@dangerous_hatun
|
Gökmen'den... Ama... Korku bunun gerçekleşmesini engelleyebilir miydi? Atakan arkamdan koşup sırtıma atlayınca öne doğru sendeledim ama düşmedim, durmadan gülüyordu. "Dostum!" Dediğinde başımı çevirip ona baktım. Yaşar, Turhan ve birkaç erkek arkadaşım daha yanımda durdu, sırtıma vurup sözler söylüyorlardı. Hepsine odaklanmak zor olsa da sözlerini seçebiliyordum, gülümsedim ve peşine ben de gülmeye başladım. İlk defa bir ilişkimi ilan ediyordum, ilan etmeyi bırak onlarla geçmiş ilişkilerimi bile paylaşmadığım için bunu yaptığımda şaşırmaları ve sevinmeleri normaldi. Arkamı dönmemi sağlayıp beni bekleyen partiye yürüttüler. Aralarına girdiğimde çığlıklar ve tebrik sözleri daha da arttı. Birçok kişi ellerindeki alkolsüz içecekleri açarak etrafa saçtı, etrafımda zıplayanlar, bana dokunanlar vardı, müzik hepsinin sesini bastırıyordu ama görmeme engel değildi. Eğlence görüyordum. Sevgi. Dostluk... Aile hariç her şeyi ama bana yıllarca yetmişti tüm bunlar. Şimdi neden buruk hissettiriyordu ki? Belki de artık daha fazlasına sahip olma şansımın var olduğunu bildiğim içindi. Aysuna'yla bunu mümkün kılabilirdim. En son kalbimin ne zaman bu denli hızlı attığını hatırlamıyorum, şimdiyse coşkuyla atıyordu. Beynim anılarımın içindeki güzel mirasları seçip kalbime ve duygularıma yardımcı oluyordu. Mutluydum. Hem de çok. 🏍 Sabah kalkma saatimden geç uyanmıştım, koşarak hazırlanıp Duman'ın mamasını zar zor koymayı akıl edebilmiştim. İşe geldiğimde Çiçek'i arka tarafa park edip mutfak kısmından girdim, daha da doğrusu daldım diyebiliriz. Aşçı ve diğer çalışanlar bir anda girmemden korktukları için bana kızdılar. Gülerek ve yeni bir sabaha uyanmamızı tebrik eden o sözü söyleyerek içeri geçiş yaptım. "Hayırlı sabahlar." İnsanın uyanmak için sebepleri olmadığı zaman o güne gözlerini açmak boş geliyordu. Geceyi seviyordun, gündüz bunaltıyordu. İşe gitmek, yemek yemek, uyumak, bunlar sadece ihtiyaç olduğu için yapmak zorunda kaldığımız şeylere dönüşüyordu. Ben bu sabah ve bir süredir bu duygudan kurtulmuştum. Uyanmak için farklı sebeplerim, uyandığımda mutlu olabilmek için çeşitli nedenlerim vardı. Geceden gündüze geçmek artık boş hissettirmiyordu. Çalışanların giyinme odasına girdiğimde iş arkadaşlarımla selamlaştım. Erkeklerin ve kızların giyinme odaları yan yana olsa da ayrıydı. Tişörtümü sırtımdan çekip başımdan tek sefer de çıkarttım. Beyaz gömleği giyip üstüne önlüğümü geçirdim. Diğerleri hala giyiniyordu. "Hadi beyler hızlı!" Dedim sert bir tonda. Hızlandılar. Restoranın dış kısmına çıktığımda kızların bazılarının çoktan hazırlıklara başladıklarını gördüm. Şefleri olarak hızlanmalarını söyledim, masaları kurduk, içeride yemekler hazırlanıyordu, birazdan açılacaktık. "Arda o takımlar buraya!" Diye seslendim. Arda olduğu yerde bana bakıp başını salladı. Elindekileri getirip masaya dizmeye başladı, onu izlerken telefonumu çıkarttım cebimden. Sabah vaktim olmamıştı ama açılış yapmadan önce günaydınlaşmam gereken bir sevgilim vardı artık. Aysuna da erken kalkmıştı, gülümsedim. Kısa telefon konuşmamız bana tüm gün yetecek bir enerji sunmuştu. Akşam ilk resmi randevumuza çıkacaktık. Tüm gün oradan oraya koşturdum, müşterilere sunabileceğimiz en iyi hizmeti sunduk, arada çalışanları azarlamak ve hareke geçirmek gerekiyordu. Koşmaktan çok beni onlara emir yağdırmak yoruyordu. Öğlenden sonra başım ağrıdığı için ağrı kesici aldım. Günün bitmesine az kalmıştı. Saat geldiğinde kimseyle konuşmadan üstümü değiştirdim, mutfak kısmından çıkarken 50'li yaşlarındaki Rafuk abimiz benim için kaplara koyduğu yemekleri verdi. Onunla burada tanışmamıştım, yıllar olmuştu ve işe girmesine de vesile olmuştum. Bana onca zamandır minnettardı. "Teşekkür ederim." Dedim gülümserken. Çiçek'le beraber yola çıkmadan önce restorana dışarıdan kısa bir göz attım. Burası verdiğim en doğru karar değildi belki, ama doğru bir karardı. Buluşma zamanımıza geç kalmamak için gaza yüklendim, eve girdiğim gibi Duman ayaklarımın dibindeydi. Kucağıma alıp severken yatak odasına geçtim. "Bu akşam çıkmam gerek Duman, döndüğümde kedi belgeseli izleriz ama, anlaştık?" Yatağın üstüne bırakırken huysuz miyavlaması gülümsetti beni. Ayakta dikilirken ellerimi belime koydum."Kırk yılın başı manita yaptım Duman, izin ver de yanına gideyim." Tekrar miyavladı ve arkasını dönüp kuyruğunu havaya kaldırarak kıçını gösterdi bana. Kaşlarım çatıldı. Yastığımın üstüne yatıp başını başka yöne çevirdiğinde gülümsedim. "Kıskanç Duman." Diye mırıldandım. Dolaptan eşyalarımı çıkartıp duşa girdim, çıktığımda eşyalarımın üstünde Duman'ın çişi vardı. Gözlerim kocaman oldu. "Ciddi misin?" Diye seslendim. Miyavlayıp yataktan atladı, odadan koşarak kaçtı. "Duman!" Başımı iki yana sallarken sinirle inledim. "Ağhh!" Kim demiş hayvanlar bizi anlamıyor, hisleri yok diye? Kıskançlıktan eşyalarıma işemişti. Yeni kıyafetler çıkarttım, bel havlumu yatağın üstüne atıp hızlıca giyindim. Aynanın karşısında saçlarımı kurularken kendimi seyrettim, karnım bir anda heyecandan ağrımaya başlamıştı. Yutkundum. Aysuna'ya aldığım kaskı ve çantamı alıp çıktım evden. Buluşma yerimize ayrı ayrı vardığımızda beni bir bankta oturmuş bekliyordu. O kadar güzeldi ki. Çiçek sustuğu zaman geldiğimizi anlayıp başını çevirdi. Koşup kollarıma atlamasını beklemiyordum ama sarılmamız kaçınılmazdı. Kaskını gördüğü zaman mutlu olduğunu görsem de emin olamadım. Benim kaskımla aynı markaydı, renkleri zıt ama uyumluydu. Kafasında görmek istiyordum, bu yüzden de dondurma almaya gitmeyi teklif ettim. O da motora -umuyorum ki benimle- binebileceği her anı değerlendirerek kabul etti. Yolda sol dikiz aynamdan sürekli onu kontrol ediyordum. Kafalarımızı saran uyumlu kasklarımız dip dibeydi. Günün ilk ve tek kötü haberi kampa girecek olmasıydı. 1 hafta hem de! 1 hafta görüşemeyecektik! Böyle bir işkenceye maruz kalacağıma inanamıyordum! Bozulduğumu anladığı zaman arkadan boynuma sarıldı, teması ve usulca değen rüzgar beni kısa sürede sakinleştirse de bu haber depresyona girme sebebi olabilirdi benim için. Dondurmalarımızı yerken yaptığımız iğrenç espriler, onun gülüşünü tekrar tekrar duyabilmem için katlanılabilir bir işkenceydi. Zaman geçirdikçe birbirimiz hakkında daha fazla bilgiye sahip oluyorduk, eğer bir ajan olsaydım bu beni ürkütebilirdi ama ben bir garsondum. Sızdırma ihtimali olan en büyük olayım Uçurtma ve çilek düşkünlüğümdü. Aysuna basit bir kızdı. Dondurmanın her çeşidini seviyordu, karışık tost yiyordu, motordan çok kasklar hoşuna gidiyordu, kendi çabasıyla okulunu kazanmak, meslek sahibi olmak istiyordu ama kendi motorunu babasına aldırmaya çalışıyordu.. Bunların hiçbiri ondan hoşlanmamı engellememekle beraber daha da arttırıyordu. Yola çıktığımızda ona tünel senfonisi yaşatmak istedim, her motor sever hayatında bunu bir kez de olsa mutlaka yaşamalıydı. Onun mahrum kalmasını istemedim. İş ayrılmaya geldiğinde içim karanlık bulutlarla kasvetlendi. "O babana söyle, ilk izlenimi hiç hoş değil." "Yiyorsa kendin söyle." Bana istediğim cevapları vermesine bayılıyordum. "Olur." Dedim. "Ne zaman tanışıyoruz?" Görüştüğüm kişilerin ailelerine hemen atılmak benlik değildi, evlilik yolunu kısaltırdı çoğu zaman ama Aysuna daha okuyordu, babasının böyle bir şeye asla atılmayacağını biliyordum, ayrıca haberleri olursa daha sık ve rahat buluşabilirdik belki... İstediğim tek şey buydu. Aysuna'yı öpmeyi seviyordum ama ilk adımı atıp, ilk o beni öptüğünde, ufacık bir buse bile olsa, atan şah damarımın baskısını hissedebiliyordum. Onun bana en ufak bir yaklaşması, benim onun üstüne atlamamdan daha çok hoşuma gidiyordu. "Henüz değil." "Hanım ne derse o." İlk ilişkisiydi, fazla üstüne gitmekten çekinsem de Aysuna aksine tepkiler verdikçe nikahı basasım geliyordu. 🏍 Salı akşamı... Nefret ettiğim ilk gün! İş, ev. Ev, iş. Bu düzeni hiç özlememiştim ve eski tadını verdikçe midem kalkıyordu. Aysuna'yla mesajlaşmak ve telefonda konuşmak yetmiyordu, oysa ki daha ilk gündü. Önümüzde uzun bir hafta vardı. Kafamı dağıtmak için Uçurtma'ya gittiğimde bizim çocukları bir dövmediğim kalmıştı. Sinirlerim tepemdeydi. Kayınbabam kendi kaşınmıştı, bu yaptığı haksızlıktı. Aşıkları ayırmak günahtı bir kere. Hasret çekiyordum. Çarşamba günü... Nefret ettiğim ikinci gün! Sabah kalkıp aynaya baktığımda gözlerim baygın, saçlarım dağılmış, ve yüzüm asıktı. Perşembe akşamı... Nefret ettiğim üçüncü gün! İşten gelip yemek yedikten sonra yatağıma uzanıp sevgilimi aradım. Uzaktayken bile bu evde bana yalnız olduğumu unutturuyordu. Daha hafta sonuna asırlar varmış geldiği için konuşurken yattığım yerde tepinmeye ve çocuk gibi ağlama merasimine geçmeden önce sızlanmaya başladım. Erkek olmak ciddiyet gerektiriyordu çoğu zaman, ama bizlerinde dinlenmeye, ağlamaya, çocuk olmaya ihtiyacımız vardı. Aysuna'nın yanında bunu rahat bir şekilde ortaya çıkartıyordum, diğer insanlardan da çekinmezdim lakin konu işim olduğunda gülmek gelmiyordu içimden. Ciddi ve sert olmak gerekiyor gibi geliyordu ve aksini de uygulayamıyordum zaten. Cuma günü... Nefret ettiğim dördüncü gün! Gün boyu köle gibi çalışmıştık, insanlar kudurmuş gibi dışarda yemek yemek istiyorlardı ve bir ara masa kıtlığı yaşamıştık. Zengin fakirler! Bu yüzden de eve geldiğimde duş alıp, Duman'ın yemeğini zorlukla verdikten sonra yatağa yüz üstü düştüm. Aysuna'yla biraz mesajlaştıktan sonra ben uyuyup gitmiştim. O da yorgun olduğum için anlaşıy göstermişti. Ondaki benim için en büyük artı buydu; olgun biriydi! Cumartesi günü... Daha az nefret ettiğim beşinci gün! Yarın kavuşacaktık, yani öyle umuyordum, bir iki gün daha bu kamp işinin uzamasına dayanamazdım... Uçurtma'ya yeni üyeler geldiği için iş yerinden izin alıp çıkmıştım, Burhan çok meşgul olduğu için bu sefer bana kalmıştı bu işler. Aysuna'yla da bir kısmını paylaşmak için video çektim. Motordan indiğim zaman kamerayı alıp bizim çocukların yanına gittim ve, "el sallayın Aysuna'ya." Dedim selfi biçiminde tutarken. Kendimde kadrajdaydım. Çocuklar hemen üstüme ve yanıma çullandılar, el sallayıp selamlar yolladılar Su'yuma! Yapılan yarışları kısaca çekmiştim. Bir ara kamerayı birine verip motor şovlarına katıldım bende, teker yaktık, kafa kaldırdık ve daha tehlikeli nicelerini yaptık... Akşam eve gidip editledikten sonra attım ve çok hoşuna gittiğini söylemişti. Ayrılık güzel olmasa da özlemi pekiştiriyordu, ve bence bu da ilişkiyi güçlendiriyordu. Tabii ki de doğru kişiyle birlikte olduğunuzda! Pazar günü... Sevdiğim ilk gün! Artık dayanma noktasını geçmiştim, bir buluşma ayarlamayı bekleyemeyecektim. İşten çıkıp eve gittiğim gibi duşa girdim, üstümü giyinirken mesaj atıp evde olduğunu doğruladım. Belki kampın son günü olduğu için bunalıp Buket'le dışarı çıkmış olabilirdi. Alınırdım önce bana gelmediği için ama alınmamış gibi davranıp şakadan alınma numarası yapardım. Tatlıca olayı böyle dile getirip kapatırdım. Ama Aysuna evdeydi. Çiçek'in bana sövmesine sebep olacak kadar hızlı bir şekilde yolları aştım. Sokağın başına gelip durdum, mahalleyi süzdüm, kimsecikler yoktu. Boşa alıp hızlıca ilerledim, Çiçek'i bahçe de bir köşeye sıkıştırdım ama biri bahçeye çıkarsa görmesi çok da zor değildi. Aysuna'nın camının açık olduğunu görünce gülümsedim. Ya anlamıştı geleceğimi, ya da yine açık unutmuştu. Bu kız niye hep camları açık unutuyordu, anlamış değildim! Ama artık yapmaması için onu bir ara uyarmalıydım. Camdan içeri girdiğimde yine banyodan çıkmıştı, bornozuylaydı. Boşuna Bornozlu demiyordum işte! "Bu şekilde karşılaşmayı bırakmak isterdim, ama hoşuma gitmeye başladı." Cümlemin bitişiyle beklediğim darbeyi aldım, yastık kafamdan yere düşerken güldüm. Eşyalarını alırken aramadan içeri girmekle suçlandım. Katiyen yapmamıştım. Kalbim temiz olduğu için beni sürekli böyle karşılıyordu sadece. Hamit abi gelince yakalanma olasılığı ve peşine de heyecan geldi. Gizli işler adrenalinimi yükseltiyordu ve bir motorcu olarak da bu hoşuma gidiyordu. Hamit abi kutlu dediği an kaşlarım çatıldı, Aysuna'nın arkasına adımladım sessizce. Arkasından süzdüğümde temas etmek için tüm bedenim karıncalandı ama kendimi uzak tuttum. Yine de yüzümü ıslak saçları arasına sokmaktan alı koyamadım kendimi. Saçlarından gelen şampuan kokusu, ve teninden yayılan temiz ter kokusunda mest oldum. Beni hissettiği gibi kasıldı. Güldüğümde nefesim, tepkilerini arttırdı. Babası gittikten sonra sarılayım dedim, reddetti. Sabrımın sonlarına oynuyordu bildiğin. Mecbur üstünü giyinip gelmesini bekledim. Sonunda sarıldığımda özlem kelimesinin bir şey ifade etmediğini fark ettim. Ona o kadar çabuk alışmıştım ki... Hayat adlı yapbozumun nefes adlı eksik parçasıydı o. Saçlarını kurularken her hareketimde kokusu bana uçuyordu. Sohbetlerimiz bazen saçma, bazen komik ve bazen de verimli oluyordu. Ben en çok saçmaları seviyordum. İkimizin derinlerde bastırdığı komik hallerimiz ortaya çıkıyordu böylece. 250 cc'yi kabul ettirmişti bana. Hala nasıl onayladım, kendime inanamıyordum. Kendi sevgilimin ölüm şeklini seçiyordum bildiğin... Motor sürme derslerini ona ben verecektim, bu sayede iyi bir eğitime sahip olacaktı, kendimi bu şekilde kandırdım. Film konusunda dilim tutulmuştu. Midemde biraz bulanmıştı ama Aysuna utanıp, kapatmak için ısrar ettikçe izleyesim geliyordu. Normal hayatımda fesat yanım bana özeldi, dilime varıp dışarı çıkmazdı ama Aysuna'ya yapmaya bayılıyordum. Animasyon adı altında çocuklara yapılan bir kötü algı operasyonuydu bu kesinlikle. Son sahnede ben bile dayanamamıştım. Filmden sonra kaldığımda yeni sevgilim hakkında yeni şeyler öğrendim, küfürü sevmiyordu! Randevumuzu ayarladım, sohbet ettik, dans ederek Aysuna'nın bir ilkini daha kendime aldım. Kulağına fısıldadığım şarkı en sevdiğim şarkıydı, sırf onun sözlerini anlayabilmek için İngilizce telaffuz dersleri almıştım bir zaman. Her bir kelimesi ezberimdeydi, beni anlatıyordu sanki, bir kısmı ise hayatımı ve yaşarken, yaşadıktan sonra hissettiklerimi. Anlamlarını ona kendim söylemek istemedim. Güven problemim yoktu ama karşımdaki kişinin -özellikle bana değer veren biriyse- bana sonuna kadar güvenmesini isterdim. O günden sonra kendime verdiğim başka bir söz, başka bir telkin daha. Çevren her zaman sana güvensin! Anlaşma yapmıştık, ben ilişkimiz boyunca yalan söylemeyecektim, o da bana güvenecekti. Makuldü. Zor değildi. Elim boğazının yanını kavmış, baş parmağım çene ucunu okşarken dudaklarını öptüm. Yumuşak kıvrımları aklımı başımdan alıyordu. Boğazının yanından tuttuğum için yönlendirmesi kolay ve daha şehvetli oluyordu. Kendime doğru çekerken başını kaldırmasına sebep oldum. Hoşuna gittiğini sessiz iniltisi sayesinde anladım. Açılan kapıyla Aysuna yerinden fırladığı gibi benden koptu, afallamış şekilde ikimizde kapıya baka kaldık. Buket de bize baka kalmıştı. Bir eli kapı kolundayken diğer eli açılan ağzına gitti. "Siz!" Diye baskılayıp arkasına, hole bakındı. Hızla kapıyı kapattı. "Kafayı mı yediniz?" Bize doğru gelirken ben sinirle soluklandım. Ellerimi belime koydum. "İnsan kapıyı çalar." "Burası kankiştomun odası, yani kapıyı çalmak zorunda falan değilim." Diye çıkıştı bana haklıymış gibi. Aysuna'ya baktı. "Böyle bir şey yapıyorsunuz madem kapıyı neden kilitlemediniz?" Gözlerim genişledi, ben de Aysuna'ya baktım. "Kapı kilitli değil miydi?" Başını iki yana sallayınca avuç içimi alnıma vurdum, şap sesi odada yankılandı. "Yeminle sizdeki salaklık mı, cesaret mi desem ne desem bilmiyorum ama kimse de yok." Dedi Buket azar tonuyla. "Ona hiç istemeyerek hak veriyorum şu anda." Dedim. "Teşekkür ederim!" Diye parladı gözlerime bakarak. Kıza hak vermeye de gelmiyordu. Aysuna dudaklarını utançtan dişlerken, korkudan ve öpüşmemizden dolayı hızlanan nefesini yavaşlatmaya çalışıyordu. Sustukça hepimiz geriye kalan gerçekleri fark etmeye başlıyorduk. Buket'le göz göze geldiğimizde, Aysuna başını kaldırıp bir ona, bir bana baktı. Öpüşürken basılmıştık! Buket kahkaha atarken ben kaşlarımı çattım. "Sen iğrenç bir kankitosun." Dedim. Gülerken yatağa oturdu. "Benden önce sizin evlenmenizi tavsiye ediyorum, bu azgınlıkla evi cenabete çevirmişsinizdir." Dizlerine vurarak gülüyordu ya bir de! Mimiklerim hoşnutsuzlukla şekillenirken Aysuna utanarak, "Buket!" Dedi dişleri arasından. Başımı iki yana sallayıp söylenmeye başladım. Bir yandan da kaskımı aldım ve cama yürüdüm. Aysuna da peşime geliyordu tabii ki. Bir bacağımı dışarı attığımda kaskı kafama geçirdim, ata biner gibi cama oturduğumda Aysuna inmeden önce vizörümü açıp gözlerimizi birleştirdi. "Üzgünüm." "Sen değil, ben gittikten sonra o senden özür dilese iyi olur." Şu anda acayip bir cinsel gerilim yaşıyordum. Psikolojik olarak kopmaya hazır olmadığım için, devamı gelmeyince sinirlenmiştim. Buket gülmesini kesip ciddileşti. "Defol git egzoz sapığı." "Sana karşılık vermeyeceğim, Burhan'la uğraşmak istemiyorum." "Bu kız benim kaç yıllık arkadaşım haberin var mı? Yerini bil koçcum!" Kaşlarım iğrenç mahalle ağzıyla çatıldı. "Sen ne çirkef bir insanmışsın ya." Hemen ellerini bir köşesinde birleştirip başını omzuna yatırdı, gözlerini kırpıştırırken şirin pozu verdi. "Özür dilerim bay kuma, beklediğiniz gibi biri çıkmadım mı?" Şekil değiştirir gibi kendi haline dönüp gözlerini devirdi. "Yanlış motorcu seçimi Su." İşte şimdi sınır aşmıştı. "Burhan'ı si-" diyecektim ki, Aysuna'nın kocaman olmuş gözleriyle karşılaştım. Sustum, Buket'in sırıtan yüzüne dişlerimi sıkarak devam ettim. "Canını okurum senin." "Ben seni o camdan itmeden önce kendi rızanla in." "Denesene!" "Ya da bir seçenek daha sunacağım, 'Hamit abi' diye bağırmamı mı istersin yoksa aşağı atmamı mı?" Aysuna'yla aynı anda gözlerimiz büyüdü. "Çirkef cadı." Diye mırıldanıp inmek için hareketlendim. Arkamdan Aysuna'nın mırıltılarını ve Buket'in gülüşlerini duyabiliyordum. Aşağı atladığımda eve bakındım, kimse duymamış, dışarı çıkmamıştı. Yukarı baktığımda Aysuna eğilmiş beni izliyordu, hafifçe gülümsedi. Gülümsememi göremeyeceği için iki parmağımla asker selamı verip Çiçek'e doğru koştum. Aysuna motora binişimi göremedi ama dış kapıyı açma sesim onun kısmına gitmiş olmalıydı. 🏍 Ertesi sabah kahvaltıya gittik. Aysuna bakımlı ve özenli bir kızdı. Onu gördüğüm zaman gözlerimin parladığına emindim. Ben sokağın başında beklerken Kutlu ve annesiyle kısa bir konuşma içine girmişti. Yanıma geldiğinde bile Kutlu'nun bakışları üstümüzdeydi. Bize bakmasına sinir oluyordum, Aysuna'ya sarıldım ve dik durdum. Kutlu arabaya binip gittikten sonra tüm dikkatimi anca sevgilime verebilmiştim. Elbise yoktu ama crop vardı. En azından sadece göbeği açıktı. Kendimi teselli yöntemim bile sinirlendiriyordu beni. Ama bu konuda elbise kadar ısrarcı olmadım. Aysuna da izin vermiyordu zaten. Aysuna gece dayak yiyordu ve celladına aşık gibi hala Buket'le aynı yatağı paylaşıyordu. Burhan'ın yerinde olsam Buket'i yatarken bağlardım. Bu mevzu da kumama bilenirken, başka bir konu da üzüldüm. Kahvaltı da Buket'in alışverişini söylediği zaman duruldum, yalnız olmanın ne demek olduğunu iyi bilirdim. Yetim öksüz olmak değildi mesele, birilerinin varken yok gibi olmalarıydı kırıcı olan. Buket'le bu yönde ortak bir yönümüz olabilirdi. Dershane yolunda neredeyse kaza yapacaktık. Zaten kavgalara girmeye pek hevesli değildim ama büyük ihtimalle Aysuna olmasa daha ileri giderdim o adam için. Beni tehlikeye atması sorundu ama Aysuna varken ikinci planda kalmaya razıydım. Onun hayatını tehlikeye atmasına sinirlenmiştim. Ve bizim gibi başka insanların hayatlarını da. Trafikte sadece bir kişi ve aracı yoktu, bir kişi, aracı ve yüzlerce kişiyle beraber araçları! Kendi canımızı düşünmüyorsak, onlarınkini düşünmek zorundaydık! Narin bir sevgilim vardı. Saf ya da korkak değildi sadece sorun istemiyordu. Yine de motor sürmek ve trafiğe çıkmak istiyorsa bunlara alışması gerekiyordu. Derslerine odaklanabilmesi için ona güzel hayal fırsatları sundum, hevesi artsın diye her şeyi yapardım çünkü ben de artık arkamda değil, yanımda olmasını istiyordum. İkisinin de verdiği his bambaşkaydı. Dershaneye bıraktığım zaman Aysuna'nın nadir ortaya çıkan kıskançlıklarından birine maruz kaldım, hem de dediği şeyi hiç yapmamış olmama rağmen. Benden motorcu kızlara bakmamamı istemişti. Kıskançken de güzeldi. 🏍 İşten bir saat erken çıktım, diğer tüm çalışanlar sık izin almalarımdan ve torpilimden rahatsız olsalar da sesleri çıkamıyordu. Burhan'ı arayıp hala alışverişte olduklarını teyit ettikten sonra yola çıktım. Aysuna da kına için elbise falan seçecek olmalıydı, onu tek tek denerken izlemek istiyordum. Zevkli olacağına emindim. Yol boyu hayallere daldım, heyecanım kalbimi bile yordu. Aysuna beni görünce o çok tatlı tepkilerinden birini vermişti. Sürprizlerle doluyum, öyle değil mi, sevgilim? Kübra teyzeden ısrarla merhabayı alınca Aysuna gülmemek için sıktı kendini. Bahanemi sunduktan sonra hiçbiri burada olmamı garipsemeden alışverişe devam ettiler. Miraç teyze gittikten sonra beşimiz kaldık ve Aysuna elbise denemelerine başlamıştı. Daha ilk elbiseden tüm hayallerim suya düşmüştü, buraya gelirken aklımdan geçenlerin hiçbiri yaşanmıyordu şu an. O güzel, uzun elbiseler giyecekti, ben de Kübra teyzenin arkasına saklanıp çok beğendiğimi söylemek için yerimde zıplayıp duracaktım. Ama olay tek bir nokta da aynıydı, o da ben yine Kübra teyzenin arkasındaydım ama sevinmek yerine sinir krizi geçiriyordum. Kübra teyze de benim tarafımı tutsun diye tatlı dilimi kullanıyordum ama onun umurunda bile değildi. Aksine en açık olan hangisiyse onu beğeniyordu. Aysuna elbise giyindikçe ikimizin de suratları düşüyordu ve bu beni sinirlendirdiği kadar üzüyordu da. Henüz yeni olan ilişkimizde anlaşamadığımız ilk noktayı çoktan bulmuştuk! Ben kasa da Burhan ve Buket'le beklerken kısa sürede onlarda gelmişti. Burhan ne olduğunu sormuştu ama omuz silkip cevap vermemiştim. Yeşil bir elbiseyi çalışanın önüne koyunca göz ucuyla baktım. Ben ona çirkin bir şey seç demiyordum ki, açık bir şey seçme diyordum. Yüz tipinden gönlüne göre olmadığını anlamak zor değildi, onun üzüntüsü beni de üzüyordu. Mağazanın önünde beklerken, bekledikçe kendimi doldurduğumu fark ettim. Aysuna'yı üzdüğüm için vicdan azabım sıkıştırdıkça kendimi haklı çıkartmak için içimden söylenip duruyordum. Veda ettikten sonra hızla uzaklaştım oradan. Neredeyse Çiçek'in tekerleklerinin ısınmasını dahi beklemeyecektim, göğüs kafesimin içinde dört bir yana çarpan deli bir kasırga vardı. Arabaların aralarında makas atarak giderken hız yaptığım bir sırada, bozuk bir yol tankslapper yaşattı bana. Hemen sıkı sıkıya tuttuğum gidonu hafif bir usullukla serbest bıraktım, hızı düşürdüm, tutmayı bırakmadım ama kendini toplaması için gidona alan verdim. Nefes düzenim korkuyla bozulurken hızımı daha çok düşürdüm ve sinyal verip kenara çektim. Eve daha vardı, sanırım gelirken bir sapağı kaçırmış ve yolu uzatmıştım. Durduğum gibi kaskı çıkarttım, derin derin soludum. Başımı havaya kaldırıp gözlerimi kırpıştırdım. Bu benim için normaldi, nadir olsa da hiç yaşamadığım bir şey değildi. Dalgın kafayla yaşamak korkutmuştu, bir an gerçekten düşüp arabaların altında kalacağım sanmıştım. Nefesime düzene girerken zihnim yine Aysuna'ya kaydı. Buket'le kardeş gibiydiler, kınasında istemediği bir elbiseyi giymesini hiç istemiyordum. O mağazadan böyle çıkmamalıydık. Hemen arkamda duran arabayla başımı çevirdim. Bir tane adam indi, yanıma yaklaşırken, "iyi misin genç?" Diye sordu. Yutkundum. Benim için mi durmuşlardı? Başımı salladım. "Bir anda çektin kenara, iyi misin diye soralım dedik." Atak geçiriyor gibi göründüğüme emindim. Tebessüm ettim ince düşünceleri ile. "İyiyim, sağ olun." "Eminsin değil mi?" "Evet abi, sağ ol." "Tamam o zaman. Dikkatli git." "Siz de." Araba da bekleyen eşi ve arka koltukta oturan küçük oğlunun yanına geri döndü, yola geri çıkarken kornayla selam verince gülümsedim. El selamı verdim ben de. İyi ve düşünceli insanlarla karşılaşmak ruha rahatlık veriyordu. Birkaç saniye daha gülümsemem gitmedi dudaklarımdan. Çiçek'in kilometre sayacına dalıp gittiğimdeyse gözlerimin önüne eskiler geldi. Şimdi hayatta olsa bana verebileceği en güzel nasihat bu olurdu kesinlikle. Evimizin geniş mutfağında Amerikan tezgahı olduğunu hatırlıyordum. Babam sayesinde asla fakir bir yaşam sürmemiştik, o ünlüydü, tanınıyordu, zengindi ve saygındı. Annemi de çok sevdiğini biliyordum. Tezgaha koyduğum bilgisayar da ödev için araştırma yaparken annem de mutfakta sağa sola koşuşturuyordu. Aşçımız olmasına hep karşıydı, yemeklerimizi o yapardı. Dışarıda yemeyi de sevmezdi. Onun elinden olan ev yemekleri benim için dünyadaki en güzel şeylerdi zaten, lokanta yemeklerini asla aramazdım, ben de diğerleri de. Annem sarı upuzun saçlı, ela gözlü, zayıf ama tombul yanaklı bir kadındı. Sağlığına çok dikkat ederdi, dışarıdan yemeği sevmediği gibi abur cubur da hiç yemezdi. Babam karşımdaki mutfak kapısından girdiğinde gözlerimi kaldırıp baktım, başım hala laptopumun hizasındaydı. Anneme sessizce yaklaştı ve arkasından sarılınca annem küçük bir çığlık attı. Babamı görünce de güldü. "Korktum Turan!" Babam gülüp boynuna buse kondurduktan sonra elindeki kutuyu verip yanına geçti. "Bu ne?" Diye sordu annem. Hediye paketine baktığında aslında ne olduğunu anladığını gördüm. Gülümsedi. "Aç bak." Dedi babam. Siyah saçlı, kahve gözlüydü. Annem hep yuvarlak, yoğun kahverengi gözlerine vurulduğunu söylerdi. Annem kutuyu açıp içindeki kolyeyi çıkarttı, gülümsemesi büyürken babama sevgiyle baktı. "Almışsın." Dedi. Boynuna sarıldı ve göz göze geldik. Bakışlarımı kaçırsam da tebessümüme engel olamadım. Onları böyle görmek çok güzeldi. Mutlu! Babam geri çekildikten sonra sanki biz yokmuşuz gibi alnını öpüp romantik sözler mırıldandı, duyamadım elbette. Annemle kısaca cilveleştikten sonra bize selam verip mutfaktan çıktı. Annem tezgahta karşıma geldi ufak adımlarla. Hediyeyi kutunun içindeyken tezgaha koyunca kolyeyi gördüm, büyük ihtimalle beyaz altındı, zarif ama çok pahalı. Dudaklarım beğeniyle yukarı doğru kıvrıldı, arkama yaslanıp anneme baktım. "Güzel seçim annecim." "Teşekkür ederim." Dedi tatlı bir ifadeyle. "Fiyatının da çok güzel olduğuna eminim." Deyip güldüğümde, o da güldü. "Gökmen Atilla!" Diye tatlı bir uyarıda bulundu bana. "Baban asla fiyatına bakmaz." "Ben de onun kadar zengin olsam, ben de bakmazdım." "Önemli olan fiyat değildir oğlum." "Ama onu güzel olduğu için beğendin ve o güzel bir kolye olduğu için pahalı... Her şekilde sonuç paraya çıkıyor anne." Gözlerime gülümseyerek baktı, ağır hareketlerle öne eğilip dirseklerini tezgaha dayadı. Bilgisayarımı biraz kenara çektiğinde tamamen karşılıklı kaldık. "Kızlar hediye almayı sevmezler." Dedi, kaşlarım çatıldı. "Kızlar O kişiden hediye almayı severler." Tek kaşım anlamadığım için havalandı. "Geçen akşam babanla dışarı çıktığımızda röportaja yetişmek için acele etti, ben de tam o sırada bu kolyeyi gördüm. Aklımda kaldığını biliyordu ve bugün programı dolu olmasına rağmen gidip almış... Düşünmesi ve benim için yapması önemli olan, daha ucuzunu ya da daha pahalısını alması değil." Şimdi anlamıştım. "Biz alsak bu kadar sevinmezdin değil mi? Gözlerin parladı bildiğin." Annemin kocaman gülümsemesi bulaşıcıydı, ela gözleri neşe saçıyordu. "Siz alsaydınız farklı bir mutluluk yaşardım." "Ama o kocan." "O aşkım." "Iyy!" Sesiyle ikimizde başımızı çevirdik, hemen dışarıya çıkan kapı camının yanındaki ufak masada oturan, önünde bilgisayarı, kulağında kulaklığı olan abim bize yan gözle bile bakmadı. "Tam da şarkıyı kapattığım anda bunu söylemen benim için tamamen şanssızlık anne." Güldüm. Annem gülümserken somurttu. "Sizi odun yetiştirmedim ama odun olma yolunda ilerliyorsunuz." Abim o zaman kulaklığını boğazına indirdi, anneme baktı. "Umarım gelinine budayıp teslim edersin." Deyince, kahkahamla başım geriye düştü. Annem kaşlarını çattı tatlı bir kızgınlıkla. "Tabii ki de öyle yapacağım. Hiçbir kız, annesinin yetiştiremediği oğlunu eğitmek zorunda değil." "Sen bizi yetiştiremedin mi yani?" Diye sordu abim. "Onu gelinlerimle tanıştığımda onlara soracağım Ataberk bey." Dedi gözlerini büyütüp başını oyuncak kafalar gibi iki yana sallarken. Abimle göz göze gelirken güldük. Annemin neşesi fazla ve bulaşıcıydı. Onsuz bir hayat kesinlikle iğrenç olurdu. Bundan emindim. "Bu öğütlerini birkaç sene sonraya sakla anne, şimdi kız falan istemiyorum hayatımda." Bilgisayarına geri döndü. Abimde bende okulumuza odaklanmış durumdaydık, benim aksime o okumak istiyordu. Anlamadığım kısımsa istediği meslek okulda olmamasına rağmen neden bu kadar okumak için azimliydi? O kıskandığım bir mesleğe sahip olacaktı! Babamın mirasçısı oydu! 18 yaşındaydı, koyu kahve saçlı, benim gibi siyah gözlüydü. İkimizin de babamızdan aldığımız özelliğimiz yuvarlak göz çevrelerimizdi. Ergenliğinde atmaya başladığı boyu işlemini hala devam ettiriyordu. Ben yeni ergenliğe girmiştim, 15 yaşıma basalı çok olmamıştı. Boyum şu an ondan kısaydı ama birkaç sene sonra yaklaşacağıma emindim. Annem kolyesini alırken önüme döndüm. Mutfaktan çıkarken kolyesine ufak ufak dokunuyor ve durmadan gülümsüyordu. Annemin gülümsemesi aklıma kazınmıştı, babamın onu mutlu ettiği gibi, ben de büyüyünce bir kızı bu denli mutlu etmek istiyordum. Annemin yetiştirmekten gurur duyduğu oğullarına yakışır biçimde! Yanağıma kayan ıslak tomurcuk beni kendime getirdi. Çiçek'in üstünde otururken titredim, uzun arabalarla dolu yola bakınırken yutkundum. Derin derin soluklandıktan sonra kaskımı taktım. Annemin oğlu olacaktım. Onun istediği ve Aysuna'nın hak ettiği gibi bir erkek! Geri dönüş yolunda daha canlı hissediyordum, gaza abandım ve dakikalar içinde mağazaya vardım. Elbiseyi olduğu yerde arayıp bulamayınca satıldığını söylediler. Kala kaldım. Ne yapacaktım şimdi? Kızlardan biri çöken omuzlarımı görünce, "diğer mağazamızda aynı bedenden var." Dedi, gözlerimde yanan umut ışığıyla başımı kaldırdım. "Çok tutulan güzel bir elbise olduğu için hızlıca stok bitti. Ama diğer mağazamızda bir tane kalmıştı. Oradan alabilirsiniz." "Oh, çok iyi. Nerede peki diğer mağaza?" "Sorun da orada zaten, şehrin diğer ucunda." "Benim için problem değil." Telefonumu çıkarttım hızlıca. "Adresi verir misin?" Kızın verdiği adresle konumu açtığım gibi soluğu Çiçek'in yanında aldım. "Umarım yorgun değilsindir kızım." Dedim kaskımı takarken. "Biraz tekerleklerini yoracağım çünkü." Diğer mağazanın uzak olduğunu söylemişti kız, ama 15 dakika dolmadan gelmiştim. Ve büyük ihtimalle iki tane hız cezam vardı. Mağazada elbiseyi bulunca nasıl rahat bir nefes verdim, anlatamazdım. Fiyatının iki buçuk bin lira olduğunu duyunca asıl şoku yaşadım asıl. Hem kumaştan eksikti, hem de fiyatı çoktu. Kasadaki beyefendiye baka kaldım birkaç saniye, o sahte mahcup bakışlarını üzerimde tutarken kendime geldim ve kartımı çıkarttım. "Bu elbiseye para verdiğime hala inanamıyorum." Diye söylendim kendi kendime. "Ah Aysuna, ah ah!" Uzun karton çanta içinde elbiseyi alıp dışarı çıktım, hava kararmaya durmuştu. Ben eve yaklaştığım sıralar da farları bile açmıştım. Eve girdiğim gibi telefonum çaldı, Aysuna arıyordu. Anca aradığına göre, şimdi yalnız kalabilmişti. Kübra teyze çok yavaş araba kullanıyordu. Ben dünyayı fethetmiştim, onlar daha yeni eve giriyordu. "Efendim?" Gür sesi anında kulağımı doldurdu. Cevap verirken kapıyı örttüm. Gerçekten de çok kızmıştı, ama ben kavga edemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Enerjim olsa da etmek istemezdim gerçi ama Aysuna'nın bu asabi tavrına karşılık vermememin tek sebebi yorgunluğumdu. Tatlıya bağlamak için alttan almak zorunda kaldım. Küs kapatmadık telefonu yine de üzgün olduğunu biliyordum. Kızmakta kendine göre haklı olsa da arayıp bana bağırdığı için elbiseyi yarın verme fikrinden vazgeçmiştim. Kına günü verirdim belki... 🏍 Sabah Burhan, Buket'i kuaförden almaya gittiğinde ben Kübra teyzeyle evin önünde bekliyordum. Hamit abi evdeydi Barkın'la beraber. Burhan'lar geldiğinde Aysuna'yı o gün ilk kez gördüm, yeşil elbisesi içinde de güzeldi ama beyaz kadar ona yakışmamıştı. Hala mini elbise problemimize ortak bir nokta bulamadığımız için aramız limoniydi ama kötü değildi. Bakışmadan öte geçemediğimiz dakikaların sonunda kına salonuna geçildi. Erkeklerle bize ayrılan yere geçtik, çocuklar Burhan'la dalga geçip dururken gülerek izledim. Tasmasının takılmasına çok az kaldığını söyleyip dalaşıyorlardı. Zamanı geldiğinde hepimizin o tasma sahibinin önünde diz çökeceğimiz gerçeğini kaçırıyorlardı sadece. Ve onların aksine ben o gün için can atıyordum. Burhan'ı içeriden çağırdıklarında arkasından özenerek baktım. Evliliğin yaşla alakası yoktu ama sevip evlenmek istiyordum ben de artık, yaş olgunluğum buna hazırdı bence. Ve tercihim şu anda Aysuna'ydı. Yine de erkendi. Burhan yarım saati geçerken geri geldiğinde söyleniyordu. Yanımızda durduğunda, "ne oldu?" Diye sordum. İçerideki eğlencenden dönerken neden sinirliydi ki? "Garsonlardan biri Aysuna'nın elbisesini kirletti, çok üzüldü kız ya." Burhan'ın, Aysuna'yı küçük kardeşi gibi görmesi hoşuma gitse de bazen beni gülme krizine sokuyordu, Buket'te o yaştaydı çünkü. Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı, sonra aklıma vermediğim elbise geldi. Bu harika bir andı benim için. "Arabanın anahtarını versene." "Niye?" "Bir şey almam lazım içinden." Burhan anahtarı verince arabaya koştum. Elbise o gün aldığım çantanın içinde duruyordu, salona arka kapıdan girip gelin odasına yöneldim, çünkü içeri göz attığımda Buket de, Aysuna da, Kübra teyze de yoktu. İçeride saniyelik bir sessizlik varken kapıyı tıklatıp kafamı uzattım. "Çok pardon." Aysuna'yı görünce rahatladım, buradaydı ve elbisesinin önünde dökülen şeyin izleri vardı. Buket'e ve Kübra teyzeye bakıp bahanemi sundum. Kimse hareketlenmeyince kibarca kovdum hepsini. Şansıma Kübra teyze de çıktı. Buket kollarını göğsünde bağlayıp, "peki bundan benim haberim var mı?" Diye sorunca ona da kapıyı gösterdim. "Şirinliğini sonra yap baldız, şimdi çık dışarı." Buket de çıkınca Aysuna'nın önünde eğildim, dolu gözlerini görünce içimde bir şeyler koptu. Kıyımsızlaştım. "Ne oldu elbisene?" "Meyve suyu döküldü." Dedi, garsonu bana şikayet ederek. Gülümsememi engelleyemedim. O kadar tatlıydı ki, minicik geldi gözüme bir an. Aysuna da, bir kız da aradığım birçok şey vardı. Narin ve yanımda küçük kalan kızları severdim, boyu bana yakın olsa da kolumun altına aldığımda kaybolup gidiyordu. İlgilenebileceğim kızları severdim, aciz olmasın ama yanında erkek gibi hissedebileceğim türden. "Zaten hiç sevmemiştin bu elbiseyi." Beyaz elbiseyi görünce gözleri ışıldadı. Asla böyle bir şey beklemiyordu, özellikle de gidip benim almamı. Ama ne diyebilirim ki, ben mükemmel bir erkek arkadaştım! İki gündür aramızın çatlak olma sebebini 10 dakika çözdük, ikimizin de mutlu olacağı bir ilişki istiyordum. Elbiseyi giydiğinde akşamı iki kat güzelleşti, bu bana yetti. Tabii kadınlar arası olduğu için içim rahattı ama olsun... Bornozlum mutluydu. 🏍 Akşam kızları Buket'in evine bırakıp yola devam ettik Burhan'la. Düğüne az kalmıştı, ikisi de mutluydu. Burhan'ın daha çok gergin olduğunu düşünüyordum tabii ben, maddi açıdan değil de manevi açıdan çok gerginmiş gibiydi. Yandan bakıp alayla gülümsedim. Camdan dışarı seyrederken beynim boştu, yorgundum. Bir şey düşünecek halim de dermanımda yoktu. "Aysuna'yla nasıl gidiyor?" Diye sordu Burhan. İlgimi çeken sorusuyla ona baktım. "Güzel." Başını salladı aşağı yukarı yola bakarken. "Sevindim." Ses tonu biraz kısık ve tuhaf hisler içeriyordu. "Hımm." Dedim dik dik bakmaya devam ederken. "Başka bir şey daha mı söyleyeceksin?" "Hiç..." "Hıhı yedim, söyle hadi." Oturduğum yerde kaydım, kollarımı göğsümde kelebek yaptım. "Sadece... Merak ettim." "Neyi be adam?" "Ona geçmişinden bahsettin mi?" Yüz hatlarım anında sertleşti. Dişlerimi sıktım. "Burhan!" Dedim uyarıcı bir tonda. "Abinden bahsetmediğini biliyorum, onu sormuyorum o yüzden." Bana baktı. "Peki diğerinden?" Kaşlarımı çattığımı görünce, "kızma." Dedi önüne dönerken. "Soruyorum sadece." "Sen Buket'e söyledin mi?" Diye sinirle sordum. Sesli bir nefes verdi. "Söylemedim." "Ben niye söyleyecekmişim o zaman?" "Sana söyle demiyorum ki Gökmen!" Diye parladı. "Sadece söyledin mi diye soruyorum." Sinirle solurken önüme döndüm, sessiz kaldık biraz. "Bir daha bu konuyu açma!" Dedim sakin olmaya çalışarak. "Biz onu geçmişte bıraktık, artık yapmıyoruz bile. Adı üstünde geçmiş! Şimdi ki zamanda tekrar tekrar dile getirmenin anlamı yok." Başını sallayarak hak verdi bana. "Tamam." Bu konu onu hep geriyordu. Yıllar geçmişti üzerinden. Neden şimdi yine konusu açılıyordu ki? "Geçen gün geldiler ama." Dediği zaman duraksadım, yerimde diklenirken başım tamamen döndü. "Ne dedin? Kim geldi?" "Onlar." Sertçe yutkundum. "Neden?" "Yeni bir iş varmış, ısrar ettiler." Gözlerime bakıp yola döndü. "Reddedip yolladın değil mi?" "Tabii ki de." Dedi aksi mümkün değilmiş gibi; yüzünü buruşturdu. "Ben de o işi artık yapmadığımızı biliyorum, senin tepkinin de ne olacağını çok iyi biliyordum. Kesinlikle bir daha istemediğimizi söyledim, bizim çocuklar da sert görününce kuyruklarını kıstırıp gittiler." Geldikleri için sinirlensem, gerilsem mi yoksa Burhan sert bir şekilde reddettiği için sevinsem mi bilemedim o an. Derin bir nefes aldım, benim eve kadar sessiz şekilde devam ettik. Geçmişte yaptığım bir takım hatalardan biriydi sadece, başıma bela olmaz diye umuyordum, üstünden uzun zaman geçmişti. Müşteriler bizim tarzımızdan memnun oldukları için bırakmak zor olmuştu ama başarmıştık sonunda. Sadece arada bir gelip yokluyorlardı bizi o kadar... Ama artık yoktum! Bir daha bulaşmayacaktım o pisliğe! Evimin önünde durduğunda, "dikkatli sür." Diyerek indim. Ardımdan sessiz kaldı. Ben içeri girerken araba sesi uzaklaştı. Moralim bozuk eve girdim, Duman her zaman ki gibi -saat geç de olsa- beni kapıda karşıladı. Yere eğilip kucağıma aldım, tüyle kaplı başını öptüm. Yatak odasına geçerken kucağımda o kadar usluydu ki. Gözüm yarı kapalı duşumu alıp çıktığımda Aysuna mesaj atmıştı. Havluyla öylece yatağın dibinde ayakta dikilmiş, karanlık odada, yüzümü aydınlatan yapay ışıkla, mal gibi sırıtmış telefonuma bakıyordum. Üstümü giyinmek için bile telefonu bırakamadım, ta ki Aysuna gel sana yemek yapayım diyene kadar. Tüm yorgunluğum uçup gitti. Ev yemeği yiyecektim hem de Aysuna yapacaktı. Gözlerimde havai fişekleri patladı. Telefonu yatağın üstüne atarcasına bıraktığım gibi dolabıma koştum. Üstümü giyindim, saçlarım sallanmaktan ve koşarken oluşan rüzgardan kurumuştu. Çiçek'in yanına giderken merdivenleri üçer dörder indim. Buket'lerin bahçesine rahatça girip Çiçek'i park ettim. Aysuna ayaktaydı ama belki Buket uyuyordur diye zile basamadım. Gıcık kumam olsa da düşmanım değildi. Aysuna kapıyı açtığında, "sen var ya yıllardır aradığım hazinem gibisin." Dememe güldü. "Hani yemek nerede?" Ben koku falan almıyordum. "Hazırlıyorum, geç." Benim sevgilim diye demiyorum ama eli lezzetliydi. Çorbası tam kıvamındaydı. Hem ders çalışıp hem de yemek yapmaya vakit nasıl ayırabiliyordu acaba? İşte yetenek, işte feraset, işte kadın gibi kadın, işte benim sevgilim. "Hayır, ben her zaman ikinci plandayım." Dediğim zaman yüzü düştü. Benim artık takmadığım, geçmişte bıraktığım şeyleri Aysuna'nın umursayıp, benim adıma üzülmesi hoşuma gitse de gereksizdi. Bu tür sözlerim kendimi acındırmak için çıkmıyordu ağzımdan, espriydi hepsi... "Ciddi anlamda söylemedim." Kara bulutları dağılsın istedim ama bana inanmadı. "Hı hı." Geçmişimi, önceki yaşamımı bilmiyordu. Ama benim hakkımda her ne düşünüyorsa biraz haklı olabilirdi. "İçin hep karamsar sevgilim." "İnsan hislerine sahip olduğum için karamsar mı oluyorum?" Şimdi de insan dışı varlık ilan edilmiştim. Uzanıp kucağıma çektim. Her bir teması, dokunuşu daha fazlası için bedenimdeki ateşi körüklüyordu. Beynimde çalan şarkı durmuş, sessizlik içinde sadece onu ve dokunuşlarını duyuyor, hissediyordum. Hiç gitmek istemedim o gece, bir şey yapmasak da koynunda yatmak istedim ama sevgilim biraz da merhametsizdi. Açıkça kalamayacağımı söyleyince alt takımlarda başlayan yangın daha fazla alevlenmesin diye durmak zorunda kaldım. "Yolda fazlaca uyanık kalacağımdan emin olabilirsin." Dedim. "Ve biraz daha üstümde kıpırdanırsan-" diyordum ki hızla kalktı kucağımdan. Dar pantolon giymediğime bir kez daha şükrettim o an. Bol da giymezdim, ortasını tercih ediyordum her zaman. Yoksa bir şeyler çok daha fazla belli olabilirdi ve ikimizin de daha fazla utanmaya ihtiyacı yoktu diye düşünüyordum. Aysuna artçı koltuğumu alınca bir hoş olmadım değil. Beni, motorumu ve sonrada ona ait olan yeri sahiplenmesi ilişkimizin ilerleme seviyesini ve güzelliğini betimliyordu. O gün beni kovalayan polis amcalara ve Burhan'a çok şey borçluydum sanırım, Aysuna'yla yaşayacaklarım vardı, o yüzden eninde sonunda tanışacaktık zaten ama sebeplerimiz trafik polisleri ve en yakın arkadaşım olmuştu. Eve gidene kadar rüzgar da dinmiştim. Anahtarı deliğe sokup çevirdiğimde saatler önceki eve girdiğim halimin aksine şimdi mutluydum. Tekrar duşa girdikten sonra yatıp uyudum. 🏍 Cumartesi günü öğlenden sonra Uçurtma'ya gidecektik. Burhan ve Buket de geleceklerdi, geçen akşam biraz sert çıkıştığımı düşünüyordum, yok yere. O yüzden aramız ısınsın diye Burhan'ları da çağırdım, tabii Aysuna'ya demeyi unutmuştum ama zaten bana gerek kalmamıştı, Buket hemen yetiştirmişti. Atakan'ın saçma mesajlarını okurken sokağın başında beklemedeydim. Hala gençtim ama eski gençliğimde çok deli saçması bir şeymişim be! Yapmadığım, el atmadığım şey kalmamış bildiğin. Adım sesleri ile başımı kaldırdım. Su'yun ise güzelliği hayran kalınasıydı. Bir Uçurtma'ya gidiyoruz diye süslenmişti. Gülümsedim. Uçurtma da fotoğraf çekimi yaparken Aysuna da eğlenmişti, o yüzden de günümüzün boşa gittiği yanılgısına kapılmadım. Bir gün beraber yapmak istediğim başka bir şey vardı, erkenden yola çıkıp motorla başka bir şehre gitmek, yolda eğlenmek, fotoğraf çekilmek, yemekler yemek istiyordum. Akşama doğru Kübra teyzeciğim, Burhan'ı yemeğe davet edince ben de kayışlar koptu. Gerçek damatları bendim ama ben hariç herkes bu akşam o sofrada olacaktı. Kabul etmiyorum kesinlikle, hayır! Böyle bir şey mümkün değil! Olamaz! Evin önünde durduğumuzda gitmeyeceğim için motordan indim. Kübra teyze ve Hamit abi kapının önünde dikilmiş Burhan'la Buket'i içeri alırken oracık da durmuş, Kübra teyzenin gözlerine dikmiştim gözlerimi. Yemeğe ben de kalacaktım! İstiyordum, bana ne! Kübra teyze tam da istediğimi yaparak beni yemeğe davet edince, "çok naziksiniz." Diyerek Çiçek'i içeri soktum. Eve girerken hoplayıp zıplayasım geldi. Hamit abi tam bir arabacıydı. Öyle böyle değil. Sinir bozucu derece de arabacıydı. Öğürmemek için zor tutuyordum kendimi. Arabacı olması bir yere kadar sorun değildi aslında, sorun motorlardan haz etmemesiydi. Yemek de muhabbet ettik, yemekten sonra kahve içerken ettik. Ben kendimi sıktıkça bana oynanan bir oyun olduğunu düşünmeye başladığım bir konu içine giriş yapmıştık. Kübra teyze özellikle bana oynuyordu ama kızından izin çıkmadığı için konuşma hakkına sahip değilim canım, kusura bakma. Yine de Aysuna'nın bile yerinde sinirden kıpırdanmasına sebep olacak şeyler söylemişti bana. Bir de Burhan eklenmişti aralarına. Hayır Buket'den beklediklerimi niye benim arkadaşım yapıyordu, onu da anlamış değildim. "Sen bekar değilsin kızım, ben varım ya, hem daha yaşın küçük." "Baba daha ne kadar büyümem gerekiyor?" Bir Hamit abiye bir Aysuna'ya bakarken, Hamit abinin, "30'dan önce olmaz." Demesiyle kendimi tutamadım, ağzımdan yanlışlıkla, "oha." Diye bir tepki çıktı. Anında pişman olup, "pardon." Dedim. 30 mu? Örümüzün yarısı demek be bu! Bence Hamit abi söylemiyordu ama Aysuna'yı mezara bekâr koymaya niyeti vardı. Beni de ortaya atıp, "sence 20 yaş bir ilişki için erken değil mi Gökmen?" Diye sordu. Dilim tutuldu, ne desem, ne söylesem bana çıkıyordu işin ucu. "Yaniii." Diye kıvırmaya çalıştım. "Kişiye göre değişir tabii. Yaş değil, olgunluk önemli." "Yaş da önemli." Diye ısrar etti. "Peki." Dedim boyun eğerek. Ne diyeyim adama? Hem de görüştüğüm kızın babasına? "Yine de, Aysuna da küçük bir kız değil." "Küçük benim kızım." "Sizin kızınız olduğu kısmı doğru ama küçük kısmında bir kararsız kaldım." Kendi çukurunu kazan ilk damat olabilirdim. Hamit abi, Aysuna'yı deli gibi kıskanıyordu. Beni öğrendiği zaman neler yaşayacağımızı düşündüm üç saniye içinde de, yanmıştım vallahi! Canımı okurdu herhalde bu, biz evlenene kadar. Sonra konu bir şekilde gizli damada, yani bana geldi. Hamit abinin her bir sözünde içimden sırıtıyordum ama dudaklarım gerginlikten kıvrılıyordu. Adam dümdüz kızımı kimseye yakıştırmıyorum, istemiyorum dese daha az acıtırdı. Sinirlerim bozulmuştu iki dakika da. Gerçi karı-koca yarım saattir bana yükleniyorlardı ama olsun. Sonunda dayanamadım. "Aysuna yarın sabah söyleyecek size." Dedim. "Sen bunu nereden biliyorsun?" "Çünkü şu anda o hırtapoz damadının gözlerinin içine bakıyorsun!" Ölüm sessizliği... Hamit abi son dakikalar da benden bulduğu destek ile keyifliydi, arkasına yaslanmış gözlerimin içine bakarken yüz mimikleri dondu. Gözlerime hafif genişlemiş irisleri ile bakarken nefesimi tutmuştum. Aysuna'nın kocaman olan şaşkın gözleri, Buket'in aşağı düşen çenesi, Burhan'ın cesaretime hayran kalkan kalkık kaşları ve Kübra teyzenin zevkten dört köşe olan sırıtışı ile öyle uzun zaman sessiz kaldık ki. Korkmaya başlamıştım. Yutkundum. Gözlerimi kırpınca, Hamit abi boğazını temizledi, "ne?" Diye sordu sesini bulduğunda. O da yutkundu, kuruyan dudaklarını ıslattı. Söylediğim şeyi idrak edemiyormuş gibiydi Cesaret feraset diyorduk ama şimdi ne yapacaktım? Kala kaldım. Sözlerimi özenle seçmezsem de bu akşamı dayakla bitirecekmişiz gibi geliyordu. Yutkundum yine. "Siz Aysuna'nın babasısınız, ben de görüştüğü kişiyim." Dedim yavaşça, tane tane, sindirmesi için özenle. Başını robot gibi Kübra teyzeye çevirdi. "Doğru mu söylüyor?" Kübra teyze başını sallayınca, Burhan ve Buket'e döndü aynı şekilde. "Doğru mu söylüyor?" Diye onlara da sordu. Cevap aynı olunca Aysuna'ya baktı. "Doğru mu söylüyor?" Deyip parmağıyla beni gösterdi. Aysuna da çekinerek başını sallayınca bana baktı bu sefer. Gözleri hafif genişlemiş olduğu için biraz ürktüm. "Doğru mu söylüyorsun?" Adamın ayarlarını bozmuştum, iyi mi! Yerimde kıpırdanıp sırtımı dikleştirdim. "Şimdi böyle söylemek tuhaf oldu ama..." Kelimelerim tükenince Kübra teyze ile göz göze geldim ve ona patladım. "Kübra teyze sana da ayrıca alındım, bana kız ayarlamaya çalışıyordun ya bildiğin, hem de Aysuna'nın yanında." Kübra teyze gülümseyip omuz silkti, Hamit abi boğazını uyarıcı şekilde temizleyince ona baktım mecbur. Bana dik bakışları artık her şeyi idrak ettim, senin kim olduğunu kavradım der gibi sertleşmişti. Artık gerçekten de birer damat adayı ve kayınbaba adayı olmuştuk... "Kalkıp elini mi sıksam, öpsem mi bilemediğim için rica ediyorum Hamit abi, konuşur musun lütfen?" Konuşmadı. Bir işareti yaptım şirin bir ifadeyle. "Bir şey söylesen." Söylemedi. Bakışları üstümde kalmaya devam ederken şirinliği bıraktım, çenemi dikleştirip, erkek gibi durdum. Onurumla laf yiyeyim bari, sirk maymunu gibi ezilip büzülmenin anlamı yoktu. "Nasıl tanıştınız?" Diye bir soru yöneltti sonra Hamit abi. Kime olduğunu öğrenmek için gözlerine baktım, Aysuna'ya sormuştu. Güzel sevgilim benim kadar olmasa da babasının ilerleyen tepkilerini ölçemediği için hala biraz çekimserdi. Korkmuyordu, sadece o da babasını tanıyordu. Hamit abinin kıskançlığı ön görülemez bir ataktı. "Burhan evlilik teklifi alanını yapmamızı istemişti, orada tanıştık." Deyince, Kübra teyzenin gözleri farkındalık ile aydınlandı. Kızına imalı bir bakış attı. "Hımmm." Deyince Hamit abi, benim dikkatim Kübra teyzeden ona kaydı. O da bana baktı. "Soyadın ne senin?" Duraksadım. "Onu söylemesem?" Şüpheli bir kaçakçı gibi görünüyordum kesin şu an gözlerinde ama soyadım fazla tehlike içeriyordu. Öğrenirlerse bağdaştırabilecekleri üst mecralar beni rahatsız ederdi. "Niye?" Diye sordu tek kaşını kaldırarak. "Şey..." Olduğum yerde kıvrandım, Burhan da en az benim kadar gerilmişti. "Oğlum söylesene, devlet sırrı mı?" Aysuna da merakla bana bakıyordu. Sessiz kaldığım her saniye onları meraka itiyordu. Altdudağımı dişledim, Hamit abinin gözlerine baktım. Ağzımı açacaktım ki Kübra teyze hayatımı kurtardı. "Hamit zorlama. Söylemek istemiyor, hem ne yapacaksın soy ismini çocuğun?" "Hiç." Dedi omuz silkerek. Arkasına yaslanıp kısaca süzdü beni. "Okul okumadıysan nerede çalışıyorsun?" Bunda da tereddüt ettim. Aysuna da, ailesi de okumuş, yüksek gelirli insanlardı. Yaptığım işten utanmıyordum ama övündüğüm bir yanımda değildi. "Evimin yakınlarında restoran var, garsonum orada." Hiç takılmadı, umursamadı bile. "Ailen?" Diye sordu direkt. Aysuna'nın kıyımsızlaşan bakışlarını yandan fark ettim. "Ben yetim ve öksüzüm..." dediğimde, ben hariç herkesin içi hüzün doldu, sessizleştiler. "Tek başıma yaşıyorum." Ailemi yaşarken de, ölüyken de, deli gibi sevsem de, bu, onları her andığımda hüzün köşesine çekilmem gerektiği anlamına gelmiyordu. Hamit abi bir anda sert tavırlarını sildi, bakışlarını çekti üstümden. Ailem yok diye bana acımıştı, biliyordum. Tepkisiz kaldım. "Anladım." Dedi. Derin bir nefes alıp gözlerime baktı, gözlerini çekti, gözlerime baktı. "Dediğin gibi böyle tanışmak tuhaf oldu." Daha ılımlıydı. "Yarın akşam bir daha gel, yemek yiyelim beraber yine." Aile olayımın üstüne bu tavrıyla güzelce teklifi yapınca, bana yaşatacaklarından kurtulduğumu sandım... Aysuna gülümserken ben de tebessüm ettim. "Tamam." Dedim, başımı hevesimi fazla belli etmemeye çalışarak salladım. Konu bitince sustuk ve sanırım artık defolup gitme vaktimdi. Parmağımla kapıyı gösterdim ve sessizce, "şimdi kalkayım mı, yoksa?" Diye sordum. "Biz de misafir kovmak yok, istersen kalk." Dese de bakışları e bir zahmet diyordu. Bu akşam ki gerilim fazla gelmişti bir anda. "Kalkayım." Deyip hızla ayaklandım. Burhan da benimle ayaklanınca Buket de kalktı ve tüm salonu böylece ayağa dikmiş oldum. Kapıdan önce ben çıktım, sırayla dizildiler peşime. Çiçek'in yanına gittiğimde Aysuna üç-dört adım arkamdaydı. Annesiyle babası da kapının önünde, Burhan da motoruna binmek için hazırlanırken sanırım Buket kalacağı için binmiyordu. Eldivenlerimi takarken Hamit abi motorumu inceledi. "Sarı kaskın nereden çıktığı belli oldu." Dedi. Başımı ağırca çevirip önce ona, sonra kızına baktım. Aysuna bıyık altından gülümsedi. Foyalarımız tek tek ortaya çıkıyordu. "Kask koleksiyonu için." Dedim sessizce. "Hıhı." Dedi Hamit abi. Uslu çocuk gibi önüme dönüp kaskımı taktım, sonra aklıma düşünle artçı koltuğunu çıkarttım. Aysuna'nın ellerine tutuşturdum, "buyur." Dedim. Gülümserken gözlerime baksa da ebeveynlerinin bakışları bendeydi, mimiksiz kalmak zorunda kaldım. Çiçek'i çalıştırdığım zaman Hamit abi yüzünü ekşitti. Kapıdan Burhan'ın peşine çıkış yapmadan önce, "hayırlı akşamlar." Diye seslendim. Sadece Kübra teyze ve Aysuna arkamdan el salladı. |
0% |