Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@dangerous_hatun

Üstümden öyle bir yük kalkmıştı ki, anlatamam.

Belki biraz fevri davranmıştım ama bu neyi değiştirirdi ki artık?

Söylemiştim işte. Damadınım demiştim.

Bu biraz abartı bir lakaptı, benim için değil, ama Aysuna için olabilirdi. Sadece erkek arkadaşıydım, ne olacağımız belli değildi, bu yüzden de babasına kızının ilk, tek ve son birlikte olduğu, olacağı erkeğim demek biraz iddialı gibiydi.

Eve nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Duman'ın mırıltıları beni kendime getirmişti, kapıdan girdiğimde ayaklarımın dibindeydi yine. Eğilip kucağıma aldım, yüzüme sırnaştı. Gülümsedim. "Özledin değil mi beni? Ah sen bensiz ne yaparsın." Miyavlayınca gülüp başımı salladım. "Haklısın. Ben sensiz ne yaparım?"

Beraber içeri girdik, koltuğa kendimi attım, uzandım. Duman da hemen karnımın üstüne top olup yattı, böyle uzandığım zamanlar da hep karnımı tercih ederdi, sıcaklığı hoşuna gidiyordu belki de.

Tüyleri vardı, ev sıcaktı, Mayıs ayındaydık ve o hala sıcaklık arıyordu.

Bir elimi başımın altına koydum, tavana bakarken diğer elim Duman'a gitti ve başını sevmeye başladı. Biraz sessizce durup düşününce kafayı yiyecektim, olduğum yerde gülmeye başlarken heyecandan tepindim; Duman korkup üstümden yere atladı.

"İnanamıyorum inanamıyorum..." Başımın altındaki yastığı alıp yüzüme bastırdım. "Bunu yaptığıma inanamıyorum. Yaptım ama." Yastığı çekip beyaz tavanıma baktım tekrar, dudaklarım kıvrıldı. Tepinirken ayaklarımı koltuğa vurdum. "Yaptım yaptım." Güldüm. "Deliyim ya." Yastığı başımın altına koyup öyle gülmeye devam ettim. "Aysuna beni gebertecek." Duman tekrar üstüme çıktı ve gülüşümle sarsılan göbeğimin üstüne konumlandı.

Çalan telefonumla dikkatim dağıldı, Yaşar arıyordu. "Geç saatte, hayırdır?"

"Yeni çaylaklar gelmiş, Burhan sana söylememi istedi."

"Sana da iyi akşamlar ve merhaba."

Güldü.

Sonra olayı fark ettim, yüzüm düştü. "Ben mi ilgilenecekmişim?"

"Evet."

"Off."

"Tamam mı, görüşürüz."

"Yaşar-" Peşine seslendim ama suratıma kapattı. "Hep beni buluyor bu sıkıcı işler." Telefonu yanıma fırlattım.

Uzun zaman öyle durdum, söylediklerim aklımdan geçti, Hamit abinin tepkisi, -ki Burhan ona 'amca' derken benim abi demem çok sinirime gidiyordu, damat olan bendim- Kübra teyzenin bana kız ayarlamaya çalışması. Gerçekten komikti.

Duman'ı tutup ayağa kalktım, onu yatak odamda bırakıp duşa girdiğimde rahatladım, günün yorgunluğu ve üstümde oluşturduğu tuhaf katları su alıp götürdü. Duştan çıktığımda da karnım guruldadı, mutfağa gittim, aslında oyalanıyordum. Aysuna'nın belki babası ya da annesiyle konuşması gerekir diye, ya da Buket'le kız kıza konuşup bana söverler ya da gülüşüp dururlar diye.

Umuyordum ki ikinci oluyordur.

Tost yapıp dedim, aynı malzemeler ve aynı yapım şekliydi ama asla anneminkiler gibi olmuyordu. Ne yaparsam yapayım annemin tostuna benzemiyordu, hiçbir şeyim annemin yaptığı gibi lezzetli ve güzel olmuyordu.

Tostun lokmaları boğazıma dizilince yutkunmakta zorlandım, Aysuna'ya karşı çok farklı ve güçlü duygularım vardı, Burhan arkadaşımdı ama ikisini de kıskanıyordum. Günün sonunda ya da başlangıcında onlar hep aydınlık bir eve, huzurlu bir aileye ve annelerinin hazırladıkları dolu sofralara kalkıyorlardı. Akşam yemeklerinde beraberlerdi.

Tostu zar zor bitirdim, son lokmayı yutmakta zorlanınca su içtim.

Altımda sadece eşofmanımla odama geçtiğimde Duman beni yatakta beklemek zorundaydı çünkü peşime mutfağa gelmesin diye kapıyı üstüne kapatmıştım. Kedilerin insan yemeklerine zaafları vardı.

Pikemi açıp yatağa girdim, Duman da hemen yanıma kıvrıldı; tüyleri yüzüme sürtündü, gülümsedim.

Komodine koyduğum telefonumu alıp saat geç olmasına rağmen sevgilime yazdım. Artık bornozlu demeyecektim, artık sevgilim vardı, bornozlu kız yoktu.

Tabii ki de Aysuna kızmıştı. Yarım saat kadar mesajlaşıp yattık.

🏍

Pazar sabahına uyandığımda gece açık bıraktığım perdemin arasındaki güneş yüzüme vuruyordu, en sinir olduğum uyandırılma şekliydi. Yüzümü buruşturup diğer tarafa döndüm, bu sefer de Duman yüzüme sürtünüp rahatsız etmeye başladı. "Bir uyutmuyorsunuz insanı var ya." Söyleyip açtım gözlerimi, Duman başını yana eğip bana baktı. Kendimi tutamayıp güldüm bu haline, çok tatlıydı.

Uçurtma'ya gitmek için kalkıp hazırlandım, Duman'ın maması ve suyunu verip akşama tuvaletini temizleyeceğimi kendime telkin edip evden çıktım. Kızım beni bekliyordu. Hazırlıklarımı yapıp yola çıktım, Aysuna olmadığı zamanlar da eski hızlı kullanış şeklime geri dönüyordum. Varışım bu yüzden fazlasıyla kısa sürdü.

Tehlikeli derece de kısa!

Turhan ve Burhan yoktu ama Yaşar ve Atakan Uçurtma'daydılar, çevrelerindeki kızlarla sohbet ederken motorlarını parlatıyorlardı.

Erken saatler olmasına rağmen kalabalık vardı, bizimkilerin yanına giderken sağımdaki hareketlilik dikkatimi çekti, yürümeye devam ederken başımı çevirdim. Biri motorla hız yapıp ön teker üstüne kalktı, sonra iki kişi arkadan tuttu ve başka biri de dişlileri yağladı.

Güldüm, bir işi kolay ve eğlenceli hale getirmek biz motorcuların göreviydi.

Atakan geldiğimi fark edince kızları yolladı, ikisiyle de tek tek selamlaştım, kahvaltı etmeden geldiğim için yoldan gelirken aldıklarından -arta kalanlardan- verdiler, içecekle beraber yedim.

"Yeni gelenler nerede?"

"Şurada." Yaşar arka çaprazımdaki üç kız iki erkek grubunu gösterdi, Uçurtma üyelerinin uzağında, yalnız bekliyorlardı.

"Tek başına mı yapacaksın?" Diye sordu Atakan.

Başımı salladım. Çaylakların yanına gittim. "Merhaba." Hepsi bana döndü, beni tanıdıklarını sanmıyordum ama adımı duymuşlardı. "Benim adım Gökmen." Yüz ifadeleri değişince haklı olduğumu anladım. "Uçurtma'nın iki kurucusundan biriyim, sizleri karşılamaya ve Uçurtma'ya kabul etmeye geldim."

Gerildiler ama heyecanlandılar da.

"İlk olarak ücret kısmı, ilk ay 1 bin tl, sonraki aylar ise 100 tl ödeyeceksiniz, istediğiniz zaman çıkma hakkına sahipsiniz, ama burada kalıp bir Uçurtma üyesi olduğunuz sürece kurallara uymak zorundasınız." Cevap beklercesine durunca başlarını salladılar. "Bizden başka motor çeteleri de var, onlarla sorunlarımız yok, biri dışında, kim olduğunu bilmenize gerek yok, sadece dost olduklarımızı bilseniz yeter." Onlara bizden ayrı olan iyi anlaştığımız iki çeteyi anlattım. "Bu çete üyelerinden birileri ile karşılaşırsanız gülümseyin ve sorun teşkil etmeyin, eğer bir problem çıkar da suçlu sizseniz bir daha geri alınmama şartıyla Uçurtma'dan kovulursunuz... Yıl içerisinde birçok kez şenlik ve farklı şekiller de eğlencelerimiz olur, katılmamak da özgürsünüz ama ücreti her ay ödemek zorundasınız, isterseniz üye olduktan sonra buraya hiç gelmeyin. Çıkış yapana kadar ödeme yapmalısınız. Onun dışında başka bir şey yok, istediğiniz zaman gelir, istediğiniz zaman çıkar, istediğiniz zaman eğlencelerimize katılır ve motorla özgür olursunuz."

Gözlerindeki duyguları gördüm, ilk motor kullanmaya başladığımda bende de vardı ama onlarınki Uçurtma'ya katılacakları için oluşan türdendi. Basitti yani.

Yaşar gelip ücretleri aldı, sonra ben sırayla hepsiyle tanıştım.

İlk kız, "adım Nazlı Dağaynası, 24 yaşındayım ve öğretmenim." Dedi, sarı kısa saçlı, ela gözlüydü. Bence İngilizce öğretmeniydi.

Diğer kız, "adım Nuray atıcı, 19 yaşındayım, Üniversite okuyorum." Diyerek kendini tanıttı, siyah saçlı ela gözlüydü. Onun peşine iki erkek de tanıttılar, yakın arkadaş ve meslektaşlardı. En sona üçüncü kız konuştu.

"Adım Naz Yavuz, 20 yaşındayım." Koyu kumral saçlı, kahverengi gözlüydü.

"Mesleğin?"

"Söylemek zorunda mıyım?"

"Evet."

"Bu özel hayata girer ama."

"Özel hayatına merak değilim ama söyle ya da git."

Kesin tavrım onu duraksattı. Başını eğip gözlerini peş peşe kırptı. "Milyonerim." Diye mırıldandı.

Şaşırdım ama konuyu saptırmadım. "Bu bir meslek değil?"

"Çalışmıyorum, annemin parası."

Gözlerime bakmıyordu, "anladım." Dedim. "Bunu mu söylemek istemiyordun?"

"Burada pek fazla milyoner yok gibi," gözlerime baktı. "Herkes gibi olmak, görünmek istiyorum."

"Bir milyonersin, herkes gibi olamazsın... Onun dışında." Elimle arkamı gösterdim. "Burada yarı yarıya aile gibiyiz, Uçurtma'nın ihtiyaçları olduğunda zengin üyelerimizin olması iyi bir şey haline geliyor."

Bu onu rahatsız etmedi, aksine sevindirdi lakin hislerini göstermeyi pek sevmiyordu, tebessüm edip başını salladı.

Ellerimi vurdum. "Tamam o zaman. Tanıştık kaynaştık, belirli şeyleri size söyledim. Gerisini de artık siz kendiniz öğrenirsiniz." Kollarımı iki yana açtım, kocaman gülümsedim. "Uçurtma'ya hoş geldiniz."

🏍

Evet tam olarak bir ilişki içindeydim, bunu en net hissettiğim anlardan biriydi. Gezmeye gittiğim için trip yiyordum. İşlerim bittikten ve Haziran ayı için projeleri Yaşar'la konuştuktan sonra Atakan gazlamaya çıkmayı teklif etti. Akşam vakitlerinde daha çok tercih ediyorduk ama akşam için gergindim, Atakan'ın ağzından teklif yanlışlıkla çıkmış olsa bile kabul edebilirdim.

Bizimkilere akşamdan bahsettiğimde bana gülmüşlerdi, haklılardı, büyük laflar etmiştim.

Onun ilk ilişkisindeki saçma davranışlarına sabır göstermek benim için problem değildi. Ama her insan gibi arada sinirlenebiliyordum. "Sorma zaten!" (11:17) Mesajıyla derin bir nefes aldım, yutkundum, sinirimden telefona bile bakamayıp kapattım. 10 dakika civarı rahatlamak ve sakinleşmek için etrafımı seyrettim, çocuklar gazlamaya çıkmak için beni bekliyordu ama Aysuna'nın gönlünü almadan çıkamazdım.

"Güzellik uykunu alamadın mı bir tanem? Ne bu sinir? 😚" (11:28)

Yumuşadığımı anlasın diye emojiye de koyup yolladım.

Aysuna'daki Uçurtma sevgisi bende yoktu, hep buraya gelmek istiyordu, neyse ki sınavı vardı da, bu onu tutuyordu.

Ne zamandır aklımda olan şehir gezisini gönlünü aldıktan sonra söylediğimde çok sevindi, sınavı kazanıp kendi motoru üstünde yanımda sürmesini istesem de artçım olmasını seviyordum, hız yaptığımda karnımın üstündeki ellerini sıkması, kollarının gerilmesi, başını bana yaslayınca kaskının sırtımı ezmesi, varlığını seviyordum.

Bazen motor sürerken her şey benim için bulanıklaşıyordu ama sonra Aysuna bana sarılıyor ve kendini hatırlatıyordu.

Bu yüzden arkamda olmasını çok seviyordum.

Telefonu kapattıktan sonra Çiçek'e yöneldim, Uçurtma'dan çıktığımız zaman yolda Turhan da bizi yakaladı, Burhan Buket'le beraber olacağı için gelememişti. Anayollara çıkmadan sokaklar da dolaştık, sürüş alanımız dar ve hızımız düşük olsa da bunun da zevki bir başka oluyordu.

Mahalledeki çocuklar bizi görünce koşarak yanımıza geldiler ve önümüzü kestiler. Ara gaz duymak ya da vermek istiyorlardı.

"Gel ver." Diye içlerinden birini çağırdım. Çocuk koştu, gaz kolunu tuttu, biraz fazla çevirince kalbim sıkıştı bildiğin. "Dur lan ne yapıyorsun?" Deyip güldüm.

Atakan, "geçmiş olsun kardeşim." Diyerek bana güldü.

Çocuk mahcup bir ifadeyle bakınca kaskımı çıkarttım, gülümseyen yüzümü görsün istedim, saçlarını karıştırıp kendime çektim ve sarıldım. "Tamam mı, aldın mı hevesini?"

Gülümseyip başını salladı. "Sağ ol abi."

"Hadi görüşürüz o zaman." Kaskımı takıp el salladım, ilerlemeye başladığımızda hepsi peşimizden koşmaya başladılar. Yaşar ve Turhan onlar için ara gazlar verdiler.

Arkamızdaki çocuk koşuşturmaları; gülüşleri, önümde ara gaz sesleri, altımda Çiçek, ellerimin altında amansız bir güç... Kendi gülüşlerime engel olamıyordum, eşsiz bir sevinçti.

Saatler biz farkında olmadan su gibi akıp geçmişti, yolun kenarında dinlenmek için durduğumuzda Atakan'a saati sordum, dördü geçtiğini söyleyince gözlerim kocaman oldu. Hızla yeni indiğim Çiçek'e geri bindim.

"Nere oğlum?" Diye sordu Turhan.

"Lan geç kalacağım. Eve git, duş al, giyin derken vakit geçer şimdi."

Halimden zevk aldıkları için güldüler. "Kılıbık Gökmen." Dedi Atakan, yüzünü önüme eğip alttan bana bakarken kocaman sırıtıyordu. Burnuna vurunca inleyip geri çekildi. "Ah! Hayvan, elin ağır."

"Dikkatli git kardeşim." Dedi Turhan sırtıma vururken.

Yaşar, abartılı oyunculuğu ile ağlayan Atakan'ı pışpışlarken bana bakıp sırıttı. "Yengeye selam." Serseri bir havayla el salladı.

Gülümsedim. Küçük bir ara gazla selam verip yola çıktım. Hızıma rağmen sanki bir türlü eve varamıyordum. Komikti.

Eve gelip hızlıca kişisel bakımımı yaptıktan sonra ne giysem diye dolabın önünde dikili durdum. Tişört pantolon giysem abes mi kaçardı acaba? Aysuna'ya sormak için aradığımda o da bana sorunca konu dağıldı ve ben soramadan telefonu kapattık. Mecbur hemen geri aradım ve sorduğumda neşeyle güldü.

🏍

Sokağa girdiğimde kalbim ağzımda atıyordu, yutkunup duruyordum. Hamit abiden deli gibi çekiniyordum ve bu sağlığıma iyi gelmiyordu.

Çiçek'i bahçeye sokup park ettim, zili çaldım, beklerken Aysuna'ya aldığım gülü kokladım, dudaklarım benden izinsiz sevgilim için kıvrıldı. Kapıyı açtığında gözlerine baktım, hemen arkasındaki Kübra teyze yüzünden bakışmamız kısıtlı kaldı, içeri girip sevecenlikle, "Kübra teyzecim." Diyerek gülü uzattım.

Asıl gülün sahibi, Kübra teyzenin gülü almasıyla mors olunca gülüştük, gülü sevgilime almıştım ama Kübra teyze daha yerinde bir jest olmuştu.

"Hani benim ki?" Kötü bakışları küskündü.

Çok güzeldi. Fazla güzeldi ve içim gidiyordu.

Kübra teyze olmasa demek yerine gösterirdim ama sadece bakışlarımla anlattım ve o da anladı.

Zeki, güzel sevgilim benim.

Kübra teyze gittikten sonra kısaca süzdüm ve sırıttım. "Ben sana çok güzel olma demedim mi?"

Omuzlarını nazlı nazlı sallandırdı. "Çabaladım ama bu kadar oluyor işte."

Gülüşünde kaybolduğum sırada içerden başka biri geldi.

Dona kaldım, kesinlikle hayalet görüyordum ya da hala dün gecedeydim, uyuyordum, kabustaydım, birazdan korkarak uyanacaktım ki haklıydım.

Tam karşımda Selçuk duruyordu, yıllar önce evlenip giden, postayı koyduğum adam Aysuna'nın evindeydi.

"Ooo Gökmen, naber ya? Uzun zaman oldu." Diyerek bana yönelince geriye doğru düşüp bayılacaktım neredeyse.

Hayalet konuşuyordu!

"Polis amca?" Kekelemeden ağzımdan çıkanlarla Aysuna'nın bakışları ikimizin üstünde gidip geldi. Selçuk bey polis amca bana yaklaşınca geriye adımladım, evden çıkmam, kaçmam gerekiyordu ki beni yakaladı, kolunu omzuma attı.

Hayalet bana dokunuyordu!

İçeri girdiğimizde bile gözlerimi ondan ayıramadım. Hadi gerçeksin, ne yazık ki gerçeksin, burada ne işin var birader, hem de Aysuna'mın dayısı olarak? Neden? Nedeeen? Diye çığırasım gelse de donukluğumu atmak zor oldu.

Ayı hemen sofraya geçmek isteyince Kübra teyzeciğim uyardı. "Ne? Yabancı yok, değil mi Gökmen?"

Suratına karşı, "zıkkım ye." Diye fısıldadım, Aysana'nın yüzünü göremiyordum ama görmeyi çok isterdim. Selçuk abi sesli gülüp beni sofraya çekiştirdi. Neyse ki Aysuna hemen yanıma çöktü, diğer yanıma da Kübra teyze oturunca onunla karşılıklı kaldık.

Ağzımın tadıyla yiyeceğim ev yemekleri artık o kadar da lezzetli görünmüyordu.

Geri döndüğüne inanamıyordum. Neden ki? Neden geri dönmüştü? Karısı neredeydi?

Barkın'ın acı biber yemesiyle sofrada üçümüz kaldık ve aklımdaki ilk soruyu sordum. "Hani sen gitmiştin, mutlu mesut evlenmiştin, geri dönmeyecektin?"

Yeğeniyle çıkan kişinin ben olması onu rahatlatmış ve mutlu etmişti sanki. "Boşandım geldim, sana ne. Bursa sana mı ait?"

O kız bile dayanamamıştı bunun çilesine. Niye şaşırdıysam?

Bu akşamın ikinci şaşırtıcı olayı o düğünde Aysuna da vardı ama onu görmediğime çok emindim, hiç karşılaşmamıştık.

Aysuna'nın dayısı olması yetmezmiş gibi bir de bütün akşam evi bana zindan etmişti, cezalarımdan bahsediyordu ki çok fazlaydılar ve olaysız bir tane bile yoktu. Her zaman ceza yememek için problem çıkartan bir motorcu olmuştum.

Yaşım büyük gelmişti, 7 yaş aslında fazla değildi. Mesela Aysuna 25, ben 32 yaşımda olduğumda göze batmayacaktı. Ah 32 yaş! Yakışıklılığımın zirvesinde olacağım harika bir yaş.

Hayatımdan konuştuk, kızları için doğru seçim olup olmadığıma emin olmaya çalıştıkları barizdi, ona iyi bir hayat yaşatabilecek miydim, hayatımda neler vardı, neler yoktu.

Aysuna'nın boğa burcu olması da ayrı bir şaka konusuydu, burçlarımız uyumsuz değildi ama çevremde ne zaman bir boğa burcu olsa, anlaşamazdık.

Meğerse bizim tartışmalar yaş farkı ya da Aysuna'nın çaylaklığından kaynaklanmıyormuş. Neredeyse gülerken ağlayacaktım.

Barkın, Aysuna ve benim üçlü kırdığımız pasta potuysa Hamit abiyi kalpten götürecekti, bu akşamın aksiyonu hiç bitmiyordu. En büyük kanıtı da Aysuna'nın yurtdışı planıydı. Ne tepki vereceğimi bilemedim başta, sonra bunu baş başa konuşmanın daha doğru olduğuna karar verip ailesi önünde uyum gösterdim.

Moralim o denli bozulmuştu ki sessizleştim, kısa bir süre sohbeti dinleyip eve gitmek için kalktım. Dışarıda Aysuna'yla konuştuğumda mesele hallolmuştu ama bana yalan konusunda verdirdiği söze sır saklamama şartını da eklemeliydik.

Ya da vazgeçtim.

Bu şartı eklersek zararlı çıkan taraf ben olurdum.

Yolda motorla gereğinden yavaş gittim, kafam o denli karışmış ve dolmuştu ki, düşüncelerim gözlerimi karartıyordu. Selçuk bey polis amcanın, Aysuna'nın öz mü öz dayısı oluşu şimdi aklıma daha iyi yatıyordu.

Gerçekten de Gökmen, şans sıçıyorsun oğlum!

Eski diyaloglarımızdan aklıma düşünce kenara çektim, vizörümü açıp nefeslendim. "Bahsettiği yeğeni Aysuna mıydı?" Depoya alayla gülerken vurdum. "Vay anasını ya." Daha çok güldüm. Geçmişimde bile adı geçiyordu, hatta kendisi de vardı.

Selçuk abinin düğünü gözlerimin önünden geçti.

Bir elimin serçe parmağına Turhan, diğerine Yaşar, onunkine de Atakan tutunmuştu, birbirimize kenetlenmiş biçimde diğer kişilerle horon tepiyorduk. Beyaz düğün salonundaki masalar da oturmuş insanlar da biz hariç horon tepen 10 kişiyi daha seyrediyordu.

Selçuk abinin arkamda kalan gelin-damat masasında sinirden kudurduğuna emindim.

Ama bunu yapmasam bu akşam uyuyamazdım, sonunda kurtuluyordum ondan. Arkadaşlarım da en az benim kadar deli ve coşkulu oldukları için düğünü kaçırmadan, vaktinde gelmiştik. Sadece Burhan Buket'in yanında oturmuş somurtuyordu, yanımızda olmak istediğine emindim, ama yapamazdı.

Alnımızdan terler akarken müzik bitince durduk, alkış tuttuk sonra dördümüz aynı anda arkamızı dönüp Selçuk abiye doğru şovumuz için eğildik.

Bize tehdit edercesine işaret parmağını salladı.

Ben de hehe dercesine elimi salladım.

Artık sökmezdi canım, gidiyorsun. Bay bay.

Atakan bana doğru eğildi, "gitme vakti geldi, son kez Selçuk abinin sinirlerine oynamaz mıyız?" Diye sordu.

Güldüm. "Oynarız."

Aslında bir yandan üzülüyordum. Sapığım gidiyordu bildiğin, Bursa sokaklarında onsuz ben ne yapacaktım. Artık ceza yemek yerine paralarım cebimde kalacak olsa da Selçuk abisiz tat tuz kalmayacaktı.

Ben de kaşınıyordum. Boş ver gitsin be.

Altın takılma merasimine geçildiğinde Turhan ve ben sıraya girdik hemen. İki kişiden sonra Turhan iki yüz lira taktı. Yanda duran ufak tefek kızdan iğne aldım, Selçuk abinin dibine girdim. İki yüz lirayı takarken iğneyi geçirip tenine batırdım. Acıyla inlerken yüzünü sert tutmaya çalıştı. "Gökmen!" Dedi dişleri arasından.

"Son son katlanıyoruz birbirimize, anımı bozma kes sesini." Sahteden gülümseyip yanına geçtim ve koluna girdim. "Fotoğraf çekilelim hadi." Dedim hevesle.

Turhan yengenin yanında durdu, kocaman sırıttım, deklanşöre basıldı; fotoğrafımız çekildi. "Bunu ben alacağım ha, anı olarak kalsın."

Koca adam bana dudak bükünce sesli güldüm. Turhan'la diğerlerinin yanına döndüğümüzde Atakan eğlence için aceleciydi ama tuvalete gitmem gerekiyordu. "Hemen dönerim."

"Nereye?"

"Çişim geldi."

"Of Gökmen."

"Peşimizde çocuk taşıyoruz." Diye mırıldandı Yaşar. "Derdi bitmiyor."

Onları bırakıp salonun arka kısmındaki tuvaletlere yürüdüm, kadın ve erkek tuvaletlerinin kapıları karşılıklıydı. Holden döndüm ve solda kalan erkekler tuvaletinin kapısına yöneldim ki kadınlar tuvaletinden çıkan genç bir kız geçti yanımdan, ona bakmadım; direkt kapıya odaklı ve hızlı adımlar atıyordum ama yanımdan geçerken savrulan uzun kahverengi saçlarını gördüm, başı eğik olduğu için gözlerini ya da yüzünü seçemedim, sadece benden biraz kısaydı.

O zaman kaderimin yanımdan geçtiğini nereden bilebilirdim ki? Bu anı beni gülümsettim.

Lavabodan çıktıktan sonra koşar adım dışarı çıktım, salonun hemen önündeki boklukta çocuklar beni bekliyordu, Burhan hala Buket'in yanında olmalıydı. Yeni çıkmaya başladıkları için hem yanında kalmak istiyordu hem de Buket'i kendine alıştırmaya çalışıyordu.

O kızın yaşı çok küçüktü, 18 yaşındaydı, Burhan'a abi dediğini duymuştum, komik olduğu kadar acı verici de bir şey olmalıydı.

Atakan beni görünce ellerini birbirlerine sürttü. "Başlıyoruzz!"

Sırıttım, onlar kendi motorlarına çoktan binmişlerdi, Çiçek'e oturduğum gibi kaskımı taktım, anahtarı çevirdim ve pozisyon aldık. Atakan ve ben boş alanda karşılıklı teker yakarken Turhan etrafımızda dönmeye başladı, ve Yaşar da ara gazlarla içerideki sesi bastırıp dikkat çekmeye çalıştı. Hepimizin sesi birleşince sadece bekledik, sonra kapıda hareketlilik oldu, Selçuk bey polis amca ve peşine şık takımları içindeki arkadaşları çıktı, onları görünce gülmeye başladık.

Yüzündeki sinirden oluşan ter damlalarını görmek yaptığım şeyi daha da zevkli hale getiriyordu. Onu gıcık ettiğimi bilmek harika bir histi.

"Gökmen!" Diye bağırdığını duydum, hatta boğazı bile yırtılabilirdi.

Durduk, "ne var be?" Diye bağırdım ben de.

"Seni bu gece nezarethane de uyutmazsam ben..." Bana doğru uzun adımlarla gelince güldük ama arkadaşlarının da gerim gerim yürüyüşlerinden polis olduğunu çaktığımız anda motorlarımızı yola çevirip gaza bastık.

Turhan, "çabuk çabuk!" Diye bağırırken, Yaşar kask takmadığı başını havaya kaldırıp çılgın bir çığlık attı. Güldüm. Atakan arkasına baktı, hala görüş açımızdaydılar, onların da bizi gördüklerini bildiği için düz yolda giderken motorun arkasını salladı, bu sanki motor kıvırtıyormuş imajı veriyordu.

Daha sesli güldüm, adrenalin ve sevinç kanımdaki damalardan daha fazlaydı.

Salondan uzaklaşıp ana yola çıktık, günün daha başındaydık. Uçurtma'ya sürdük ve gece yarısına kadar da orada eğlenmeye devam ettik. Hafta sonları bizim için -uyumak dışında- durdurulamaz eğlence günleriydi.

Kafamı dağıtıp unutmak için en iyi yol buydu...

Onunla tanışmamıştım, birbirimizi görmemiştik bile, yanımdan geçip gitmişti. Bir adımlık mesafemden geçmişti. İnanılır gibi değildi.

Daldığım yoldan hatırladıklarımla titreyerek kendime geldim, gülüp duruyordum sürekli. Bu çok değişik bir histi, Aysuna'yla gerçekten tanışmadan önce tam iki kere aynı ortamda bulunmuştum. Dayısının düğünündeydim, odasına girmiştim...

Gülüşüm büyüdü ve sesli hale geldi. Yanımdan geçen insanlar bana deliymişim gibi baktılar.

Belki de öyleydi. Deliriyordum, ama bundan şikayetçi değildim. Bu hayatımda yaşadığım en güzel tesadüf, nasip, kader, ne olursa olsun, en güzeliydi.

Aysuna benim kaderimdi.

🏍

Ertesi sabah heyecanla açtım gözlerimi. Motorla yolculuk etmek başka, partnerinizle etmek çok başkaydı, Aysuna'nın verdiği sevimli tepkileri görmeyi seviyordum daha çok.

Bu yüzden ona yeni şeyler göstermek, Uçurtma'ya götürmek gibi şeyler çok hoşuma gidiyordu.

O hoşuma gidiyordu.

Kahvaltı da Selçuk bey polis amcadan konuştuk, gerçekten iştahımı kaçırıyordu o herif.

"Dayımla ilişkinizin böyle olma sebebi ne peki?" Diye sorduğunda anlayamadım.

"Nasıl?"

"Düşmanca."

"Düşman değiliz, hayır." Belki yarı yarıya. "Sadece..." Eskileri hatırlamak beni duraksattı. Dürüst davrandım. "Çok fazla şey paylaştık."

"Ne gibi şeyler?" Diye sordu bu sefer.

Tabii ki şeffaflıkla cevap veremedim. "Hatırlayınca küçük geliyor ama o zamanlar çok değerliydi. Kaza geçirdiğimde, diğer polislerle başım derde girdiğinde hep Selçuk abi yardımıma koştu."

"Değerliyse niye şimdi dayıma öyle davranıyorsun?"

Duygusallığım kayboldu. "Çünkü o bir trafik polisi." Onun yüzünden ödediğim cezaların haddi hesabı yoktu.

Sınav için yine kampa girecekti. Canımı sıkıyordu bu kamp işi, günlerce görüşemiyorduk, uzaklaşırız diye korkuyordum, birbirimizi görmemek -özellikle benim için çok zordu- ilişkimizde soğumaya sebep olur diye korkuyordum.

Olmaz belki ama ya olursa diye düşünmek ve sonuçları, beni geceleri uykumdan edebilirdi.

Evlilik konuşması ardından mehir olarak Çiçek'i isteyince evlilik mevlilik yok dedim hemen kendime. Çiçek'im olmazdı.

Kahvaltıdan sonra Çiçek'i yıkarken ona gösterdiği ilgiyi gülümseyerek seyrettim. Motorumu benim kadar seven bir kızla beraberdim, kabul olmuş en güzel duamdı, kalbim ve beynim arasında artık bir seçim yapmama gerek yoktu. İkisi de, ikisi için deli oluyordu.

Şelaleye geldik, kusursuz bir yolculuktu, bir sürü anımız olsun istiyordum, beraber ayaklarımızı suya soktuğumuzda bana sırnaştı, bu Aysuna'nın en sevdiğim yanaşmasıydı, küçülüp bana sığınması.

Akan suyun güçlü sesi beynimdeki sesleri bastırdı bir süre. Zorla kazandığım, engebelerden yıkılarak geçtiğim hayatımın zirvesini yaşıyordum, en azından bir üstü gelene kadar şu an benim için en güzeliydi.

Çiçek'i zor yoldan kazanmıştım, işimi, arkadaşlarımı, yalnızlık bile zor yoldan gelmişti bana.

Ve bu yolda çektiğim acıların, göz yaşların aynılarının Aysuna'nın da başına gelmesini istemiyordum. Belki o benim kadar maruz kalmazdı ama en küçüğünü bile tatsın istemiyordum, ben hep yanında olayım, ailesi yanında olsun, okulunu kazansın, motorunu alsın, benimle evlensin ve onu mutlu etmeme izin versin istiyordum.

Benim gibi hayallerinden mahrum kalmasını ve yıllarca mutsuz yaşamasını istemiyordum.

Üzülse bile hemen yanında olup sırtını sıvazlamak ve ağladığında yaşlarını silmek istiyordum.

Artık tek istediğim buydu.

Sevdiğim kadınla bir ömür.

Bunları o kadar çok istedim ki sevgim içime, göğsüme, kalbime, ruhuma sığmadı.

Ona da söyledim.

Gözlerine bakarken ters tepmeyeceğine emindim ama hislerini anlamak zordu. Alnımı alnına yasladığımda titrek bir nefes aldı.

İlk zamanlar bana şunu sormuştu. "Benim kalbim ne olacak?" Cevabını usulca verdim. "O kalp artık benim."

İtirafım beklenmedikti, şaşırmış ve cevap için kendi hislerini kontrol ettiğini biliyordum ama hemen karar verip söylemek zorunda değildi.

Kendisi için doğru zaman geldiğinde o da bana itiraf ederdi. Beklemek gerekti, en güzel bekleyişimdi.

Şelaleyi gezdik, teyzenin verdiği çilekten yedik, motorla uğraşıp videolar ve fotoğraflar çekildik. Her anı zihnime kazıdım, unutmak istemezdim.

Kafede otururken Aysuna'nın telefonumu ilk karıştırışını yandan seyretmekte ayrı bir komik ve eğlenceliydi. Ciddiyeti öylesine tatlıydı ki.

Hamit abinin Nascar yarışlarını izleyip en çok Ataberk'i sevmesi ise benim şanslarımdan biriydi. Hayatımdan attığım bir çöpün suratıma çarptırılması gibiydi, hissettiğim şey tam olarak buydu, o çöpün iğrenç kokusu ve yüzümde bıraktığı his... Ya da ruhumda bıraktığı...

Hamit abiyi geçtim Aysuna bile ona hayrandı.

Sıçarlar böyle işe!

Neyse ki Atakan ve diğerleri bir anda ortaya çıkıverdi de kafam dağıldı, yine de kızmadan edemedim, benim zaten bir sapığım vardı, bir de onlara gerek yoktu.

Günü bitirip Bursa'ya döndük, arkadaş grubumun içinde kendim oluyordum, onların sözleri ve gülüşleri beni mutlu ediyordu. Ailemi kaybettikten sonra ve abimin yaptığı şeyden sonra mutluluğu bulmak benim için zorlaşmıştı, gülmek artık kişiliğim yüzünden zorunlu olduğum bir durum değil de, içimden geldiği için yaptığım bir eylem haline gelmişti onlar sayesinde.

Gece yarısına az kalmışken önce Burhan hava almaya çıktı sonra Aysuna su içmeye mutfağa gitti, bizimkilerle oturup onları dinlerken yoklukları pek de dikkatimi çekmedi açıkçası. Aysuna ise Burhan'dan sonra geri döndüğünde tıpkı Burhan gibi normal değildi.

İkisi de suç işlemiş gibiydiler, Burhan daha rahattı, Aysuna'nın aksine gözlerini kaçırıyordu, sevgilimin yanıma oturup normalmiş gibi davranışları içimi huzursuz etse de takılmadım.

Güzel bir akşamdı, bozacak hiçbir şey istemiyordum.

Vedalaşıp evlerimize dağıldık, eve girip yine yalnız kaldım diye ağlanmak yerine yorgunluktan uykuya daldım ve bu bile çok iyi geldi.

🏍

Sabah benim için ikinci berbat hafta başlangıcı oldu. Bir kamp haftasına daha girmiştik çünkü, dualarım son olması yönündeydi. Aysuna istediği okulu kazanıp yerleşirse daha iyi olacaktı.

Tabii... Üniversite yoğunluğundan dolayı beni boşlamazsa.

Kendi kendimin canını sıkmakta üstüme yoktu.

Bir de İstanbul meselesi vardı.

İşe gitmeden önce aradığımda açmadığı için saat 11'e doğru tekrar şansımı denedim, geç kalkmazdı, özellikle de kamp haftasında ama belki yorulmuş ve uyuya kalmış olabilirdi. Bu sefer açtı ama sesi bir tuhaftı, benimle konuşma şekli farklıydı. Sınav yaklaştığı için enerjisinin düşük olduğunu düşündüm, çünkü başka bir şey yoktu.

Olmadığına emindim. Bana karşı soğuk yapacak hiçbir şeyi yoktu hem de.

Ama gün içinde ne zaman arasam telefonu kapalı olduğu için açamamıştı, garipsemedim. Dikkatinin dağılmaması en iyisiydi.

İşten çıktığım saatte ise bu sefer o beni arada. Telefonda kayıtlı ismini görünce gülümsedim, gözlerim parladı. Yanımdan geçen Rafuk abi sırtıma vurunca başımı ona çevirdim. Arabasına doğru giderken bana imalı bir gülümseme attı.

İlişkim olduğunu anlamıştı, beni yeteri kadar tanıyordu, gerçek mutluluğumu hissedebilecek kadar yeterli hem de. Gülümsedim. "Hayırlı akşamlar." Dedim el sallarken ve telefonu açtım.

"Sana da Gökmen'im." Deyip arabasına bindi.

Neşeyle açtığım telefon konuşması kursağımda kaldı. Aysuna'yı kızdırmıştım, artık bundan emindim ama nasıl?

Çarşamba günü hiç konuşmamıştık, eve vardığımda canım burnumdaydı. Sinirliydim. Benimle konuşmadan kendini doldurup sonra da canımı sıkmak için her yolu deniyordu. Sinirim saatler geçtikçe öfkeye dönüştü. Üstümü değiştirip duşa girmeden önce spor yaptım, sinirimi atmak için ağırlık kaldırırken dikkatim dağıldı ve neredeyse bileğimi burkuyordum. Ağırlığı hızla yere attım ama bu sefer de ucu parmağıma denk geldi, acıyla çığlık atıp ayağımı tuttum ve olduğum yerde zıplamaya başladım.

"Of Aysuna, of of!" Diye bağırdım.

Sinirim azalacağına artıyordu. Duşa girdikten sonra telefonu kaptım. Dayanma kapasitem dolmuştu. Aradım aradım ama açmadı. Soluklarım hızlandı, neredeyse üstümü giyinip evine gidecektim, son aramamı açmasa inan ki bunu yapacaktım.

Keşke de aramasaymışım, konuşmamız beni iki kat daha çok sinirlendirdi.

Telefonu o adımı bağırırken kapattım. Benim de sabrımın bir sınırı vardı.

İştahım kaçtığı için ceketimi kaptığım gibi evden çıktım. Kask ya da herhangi bir önlem almadan Çiçek'e bindim, sinirimi bastırmak için hıza ve rüzgara ihtiyacım vardı.

Trafikte kendimi ve herkesi tehlikeye attığım kısa bir sürüş yaptım. Canım önemsizmiş gibi sürdüm, kornalar ve küfürler hep 100 metre arkamda kaldı. İnsanları kızdırdıkça benim sinirim yatışıyordu.

Gözlerimin içine giren sert rüzgar canımı yaktı, parmak boğumlarım üşüdü, bacaklarım titredi ama verdiği his bir süreliğine de olsa zihnimi buğulandırıyordu, bu esrar gibi bir şeydi, zevkli ama ölümcül.

Annemle babamı bu şekilde kaybetmiş olmama rağmen bu konudaki korkusuzluğum ise traji komikti. Ölmek şu zamana kadar umursadığım bir şey değildi, ama canımın yanmasından korkuyordum, bu yüzden kaskımı her zaman takar, ekipmanlarımı giyerdim. Ama şimdi ikisinden de korkuyordum çünkü artık Aysuna vardı.

Nasıl fren yapıp yolun kenarına çekerek durdum bilmiyorum, nefes nefeseydim, sakinleşmek zamanımı aldı.

Eve döndüğümde 2 saatlik bir zaman dilimince dışarıda olduğumu anladım.

Üstümü çıkartıp eşofmanımı giydim, yatağa girdiğimde Duman hemen karnımın üstünde bitti. Bence benim çıplak karnımın üstünde onun yatmasını sevdiğim kadar o da bunu seviyordu, tüylerini sürtüyordu karın kaslarıma.

Aysuna'yı arayıp tekrar konuşmaya çalıştım. Başta zorladı ama sonra yumuşadı. Hatta bana 'götüne girsin aşk' bile dedi. Bu dediğine o kadar çok gülmüştüm ki, gözlerim yaşarmıştı.

Barkın'ın bize yaptığı iyiliği duyduğumda ise gülmüştüm. Barkın kadar eniştesini seven bir kayınço daha olamazdı, benim girmem için camları açık bırakıyordu.

Kötü giden günümü tek bir muhabbeti ile güzelleştirdi ve uykuya mutlu daldım.

🏍

Haftanın geri kalanı ne mi oldu?

Aysuna eski haline geri döndü. Onu kızdırmaktan çok ters tepmesine sebep olacak bir şey yapmıştım, ya da ben yapmamıştım ama bize de etki etmişti. Kafayı yemek üzereydim, hafta bitmek bilmemişti ama işte o gün gelmişti. Cumartesi sabahı kurduğum alarmla uyandım, hemen Aysuna'yı aradım. Kalkıp toparlanmalıydı.

Sınava motorla giderse gerilimi düşer mutlu olur diye düşündüm ama Hamit abi götürecekti. Bu yüzden kabul etmedi. Sorun etmedim, benim götürmem beni daha çok Hamit abinin gözüne sokardı büyük ihtimalle.

Aysuna sınavdayken Cumartesimi değerlendirmek için Uçurtma'ya gitmeye karar verdim. Yolda çevirmeye girdim ve bingo, günün sürprizi karşımdaydı, bana kocaman sırıtıyordu. "Nasılsın Gökmen?"

Surat astım. "Bir buçuk dakika öncesine kadar iyiydim." Sahte bir şirinlikle gülümsedim. "Yani seni görmeden önce."

Başını geriye atarak gülerken başka bir polis geldi. "Onu tanıyor musun Selçuk?"

"Evet. Sen?"

"Tanımaz mıyım?" Deyip omzuma vurdu. "Bizim Gökmen, Bursa'nın vergilerini ayakta tutan çocuğumuz."

Beraber güldüler, hem de öyle bir neşeyle güldüler ki benim asık suratım yanlarında fazlaca sırıttı. "Haha ha haha, çok komik."

"Öyle." Dedi Selçuk abi ve daha fazla güldüler.

Gözlerimi devirdim. "Her neyse... işlemleri yapın da gideyim artık."

"Peki." Diğer polis giderken Selçuk abi gözlerini sildi, nefes verdi. "Ehliyet ruhsat."

"Olduğunu biliyorsun."

"Biliyorum, yanında mı diye soruyorum."

Çıkartıp gösterdim.

"Egzoz muayenen?"

"Beni genel kontroller için mi durdurdun yoksa-"

"Canım istediği için durdurdum." Sırıttı.

Üst dudağımın sol köşesi gıcık olduğum için havalandı. O gözlerimin içine sırıtarak baktıkça boğazına yapışma arzum artıyordu. Çiçek'i çalıştırıp egzoza bakmalarına izin verdim. Hiç ödenmemiş kayıtlı cezam var mı diye de baktı, beni tutmak için elinden geleni yaptı ve yarım saatte tutmayı başardı.

Sonunda ceza yazacak bir şey bulamayınca ellerini beline koyup gözlerime baktı, şimdi sırıtma sırası bana geçmişti. "Artık gidebilir miyim?"

"Düşünüyorum."

"Hay düşünen hücrelerine..." Sesimi kesip beklemeye koyuldum.

10 saniye oldu olmadı mutlulukla, "aha." Deyip Çiçek'in aynalarına atıldı. Kaşlarımı çattım ne yaptığına bakarken.

Aynalarımı tutup bana baktı. Sıçtım! Alt dudağımı dişledim içimden kendime söverken. Aynalarım kapalıydı.

"Aynaların kapalı Gökmen."

"Yoo kapalı değil, ben o açıdan görüyorum arkayı."

Geri çekilirken güldü.

Suratım düştü. "Bu ceza yazabileceğin bir şey değil."

"Eve değil ama seni burada 10 dakika daha tutmaya yeter." Gülüp diğer polislerin yanına giderken ağzım açık kalmış arkasından baka kalmıştım. Gerçi niye şaşırıyorsam, Selçuk aynı Selçuk'tu.

Uslu bir çocuk gibi 10 dakika daha bekledim, sonra da yola çıktım. Uçurtma'ya vardığımda daha Aysuna'nın sınavdan çıkmasına çok vardı. Geldiğimi görünce herkes önümden çekildi, bizimkilerin yanına gelip motorumu park ettim. Burhan da buradaydı, bu aralar az geldiği için hazır o buradayken yanında olmak istedim. Ekip olarak Uçurtma da bulunmak güzeldi. Eğleniyorduk. Hepsiyle tek tek tokalaşıp Burhan'ın yanında durdum, Pazartesi akşamından beri bir tuhaftı.

Ben de, Atakan'ın Turhan'a kızlar konusunda dalaşmasını seyrederken kolumla onu dürttüm. "Hı?" Diyerek hızla bana baktı. Gözlerimi kıstım.

"Sen iyi misin?"

"Evet." Dedi başını sallarken, önüne döndü.

"Biz iyi miyiz peki?"

"Ne?" Kaşlarını çatıp bana baktı yine. "Niye kötü olalım ki?"

"Bilmiyorum." Omuzlarımı silkmiştim. "Pazartesiden beri..." Nasıl açıklayacağımı kestiremeyip sustum, dudaklarımı büzüp gözlerine baktım. "Tuhafsın işte. Yanlış anlama bu hafta bana trip atanlara alışkınım ama en azından sen sebebini söyleyebilirsin."

Kaşları daha çok çatıldı. "Başka kim trip atıyor ki sana?"

"Ha sen de trip atıyorsun yani?"

Kendini tutamayıp güldü. "Hayır." Dedi. "Tabii ki de atmıyorum."

"İyi bari... Aysuna." Dedim sonra. "Pazartesi akşamı iyiydik ama sonra bir şey olmuş." Dediğimde, gerildi. Bunu fark etmek zor değildi. "Soğuk yapıp duruyor."

"Anladım." Dedi sessizce, boğazını temizledi. "O akşam bir şey onu kızdırmıştır o zaman. Düşün."

Önüme bakarken gözlerimi kıstım ve bütün hafta aklıma gelmeyen bir detayı fark ettim. İsim-şehir oynamadan önce Aysuna'ya söylediklerim onu kızdırmıştı, hatta sonra konuşacağız demişti. Bu olabilirdi ama o konu için niye bana soğuk yapsın ki?

"Sanmıyorum."

"Hım..." Susup sessizleşti.

Motor sesleri artınca yarış yapılacağını anladım ve dikkatimiz dağılınca konu da kapandı. Yarış seyrederken motorların sesinden çok Atakan ve Yaşar'ın tezahüratlarını duyuyordum. Halleri gülünçtü. Aysuna'nın sınav stresi bana bulaştığı için burada olmak iyi gelmişti.

Telefonuma bildirim gelince elimi ön cebime attım, sosyal medyadan yabancı bir hesap yazmıştı ama girince o kadar da yabancı olmadığı anladım. Kübra teyze yazmıştı. Numaramı alıp aradı ve beni evlerine davet etti. Mutlu oldum haliyle. Kabul ettim, Aysuna'nın tahmini çıkış saatine az kalınca eve gitmek için ayrılacaktım ama Burhan arkamı döndüğüm sırada beni durdurdu.

"Konuşmamız gerek."

"Gitmem gerek, sonra konuşsak olmaz mı?"

"Olmaz. Şimdi."

Gözlerinde gördüğüm suçluluk huzursuz hissettirdi. Yutkundum. "Tamam, peki." Çok uzaklaşmadık ama birbirimizin seslerini duyabileceğimiz şekilde kalabalıktan ayrıldığımızda, "dinliyorum." Dedim.

Ensesini kaşıdı, bir eli cebindeydi ve gerginliği beni bile gerdi.

"Sorun ne?" Etrafımıza bakındım. "Uçurtma'yla ilgili bir sıkıntı mı var?" Gözlerime baktı. "Yoksa yine mi geldiler?" Diye sordum korkarak.

"Hayır hayır." Dedi hızla. "Gelmediler."

Rahatladım ama Burhan ısrarla gözlerime bakmaya devam edince rahatlamam iptal oldu. "Ne oldu o zaman? Söylesene."

Sertçe yutkundu, kocaman bir nefes alıp verdi. Koca Uçurtma'ya sığmıyordu sanki. "Pazartesi akşamı Aysuna'yla biraz konuştuk."

Sustuğunda kaşlarım çatıldı. "Yani?" Diye sordum ellerimi iki yana açarak. "Ne konuştunuz?"

"Kafasını bir şeyler kurcalıyordu."

"Kurcalıyordu?" Diye mırıldanarak sordum, gözleri bana her şeyi söyler gibi baktıkça nefes alamıyordum sanki. "Neymiş onlar?"

"Bilmiyorum ama bana soy adını sordu."

Gözlerim genişledi. "Söylemedin değil mi?"

Özür dilercesine bakınca söylediğini anladım. Dişlerim birbirlerine girecek kadar birbirlerine baskı uygularken canım yandı, nefeslerim hızlandı. Bunu nasıl yapardı? Zaten Selçuk abi geldiğinden beri bu konu hakkında gergindim, o biliyordu, hatta soy adımdan daha fazlasını biliyordu ama o söylemezdi, buna emindim. Fakat Burhan'dan da emin olmam gerekiyordu.

"Bunu nasıl yaparsın?" Sesim yükseldi. "Bu sana verdiğim ilk sırrımdı, yıllardır benim için sakladığın sırrım." Bağırmıştım, yaptığı şeyi kavradıkça öfkem artıyordu. Aysuna biliyordu, tüm hafta bunu biliyordu ve o aptal değildi, abim olduğunu anlamıştı, Ataberk'le kardeş olduğumuzu anlamıştı. Ona yalan söylediğimi anlamıştı. "Kahretsin Burhan!" Diye bağırdım avazım çıktığı kadar. "Sırrımı nasıl söylersin! Hem de ben yapmamışken sen bu hakkı kendinde nasıl buldun?"

"Özür dilerim, çok özür dilerim."

"Özrünü al bir tarafına sok, aşağılık herif!"

"Gökmen." Adımı yalvarırcasına söyledi. "Aysuna zaten Hamit abiye soy ismini söylemediğin zaman şüphelenmişti, daha ne kadar saklayacaktın ki?"

"Bu seni ilgilendirmez! Buna ben karar veririm."

"Evet hata yaptım, özür dilerim!" Diye o da bağırdı. "Ama söyledim işte, şuursuzca davrandığımı biliyorum."

"Evet öyle davrandın." Elimi saçımdan geçirip arkamı döndüm. Ne yapacaktım şimdi? Aysuna sınavdan sonra benimle konuşmak istediğini söylemişti, ve yarın akşam benimle konuşacaktı. Bunu konuşamazdım, hayır, hayır olmazdı. Bunu konuşursak diğerleri tek tek ortaya çıkmaya başlardı.

"Özür dilerim, gerçekten."

"Sus!" Arkamı dönmeden bağırdım.

"Ben hata yaptım, biliyorum, pişmanım ama Aysuna trip atıyor dedin, kavga ettik demedin, ayrıca böyle bir şey yüzünden senden ayrılmaz."

Hırsla dönüp yumruğumu çenesine geçirdim, yere düşmeden son anda dengesini kurdu. Eli dudağına gitti, patlamıştı.

"Mesele ayrılık değil, mesele Ataberk'i ve diğer şeyleri öğrenebilme ihtimali. Bunu istemiyorum!" Diye bağırıp arkamı döndüm.

Arkamdan baktı ama başka konuşmadı. Yüzsüz pislik!

Bursa da tanıdığım ilk insan oydu, Selçuk abiden bile önce. Ev bulmama yardım etmişti, birçok kez ailesinin sofrasına oturmuştum, dostumdu. Sınırları bilirdik! Bilirdik, değil mi? Benim iznim olmadan en büyük sırlarımdan birini nasıl kız arkadaşıma söylerdi? Sonuçlarını hiç mi düşünmemişti!

Tüm öfkemle Çiçek'e bindiğimde bizimkiler geldi. "Hey gidiyor musun?" Diye sordu Turhan.

Cevap vermedim, yanlarından hırsla geçtiğimde adımı bağırarak geriye kaçtılar. Neredeyse ayaklarını eziyordum. Uçurtma'dan hızlıca çıktım, yola girdiğimde araba sesleri bile kafamın içindekileri bastıramadı.

Davranışlarının sebebi buydu demek! Abimi öğrenmişti. Allah bilir tüm hafta kafasında neler kurmuştu! Bir sıcak, bir soğuk ama çoğunlukla ters tavırlarından şimdi nasıl olacağımızı anlamak zordu, yarın akşam benimle nasıl bir konuşma içine gireceği de meçhuldü. Korkmaya başladım.

Sorun istemiyordum, sorun istemediğim için saklamıştım. Geçmişimin şimdiki hayatımda bir rolü olmamalıydı.

Eve gidip son sürat üstümü değiştirip bir bardak kahve içtim, sakinleşmeliydim, mutfakta kahvemi içerken derin derin nefesler alıp verdim. Bir şey yoktu, olmayacaktı.

Aysuna'yı kaybetmeyecektim!

Devam edecektik!

Aile olacaktık!

Bunu kaybetmeyecektim!

Çok da büyük olmayan evimin duvarları üstüme üstüme gelmeye başlayınca kahvemin son yudumunu da içip ayaklandım. Ben gidene kadar saatte gelirdi. Duman kapıdan çıkarken huysuz mırıltıları ile gitmemi istemediğini belli etse de yapabildiğim tek şey başını okşamak ve evden çıkmak olmuştu.

Duman'ı çok seviyordum ama tüm gün evin içine hapsolması zoruma gidiyordu. Başka birine de vermek istemiyordum, onu benim gibi sevmezlerdi, onu benim gibi koruyamazlardı.

Motoru yavaş sürmem bile gerginliğimin göstergesiydi. Yarı yoldayken arkamdan gelen gür korna ile kendime geldim, arabalar arkamda dizilmişti, hemen hızlandım. Sokağa girdim, evin dış kapısının önünde durduğumda başımı çevirip baktım ve yutkundum.

Başıma gelecek olana hazır mıydım? Hiç sanmıyorum.

Çiçek'i bahçeye koyup kaskımı çıkarttım, zili çaldıktan sonra kapının açılmasını beklerken bir 10 yıl kadar yaşlandım. Yutkunuşlarım artık boğazımı acıtıyordu, sanki bademciklerim şişmişti. Tuhaf hissediyordum.

Aysuna kapıyı açıp karşımda tüm güzelliği ile belirince kendimi tutamayıp gülümsedim, o da bana anında gülümseyince kafamdan aşağı ılık su döküldü ve giden 10 yılım geri geldi. Gülümsüyordu! Bu iyi bir başlangıçtı, öyle değil mi?

Tepkisini ölçmek için öptüm, utandı. Sınavını sordum, yüzünde kızgınlık ya da ima olabilecek herhangi bir şey aradım. Yoktu.

"Gökmen geldin mi oğlum?"

"Gökmen, geldiniz mi oğlum?"

"Yok anne, bedenim burada ruhum okulda." Dediğimde, hala ayakkabısını çıkartan abimle bakışıp gülüşmüştük.

"Koca danalar sizi!" Dedi annem. "Büyümüşler de anneleriyle dalga geçiyorlar." Hızlıcana ortamıza geçti, ergenlikten dolayı boylarımız anneme denkti, hatta abiminki geçiyordu bile. Bir kolunu benim boynuma, öbürünü abime sarıp başlarımızı eğdi. "Ne diyordunuz az önce?" Bizi o şekilde mutfağa sürüklerken abimle kahkahalarımız evimizi titretti.

Kübra teyzenin annem gibi çıkan ses tonu, cümlesi ve bana oğlum diye seslenişi zihnimin derinlerinde olan güzel bir anıyı gözlerim önüne serdiğinde gözlerim dolmak üzereydi, hızla toparladım kendimi. Ama ona bakarken annemi görmemek zordu, özlem doldum.

"Geldim Kübra teyze." Hep gelmek istiyorum...

Hep kızına, size ve bu sıcak eve gelmek istiyorum.

Hamit abi her zamanki gibiydi, Aysuna mutfaktayken kısa bir süre düşünme fırsatım oldu. Kararımı verdim. Ama önce Aysuna'nın, Ataberk hakkındaki net düşüncesini bilmeye ihtiyacım vardı. Nascar konusunu açtığımda gerilmesi ise iyiye işaret değildi, biliyordu ama benden gizliyordu, neden?

Hamit abiyle yaptığımız kısa konuşmadaki imalarımı anladığını biliyordum, liseyi okuduğumu söylediğimde yalan olduğunu sanmıştı. Evet bir yere kadar içeriden okumuştum ama son yıllarımda bıraktığım için ve boşladığım için dışarıdan bitirmek epey uzun sürmüştü.

Ondan sonraki muhabbetlerimiz dahi bana iyi gelmişti, bir şeyler içerken sağdan soldan konuşmak basit bir eylemdi ama insan kaybedince değerini sonradan fazlasıyla anlıyordu. Aile bir hediyeydi, paha biçilemezdi. Varlığının değerini bilmemiz gereken en güzel şeydi.

Ben ailemi kaybetmiştim ama şimdi yeniden istiyordum, yeni bir aile, yeni bir başlangıç. İhtiyacım olan şey buydu.

Hamit abiyle konuşmaya çıktığımızda ellerim titriyordu. Söylediğim her sözde tepkisiz kalışı içimi dağlıyordu.

"Aile olmak istiyorsun? Bizimle?"

Sorusu nefesimi kesti, bugün hissettiğim en belirgin korku buydu. Reddedilirsem ne yapardım bilmiyordum, eve nasıl giderdim, bu gece nasıl uyurdum, kalan son umut parçalarımın yıkılışıyla nasıl nefes alırdım bilmiyorum.

Aysuna vardı ve bana yeterdi çünkü onunla da bir aile kurabilirdim ama iki ailem olsa gocunmazdım, Aysuna da olsun, onlar da olsun. Yıllar sonra hissetmeye ihtiyacım duyduğum o sıcaklık için yapıyordum bu konuşmayı.

"Benim zaten kanımdan iki tane çocuğum var."

Hamit abinin düz sesiyle kurduğu cümle beni yüz yerimden bıçakladı, ruhumun daralıp bedenimin içinde küçüldüğünü hissettim. Beni istemiyordu. Bir tane oğlu vardı zaten, ben fazlalıktım sadece. Kızının görüştüğü, motor kullanan bir serseri! İbaret olduğum şeyi biliyordum.

Kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım gözlerimin nemlenmesini engelleyemedim. Çenemin titremesi an meselesiydi, çok zoruma gitmişti. Kem küm ederek reddetse daha az canım yanardı. Benim iki tane çocuğum var, sana gerek yok demişti açık açık.

Böyle düşünmek hakkıydı.

Kimse kendi kanından olmayanı ailesine kabul etmezdi.

"Ama canımdan hiç yok." Dedi. Gözlerimi ağırca kaldırdım, Hamit abinin gözlerinde gördüğüm yumuşama içimi ısıttı. "Bir tane de canımdan olsun." Dediğinde dolan gözümden bir damla yanağıma süzüldü. Beni kabul etmişti. Gülümsedim. Hamit abi de gülümsedi.

"Üç tane evlat bir hazinen üç parçası gibidir." Dedi. "Eksik hazine de, tam hazine sayılmaz."

Kendi evlatları gibi olmazdım ama bu da bir başlangıçtı.

Ağlamamı durduramadım fakat artık sevinç göz yaşlarıydılar, gülüşümün sebebi içime sığmayan mutluluğumdu.

Hamit abi ensemden tutup kendine çekip sarılınca alnımı omzuna dayadım, kollarını sıkıca tuttum, her an bırakma ihtimali vardı ve buna dayanamazdım. Artık bırakamazdı, bıraksın istemiyordum.

Ben ağladığım süre boyunca bana sarıldı, ama sonra bir çift el daha hissettim sırtımı merhametle okşayan, başımı kaldırıp bakamadan Kübra teyze yanımdan sarıldı, sonra diğer yanımdan da sarılan Aysuna'yı hissettim.

Beni aralarına almışlardı, alnım hala Hamit abinin omzundaydı, üç bir tarafımdan bana sarılmışlardı. Aile kafesinin içindeydim.

Yeni bir ailem vardı, bana ait, ait olabileceğim bir aile. Sıcacık, güven dolu, alışmamız gereken ama çabalamaya değecek bir aile.

Başım bir babanın omzunda, ruhum bir annenin kokusuyla huzurda ve kalbim ise... aşık olduğum kadının ellerindeydi.

Yalnızlığın karanlık bulutları mutluluk güneşimin önünden çekildi ve Aysuna yeni hayatıma umut olarak doğdu.

Loading...
0%