Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@dangerous_hatun

"Mert abi geldi."

Barkın'ın sesiyle ayrılarak birbirimizden koptuk. Sarılmamız bölündü, kapı girişinde durmuş bize masum bakışlarını dikmiş kardeşime bakarken gözlerimi kırpıştırdım. Onsuz aile sarılması yaparken yakalandığımız için utandım bir an.

Babam, "geliyorum oğlum." Deyip gözlerini sile sile içeri gitti.

Barkın üçümüze baktı. "Ne oldu size?" Biz tepkisiz kalınca omuzlarını silkip içeri girdi.

Peşine annem burnunu çekti, Gökmen gözlerini ellerinin tersiyle sildi. Ben de yaşlarımı sildim. Gökmen'in kızarmış gözlerine baktım, siyah elmas gibi parlıyorlardı. O sağ gözünü ovuştururken elimi uzatıp sol yanağına koydum, gözünün altındaki yaşları baş parmağımla sildim. Bana bakıp gülümsedi ve yaşlarını silmeme izin verdi.

Annem ikimizi yandan süzüp tebessüm etti. "Benimle de aynı konuşmayı yapacak mısın? Çünkü istemiyorum. Dayanamam ben."

"Hayır, sana kızgınım Kübra teyze."

"Hayır olsun, niye?"

Gülümsedim, hayır hayır annecim, korkma.

"Asistanın nasıl?" Diye imayla sordu Gökmen. "Daha iyiler mi? Hala bekar mı?"

Annem olayı çakıp anında sıyrılmak adına, "ben seni oğlum olarak aldım, kabul ettim. Hayırlı olsun." Deyip içeri koşuşturdu. Arkasından bakarken güldük. Gökmen burnunu çekip parmağının tersiyle silince ona baktım tekrar.

İşaret parmağımın tersiyle yanağını sevince bana baktı. "Ağlayınca çok tatlısın ama ağlama bir daha, içim parçalandır şurada 5 dakika da."

Gülümsedi, şımarık, sevgiye fazlaca maruz kalmış bir çocuk gibi gülümsedi. "İzliyordunuz değil mi?" Diye sordu sonra.

"Dayanamadık."

Bir adımda yanaşıp alnını bu sefer benim omzuma yaslayarak sığındı, boyundan dolayı eğilmiş, boyun eğmişti varlığıma. Ellerini belime hafifçe yerleştirdi. Sarıldı. "Ben de artık ağlamak yerine gülmek istiyorum."

"Bunu sağlayalım o zaman."

"Beraber değil mi?"

"Başka biriyle planın yoksa, evet beraber Gökmen."

"Ne biçim konuşuyorsun kız."

Gülerken belime parmağını batırdı, gıdıklandığım için kıkırdarken eğilip büküldüm. "Yapma Gökmen."

Bir daha yapmayıp ellerini sabit tuttu.
Ellerimi ensesine attım, sağ elimin parmakları tüy hafifliğinde saçlarını merhametle okşadı. Varlığımın onu rahatlatıp, sakinleşmesi için sessizce bekledik, dans pozisyonundaydık ama kıpırdamıyorduk, sadece bana sığınmasına izin veriyordum.

"Yine yanlış nokta sevgilim." Dedi 20 saniye kadar sonra. Tenimde sakinleşmiş, durgunlaşmıştı. Eski Gökmen yükleniyordu.

"Duygusal bir andayız Gökmen!"

"Uyarılma noktamı okşuyorsun, ne yapayım?"

"Okşamıyorum, seviyorum." Deyip ensesine şaplak attım.

Yalandan, "ah." Diye inleyince gülmeye başladık. Hareketlenen omzum yüzünden başı sallandı ve o buna daha çok güldü.

Sonra Gökmen bir anda gülmesini kesti, aklına bir şey gelmiş gibi başını hızla kaldırınca ellerim omuzlarına düştü, başımı ona doğru kaldırdım, gözlerime baktı. "Barkın, Mert mi dedi az önce?"

"Evet."

"Sizin evinize niye bir erkek geliyor ki?"

Gözlerine baka kaldım çünkü bunu cidden soruyordu. Ağlayınca gözlerinden yaş yerine beyni mi akmıştı acaba? "Hiiiç, öylesine." Dedim omuzlarımı silkerek. "Öyle arada gelirler bizim eve karşı cinsten."

"Ciddiyim Aysuna." Deyip içeri koştu. Arkasından baka kaldım. "Gökmen?" Diye seslenip ben de peşine koştum. Annemler salondaydı, Mert abi babamın oturduğu tekli koltuğun çaprazındaydı ve kağıt parçalarını inceleyerek konuşuyorlardı. Annem Barkın'la ilgileniyordu.

Gökmen koca cüssesiyle içeri girince haliyle dikkat çekti, sırtına toslamadan son anda durup yanına geçtim. Nezaketen gülümsedim. "Hoş geldin Mert abi."

Abi deyince mimikleri zorlandı ama o da nezaketen gülümsedi, beni gördüğüne sevinmişti. "Hoş bulduk Aysuna." Gökmen'e baktı. "Merhaba."

Gökmen, Mert abiyi uzunca süzdü; onun ince ama belirgin yapılı, uzun bedenini, siyah saçlarını ve zümrüt gibi yeşil gözlerini, takım elbisesi içindeki dik duruşunu... Bir ona bir ona baktım ve babamın umurunda olmasa da bu sessizlik beni tedirgin etti.

Gökmen bakışlarını ayırmadan yanındaki koltuğa oturunca ben de yanına oturdum. "Merhaba." Dedi sonra.

Babam Gökmen'in sesini duyunca ona baktı, Mert abiye başıyla işaret ederek, "benim damat." Deyip kağıtlarına geri döndü.

Annem dahi şaşırdı, Gökmen babama bakarken şaşkınlık ve gurur karışık gülümseyip Mert abinin gözlerine döndü, evet ben oyum, damadıyım der gibi bakıyordu.

Mert abi açıkça aramızda en çok şaşırandı, bana kaşlarını kaldırarak bakınca utanarak başımı salladım. "Nişanlı falan mısınız?" Diye sordu. "Ah hayır, öyle olsa duyardım." Gözlerindeki hayal kırıklığını nişanlı olmadığımız için mutlu oluşu gizledi. "Hamit amca illa ki çağırırdı beni."

Gökmen'in kaşları öyle bir çatıldı ki, aynı zamanda hem sevimli hem de nasıl kızgın olabiliyordu, anlamış değildim. "Niye sen kimsin ki?" Adamın suratına karşı bam diye sordu, annem gülüşünü zor tuttu ve gizledi. Sonra hızla başını bana çevirdi sevgilim. "Bu kim ki Aysuna?" Başımı çevirdiğimde dibimde olan kocaman gözlerini gördüm, bu adamı çözmek zordu. Şu an onu ve tatlığını öpmek istiyordum.

"Yayınevinin genel yayın yönetmeni."

"Hımm." Diyerek Mert abiye geri döndü. "Bekarsan Kübra teyzenin asistanı boştaymış, haberin olsun."

Annem gülüşünü bu sefer tutamadı, babam bile kağıtlara bakarken bıyık altından sırıttı. "Gökmen!" Diye uyardım dudaklarım kıvrılırken. Misafirlikte çocuğunun ağzını tutamamış anneler gibi hissediyordum.

"Ne? İyilik yapıyorum, bekarlar tanışsın kaynaşsın işte, Kübra teyzem iyi anlar o işlerden." Anneme de lafını sokmuştu, içi rahatlamıştı. Sırıttım. "Hem Mert abinin de yaşı gelmiştir, kaç yaşındaydın abi?"

Abi mi?

Annem gülmemek için verdiği savaşlarda patlıcana dönmüştü.

"Abi mi?" Diye sordu Mert abi de. Sinirle ama nezaketli bir zorunlulukla tebessüm etti. "Aramızda çok yaş farkı olduğunu sanmıyorum."

"Kusura bakma, büyüksün sandım. Kaç yaşındasın?"

Mert abi duraksadı, sonra yutkundu. "30."

Gökmen duyduğuyla memnun oldu. "Uvvv." Diye abartılı bir tepki verdi. "O yaşı severim." Sonra bana çevirdi başını, omzumu dedikoducu teyzeler gibi dürttü. "Gerçekten de abinmiş s- Aysuna." Keyifle arkasına yaslanıp Mert abinin gözlerine baktı, sahte şirinliği ile abartıyla gülümsedi.

Mert abi derin bir nefes alıp babama döndü, babam onun dönüşüyle yüzü kağıtlara gömülü olsa da gülümsemesini saklamak için hızla sildi.

Dayımın düğününden birkaç ay sonra ehliyet parası biriktirirken babamın yanında çalışmıştım, maaşımı babam veriyordu tabii ki de, Mert abiyle de orada tanışmıştık, bana her zaman sıcak davranmıştı, hatta Gökmen'in odama gizlice girdiği akşam babamlar Mert abi ve ailesinin evine gidiyordu oturmaya. 18 yaşındayken Mert abinin beni kolunun altına alıp saçlarımı okşadığını hatırlıyordum ama yirminci yaşım bana bakış açısını değiştirmişti sanırım. Babam da bunu fark etmişti, bu yüzden pek Mert abi bize gelemezdi, o gün de hasta olduğum için çok sevinmişti babam.

Aslında komikti, babam beni bir taliplimden kurtarırken öbürünün kucağına atmıştı.

Mert abi hoşnutsuzlukla babamı beklemeye koyuldu, Gökmen de sustu ama bakışları üstündeydi, arkasına yaslanmışken kollarını göğsünde bağladı. Ama bir ara babam bir hata yaptı, Mert abiye başını kaldırıp konuşurken elini de omzuna koyup samimi bir tavır sergiledi.

Gökmen'in kaşları çatıldı ve dudakları hafifçe büzüldü, sonra gözlerini kısıp boğazını temizledi.

Babam ona baksa da hiçbir şey anlamadı, yine de elini çekip kağıtlara döndü.

Ben az önce neye şahit olmuştum?

Gökmen babamı kıskanıyordu.

Başımı çevirip yan gözle baktım, kollarını bağlamış sinirli ama sevimli çocuksu hali onu ciddiye almamı engelliyordu. Gerçekten, hayatını böyle nasıl yaşıyordu? Hep gülerek, uyumlu olarak, sevimli... Hakkını savunuyordu ama gerçekten kızdığı anlar o kadar azdı ki, neredeyse unutup yok diyecektim. Hem de bir aslan burcuna göre acayip bir sakinliği vardı.

Babam başını işinden kaldırmadan, "Aysuna, kızım kahve yapar mısın bize? İşimiz biraz uzun sürecek de." Dedi.

"Olur baba."

Ayaklandığım sırada Gökmen, "benimkine tuz da koyar mısın Su?" Diye sordu.

Gülümsedim, mutfağa giderken, "zamanı gelince, evet." Dedim.

Babamla Gökmen'in bakışmasını görmek için neler vermezdim. Mutfağa girdiğimde hemen peşime annem damladı ve hunharca gülmeye başladı. Kahveyi ve şekeri çıkartırken nefessiz kalışıyla şaşkınca baktım. "Anne iyi misin?"

Kıpkırmızı olmuştu. "Ay bu çocuk, bu çocuk için bir sponsor bulalım Aysuna, komedi programı sunsun."

"Menajeri ben olurum." Diyerek hak verdim.

Gökmen birini sahiplendiğinde kendinden geçiyordu, daha yakın bir zamanda da Kutlu'ya köpek demişti. Oradan biliyordum, hatırlayınca gülmeye başladım.

"Ne oldu?" Diye sordu annem, sandalye çekip oturdu.

"Geçen günde Kutlu'yu kıskandı Gökmen."

"Ne diyorsun!"

"Dış kapıyı aramıza çekip, Kutlu'ya 'çekeyim de köpekler girmesin' dedi. Şok oldum, kaldım böyle."

Kahkahasıyla başı geriye düşerken elini ağzına kapatmak zorunda kaldı. Cezvede kahveyi karıştırırken ben de güldüm.

"Tuz meselesi nedir?"

Ah anacım ah, bir şey de kaçsın be gözünden, ne olur sanki. Fazla duraksarsam daha çok üstüme gelirdi, hızlıca üstten bir cevap verdim. "Aramızda espri."

"Hımm... Mümkünse espri olarak kalsın da zaten." Deyince, yan gözle baktım. "Daha okulun bitmedi, ilişkiniz yeni, biz yeni tanıştık. Tamam dayın diyor iyi çocuktur falan diye ama henüz çok erken."

"Tamam."

"Bak Aysuna uyarıyorum, sakın aklından, aklınızdan öyle bir düşünce geçmesin."

"Tamam dedim ya anne." Ağırca pişen kahveye eğdim başımı, suçlu gibi hissettim, çünkü düşünmüştük.

Bir dakika sessizlik oldu, annemin beni süzüp bu konu hakkında daha sert olma planları yaptığına emindim. Gökmen mutfağa girince havamız dağıldı, "çirkin herif." Diye mırıldanıyordu.

Bakıp güldüm. "Ne oldu?"

"Hiç sevmedim bu Mert abiyi."

Annem evlilik konusunu henüz üstünden atamadığı için Gökmen'e de düz bir bakış attı. Sonra kalkıp salona gitti. Gökmen arkasından baktı. "Kübra teyzeye ne oldu? O da mı sevmemiş Mert abiyi?"

"Evlilik yok dedi."

Gözleri kocaman oldu. "Ne?" Ciddileşti.

"Sen tuzlu koy dedin ya kahveyi, o da erkenden uyardı işte beni, okul bitmeden evlilik falan düşünmeyin sakın dedi."

Ben kahveye bakarken o bana baktı ve yüzü düştü. Sanırım -benim gibi- beklediği ilk engelin annem olması moralini bozmuştu. "Bekleriz, olsun." Dedi gönülsüzce. Konuyu konuşmak istemiyordum ama Gökmen'in moralini düzeltmek için birkaç kelam etmem gerekirdi, başımı kaldırdığım sırada telefonu çaldı.

Elini arka cebine attı, pantolonundan telefonunu çıkartıp aramayı cevapladı. "Efendim Atakan?"

"..."

"Aysuna'ların evindeyim."

"..."

"Bilmiyorum. Niye?"

"..."

"Olmaz."

"..."

"Enerjini yarın geceye sakla, biliyorsun, eğer gelmezseniz Burhan siler hepinizi." Bakışları durgunlaştı. "Gerçi kimin umurunda, siktirsin gitsin." Diye mırıldandığında şaşırarak baktım. Sesinde Burhan'a karşı ufak bir sinir ve kırgınlık sezdim.

"..."

"Hayır gelemem."

"Gazlamaya mı çağırıyor seni?" Diye sordum.

Başını salladı. Kahveyi ocağın üstünden aldığım gibi buzdolabına yaslanmış sevgilime koştum, iki elimle bileğini kavrayıp parmaklarımın üstüne yükseldim, telefonu çekip Atakan'a bağırdım. "Sevgilimi rahat bırak, yok gazlama mazlama."

"Çirkef, ne bağırıyorsun? Zaten sesini duydum günüm kötü geçecek şimdi." Diye o da bana bağırdı.

"Çok dert etmene gerek yok, akşam oldu zaten." Diye karşılık verdim.

"Sesin kulaklarımda olacağı için gece uykumda kaçacak."

"Vampire dönüşür çirkinleşirsin İnşallah." Deyip telefonu bıraktım.

Gökmen güldü, kahveleri dökerken beni seyretti, Atakan'a, "ben aranıza girmem." Dedi. Ondan bir ton laf işitip kapattıktan sonra içeriye geçiş hölüne bakındı ve hızla yanıma adımladı.

Arkamdan belime sarıldı, nefesini at kuyruğu yaptığım için boynumu koruyamayan saçlarımdan fırsat bularak boynuma verdi, "sana bir şey söyleyeceğim karşılığında evleneceksin benimle." Dedi.

Güldüm. "O kadar değerli yani söyleyeceğin şey?"

"Çok seveceksin."

"Neymiş?"

"Önce evleneceğim de."

"Tamam."

"Ama sene bitmeden."

Daha çok güldüm. Son fincana da kahveyi koyunca ellerimi karnımın üstüne birleştirdiği ellerinin üzerine koydum, sırtımı göğsüne yaslayıp başımı çevirdim, göz göze geldik.

"Annem vermem dedi valla."

"Söz de."

"Ama annem-"

"Kız desene."

Gülüşümle omuzlarım sallandı. "Ama Gökmen, annem-"

"De de de de de, hadi de."

"Çocuk gibi sayıklama." Deyince, kaşlarını çattı. "Olmaz dedi annem, sert bir dille de uyardı beni."

"Kübra teyzem bana kıyamaz, sen merak etme."

Kıskançlıkla, "ayy." Diyerek önüme döndüm. "Yesinler Kübra teyzeni."

Bu sefer gülen o oldu. Sırnaştı. "Derim kızın olmadan yapamıyorum, ev soğuk geliyor, karanlık geliyor, evlenmemiz lazım, Duman bile Aysuna'yı bekliyor derim."

"Duman kim?"

"Kedim."

Gözlerim sevinçle büyüdü. "Senin kedin mi var?"

"Evet."

"Annemi ikna edip geliyorum."

Salona gitmek için atak yapınca gülüp belime tek kolunu sardı, ayaklarımı yerden kesip önüne geri koydu beni, hiç ağırlığım yokmuş gibi hem de. "Vazgeçtim, Duman biraz daha bekleyebilir." Gözlerime güzelce baktı, bakışlarında özel hissettim. Sonra dudaklarıma baktı, Tekrar gözlerime çıktığında yoğunlaştıklarını gördüm. "Eğer biraz daha bana öyle bakarsan kahveleri soğuk ikram edersin."

Gülüşümle kısılan gözlerime iç çekerek baktı, önüme dönüp tepsiyi aldım.

"Yarın ben götüreyim mi seni sınava?" Dönüp gözlerine baktım. "Baban bir kere götürdü, sıra bende artık."

"Yarış yapacağın son kişi babam olsun Gökmen, çünkü kaybedersen sonuçlarından hoşlanmazsın." Deyip gülümsememi genişlettim.

Dudaklarını büzdü, haklı olduğumu biliyordu. "Doğru diyorsun, kazanamayacağım tek yarış."

Uzanıp yanağını öptüm. "Ne kadar hızlı olursan ol."

"Maalesef, kayınbaba problems." Gözlerini devirdi ama sonra hevesle yine bana baktı. "Peki sınavdan sonra yemeğe gidelim mi?"

"O hiç olmaz.

İsyan bayrağı çekti. "Ooo ama, o niye?"

"Pazartesi hani benim bir tanecik arkadaşım evleniyor, yuvadan uçuyor ya hani, ve bekarlığa veda partisi var ya, hıh, işte o yüzden."

"Parti dediğinde bir ikiniz olacaksınız."

Küçük görüyordu iki kişi oluşumuzu. Kaşlarım düştü. "Gökmen! Dua et elimde tepsi var."

"Hırçın kız." Deyip bir adım geri gitti. "Sana da gerçekleri söylemeye gelmiyor." Tepsiyi bırakmak gibi bir hamle yapınca gülüp hemen ellerime uzandı, "tamam tamam, kızma." Dedi.

Kahveleri dökmeden son anda dengede durdum, hala gülen sevgilime baktım. "Siz yapmayacak mısınız bekarlık şeyi? İlla ki bir şeyler planlamışsınızdır."

Ellerini ceplerine sokarken hoşnutsuzluğunu gördüm. "Bilmiyorum... Yani yapılır büyük ihtimalle ama gider miyim bilmiyorum."

Kaşlarımı çatma nedenim devasa şaşkınlığımdı. "Sen ciddi misin? Saçmalama Gökmen, Burhan arkadaşın, evleniyor, bu eğlence de yanında olmak zorunda."

"Saçma bir eğlence bence."

"Kötü şeyler yapılmadığı sürece zararsız bir eğlence ama." Dedim. "Yanında ol, tamam mı?" Tembih ettiğimde uzunca gözlerime baktı. Konuştuğunda konu rayından sapmıştı.

"Sınavdan sonra konuşacak mıyız?"

Neyi sorduğunu anladığımda duraksamak gibi bir hataya düşmedim, sakince, "hayır." Dedim.

Afalladı. "Niye? O zaman konuşmak istediğini söylemiştin, sorunlarımızı halletmemiz gerekiyor."

"Bir gece daha bekleyebilir, düğünden sonra konuşuruz."

Yüz ifademi süzdü, gözlerime baktı ve kafasının içinde dönüp dolaşan belli başlı soruların cevaplarını aradı. "Peki." Dedi sonra, yüzü düşmüştü, bir adım sola ve geriye çekildi. "İçeri gidelim hadi."

Başımı sallarken benden kopan gözlerine ve suratına baktım, beden dili huzursuz ediciydi. İçeri giderken ayağım kaydı, Gökmen son anda arkamdan kollarımdan yakaladı ve dengemi sağladı. Gözlerimi kırpıştırdım. "Sağ ol."

"Dikkatli ol güzelim, düşeceksin."

Başımı sallayıp devam ettim.

İçeri girip kahveleri dağıttıktan sonra Gökmen'in yanına geri oturdum. Annem Barkın'la tablette oyun oynarken Gökmen, Mert abi ve babamı kıskanma seansına geri döndüğü için ben de fırsattan istifade Buket'i aradım. Burhan'la akşam yemeğine çıkmışlardı, eğer evde tek başına olsaydı vicdan azabından kendimi keserdim.

Yarın için plan yapıp kapattığımda Mert abi de ayaklanmıştı. "Kahve için teşekkür ederim Aysuna," ayaklanan babama ve anneme baktı, "ben gideyim artık, hayırlı akşamlar." Dedi.

Gökmen ve bende ayaklanınca annem Gökmen de gidecek sandı. "Oğlum kal, akşam yemeği yeriz."

Gökmen'in canına minnet. "Tabii ki kalırım Kübra teyzecim."

Babam ona meşhur yan bakışlarından birini attı ve, "gevşek." Diye mırıldandı.

Kıkırdadım.

Hep beraber kapıya çıktık, Mert abi mahallede park ettiği arabasına giderken terliklerimizi giyip biz de peşine çıktık. Gökmen hemen arkamdaydı, bedenim onun bedeninin yarısını kapatıyordu ve göğsünü sırtımda emaneten hissedebiliyordum. Arkamda duruşuyla güç gösterisi yaparak yerini belirtiyordu, karşıdan onun önünde küçük göründüğüme emindim, çünkü Gökmen şapşik tavırlı olabilirdi ama yeri geldi mi sert erkeği oynamayı da biliyordu.

Mert abi gittikten sonra içeri geri girdik. Gökmen babamın arkasındayken, "o getirdiği kağıtlar neydi Hamit abi?" Diye sordu.

"Sana bahsettiğim kitapla ilgiliydi."

"Gelmişken bende baksaydım o zaman." Karşılıklı oturdular.

Annemin yanına oturduğumda kolunu omzuma atınca göğsüne doğru sırnaştım, anne kokusu gibisi yoktu. "O niye?" Diye sordum.

Bana baktı. "Kapak fikri düşünürdüm."

Başımı küskünlükle anneme kaldırdım. "Annecim avukatlığımı yapar mısın? Bu ikisine söyle, öyle bir şey olmayacak."

"Niye?" Diye sordu babam.

"Benim canım ünlü olmak istiyor." Diye peşine söylendi Gökmen.

"Hayatta kalmak da istiyor musun Gökmen!"

Gözlerini kaçırıp oturduğu yere sinerken annem güldü, babam bıyık altı tebessüm ederken Gökmen'e bence sus bakışı attı. "Kübra teyzen de böyleydi gençken, yakışıklıydım ya çok sıkardı beni."

"Hala yakışıklısın Hamit abi."

"Öyleyim işte ama yaş gittikçe bu muhabbetler azalmaya başlıyor."

"İnşallah azalır, ben çekemem."

"Oğlum sen zaten yaşlanınca yakışıklı olmayacaksın. Herkes ben değil."

"İki ego yığını." Dedi annem. Alayla güldüm.

"Ama öyle Kübra." Dedi ısrarla babam, sonra heyecanla parmağını salladı. "Bak deyince aklıma geldi." Bana döndü hızla. "Kızım odamdan siyah maskemi getirsene, unuttum dün akşam da yapamadım, hemen şimdi yapayım, sen de yap hem, sınav stresinden tenimiz gerildi iyice."

Gökmen bunlar ne diyor diye düşünerek garip bakışlar atarken ben yatak odasına koştum. Maskeyi alıp geri dönerken daha holden sesleri duymaya başladım, içeri girdiğimde ise daha netti. "Bak oğlum tenin güzelleşir, dinle beni."

"Yok abi Hamit abi valla gerek yok ya."

Babam üstüne doğru eğildiği için Gökmen koltukta geriye yatmıştı. Annem ve Barkın sessizce kıkırdıyorlardı, babamın yanında durduğumda elimdeki maske kutusunu aldı. "Bak bu var ya 10 numaradır, 10, 10. Bir dene, link isteyeceksin benden."

"Ya Hamit abi benim yüzüm zaten güzel, ben sabunumla mutluyum, istemiyorum, gözünü seveyim ya." Kurtarmam için yalvaran bakışlarını bana çevirdi. Omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Hatırım için dene bari."

"Vıcık vıcıkdır ama şimdi o."

"İzin ver yapayım, ilk 5 dakikadan sonra serinleyip rahatlayacaksın zaten." Kutudan maskeden önde sürülmesi gereken su bazlı bakım ürünlerini çıkartınca Gökmen'in gözleri büyüdü.

Ellerini yanaklarına kapattı, dudakları hafif büzüldü, gözleri açıldı. "Cildimi mahvedeceksin Hamit abi."

Şu an öyle tatlımı tatlı ve komik gözüküyordu ki, ağzını yüzünü yiyebilirdim ama işte, babamlar vardı.

"Yok oğlum tecrübe konuşuyor, güven bana."

"Ama-" Diyemeden babam ürünleri Gökmen'in yüzünde denemeye başladı, Gökmen koltukta arkasına yaslanmış otururken babam üstüne eğilmişti. Bizim yaşamamız gereken o romantik ve komik anı babamla sevgilimin yaşaması peki. Şoktaydım. Babam haklarımı çalıyordu. Neyse ki izlemesi komikti de, kendimi avutuyordum.

Gökmen gözlerini kapatıp pes etti. Annem ve Barkın babamın bir yanında ben bir yanında eğilmiş izliyorduk. Gökmen gözlerini açsa korkudan bağırırdı herhalde, deneyi izleyen bilim adamları gibiydik.

Biraz sonra annem Barkın'la yemek hazırlamaya gidince üçümüz kaldık.

Babam maskeyi yüzüne koyunca Gökmen yüzüne salyangoz konulmuş gibi iğrenme sesleri çıkarttı. "Hamit abi iğrenç, bu ne? Ne var ya bunun içinde!"

"Bir şey yok oğlum içinde."

"Uhulu değil dimi, yapışmaz yüzüme?"

"Ha yapışsın da hiç çıkartamayalım, saçmalama oğlum, olur mu hiç öyle şey."

"Nasıl çıkartacağız peki sonra?"

"Ağda gibi tutup çekeceğiz." Diye atıldım, o kadar masum ve saflıkla soruyordu ki, şakamı yapmasam içimde kalırdı.

Gözleri yuvalarından çıkacak kadar büyüdü. "NE!"

Babam beni, "Aysuna." Diye uyarırken kıkırdadım. Gökmen'e dönüp omzunu sakinleştirmek için sevdi. "Yok oğlum yok, yok. Öyle bir şey yok."

"Tuhaf da kokuyor bu."

"Güzel kokuyor, mangolu."

"Mangoyu sevmem ben."

"Kusura bakma çilekli maskemiz bitmişti." Babam alayına söylemişti ama Gökmen gerçek sanıp üzüldü.

"Tüh, bitti mi gerçekten?"

Babam başını iki yana sallarken gülüp koltuğa yanına oturdu, sonra kendine maskeyi yapmak için hazırlıklarına başladı. Gökmen derin bir nefes alıp yüzünü buruşturdu, ona bakarken gülmemek için sıktığım dudaklarımı görünce, "bak kaşlarımı da çatamıyorum zaten Aysuna, gülme." Dedi, benden önce babam güldü, bu tür durumlar da gülmek esnemek gibiydi, babam gülünce ben de gülmeye başladım.

Gökmen ikimizle baş edemeyince gözlerini kapatıp başını arkasına yasladı, parmaklarını birbirlerine geçirip karnı üstüne koydu, güzellik merkezinde gibi rahattı.

Babam da maskesini yapıp aynı damadı gibi gözlerini kapatıp pozisyon alınca balığın ağa takılmasını bekleyen balıkçı sabrım sayesinde telefonumu çıkarttım ve hızlıca fotoğraflarını çektim. Ama bildirim sesim açık olduğu için çıkırt sesi çıktı ve duyunca aynı anda gözlerini açtılar, korkunçtu! Ve komik!

Yerimde kedi misali sıçrarken telefonumu göğsüme bastırdım. Yaptığımı anlayıp aynı anda, "Aysuna!" Diye çığırdıklarında kıkırdayarak mutfağa kaçtım. "O resmi sil!" Diye arkamdan bağırdı Gökmen.

"Cesedimi çiğnemen gerek." Diye ben de mutfaktan bağırdım ve resmi annemle Barkın'a gösterdim, gülme krizine girdik.

Yeni bir aile için güzel bir başlangıç yapmıştık.

Loading...
0%