Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@dangerous_hatun

Beğenmeyive yorum yapmayı unutmayın lütfennn

 

3 gün daha hasta yattım.

Hasta olmaktan şikayetçi değildim, hizmet sınırsızdı, Barkın bile isteklerimi gerçekleştirmek zorunda kalıyordu, yoksa babam haşlardı.

Tek kötü yanı halsizlik ve uyku olmasıydı, ders çalışmalıydım. Geçen sene mezuna kalmıştım ama bu sene geçecektim artık bu mereti. Canıma tak etmişti.

Bugün çok daha iyiydim. İlkbahar güneşi açık camımdan içeri sızınca tek gözümü aralayıp baktım, o cam artık daha farklı şeyler hatırlatıyordu bana, güneşten ve havadan farklı şeyler.

Uykum açılmadığı için gözüm acıyınca geri kapattım, uyanmak istiyordum ama uykum olmamasına rağmen üstümdeki ağırlık beni yatağa kilitliyordu.

Bir yerde izlemiştim, insan psikolojisiyle alakalı. İnsanın yataktan kalkması için onu gün içinde heyecanlandıran bir şey olmalıymış, uyku, yatağa bağımlılık, bunlar hep kötü ruh halinden ama mesela pikniğe gideceğimiz zamanları hatırlıyorum. Sabah ezanı okunurken kalkar tüm evi de kaldırırdım.

Kapım tıklatıldığında babamın gelmek istediğini anladım çünkü özel alanıma saygı duyan bir o vardı. Annem eşref saatindeyse kapıyı çalıp girerdi, Barkın genel de girmeyi tercih etmezdi ama eğer zorunda kalırsa pat diye girerdi. Bir kere üstümü giyinirken yakalanmıştım, berbattı. Ve tabii ki babam yine intikamımı alarak azar atmıştı ona.

Kız odasına öyle dalınır mı, öküz! Demiştim içimden ama babam benzeri şekilde benim için telaffuz edince rahatladım.

"Gel." Demeden önce yorganla açık olan karnımı ve bacaklarımı örttüm.

Babam yüzünde siyah nokta maskesiyle girdiğinde gülümsedim. "Bakım günü mü?" Hafta da illa bir gün o maskeyi burnuna geçirirdi. Şu an mutfakta olan annemde de aynısından olduğunu bilmek zor değildi, babam dışarıdan bakıldı mı sert görünüyordu, yani böyle maskeler, çaylar, sporlar falan ona tersmiş gibi. Ama evin içinde, sadece bize gösterdiği harika bir yanı vardı.

Elinde kahvaltıdan önce içilmesi gereken zayıflama çaylarıyla dolu iki bardak vardı. "Evet." Birini bana uzatınca oturur pozisyona geçtim.

"Teşekkür ederim."

Kendi bardağını masamın üzerine koydu ve parmakları arasında sıkıştırdığı bir diğer maskeyi de açıp bana uzandı, hemen gözlerimi kapatıp burnumu uzattım, babam maskemi taktıktan sonra gülümseyip geri çekildim.

"Daha iyi misin?" Diye sordu saçlarımı okşarken.

Acı çaydan yudum içip başımı salladım. "Buket gelecek bugün, Burhan'la ikinci yıl dönümleri olduğu için ve Burhan da unutmuş gibi olduğundan biraz agresif."

Babam yüzünü buruştururken olay var bakışını attı. "Ovv." Ama sonra hemen maskesini hatırlayıp yüzünü düzeltti.

Gülümsedim. "Bugün bana çok pahalıya mahal olacak gibi." Çayıma bakıp karışsın diye salladım. "Haberin olsun diye söylüyorum sadece."

Babam bana bakarken mesajımı almış olacak ki, "hımm." Layarak cebinden cüzdanını çıkarttı, 5 tane iki yüzlüğü parmakları arasına aldı. Gözlerim oraya kayarken bayram etti ansızın, Allaaaah! Bir sürü pembe kağıt.

Babam ağırca uzatırken çayımı bacak arama sıkıştırdım ve ellerimi birleştirip dilenci gibi açtım. Abi dilenci değilim ama- Avucumun içine konan paralarla nasıl yutkundum hiçbir fikrim yoktu. Utanmasam öperdim ama çok el gezmişti bunlar, annem küçükken de hep uyarırdı bu konuda.

Göğsüme bastırıp başımı kaldırdım, "teşekkür ederim." Dedim şirince.

Babam gülümseyip alnımı öptü, arkasını dönmüş kapıya giderken tüm mutluluğumu kaçıracak bir şey söylemeyi de ihmal etmedi. "3 aylık harçlığın, ona göre harca."

Gözlerim büyürken kapım kapanmadan önce çığırdım. "Neee!"

🏍

Kahvaltıdan sonra Buket geldi, kapıyı açtığım gibi içeri sert adımlarla girdiğinde tüm ev halkı onun gelişinden anında haberdar oldu. Mutfaktaki anneme ve Barkın'a, "kolay gelsin." Dilerken bir saniye durmadı bile. Hemen peşinden içeri koştum ama o kadar sinirliydi ki, yetişmek ne mümkün.

İçeride oturan ve telefonuyla ilgilenen babamın diğer elindeki kahvesini tam yudumlayacakken kaptı Buket, babam şaşkın bakışlarını kaldırırken arkadaşım hemen diğer yanındaki tekli koltuğa oturdu.

Karşılarındaki ikili koltuğa da ben oturdum.

Babam, Buket'e bakmaya devam ederken canım arkadaşım kahveden içti ve ağlar bir ses tonuyla saçlarını savurdu. "Hamit amca, ben unutulacak bir kız mıyım?"

Babam dikkat çekmeden telefonunu kapatıp indirirken, bana baktı. Göz göze geldiğimiz an sabah ona söylediklerimi hatırladı ve hızla Buket'e döndü. "Yav kızım, ne alakası var-"

"Burhan beni unuttu. Hem de ikinci yıl dönümümüzde!

"Unutmamıştır o, uyuya kalmıştır belki." Dedim alacağım tepkiden çekinerek sessizce.

Başı jet hızıyla bana döndüğünde saçları savruldu. "Bugün uyunulacak bir gün mü Aysuna!" Gözlerini belertince korktum.

Annemle Barkın'da içeri ellerini kurulayarak girdiler, iki gün ben, iki gün Barkın, bir günde babam anneme mutfakta yardım ederdi. Bugün ve yarın kardeşimin günüydü, neyse ki.

Abartı oyunculuğu ile kahveden içti ve söylenmeye devam etti. "Nasıl bir odun, sevdiği kızı ve onunla tanıştığı ikinci yılın dönümünü unutur, soruyorum size?"

Annem de anlamayarak bana bakınca alt dudağımı durum vahim dercesine ısırıp başımı iki yana salladım.

"Güzelim daha saat erken, belki akşama ayarlar bir şeyler." Dedim.

"Saat 12! Neresi erken!"

Annemler olmasa bir şey diyecektim ama zor tuttum kendimi. Buket'in sevgilisi Burhan motorcuydu, ve bazen geceleri toplandıkları yerlerde hız yapıp, şov yapıyorlardı birbirlerine.

Aynı zamanda da muhasebeciydi, iyi kazanıyordu ki altındaki motor da güzeldi ve her gün illa ki iki-üç kere fullerdi deposunu.

Bana motor sevgisini o aşılamamıştı ama hayalimdeki motoru bulmamı sağlayan kişiydi kendisi.

"Hep söylüyorum, daha gençsiniz, ne bu hemen sevgili yapmalar, bu tür streslere girmeler." Diyerek haftalık konuşmasına başladı babam, hafta sonu eksiksiz beni almaya Buket bize gelir ve içeride toplandığımızda bu konuşma gerçekleşirdi çünkü Burhan çok iyi ve ilgili bir çocuk olmasına rağmen Buket arada söylenirdi böyle.

Arkadaşıma baktığımda başını sallayarak babama hak verdiğini gördüm, gülümsedim. Eğer duygusal yoğunluk yaşamasa şu an hayatta o kalın kafasını sallamazdı.

"Çok haklısın Hamit amca." Başını suçluymuş gibi eğdi. Ay drama kraliçesi ya! Anın saçmalığı beni kahkahalarla gülmeye itecekti neredeyse.

Buket; siyah saçlıydı ama saçları arasında boyalı beyaz ince ince çizgiler vardı. Kahve gözleri, 1.70 boyu ve 65 kilosuyla güzel fiziği yanında dolgun bir hatunda da aynı zamanda. Benim kankam, güzel işte.

Ben ise onun tam tersiydim ama az buz benzerliklerimizde yok değildi. Açık kahverengi saçlarım düzdü ve dirseğime geliyordu, açık kahverengi gözlerim vardı, sütlü çikolatayı andırıyordu güneş parlattığı zaman. Dolgun elmacık kemiklerim vardı ama çenem aşağı doğru hafif bir sivrilmeyle iniyordu, bu zayıflığımdan kaynaklıydı lakin kilo aldım mı önce yüzüm belirginleşirdi.

Uzun boynum vardı ve bedenimde en sevdiğim özelliğimdi.

1.68 boy ve 58 kilo. Bu kiloyu korumak için çok çaba sarf ediyordum ki babam sağ olsun, en büyük destekçimdi çünkü evde ikimizden biri kilo alırsa o hafta diyet listesine uyulacak demekti.

Annem de zayıftı ama spor yapmadığı için şekilli bir vücudu yoktu, neyse ki babam bu konularda tatık olmasına rağmen annemin kenar köşeden çıkan ufak katmanlarına hiçbir zaman takmazdı.

"Erkek dediğin strestir kızım, 25'ten önce uzak durun." Diye devam etti babam.

"Katılıyorum." Diyerek arkama yaslandım. "Bak bana, genceciğim."

"Ben yaşlı mıyım?" Diye çıkıştı canım arkadaşım ve söylediğimden anında pişman olarak gerisin geri diklendim... Buket yüzünü elleri arasına alıp sahteden ağladı bir süre, yaş dökmüyordu ama siniri yüzünden çıkan seslerle ağlarcasına harap oluyordu. "Geçen sene de aynısını yaptı bana biliyor musunuz? Hep unutuyor."

"Geçen sene unutmamıştı." Dedim hatırlatmaya çalışarak.

"Ama geç kutladık."

"Saat 11 buçuktu."

"Şu anda da 12." Bana gözlerini kısıp baktı. "Sen kimin tarafındasın?"

Elimi göğsüme koydum. "Ben kız tarafıyım."

"Aferin." Geri çekilip içli bir nefes verdikten sonra uzunca daha söylendi. Canım anamla, babam da sessizce dinlediler. Acaba benim sevgilim olsa ve şu an konuşan ben olsaydım yine böyle mi olurlardı?

Tepkileri sert olmazdı bence ama Buket'e olan rahatlıklarının bana olacağını hiç sanmıyordum. En azından babamda, o beni paylaşamazdı. Annem bayılırdı bu tür işlere, aşka meşke falan.

Konuşması arasında telefonu çalınca, "bir saniye." Dedi tiz bir sesle. Telefon ekranına bakıp, "erken oldu canım." Dediğinde, arayanın kim olduğunu anlamak zor değildi. Açıp kulağına dayadığında aha dedim, kavga geliyor. Ama Buket, sevgilisinin sesini duyunca, konuşmasının ardından, "yaa." Dedi eriyerek. "Olsun canım, hiç önemli değil, yorulmuşsun dün." Biraz daha dinledi ve gülümserken gözleri büyüdü. "Tamam." Kapattığında bana doğru koşup boynuma atladı.

"Ne oldu ya?" Emaneten sarıldım.

Geri çekilmeden önce, "oraya gidiyoruz." Dedi. Gözlerim büyüdü ama hemen düzelttim, annemler anlamamalıydı.

Buket ayakta sırıtarak dikilince babam, "ne oldu Buket kızım?" Diye sordu kinayeyle. "Az önce giydiriyorduk bayağı Burhan'a." Tek gözünü kırpıp sordu.

Buket durulurken ellerini masum kızlar gibi önünde birleştirdi. Gülümsedi. "İlişki de olur böyle şeyler Hamit amcacım." Anneme baktı. "Değil mi ama Kübra teyze?"

Annem gülümserken başını salladı.

Babam, "ah siz kızlar, ah." Diyerek ayağa kalktı. "Nereye gidiyorsunuz şimdi?"

Buket benden önce açıkladı. "Önce alışverişe çıkacağız Hamit amcacım." Yalakalık konusunda benden bin kat daha iyiydi ama ben de az değildim hiçbir zaman. "Sonra yemek yiyip Burhan'la buluşacağız. Sürprize götürecek bizi."

"Sürpriz olduğunu söyledi mi? Bu çocuk hiç bilmiyor işi."

"Yok yok söylemedi. Bir yere gideceğiz dedi ama ben anladım."

"Hımm." Derken ikimize göz atıp, "iyi bakalım." Dedi. "Hadi Kübra biz de çıkalım o zaman."

"Nereye?" Diyerek ayaklandım.

Babam anneme yürüdü ve elini tuttu. "Siz dışarı çıkacaksınız, biz evde mi oturalım? Hanımımı gezmeye götürüyorum."

Buket'le bakışıp kıkırdarken annem genç kız edasıyla babama sırnaştı ve beraber salondan çıktılar.

Onlar benim ilişki idollerimdi. Annem kişiliğimi oluştururken babam erkek standartlarımı yükseltiyordu, belki de bu yüzden hala hiç ilişkisi olmamış bir kızdım.

Asla şikayetçi değildim, her zaman ilk sevgilim son sevgilim olsun istemiştim, ve evleneceğim adam. Ama annem imkansız diyerek Buket gibi sinirlerimi bozardı hep bu konuda. Ben dualarımı ediyordum ve olacağına da inanıyordum bir kere. Hıh!

Kendi içimde triplere girdiğim sırada koluma girmiş Buket'in beni odama çıkarttığını sonradan fark ettim.

Neşesi yerine gelmişti.

Bugün çok uzun geçecekti anlaşılan.

🏍

Alışveriş ve öğle yemeğinden sonra durak da beklerken Buket, Burhan'ın yapacağı sürprizin çeşitlerini sayıp kendini gazlıyordu. Bunu yapmasının hep onu kötü etkilediğini söylesem de beni dinlemiyordu, kendi istek ve hayallerinin altında bir şeyle karşılaşırsa huzurları bozulabilirdi, ayrıca hayal kırıklığına da uğrayacaktı.

Otobüsün durduğu yerde beyaz bir taksi modeli Toyota durdu, sol camı açılınca Burhan'ın gülümseyen suratını gördük. Buket öne geçerken ben de hemen arkaya kuruldum. Yanlarında ben olduğum için olsa gerek sadece bakıştılar ve sözleriyle selamlaştılar.

Herkesin özeli kendine kalmalıydı.

"Araba kimin?" Diye sorarak sessizliğimizin içinden geçtim.

Burhan dikiz aynasından bana baktı. "Bir arkadaşın." Ben olduğum için olsa gerek motorla gelememişti.

Kumral saçlı, siyah gözlüydü eniştem. Buket'in yanında kalıbıyla hemen dikkat çekerdi.

Buket sabah ki tribini daha nazlı şekilde sürdürürken ben Burhan'la gideceğimiz yer hakkında konuşmaya başlamıştım.

Motorcuların birleştiği bir yerdi. Uçurtma deniyordu. Başta komiğime gitmişti ama sonra motorların tek teker yaptıklarını, kasisler üzerinden zıplayarak uçtuklarını ve oradaki birçok kişinin deli cesaretini gördükten sonra kelimenin onlara tam uyduğunu anladım.

Motorları ne kadar kasıntı olsa da kullanıcıları onları uçurtarak sallandırmayı iyi biliyordu.

Burhan pek oraya gelmemize izin vermezdi, gizlice gelirsek de babalarımıza söyleyeceğini söyler, bizi tehdit ederdi. Özellikle onsuz gitmeye kalksak bizi keserdi.

"Bugün gösteri var mı?"

"Yok."

Suratım asıldı. "Ne yapmaya gidiyoruz o zaman?" Buket'le yıl dönümlerini orada kutlayacaklarını tahmin etsek de ne olacağını bilmemek merakımı körüklüyordu.

"Bir arkadaşımı alıp başka bir yere gideceğiz." Vites üstündeki eli Buket'in elini kavrayıp vitesin üstüne çekti. Buket ondan yana bakmasa da elini tutmasına izin verdi.

Arkada öne doğru eğilmiş 10 yaşında çocuklar gibi koltuklara tutunmuştum, bu jestiyle gülümsedim. "Nereye?" Buket'in içinden bana teşekkür ettiğine emindim, bunları merak ettiği halde soramıyor olması onu kesin yiyip bitiriyordu.

"Sürpriz." Dedikten sonra, Buket'in elini hafifçe sıkması gözümden kaçmadı.

İçeriden yanaklarımı dişledim, beni bile heyecan basmıştı. Acaba ne yapacaktı?

"Kimi alacağız peki?"

"Sen tanımıyorsun ama Buket tanıyor, yakın arkadaşım. Gökmen."

"Gökmen." Diye mırıldandım kendi kendime. "O da motorcu mu?"

Dudakları kıvrıldı. "Tahmin bile edemezsin." Diye mırıldandığında, kaşlarım hafifçe çatıldı.

Neyi tahmin edemem? Diye sormamak için kendimi tuttum. İnsanı sıkmaya gerek yoktu, gidince görecektik işte.

Uzun yolculuğumuz etrafı tarlalarla kaplı, asfalt dökülmüş koca bir araziye varmamızla son buldu. Her yer motor kaynıyordu, benimse gözlerimden kalpler fışkırıyordu. Araba durunca indik ve 100 kişiden fazla kalabalığın bize bakmasıyla gerildim.

Niye bilmiyorum, motorcuların arabalara karşı alerjileri vardı. İndiğimiz araba lüks bir şey olmamasına rağmen tuhafça bakıyorlardı.

Henüz akşam olmadığı için ortalık sakindi ama gülüşme ve motor sesleri her yanı inletiyordu.

Burhan kolunu Buket'in omzuna attı, onlar önden giderken ben de arkalarından takip ettim. Deri ceket giyenler, motor ceketi giyenler, koyu renkli eldivenler, çıkıntılı motorlar ve kasklar, tekerleklerin çıkarttığı dumanlar... Allah'ım! Babam beni evlatlıktan reddetse bile burada yatıp kalkmak istiyorum.

Küçük bir kalabalığın gülüşme sesleri peşine durduğumuzda geldiğimizi anladım. Buket'in yanına geçtim. Kalabalık yarıldı ve en sonda duran kişiyi gördük. 1000RR'ına yaslanmış, kafasında kaskla duran kişiye ilerledi Burhan, Buket'i benim yanımda bırakıp.

Adam motorundan ayrılıp diklendi, Burhan'ın uzattığı eline elini kaldırıp tokalaştıktan sonra omuzlarını vurdular. Bu selamlaşmanın onları ne kadar havalı gösterdiğinden haberleri var mıydı?

Bence vardı! O yüzden de bilerek yapıyorlardı.

Buket, "merhaba Gökmen." Diye seslenince, adam arkadaşıma baktı.

Elini şıklatıp işaret parmağını doğrulttu, kaskın altından göz kırptığına emindim. Kimse de kask yoktu ama takıyordu? Niye takıyordu ki?

Buket gülümsedi.

Sonra adam bana baktı, uzunca baktı ve başını yana eğdi.

Kaşlarım elimde olmadan çatıldı, kendimi tuhaf hissettim. Etrafımızdakiler de bize bakıyordu ve ben buraya az geldiğim için Buket kadar tanınmıyordum, ya da rahat değildim.

Burhan elini adamın omzuna koyunca ona döndü. Onlar bakışlarıyla anlaşırken ben etrafa bakındım.

Acaba o motorcu da burada mıydı? Gözlerim motorunu aradı ama burada o kadar aynı model vardı ki, bulmam imkansızdı. Ayrıca akşam vakti de rengini görememiştim. Kask stilini hatırlıyordum ama aynısını takmamış da olabilirdi.

Burhan, "hadi kızlar." Deyince, ona geri döndüm. Kendi motorunu çalıştırdığında ninjanın motor gücü sırıtmama sebep oldu. Buket'le aynı anda yanına gittik ama bana, "Aysuna, Gökmen'le birlikte gelebilir misin?" Diye sorunca, kala kaldım.

Buket surat ifademi görüp Burhan'ı karnından dürttü, ona kötü bakışlar atınca, Burhan, "sorun olmaz diye düşündüm, hem Gökmen bu, yabancı değil." Diye savundu kendini.

Buket ona zaten tersti bugün, azar atma pozisyonuna geçince bu özel günde kavga etmesinler diye, "olur, sorun değil." Diyerek, Gökmen denilen adama döndüm.

Bana başka bir kask uzattı. Başını bana karşı öne eğmişti ve kaşlarını kaldırmış gibi bir imajı vardı.

Kaskı çekinerek aldım, Gökmen motoru çalıştırıp eldivenlerini giyerken Buket'e doğru yan döndüm. "İyi ki her zaman ki kombinimi yapmamışım." Dedim. Birbirimize bakıp gülüştük.

Ben elbise severdim, kısa, belimi kaplayan ve çiçek desenleri olanları. Ama bugün Allah korumuştu beni, pantolon ve fakir kollumlaydım. Yoksa bacaklarımı iki yana açıp, baldırlarım tamamen görünürde olurken yabancı bir erkeğin arkasına oturmak aşırı rahatsız ederdi.

Kaskımı taktığımda, Gökmen artçı ayaklıklarını açtı. Omuzlarından destek alarak ayaklığa bastım ve bacağımı attım. Başını yan çevirip kalın sesiyle, "belime sarılabilirsin." Dedi. Sesini bilerek mi kalın yapıyordu yoksa gerçeği o muydu?

"Çok mu hızlı kullanıyorsun?" Motor seslerinden ve kasklardan dolayı sesli konuşmak zorunda kalıyorduk.

"Biraz... Korkar mısın?"

"Başkası sürdüğünde evet."

Sesini duymadım ama gülüşüyle sallanan omuzları ellerimin altındaydı.

Burhan'la Buket insanlar arasından geçip boşluğa çıktıklarında hızlandılar. Gökmen de hemen arkalarından onları takip etti ve ilk gazı verdiğinde gülümsedim ama kalbim göğsümde delikler açtı korkudan.

Çok sık motora binemezdim, ehliyetim vardı ve Burhan arada verirdi ama hem babam kızardı hem de bir zarar verirsem ödeyemem diye Burhan teklif etse de geri çevirirdim.

Binmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, şimdi kaskın altından sıvışan saçlarımı savuran rüzgar için bile Gökmen'in hız yapmasına minnettar kalabilirdim.

Ellerim omuzlarındaydı ama bir ara yolda gaz verince, ileri geri salladım ve korktum açıkçası. Hemen ellerimi beline sardım. Bu defa da gülmesini hareketlenen karnından anlamıştım ve bu bana, az önce yaptığı hareketi bilerek yapıp yapmadığını sorgulattı.

Hızlı kullanıyordu, çok çok hızlı, Burhan arkamızda kalmıştı. Ama hızlı kullanması beni korkutsa da kontrollü kullanışı profesyonelliğini gösteriyordu.

Arkamıza baktığımda Burhan'lar artık yoktu. Bu tedirgin ediciydi ama Gökmen'e, Buket bile güveniyorsa sorun yok demekti. Ayağımın altındaki egzoz ateş atınca korkup irkildim ve başımı eğdim, bir tane daha atınca gülmeye başladım.

Çok iyiydi!

Gökmen başını çevirip bana yandan baktı, tepkimin onu gülümsettiğine yemin edebilirdim ama kask yüzünden göremediğim o kadar şey vardı ki.

Tabii ki bu mutluluğumuz çevirmeye girene kadar sürdü. Polisler bizden önce yakaladıkları birkaç motorcuya daha ceza yazıyordu, boşta olan iki tanesi bizi durdurdu ve ehliyet istediler.

Gökmen ehliyetini çıkarıp verdi.

Biraz bakındıktan sonra geri verdiler ve ona egzoz muayenesi olup olmadığını sordular, Gökmen, "var." Dedi. Trafikte yaptığı şovdan sonra ceza yemesi kaçınılmazdı ve öyle de olmak üzereydi. Polisler ceza kağıtlarını almaya gittiğinde benim stresten ayaklarım yerinde durmuyordu.

Ne kadar yazılacağını biliyordum.

Ama sonra bir detay fark ettim. Gökmen'in iki eli usulca arkaya kaydı, önüne bakmaya devam ederken iki elimi tuttu ve yavaşça beline sardı, göğsüm sırtına yaslandı. Anahtarı çevirene kadar ne yapmaya çalıştığını anlayamadım.

Gözlerim büyüdü.

Motoru çalıştırıp gidonu yana çevirdiğinde, polisler hızla başlarını kaldırıp, "sakın sakın!" Diye bağırdılar. Gökmen duymamazlıktan gelip sola baktığı gibi gazladı ve kaçtık. Arkamızdan onun adını söyleyip kızdıklarını işittiğimde gülüşüm sesli hale geldi.

Bu çok heyecan vericiydi, adrenalin tüm bedenimi sarmıştı ve gülmeden duramıyordum.

Gökmen yandan bana baktı sonra önüne dönüp hızı arttırdı.

Havalı seni.

Yollardan geçtik, evlerin azalmaya başladığı sokaklara girdik, etrafımızda sadece ağaçlar kalana kadar gittik ve sonra durduk. Oturduğum yerde Gökmen'den uzaklaşıp etrafımıza bakındım. "Neden buraya geldik?"

Motoru kapatıp bana çarpmamaya özen göstererek indi. Sırtındaki çantasını yere indirdi. "Burhan sapığı burayı istedi." Sesi ilk konuştuğundan daha güzel ve tanıdık geldi ama ben daha çok sözlerine takıldım.

"Burhan mı?"

Bana baktı. "Sana söylemedi mi? Buket'e evlenme teklifi edecek."

Elim kalbime gitti. Arkadaşım evlenecek miydi? Mutluluktan düşüp bayılabilirdim. Kaskımı canımı acıtarak çıkarttım ve büyüyen gözlerimle Gökmen'e baktım, o hala kaskını çıkartmamıştı. "Evlenme teklifi mi?"

Başını salladı. "Evet... Benden de burayı süslememi istedi ama tek başıma yapamayacağım için seni de kattı."

Kaskı bırakıp motordan indim, elektriklenen saçlarımı düzelttim.

"Ne yapıyoruz şimdi?" Diye sordu bana.

"Kaskını çıkartmayacak mısın?"

Başını iki yana salladı ve, "seni hayal kırıklığına uğratmak istemem." Gibi bir şeyler mırıldandı. Duyduğumdan o kadar emin olamadığım için kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Yok bir şey, hadi başlayalım."

Garip biriydi. Hareketleri şüpheliydi.

Arkadaşımın en mutlu günlerinden birini planlamayacak olsam onunla dakikalarca uğraşabilirdim ama hem yeni tanışıyorduk hem de acele etmeliydik. Buket'ler gelmeden bitirmemiz lazımdı.

İleride gördüğüm yan yana olan iki ağaç anında hayal gücümü aydınlattı. "Ne gibi şeyler getirdin süs olarak?"

"Burhan aldı, ben bilmiyorum." Diyerek çantasını bana uzattı.

İçindekilere göz attıktan sonra başımı salladım. "Tamam, hadi başlayalım." Ağaçlara doğru yürüdüğümde o da tıpış tıpış peşimden geldi. Biz hariç kimse yoktu ve en yakın insan ya da ev Allah bilir kaç kilometre ötemizdeydi.

Ağaçlar kocamandı, yolun üstünde, ağaçların önlerinde durduk yan yana. "İkisi arasını süsleyelim, dallardan dallara süs şeritleri çekelim, gövdesine balon falan bağlarız, yerlere renkli kağıtlar dökeriz." Heveslenmiştim.

"Onların temizleyeceği kadar pisletelim derim." Sesindeki hinlik beni gülümsetti.

"Bugün onlar için çok güzel bir gün, pisleşmeye gerek yok."

"Bize bunun için para ödemeleri gerek, biliyorsun değil mi? Dışarıda bu organizasyon 2 bin lira."

Omuzlarımı silktim. "Arkadaşlar bedava yapmak zorunda ama." Homurdanınca, gülerek ağaçlara ilerledim. "Burhan, Buket'i nasıl oyalayacak bu arada?"

Yanıma gelip bana yardım etmeye başladı. "Burhan gelmeden motorunun benzinini çektik arkadaşlarla." Göz göze geldik sanırım. "Yolda kalacaklar." Dedi, sesinden sırıttığını tahmin ettim. Bundan zevk alıyordu.

Ne yalan diyeyim benim de hoşuma gitti, gülümsedim. "Ne kadar oyalar ki onları?"

"Geldiğimiz yolun oralarda benzin istasyonu yok, yani kafadan 2-3 kilometre motoru itmeleri gerekecek."

"Bunun videosunu çekmezse Buket'le konuşmam." Dediğimde, ikimizde güldük.

Daha sonra konuşmadan sessizlik içinde işimize odaklandık. Gökmen ağaca çıkmak için dallara çıktığında şaşkınlık ve hayranlıkla ona baka kaldım, ne kadar atletikti.

Her şeyi dediğim şekilde şikayet etmeden yaptı. Ben konuşmadıkça konuşmuyordu ve cevapları da hep nazikti, sohbeti de hoştu, komikti.

"Uçurtma da çok takılır mısın?" Diye sordum.

İkinci çıktığı ağaçtan aşağı atladı, ellerini birbirlerine vurarak silkeledi. "Evet."

"Güzel bir yer." Dedim balona nefes üflemeden önce.

"Öyle." Kaskını çıkartmakta inat ettiği için balonda bana yardım etmiyordu ama geri kalan her şeyi ona yüklemiştim. "Ama seni daha önce hiç görmedim. Oysaki orayı seviyor gibi görünüyorsun."

"Ailem de Burhan da gelmeme izin vermiyor... İki kere falan gelmişimdir."

"O zaman da ben yoktum herhalde, çünkü seni görsem kesin hatırlardım."

"Neden?" Bana bakınca sorumu açarak yeniden sordum. "Neden hatırlardın?" Balona üflerken kaşlarımı kaldırdım ve ona alttan baktım. Yanaklarım şişmişti.

"Güzelsin çünkü." Dedi işine devam ederken, önemsizmiş gibi.

Onu tanımıyordum ve sözleri de beni etkilememeliydi ama sanırım bir yabancıdan iltifat almak tanıdıktan almaktan daha hoştu. Yabancı seni tanımaz etmezdi, ve iltifat ettiğinde otomatikman bunun doğru olduğunu düşünerek tatmin oluyordunuz.

"Sağ ol."

"Ne demek." Dedi sessizce, sonra nefes verip yaptığı işe bakmak için iki adım geri çekildi.

O zaman onu daha detaylı süzdüm. Lacivert kot pantolonu orta kalınlıktaki baldırlarını sarmıştı ama dar değildi, motorcu ceketini birkaç dakika önce çıkartmıştı ve kısa kollusuyla kaldığında kol kasları gözlerimi büyütmeme sebep olmuştu. Tişörtü ince beline ve geniş göğüs kaslarına yapışıyordu.

Ama yine fazla umutlanmadım, sosyal medyada motor videoları izlerken de bu vücuda sahip motorcular görüyordum, sonra kaskları bir çıkıyordu, keşke hiç çıkartmasalar diye düşünürken bir haftamı yiyordum. Çünkü bir daha asla aynı gözle seyredemiyordum onları ve bir motorcunun tipsiz olması kadar çok az şey beni yaralıyordu.

İşimiz bittiğinde toparlandık, bir saati geçmişti sanırım. Buket'ler benzine kavuşmuşlarsa gelmeleri 40 dakika anca sürerdi, ninjayla daha az sürmesini bekliyordum gerçi.

"Bittiyse gidelim." Dedi Gökmen.

Onayladım. O boşalan çantasını sırtına takarken yürümeye başladık, bilerek mi yapıyordu bilmiyorum ama benden bir adım geride yürümeye özen gösteriyordu. Motorun yanında durduğumuz zaman, "daha iyi oldun mu?" Diye sordu.

Afalladım, bana mı demişti ve ne demişti? Ona dönerek, "anlamadım?" Dedim.

"Hastaydın ya, daha iyi oldun mu?"

Kaşlarımı çattım, o nereden biliyordu ki hasta olduğu mu? Burhan söylemiş olamazdı, neden söylesin ki?

"Sen bunu nereden biliyorsun?"

Burnundan gülüp motora kalçasını yasladı. Ceketi yanında motorun üstündeydi, akşam vakti yaklaşmış olmasına rağmen üşümüyordu belli ki. Kollarını göğsünde birleştirince kasları gerildi, dikkatini ver Aysuna!

"Gerçekten beni tanımadın mı?"

Bu iş gittikçe daha tuhaf bir hal alıyordu. "Nasıl tanıyayım ki?"

Güldü yine. "Doğru, kaskımı değiştirdim, Çiçek'le bugün kombin yaptık." Dedi bir saniye motoruna bakarak, o zaman sarı BMW'sinin isminin Çiçek olduğunu öğrendim. Kaskı da siyahtı ama kenarlarında sarı çizgileri vardı. "Ama sesimden tanırsın sanmıştım."

"Daha önce karşılaştık mı?"

"Evet."

"Ben öyle olduğunu sanmıyorum."

"Hastayken beynin mi uyuşmuştu yoksa?"

"Hasta olduğumu kim söyledi sana?"

"Kimse, gelip kendim gördüm."

"Nas-" derken durdum, siyah vizörünün ardındaki gözlerine baktım birleşen yapboz parçaları ile. Ses tonu bana hatırlattı. Gözlerim büyüdü, işaret parmağımı uzattım. "Sen o musun?"

Başını yukarı kaldırarak güldüğünde beyaz boynu gerildi. "Geç düştü." Diye alay etti benimle.

"Geçenler de odamı taciz eden?"

"Hoop, taciz maciz ayıp oluyor yalnız."

"Polisten kaçandın da?"

Gülüp başını salladı. "Evet."

Olayın şaşkınlığı ile biraz durduktan sonra, "beni gördüğün gibi tanıdın değil mi?" Diye sordum.

"Evet... Dediğim gibi daha önce görseydim bu güzelliği unutmazdım." Omuzlarını silkti. "Unutmadım da zaten."

Aynı iltifatı farklı şekilde tekrarlayışı susturdu beni bir süre. Sonra başımı iki yana sallarken etrafa bakındım. Güldüm. "Polisten kaçtığında anlamalıydım belki de."

"İşte o en son ayırt edebileceğin şey... Her motorcu kaçar, polislerin bize garezleri var çünkü."

"Kesin öyledir."

"Neyse..." Baştan ayağı süzdü beni. "İyileşmişsin, iyi gördüm seni."

"İyiyim."

Biraz yüzüme bön bön baktıktan sonra, "hala yüzümü görmek istemiyor musun?" Diye sordu.

"Hala hayal kırıklığı yaşayabilirim."

Güldü. Sesi güzeldi vicdansızın.

"Yaşamayacağına söz verirsem?"

"Yakışıklı olduğunu mu iddia ediyorsun? Kime göre, neye göre?"

"Aynam ve bana göre." Göz kırpar gibi başı sağa doğru gitti geldi ama vizör yüzünden kırptığını göremedim, yine de olduğunu düşünmek bile karnıma ağrılar yolladı.

Kendimi tutamayıp bu sefer gülen ben oldum ama o hiçbir fırsatı kaçırmıyordu, benimle beraber güldü. Neşesi yerinde bir arkadaştı kendisi.

"Hayır istemiyorum."

"Yanında hep kask takamam ya." Elleri kaskın altına kemerleri açmaya gitti.

Telaşa kapıldım. "Lütfen yapma."

"Yapacağım."

İleri atılıp ellerini tuttum. "Yapma nolur! Hayalimdeki gibi kalmanı tercih ederim."

"Manyak mısın kızım, çekil." Nazikçe itince mecbur ellerimi üstünden çektim ama o kaskı çıkarttığı gibi gözlerimi kapattım. "E yuh artık, saçmalama ya aç gözlerini."

Başımı iki yana salladım.

"Ne taktın ha, ne önemi var ki."

"Sizin gibi tipsizler yüzünden kasklar da arada gözüme kötü geliyor."

Kahkaha attı. "Sen kafadan sıyrıksın haberin olsun." Sustu. "Eğer hemen gözlerini açmazsan seni burada bırakıp giderim."

"Burhan kızar sana."

"Bence asıl onlar özel dakikalarını yaşarlarken sen burada ara biti gibi kaldığın için Buket sana kızar."

Bu biraz doğru olabilirdi. "Off!" Layarak gözlerimi yavaşça açtım, özel hayallerime kimsenin saygısı yoktu bildiğin. Görmek istemiyorum, zorla mı ya. Anlaşılan zorlaydı.

Tamamen gözlerimi açtığımda kask yerine bir erkek yüzü gördüm. Ohh, bu hayallerimi yıkmaz, yeniden inşa ederdi.

Yüzünü gördüm, saçlarını gördüm, gözlerini gördüm, onu gördüm...

O. O...

Motorcuların üstündeki yanılgımı kaldıracak kadar güzeldi. Yakışıklıydı.

Nefes kesiciydi!

Baka kaldığımı görünce, "ne oldu mankafa? Yoksa hayalindekine bin mi basıyorum?" Diye sordu ukala bir tavırla, yarım ağız sırıttı.

Loading...
0%