Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@dangerous_hatun

Telefon ekranını bir sağa çeviriyordum, bir sola. Sağ da Gökmen, sol da Ataberk'in resmi vardı. Baş parmağım aynı işlemi yapmaktan yorulmuştu, gözlerim telefona bakmaktan ağrımıştı ama durduramıyordum kendimi.

Kardeşlerdi!

Ataberk'i internette araştırdığımda 30 yaşında olduğunu öğrenmiştim, koyu kahve saçlı, Gökmen'in aynısı olan siyah, çevresi yuvarlak gözler, her fotoğrafında farklı saç kesimleri olan çok ama çok karizmatik bir adamdı. Gökmen kadar yakışıklı olsa da Ataberk kesinlikle karizmatikliği ile daha çok ön plandaydı. Sosyal medya hesabındaki resimleri iki kısma ayrılıyordu; Nascar yarışlarındaki resimleri, arabasıyla, pistle ve tulumu içinde. Diğeri ise takım elbisesi içindeki şık fakat nadir resimleriydi. Fazla sosyal biri değildi, insanlar hep ciddi duruşunu soğuk olarak nitelendirmişti ama bence onunda derinlerinde bir yerlerde Gökmen yatıyordu.

Bunu düşünmek kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

Kardeş olduklarına inanamıyordum.

"Bana kardeşi olmadığını söylemişti."

Sırtımı yasladığım yatak başlığımdan ayırdım. Burhan'la konuştuğumuz geceden sonra afallamış ve sarsılmıştım, Burhan bildiğimi çaktırmamamı ve bunu unutmamı söylemişti. O akşam bunu yapmayı başarmıştım, Gökmen'e belli etmemiştim, onlar gittikten sonra Buket'le eğlenmiş, gece yarısına kadar oturup konuşmuştuk, gelinliğini ve damatlığı seçmişlerdi, Burhan'la beraber geceliklerini de almışlardı, ev hazırdı ve Burhan sağ olsun temizlik şirketiyle anlaşıp bizi bu yükten de kurtarmıştı, ki öyle olmasa ben yine de gidemezdim ve bu vicdan azabının altında ezilir kalırdım.

Lakin şimdi. Ertesi günün sabahı, erken saatler de uyku tutmayınca spor yapmaya kalkmadan önce oturmuş Atilla kardeşleri inceliyordum.

O kadar benziyorlardı ve bir o kadar benzemiyorlardı ki, kafayı yemek üzereydim.

"Bana yalan söylemiş." Duraksadım. "Gerçi o zaman hiçbir şey değildik ve yalan anlaşması da yapmamıştık, ağhh kandırma kendini Aysuna, yalan işte bildiğin, ama o zaman tanımıyorduk birbirimizi, hayır! Sevgili olduktan sonra söyleyebilirdi, dans ettiğimiz akşam açabilirdi bana kendini. Ama sadece Burhan biliyor galiba, diğerlerine bile söylemediyse..." Düşünce kıtlığı yaşadığım nokta da duraksadım. "Söylemediyse?" Diye fısıldadım. "Ne?" Bir abisi varsa bunu neden saklıyordu ki? "Hem de ünlü bir abi." Bu sebep olabilir miydi? "Sanmıyorum." O zaman ne? "Offf, bilmiyorum!" Kendimi sırt üstü yatağıma bıraktım, tavanla bakıştık.

Sıkıntıyla daralmış göğsümü rahatlatmak için burnumdan alıp ağzımdan nefes verdim. Boğuluyordum sanki.

Bana yalan söylemesi büyük bir problemdi, onun dışında neden abisini sakladığını bilememek de beni ihanete uğramış hissettiriyordu. Tek kardeş olduğunu söylemişti ama değildi. Annesi ve babası vefat etmişti, ondan emindim, gözler yalan söylemezdi.

Gözlerim kısıldı. Dün abisi olduğunu bilmeden Ataberk hakkında konuştuğumda nasıl gerildiğini hatırladım, hatta sinirlenmişti. Abisinden- Hayır hayır. Olamaz. "Niye olmasın çok pardon?" Herkes kardeşini sevmek zorunda değildi. "Abisinden nefret ediyor olabilir." Abisini sevmiyor olabilir.

Yerimde kıpırdandım.

Benden gizlediği şeyin bununla kısıtlı kalmasını istedim bir an, bir kadın olarak altıncı hissim boğazımı sıkıyor, nefes almamı engellerken düşüncelerimle mutluluğumu kafesinde kamçılıyordu. Burhan'ı dinlemeliydim belki de. Merak başa belaydı. Hiç öğrenmesem aklımda kalırdı ama şimdi ki gibi de olmazdım.

Telefonum çalınca korkuyla yerimde sıçradım. Gökmen arıyordu. Sabah işe giderken aramıştı ama açmamıştım, konuşmaya cesaretim yoktu. Sesimden bir sorun olduğunu anlar diye korkmuştum.

Parmağım titreyerek ekrana dokundu. Aramayı cevapladım. "Efendim?" Sesim sandığımdan daha iyi durumdaydı. Boğazımı temizledim.

"Kalktın mı güzelim?"

Ah sesine yandığım.

"Hıhı."

"Sabah aradım ama açmadın, yeni mi uyandın?"

"Cık."

"Hımmm." Durdu. "Ne yapıyorsun peki şimdi? Başladın mı ders çalışmaya?" Cevap vermeme izin vermeden, "Aysuna ben daha ilk saatlerden başladım seni özlemeye. Kampa girmek zorunda mısın?" Dedi.

Omuzlarım çökerken eriyerek gülümsedim. "Yaaa." Hızla toparlanıp dudaklarıma vurdum, gülümsememi sildim. "Evet, girmek zorundayım."

Sıkıntıyla iç çekti. "Pazar günü dimi sınav?"

"Hayır, Cumartesi Pazar, iki gün."

"Pazar akşamı yemeğe çıkalım mı o zaman? Restorana gidelim?"

"O gün gelsin plan yaparız."

Sesimin isteksizliği ve kısık çıkmasıyla duraksadı. "Senin canın bir şeye mi sıkkın?" Dün akşam sorunsuz ayrıldığımız için şimdi tuhafına gitmişti.

Al işte! Aklıma gelen başıma geliyordu. "Kamp psikolojisi, bir şeyim yok." Konuşmasına izin vermedim, hızla devam ettim. "Hem sınavdan sonra dışarı çıkacak enerjimin olacağını sanmıyorum, belki sen gelirsin yemeye, bize." Aslında o akşam Buket'le baş başa ikimiz bekarlığa veda partisi yapacaktık ama bunu bilmesine gerek yoktu.

Bu daha çok hoşuna gidince hemen onayladı, istediğim gibi de diğer konudan uzaklaştı.

"Tamam o zaman, sen çalış, tutmayayım seni. Kolay gelsin bir tanem."

"Teşekkür ederim."

"Sıkıntı etme tamam mı? Başaracaksın. Elinden geleni yap, duanı et, gerisi senden çıkmıştır."

Gülümsedim. Çok tatlıydı ama bu! Yine bana yalan söylediği ve bunu sürdürdüğü aklıma gelince dudaklarıma peş peşe vurdum. Yüz hatlarımı soğuk tuttum sanki karşımdaymış gibi. "Tamam."

"Kapatıyorum, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatıp yanıma attım. Birkaç dakika pikeme dalıp gittim. Silkelenip kendime geldiğimde açlıktan midem bulanıyordu, yataktan atlayıp aşağıya indim. Evde kimse yoktu. Dolabı açıp boş boş baktım, ısıtıp yiyebileceğim bir yemek yoktu, kahvaltı hazırlamaya da mecalim yoktu. Mutfakta gezinip yine döndüm dolaştım dolaba vardım. Açtım, içindeki ışığı sönene kadar baktım durdum. Yine canımın çektiği bir şey bulamayınca kapattım ve odama çıktım. Tam olarak acıkana kadar böyle ders çalışacaktım.

Önce sporumu yaptım, duş alırken vücut bakımımı yaptım ve bornozumla odama döndüğümde gözüm anında camıma kaydı.

Bana verdiği en büyük anıydı. Her bornozumu giydiğimde aklıma ilk o geliyordu, her camıma baktığımda, her sarı renk gördüğümde, her Çilek kokusu aldığımda, her kahve gördüğümde, herhangi biri kız dediğinde onun ses tonu yankılanıyordu zihnimde.

Gökmen her yerdeydi.

Bir ay bile olmadan hayatıma o denli yerleşmişti.

Derin bir nefes aldım. Benim Gökmen'im...

Ama yalancı Gökmen'in!

İç sesimle kaşlarım çatıldı.

"Offf!" Diye çığlık atarken başımı iki yana salladım, saçlarım savruldu; su damlacıkları yüzüme vurdu ve yere döküldü, olduğum yerde tepindim. "Gökmen!" Diye bağırdım. "Neden ya, neden neden? Neden yalan söyledin? Neden hala gerçeği açıklamıyorsun bana? Hep mi gizleyeceksin benden! Burhan bile biliyor! Offf! Ağğhh! Gıcık!"

Sinir krizim bittiğinde durdum, ıslak ve karmaşık saçlarım gözlerimin önündeydi, hızlı hızlı soluduktan sonra saçlarımı geriye ittim ve, "hesaplaşacağız!" Dedim dişlerim arasından. "Gökmen Atilla!"

🏍

Belirli aralıklarla ders çalıştım, telefonumu kapattığım için dikkatimi dağıtan bir şey de yoktu. Akşam geri açtığımda Gökmen'den dört cevapsız çağrı gördüm, kudur! Oh oluyor sana.

Annem akşam Behlül teyzelere gideceğimizi söylemişti. Onun için yemek yapmama gerek yoktu.

Üstümü giyinirken Gökmen'i aradım ve hoparlöre alıp yatağımın üstüne koydum. "Efendim?" Dedim duygusuz bir sesle. Patlamak istemiyordum, biraz onu böyle süründürecektim.

"Sevgilim?"

"Hı?"

"Ne yapıyorsun?"

"Gezmeye gideceğiz, hazırlanıyorum."

Duraksadı. "Nereye?"

"Kutlu'lara." Bilerek yaptım tabii ki de.

Daha uzun duraksadı. "Ailecek oturmaya değil mi?"

"Hıhı."

"Bir salonda hepiniz beraber oturacaksınız?"

"Evet dedim ya!"

"Tamam ya, ne kızıyorsun? Soru sordum sadece."

"Abuk subuk sorular soruyorsun." Aynamın karşısında tişörtümü üstüme tuttum, bakındım. "Kapatıyorum şimdi acelem var." Yatağa gidip telefonu elime aldım.

"Tamam." Dedi sessizce, ne diyeceğini bilememiş gibi. "Görüşürüz."

"Hıhı." Deyip kapattım.

Sesini seviyordum, sesini özlemiştim, ama sesini duyunca kızgınlığım iki kat artmıştı. Bana yalan söylemişti ve bunu düzeltmek içinde hiçbir şey yapmıyordu! Sinirle telefonu yatağa geri attım. Yarım saat içinde de annemle babam geldi, Barkın'ı alıp. Üstlerini değişmelerini beklerken salonda oturuyordum, Barkın merdivenleri öksürerek indi, yanıma geldi.

"Öksürüyor musun sen?" Diye sordum.

"Üşüyorum biraz." Karşıma oturdu.

Süzdüm, halsiz görünüyordu. "Hasta mı oluyorsun?" Telefonumu kapatıp diklendim. "Nasıl hissediyorsun?"

Oturduğu yerde büzüldü. "Biraz."

Kıyamam miniğime. "İstersen biz gitmeyelim, ıhlamur demleyeyim yatalım beraber. İster misin?"

Gözlerime bunu ister gibi baktı. O sırada annem geldi. "Hazır mıyız, hadi gidelim."

"Anne Barkın hasta."

Anında telaşa kapıldı, elinin tersini alnına yerleştirdi. "Neyin var oğlum? İyi misin?" Babam da geldi. Barkın bana dediklerini deyince annem merhametle saçlarını okşadı ama sonra kızdı. "Hep diyorum sana o camın açık yatma, yaz ayında olmamız bir şeyi değiştirmiyor diye. Ablan daha yeni hasta oldu, görmedin mi? Açma o camları, açma!"

Barkın koku konusunda titizdi, cam açma alışkanlığı bir senedir vardı ve annem bu konuda ona çok kızıyordu. Neresinin olduğunun bir önemi yoktu, koku varsa Barkın haşere ilaçlayıcısı gibi anında oradaydı ve kokuyu gidermek için camı açardı ve-

Bir dakika!

Camı mı açardı?

Gözlerim genişledi. "Barkın?" Annemden yüzünü çekmeye çalışırken bana baktı. "Hasta olduğum zaman benim camımı da sen mi açmıştın?"

Geç de olsa yakalandığı için çekindi. "Odan çok kötü kokuyordu."

"Ablanın camını da mı açmıştın o zaman?" Diye kızdı annem. "Zaten hastaydı oğlum."

"Biraz açmıştım, ucundan." Diye kendini savundu, peşine öksürmesi suçlu da olsa olayı unutmamızı sağladı çünkü o küçüktü ve hastaydı.

Annem, Barkın'ı alıp odasına götürürken beni de mutfağa yolladı. Babam gelemeyeceğimizi haber vermek için Sinan abiyi arıyordu.

Ihlamuru kaynatırken çaydanlığın içine daldım. Camımı Barkın açmıştı, Gökmen oradan girmişti, evlilik teklifini hazırlamaya gittiğimizdeki samimiyetinin sebebi odama gizlice girmiş olmasıydı, biz onun tatlılığı sayesinde bu konumdaydık ve ben mutluydum.

"Barkın Barkın Barkın..." diye mırıldandım, dudaklarım benden bağımsız kıvrıldı. Başımı iki yana salladım. Hayatımızdaki olayların sebeplerinin birbirlerine olan bağlantıları inancımı güçlendiriyordu.

Ama hala Gökmen'e kızgındım!

Yalancı sevgili!

🏍

Ertesi sabah, Çarşamba günü Barkın okula gitmemişti. Kardeşimin kahvaltısını hazırlayıp ilaçlarını verdikten sonra yarım kupa kahveyle odama çekildim, masama oturduğumda kahvenin kokusu burnumdan genzime doldu ve dişlerimi sıkmama neden oldu.

Gökmen!

"Seni kıtır kıtır doğrayacağım!" Yumruğumu masaya indirdim.

Sinirimden derslerime zor odaklanabilmiştim, akşam olduğunda annemler gelmeden iki çeşit yemek yapıp turşu çıkarttım. Barkın'ı önden yedirdim, ilaçlarını verdim, abla sevgimi de katıp onu tabletiyle oyun oynamaya bıraktım. Tabii ki camını örttüm ve kapısını açık bıraktım.

Annem eve geldiğinde ilk iş oğlunu kontrole çıktı, babam üstünü giyinip mutfağa geldi ve beraber sofrayı kurmaya başladık.

Bana yandan yandan bakıp duruyordu. Sessizliğim ve moralsizliğimi anlamıştı. "Aysuna?"

Daldığım yerden çıktım. "Efendim baba?"

"İyi misin kızım?"

"İyiyim, neden?"

"Dalgın gibisin."

Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Sofra eksiğine bakındım.

"Gökmen nerelerde?" Diye sordu.

Omuzlarımı silktim. "Bilmiyorum, bu akşam konuşmadık. Evdedir büyük ihtimalle, işten çıkalı oldu çünkü bayağı, ya da arkadaşlarının yanına gitmiştir."

"Aramadı mı seni konuşmak için?" Babam da işini bitirip yanımda diklendi.

"Hayır."

"Sen niye aramadın?"

"Canım istemedi." Yüz ifademi görmesin diye arkamı döndüm, tabaklara çorbaları koymaya başladım. Biraz sessizlik oldu bu sürede.

"İlişkiler..." dedi babam, boğazını temizledi. Benimle konuşurken ilk defa zorlanıyordu. "Her zaman seni mutlu etmez, illa ki içinde sorunlar olur... Sonuçta birbirini hiç tanımayan iki insan birbirlerine şans veriyor ve anlaşmak, tanışmak, uyumlu olmak kolay bir şey değil."

Hareketlerim duraksadı, babamı dinlemeye koyuldum ama o devam etmedi, sanırım bitirmişti. Konuyu açıp açmamakta kararsız kaldım, Gökmen'e zaten tam alışamamıştı, yalan meselesini açarsam bir de zıtlaşmasını istemiyordum.

"Baba-" Dediğimde kapı zili çaldı.

Arkamı döndüm, bakıştık. Annem merdivenlerden koşarcasına inip kapıya gitti. Bir dakika içinde de dayımın sesinin duyduk. Hepimizle tek tek sarıldı, kalabalıklaşınca kendime çeki düzen verdim, dayım da fark ederse ona da hesap vermek durumunda kalırdım yoksa. Gerçi dayım Gökmen'i benden iyi tanıyordu sanki, onunla konuşsa mıydım acaba?

Beraber yemek yedik, salonda kahve içip meyve yedik sonrada. Dayım iş yerinden bahsetti biraz ve sonra bana bakıp imalı bir tonda, "bu aralar Gökmen'in devlete hiç katkısı yok." Dedi. Elimde olmadan güldüm. "Paslandı mı yoksa?"

"Hayır, sadece artık polislerden daha iyi kaçabiliyor."

Babamın boğazını temizleyip, "ne?" Diye şaşkınca çıkışmasıyla dudaklarımı sıktım. Dayım kahkaha attı, ben yerimde küçüldüm.

"Bir şey yok enişte, bir şey yok." Dayımın Gökmen'i savunma ve ondan bahsederken ki sevgisi gözden kaçmıyordu, Gökmen ondan ceza yazıp durduğu için haz etmiyordu ama o da dayımı içten içe seviyordu. Aralarındaki bağı çözmem zor olmamıştı, tatlı ama tehlikeli bir ilişkileri vardı.

Dayım evine gitmek için kalkınca kapıda bana bir bakış attı, bu gitmeden konuşalım demekti. Ne konuşacaktık ki? Annemler de bunu hissedince ikimizi baş başa bırakıp içeri girdiler. Dış kapının orada karşılıklı durduk.

"Bir şey mi oldu dayı?" Başımı kaldırmış gözlerine bakıyordum.

"Gökmen'le aranızda bir sorun mu var?"

Şaşırdım. "Nereden bildin?"

Tek kaşını kaldırıp buradan bildim der gibi bakınca aptallığıma yüzümü buruşturdum. Pot kırmıştım.

"Sorun ne?" Diye sordu.

Sıkıntılı bir nefes soludum. Bunu söylemeli miydim? Bence hayır. Ama o zaman nasıl tavsiye alacaktım? Alttan ima etsem. Dayım zeki biriydi, anlardır. Boğazımı temizledim vakit kazanırken.

"Her ilişki de olan problemler işte." Umarım her ilişki de olan problemler değildir, yalan affedilemezdi çünkü. Ben sadece önce Gökmen'e çektirip sonra açıklamasını duyup ondan sonra terk edecektim onu, o kadar.

Yüzümü süzdü, işkillendiği şeyler vardı sanki. "Hımm." Dedi dayım, nefes alıp verince geniş göğsü inip kalktı, ellerini beline koydu. "Söylemek istemiyorsun yani?" Anlamıştı. "Her neyse geçecektir. Gökmen-"

"İyi çocuk, evet biliyorum." Gözlerine baktım yine, duraksamıştı. "O gerçekten çok iyi biri, ama her insan gibi hataları var. Saf, temiz kalpli olması kusurları olmadığı anlamına gelmez."

"Tabii ki de." Gözlerime kısaca baktı, elini omzuma koydu merhametle. "Seni üzecek bir şey mi yaptı?"

"Bazen ben ona yapıyorum, bazen o bana. Yapıyoruz işte arada."

Sesli güldü. "Sorudan nasıl kaçacağını biliyorsun, bir avukatla büyümek böyle bir şey olsa gerek."

Samimi bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. "Ucundan almışım işte."

Gülümsemesi ağırca soldu. "Her problem çözülebilir dayıcım, kafana takma. Sadece Gökmen'i karşına al ve konuş, konuşmadan hiçbir şeyi halledemezsiniz."

"Önce sürünmesini istiyorum." Dediğimde, dayım öyle gür bir kahkaha attı ki korktum ama ben de güldüm.

"Aferin benim yeğenime." Saçlarımı sevdi. "Bir dayısından çekti bir de yeğeninden. Olsun, haktır ona."

Gülümsedim.

Sorunumu öğrenememişti ama beni rahatlatmayı başarmıştı, babam da dayım da hayatımdaki erkek şans kapasitemi dolduruyordu. Gökmen'in de onlara eklenip, benim üç erkeğim olmalarını istiyordum ama bana söylediği yalan ve bunu devam ettirmesi, dans ettiğimiz akşam sözünün kırılmasına sebep olmuştu. Söylediklerine inanmak şu süreçte bana zor gelecekti, yine de süründürdükten sonra dayımın dediği gibi karşıma alıp konuşacaktım.

Dayım gittikten sonra eve girdim, odama girdiğimde telefonum çalıyordu ama ben yetişemeden kapandı. Gökmen üç kere aramıştı. Hemen geri aradım.

"Niye açmıyorsun şu telefonu?"

Endişeli sesi hoşuma gitti. "Aşağıdaydım, telefonum odamda kalmış."

Geçerli nedenimle sinirini bastırmak için sustu. "İyi."

"Niye aradın?"

"Sesini özlemiş olamaz mıyım?" Dedi. "Senin aksine." Diye laf soktu sonra.

Gözlerimi devirdim, hem suçlu hem de güçlüydü ama bundan haberi yoktu.

"Bana mı kızdın sen? Niye?"

"Hiç." Dedim, sürün Gökmen! Sürün!

"Yalancı."

Seni geçemem... Neyse. "Hıhı."

"Of Aysuna."

"Ne? Sıkıldın mı benden?"

Duraksadı, şaşkınlıkla kaşlarını çattığına emindim. "Ne?" Diye sordu sonra yüksek sesle. "Senden neden sıkılayım? Bak sormadım farz et. Şu an yok yere tartışma çıkartıyorsun bu yüzden kapatıyorum, tartışmayı sevmiyorum."

Ama ben istiyorum. "Kaçıyorsun yani?"

"Yav niye kaçayım?"

"Öyle dedin."

"Tamam kaçıyorum." Diye çıkıştı. "Ne dersen de, umurumda değil, seninle tartışmak için kalmayacağım. Kapatıyorum, kendine gelince beni ara."

"Gökmen!" Diye çığırdım ama o telefonu kapatmıştı. Ekrana baktım, sonra gülmeye başladım. "Delir, gıcık ol, oh oluyor sana."

Yatağa geçiş yapmadan önce son kez bir saatlik ders programıma uydum. Okuduğum ya da dinlediğim pek çok şeyi anlamıyordum ama bunları işleyip hemen uyursam beynime girerdi. En azından öyle umuyordum.

Dersim bittikten sonra lavaboda özel bakımlarımı hallettim, üstümü değiştirip yatağa girmeye hazırlandım, pikemi kaldırdığım anda telefonum çaldı. Gökmen arıyordu. Saat geç olmuştu. "Hayırdır?" Diyerek telefonu elime aldım. Açıp yatağa girdim. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum çekingen bir korkuyla. Sonuçta motorcu bir sevgiliye sahiptim, her an her şey olabilirdi.

"Ben de onu öğrenmek için arıyorum ya." Gökmen'in sinirleri bozulmuş imalı sesiyle gülümsedim. İyiydi, sadece birkaç saat önce yaptığımız konuşmayı unutamamış ve kendine yedirememişti.

"Hım?"

"O hımı al... Anladın sen."

Gülüşümle başım geriye düştü. "Çok tatlısın, teşekkür ederim."

"Sen de çok güzelsin ama sinirlerimi bozuyorsun."

Omuzlarım düştü, gülüşümü engelleyemediğim için kendime kızdım. "Uykum var Gökmen, bir şey mi diyecektin?"

"Benim de uykum var, yarın işe gideceğim ama birileri yüzünden uyuyamıyorum... Aysuna niye böyle yapıyorsun? Daha dün akşam iyiydik?"

Onunla bu konuyu telefonda konuşamazdım, olmazdı. Kendimi tuttum. "Bir şey yok."

"Hani yalan söylemiyorduk."

Dişlerimi sıktım. Kirpiklerim bir anda ortaya çıkan öfkemle kıpırdandı, ağzımı açtım ama sonra tekrar kapadım ve sertçe yutkundum.

"İyi misin?" Diye sordu kısık sesle.

"İyiyim."

"Bir yalan daha." Diye mırıldandı düşünceyle.

"Kapatmak istiyorum Gökmen."

Sessiz kaldı. "Aysuna sorun ne?" Diye sordu, bunalmış ve daralmış geliyordu sesi, sinirden ağlamak üzere bile olabilirdi. "Konuş benimle, sorunumuzun ne olduğunu söylemezsen ortak noktayı bulamam, gönlünü alamam... Konuş benimle, lütfen."

Sözleri kalbimi yumuşattı, derin bir nefes aldım ama kararlıydım, bunu telefonda konuşup işi berbat etmeyecektim. Yüz yüze konuşmak istiyordum, içimdekileri döküp mazeretlerini duymalıydım.

"Sınavdan sonra konuşalım, olur mu?" Yine de sesim kısılmış, pes etmişti. "Şimdi istemiyorum."

"Yani yarın sabah ben işe mutsuz, sen de hafta sonu sınava moralsiz gireceksin öyle mi? İstediğin bu mu?"

"Her konuda olgun olmak zorunda değilsin." Onun mantıklı açısına sinir olunca sesim yükselmişti.

"Bağırma bana." Diye uyardı normal bir ses tonuyla ama kızmıştı. "Uyumlu davranıyorum, aynısını senden de bekliyorum."

Gözlerim direkt ön camıma baka kalırken ağzım şaşkınlıkla açılıverdi. Haklıyken haksız durumuna düşmüştüm. Suçlu yine ben olmuştum, where is the adalet?

Dişlerimi sıkıp gözlerimi yumarken diğer elimi de yumruk yapıp sakin kalmaya çalıştım. "Tamam." Dedim sadece.

"Şimdi lütfen güzel bir konuşma yapabilir miyiz? Mutlu mesut uyuyalım, yarın sabah neler olacağını hiçbirimiz bilemeyiz. Belki gözlerimizi açamayacağız bile. Mutlu uyuyalım."

Vicdanım doğru noktaydı, kahretsin! "Yararlanıyorsun yani benden."

"Aşk olsun."

"Götüne girsin aşk." Gözlerim büyürken elim hızla ağzıma gitti ve kapandı.

Gökmen'in şuh kahkahası kulağıma doldu. "Ne?" Diye sordu şaşkınlık içerisinde. "Doğru mu duydum?"

"Hayır yanlış duydun." Diye kandırmak istedim ama yemedi. Neredeyse 15 dakika boyunca bu konu üstünden benimle dalga geçti, neyse ki aşkını götüne sokmasını söylediğime takılmamıştı yoksa kırılabilirdi.

Senin de ağzın iyice bozuldu ha Aysuna!

Konuşmamız uzadı; derslerimden, iş yerinden ve Uçurtma'dan konuştuk, Gökmen bir süre sonra esneyince telefonu kapatma zamanımızın geldiğini anladım, benimde gözlerim ufaktan kapanıyordu.

Birbirimize hayırlı geceler dilemeden önce Gökmen son dalgasını da geçti, "camın kapalı değil mi?" Diye. "Bu saatte dışarıda sapık motorcu çok olur."

"Haremimin kapısını kapattım, beni ilgilendirmiyor yani." Beynim uyuştuğu için ona olan kızgınlığımı şu an hissetmiyordum, yarın, bütün hafta ve sınavdan sonra ona çektirmeye devam edebilirdim.

Güldü. "Bunu duyduğuma sevindim."

"Biliyor musun, o gün camımı açık bırakan Barkın'mış."

"Odana girdiğim akşam mı?"

"Evet."

"Vay bücür, niye yapmış böyle bir şeyi?"

"Hasta olduğum için oda kokuyormuş ve o kokulardan pek haz etmez. Hava alayım diye açmış işte."

Yine güldü. "Çocuk hissetmiş eniştesinin geleceğini, yararlı bir iş yapmak istemiş."

Gözlerimi devirirken gülümsedim, o da güldü. "Neyse, çocuklarımıza anlatacağımız bir tanışma hikayesi işte."

Anında reddetti. "Ben bunu kabul etmem hocam." Kaşlarım çatıldı. "Bizim tanışma hikayemiz o değildi ki, sen benim yüzümü bile görmedin."

"Ne ya o zaman?"

"Ben o akşam geldim, yarım saat durdum durmadım, gittim. İsimlerimizi bile öğrenmedik. Bizim asıl tanışma hikayemiz Burhan'la Buket'in evlenme teklifi yerini hazırlarkendi. Anlatacaksak onu anlatalım."

"Gece gece çok konuşuyorsun Gökmen." Dedim halsizce gülerken.

Beni duymamazlıktan geldi. "Ne o öyle, annenizin camından girdim falan."

Gülüşüm arttı ama artık gözlerim kapalıydı, beynim benden bağımsız talimatlar veriyor dudaklarım yerine getiriyordu. "Sadece haklı olduğun için kabul ediyorum... Ama onu da anlatalım anı olarak."

"İyi, anlatalım bakalım."

Bir saniye durdum ve, "şimdi aklıma geldi bak, sen niye alt kata girmedin de üst kata tırmandın?" Diye sordum.

"Açık cam olunca hangi kat olduğuna bakmadım valla."

"Hımm." Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Barkın'dan Allah razı olsun, iyi ki o akşam camımı açmış. Ve Burhan'dan Allah razı olsun, iyi ki beni teklif ayarlamasına göndermiş.

"Bana bak. O cam artık hiç aralık kalmıyor değil mi?"

"Başka motorcu girer diye mi korkuyorsun?"

"Bir irkilmedim değil."

"Saçmalama Gökmen."

"Kapatıyorum deyip içimi rahatlatır mısın?"

Başımı hafifçe kaldırdım, tek gözümü yarım açıp camıma baktım, kapalıydı. "Kötü bir insan mıyım ben, niye yapayım öyle bir şey? Senden hariç bir sürü daha yardıma muhtaç yakışıklı kasklı motorcu var. Polis amcalar yakalasın mı onları şimdi yani, ceza mı yesinler?"

Parladı. "Sıçsınlar bile ağızlarına, bana ne!"

Sesli güldüm. "Keşke o akşam bende öyle deseydim de senin gibi bir belayı almasaydım başıma."

Alay ettiğimi anlamadı ama son söylediğime göz devirirken güldüğüne emindim. "Gece gece de espri yeteneğin muazzam sevgilim."

"Teşekkür ederim." Deyip yine güldüm, uyku başıma vurmuştu işte.

"Gıcıksın."

"Sende çok yakışıklısın."

Onun iltifatını ona satmam hoşuna gitti. "Ooouuvvv. Su hanım, bundan sonra bütün konuşmalarımızı gece yapalım lütfen. Dilin açıldı."

"Fırsatçı." Dedim. "Ben sana hiç yakışıklı olduğunu söylemiyor muyum?"

"Hayır."

Kaşlarım hafifçe çatıldı ama gülmeden de edemedim. "Ama yakışıklı kask diye kayıtlısın ben de."

"Sonda M iyelik eki niye yok acabası?"

Yok muydu? Var mıydı acaba? Olup olmadığını düşünürken sessizleşince yanlış anladı. "Pis nankör sevgili, kapat telefonu." Diye azarladı beni. "Ben seni bornozludan sevgilime geçirdim ama ben sende hala yakışıksız kaskım öyle mi?"

"Çarptırma, yakışıklı kask o bir kere."

"Hıhı."

Eyvah, trip atma yerlerini değiştirmiştik. "Gökmen!" Diye kızdım. Kimse benim trip hakkımı çalamazdı. "Değiştireceğim yarın sabah, tamam mı? Şimdi gece gece beynimle oynuyorsun, kapatıyorum."

Kısık tonda güldü ve ben eridim. O boğazdan gülüşüne bittiğim! Yerim seni.

"Tamam canım."

"Hayırlı geceler."

"Sana da."

🏍

Sabah ilk işim -Gökmen'in telefonumdaki kayıtlı adını Yakışıklı Kaskı'm diye değiştirdikten sonra yani- kardeşimi yedirip ilaçlarını vermek oldu, okula gidemiyordu malûm, camını üstten açtım, kapısını kapatmadan aralık bırakıp odasından çıktım, çünkü halsizdi ve uyuyordu. Odama geçtiğim gibi spor yaptım, sonra diyet çayımı hazırlayıp derslerimin başına oturdum, iki saat sonra saat 11'e gelirken Buket kahvaltıya geldi. Kapıyı açtığım zaman bana ters ve kırgın bakışlar attı. Ayakkabılarını çıkartıp sarılmadan içeri geçmesinden de bir şeyler olduğunu anlamıştım.

"Ne oluyoruz?" Diye peşine yürüdüm.

"Gökmen'le çıkmaya başladığından beri beni çok boşladın Aysuna. Bak kanka bile demiyorum farkındaysan."

Olduğum yerde durdum, o da oturduğu yerde kasıldı, burnunu trip atarak dikleştirdi. Gülmeye başladım. "Pazartesi akşamı beraberdik, hem de gece boyu."

Gözlerini kısarak baktı. "Kaç günün ardından?"

Pekala suçluydum, gönül almaktan başka şansım yoktu. "Ama aşkııım." Dedim uzatarak, yanına sürünerek gittim ve koltuğun dibine oturdum, bir bacağına sarıldım. "Özür dilerim, affet beni. Suçluyum."

"İdam istiyorum."

"O kadar mı ya!"

"Aysuna!" Diye çığırdı.

Hemen sarıldığım bacağına başımı dayayıp oturduğum yere sindim. "Tamam, o kadar." Ağlıyormuş gibi burnunu çekti yalandan. "Özür diledim ya işte yapma böyle ama Buket, söz bir daha aksatmayacağım seni." Tarafıma bile bakmadı. "Söz diyorum kızım, söz." Gözlerini eğip aşağıdaki bana baktı, şirince dişlerimi göstererek sırıttım.

"Çirkin şey." Diye mırıldandı.

Güldüm çünkü Gökmen sık sık tam tersini söylüyordu. Dilimi ısırdım, yine Gökmen'i düşünüyordum! Buket iç sesimi duysa o çok istediği idamı gerçekleştirirdi. Yutkundum. Düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmişti.

"Hadi ama." Bacağını sallayıp sırnaştım. Tekrar kırgınlıkla baktı. "Bakma bana öyle kırgın kırgın, sende bana hastasın nenesi çılgın." Dedim şiveyle.

Dudakları anında titremeye başladı ve istediğim gibi kendini tutamadı, aynı anda kahkahayı bastık. Birbirimize sosyal medya esprileri yapmayı severdik, bu durumda en çok işime yarayacak taktik de buydu.

"Şapşal." Deyip kafamdan itti beni.

"Ne olur affet ya, yoksa daha beterini yaparım."

"Tamam affettim, sus."

"Emin misin? Geliyor bak bir tane daha, dinle-"

Eliyle ağzımı kapattı. "Affettim dedim tamam sus."

Güldüm, elini çekemeden dilimle avucunu yaladım.

"Aysuna!" Diye bağırıp elini çekti, tişörtüme sildi.

Günlük neşe dozumu almıştım. Beraber mutfağa geçtik. Buket okulundan bahsederken onu dinlemeye dalmıştım, kahvaltı hazırlıyorduk, yaptığım işe baksam da kulaklarım ondaydı. Ve konuştukça diksiyonu hoşuma gitmeye başladı, sonra dalgacı ama ilişkisi konusundaki olgun tavırlarını hatırladım. İlk yıllarında Burhan'a az çektirmemişti, her şeye trip atardı. Şimdi şimdi başlamıştı düzelmeye.

Duraksadım. "Buket?" Dedim yandan bakıp.

"Efendim?" Dedi anında susup bana bakarak.

Birine anlatmalı ve tavsiye almalıydım, yoksa kafayı yiyecektim; en doğru kişilerden biri Buket'ti.

"Sana bir şey anlatacağım."

"Buyur kankim?" Dedi, canıma minnet der gibi.

Gülümsedim, başladım anlatmaya. R6 sürmeye gittiğimiz günden başladım, Buket oralara az çok hakim olduğu için normal dinledi ama olaya yavaşça girdiğimde mimikleri saniye başına şekil aldı. Kaşları kalktı, ağzı açıldı kapandı, ellerini birbirlerine vurdu, sinirle mırıldandı, şaşkınlık geçirdi...

"Gökmen ünlü bir yarışçının kardeşi miymiş yani?" Diye bağırdı.

Başımı salladım, sesli söyleyince garip geliyordu.

"Hem de Ataberk Atilla'nın?"

Bu söylediği kötü hissettirdi, sanki Ataberk çok yüce de Gökmen basit biriymiş gibi algılamıştım. Yüzüm düştü. "Evet Ataberk Atilla'nın." Dedim huysuzca.

Buket yaşadığı şaşkınlıktan tepkimi fark etmedi. "Ve sana bunu söylemedi, o akşam Hamit amcama da bu yüzden soyadını demedi. Vay anasını sayın seyirciler, vay."

Onayladım. "Evet." Dedim. "Sence ne yapmalıyım?"

Düşündü. "Gökmen açısından mı tepki vereyim, yoksa senin açından mı?"

"İlk önce benimkinden ver." Dedim merakla.

Bir anda sinirle parladı. "Yalancı şerefsizden ayrıl gitsin!"

Gözlerim açıldı, tamam bunu ben de düşünmüştüm ama Gökmen'siz... "Benim açımdan vereceğin tepki bu mu yani?"

"Gökmen'i görmek ister misin?"

"Evet." Dedim omuzlarım düşerken.

"Sana bunu söylemek zorunda değildi." Daha çok omuzlarım düştü, kaşlarım çatıldı. "Ayrıca yalan söylediğinde siz hiçbir şeymişsiniz, ve bu onun özel hayatı, geçmişi, eğer ilişkinizi çatlatacak bir şey olsaydı tamam ayrılmakta ya da kızmakta haklı olabilirdin ama bu onun gizli ve basit hayatı."

Dediklerini düşündüm, benim düşüncelerimden pek farklı değildi lakin başka biri söylediği zaman hem daha doğru hem de daha gıcık geliyordu kulağa.

"Ayrıca abisiyle küsse bu onun problemi." Çırptığı pankek hamuruna döndü. "Ataberk Atilla'yla küs olmak. Ne bileyim." Diye mırıldandı.

Yine onu yüceltince omzuna vurdum, acıyla inledi. "Altı üstü yarışçı." Diye kızdım, o gün Gökmen de aynı tepkiyi vermişti bana. Ben kıskançlıktan yapmıştım, o niçin yapmıştı?

"Tamam ya." Pankekleri yapmak için tava çıkarttı. "Acaba Burhan aralarında ne olduğunu biliyor mu?"

"Bilmem... Ama bence biliyor." Diye mırıldandım. Masaya tutunup yavaşça arkamdaki sandalyeye oturdum. "Ama sen sakın ona sorma, konusunu açma, ima bile etme, tamam mı? Sana anlattığımı bilmesin."

"Tamam..." Bakışlarım yere düştü, Buket işini yaparken bana baktı. "Kararın ne peki?"

"Bilmiyorum."

"Sana bir şey söyleyeyim mi, şimdi kızgınsın, ihanete uğramış gibi falan hissediyorsun büyük ihtimalle ama Gökmen gelip sana iki gülücük atınca hepsini unutacaksın."

Gözlerimi devirdim çünkü olma ihtimali vardı.

"Ayrıca," diye devam etti. "Siz anlaşma yapmadan önce söylemiş bu yalanı."

"Bunu ben de dedim kendime."

"Bak aklın yolu bir işte. Mantıklı olan bunu unutman ve ileride bir zamanda eğer Gökmen hazır hisseder ya da gerek duyarsa sana bunu açıkladığında mutlu olman en doğrusu. Şimdi konuyu açıp onu kızdırmanın, kendini yıpratmanın ve ilişkinizi yormanın bir anlamı yok."

Gülümsedim. Kesinlikle Buket'e bu konuyu açmak doğru bir karardı, Burhan onu büyütmüştü. "Teşekkür ederim."

Bana gülümsedi. "Her zaman yavrum."

Güldüm, ayağa kalkıp yanına gittim ve arkadan boynuna sarıldım. Beraber pişen pankeklere baktık. "Bana söz ver?" Dedim kulağına doğru, konu kapanmış ve hallolmuştu; bundan sonrası benim iç dünyamdaki kargaşa sonucundaki sakinliğime ya da kızgınlığıma kalmıştı.

"Ne sözü?"

"Balayından dönünce tüm detayları istiyorum."

Dirseğini karnıma geçirip iteledi. "Yaa." Dedi utanarak.

Gülüşüm mutfağı doldurdu. "Üstten anlat, olmaz mı?" Diye sırnaştım yine.

"Hayır olmaz."

"Niye?"

"Ayıp."

"Acıyor mu onu söylersin bari."

"Git onu romanlardan öğren."

Kahkaha attım. "Aşk romanı okuyacak senemde değilim."

"O zaman seneye Gökmen öğretir sana." Pazartesi akşamı onlarda kaldığımda Gökmen'in teklifinden bahsetmiştim, ona ithatfa bulunuyordu.

Utandım ama gülüşümü de tutamadım. "Çok fenasın."

Kızaran yanaklarıma bakıp güldü. "Kübra teyzeme ne zaman söyleyeceksin peki bu yarım evlilik teklifini?"

"Kabul etmediğim için kabul edene kadar söylemeyeceğim." Bana kınar gibi yandan bakınca, "ne?" Dedim. "Gerek var mı?"

"Bilse fena olmaz." Dedi. "Sen neden istemiyorsun?"

Omuzlarımı silktim düşünceyle gözlerim yere doğru giderken. "Bu sorumluluğa hazır değilim sanırım, bilmiyorum... Düşünmedim."

"Ne sorumluluğu be? Okula gitsen bütün gün ikiniz de evde olmayacaksınız, yemek derdi yok, hafta da bir ev süpürseniz yeterli, Gökmen de işleri bölüşmeye hazır. Daha ne kalıyor? Okulun bitmeden de çocuk isteyeceğini sanmıyorum Gökmen'in."

Haklıydı. Sesim kısıldı. "Evlilik başlı başına bir sorumluluk Buket."

"Daha açık konuş." İşini bitirip tamamen bana döndü, bir elini beline koyunca gerildim.

"Ne bileyim?" Kendi kollarımı aşağı yukarı okşadım rahatlamak için. "Sanki bekârken özgürüm ama evlenince özgürlüğüm kesilecekmiş gibi geliyor."

"Saçmalama. Kübra teyze özgür değil mi? Bana bak, kafes altına girmeye hazır gibi mi görünüyorum?"

"Orası öyle." Diye mırıldandım. Başımı salladım. Yine haklıydı ama bu içimdeki sıkıntıyı yok etmiyordu, aslında ben de her genç kız gibi o basit endişeye sahiptim hepsi bu. Korkuyordum. Evlilik hayatta iki kere ya da üçüncü kere olabilen bir şeydi ama bir kere olsun, en güzeli olsun istiyordum ve problem Gökmen'den emin olamamak değildi, erkeklerden emin olamıyordum. Bu zamana kadar çevremiz bize o kadar kötü adam -koca- anlatmıştı ki annemle babamın ilişkisini görmeme rağmen, bu o anlatılanları bastıramıyordu. Psikolojik bir korku yaşıyordum aslında.

Evlenince her şeyin yükü bana kalacakmış gibi geliyordu. Ev, yemek, koca, sonra çocuklar, kendim... Gökmen öyle olmayacak dese de tam olarak emin olmak zordu.

Belki de evlilik yoluna girsem ve evlensem bu çok hoşuma gidecekti, ama şimdi... Korkuyordum. İstesem de korkum engel olabileceğim bir şey değildi.

Zamana ve, bu fikre alışmaya ihtiyacım var.

🏍

Ara sıra ev işleri yaptım, ara sıra bahçeye hava almaya çıktım, ders çalıştım, Barkın'la ilgilendim, Gökmen mesaj attı, kısa cevaplar verdim, aradı müsait olmadığım için açmadım ve o daha fazla sinir oldu.

Daha çok ders çalıştım, günler geçtikçe haddinden fazla gerildim.

Ve sonra Cumartesi sabahı geldi. O malûm gün.

Barkın iyilemişti ama uyuyordu, çünkü annem, babam ve ben haddinden erken kalkmıştık. Hepimizde bir telaş vardı, bizi geç, sabah ezanı Gökmen aramıştı; 'kalk kendine gel' demek için. Bir sürü talimat verdi çok biliyormuş gibi, en son sınava kaç yıl önce girdiği düşünülürse... Ama ne derler bilirsiniz, eski topraklar sağlam olur. Gökmen'le aramdaki yaş farkı ile alakalı esprilere hep gülebilirdim. Komikti. Tabii içimden olduğu sürece.

Annem kahvaltı da döktürdü, babam sofrada benimle kafamı dağıtmak için sağdan soldan konuştu, gerginliğimi atıyordu. Ama beden dili beni daha çok geriyordu çünkü konuşurken sürekli eli kolu oynuyor, dizi titriyordu.

Annem yolcu ederken yanaklarımdan öptü, arkamdan bildiği bir iki duayı okudu.

Gökmen götürmek istese de babam varken ona evet diyemezdim, babam ikimizi de balkondan sallandırır sonra benim 1 ay suratıma bakmazdı. Bir de harçlık kesimine uğrardım. Sınava gireceğim yere geldiğimizde babam arabayı park etti. Tam zamanında gelmiştik, babamla vedalaşıp hızlıca girdim.

Sınav boyunca alnımdan terler aktı durdu, yutkunmalarım insanları rahatsız edecek diye korktum, bedava motor için son şansımı kullanıyordum, diğer yandan konu sadece motor değildi, artık sıkılmıştım bu işten, dördüncü sınava girerdim ama bu sınavı kazanamazsam yaşayacağım moral bozukluğu yıpratırdı beni.

Soruları dikkatlice okudum, korkarak lakin dikkatlice cevapları işaretledim.

İki saat küsur bir süre sonra sınav bitince binadan çıktım. Havaya kavuşunca derin derin soludum. Beni arabanın içinde bekleyen babamın yanına gittim, henüz varmadan beni görüp arabadan indi. Ortada buluşunca beline sarıldım, o da bana sarılıp saçlarımı okşadı.

"Nasıl geçti?" Diye sordu kısık sesle.

"İdare eder."

"Şş. Moral bozmak yok. Tamam mı?"

Israrlı ses tonu yüzünden başımı salladım. "Tamam."

Beraber arabaya binip evin yolunu tuttuk. Gökmen aramıştı, yandan babama baktım. Çağrısı cevapsız kaldığı için babamın açmadığını anladım. Eve gidince arardım.

Babam moralimi bozmamamı, sonuçlar açıklanana kadar hayatıma normal devam etmemle ilgili bir sürü şey söyledi. Ben de sessizce dinledim, camı açtım çünkü hava almaya ihtiyacım vardı. İçimde kötü bir his vardı, sanki yine kazanamayacakmışım gibi.

Eve vardığımızda omuzlarım düşük, başım eğik girdim içeri. Barkın açmıştı kapıyı, beni görünce ne oldu der gibi baktı.

"Şeyin körü oldu Barkın." Deyip içeri girdim.

Arkamdan babamın Barkın'a sen ona bakma işaretleri yaptığına emindim. Merdivenlere ulaşamadan annem mutfaktan çıkıp yakaladı beni. Kocaman gülümsüyordu ve bu canımı sıktı.

"Nasıl geçti annem?" Yüz ifademle gülümsemesi düştü. "Kötü mü?"

"İdare edermiş." Diye kapının oradan seslendi babam.

Annem merhametle omzumu okşadı. "Sonuçlar açıklanana kadar somurtmak yok."

"Bunları babamdan çok dinledim anne, sen de başlama lütfen."

"Ciddiyim." Tek kaşımı kaldırdım. "Neşelen biraz."

"Neden?"

"Çünkü Gökmen birazdan burada olur."

Babam ve ben aynı anda, "ne?" Dedik, gözlerimiz büyüdü anneme bakarken.

"Aradım oturmaya davet ettim, merak etme dayın mesai de bugün."

Babam söylenerek içeri geçti, benim şaşkın bakışlarım hala annemin üstündeydi. "İyi de nasıl ulaştın ona?"

"Sosyal medyasını buldum, oradan mesaj attım, konuştuk biraz, numarasını aldım, arayıp davet ettim."

Avukat sorunsalı...

Alnımı ovarken gözlerimi kapattım. Sonra hızla kaldırdım başımı, gözlerim kocaman oldu. "Anne terliyim ve berbat haldeyim, tutma beni." Koşarak merdivenleri çıkmaya başladığımda arkamdan şen kahkahasını duydum.

🏍

Duş aldım, üstümü değiştirdim, saçlarımı tarayıp at kuyruğu yaptım, parfüm sıktım, ellerimi kremledim, aynada son kez kendime bakıp aşağıya indim. Annemle babam salonda oturmuş sohbet ediyorlardı, yanlarına girip oturdum ve dinlemeye başladım. Barkın tabletindeydi, yandan baktığım zaman motor videoları seyrettiğini gördüm. Sırıttım. Sesini de kısmıştı bir de babam duymasın diye.

Zil çalınca -babamdan ters bir bakış kazanacak kadar- ani bir kalkış yaptım, kapıya tabiri caizse koşarcasına yürüdüm. Kapıyı açtığımda her zamanki yakışıklılığı ile karşımdaydı; lacivert kot pantolon, beyaz tişört ve motorcu ceketi vardı üstünde, saçları dağınık, yüzü berraktı. Başını kaldırıp gözlerime baktı, güzel gülümsemelerinden birini sundu bana. İçim sıcacık oldu, her şeyi unutup gülümsedim.

Kahretsin ki Buket haklıydı.

"Hoş geldin."

"Hoş bulduk."

İçeri girip bakındı ve hızlıca yanağıma bir buse kondurdu. Şaşırdım, ben de içeriye doğru bakındım ve omzuna vurdum. "Deli, ne yapıyorsun?"

Güldü. "Sınavın nasıl geçti?"

Tüm hafta yaptığım -onu deli eden- kaprislerimi unutmuş, hemen sınavımı sormuştu.

"İdare eder." Dedim herkese verdiğim cevabı vererek.

"Hımm." Dedi yüzümü süzerken. Sınavım dışında bir şey aradı sanki.

"Gökmen, geldin mi oğlum?" Diyerek annem geldi yanımıza.

Gökmen anneme bakarken kısa bir duraksama yaşadı, kirpiklerinin titrediğini ve gözlerinin özlemle kısıldığını gördüm. Sonra hızla toparlandı, yutkundu ve tebessüm etti. "Geldim Kübra teyze."

Annem kısaca sarıldı Gökmen'e, beraber içeri geçtik. Babamla da el sıkışarak selamlaştılar.

Annemin kaş göz işaretleriyle onlar içeride kalırken ben mutfağa geçtim, Gökmen'le anneme kahve, babama çay yaptım, kendimle Barkın'a da meyve suyu alıp tepsiyle salona geri döndüm.

"Aysuna Nascar yarışlarını sevdiğini söyledi Hamit abi." Dedi Gökmen. Ben ona kahve vermek için eğilmişken o babama bakıyordu, uzanıp kahvesini aldı. Gözlerimi kıstım.

Geri çekildim, babama baktığımda başını salladığını gördüm. "Severim."

Gökmen o gün konuştuğumuzu unutmuş ve hatırlamaya çalışır bir mimikle işaret parmağını babama doğru salladı. "En sevdiğinde... Ataberk'miş sanırım, doğru mu?"

Yerime otururken gerildim. Barkın diğer yanımdan uzanıp kucağımdaki tepsiden meyve suyunu kaptı, tabletine geri döndü.

Babam heyecanlandı. "Evet evet, harika bir yarışçı. Çok yetenekli." Durdu. "Sen nereden biliyorsun ama, izliyor musun Nascar yarışlarını?"

Mükemmel oyunculuğunu gördüm, bilerek yapıyordu sanki. "Ara sıra bakarım. Ama Ataberk'i yakından tanıyorum."

Nefesimi tuttum. Ne yapıyordu? Sertçe yutkundum.

Babamın heyecanı artarken oturduğu yerde diklendi. "Gerçekten mi? Nasıl?"

"Liseyi beraber okumuştuk."

Gökmen liseyi dışarıdan okudu, yani bu bir yalandı. Benim fark ettiğim bir yalanı fazla rahat söylüyordu. Dişlerimi sıktım, gözlerim onda kalırken tepsiden bardağı alıp kocaman bir yudum içtim meyve suyundan.

Babam çok şaşırdı.

"Şu an sanırım," dedi düşünerek Gökmen. "Amerika da, haftaya Perşembe Michigan da yarışları var."

Babamın gözleri genişledi, Gökmen'in arabalar hakkında bilgi sahibi olması, hatta hayran olduğu Nascar yarışları üzerinden onunla konuşması çok hoşuna gitmişti. "Evet evet, orada."

"Aylarca geri dönmeyecek yarışlar nedeniyle ama Türkiye'ye ilk ziyaretinde ulaşıp size imzalı bir dergisini alabilirim. İster misiniz?"

Babam neredeyse kalkıp Gökmen'e sarılacaktı. "Yapabilir misin?" Çayını bırakıp ellerini tekli koltuğun kollarına bastırdı, öne eğildi. "Çok isterim."

Gökmen samimice gülümsedi. "Elbette."

"Vah." Babam şaşkınlıkla arkasına yaslandı. "Çok teşekkür ederim."

"Henüz bir şey yapmadım." Dedi alçakgönüllülükle, başını eğdi hafifçe.

"Düşünmen yeter." Dedi babam hevesle. "Ama icraata da geçerse güzel olur."

Hep beraber güldük. Daha sonra babam çalıştığı yayınevinden bahsetti, bir yazarın motorla ilgili bir kitap yazdığını ve bastırmak için anlaşma yaptıklarını anlattı. Gökmen araba konusunda ona uyum sağlayınca hemen yumuşamış ve huyuna gitmeye başlamıştı.

Gülümsedim. Çok tatlılardı.

Ta ki babam Gökmen'e kapak da mankenlik yapmak isteyip istemediğini sorana kadar. Gözlerim açıldı. Gökmen duraksadı, yandan bana baktı ama ben babama bakıyordum, sesli bir nefes aldım verdim. Babam duymadı bile. Gökmen boğazını temizleyip babamın ısrarla ona bakan gözlerine baktı. Benden korkusuna sessiz kalıyordu fakat babama cevap vermek zorundaydı.

"Hamit abi şey..." Ensesini kaşıdı. "Nasıl bir kapak olacak?"

"Yüzü görünecek mi?" Diye sordum dayanamayıp. Hepsi bana baktı.

"Bilmiyorum." Dedi babam.

"Üstüm giyinik olacak mı?" Diye sordu, benim soramadığımı ama sormak için delirdiğimi fark edince.

"Oğlum sapık mıyız biz? Tabii ki de giyinik olacaksın."

Rahatladım.

"Bilemedim." Dedi sessizce canım sevgilim. Tabii ki de bilmiyordu, önce bana özel olarak danışmalıydı çünkü.

Babam ısrar etti. "Bir şey yapmayacaksın, belki arkan dönük motorla beraber karanlık, loş bir ortamda poz verirsin. Kapak tam belli değil ama yazar gerçekçi bir şey olsun dedi, çekim yapalım diye konuştuk biz de. Yazar ücreti ona göre ödedi." Dedi, Gökmen'i süzdü. "Senin de Maşallah boyun posun var, yüzünü yarım gösteririz, saçların güzel. İyisin oğlum, tamsın yani."

Babam Gökmen'i sevse problemdi, sevmese ayrı problem. Sinirimden tırnaklarımı kemirmek üzereydim, annem bıyık altından sırıtmış sessizce kahvesini içerken bizi seyrediyordu.

Soluklarım hızlı ve sesli bir hale gelince, "Hamit abi." Dedi Gökmen dudakları arasından, yutkundu. "Yakacaksın ikimizi de."

"Niye?" Diye sordu babam anlamayarak. Gökmen gözlerine bakmaya devam edince babamın başı ağırca bana döndü. "Ne bakıyorsun kızım öyle?"

"Hiç." Dedim hemen fırtına öncesi sessizliğimle. Başımı çenemi dikleyerek başka yöne çevirdim.

Gökmen başını eğip alnını ovdu. Babamın aksine o, onun neyi beklediğinin farkındaydı.

Annem sessizce güldü ve konuyu değiştirdi, ama o da iş yerinden konuyu açmaya kalkınca hızla başımı çevirdim. "Sen de asistanından mı bahsedeceksin anne?" Bana baka kaldılar, Barkın dahi başını tabletinden kaldırıp yüzüme baktı. "Sizin niye hep iş yerleriniz Gökmen'e yönelik? Asistanın bir," babama baktım. "Yazarın iki." Gökmen'e döndüm. "Nascar'ın üç!" İma ederek söylediğime şaşırmadı, kaşlarını kaldırıp meydan okur gibi baktı; sen hayırdır koçum?

Tepkime dona kaldılar. Sonra annem güldü, babam bir şey demeden önüne döndü. Sinirle ayaklandım, babamın çayını elinden aldım. "Dolduracağım."

"Daha bitirmedim kızım."

"İmam gelmişken ölmek lazım baba." Gözlerine bakıp söylediklerimden sonra at kuyruğumu savurarak mutfağa yöneldim. Annemin sessiz gülüşü arasından Gökmen, "mankenlik yapacak olmamı kıskandı. Haset biraz." Dediğini duydum.

Alnıma vurdum. "Geberteceğim seni." Diye söylendim sessizce. "Bir yalnız kalalım da!"

🏍

Muhabbetin devamı benim sınavımdan devam etti, o kısımda da sonrasında da sıkıldım, bunaldım ama ailemle Gökmen'i laf sokulmadan, çatışmadan bir arada görmek, izlemekte asla doyamayacağım bir resim portresi gibiydi.

Annem, "yarın yine sınavın var, sonra Buket'le buluşacaksınız ama haftaya Pazar aile pikniği yapalım mı?" Diye sordu, babama ve Gökmen'e baktı.

Ev sessizleşti.

Gökmen çekingenlikle dururken babam ne diyeceğini bilemedi. Gökmen henüz aile üyemiz değildi. "Şey." Dedi babam. "Önümüzdeki hafta sonu mu?" Zaman kazanıyordu. Duraksadı, sonra tam ağzını açmışken Gökmen lafını böldü.

"Hamit abi biraz baş başa konuşabilir miyiz?"

Hızla ona baktım. Babamın karşısına çıkıp biz evlenmek istiyoruz derse hiç şaşırmaz aynı zamanda da boğazlardım onu!

Babam şaşırdı ve tereddüt etti. "Olur." Deyip ayaklandı, o da benim gibi gerilmişti. Beraber salondan mutfağa geçtiler, açılan bahçe kapısıyla da bahçeye çıktıklarını anladık.

4 saniye kadar annemle uslu uslu oturduk, sonra göz göze geldik, birinci saniyeden sonra aynı anda kalkıp mutfağa koştuk. Meraklıyız ya!

Sırtlarımızı duvara yaslayıp sol yanımızda kalan yarı açık bahçe kapısından konuşan Gökmen'i dinlemeye başladık.

"Aysuna'yla tanışalı birkaç gün sonra 1 ay olacak, ve üç haftadır çıkıyoruz." Ne yapıyordu böyle? Babamın kaşlarını çattığına bahse vardım. "Burhan'dan da hep sizi duyardım ve Aysuna'yla tanıştıktan kısa bir süre sonra sizinle gerçekten tanışma şansım oldu... Bazen araba ve motor konusundan fikir ayrılığı yaşasak da," gülümsediğini sezdim sesinden. "Çoğu zaman bana zıt olsanız da, çünkü kızınızı çok seviyor ve kıskanıyorsunuz ve ben onunla birlikteyim." Annemle ben de gülümsedik ama babam homurdandı.

"Bana bunları neden söylüyorsun?"

Gökmen duraksadı. "Söylüyorum çünkü konuya girmeye çalışıyorum aslında. Ben..." Nefes aldığını duydum, hadi artık, söyle ne söyleyeceksen. "İstediğim tek şey Aysuna değil." Ne?

Babam iç sesimi yansıttı. "Ne?"

"Ben ailemle büyüdüm Hamit abi, ev yemeklerini severim, akşam oturmalarını, birlikte yenilen yemekleri ve aile gezilerini. Ben ailemi kaybedeli neredeyse 10 yıl oldu, annemin kokusunu 10 yıldır almıyorum, babamın azarlarını ve hayat dolu öğretilerini de 10 yıldır duymuyorum... Yıllardır bunlardan mahrumum, sevgiden ve ilgiden yani... Beni yanlış anlamayın size ihtiyacım yok, ailenize ya da sevginize de... Ama istiyorum... Aysuna'yla birlikte olmak için sizin onayınıza ihtiyacım olmadı hiç, sadece o ve ben vardık, ama sadece bir ilişki istemiyorum." Duraksadı, babamın gözlerine baktı. "Ben bir aile istiyorum Hamit abi."

Annemin tebessümünü gördüm, merhamet doluydu.

"Ben sizinle yakın olmak istiyorum, Kübra teyzeyle, Barkın'nın ya da Aysuna'nın yerini alamam ama bilmenizi istiyorum ki kızınızı seviyorum."

Gözlerim genişledi, annem sessiz bir çığlık atarken koluma sarıldı ve beni sarstı. Şaşkınlıkla gülümsedim.

"Zamanın ne getireceğini de bilmiyorum, yine de ben anı yaşamayı tercih eden ve tüm kötü şeylere rağmen gülümsemek isteyen biriyim. İnanın ki araba bile sevebilirim." Sustuğunda başımı hafifçe çıkarttım ve ikisinin de gülümsediğini gördüm; babam ellerini ceplerine sokmuş, başını eğmiş ve ayağını çimene sürtüyordu. "Asla gerçek oğlunuz olamam, bu imkansız, sizden bunu istemiyorum... Ama en azından oğlunuz gibi olmak istiyorum."

Sustuğunda ve kalıcı olduğunu bildiren mimiklerini gördüğümde bittiğini anladım, babam da anladı. Sessizleştiler, Gökmen babamı sıkmadan bekledi, ondan gelecek olanı bekliyordu.

"Aile olmak istiyorsun?" Diye mırıldanarak sordu babam, uzun süre sessiz kalmıştı. Annem dahi nefesini tutmuştu bu sırada. "Bizimle?"

Gökmen içten içe korkarak gözlerine baktı, reddedilmekten korkuyordu, reddederse ne yapacağını bilmiyordu ve bundan ölesiye korkuyordu. Görüyordum. İçi titriyordu. Başını eğip kaldırdı sonra.

"Benim zaten kanımdan iki tane çocuğum var."

Babamın başını kaldırıp bahçeye attığı tok bakışlarla içime çektiğim nefesim titredi, göğsüm sıkıştı. Gökmen'in bu uzaklıktan bile gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Annem, "Hamit." Diye fısıldadı, üzülmüştü. Gökmen'in bakışları düştü, sertçe yutkundu, ne kadar sarsıldığını gördüm, babama bağladığı umut neydi bilmiyorum ama yıkılmıştı.

Benim de gözlerim doldu. Onu böyle reddedemezdi! Dişlerimi sıktım, bahçeye doğru atak yaptığımda annem hızla kolumu tuttu ve peşine de babamın sesini duyduk.

"Ama canımdan hiç yok." Gökmen ağırca kaldırdı gözlerini. Babamın sırtını görüyordum, yüz ifadesini öğrenmek için neler vermezdim. "Bir tane de canımdan olsun." Dediğinde, Gökmen'in gözünden bir damla yaş aktı ve gülümsedi. Yutkunuşunun canını yakacak kadar zor olduğunu gördüm.

Babamın gülümsediğini de belirginleşen yanaklarından anladım. Biz de gülümsedik.

"Üç tane evlat bir hazinen üç parçası gibidir." Babam onu kabullenmişti. "Eksik hazine de, tam hazine sayılmaz."

Gökmen ağlarken güldü. Elinin tersiyle gözünü silince başı eğilmişti. Babam güldü ve, "ama araba sevmeye başlayacağına söz verdin." Dedi, Gökmen biraz sesli güldü, başını salladı.

Babam ona bir iki saniye bakıp ensesinden yakaladığı gibi kendine çekti, sarıldı. Artık ben de ağlıyordum, annemin gözleri dolmuştu ve babamın da kendini zor tuttuğuna emindim.

Babam bir kolunu başına sarmıştı, diğerini de sırtına atmış ovarak vuruyordu. Gökmen'in alnı babamın omzundayken elleri düşmekten korkan bir dağ tırmanıcısı gibi kollarının kalın kısımlarına kenetlenmişti. Ağlıyordu, sessizce ama içli bir şekilde.

Henüz benimle evlenmemiş olsa da -ki bu bence komikti- ailemize girmişti. Babamı bu duygusal anda alt etmiş olsa da gözüne girmek kolay olmayacaktı, bundan emindim ve şimdi babam iki kat daha fazla yüklenecekti ona. Gökmen ise -tanıdığım için eminim- iki kat daha sevgiyle ve dalgayla buna karşılık verecekti.

Hayatımdaki en önemli ve güzel erkekler, benim erkeklerim, bir aradaydılar.

Loading...
0%