Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@dangerous_hatun

"Hiçbir seri üretim araç motoru geçemez!"

"Supra? Gtr?"

"Komik espriler ama gülmeyeceğim, kabullenmeniz gerek artık, motoru geçemezsiniz."

"Hadi len oradan!"

Gökmen yemeğe kalmıştı ve yemekten sonrada bir saat kadar oturmuştu, o saatler de bu muhabbetlerden o kadar çok duymuştum ki, gece rüyalarıma girmişti. Babam Gökmen'i yenemeyince, "hani arabaları sevecektin," deyip can damarından vurdu.

Gökmen o zaman pes etti, daha sonra Pazartesi düğünden sonra -benim de o söylemeden önce haberim yoktu- gelin, damat ve arkadaşları olarak yemeğe gideceğimizi söyledi, ve hazır buradayken de izin aldı.

Şimdiyse Pazar sabahına gözlerimi açmayı reddediyordum, stresten sanırım uykum vardı ve gece dişlerimi sıkmaktan olsa gerek başım ağrıyordu. Kafama kadar çektiğim yorganımı babam tek eliyle indirdi, en sinir olduğum şey!

"Baba!" Diye bağırdım.

"Sınava 40 dakika kaldı, hemen kalk çayını iç," diyet çayımı masamın üstüne koydu. "Üstünü giyin, kahvaltıya in. Barkın bile kalktı, sen hala yatıyorsun."

"Barkın niye kalktı bu saatte?" Huysuzca sorup gözlerimi ovuşturdum.

"Seni bıraktıktan sonra sinemaya gideceğiz, onun heyecanıyla kalktı."

Kaşlarımı çatıp oturur pozisyona geçtim. "Ben üvey evladım sanırım."

"Onun yaşında ben seni başımın üstünde taşıyordum."

Çayıma uzandım, babam benden önce davranıp elime tutuşturdu. "Teşekkür ederim." Bir yudum alırken beni seyrediyordu, gözlerimi kaldırıp baktım ve tek gözümü kırptım. "Ne oldu baba?"

"Sen nasıl kızsın ya!" Dedi. "Kız dediğin iki saat önceden kalkar, kombin yapar, beğenmez bir daha yapar, ayakkabılarını yan yana koyar seçim yapar, youtube'dan sınav makyajı aramaları yapar, ne bileyim, pimpirikli olur." Anlatırken eli kolu durmadı, susup baygın bakışlarımı gördüğünde ise, "bir de benim kızıma bak, hem de benim kızım yani, benim, benim genetiğim. Şu göz altı morluklarına bak." Dedi, halim onu delirtiyordu.

Sırıtırken gözlerinin içine baka baka çayımdan içtim. "Sana da hayırlı sabahlar baba."

"Niye bana değil de annene çektiysen." Odamdan çıkmak için hareketlendi. Kapımı açık bırakıp gittiğinde sinirle soludum, kapımın açık bırakılmasından da nefret ederdim!

Çaya döndüm, "ne kadar dertsiz tasasızsın." Dediğimde kendimden iğrenerek burnumu kırıştırdım. "Çay çünkü o Aysuna." Hırsla kocaman bir yudum aldığımda sıcak olduğu için dilimde, boğazımda yandı. Çığlık attım, elimle ağzıma yelpaze yaparken bardağı zar zor masama koydum, "yandım yandım yandım." Diyerek odada birkaç tur attıktan sonra dilimde kalan kötü ve acı tat dışında iyiydim.

Üstümü giyinirken Gökmen aradı, kalktığımdan emin olup moral verdi bana. Canım benim ya, yerim onu. Sonra Buket de aradı ve o azarla karışık bir motivasyon konuşması yaptı. Kahvaltı da Barkın dördüncü sınava kalırsam üç gün güleceğini söyledi, evden çıkarken annem dualar okudu, okula geldiğimizde babam boks maçına çıkacak boksör gibi omuzlarımı ovup, "başarabilirsin" telkinleri etti.

Başaracaktım.

O okulu kazanacaktım.

Bir altı beni kesmezdi!

Gına gelmişti artık!

Bekle beni İstanbul. Geleceğim!

Saatler süren işkenceden sonra binadan çıktığımda omuzlarım yere değiyordu, bu sınavın iyi ya da kötü geçmesiyle alakalı değildi, psikolojikti kesinlikle. Bahçede banka oturmuş beni bekleyen Buket'in yanına ölü gibi adımlamaya başladım. Beni görünce başını kaldırıp gülmeye başladı.

"Komik değil, şaklaban!" Dedim.

Daha çok güldü.

Yanına oturunca kolunu omzuma attı, başımı omzuna yasladım. "Bu insanlar niye bu kadar acımasız Buket, böyle sınav mı olur ya? Bu hangi türün işkencesi?"

Saçlarımı sevdi. "Oy benim kankitom, oy benim canikom, oy oy, üzmüşler mi seni, oy kıyamam, oy."

Düşündükçe sinirlerim bozuluyordu, ağlar gibi yüzüm buruşunca sessiz çığlıklar attım, çünkü dışarıdaydık. Yüzümü Buket'in beyaz çizgili siyah saçları arasına soktum. "Onları idam edelimm."

Şımarık çocuk hallerime gülerken açıkta kalan yanağımın ucunu sıktı. "Boş ver onları, gel ben sana waffle ısmarlayayım, sonra parka gidip motor keselim."

Başımı kaldırdım, dudaklarım büzülüydü. "Ama bugün senin günün."

"Evet?"

"Senin istediklerini yapalım."

"Benim yapmak istediğim bir şey yok, sen yanımdasın yeterli."

Yalnızlığından dolayı ona iyi geldiğimi, arkadaşı, dostu, ailesi olduğumu biliyordum ama Buket de benim için bunları temsil ediyordu. O benim Buket'imdi, içinde onlarca renkli ve güzel kokulu çiçekler bulundurduğu bir buket.

Gülümseyip, "yaa."Larken başımı tekrar göğsüne yasladım. "Kankitonellam benim." Beline sarıldım. "Sinemaya da gider miyiz?"

"Niye?"

"Annemler Barkın'ı alıp gitti çünkü, beni sahipsiz yavru gibi sınav binasında bırakıp gezmeye gittiler Buket." Yalandan ağlamaya başlayınca saçlarımı sevip daha sıkı sarıldı, oyunuma ayak uydurdu.

"Oy oy oy, benim arkadaşımı üzmüşler ya, oy oy. Gideriz tabii, bir sürü filme sokarım ben seni."

Başımı kaldırıp gözlerimi büyüttüm. Sesimi incelttim. "Çinçeyoo?"

Gözlerime bakıp kahkaha attı. Lise yıllarımızda gecelere kadar Kore dizileri seyrederdik, ilk crushlarımız çekik gözlülerdi, o zamanlardan kalma bir anıydı bu da. "Çinça çinça." Dedi başını sallayarak.

Gülüştük. "Hadi gidelim o zaman." Deyince, sarılmayı kesip koynundan çıktım.

"Balayı yerinizi seçtiniz mi?" Buket benden iki santim daha uzun olduğu için ben koluna girdim. "Bana bir sürü fotoğraf at olur mu? Çeşit çeşit."

Gülümsedi. "Atarım." Dedi havalı havalı. "Aslında ben hep Kapadokya'ya gitmek isterdim biliyorsun zaten, hayalim orasıydı ama Burhan dedi ki bir hafta izinli olacağım, bir hafta boyunca da Kapadokya'yı gezmek saçma olur diye düşünmüş o yüzden üç şehir seçmemi söyledi."

Heyecanla gözlerim büyüdü. "Balayını üç farklı şehirde mi yapacaksın?"

O da benim gibi heyecanla gözlerini büyüttü. "Evettt." Diye baskı yaptı, yürümemiz; sessiz çığlıklarımız ve olduğumuz yerde tepinmelerimiz yüzünden bölündü, birbirimize doğru eğilip boşta olan ellerimizi ağızlarımıza kapattık. İkimizde aynı şey için heyecan duyuyorduk.

İnsanlar deli hareketlerde bulunan iki genç kıza tuhaf bakışlar atarak yanlarımızdan geçtiler.

Boğazlarımızı temizleyip hemen kendimize çeki düzen verdik, omuzlarımızı dikleştirdik ve yürümeye devam ettik ama bıyık altından gülüşüp duruyorduk.

"Nereleri seçtin peki?"

"Fazla benzin gitmesin diye yakın yerleri seçtim. Önce Muğla, denize gireriz beraber diye düşündüm ama bence daha çok evdeki havuzu kullanacağız." Bana yandan bakıp göz kırpınca kıkırdadım.

"Çapkın seni." Dedim koluna vururken.

Güldü. "Sonra Denizli'ye geçeriz dedim, yeşillik alanları gezmek istiyorum. Sonra da Afyon, dağ taş görelim biraz."

"Çok güzel yerler seçmişsin." Işıklarda durup yayalar için yeşilin yanmasını bekledik.

"Bir hafta da çok rahat gezeriz değil mi? Şehirler birbirlerinden uzak da değiller ya, yolda vakit de kaybetmeyiz."

"Öyle. Otel işini nasıl ayarlayacaksınız? Önceden ayarlamanız lazım ama ya yetişemezseniz? Bir de yaz sezonu, haftaya okullar tatil, daha bu haftadan insanlar başladı tatil mekanlarına yığılmaya, hadi Muğla'dan yer tutarsınız da diğerleri ne olacak?"

Bunu hiç detaylı düşünmemiş olacak ki duraksadı, biraz düşündü canım arkadaşım. "Sanırım tek çözüm araba da yatacağız, en kötüsü."

Genelde aklım fesat çalışmazdı ama balayı konuşması yapınca otomatikman yükleniyordu. Dirseğimle dürttüm. "Bir araba fantezisi?" Kaşlarımı kaldırıp indirdim.

Önce hareketime güldü. "Her an her şey mümkün." Deyince beraber gülmeye başladık. "Ama yok ya sonra nerede banyo yapacağız, öyle mi duracağız bir yer bulana kadar. Yok yok ben istemem."

"Niye? Afyon da dağa çıkın, park edin arabayı, manzaraya karşı işte-"

"Aysuna!" Gülerken tikime dokunduğu için lafım gülmem ve iki büklüm olmamla bölündü. Çarşının ortasındaydık. "Sen Gökmen'den önce böyle değildin, ay neler de söylüyor."

Gülüşüm arttı, çünkü komikti.

"Kız sen daha şurada bir ay önce Gökmen'i yanağından öptüğün için kırmızının her tonunu yanaklarında taşıyordun."

Daha çok güldüm, elim ağzımın üstündeydi ama sesimi bastırmak çok zordu. Derin bir nefes alarak durdum sonunda. "Ayhh!" Buket bana inanmazca bakınca sinirlendim. "Sende sütten çıkmış ak kaşık değilsin hani. İçimizdeki en fesat kim, ha, kim kim? Aa, ben buldum, senmişsin."

Dudak bükerek önüne döndü, bıyık altından sırıttı. "Ama utanıyorum söyleme öyle şeyler."

Gülümsedim. "Tamam tamam kapatıyorum konuyu."

Waffle yemeye geldiğimizde iki kişilik bir masaya kurulduk, siparişimiz alındı. Telefonum çaldı, dayım arıyordu. "Efendim dayıcım?" Ben konuşurken Buket de bana odaklandı ve duyabildiği kadar dinlemeye başladı.

"Çıktın mı sınavdan bir tanem?"

İlgisiyle gülümsedim. "Çıktım." Dedim sevimli bir ses tonuyla.

"Sesin fena gelmiyor, nasıldı? İyi miydi?"

"Sınav idare ederdi ama sonuçlar çıkınca göreceğiz."

"Moralini bozma sakın, başaracaksın bu sefer." Dedi. "Neredesin şimdi? Ne yapıyorsun? Yemeye gidelim mi beraber, en sevdiğin tostçu hala en sevdiğin tostçu mu?"

Dayım geldi geleli adam akıllı vakit geçirememiştik beraber, eskiden beni alır avmlere götürür, alışveriş yapardık beraber, eğlenirdik, evlendikten sonra hem uzaktaydı hem de yengem pek istemezdi benimle yakın olmasını. O yüzden uzaklaşmıştık. Geri dönse de hayatım eskisi gibi boş değildi, Buket ve evliliği vardı, Gökmen ve ilişkimiz, şükürler olsun ki bitmiş olan sınav stresim vardı. Bahanelerim sağlam olsa da onlara sığınmayacaktım, dayıma da vakit ayırmam gerekiyordu.

"Teşekkür ederim dayıcım ama şu an Buket'le beraberim." Arkadaşıma gülümsedim, o da bana gülümsedi. "Selam söyle." Dedi hemen ağzını oynatarak. "Sana da selamı var Buket'in... Yarın düğün günü ya bekarlığa veda yapıyoruz beraber, yarın düğünden sonraya kadar benden dolusu yok anlayacağın."

Gülümsediğini sezdim. "Anladım, sen de selam söyle, iyi eğlenceler o zaman size, bölmeyeyim."

"Teşekkür ederim dayıcım." Kapatmaya hazırlandığım sırada tekrar konuştu.

"Aysuna?"

"Efendim dayı?"

"Gökmen'le aranı düzelttin mi?"

Bir saniyelik bir duraksama yaşadım. "İyiyiz."

"Sevindim." Durdu bir süre, karar verir gibiydi, tekrar konuştuğunda sesi kısık ve kalındı. "Unutma dayıcım, geçmiş geçmiştir."

Kaşlarım çatıldı. Dalgınlıkla, "unutmam." Diye mırıldandım. Buket de yüz ifademe bakarak kaşlarını çattı.

"Tamam bir tanem görüşürüz."

"Görüşürüz." Telefonu kapatıp masaya yanıma koydum.

"Ne oldu?" Diye sordu Buket. Bakışlarından kötü bir şey olmasından ürktüğünü gördüm.

"Hiç... Dayım sadece Gökmen'i biraz fazla seviyor sanırım."

Ne beklediğini bilmiyordu ama beklediği şeylerden biri bu olmadığı için gülmeye başladı, dalgınlıkla ben de ona katıldım.

"Buluşmak istedi ama seninle beraber olduğumu söyledim."

"Selçuk abiyi geldiğinden beri görmedim, gelseydi keşke, bize tost ısmarlar kaçardı sonra." Söylediğine gülümsesem de dayım aklımı karıştırmıştı, neden herkes Gökmen'le ilgili bir şey söylerken geçmiş deyip duruyordu. İçimden bir ses dayımın da Gökmen'i en az Burhan kadar iyi tanıdığını söylüyordu, bir kadın olarak altıncı hissime güveniyordum. Ve sanki ikisi de Gökmen'i üzüp kırmamdan korkuyordu. Geçmişi yüzünden!

Yüz ifadem düşüncelerimle şekillenince Buket gözlerini kıstı. "Başka bir şey daha var?"

Masanın üzerinde ellerimi birleştirip parmaklarımı geçirdim, oynarken biraz onlara bakındım. "Bence dayım Ataberk'i ve Gökmen'in geçmişini biliyor." Gözlerine baktım. "Neden abisiyle problemi olduğunu, yalan söylediğini, hepsini."

Buket de düşünceleriyle biraz duraksadı. "Aysuna, bence Gökmen sandığımız kadar gizemli değil, biz abartıyoruz. Sadece bir abisi var, küsler, olay bu."

"Ama neden küsler?"

Sıkıntıyla nefes verip arkasına yaslandı, aslında o da merak ediyordu ama benim kadar karışma hakkı yoktu ve öğrenememek sinirlerini bozuyordu. Yutkundu. Sonra aklına başka bir şey gelerek tekrar bana odaklandı. "Gökmen'le konuştun mu?"

"Düğünden sonra konuşacağım."

Onun başka bir konu, benim farklı bir konu üzerinden gittiğimizi, "Burhan'la kavga etmişler." Dediğinde anladım.

Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu, öne doğru eğildim. "Ne?" Diye sesim yükseldi, tam o sırada da siparişlerimiz geldi. Genç erkek garson tabaklarımızı önlerimize koyarken saniyeler saatler gibi geldi, o gittiğinde de hızla sordum. "Ne demek kavga etmişler? Neden?"

"Bu kadar çok şaşırdığına göre hiçbir şeyden haberin yok."

"Tabii ki de yok, ne zaman oldu bu?"

Çatal ve bıçağını alıp bir dilim kesmek için pozisyona aldı. "Dün akşam."

"Dün akşam mı?" Diye sordum, garipti. "Ama Gökmen normal ve neşeliydi, hem de fazlasıyla Gökmen gibiydi."

"Uzaylı o çocuk be! Kim en iyi arkadaşına yumruk atıp sonra da normal olabilir ki?"

Sorusuna tereddüt etmeden cevap verdim. "Gökmen."

Gözlerini devirdi. "Hem de çakma uzaylı."

Gökmen, Burhan'a vurduysa ciddi bir mesele olmalıydı, belki de Burhan bana söylediği şeyi itiraf etmiş ve Gökmen kızmıştı, aklıma başka hiçbir şey gelmiyordu ama İnşallah Uçurtma ya da başka bir konu yüzünden kavga etmişlerdir. Çünkü eğer Gökmen, Ataberk'i bildiğimi biliyorsa- Bir dakika. Biliyordu! Dün akşam babama abisinden bahsederken ki imaları bu yüzdendi! Konuşmak istemesi. Ağzımı yokluyordu, tepkilerimi. Abisini bilirken hala aynı mı olacaktım yoksa ona tepki mi gösterecektim, bunu ölçmüştü.

Korkmuştu!

Kafam karıştı, duygularım allak bullak oldu. Gökmen yanımda değildi ama beni sarsıyordu.

Abisini öğrenmeme mi neden bu kadar istemiyordu? Anlamış değildim.

Buket tabağına dönüp sessizleşince kötü hissetim, hızla kendime gelip unutmaya ve unutturmaya çalıştım. "Ay neyse, erkekler kendi aralarında hallederler, boş ver, he illa da kafamıza takalım diyorsan yarından sonra dert ediniriz, hatta sen birkaç ay sonra da dert edinebilirsin, sonuçta cicim ayları, ben yarın akşam başlarım mesaiye." Güldü, güldüm. "Ama bugün değil." Bugün olmaz, kafama takılsa da geçmiş saçmalıkları için arkadaşımı bu özel günde üzmeyecektim, kafasından çıkmalıydı hepsi, unutmalıydı. Ama Burhan'ın yumruktan dolayı patlamış dudağını gördüğüne göre pek de unutabileceğini sanmıyordum. Yine de denemeden bilemezdim. "Bugün senin son bekar günün." Dediğimde, gözlerime baktı. "Dibine kadar bekar olalım."

Gülümsemesi büyüdü, sırıtmaya dönüştü ve bu hoşuna gitti. Aynı şekilde bende sırıttım ve ellerimizi uzatıp masanın üzerinde çaktık.

"Bunu yapmayalı uzun zaman olmuştu."

Neden bahsettiğini çok iyi biliyordum.

🏍

Liseye giderken uslu öğrencilerdik, derslerimizi zamanında teslim eder, eksi almazdık, öğretmenler bizden memnundu, diğer kızlarla iletişimimiz az olsa da iyi anlaşırdık, erkeklerin sadece arkalarından bakıp gülüşürdük çünkü o zamanlar sevgili olmak değil flört etmek bize havalı gelirdi.

Ama okuldan sonra Buket'le çılgın birçok anımız vardı. Bir keresinde 11'inci sınıfa giderken okuldan sonra sinemaya gittik ve korku filminde çok fazla güldüğümüz için azar yiyip salondan atılmıştık.

O gün okul üniforması içinde, genç iki kız, arkalarındaki bağırışları yok sayarak sinema salonundan gülüşürek kaçmıştı. Ergendik, eğlenmiştik. O zamanlar mazeretimiz vardı. Ama şimdi yok.

Arkamızdan gelen bazıları küfür içerikli sözcüklerden kaçmak için koşarak kapıdan çıktık, Buket'le kol kolaydık, yine korku filmine girmiştik ve tam bööö sahnesinde -insanlar gerim gerim gerilmişken- aynı anda sessiz salonda "bam!" Diye bağırmıştık. Herkes korkup kızmıştı.

Hayır anlamıyorum, zaten korku filmine korkmak için girilmiyor muydu? Ha film korkutmuş, ha biz. Ne diye kızıyolarsa!

Paytak adımlarla koşarak uzaklaştık.

"Biletler boşa gitti be." Dedi Buket nefes nefese durduğumuzda.

Güldüm. "Güzel film değildi zaten."

"Nereden biliyorsun?"

"Filmi gözünden tanırım."

Tebessüm edip gözlerini devirdi, çiçeklerin dikildiği etrafı taşlarla çevrili kaldırıma oturunca başında dikilmeye başladım. "Nasıl hissediyorsun?"

"Bunu lisede yapmıştık, şimdi de yaptık, evliyken de yaparım. Pek de bekarlıkla alakalı değil bence."

"Çok pardon bunu evliyken nasıl yapacaksın?"

Ayağa fırladı. "Bekârken yapılıp da evliyken yapılamayan bir şey yapalım. Bugünün amacı bu."

Sırıttım. "Benimle vakit geçiriyorsun işte. Evliyken bunu çok fazla yapamayacağız." Gözleri baydı. "Aman tamam be... Ne istiyorsun söyle o zaman. Striptizci mi bulayım sana?" Gözleri hafifçe genişleyince, "Tövbe Estağfurullah." Diye söylendim. "Aklına sokuyorum bende, Burhan vurur ikimizi de valla."

"Doğru." Biraz daha durup nefeslendik. "Diyeti mi bozsak o zaman?"

"Yapacak başka neyimiz var ki?" Koluna girdim. "Abur cuburun dibine vuralım."

"Vuralım anasını satayım, yarın gelinlik giymeyecekmiş gibi vuralım."

Abur cuburla gaza gelip markete girdik. Bizim bekarlığa vedadan da anca bu beklenirdi zaten. Çikolatalar, cipsler, kekler, cebimizdeki paranın her bir kuruşunu hiç acımadan -belki ben biraz acımış olabilirim- kasada poşetlere doldurduğumuz abur cuburlara yatırdık.

Otobüs durağına kadar kol kola yürürken bir paket cipsi açmıştık bile. Yiye yiye gittik. Durakta da araç beklerken bayağı oyalanmıştık.

Eve geldiğimizde araba kapının yanındaydı, yani annemler çoktan gelmişti. Anahtarımla kapıyı açtım, ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdik. Benim üçlü mutfaktaydı, Buket'le beraber kapı girişinde durup sofrayı kurmalarını izlemeye başladık.

Buket omzunu pervaza yasladı, cips yemeye devam ettiği için ses çıkarttı. Bize baktılar. Kollarımı göğsümde bağladım.

"Görüyor musun Buket? Ne mutlu bir aile tablosu, sinemadan gelmiş sofra kuruyorlar beraber."

"Görüyorum kankim, görüyorum. Can yakıcı."

"İnsanın gözleri kanıyor." Dedim süzerken.

Bize bakıp güldüler. Annem tezgaha giderken Barkın da peşinden yürüdü ve bize bakarak nispet yaptı. Dil çıkarttı.

Buket'le masa da oturan babamın yanına giderken elimin tersini kaldırdım Barkın'a. "Çarparım ha çocuk!"

"Benim güzel kızlarım." Sandalyelerimizi babamın yanına çektik, sağına ve soluna oturduk. Babam kollarını ikimizin omzuna attı. "İstediğiniz sinema olsun, ben götürürüm sizi." Önce Buket'in şakağına sonra da benimkine bir buse kondurdu.

Arkadaşımı benden ayırmazdı, bunun için anneme de babama da çokça minnettardım. Kalpleri kocamandı... Annem sadece beni doğurmuştu, ama babamın iki kızı vardı.

Gerçi bu aralar babamın çocukları çoğalıp duruyor, hepsini de ben bulup getiriyordum, kendime kardeş edinmekte üstüme yoktu. -Gökmen hariç!- O babamın damat adlı oğluydu.

Akşam yemeğini koca bir aile olarak yedik, babam Buket'e dalaşıp durdu, onlara gülmekten gözlerimiz dolmuştu. Annem yemek tarifi verip durdu ve ben olmazsam olmaz, Barkın gibi çocuklarınız olursa kendimi teyze olmaktan men ediyorum diyerek takıldım.

Ama bir ara sessizleştik. Neden oldu bilmiyorum ama durduk, çok gülüp, çok eğlenmiş, çok espriler yapmıştık. Ve sonunda sanırım gerçek yüzümüze vurunca sessizlik en kolayı haline gelmişti.

Annem derin bir nefes alırken kaşığı tutan elinin titrediğini gördüm, o babam kadar Buket'e dalaşmaz, yakınlık göstermezdi ama en az babam kadar severdi. Karakteri buydu sadece.

Babamın sertçe yutkunduğunu işittim.

Barkın'ın elindeki çatalı tabağının yanına bıraktığını gördüm.

Ben arkama yaslandım.

Bu farkındalık ilelebet hepimize varacaktı.

Buket artık yoktu. Evleniyordu, akşam kalmaya gelemezdi, yemeğe geldiğinde yanında hep Burhan olacaktı, ayrılmayacaktık ama hayatımızda değişiklikler olacaktı.

Babam tekrar yutkundu ve solunda oturan Buket'e baktı, göz göze geldiler. "Buranın evin olduğunu unutma... Ben baban değilim, Kübra teyzen seni doğuran kişi değil, ama..." Gözlerine içten bir şekilde baktı. "Sen kabul ettiğin sürece Aysuna ve Barkın kardeşin," arkadaşım önce Barkın'a sonra bana bakınca gülümsedim, gözlerim dolmuştu. "Kübra teyzen annen," anneme baktı bu sefer ve annem de gülümseyip başını salladı. "Ben de baban olurum." Babama baktı, çene topu titriyordu, her an içinde tuttuğu tüm göz yaşlarını akıtabilirdi. Buket'in günlerce bu gerçekle yüz yüze olduğunu biliyordum.

"Burayı kaçıncı evin bellersin bilmem ama, kapısı her daim sana açık."

Buket ağzından kaçan hıçkırıkla ağlamaya başlayınca benim de yanağıma bir damla aktı. Barkın dolan gözlerini saklamak için başını eğdi. Arkadaşım elini ağzına kapatıp başını eğdi, yine de omuzları sarsılıyordu. Dolmuştu.

Annem de usulca ağlamaya başladı, sıkıyordu kendini ama nafileydi.

Babam ellerini dizlerine koyup yutkundu, o kendini tutmakta en başarılı olanımızdı. "Burası senin evin." Dedi tekrar. "Aysuna'dan ayırmam seni. Ne zaman istersen gel, ne zaman istersen git."

Buket, babamın her sözünde daha çok ağladı.

Dolu gözlerini kırptı babam. "Burhan'a kızınca gel bana şikayet et, kulağını çekerim."

Buket gülümsedi, ağlaması devam edince gülümsemesi geldiği gibi silindi. Mutluluğunu gözlerinden okudum ama.

"Ev, her zaman evdir." Dedi babam. "Burası evin." Buket'e baktı, arkadaşım başını kaldırınca göz göze geldiler. "Tamam mı?" Diye sordu baskın bir sesle.

Buket başını sallayınca ben de sallayıp gülümsedim.

Burası onunda eviydi, burası bizim evimizdi.

"İyi aferin," dedi. "Unutma sakın!"

Babam bu gerçeği bize, Buket'e ve kendine iyice bildirdi. Buket'in ağlaması arasında gülmesi hepimizi tebessüm ettirdi. Ellerinin masanın altında yumruk olduğuna emindim, ama daha fazla sıkmadı kendini, yerinden kalkıp babamın boynuna sarıldı.

Babam ayağa kalkıp ikisine de daha kolay bir sarılma ortamı sundu, güzel bir tabloydu. İçimi ısıttı. Annem ve Barkın da kalkıp sarılmalarına katılınca dejavu yaşadım, kocaman gülümseyip bende ayaklandım, kollarımı sonuna kadar açıp hepsine olabildiğince sarılmaya çalıştım, Buket altımızda ve ortamızda kalmıştı. Sessiz iç çekişlerimizle bir süre kaldık, sonra gülümseyerek ayrıldık ama uzaklaşmadık.

Babam, Buket'in omzuna kolunu atıp sıkarak sevdi. "Burhan iyi çocuktur, iyi çocuk. Ama bazen her erkek gibi kulak çekilmeye ihtiyacı var. O yüzden gel hemen söyle bana." Buket başını sallasa da babam devam etti. "Ondan sıkıldın mı gel burada kal, arkasından çekiştiririz biraz."

Güldüm. "Baba sonra bir daha nasıl helallik isteyeceksin? Buket'i verdik bir kere."

Annem, "mantıklı." Diyerek katıldı bana

Babam bunu düşünmemiş olacak ki sormamla afallayınca hep beraber gülmeye başladık. Suratını buruşturup somurttu. Buket gülüp beline sarıldı. "Ben sana koz getiririm Hamit amca."

Babam keyiflenerek gülümsedi. Sonra bana nispet yaptı. "Bak gördün mü? Buket kızım damadıma karşı yanımda, karşımda değil."

Barkın, "ben açım." Diyerek sofraya geri dönerken, annem de elini kıvrılan dudakları üstüne koyup yerine oturdu.

Ellerimi gözlerim büyürken bellerime koydum. "O ne demek o?"

"Sen hiç anlatmıyorsun bize Gökmen'i. Bir kere dedikodusunu yapamadık arkasından, oysaki helallik isteyecek daha çok hakkım var."

"Baba ona fırsat mı bırakıyorsun? Sen Burhan gelince gülümseyip mutlu oluyorsun, arkasından Buket'le konuşuyorsunuz. Ama Gökmen gelince suratlar beş karış, arkasından oturup konuşacak modumuz olmuyor ki."

"Haklı." Dedi Buket ve annem aynı anda.

Babam ikisine küskün ve tavırla bir bakış atıp nefes verdi. "İyi." Dedi sonra.

Haline gülümseyip diğer tarafından da ben sarıldım. "Dedikodu malzemesi yok baba, gerçekten."

"Yalancı." Dedi kolu omzumdayken.

"Hamit!" Dedi annem. "Boşuna konuşma, kız bir şey dese hemen Gökmen'e tavır alıp laf ediyorsun. Nasıl anlatsın sana?"

Babamın diyecek lafı kalmayıp bu anlarda masumlaştığı halleri çok tatlı oluyordu. Bana bakıp, "öyle mi?" Diye sordu, sanki yaptığını bilmiyormuş gibi.

Dişlerimi göstererek şirince gülümsedim. "Birazcık."

Babam düşündü, düşündü, ölçüp biçip tarttı ve işin içinden çıkamayıp sonunda, "aman be." Diye söylenerek vazgeçti. Hep birlikte ona gülüp sofraya döndük.

Bu tür anların özel bir kıvılcımları vardı. Başlarken üzüyor, ortalarında duygu karmaşasına sokuyor ve sonunda çok mutlu oluyordunuz ama yine de buruktunuz. Bu akşam böyleyse yarın sabah nasıl olacak, daha çok merak ediyordum.

Yemekten sonra annemle babam sofrayı ve bulaşıkları hallederken biz de Buket'le evine gittik, gelinlik ve diğer şeylerini aldık, kendi evi boş olduğu için bizim evden alınacaktı gelin olarak.

Kıyafetlerini yüklenmiş kapıda onu beklerken, salonda dikiliyordu. Başını kaldırıp 20 yılını geçirdiği evine baktı, ailesi döndüğünde burası onunda eviydi ama artık kendine ait bir evi olacağı için ayrılmak zorundaydı, hüznü içimi burktu ama bir gün hepimizin başına gelecekti değil mi?

Sevdiğimiz partnerlerimizle bir hayat kurmak için büyüdüğümüz evi bırakmak zorunda kalacaktık.

Evin yolunu tutmuş giderken Buket sessizdi. Sessizliğine ayak uydurdum. Sonra telefonu çaldı, Burhan aramıştı, sesi açık olduğu için sokakta bana kadar geliyordu konuşması.

"Kalbim?"

Tebessüm etti. "Efendim?"

Kaşlarım çatıldı o zaman, Gökmen bana bornozlu diyordu, Burhan Buket'e kalbim. Yine adaleti sorguluyordum.

"Neredesin? Aysuna'yla mı birliktesin?"

"Evet, eşyalarımı aldık eve gidiyoruz şimdi."

"Tamam... Yarın kaç da geleyim sizi almaya, kuaför için."

Düğün akşam üstü olduğu için sabah önce imam nikahı, sonra resmi nikah -Buket önden kıymak istemişti, o yüzden gelinliğin yanında nikah elbisesi de vardı- sonra da düğün vardı. Saatleri ayarlanmıştı, hepsini Burhan'a bildirdi. Kapatmadan önce, "sen nasılsın?" Diye sordu Buket.

"Ne konuda?"

"Gökmen'le kavga etmiştiniz ya."

Dikkat kesildim.

Burhan duraksadı, yutkundu. "Kızgın hala bana."

"Senin ona kızgın olman gerekiyor, yumruğu yiyen sen değil misin?" Buket'e gözlerimi kısarak baktım. Arkadaş sevgili edinmek ne de zordu. "Ne?" Diye çıkıştı bana. "Gökmen suçlu." Azarımı yiyip dudak bükerek önüme döndüm.

Ama Burhan nazik bir dille, "Buket." Diyerek uyardı arkadaşımı. "Suçlu bendim tamam mı? Gökmen haklıydı."

"Bu sana vurması gerektiği anlamına gelmiyor!"

Buket o kadar kızmıştı ki Burhan'ın halini merak etmiştim. Tek bir yumruk değil miydi? Yoksa birkaç taneden fazla mıydı?

Burhan, Buket'i sakinleştirip kapattıktan sonra Buket sinirini çıkartamadığı için bana Gökmen'i şikayet ederek söylenmeye başladı.

"Şamar oğlanı mıyım ben ya?" Diye patladım sonunda.

"Sus! Çekeceksin beni!"

"Off!"

Bütün yol boyunca söylendi durdu, neyse ki eve gelince sustu da babama malzeme çıkmadı. Akşam çayımızı, kahvemizi içerken film izledik. Annemle babam düğün için izinliydi yarın, Barkın da okula gitmeyecekti. O yüzden saat 11'e kadar oturduk ama ben yine de doyamamıştım. Bu oturmalarımızı özleyecektim.

Neyse ki uzağa gitmiyordu Buket'im, yoksa oturur ağlardım, zaten yarın makyajdan önce bir tur ağlamayı planlıyordum ama şimdi değil. Bu akşam yeterince dram kasılmıştı bu evde.

Babam yatmaya giderken biz üç bayanda odama çıktık, aldığımız abur cuburları yerken biraz da orada oturduk. Ama annemi ilk gece mevzusuyla darladığımız için annem 12 buçuk civarı kaçtı bizden. Arkasından öyle bir güldük ki yan odadan Barkın sessiz olalım diye bağırmıştı.

1 gibi biz de uykuya yenik düştük. Uykumun en sevdiğim, en tatlı yerindeydim, ağırdı ve aç karnımı doyuruyor gibi hissettiğim yoğun zamanıydı. Ama telefonum durmadan çalmaya başladı, Buket uykusu ağır olduğu için duymuyordu ama benim canımı sıkmaya başlamıştı.

Kolumu çevirip komodin üstünden telefonumu kaptım, gözüm kapalı açıp, "ne var ya?" Diye bağırdım.

Benim aksime Gökmen'in sesi daha kısık ve temkinli geldi. "Aysuna?"

Kaşlarım çatıldı ve gözlerimi zar zor araladım. "Gökmen?"

"Sevgilim çabuk kalkın."

"Niye?" Sesim kalın çıkmıştı.

"Bekarlığa veda yapacağız."

"Üff Gökmen bu muydu?" Gözlerimi geri kapattım. "Biz yaptık onu, size iyi eğlenceler."

"Motor tarzı." Dediği zaman gözlerim pörtledi. "Aşağıdayız, camdan bak."

"Ne?" Deyip yataktan atladım. Camı sessiz olmaya çalışarak açtım ve aşağı baktım. Sokak ışığı beş yüze ve bedene vuruyordu. Gökmen, Burhan, Turhan, Yaşar ve Atakan. Elim şaşkınlıkla açılan ağzıma gitti. "Sizin. Burada. Ne işiniz varrr?" Sessizce bağırdım.

Gökmen kocaman gülümsedi. Şebek! Telefonu kapatıp el salladı bana. "N'aber aşkım?"

"Sizi dayak manyağı yaparım ha aşağı gelirsem. Ne yapıyorsunuz burada?"

"Ben diyorum size." Dedi Atakan. "Bu kız şiddet içeriyor. Korkunç bir şey. Zaten dayısı da trafik polisi." Gecenin sessizliğinde fısıldamak zorunda kalıyorlardı.

Gökmen gözlerini devirip başını bana doğru kaldırırken diğerleri kıkırdadı. "Hadi Buket'i de uyandır, inin aşağıya."

"Saçmalamayın."

"Aysuna." Öne çıkıp Flynn gibi bana aşağıdan baktı, Rapunzel'in ne hissettiğini şimdi anlıyordum, kafam uykulu olmasa fazlaca romantik bir an olabilirdi. "Uçurtma da program ayarladık, diğer motor çetelerini bile çağırdık, hadi, reddetme işte... İstiyorsun biliyorum."

Motor damarımdan vurmuştu beni! Kahretsin!

Başımı çevirip Buket'e baktım. Gökmen'e döndüm. "Buket'i nasıl uyandıracağım?"

"Benim aradığımı söyle. Kalkar." Dedi Burhan.

"Hemen geliyoruz." Gökmen başını sallarken içeri koştum, Buket'i kaldırmam zaten sadece 10 dakikamı aldı, uyanma nedeni Burhan da olsa uykusunu açıp olayı anlaması bayağı sürdü. Yatakta otururken üstünü ben giydirdim, pantolon ve uzun kollu giydirip kot ceketini kollarından geçirdim.

Saçlarını en son tarardım çünkü ben giyinirken yatağa geri dönmüştü.

Ben de benzer şeyler giyinip deri ceketimi çektim üstüme. Telefonlarımızı alıp anahtarımı da cebime sıkıştırdım. Camdan baktım, hala oradaydılar. "Geliyoruz."

Bana kalktı hepsinin başı aynı anda. "Tamam." Dedi Gökmen.

Odama dönüp camı kapatacağım sırada evin dış kapısı açıldı, başımı hemen geri çıkarttım, onlar da tedirginlikle ön tarafa dönmüşlerdi.

Annemin, "Hamit bir şey yok, gel yatalım." Dediği duydum. Sonra da babamın, "motor sesi duyduğuma eminim." Dediğini.

Gökmen'le göz göze gelince suçlu oldukları için şirinlik yaptı, ama Yaşar'ın Atakan'ın ensesine vurması asıl suçlunun o olduğunu gösteriyordu. Alnıma vurdum. "Geçin saklanın çabuk!"

Etraflarına şaşkın ördek gibi bakındılar, babamın ayak sesleri yaklaşıyordu, elinde fener bile vardı. Hemen duvar kenarındaki ağaçlara koştular, her biri, bir ağacın arkasına geçip uzun ince olmak için karınlarını çekip, kollarını öne katladılar. Ben de hızla camı kapatıp içeride kaldım.

Hafiften baktığımda babam evin köşesinde durmuş fenerle bahçeyi tarıyordu. Alt dudağımı dişledim, yakalanırlarsa bitmiştik. Babam hepsini paralardı, sonra da dayımı çağırıp ona da paralattırırdı. Nefesimi tutmuştum. Babamın ne yapacağını -bulacağını- beklerken merdiven sesiyle gözlerim büyüdü. Hızla yatağa koştum, Buket'i kaldırıp pikenin altına sokup ben de yanına yatana kadar annem içeri girmişti bile. Buket zaten uyuyordu, hemen kapattım gözlerimi.

Annem ışığı yakmadı, birkaç saniye karanlıkta bize bakıp çıktı. Nefes verdim. Babamın da içeri girdiğini kapanan dış kapıdan anladım. Beraber yatak odasına döndüklerini bilsem de biraz bekledim. Ev tamamen sessiz ve güvenli olduğu zaman kalktım.

"Ramazan da davul çalsa duymayan babam motor sesine kalkmış." Diye söylendim. "Adamın alerjisi var."

Camı yavaşça açtım. Ağacın arkasından çıkıp aşağıma gelmişlerdi tekrar. "Aysuna biraz acele et de gidelim artık."

"Gökmen bence vazgeçelim, bunun bir de geri dönüşü var."

"Biz onu düşündük hadi."

"Ya nasıl çıkacağız evden? Hem saat kaç?"

"Saat 3'e geliyor. Ve buradan ineceksiniz."

Gözlerim genişledi. "Sen beynini evde unuttun sanırım." Atakan ve Yaşar güldüler. "Nasıl ineceğiz buradan?"

"Şuradaki çıkıntı ve borular sizi yarı yola kadar getirir, sonra atlayın, biz tutacağız sizi."

"Sen harbi kafayı yedin."

"Hadi güven bana."

"Buket uyuyor, o ne olacak?"

"Bir tane çarp suratına, uyanır o cadı."

Burhan, "hoop, düdük." Dedi, Gökmen'e.

"Ne var kalkmıyor karın olacak o aday, istersen gir içeri de öpücükle uyandır."

"İyi fikir." Burhan tırmanmaya başlayınca hepimizin gözleri büyüdü.

"Nereye lan?" Diye sordu Gökmen. "Orası benim sevgilimin odası."

Burhan saniyeler içinde camımdan odama girmişti, yere sessizce bastı ama ayakkabıları ile! Sakin ol Aysuna! Sakin ol! Sakinnn!

Gökmen'den biraz geniş cüssesiyle yataktaki Buket'e ilerledi, ellerini yanaklarına koydu. "Kalbim? Buket? Bukeet?" Yanaklarını hafif severek uyandırmaya çalıştı.

"İşe yaramaz." Dedim umutsuzlukla.

"Buket, buket, buket, kalbim hadi aç gözlerini, bak ben geldim." Benim baygın gözler, Buket'in gözlerini yarım açıp Burhan'ı görünce gülümsemesi ile canlandı. Vay cadı, harbi Burhan'a uyanıyordu.

"Aşkım?"

"Evet, ben geldim. Hadi kalk."

"Ama daha sabaha çok var, evlenmeden önce de olmaz ayrıca."

Kıvrılan dudaklarımı içe katladım. Burhan utanarak başını kaldırınca gözlerimiz birleşti. Hızla camı işaret ettim. "Ben ineyim istersen, sen alırsın Buket'i?"

Başını salladı. "Olur."

Ceplerimi kontrol edip kaskımı aldım. "Gökmen yakala." Kaskımı attım, tuttu. Onu Turhan'a verip kollarını bana açtı. Bir bacağımı camdan sarkıtınca Gökmen'in, "arkanızı dönün." Diyen sesini duydum. Gülümsedim. Diğer bacağımı da atınca gülümsemem silindi, beni bir korku sardı ki dona kaldım.

"Ne oldu, gelsene."

"Gökmen yüksek." Dedim korkuyla.

"Değil."

"Karanlık, hiçbir şey göremiyorum."

"Hemen altındayım."

"Ya düşersem?"

"Tutacağım seni."

"Yüksekten hiç haz etmem."

"Ohooo Su. Yapma böyle, hadi, yavaş yavaş in sonra atla ben tutacağım seni."

"Off... Nereden çıktı bu ya?" Küçük hareketlerle çıkıntılara basarak indim, ta ki Gökmen, "atla şimdi." Diyene kadar. Gözlerimi sımsıkı yumdum. "Bismillah..." Tek gözümü açıp aşağıya baktım, tuttuğum yeri bıraktım, iki saniye içinde bacaklarımın ve sırtımın altında Gökmen'in kolları vardı. Gözlerimi açınca bana gülümseyen suratını gördüm.

Kollarına tam oturuşuma ve geniş göğsüne baktım, gece yarısı biraz fazla yakışıklıydı. Gülümserken kollarımı boynuna sardım. "Cuk oturdum." Güldüğünde titreşen göğsünün bedenime yaydığı titreşime bayıldım. "Beni daha sık kucağına almalısın, buna bayıldım."

O cevap veremeden Atakan kuması aramıza girdi. "Orta alan alarmı, orta alan alarmı. Aloo, burada biz de varız."

Aynı anda gözlerimizi devirdik, sonra Gökmen beni indirdi. Burhan'ın iniş sesleriyle başlarımızı kaldırdık, önce o indi sonra camdan başını sarkıtan Buket'i gördüm, tek gözü kapalıydı.

"Bu işin sonu iyi değil." Diye mırıldandım kendi kendime.

Buket uykulu uykulu bize kaşlarını çattı. "Siz harbi delisiniz lan." Dedi kısık, kalın sesiyle. "Ruh hastası manyaklar." Söylense de bacağını sarkıttı, bu sefer Gökmen dahil herkes arkasını döndü. Buket inilecek yere kadar beni ve Burhan'ı kalp krizi geçirterek indi, kendini bırakması gerektiği yere geldiğini başını hafifçe çevirip aşağıya baktı.

Yüz ifadesini pek çözemiyordum ama, "bak Burhan buradan düşer de yarın gelinlik giyemezsem inan ki seni damatlığınla boğarım." Deyince, korktuğunu ve kızdığını anladım. Gülüştük. "Komik mi!" Diye çığırdı bize.

"Buket sessiz ol!" Dedi Burhan.

Buket ya benden daha cesaretliydi ya da hala uyuyordu, ikisinden biri, ama kendini hiç şüphesiz arkaya doğru bıraktı ve Burhan'ın kolları arasına düştü. Gökmen'in aksine Burhan onu kolları altından yakalamış ve tipine gülümseyip yanağına öpücük kondurmuştu. "Kalbim benim." Diye mırıldandığını duymuştum.

Onların güzel ilişkisine dalmışken Gökmen'in avucunu kendi avucumda hissetim, dönüp baktığımda bana gülümsüyordu. Gülümsedim. Beraber sessizce dış kapıdan da çıktık. Bir araba, iki de motor vardı. Burhan, ve Buket, Yaşar ve Turhan'la arabaya giderken, Gökmen'le biz Çiçek'e bindik. Atakan da kendi motoruna bindi.

Burhan, Buket uykulu olur diye sanırım arabayla almaya gelmişti onu.

İki sokak öteye kadar motorları itmek zorunda kaldık, araba rahatça gitmişti ama babam motor sesini duyarsa yine hortlayabilirdi. Evden bayağı bir uzaklaşınca motoru çalıştırdı Gökmen. "Atakan bak sessiz ol." Diye uyardı.

Sırtlan sırıtışına bir tane çakmak istedim.

Yola çıktığımızda Burhan'ları yakalamıştık, Gökmen sola, Atakan sağa geçip arabayı aralarına aldılar. Gece çok geç saat olduğu için yolda neredeyse hiç araba yoktu. Bu saatte daha önce hiç dışarı çıkmamıştım, o kadar sessiz, güvenli ve tuhaf bir şekilde huzur vericiydi ki. Çok hoşuma gitmişti.

Gökmen sabırsızlıkla hızlandı ve arabayı arkamızda bıraktı. Işıklar çalışmadığı için durmuyorduk, yollar bomboştu, her ışık hızıyla geçtiğimiz metre de bu iş daha da zevkli hale geliyordu. Hıza odaklanmamak için başımı omzuna koymuştum, Gökmen keyfini çıkartsın diye beline sardığım ellerimi kontrol etmekten yorulmuştum. Ama bu aşmam gereken bir meseleydi, sınavı kazanırsam 250 cc'lik motorum olacaktı, s1000rr'dan sonra bana kaplumbağa gibi gelecekti ama olsun, kendim kullanacağım için sorun olmazdı.

Nefes almak için vizörümü açıp başımı kaldırdım, Gökmen'in de vizörü açıktı, rüzgarı hissetmeyi seviyordu. İleride gördüğü şeyle bir elini arkaya atıp bacağıma iki kere hafifçe vurdu. Gözlerimi kısıp baktığımda tüneli gördüm, sırıttım. Aynı anda vizörlerimizi kapattık ve öne doğru eğildik.

Gökmen hızlandı, tünele girdiğimiz gibi sadece biz oluşumuzdan olsa gerek bir önceki gibi ses yüksek ve boğuk değildi. Devasa ve gürdü. Gökmen hızıyla beraber egzoz da patlatınca yankılanan sesle içim adrenalinle doldu, kahkahalarla gülmeye başladım. "Bu mükemmel bir şey!" Diye bağırdım.

Bana bakıp başını salladı ve hızını arttırdı, 1000rr'ın hakkını veriyordu ve biz ilk defa uzun tünelde, gösterge de son hızı görmüştük.

O kadar güzeldi ki korkum aklıma gelmedi. Tünelden çıktığımızda karanlık bizi karşıladı, sadece Çiçek'in gözleri önümüzü aydınlatıyordu, Gökmen hızı düşürüp normal ayara getirdi, yine de Burhan ve Atakan'ı arkamızda görmek mümkün değildi.

🏍

Uçurtma da öyle bir gürültü ve kalabalık vardı ki, yaklaşmadan bu sesi işittim. Gelen arabayı ve motorları bile fark etmediler, herkes eğlenmekle meşguldü, müzik çalıyordu, -tahmini alkolsüz- içecekler ellerindeydi ve masalara bir sürü yiyecek dizilmişti.

Kim bu saatte bu kadar yerdi ki?

Babam görse sinir krizi geçirirdi.

Güldüm.

Uçurtma da belki de bin kişi vardı, yüzlerce farklı model ve çeşit motor, birkaç araba, ve pistler vardı. Pist mi? Cross motorları görünce bu akşamın diğerlerinden farklı olacağını anladım.

Uçurtma tarzı bekarlığa veda, yapacaktık.

Bu unutulmaz olacaktı kesinlikle.

Motorları diğerlerinin yanlarına bırakıp indiğimizde iki tane adam yanımıza geldi, neşeyle gülümsüyor ve gözleri parlıyordu, bir ellerinde içecek vardı o yüzden diğerini kaldırıp Gökmen ve Burhan'la erkek tokalaşmasını yaptılar. Bu hareket hala çok havalıydı.

"Bunu sadece 6 ay önce yaptık ama yine de özlemişim." Dedi, sarışın 40'lı yaşlardaydı ama gençti, dinamikti ve dikkatli bakılmadıkça yaşı tam belli olmuyordu. Saçları uzun ve örgülüydü. Bol pantolonu, bol tişörtü vardı, yaz ayında olmamıza rağmen bot giyiyordu.

"Burhan'ın düğünü olmasa Gökmen bizi bir altı ay daha bekletirdi." Dedi diğeri, o daha biz gibiydi, siyah saçlı, 30'lu yaşlarda ve kısa saçlıydı.

"Abartma." Deyip güldü Gökmen.

"Neyse neyse," dedi Burhan, bir kolunun altında Buket vardı; gözleri açılmıştı ve ortama anında adapte olmuştu. "Bugün bizim günümüz, eğlenmeye geldik, keyfini çıkaralım."

İki adam ellerindekileri kaldırıp coşkuyla, "evet!" Diye bağırarak tokuşturdular. Onlar arkadaşlarımızı da alıp kalabalığa giderken Gökmen'i durdurdum.

"Onlar kim?"

Attığı bir adımı bana doğru geri attı. Ellerini belime koyup başını hafif eğdi. "Onlar diğer çete üyelerinin başları, cross'cular, ve soylular diyoruz onlara."

"Neden?"

"Soylulara sadece zenginler üye olabiliyor çünkü." Deyip güldü yine. "Ama çeteye ödedikleri bedel karşılığında tatmadıkları lezzetleri tattırıyorlar onlara. Biraz kafadan gidikler."

Gülüşüne baktım. "En az senin kadar delilermiş gibi geldi bana." Gülümsedim.

Serseri sırıtması yüzüne yayıldı, tek omzunu silkti. "Bu akşam en deli kimmiş göreceksin." Uzanıp hızla yanağımı öptü. "Uçurtma sadece motorları temsil etmiyor. Hisleri de ediyor..." Kollarını iki yana açarak geriye adımlamaya başladı. "Burası Uçurtma bebeğim, biz de uçmaya geldik."

Gözlerime baktığı saniyeler de bende ağırca sırıttım, koşmaya başladığımda arkasını döndü ve sırtına atlamama sebep oldu. O şekilde kalabalığa karıştık, yanlarından geçtiğimiz kişiler bize baktı, Gökmen sola saparken sağ taraftaki Ece'yle göz göze geldik, uzakta ve bir kız grubunun ortasındaydı.

Gözleri kısılırken kaşları çatıldı.

Sahte bir şirinlikle gülümsedim gözlerine bakarak ve gözlerimi kırpıştırdım.

Bir boğa misali burnundan soluklanmasını kalkıp inen omuzlarından fark ettim.

Gülümsemem keyiflendi, önüme döndüğümde bizimkilerin yanına gelmiştik. İndim, Gökmen kolunu omzuma attı. Köşeye kurulan büyük bar tarzı alanda çalışan kız -iki kişi vardı ve biri kız, biri erkekti- bize içeceklerimizi verdi. "Hepsi alkolsüz gençler, istediğiniz gibi."

Atakan dirseğini yarım hilal olan parlak tezgaha dayayıp kıza doğru eğildi. "Seni ilk defa görüyorum, Cross musun yoksa soylu mu?"

"Soylu." Dedi kız.

"Ne tesadüf." Dedi abartıyla. "Bende zenginim."

"O zaman Uçurtma da ne işin?"

"Sana doğru uçabilmek için buranın enerjisine ihtiyacım var güzellik, anlamıyor musun?"

Kız gülümserken gözlerini devirdi, o sırada erkek çalışan gelip kıza doğru eğildi ve dudaklarından bir buse çaldı. Bizim gözler büyürken, erkek, Atakan'a yan bir bakış atıp yerini işaretledikten sonra işine döndü. Atakan dona kalmıştı. Kız da işine dönmeden önce Atakan, "iyi eğlenceler uçurtma ipi." Dedi.

Altımızın kahkahası müzikle yarıştı. Atakan'ın mors oluşu bence gecenin en keyifli olayı olarak kalacaktı. Yaşar omzuna vurup sıvazladı. "Üzülme be Atakan, bir gün sende bir kızın ilgisini çekeceksin."

Ağırca Yaşar'a döndü, huysuzdu. "Farkında mısın bilmiyorum ama buradaki tek bekar ben değilim." Yaşar ve Turhan'a imalı kısa bakışlar attı. İkili sinirle gerildi.

Gökmen'in arkadaşları sayesindeki gülüşleri bana olan temasıyla tenime yayılıyordu, başımı kaldırıp yan çehresine aşağıdan baktım. Gülüşüne bittiğim, ne de güzel gülüyordu.

Müziğin kesilmesiyle herkes durdu ve sahneye çıkan adama döndük. "Vaov, buradan bakınca daha güzelsiniz Bursa'lılar." Gülüşme, birkaç alkış ve ıslık sesi geldi. "Bu akşamki eğlence sebebini biliyorsunuz, Uçurtma kurucusu Burhan ve yarın karısı olacak Buket'in bekarlığa veda partisini yapıyoruz." Bizi gösterince hedef Buket ve Burhan olmasına rağmen ben de utandım, hiç çaktırmadan yine de arkadaşıma baktım ve alkışlara eşlik ettim.

Gökmen de alkışlamak için kolunu omzumdan çekmişti, Burhan'la aralarındaki sorunu çözmüş gibiydiler, ona kızgın bakmıyordu, belki sadece bu akşamlık bir şeydi, düğünden sonra devam ederdi bilmiyorum ama şimdi araları iyi gibiydi.

"Eğlenceyi damat arkadaşlarıyla başlatacağız, bakalım ne kadar yetenekliler."

Gökmen, Yaşar ve Turhan ıslıklar eşliğinde sahneye doğru ilerlemeye başladı, kalabalık arasından geçerlerken iki yandan insanlar onlarla tokalaşıp, sırtlarına vurdular. Gökmen'in arkasından giderken tişörtünün sardığı geniş ve belirgin hatlı sırtını seyrediyordum.

İç çektim.

Yarış pisti ve yanındaki farklı şekilde ve tehlikeli rampalara bakındım.

Adam elinde dört zarfla sahneden atladı, önlerine geçti. "Önce kim yapmak ister?" Dedi mikrofona doğru.

Atakan öne atıldı ve bir zarf kaptı. "Öncelik yıldızlara aittir."

"Ama aydan önce batarlar." Dedi Turhan sırıtırken.

Kahkahalar atıldı, kendimi tutamayıp bende güldüm. Atakan somurturken zarfını açtı. Merakla ne çıktığını beklerken o yüzünü buruşturdu. "20 saniyede bitiş çizgisi." Dediğinde gülmeye başladılar. Ne olduğunu bilmediğim için Gökmen'e baktım ama ondan önce Atakan mızmızlık yaparak bilmemi sağladı.

"Bunu yapamam, geçen sene Gökmen 18 saniye de rekoru kırmıştı."

Burhan, "benim için Atakan." Dedi. "Sağdıç olmak bunu gerektirir."

Atakan zayıf noktasından vurulmuş gibi yutkundu, omuzları düşerken motoruna yürüdü, umutsuzluğu gözle görülürdü. Müzik tekrar başladı ve heyecanı tamamen hissettim. Yarış pistinde konumlandık, Atakan kask takmadı, sadece motorcu kıyafetleri vardı, motorunu çalıştırıp işareti beklerken ufak ara gazlar verdi.

"BAŞLA!"

Atakan tuttuğu freni bırakana kadar arka tekeri yerde kaydı ve minik çizgi çizdi, kalkışı yaptı, hızı her saniye daha da fazla arttırıyordu, uzun ve tek bir dönemeci olan pistte onu takip etmek bu yüzden gittikçe zorlaştı.

Dönemeci dönerken 10 saniyesi kalmıştı, bize doğru gelen uzun yola girdiğinde geri çekildik ve bağırarak saymaya başladık. "10. 9. 8... 4.3.2..."

Atakan 21. saniye de bitiş çizgisini geçti. Motoru zor durdurdu. Gökmen neredeyse üstüne atladı, kahkahalarla gülüyordu. Başaramadığı için Atakan surat asarken sıra Yaşar'a geçmişti.

Sunucu, "Yaşar, Cross geçmişin var değil mi?" Diye sorunca, Yaşar, "olamaz." Diye mırıldandı. Ve ona bilerek verilmiş olan zarfı açıp içindekini gördü. "Hepiniz şerefsizsiniz." Dedi etrafındakileri gösterip.

Ama itirazı bununla sınırlı kaldı. Onun için getirilen Cross motora binip rampalara sürdü, işaretle başladı. İlk rampadan atlayıp havada etrafında dönüp yere öyle konunca gözlerim genişledi. Halkadan döndüğünde ise ağzım şaşkınlıkla aşağı düştü. Çok iyiydi.

"Son 5 saniye Yaşar." Diye bağırdı sunucu.

Yaşar beş saniye içinde son rampayı aşıp durdu ve kazandı.

Cross da ve spor motor da bu kadar iyi olması hayran kalınasıydı.

Turhan kendi zarfını açıp hiçbir şey demeden motoruna bindi, "partner?" Dedi. Kalabalığın içinden şort ve crop giyen güzel fizikli bir kız çıktı, Turhan'ın arkasına bindiğinde kaşlarım çatıldı. Kısa birkaç söz söylediler birbirlerine.

Ona ne çıkmıştı?

Gökmen kulağıma eğildi. "Partner şov."

"Beraber mi motor kullanacaklar?"

Başını salladı.

Özendim. "Bir gün biz de yapalım." Dedim koluna sarılırken.

Bana bakıp gülümsedi.

Turhan boş alana çıkıp sürüşe geçtikten sonra teker üstüne kalktı, biraz gittikten sonra bacaklarını açtı ve kız altından öne geçiş yaptı. Motoru kıza verip arkaya geçti Turhan, kız ilerledikten sonra bir anda fren yaptı ve öne doğru tekere kalktıklarında Turhan arkada ayağa kalkıp üstünden atlayarak yere bastı. Kız da motoru geri oturttu ve başarmışlardı.

Alkış tutarken elim acıdı. Bu çalışılmadan yapılamayacak bir hareketti ve çalışmadıklarına emindim, Uçurtma da diğer çeteler de farklı farklı güzel yetenekli insanlara sahipti, hızlıydılar, atletik ve en önemlisi de cesaretliydiler.

O halde neden burada vakitlerini harcıyorlardı? Hiçbirini ulusal bir yarış da, tören de görmemiştim, bu yetenekleri neden heba oluyordu?

Gökmen öne çıkıp zarfını açana kadar bunları düşündüm.

Zarfa sırıttığında ürkmem gerek gibi hissettim, umarım yanılıyorumdur.

"Çiçek'im nerede?" Diye seslendi. İki kişi Çiçek'i getirdi ve Gökmen hiçbir önlemi olmadan bindi.

İki metre uzağındaydım, "ne yapacaksın?" Diye sordum bağırarak.

"Motorla dans."

'Motorla dans' abuk subuk tehlikeli hareketlerin havalı haliydi. Sadece kafamda oluşan birkaç hareketle endişeye kapıldım. "O hareketleri yapman mümkün değil."

Duyanlar bana güldü, kaşlarım çatıldı. Gökmen gülümsedi. "Motorla her şey mümkündür."

Sırıtıp motoru kaydırarak döndürmesi ve yola çıkmasıyla çığlıklar arkamdan yükseldi, kulak zarımı o kadar zorladı ki ellerimi kulaklarıma örttüm. Onları bu kadar heyecana sokan neydi? Benim bilmediğim bir şey olduğu kesindi.

Gözlerimi, elimde olsa kırpmadan Gökmen'e diktim.

Hızı orta dereceli kalırken frenle ön tekere kalktı, ama geri yere konmak yerine ön teker üstünde 180 derece dönüp arka tekeri karşı tarafa indirdi, ani bir hızla kalkış yaptığında ise ön teker havaya kalktı, o şekilde ilerlerken ayaklarını bir yana atıp sarkıttı ve daireler çizmeye başladı. Çiçek, o ne derse yapıyordu, onunla bir bütün gibiydi, hareketlerinde en ufak bir şüphe dahi yoktu.

Tekrar motor üstüne çıktığında durdu ve direkt Burhan'la Buket'e döndü, iki ufak fakat keskin ara gazla gözlerini ürküttüğünde güldük.

Freni bırakıp üstlerine sürdü, çok yaklaşmadan drift yaptı ve yerdeki taşları-kumları üstlerine püskürttü. Buket, "Gökmen!" Diye bağırırken, Burhan gülüyordu.

Karşımızda durup eliyle iki kişi çağırdı, kalıplı erkeklerden iki kişi öne çıkıp Çiçek'i tuttular, ben dahil herkes başlarımızı uzatıp ne olacağını beklemeye başladık.

Gökmen freni sıkıp gaza yüklendi, Çiçek öne gidip gelince adamlarında yere bastıkları ayakları kaydı. Gözlerim genişledi. Gökmen zaten Çiçek'i tutarken adamları niye çağırdı anlayamadım ama sonra freni bir milim bıraktığını fark ettik. Çiçek hem olduğu yerde duruyordu hem de adamlara doğru zorla kayıyordu.

"Motoru bitireceksin!" Diye bağırdım.

Bana bakıp sırıttı, deli olduğunu biliyordum ama kanıtlamak için çok fazla çaba sarf ediyordu. Hala yarışırken görmemiştim lakin motorla ne kadar asabi olduğunu artık daha iyi biliyordu. Canavara dönüşüyordu.

Yaptığından zevk alıyordu!

Freni biraz daha bıraktı, adamların ikisi de Çiçek'i önünden tutuyorlardı, ayakları yerde kaymaya başladı, Çiçek üstlerine gelirken onlar geriye sürüklendiler.

"Motorun üstünde yetişmiş kadar iyi." Sese döndüğüm zaman Ece'yi gördüm, hemen yanımdaydı; makyajlı yüzü güzeldi, bu akşama benim aksime hazırlanıp gelmişti ama onda mutlu bir kadının surat ifadesini görmüyordum... O da bana baktı. "Değil mi?" Sesindeki tona kaşlarım çatıldı, belki gürültüden yanlış duymuştum ama bu altıncı hissimin beni uyarmasını engellemedi.

Ece arkasını dönüp gidince şova döndüm tekrar. Gördüklerimle aklım anında dağıldı.

Sırf Çiçek'ime kıyamadığım için öne çıktım. Adamların ikisini omzundan itip Gökmen'in karşısında durup tek ayağımı kaldırıp tekere koydum, anında frene bastı, durdu. Kaşlarımı kaldırıp meydan okudum, sırıtışı serseri ve daha keyif aldığını belirten bir hal aldı, eğilip freni sıktı ve gaza yüklendi, arka teker dönerken tozu dumana kattı.

Tezahüratlar, Buket'in bana bağırışlarını ve çığlıkları duysam da gözlerim Gökmen'in gözlerindeydi ve diğer her şey fısıltıdan ibaretti, birbirimize meydan okuyorduk ama orta da bir sebep yoktu.

Yine de bir anlam çıkartacak olsaydım; karşısında ben varken her zaman freni sıkacağı ve kendinden ödün vereceğini bilecektim.

Durdu, biraz geri çekilip etrafımda dönmeye başladı. O kadar çok yaptı ki bunu, her yanım duman olmuştu, kimseyi göremiyordum. Etrafımda dönüp durdum, artık Gökmen'i de göremiyordum. Sonra motor sesi kesildi, sesler devam etti; tozların arasından Çiçek'in parlayan gözlerini gördüm ve usulca bana yaklaştığında Gökmen de ortaya çıktı. Gülümsedim, çevremizi karıştırıp üçümüzü görünmez kılmıştı; büyük ihtimalle Çiçek'in arka tekeri dışarıda kalıyordu ama gerisi kalkanın içindeydi.

Bacaklarım hafif aralandı ve Çiçek'in ön tekeri arasına girdi. Gökmen sonuna kadar yaklaştı, öne uzanıp gözlerime muziplikle baktığında gülümsemem genişledi; alt dudağımı dişlediğimde bakışları oraya kayıp tekrar gözlerime çıktı.

"Çok güzelsin." Diye mırıldandığını duydum.

Duman çökmeden uzanıp dudaklarımı öptü ve geri çekildi. Şen kahkaham dudaklarımın arasından kaçarken son bir tur atıp Burhan'la Buket'e selam verip şovunu sonlandırdı.

Alkışlar arasında yanına koştum küçük adımlarla, motordan inmişti, yanına geldiğim gibi tek kolunu belime sarıp ayaklarımı yerden kesti, bir tur döndü yüzü boynuma gömülüyken.

Bu bizimle ilgili bile değildi ama kendimize pay çıkartmakta ikimizde çok iyiydik. En başından beri.

Başımı geri çektiğimde Gökmen gülen gözleriyle gözlerime baktı, öpecek kadar yakındı ama kalabalık içinde yapmayacağını biliyordum. Ellerimi dirsekten kırıp yüzünün iki yanına koydum.

Yakından çok çok daha yakışıklıydı, yüz hatları iç çektiriyordu bana.

Kısık bir tonda sordu.

"Erkeğini izlemek hoşuna mı gidiyor?"

"Erkeğim hoşuma gidiyor."

Mırıldanarak söylediğimle utanarak sırıttı ve beni öpmeden önce yere indirdi, yoksa öpecekti.

Ben Buket'e sarılırken o da Burhan'a sarıldı. Sunucu, "gelinin arkadaşları nerede?" Diye seslenip kalabalık içine bakınınca tırsarak Gökmen'in arkasına geçtim ve eğilerek saklandım. Buket görüp gülünce dikkat çekmiş bulundum.

'Sus sus' işareti yaptım ama çok geçti, sunucu dahil herkes beni gördü, Gökmen de önümden çekildi. Hain kostok! Hemen sırtımı dikleştirdim. "Ben motor sürmeyi bilmiyorum." Dedim süratle, belki kaytarırdım.

Sunucu omuzlarını silkti. "Bize fark etmez."

Kaşlarım çatıldı. Nasıl yani?

🏍

Buket ve ben karşılıklı sandalyeler de oturuyorduk şimdi. "Bana hatırlatın da bir daha Uçurtma'ya gelirken 10 kere düşüneyim." Dedim. Çevremize toplanmış olanlar güldü, yan köşeden izleyen Ece'nin bile bıyık altından güldüğünü görmüştüm.

Buket gibi motor konusunda zır cahil olan birine motor isimlerini anlatmamı istemişlerdi ki bende fazla bilgili sayılmazdım, kendime yetecek kadardı. Ve her birini 15 saniye de yapamazsam kafamın üstündeki su dolu balonlar patlayacaktı.

Ama asıl olay şuydu, balonun ağzı forkliftle başımın üstüne kaldırılmış motorun egzoz ağzına bağlıydı, yani eğer başaramazsam motora gaz verdirip balonu şişirecek ve patlamasına sebep olup suyu üstüme akıtacaklardı.

Bu benim için yaptıkları tehditti, bir de Buket'e olan vardı. Eğer bilemezse her soru için düğünde motorla gelinliğini kirleteceklerdi. Ben bundan pek emin değildim, Buket öldürürdü onları ama arkadaşım yine de bu tehlikeyi göze almayacaktı, hırsla bana bakıyordu.

"Hadi kızlar yaparsınız siz." Diye seslendi Yaşar. Bir kolu Burhan'ın omzundaydı ve bize doğru sarkmıştı.

"Bu oyunun tek bir kazananı olacak biliyorsunuz değil mi? O yüzden gelinliğime yapmak istediğiniz çirkin hayallerinizi hemen aklınızdan silin!" Buket gözlerini büyütüp işaret parmağını uyarırcasına havaya kaldırdı, ürkseler de gülüşmeler oldu, Buket başını hafifçe sallayıp saçlarını savurdu ve bana baktı. "Yolla gelsin kankim."

Ona 'sana güveniyorum' diyebilmeyi çok isterdim.

İlk motor ismini Atakan kulağıma eğilip söyledi. "Bak ünlülerden başladım, kolay olsun diye."

"Sonradan edeceğim ağzınıza diyorsun yani?"

Güldü. "Aferin, akıllı kızsın."

Gözlerimi devirip Buket'e döndüm. Anlatmaya başlamadan önce sunucuya, "her şekilde anlatabilirim değil mi? Serbest?" Diye sordum.

"Dene." Dedi.

"Pekala." Ellerimi sürtüp gaza gelmiş arkadaşımın gözlerinin içine baktım, hızlanmam için motora ara gaz verildi ve balon biraz şişti. Korkuyla irkildim, "tamam tamam." Diye sesimi yükselttiğimde güldüler. Gökmen bile çok keyifliydi... "Buket, motor isimlerini bileceksin tamam mı? Geri kalan her şeyi bırak."

"Tamam."

Söylemeden önce duraksadım. "Öncelikle aşkım senden özür dilerim." Dedim sessizce, ama Gökmen'e söylememiştim. "Gülen motora ne denir?"

Sessizlik oldu ve Buket'in beyni eror verdi. Ama 3 saniye sonra Gökmen'in yüz ifadesi buruştu. "Aysuna!" Diye isyan bayrağı çekti bana.

"Ne, aklıma bir tek bu geldi."

Sırayla diğerleri de anladığında Buket, ben linç yemeye başlamadan soruyu bilsin diye dualar etmeye başladım. Motor gaz verdi ve balon şişti. "Buket, hadi."

"Gülen motor ismimi olur ya!"

Burhan kahkaha attı. "Hayatım düşün biraz."

"Ben motor isimlerini bile bilmiyorum ki gülen motor ismini bileyim."

Motor gaz verdi, balon şişti.

Gerildim. "Buket beni delirtme, ıslanmak istemiyorum. Düşün biraz."

"Biraz daha ip ucu ver."

"Benim hayalim, nasıl bilemezsin?"

"Senin hayalin mi?"

"Evet!"

"Güler motor ve senin hayalin..." diye düşünürken bir gaz daha verildi, balon şişti.

Ellerimi başımın üstüne kapattım. "Buket!" Diye bağırdım.

"Düşünüyorum ama aklıma hiçbir şey gelmiyor."

"Gelinliğine yapılacakları düşün belki aklına gelir!"

"Gülen motor gülen motor..." Gülmeyi denedi. "Hahaha... haha... ha-" Gözleri genişledi.

"Söyle hadi!" Diye bağırdım, gaz verildi, balon kocaman oldu.

"Yamaha mı?"

Neşeyle parmağımı salladım. "Evet evet, yamaha, evet." Balonu başımın üstünden alırlarken ben hariç kimse mutlu değildi. "Ne?" Diye çıkıştım. "Gelinde buna motor anlatmayı siz deneyin." Üstümdeki en az 100 çift göze rağmen öz güvenimi tebrik ettim.

Sonra Gökmen bana kıyamayıp gülümsedi ve, "sıradaki soru." Dedi.

Buket balık hafızalının ya da salağın tekiydi, arkadaşım neden böyleydi? Dört motor ismi anlattım ve Yamaha'yla, Ninja hariç hepsini kısa sürede bildi. Biri benim, diğer Burhan'ın motoruydu, gel de boğazlama şimdi bunu. Yarın düğünü olmasa!

Oyundan ikimizde sağ çıktığımızda sevinç çığlıklarıyla birbirimize sarıldık, sonra müzik geldi, dans edenler ortaya geçti, arada havada uçuşan içecek damlalarını görüyordum, biz grubumuzun içinde kaldık. Atakan'ın, Burhan'la dalga geçişlerini dinlemek yeterince eğlenceliydi.

Turhan, "bu akşamın en iyisi Gökmen'di, kabul edelim." Dedi.

Herkes başını sallarken ben atıldım. "Ben Yaşar diyorum."

Gökmen bana bakıp gülerken Yaşar yumruk elini uzattı. "İşte kraliçe." Yumruk tokuşturduğumuzda garip sesler çıkarıp hepimizi güldürdü.

Burhan, "hepiniz çok iyiydiniz." Dedi, ona baktık. "Teşekkür ederiz." Kolunun altındaki Buket adına da teşekkür ettiğinde çift olarak onları süzdüm, harika görünüyorlardı. Dış görünüşleri ayrı bir olaydı ama bence onları bu kadar göze güzel gösteren sevgilerinin yaydığı auraydı.

Dakikalar aktı, geçti, eve gitme vakti yaklaştı. Ama kimse gitmek için hareketlenmiyordu, ailesine yakalanmak için endişelenen bir tek ben miydim yani?

Burhan, ben Buket'le konuşurken Gökmen'i sessizce dürttü. Gökmen'in dibinde olduğum için varlığını fark etmem zor olmamıştı. "Vakit geçmeden gidelim." Dedi. "Kaçırmak istemiyorum."

Gökmen gözlerine bakıp başını salladı, bana döndü. "Bir motorcu aktivitesi daha ister misin?"

"Bu gece yetmedi mi?" Diye sordum şaşkınlıkla gülümserken.

"Hayır." Dedi sakinlikle. "Bu özel."

Gözlerine bakarken gülümsedim. "Peki, olur." Diye mırıldandım.

Bizimle beraber Burhan ve Buket de hareketlendi, motorlarımıza ulaşıp bindiğimizde bizden gayrı bir sürü kişinin daha motorlarına bindiğini gördüm ama çoğu kişi kalmaya devam ediyordu.

Yollar hareketlenmeye başlamıştı. Gökmen'in sırtına yatmış huzurumu yaşıyordum. Sanırım bu gidişle motor almaktan vazgeçecektim, Gökmen'in sırtı güzel geliyordu.

Tenha yollara çıktık, arkamızda en az 20 motorcu daha vardı ve hepsi de çiftti. Bazılarını erkekler kullanıyor kızlar arkalarındaydı, bazılarında da tam tersiydi. "Nereye gidiyoruz?" Diye sordum. "Özel olan ne?"

Sakin ama hafif hızlı bir yolculuk yapıyorduk. "Gittiğimiz yer özel değil, bize yaşatacağı an özel."

"Beni meraklandırıyorsun Gökmen."

Başını hafifçe çevirdi. "Meraklanınca da çok güzelsin, biliyorsun değil mi bornozlu."

"Yine bornozlu olduk." Gülüp kaskını ittim ve başı önüne döndü. O da güldü.

Azcık daha gidip durduğumuzda aslında sorularımı yolculuğun sonunda sorduğumu fark ettim. Burada kimse yoktu, yol vardı ama o kadar az araba geçiyordu ki, motorları bariyerin yanında kenar yolu boyunca dizdik. Motorcular kendi motorlarına yaslanırlarken ben Burhan'ların hala devam etmesine takılmıştım.

"Onlar nereye gidiyor?"

Gökmen, Çiçek'e yaslanıp arkamdan beni çekti, kollarını boynuma sarıp bedenimi bacaklarının arasına aldı. "Farklı bir yer tercih etmişlerdir."

"Ne için?"

"Bak." Dedi, başı sol şakağımın yanındaydı. İlerimizi gösteriyordu, başımı kaldırdım ve yeni doğan güneşi gördüm. "Güneş doğuyor sevgilim."

Kısık ses tonuyla söylediği cümleyle içim sıcacık oldu, dudaklarım kıvrılırken gözlerim huzurla rahatladı, sırtımı tamamen göğsüne yasladım ve sırnaştığımda bana daha güçlü sarıldı.

"Çok güzel."

İki şeritli dört yolun karşısında toprak araziler vardı, güneş tamda onun ardından doğuyordu. İlk ışıklarına denk gelmiştik. Yer özel değildi ama an, onu özel kılıyordu. İç çektim mutluluktan fakat Gökmen yanlış anladı.

"Bir şeye mi canın sıkıldı?"

Bazı kızların fazla ilgiden sıkıldıklarını duymuş-görmüştüm. Gözlerimi kaldırıp siyah gözlerine baktım, o kızlar iyi miydi? Bu ilgiden, ilgiyi verenden nasıl sıkıla bilinirdi ki? Gülümsedim.

"Hayır, mutlu olduğum için iç çektim."

"İyi bari." Şakağımı öptü, gözlerim kapandı. "Bir şey canını sıkarsa hemen bana söyle."

Başımı ağırca salladım.

"Boşuna mı sevgilin olduk kızım, gelip söyleyeceksin tabii."

Sessizce güldüm, başımı tamamen ona kaldırdığımda bana olan aşık bakışlarına baka kaldım. Nefeslerim ağırlaştı. "Olmayan şeyi ortaya çıkarmaya çalışıyorsun Gökmen."

"Sadece önden söylüyorum, haberin olsun diye."

"Tamam, artık haberim var."

"O zaman şimdi söyle." Dediğinde, duraksadım. Bakışları ciddileştiğinde kaşlarım belli belirsiz çatıldı. 'Neyi' diye sormadım, o neyi söylememi istiyordu bilmiyorum ama benim aklıma tek bir şey geldi o an.

"Burhan'la kavga etmişsin."

Beklediği bu değilmiş gibi duraksadı, oysa ki gündemimize en yakın olay bu değil miydi? Aha, tabii ya. Abisi de vardı! Psikolojik olarak yorgun hissettim. Eve gidip birkaç saat uyumak istiyordum ama muhtemelen imkansız bir istekti, biz eve gidene kadar saat altıyı geçecekti.

"Sen nereden bili-" Aklına gelen gerçekle sustu. "Buket." Dedi. "Ve Burhan."

"Niye garipsedin ki?" Diye sordum alınganlıkla. "Çiftler böyle yapar, gün içindeki olayları birbirine anlatarak dertleşir." Gözlerime baktı. "Bir de ilk ilişkisi olan benim." Önüme döndüğümde hala bana bakıyordu.

"Önemli bir şey değildi." Dedi sakince.

"O yüzden mi yumruk attın?"

"Her şeyi de söylemiş." Kızgınlıkla mırıldanıp başını diğer yana çevirdi.

"Buket sana uzaylı diyor."

"O niye?"

"Ancak bir uzaylı arkadaşıyla kavga edip sonra sevgilisi ve ailesiyle mutlu bir akşam geçirebilir çünkü." Gözlerimi gözlerine diktim. Kaçmadı.

"Biz o akşam mutlu değildik, ağladık bir kere."

Konuşmayı, sevimlilik yaparak kapatmaya çalışıyordu ama söylemek istediklerim vardı. "Benimle hiç konuşmuyorsun..." Gözlerini o zaman kaçırdı, güneşe baktığında parladılar. "Tamam onlar 2 yıldır birlikte ve evleniyorlar artık, o samimiyete sahip olamayacağımızı biliyorum. Ama ilerlemede kaydetmiyoruz Gökmen." Susmaya devam ettiğinde sinirlendim. "Hala karşımda susuyorsun!" Dışarıda, kalabalık içinde olduğumuz için dişlerim arasından söylemiştim.

Sessizliğinde inat ettiğini düşündüm, o yüzden kollarından çıkmaya çalıştığımda beni daha sıkı sardı ve konuşup olayı yine kökten halletmeye çalıştığında ise daha çok sinirlendim.

"Bazı şeyler konuşmaya değer değildir." Yutkundu ve başını çevirdi. Gözlerinde, sessizlik içindeki güçlü haykırışların izlerini gördüm. "Baksana daha konuşmadan yıpratıyor bizi."

"Ney o bizi yıpratan?" Sesim yükseldi.

"Sakin ol."

"Beni bu kıvama getirip sonra da sakin ol deme bana."

"Ortada hiçbir şey yok aslında."

Kolları arasında çırpınınca mümkünmüş gibi daha fazla sıkarak sardı. "Kızgınken dokunma bana!"

"Neye kızdın?"

Gözlerine baka kaldım. "Ciddi misin? Sakinliğin sinirimi bozuyor Gökmen."

"Birimiz sakin olmazsa kavga ederiz."

"Belki de şu an ihtiyacımız olan budur."

"Ama gül gibi geçinip gidiyorduk, niye ki?" Çocuk gibi mızıldandı.

Sinirim azalmıyordu, artıyordu ve gözlerimin içleri niye yanmaya başlamıştı anlamış değildim. Dişlerimi sıktığımda gözlerimi kaçırdım ama Gökmen dolduklarını anlamıştı

"Su?" Diye seslendi bana.

"Konuşma benimle!"

"Ne oldu?"

"Çok istediğin sağlıklı ilişki böyle mi yürür sence?"

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Nasıl?"

"Benimle evlenmek istediğini söylüyorsun ama daha benimle konuşmuyorsun bile."

Duraksadı, afalladı.

Devam ettim. "Aramızda bir sorun olduğunda hep kapatmaya çalışıyorsun, çözümünü bulmak için ben konuşmaya, gerekirse kavga etmeye hazırken sen hayal dünyanda yaşayarak hemen bitsin istiyorsun ama öyle olmuyor işte. Benimle konuşmazsan, bana anlatmazsan seninle nasıl bir hayatın içinde ilişki yürütebilirim ki?"

Anlıyordu aslında ama kafası karışmıştı. "Konuşuyoruz ama?"

"Öyle mi?" Diyerek gözlerine baktım.

Tereddüt etse de başını salladı.

"Peki." Diyerek pes ettim. Önüme döndüm, güneş yükseliyordu. Ben sessizce izlemeye odaklandım, Gökmen'in ise bakışları düşmüş, düşünceleri aklını ele geçirmişti.

Tartışsak da beni bırakmayıp sakin kalmasını seviyordum, bizi dengede tutan oydu. Ama sanıyordu ki hep böyle güle oynaya olacaktı.

İlk başlarda, flört dönemimizde öyleydi çünkü birbirimizi tanımıyorduk, hayatımızın içlerine girmemiştik, ciddi değildik, anı yaşayıp gülmek kolaydı. Ama şimdi... Gökmen bana evlilik muhabbetini açarken bazı şeyleri konuşmamak imkansızdı, şimdi olmasa başka bir gün illa ki olacaktı.

Güneş yüzlerimize vururken uzun bir süre öyle kaldık, dudaklarını şakağıma bastırdı, öyle kaldı, iç çektiğini duydum, dertli bir çekişti. "Bir gün..." dedi. "Bir gün oturup uzun uzun konuşalım, olur mu? Upuzun hem de."

"Ne hakkında?"

"Her şey." Sertçe yutkundu. "Her şey hakkında konuşalım bir tanem." Kollarını kıpırdatıp sıkıca sarıldı ve yüzünü boynuma gömdü. "Farklılık zaman ister... Bana o zamanı ver, lütfen."

Başımı salladım. İlk sınavımdan sonra o kadar üzülmüştüm ki odama kapanmıştım. Babam gelip benimle konuşmuştu. İkinci sınav her zaman beni korkutmuştu, kötü hissediyordum.

Babam o zaman bana dedi ki; 'Çaresizsen, çare sensin demektir. Ayağa kalk ve başar'

Gökmen'in neden çaresiz hissettiğini bilmiyordum, lakin bana anlatmak istiyordu ve bunun içi zaman istiyordu.

Bu da bir başlangıçtı.

İlişkiler saraya, güven de duvarına benzerdi, halk sevgi, yöneticiler saygı. Biz hepsini yavaş yavaş da olsa sağlam bir şekilde kuruyorduk.

Loading...
0%