğunda aklına bir şey geliyor olsa gerek ki gözleri büyürken bana baktı. "Alışverişin içeriği ne peki?" İç çamaşırı olamazdı, onu Buket ve Burhan baş başa çıkıp halledecekti ama Gökmen bunu bilmiyordu. Omuzlarımı kıvırıp önüme döndüm. "Özel şeyler, kızlar için." Başını önüme eğdi gözlerime bakabilmek için. "Özel?" Sonra anlayarak sırıttı. "Çok mu özel?" Duruşumu bozmadan yandan gözlerine baktım. "Çok." Dedim dudaklarımı öne abartıyla uzatarak. "Kızlar alıyor ama iki taraf içinde özel değil mi?" Kaşlarını kaldırdı, eğleniyordu. "Niye bu kadar heveslendin?" Ben de tek kaşımı kaldırdım. "Gören de sanacak sana alınıyor." Hızla geri çekilip iğrentiyle titredi. "Bana alınacak olsa niye hevesleneyim Aysuna." Yüz mimiklerine gülerken elimi masaya vurdum. "Kendi üstümde sevmeyeceğime çok eminim." Gülüşümü durduramadım. "Sen böyle değildin ya," işaret parmağımı suçlarcasına uzattım. "Sevgili olduktan sonra çok fesatlaştın." Ona doğrulttuğum parmağımın ucunu ısırdı, acıyla inlerken çektim parmağımı ve ona kötü bakışlar attım. "Bunu daha ilk görüştüğümüz gün fesatlık yapan kız mı söylüyor bana? Sana masumane bir şekilde evde biri var mı, kapıda kalmayasın dedim, sen seni eve atmak istiyormuşum gibi davrandın bana." Yüzünü yüzüme yaklaştırıp abartıyla gözlerini açtı. "Hem de senin evine." Gözlerine bakarken dudaklarımı gülmemek için içe katladım, omuzlarımı kaldırırken başımı yana yatırdım. "Sorma şeklin beni o yöne itti." "Yine ben suçlu yaa." Derken arkasına yaslandı, gülümsüyordu. Kahvaltımız geldi, alışverişten konuşmaya devam ettik. Gökmen fesatlığını bir kenara bırakıp gerçek bir ilgiyle sorular sordu bana, ben de ikimiz arasındaki en bilgili olarak göğsümü kabarttım ve hepsine cevap verdim. Bilmediklerimi de Ben nereden bileyim? diye çıkışarak savuşturdum. Kahvaltıdan sonra okula gitme yolundaydık. Gökmen hız sınırına uymuyordu ama ana göre hızını ayarlıyordu. Bir ara sinyal vermeden önümüze geçen araba yüzünden ani bir fren yaptı ve biraz sağa kırmak zorunda kaldı, sinirle küfür edercesine titrek bir ara gaz verdi. Neredeyse ben düşüyordum; son anda sıkıca tutunmuştum ona, o anlık korkuyla da ağzımdan ufak bir çığlık çıkmıştı. Kazasız belasız durduğumuzda Gökmen sinirle söverek motoru ayarladı sonra vizörünü açıp bana baktı. "İyi misin?" Ellerim titriyordu ama hayattaydık değil mi? "Evet." Dedim nefes nefese. Hiçbir şey olmamıştı ama onun korkusu bile yetmişti bana. "İyiyim." "Geri zekalı herif!" Diye mırıldanıp döndü önüne. Arabadaki adam inip bize doğru bağırarak gelmeye başlayınca Gökmen de sinirlenip kavga edecek sandım. "Kavga etme." Dedim sessizce. "Tamam, sakin ol." Motoru kapatıp ayaklığı açtı, indi. Adam gelip Gökmen'in karşısında dayılandı, bağırıp durarak hatasını bastırıyordu bence. Gökmen, "yolun ortasında durduk, kenara geçelim, öyle afkurmaya devam edersin!" Diye çıkıştı, adam bağırmaya devam edince. Sözleri adamı daha da kızdırdı. Arkamızdaki arabalar da önce korna çaldı sonra adam, Gökmen'in yakasını tutunca arabalarından inip çıkmak üzere olan kavgayı ayırmaya geldiler koşarak. Gökmen tepkisiz kalarak adama bakmaya devam etti, ama tişörtü ve ceketi kırışıyordu. İçime dolan öfkeyle nefeslerim hızlandı, Gökmen'e sakin kal demiştim ama ben sinirlenmiştim. O kaskla bir kafa atması gerekirdi çoktan. Diğer adamlar Gökmen'i tutan adamı çekmeye çalıştılar ama adam Gökmen tepki vermedikçe cesaretleniyor olacak ki, yapışmıştı koala gibi. "Sinyal vermeden ve bir anda geçtin önüme." Dedi Gökmen dişlerini sıkarken. "Bu naleti kullanıyorsanız bakacaksınız oğlum sağınıza solunuza, araba yolu burası." Gökmen yakasındaki elini hırsla itti. "Burası araba yolu değil, motorlu taşıt yolu!" Dedi sesini yükselterek. "Cahilliğin magandalığını aşmış!" Adam bağırıp saldırmaya kalkınca diğer adamlar tuttu onu, Gökmen saldırmaya kalkmadığı için bir tek o adamı tutmak kolay oluyordu. "Gökmen." Diye seslendim. Bana baktı onca gürültü içinden duyup. "Hadi gidelim." Başını sallayıp adama baktı. "Seni burada dövüp karakola düşerdim ama bu kızı okula yetiştirmem lazım, o yüzden kes sesini, çek arabanı yoldan." Gökmen motora binmek için döndüğü zaman adam arka yakasından yakalayıp sarstı. Gökmen beklemediği için afallarken ben de Çiçek'ten inmek için atak yaptım, Gökmen olayı fark edince adama döndü yakalarından tuttuğu gibi bir güçle geri ittirdi. Adam kendi doblosunun bagajına çarparken ben de olduğum yerde kala kaldım. Diğer adamlar bu sefer durmasını söyleyerek Gökmen'i tuttular ama o zaten daha ileri gitmiyordu. İttirdiği adam yerinde tırsarak kaldı. Gökmen birkaç saniye gözlerine bakıp korkuttu onu. Olay uzamasın ve trafik açılsın diye çabalayan diğer adamlar Gökmen'i ikna etme çabalarına girdiler. Aldığı nefeslerle ceketinin sardığı geniş omuzlarının inip kalktığını gördüm. Bana döndü, yanıma gelip kaskımı alttan tuttu, narince çekti kendine. "İyi misin?" Diye sordu yine, bu sefer ki fiziksel hasar kontrolü değildi. "Korkuyorum, gidelim." Başını sallayıp motora bindi. Çiçek'in çalışma sesi yolda yankılandı, Gökmen hızlıca aralardan geçip uzaklaşmamızı sağladı. Kaza ya da kavga olmayınca polis de çağrılmamıştı ya da kendileri gelmemişti. Kalbim hızıyla göğsümü ağrıtacak şekilde atıyordu. Beline sıkıca sarıldım, o zaman fark ettirmeden arttırdığı hızını biraz düşürdü. Dershanenin oraya geldiğimizde kasılmış bedenim biraz daha iyiydi. Gökmen benden önce inip benim inmeme yardım etti. Kendi kaskından sonra benimkini çıkarttı. Bacaklarımın arka kısımları Çiçek'e değerken Gökmen, dershane ve benim aramdaydı. Saçlarımı düzeltti, gözlerime bakıp yanaklarımı kavradı. "Trafikte bazen olur böyle şeyler." Dedi yumuşacık bir ses tonuyla. "Sosyal medyada hep görüyordum ama yaşayınca çok kötü oluyormuş." Elim kalbime gitti, dakikalar geçmiş olmasına rağmen hızlıydı. "Öyle anlarda derin derin nefesler al, ver. Sakin kalmaya özen göster." Başımı salladım sonra o geldi aklıma. "Senin yaptığın gibi mi?" Sinsice sırıttı. "Beni bu anlar da pek örnek alma, çok nadir sakin kalabiliyorum çünkü." "Gerçekten mi?" "Evet... Ya Burhan ya da başka biri kavga ederse ben sakin kalıyorum, daha doğrusu kalmak zorunda kalıyorum ama kavgayı eden kişi bensem, ne kadar çok kişi tutmaya çabalarsa o kadar kavga edesim geliyor." Gülerken omzuna vurdum. "Deli ya." O da güldü kısaca, yüzü ciddileşti sonra. "Sen derslerine odaklan, tamam mı? Her şeyi unut şimdi." Dedi. "Şeyi düşün mesela," ellerini benden çekip ceplerine soktu. "Sınavı kazandığında aldığın motorla beraber yollarda gazlayacağımızı hayal et." Gözlerim dalarken gülümseyince hoşuna gitti ve devam etti. "Artık arkamda değil yanımdasın, benim gibi motor sürüyorsun, rüzgar sadece saçlarına değil her yerine vuruyor ve gaz senin elinin altında." O anlattıkça kalbimin hızlı atış sebebi değişmeye başladı. Gülümsemem genişledi. İç çektim. "Ne zaman gelecek o zaman ya?" Burnumun ucuna vurdu. "Ah." Vurduğu yeri ovuştururken hayal dünyamdan çıkıp ona baktım, kaşlarımı çattım. "Çalışıp sınavını kazandığında." Diye azarladı beni, acı gerçeği yüzüme vurdu. "Tamam ya, ne kızıyorsun?" "Bu sefer kazanamazsan sana kızacak bir kişi daha eklendi, farkındasın değil mi?" Dudak büzerken başımı salladım, eğdim. Üç saniye sessiz kalıp yumuşayan bir sesle devam etti. "Hem idmanlısın zaten, bu sınava ilk girişin değil." Başımı kaldırıp gözlerine bakınca sırıttığını gördüm, eğleniyordu benimle. "Liseyi 7 yılda bitirenin dediklerine de bakın hele." Diye misillememi yaptım. Gram alınmadı, aksine başını geriye atarak güldü. Kalın, güzel ses tonu hemen dershanenin etrafındaki kızların dikkatini çekti. Zaten motor geldiğinden beri çaktırmadan erkekler bile bize bakıp duruyorlardı. "Bu ezber hafızasını senden sınavda da bekliyorum." 40 yıllık dostuymuşum gibi omzuma vurup kaskına uzandı. "Ben kaçar." Motora binip elektriğini açtı. "Kaskımı da götür." Dedikten sonra açık vizöründen içeri parmağımı sokup Gökmen'i kendime çektim, kaskı içinden masum bakışlarını gözlerime dikti. "Yolda giderken sadece önüne bak." Diye tembihledim. "Kırmızı ışıkta durduğunda yanındaki motorcu kızlara değil." Kısık tonda gülünce omuzları titreşti. "Hala ceketimi istemediğine emin misin?" Kıskançlığıma karşı kıskançlığını vurguluyordu. Gözlerimi kıstım. "Gömleğimin alt kısımlarını iliklerim." Gözlerini kıstı. "Sadece yola bakarım." Anlaşmamız bitince parmağımı çektim, geri çekildi. Gülümsedi sanırım. "Sonra görüşürüz." Gülümsedim, gitmesi için birkaç adım geri çekildim. "Görüşürüz." Kalkış yaparken ufak ara gazlar verdi, ağır bir kalkış yaparak gitti. Dershanedeki erkeklere motor dilinde mesaj veriyordu. Dudaklarımı sıkarken gülümsedim, yan gözle arkasından baktım. Kıskanç şebelek. 🏍 İkindi güneşi parlarken çarşıya gitmek için yoldaydım. Burhan, Buket ve annesi beni bekliyorlardı. Yanlarına vardığımda kısaca selamlaştık, geç kaldığım için özür diledim sonra mağazalara girmeye başladık. İki saat sonra annemde katıldı aramıza, mesaj atıp nerede olduğumu söyleyince o da gelmek istemişti. Avukatlık bürosundan çıktığı gibi çarşıya gelmişti. Burhan'ın annesi varken Buket'in de yanında bir büyük olsun istemişti büyük ihtimalle. Bilmem kaçıncı mağazadayken bir tek Buket'in bindallısı kalmıştı almadığımız. Burhan'a takım almıştık, annem ve annesi de alışveriş yapmıştı. Ben sonra alırım diyerek köşeye çekilmiştim çünkü hem yorgundum hem de bu kadar insan içinde istememiştim. Bir ara Burhan telefonda kısa bir konuşma yaptı, sözlerinden seçebildiğim tek şey, "evet, hâlâ çarşıdayız." Olmuştu. Biz gezmeye devam ettik, 20 dakika sonra Gökmen yanımızda bitmişti bir anda. Onu görünce gözlerim kocaman oldu. Yanımızda durduğunda, "merhaba." Dedi neşeli bir tonda. Annem hariç hemen herkes karşılık verdi. Ama Gökmen'den kaçış var mı? Yok! "Sana da merhaba Kübra teyze." Dudaklarımı içe katladım gülümsemem belli olmasın diye. Annem tebessüm etti. "Merhaba." "Beni hatırlamadın mı? Gökmen ben, söze gelmiştim." "Hatırladım hatırladım." "Güzel... Burhan alışveriş yapıyoruz dedi de, Buket'in bir arkadaşı yanında olunca onunda olsun dedim, geldim." Durdu. "Çağırdı yani, ben gelmedim, çok ısrar etti." Burhan'ın gözlerine bakarak sevimlice gülümsedi. Bahane konusunda çok masum ve şapşikti. Elimi dudaklarımın üstüne kapattım. Kimse bir şey demedi ya da garipsemedi. Alışverişe devam ederken bir ara Buket beni arkada bıraktı, bilerek! Gökmen hemen yanımda bitip sessizce, "sen aldın mı elbise?" Diye sordu. Gözleri bunun merakıyla parlıyordu. Başımı iki yana salladım. "Niye?" "Sonra alacağım ben." "Şimdi al ya, ben de göreyim." Giydiğim her elbise de Gökmen'in yüz ifadesini hayal etmek heyecanlandırdı beni. Gülümsedim. "Tamam." Dedim, o da mutlu oldu. Anneme elbiseyi şimdi alacağımı söyledim, tüm işlerimiz bitince Miraç teyze yoruldum diyerek bizimle vedalaştı, zaten ben alışveriş yaparken de onu ilgilendiren bir şey yoktu. Burhan da mecbur kalmıştı çünkü o giderse Gökmen de gitmek zorunda kalacaktı. Annem saf bir kadın değildi ama içinde bulunduğu ekipteki çekim rüzgarını sezememiş gibiydi. Ben çoğunlukla kaçınıyordum ama Gökmen'in gözleri üstümdeydi. Elbise seçmeye girdiğimiz bir mağaza da annem ve Buket, benimle beraber seçerken iki erkek arkada kalmıştı, Gökmen'in gözleri biz de olsa da Burhan'la konuşuyordu. İlk seçip giyindiğim elbise tam sevdiğim gibi kısaydı, kırmızıydı. Aynada süzülerek kendime baktığım sırada Gökmen'le göz göze geldik. Suratı asıktı yine, tek kaşını kaldırıp bu elbisenin asla olmayacağını belirtince gıcık oldum, üst dudağımın sol köşesini kaldırıp dudak büzdüm, kaşlarımı çatarken kabine yöneldim. Annem arkamdan, "ne oldu kızım, beğenmedin mi?" Diye sordu. "I-ıhh." Dedim sadece huysuzca. Bir sonraki elbise de kısaydı ama en belirgin noktası sırt dekoltesiydi. Gökmen'in gözleri sırtıma bakarken öyle bir büyüdü ki, annem görecek diye ödüm koptu. Hızla kendini düzeltip başını yana çevirdi, çene hattının belirginleşmesi ile sinirden dişlerini sıktığını anlayabildim. Su yeşili dizlerimde olan ama göğüs dekolteli başka bir elbise giydiğimde küskün çocuklar gibi kollarını göğsünde bağlamış triple bir yere oturmuştu ve bana bakmıyordu. Yine kabine girince annem, "kızım sen zor beğenmezsin, ne oluyor bugün sana? Seç de gidelim artık." Dedi. "Tamam." Başka bir tane giyip çıktığımda Gökmen annemin yanındaydı ve beraber elbiselere bakıyorlardı. "Bu elbiseler sence de çok kısa değil mi Kübra teyzecim." Cim? "Yani güzelim Türk kızlarına niye bunları giydiriyorlar anlayabilmiş değilim." Gözlerimi kıstım aynanın karşısında durduğumda, elbise yerine onlara baktım. Annem, "bilmem ki oğlum." Dedi. Oğlum? "Kızlar seviyor, istiyor. Firmalar da yapıyor." "Cık cık cık cık." Annem elbiselere bakmaya devam ederken Gökmen başını kaldırıp beni gördü, üstümü süzüp gıcık bir gülümsemeyle kaşlarını hayatta olmaz dercesine kaldırıp indirdi. Burhan ve Buket mağazanın diğer ucunda oldukları için bu anıma şahit olamıyorlardı. Ayağımı yere vurup huysuzlandım. Sert adımlarla kabine girdiğimde annem beni fark etti. "Yine mi olmadı kızım?" Diye seslendi. Ben içimden Gökmen'e söverken o anneme tatlı bir sesle, "çok seçici bir kızın var Kübra teyzecim, ayaklarımız koptu burada, hala beğenemedi." Dedi. "Aslında öyle değil ama..." "Neyse olsun, güzel bir şey seçsin de bekleyelim, olsun... Genç kız şimdi, gönlüne göre olsun." Kabinin duvarları ile bakışırken gözlerim büyüdü, tek kaşım kalktı. "Gönlüme göre mi, gönlüne göre mi Gökmen bey?" Diye sinirle mırıldandım. Annemle, babamla diyalog kuracağı zaman beni öne atıp, yerden yere vuruşuna deli oluyordum. Beyaz, belden oturtmalı, kalçadan küloş, hafif göğüs dekoltesi ve açık omuzlarıyla Gökmen'in anında reddedeceğine emin olduğum bir elbise giydim. Omzumda, iki yandan arkaya geçiş yapan boncuklu zincirleri vardı, göğüs ve kol kısımları kabarık katmanlarla süslüydü, en hoşuma giden detayı kol uzunluğu bileğimde bitmiyor, parmak boğumlarıma kadar geliyordu. Baldırlarımın yarısının üstünde bir kısalığı vardı. Aynanın karşısında süzülüp durdum, çok güzeldi. Annem de bayılmıştı, "peri gibi olmuşsun kızım, çok güzel bu çok güzel." Demişti. Gökmen somurtarak süzdükten sonra sesli bir soluk verdi, benim anlayabileceğim bir şekilde. "Bunu alalım, bu çok yakıştı sana." Dedi annem. "Dimi, çok güzel." Gökmen'e aynadan kısaca baktım, bacaklarıma bakıyordu sinirle. "Hem kadınlar arası olacak zaten kına, giysem bir şey olmaz." Anneme diyordum ama kızım sana söylüyorum gelinim sen işit maksadıyla. Gökmen de mimik oynamadı, aksine küserek bizden uzaklaştı. Onu anlıyordum ama çok sinir bozucuydu. Omuzlarım hevesimle aynı anda düşerken gözüme koyu yeşil bir elbise takıldı askıda, onu alıp kabine girdim. Annem arkamdan şaşırdı, "başka bir tane mi deneyeceksin Aysuna?" Diye sordu. "Evet." "Ama niye?" Cevapsız bıraktım. Asılan suratımla yeşil elbiseyi giydim, dışarı bile çıkmadan bana tam olduğuna emin olarak çıkarttım. Yeşil elbiseyi gösterip, "bu olacak anne." Dedim, bir şey demesini beklemeden kasaya yürüdüm. Gökmen de orada bekliyordu Burhan ve Buket'le. Aldığım elbiseye göz ucuyla baktı, mimiksiz kaldı. Onu almadığımı görünce sevinir sandım ama benden daha çok surat astı. "Ben dışarıda bekliyorum." Deyip gitti. Ücreti ödeyip kapıya giderken Buket yüzümün halini gördü, soracaktı ama sonra dercesine işaret yaptım. Gökmen'in yanına geldiğimizde daha gezeceğimizi sanmış olacak ki, "ben gideyim artık." Dedi bize dönerek. "Yollarımız farklı zaten, giderken de markete uğrayacağım. Yorgunum da." Burhan, "tamam kardeşim, dikkatli ol." Deyip tokalaştı. Gökmen düz bir surat ifadesiyle annem ve Buket'e de baş selamı yapıp gitti. Çiçek'e bindiğini gördük, gazlayıp gittiğini. Buket, Burhan'ın arabasına gitti; eve uğrayıp eşya alıp gelecekti, ben de annemle bizim arabaya. Yolda giderken annem hep sormak için an kovaladı ama benden yüz bulamayınca sustu. Eve ondan önce girdim, direkt odama çıktım. Sinirim yol boyunca azalmak yerine giderek artmıştı. Üstümü çıkartırken bir yandan da telefonumu alıp Gökmen'i aradım. Kısa çalışın peşine açtı. "Efendim?" "Benimle alışveriş yapmak istediğinde kast ettiğin şey bu muydu?" Diye çıkıştım anında. Telefon hoparlörde yatağımın üstündeydi. Ben hırsla üstümü çıkartıp, giyinmeye çalışıyordum. Derince aldığı nefes telefondan bana net ulaştı. "Kavga etmek istemiyorum." Dedi sakince, kapı örttüğünde eve yeni geldiğini anladım. Bizden önce çıkmıştı ve hızlıydı, markette o kadar oyalanmış olamazdı. Neredeydi şimdiye kadar? "Giydiğim her elbise de ayrı surat astın, benim gönlüm olsun diye hiç çabalamadın!" Diye sesimi yükselttim. "Bana göre bu tartışmanın sonu yok, ben kısa elbise giymeni sevmiyorum, sense kısa elbise seviyorsun." Benim aksime çok sakindi. "Yani?" Diye bağırdım telefona doğru. "Aysuna!" Dedi, sakin ama uyarır bir tonda. "Kavga çıkartmak istiyorsan yorgunluğumdan dolayı pek havamda değilim-" "Kavga çıkartmak istemiyorum!" Diye bağırdım yine. Annemleri hatırlayıp sesimi kısmaya çalıştım. "Sadece sana kendimi anlatmaya çalışıyorum. Bugün bana yaptığın şey tamamen saygısızlıktı." "Seni üzmek ya da sana saygısızlık yapmak istemiyorum ama sen beni hiç anlamaya çalışmıyorsun!" "Neymiş seni anlayamadığım konu?" Pijamamı giyip sütyenimle kalırken telefona atıldım, hoparlörü kapatıp kulağıma dayadım. Derince soluklandı yine. "Seni benim gözümden gören bir sürü hemcinsim var." Dedi, sustu. O devam etmeyince ben de sustum. Yutkundum. Kurduğu cümlenin anlamlarını çıkartmaya çalıştım kafamda, sinirden pek fazlasına ulaşamadım... "Seni sıkmak da istemiyorum..." Uyumlu hali beni yumuşatırken yatağın ucuna oturdum, omuzlarım düştü. "Ne yapacağız o zaman?" Dertli soluğunu işittim, beni kısıtlamadan bir çözüm bulmaya çalıştığını fark ettim. "Bunu yarın sabah ya da yüz yüzeyken konuşalım olur mu? Yorgunuz, sinirliyiz ve biraz daha devam edersek bende sakinliğimi koruyamayacağım daha fazla. Dingin kafayla konuşalım bu konuyu çünkü ikimiz içinde önemli... Tamam mı?" Yutkunup başımı salladım. "Tamam." Haklıydı ve kavgalı bitirmek istemiyordum bu akşamı, bir sinirle aramıştım onu da zaten. "Yarın dershaneye gidecek misin?" "Kendim giderim." Dedim hemen. Tepkime güldü. "Peki, kendin git." Dedi. "Ben yatıp uyuyacağım hemen, yorgunum. Sen ne yapacaksın?" Kucağımdaki elime baktım, pijamamın kumaşıyla oynadım. "Buket'i beklerken ders çalışırım, sonra film izleyip yatarız sanırım. Bilmiyorum." "Filmi sana seçtirmesin sakın ha." Elimde olmadan güldüm. "Gıcık." Dedim sessizce. "Kapat telefonu. Sana kızayım diye çabalıyorsun." Kısık tonda güldü sanırım. "Tamam, hayırlı geceler bir tanem." İç çektim. "Sana da." "Kelimeyi söyle." Diye inat etti. Gülümsedim. Ne olursa olsun ona sahip olmak mutlu hissettiriyordu. "Hayırlı geceler sevgilim." "İşte şimdi oldu." Yorgun gülümsemesini hayal ettim, gülümsedim. 🏍 İki gün sonra kına günüydü. Bizim evde sabah mesai bir başlamıştı, akşama doğru salona geldiğimizde bile hala devam ediyordu. Bu işlere o kadar uzaktım ki, ortaya geç dans et, bu adettendir deseler, inanır yapardım. Annem ve mahallenin büyüklerinin ağızlarından çıkacaklara bakıyorduk Buket'le hep. O bindallısını giyinmiş, saçı makyajı yapılmış biçimde gelin odasında oturuyordu, ben de yanında baş şövalyesi gibi nöbet tutuyordum. Salondaki kalabalığın sesi bizim odamıza kadar geliyordu, boğuktu ama çoktu. Buket'le günün muhabbetini yaparken gözüm hemen karşımda olan aynaya takıldı, parlak yeşil elbiseyi süzdüm otururken. Güzeldi ama istediğim olan değildi. Yüzümün düşmesine izin vermeden hızla toparlandım. Gökmen'le o günden sonra konuşmuştuk ama bir ortak noktamız yoktu hala. O kısa giyinmemi istemiyordu, bense kısa şeyleri seviyordum. O başka erkeklerin beni öyle görmesini istemiyordu. Ben de dışarıda istediğim gibi özgürce gezmek istiyorum. Bir ara bu konuşmada o kadar çaresiz hissetmişti ki sinirle bana ilk defa bağırmıştı. "Ne yapayım? Erkeklerin hepsinin gözlerini mi çıkartayım şimdi." Diye. Dediğim gibi, haklıydı ama ne yapabilirdim ki? Vazgeçemiyordum en sevdiğim kombinimden. Dakikalar sonra diğer kızlar geldi, mahalle de ve okulda olan uzak ilişkili arkadaşlarımızdı hepsi. Mumları ellerimize aldık, taçları kafalarımıza... Buket'i ortamıza alıp kısık tonda çalan şarkıyla odadan çıktık, salona girdik. Alkış tutuldu, annemin sevecenlikle bizi seyrettiğini gördüm. Hemen yanındaki Barkın da telefonla oynuyordu. Buket'i sandalyesine oturttuk, sonra Burhan geldi, o da yanındaki sandalyeye oturdu ve biz kızlar çevrelerinde dönüp şarkımızı söylemeye başladık. Buket'in ağlayacağını sanmıyordum, Burhan da bunu sağlamak için sessizce konuşuyordu onunla, dikkatini dağıtıyordu. Yanından geçerken omzuna vurunca gülümseyip önüne döndü, Buket'i rahat bıraktı. Bir süre sonra ben ağlamış mı diye kontrol ettiğimde başardığımızı gördüm; ama bu ağlamanın sebebi başkaydı bence... Kına geldi, önce Burhan'ın tek eline yakıp kapattık. Sonra Buket'e geçtim ama tabii ki de elini açmadı. Sırıttım. "Kaynana, gelin elini açmıyor." Diye seslendim. Burhan gülümsedi. Miraç yenge geldi, Buket'in elini açmaya çalıştı ama Buket ikinci de açtı, Miraç teyze tam altını eline koydu ve kınayla kapattı. Son kez elini sevip gitti. Burhan gitmek için ayaklandığında geri çekildim ve arkamda bekleyen garson kızın elindeki tepsi ve içecekler elbiseme döküldü, her yerim ıslandı, pislendi. Kız özürler diledi, ben hüsran içinde kaldım, Buket'in gözleri büyüdü, annem hemen yanıma koştu. Miraç teyze kızı azarlayacakken hemen engelledim ama elbisem artık yoktu. Böyle kalamazdım, eve de gidersem çok vakit geçerdi. Buket ve kızlar beni gelin odasına götürürken neredeyse ağlayacaktım. Burhan gitmişti. Annem de peşimizden geldi. Elbisemi silmeye çalıştılar ama neye yarardı ki? Mahvolmuştu. "Anne ne yapacağım ben şimdi ya, gitti elbise." "Eve gidip gelelim iki dakika, değişirsin üstünü." "Çok vakit geçer, olmaz." Buket'e baktım. "Sen de git, ne işin var burada? Biz halledip geliriz." "Bir dur, sen yokken ne yapacağım içeride yalnız." Salonda bir sürü kişi vardı ama yine de Buket kendini yalnız hissediyordu. Hemen bir çözüm bulmazsam Buket geri dönmeyecekti, ben dostumun kınasında kirli elbiseyle kalacaktım ve akşam unutulmaz derece de kötü olacaktı. Ben anneme söylenip dururken o kara kara düşündü, oda da gittikçe doldu çünkü gelin buradaydı, kaynana geldi, erkek tarafının akrabaları derken doldu her yer. Meselenin -onlara göre- küçük olduğunu görünce de bazıları geri gitti. Kadınlar gürültünün içinde sessizleşince kafamı kaldırıp kapıya baktım, gözlerim dolmuştu üzüntü ve sinirden. Gökmen'i görünce şaşırdım, ne işi vardı burada? Kısaca göz attı içeriye. "Çok pardon." Dedi nazikçe, bana baktı. Sonra Buket'e ve anneme baktı. "Buket benden bir şey istemişti de, onu getirdim." Dedi mağaza çantasını gösterip. Kimse anlamayıp hareketlenmeyince, "özel bir şey olsa gerek, ben vereyim, siz de çıkın." Diye kibarca kovdu, kadınlar-kızlar tek tek çıktılar. Annem de gitti, oda da üçümüz kaldık. Buket kollarını göğsüne birleştirdi. "Peki bundan benim haberim var mı?" Olay anında pot kırmamıştı ama şimdi hesap soruyordu. "Şirinliğini sonra yap baldız, şimdi çık dışarı." Dedi yanımıza gelirken. "Kapının orada bekle mümkünse." Buket gözlerini devirip bindallısını önden kavradığı gibi çıktı odadan. Ben oturmaya devam ederken Gökmen gelip önümde çöktü. Gözlerime baktı elbisemden sonra. "Ne oldu elbisene?" Diye sordu, çocuğa sorar gibi, gönül almak ister gibi. İki gündür yüzünü gördüğüm ilk an değildi, sabah da görmüştüm ama o uzaktandı, şimdi çok yakınımdaydı. "Meyve suyu döküldü." Dedim ona şikayet ederek. Gülümsedi. "Zaten hiç sevmemiştin bu elbiseyi." "Sevmedim ama ne yapacağım şimdi, mahvoldu baksana. Fotoğraflar da kötü çıkacak şimdi, çirkin de duruyor hem. Leke, parlıyor bildiğin kumaşın üstünde." Kollarımı dizlerime koyup başımı içine gömünce, saçlarımı okşadı. "Vakit harcamayı bırak da kaldır kafanı, bir bak şuna." Demek istediğini anlamazken kaşlarım çatıldı, kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Çantayı uzattı bana. "Bu ne?" "Aç bak." Çantanın ağzını aralayıp kumaşı iki yakasından tutup çıkarttım. O gün beğendiğim beyaz elbise gözlerimin önüne serildi. Ağzım şaşkınlıktan açıldı ama dilim lal olmuştu. "Bu..." "O elbise." Dedi sanki ben görmüyormuşum gibi. Diklenip yanıma, çantanın diğer tarafına oturdu. "O gün, sizden sonra gidip aldım ben onu." Gözlerine baktım hızla. "Neden?" Diye sordum. "Daha doğrusu neden benim almama izin vermedin de sonradan gidip sen aldın? Moralimi bozdun o kadar?" Dudaklarında yine yorgun bir gülümseme var oldu, bu fiziksel değil ruhsal yorgunluğu simgeleyen bir gülümsemeye benziyordu. "Yarı yolda döndüm çünkü, neyse önemli değil." Elimi tuttu. "Bunu giyin sonra eğlenmeye devam et, tamam mı?" "Bu kadar mı? İstemiyordun giymemi." Nefes alıp verdi, parmak boğumlarımı okşadı. "Birbirimize saygı duymazsak bu ilişkinin çok da uzun sürmesini bekleyemeyiz Aysuna." Ayrılma düşüncesi bile üşüttü beni, kirpiklerim titredi. "Elbise güzel, senin üstünde ekstra güzel... Ben senin giyimine karışmak istemiyorum, sen de bunu istemiyorsun. Ama başka kızların bana göz ucuyla bakmasıyla bile rahatsız oluyorsun, giyinik olmama rağmen." Gözlerimi kaçırdım. "Sadece yüzüm ve ellerim göründüğü halde... Bir de sen bunları giyindiğin zaman erkeklerin sana bakışlarının beni ne hale getirdiğini düşün. Bu kısıtlamak değil, gözlerime bak." Dedi yumuşak bir tonda, baktım. "Bu kıskançlık, bu sana değer veriyorum demek, bu bana özel olmanı istiyorum demek." Yutkundum, başımı salladım. "Anlıyorum." "Kısa elbiseleri sevdiğini biliyorum." Dedi yine anlayışla. Kendini anlatırken ve beni ikna etmeye çalışırken uyumlu ve nazikti. Emir vermiyor, anlaşmaya çalışıyordu. Üslubu ona kulak vermeme sebep oluyordu. "Bende senin üstünde seviyorum yalan yok." Utanırken, "yaaa." Diye sızlandım. Ellerimi yüzüme örterken gülüşünü işittim. Ellerimi tutup çekti, bana doğru eğildi hafifçe. "Bir daha bu konu hakkında tartışmak istemiyorum seninle, konusu dahi geçsin istemiyorum çünkü ikimizin de zayıf noktası, biliyorum." O akşam sorduğum soruyu yeniledim. "O zaman ne yapacağız?" "Sen kıyafetlerini biraz uzatırsın, ben de gerisini görmezden gelirim." Tek gözünü kapatıp başını yana yatırdı tatlı bir hareketle. "Çalışırım en azından." Güldüm. "Tamam." "Tamam." Dedi gözlerime güzelce bakarken. "Bu sorunumuzda olduğu gibi diğerlerinde de orta yolu bulacağız... Bu ilişkiyi kaybetmek istemiyorum." Dedi son cümlesini çok daha ciddiyetle. Ben de istemiyordum, güzel gidiyorduk, mutluydum... Başımı salladım. Tebessüm edip bana doğru uzandı, elini yanağıma koydu, diğer yanıma uzanıp kulağımın altındaki hizama, boynuma öpücük kondurdu. Huylanırken başım ağırca yana yattı, gözlerim temasıyla kapandı. Kokumu içine çekip bir kere daha aynı yeri öptü ve sarıldı bana. Sarıldım. Gözlerim kapalı kaldım, açasım gelmedi, kısa sürse de kahve kokusunda soluklandım. Geri çekildi. "O zaman giyin de gitmeden güzelliğini göreyim bornozlu." Dudaklarımdaki gülümsemem gözlerime parıltı olarak çıktı, ona bakarken hissettiğim şeye anlam vermeye başlıyordum yavaş yavaş. Hoşlantı olmaktan çıktığını hissediyordum, az kaldığını... Gökmen odadan çıkınca elbiseyi tamamen çıkarttım çantadan, ayağa kalkıp süzdüm. "Allah'ım, çok güzel." Hızla üstümdekini çıkarttım ve onu giydim, makyajımı yenileyip saçlarımı düzelttim. Kapıdan çıkınca Gökmen ve Buket'i karşılıklı dururken buldum. Buket'i de kendi kınasında kapıcı yapmıştık, üzüldüğümden çok utandım. Beni görünce ikisinin de gözleri ışıldadı. Gökmen boydan süzüp iç çekti, gözlerime baktı. Buket beğeniyle ıslık çalıp Gökmen'e yan gözle baktı. "Madem böyle şeylerin var niye söylemiyorsun?" Elbiseyi onun seçip aldığını sanmıştı. Güldüm. Gökmen de gülümseyip ona aynı şekilde baktı. "Sen sor diye." Yüzümü buruşturdum. "Klişe bir tartışmaya istemiyorum, en azından bugün." Gülüştük. Gökmen telefonunu çıkartıp karşımıza geçti. "Fotoğrafınızı çekeyim, yan yana gelin." Hemen Buket'in yanına koşturdum topuklularımla. Sıkıca sarıldık birbirimize, Gökmen çekip önce fotoğrafa sonra bize doğru gülümsedi. "Güzel çıktınız ama Buket söylemem gerek, Aysuna'mın güzelliği seni söndürdü biraz." "Ay daha şimdiden gıcık enişte oldu birileri." "Dalaşmayın." Diye uyardım. Gökmen, Buket'e göz kırpıp, "ben gidiyorum o zaman." Dedi bana. "Fazla bile kaldım." "Tamam." Yanına gidip sarıldım, sonra gidişini izledim. Gökmen göz hizamızdan çıktığı gibi Buket'le bakıştık ve aynı anda hareket ettik, gülüşerek salona koştuk. Gelinin gelişiyle bakışlar bize döndü. Buket'i yerine koyup müzik açmak için ayarlanmış olan laptopun yanına gittim. Müziği açıp alana geri döndüğümde kızlar çoktan moda girmişti bile. Annem üstümdeki elbiseyi görünce hafifçe şaşırdı ama çabuk toparlayınca artık tamamen anladığına emin oldum. Gasolina ritme girerken Buket de ayaklandı ve orta alan artık genç kızlara aitti. Ritimle beraber bedenlerimiz kıvrılmaya başladı, ellerimiz havalandı. Buket'le Gasolina nakaratını söylerken kocaman gülümsüyorduk, birbirimize eğilip yüzlerimizi yaklaştırdık. Gülüp geri çekilip kıvırtarak dans etmeye devam ettik. Erkeklerin olmaması bize artı bir rahatlık sunuyordu, özgürdük. Şarkı peş peşe iki kere çaldı, sonra kim bilmiyorum ama kızlardan biri horon açınca alkış ve 'oooo'lar salonu kapladı. Buket'le beraber güldük, sonra oynamaya başladık. "Döktür döktür kankitom." Diye bağırdım. Akşam bittiğinde kollarımızı kaldıracak halimiz yoktu ve başlarımız çok fena ağrıyordu. |
0% |