Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@dangerous_hatun

Gökmen'in sevincinin o an bizi ele vereceğini düşünememiştim. İçindeki coşku dışa yansırken kollarını belime sarıp ayaklarımı yerden kesti ve etrafında döndürdü. Salonda zaten az kişi kalmıştı, düğünün son dakikalarıydı ama yine de yalnız değildik.

Herkes bize baktı.

Ağzımdan kaçan küçük çığlıktan sonra, "Gökmen Gökmen." Diyerek omzuna endişeyle vurup beni indirmesini istedim. Durup indirdi ve etrafına bakındı. Aynı zamanda babamla göz göze geldik, tek kaşı -nasıl mümkündü bilmiyorum ama- saç köküne kadar havalanmıştı. Gökmen utanarak gülümsedi ve başını eğdi.

Önüme dönmeden önce annemin babamın omzunu sıvazlayıp, "geçmiş olsun." Dediğini ağzını oynatma şeklinden gördüm. Bu kadından da hiçbir şey kaçmıyordu.

Uzuvları yerinde duramayan sevgilime döndüm. "Sakin olur musun."

"Dışarı çıkalım mı biraz?"

"Az önce yaptığından sonra mı? Babamın bakışını görmedin mi?"

"O zaman..." Etrafına bakındı. "Kızlar tuvaletine git."

Bir omzumu kaldırarak sordum. "Niye?" Bir şeyler anlıyordum ama emin değildim, yine de kızlık görevimi yerine getirip anlamamazlığa ve naza vurdum.

"İçerinin boş olduğundan emin olduğun zaman bende peşine gelirim. Hadi." Beni hafifçe öne doğru itince mecbur harekete geçtim. Karnım heyecandan ağrımaya ve bulanmaya başladı. Mutluluk sarılmasından sonra gelen şeyi yapacaktık. Gülümsememi saklamak için alt dudağımı dişledim. Sanki ilk defa olacakmış gibi tenim karıncalanıyordu.

Gökmen babamların yanına dönüp oturdu. Ben ayakkabılarımı alıp giyindim ve lavabonun yolunu tuttum. İçeri girip iç kısımları kontrol ettim. Kimse yoktu. Lavabo kapısının kilidi var mı diye baktım; vardı. Biraz bekleyince geri dönmediğim için Gökmen anlar diye düşündüm ve zeki sevgilim anladı.

Kalçamı musluk zeminine dayamış, ellerimi de koymuş bekliyordum. Gökmen hışımla içeri girdi ve kapıyı kilitledi. "Ne yapıyor-" diyemeden bana uzun üç adım attı, elleri yüzümü kavradı ve dudaklarımı kapattı. Gerçek anlamıyla nefesim kesildi. Bir saniye sonra onunla solumaya başladım.

Beni her zaman sevgi ve naziklikle öperdi, ama şimdi... Aceleci, haşin ve açıkça hissettiğim şehveti ön plandaydı.

Ellerim belinin iki yanına gitti, gömleğini tutup sıktım, farkında olmadan onu kendime çektiğimde dudaklarında ufak bir kıvrılma hissettim ama emin olamayacağım kadar hızlı ve yoğun öpüyordu beni.

Dudaklarımdan kayıp çeneme indi, oradan boğazıma; öpüşleri güçlüydü, dudaklarını kokumu içine çekerken tenime bastırıyordu. İz bırakacak hamleyi yapmadığı sürece endişe etmedim, gözlerimi kapatıp anın tadına vardım. Bir eli enseme kayarken diğeri belime indi. Daha çok yaklaştı ve mermerle arasında sıkışıp kaldım, onu böylesine hissetmek gülümsememe sebep oldu.

Karnım karıncalandı ve nefeslerim hızlandı. En korkutucu zevkti.

"Gökmen..." diye mırıldandım, belki inlemiş de olabilirdim.

"Hımm..." dedi burnunu boynuma sürterken. Başını kaldırıp gözlerime baktı.

"İyi misin?" Diye sordum nefes nefese.

"Niye olmayayım ki?" Kendini biraz daha bastırdı. Parmağı tüy hafifliğinde, kendine özgürlük ilan edip dağılmış saçlarımdan bir tutamı kulağımın arkasına götürdü. "Sen beni seviyorsun." Gülümsedim. "Kız arkadaşım beni seviyor." Gözlerine baktım. "Su'yum beni seviyor." Diye mırıldanıp dudaklarıma buse kondurunca utandım.

"Seviyorum."

Gözlerini kapatıp kocaman bir nefes çekti içine, alnını alnıma yasladı. "Duymak çok iyi hissettiriyor."

Yüz hatlarını seyre dalarken mırıldandım. "Çok seviyorum." Bunu duymak benim içinde yeniydi, en az Gökmen kadar harika hissettiriyordu.

Gülümsedi. "Bunu kaydedip sabaha kadar dinlemek istiyorum." Gözlerini açtı hızla. "Hatta yapacağım da."

"Ne?"

Cebinden hızla telefonunu çıkarttı. Ses kayıt bölümünü açtı. "Söyle bir daha."

"Ama-"

"Hadi."

"Utandım."

"Aysuna yeni kimse yok, sadece sen, ben, telefon."

"Tamam."

"Söyle."

"Seni seviyorum."

Elmacıkları şişecek kadar çok büyük gülümsedi. "Bende seni seviyorum."

"Biliyorum."

"Ama sen bir daha söyle."

Gülüşümle başım geriye kaydı, ilgiyi çok seviyordu. "Seni seviyorum." Şımararak gözlerini kapattı.

"Bir daha söyle."

"Gökmen ya."

"Söyle söyle söyle..."

"Çocuk gibisin."

"Eline kalmak üzereyim haberin olsun."

"O ne demek o?"

"Beni sevdiğini öğrendikten sonra seni baba evinde daha ne kadar tutarım sanıyorsun? Alacağım, kendi evime koyacağım. Çocuğun olacağım."

Güldüm, sonra tatlı bir ciddilik koydum yüzüme. "Çocuğu ne yapayım be? Erkek lazım bana."

Bakışları değişti, kafasını hafifçe yana yatırdı. "Erkek?" Derken kaşlarını kaldırdı.

Başımı ağırca salladım, yüzümü yaklaştırdım ve dudaklarına baktım. "Erkeğim olduktan sonra istediğim kadar çocuk yaparım zaten." Fısıltımla gözleri usulca kapandı, dudaklarını içe katladı ve yutkundu.

"Mahvedersin sen adamı."

Kahkaha attım. Erkekleri etkilemek çok kolaydı.

Kapı tıklatılınca ikimizde başımızı çevirdik. Bir kız içeri girmeye çalışıyordu. "Kabine gir, ben çıkacağım, o kız da diğer kabine girince çık. Tamam mı?"

"Tamam." Deyip geri çekildi. Ben kapıya o kabine ilerledi, elim kilidin üstündeyken seslendi, "Aysuna." Başımı çevirdim. "Erkeğin hazır, ona göre." Fesatlık yüzünden akıyordu. Tek kaşını kaldırması da imasını derinleştiriyordu.

Dudaklarımı sıkarak gülümsedim, "terbiyesiz." Diye mırıldanıp önüme döndüm. Kısık, boğuk gülüşünden sonra kabinin kapanan kapısını duydum ve kilidi çevirdim.

🏍

Düğün bitti, herkes evine dağıldı, büyüklere sarılındı, eller öpüldü, ve biz gençler düğün yemeği yemek için araçlarımıza doluştuk. Araba park yerinde durduğunda Burhan, "burası Gökmen'in çalıştığı yer." Dedi, kapıyı açıp zemine bastım ve şık binayı incelemeye başladım. Hava kararmıştı. Arabanın içinden kot ceketimi alıp omzuma attım.

Buket nikah elbisesini geri giymişti, Burhan'ın açtığı kapıdan inip beline sarıldı, o da üşümüştü benim gibi.

Gökmen ve diğerleri motorlarını yanımıza park etti, Ninja'dan inmesini bekledim sonra yanıma geldi ve kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Göğsüne yaslanınca sıcak tenine ince kumaştan temas etmiş bulundum. "Ceketini neden giymedin?" Diye sordum endişeyle, motorda rüzgar çarpıyordu.

"Üşümedim." Dedi masumca.

Kızgın olduğunu umduğum bakışlarımı alttan yüzüne diktim ama oralı olmadı. Hep beraber içeri girdiğimizde bom boş bir kafeyle karşılaştım, ışıklar bile kapalıydı. Gökmen beni bırakıp ışıkları yaktı ve ortada hazırlanmış halka masayı gördük. Sürpriz!

Buket beğeniyle ellerini ağzına kapattı, gülümsedim, Atakan ve Yaşar masadaki tatlılara atılırken mutlu görünüyorlardı. Ben hariç hepsi düğünde tıkınmıştı ama şimdi benden daha açlardı. Hiçbir masraftan kaçınılmamış, özenle hazırlanmış sofraya kurulduk.

Atakan hemen su dolu bardağı alıp ayağa kalktı. "Alkolsüz hayatımızı alkollü gibi gösterip havalı olmaya çalıştığım için lütfen beni bağışlayın." Deyip bardağı tekila gibi tek dikişte içince güldük. "Ama bunu yapmazsam içimde kalırdı." Ağzının kenarına akan suları silerken o da utanıp gülümsedi ve yerine oturdu.

Yemeğe başladık. Burhan bir hafta olmayacakları için Gökmen'e, Uçurtma'yı ihmal etmemesini söyledi. Atakan, Buket'e dalaştı ve Yaşar'la birlikte Burhan'a kılıbık muamelesi yaptılar. Turhan her zaman ki sessizdi, ona bir şey sormadığımız sürece konuşmuyor ya da çok aktif bir konu olmazsa katılmıyordu. Ama altıncı hissim diyordu ki Gökmen'den önce sıradaki kılıbık oydu.

Neden bilmiyordum, sadece öylesine içime doğdu.

Biz, kapatılmış, sessiz kafemizde güle oynaya eğlenirken kapıda bir hareketlilik oluştu. Gökmen gözlerini kısıp ilerideki hafif karanlığa baktı. Tanımadığım bir erkekti, gençti, benim yaşıtım gibi görünüyordu.

"Çok özür dilerim." Dedi elini uzatıp.

Gökmen ayağa kalktı. "Sorun değil Çınar." Yanına gitti. Kapının orada konuşmaya başladılar, merakla başımı Burhan'a çevirdim. Gökmen'in diğer üçlüden bile sakladıklarını Burhan'dan saklamama huyu vardı. Gökmen'e güvensem bile hakkında bir şey olduğu zaman hemen ona sorasım geliyordu. Çünkü Gökmen söylemiyordu.

Burhan bakışlarımı görüp, "arkadaş." Dedi. Başımı sallayıp çevirdim, Gökmen Çınar'ın söylediği şeyi onaylayıp arka odaya gitti. Bu arkadaşla konuşmak istiyorum. Gökmen'in hayatının en önemsiz parçasına bile ilgi duyuyordum, sadece gizemli ve önemli yanlarına değil. Ayağa kalkıp bizimkilerin bakışları altında Çınar'ın yanına gittim, Gökmen gidince dışarı çıkmıştı. Ceketimi içeride çıkarttığım için serin hava çıplak tenime nüfus etti.

"Merhaba." Dedim yumuşak bir sesle.

Çınar bana dönüp tebessüm etti. "Merhaba."

"Ben Aysuna, Gökmen'in kız arkadaşıyım."

Sanki tanıyormuş gibi samimi davrandı ama şaşırmıştı. "Aaa, tanıştığıma memnun oldum." Elini uzatınca tuhaf oldum, yine de uzanıp sıktım. "Nasılsınız?"

"İyiyim teşekkür ederim, siz nasılsınız?" Gökmen dönmeden önce ne kadar vaktim var, bilmiyordum.

"Ben de iyiyim, sağ olun."

İki saniye gözlerine bakıp nezaketen gülümsedim. "Gökmen'le yakın mısınızdır çok?"

Bana şaşkın bir kaş çatmayla baktı sonra güldü. "Bilmiyor musunuz?"

Duraksadım. "Neyi?"

"Ah tabii, her zamanki Gökmen. Ne bekliyordum ki?"

"Anlamıyorum."

"Ben Gökmen'in ortağıyım, bu kafe ikimize ait."

Adamın gözlerine baka kaldım, yakından daha iyi görebildiğim yüz hatlarıyla yaşıtım olduğuna emin oldum. Gençti, hem de çok. "Ne?" Diye bir soru çıktı ağzımdan. Belki de artık şaşırmamayı öğrenmeliydim.

"Size burada garson olduğunu söyledi değil mi? Fazla alçakgönüllü ya da hayatını saklamayı seviyor." Sevecenlikle güldü, güler yüzlü biriydi. Sarı saçları ela gözlerine fazlaca uyumluydu. Çevremdeki adamların yanında fazlaca çocuksu kalıyordu. "Ama hayır o buranın sahiplerinden biri, hatta bence tek sahibi o olmalıydı." Deyip başını eğince merakım arttı ve şaşkınlığımı bile bastırdı.

"Nasıl yani?" Ellerimi kollarıma sardım.

"Bunu da anlatmamış."

"Henüz yeniyiz, açılıyoruz." Dedim far görmüş geyik gibi kalmamaya çabalayarak. "Siz anlatın?"

"Öyle akşam yemeği yerken konuşulacak basit bir hikaye aslında..."

"Gökmen'le daha önce hiç oturup beraber akşam yemeği yiyemedik, dediğim gibi yeniyiz. O yüzden beni aydınlatın."

"Aa... Peki." Durdu, dudaklarını ıslattı. Geçmiş acı, tatlı, karışık bir menüymüş gibi gözleri önünden geçti. "Ben lise sona giderken berbat bir haldeydim, sınavlarım kötüydü, ailemle sorunlarım vardı, arkadaşlarım yoktu... Çok yalnızdım. İntihar etmeyi düşündüğüm bir sırada Gökmen abiyle tanıştım." Ona, konuşmaya başladığımızdan beri ilk defa abi demişti. İş ve arkadaşlığı birbirinden ayırıyordu.

Devam etti. Anlatırken elleri de havalandı. "Kaldırıma oturmuş liseli bir çocuk." Acı bir gülüş. "Motoru yanımda durdu, kaldırımda yanıma oturduğunda çok şaşırmıştım. Hatta ürküp oradan kalkacaktım ama gitmemi istemedi. Bana iyi olup olmadığımı sordu." Gözlerime baktı, dolmuşlardı. "O zamanlar da bana bunu kimse sormazdı, öğretmenlerim, ailem, çevremde ağladığımı gören herhangi biri... Kimse." Sertçe yutkundu. "O kaldırımda otururken uzunca konuştuk. Bana ne kadar iyi geldiğini hatırlıyorum, meğerse o zamanlar tek ihtiyacım olan şey buymuş. Konuşmak... dertleşmek."

Milyarlarca hayatın var olduğu dünyada biri nasıl yalnız kalırdı, insanın aklı almıyordu!

"Ona hayatımdan ve hayallerimden bahsettim ve ertesi günü okul çıkışında beni bekliyordu." Kafeye aşkla baktı. "Burası benim hayalimdi." Gülümsedi. "Gökmen abi geldi, okulun son senesini hayatta kalarak bitirirsem benimle kafe açıp ortak olacağımızı söyleyince..." Nefesim kesildi, Çınar bana baktı, gülümsedi yine. "Hayat sevincim geri gelmişti." Bir damla yanağına süzüldü. "Okulun bitmesine 2 ay kalmıştı, sabırla okudum ve bitirdim, lise diplomamı aldığımda Gökmen abi yine geldi. Ama benimle iki ay boyunca hiç görüşmediği için yalan söylediğini sanmıştım, geri geldiğinde..." Kelimeleri bulamıyormuş gibi duraksadı ve gülümsedi. "Sonra burayı açtık, gerçi Gökmen abi hiçbir şeyiyle ilgilenmedi, bana demişti ki 'Çınar her şeyi sana ait, ben sadece para veririm' Yeri ben buldum, çalışanları buldum, koşuşturma bana aitti, tüm para geliri ise ona. Hatta o kadar ilgisizdi ki kafeyi açıldıktan bir hafta sonra ilk defa gördü."

Son cümleyi söyleyiş tarzı gülümsememi sağladı, o zaman yaşlarımı hissetim. Yanaklarımdaydılar, dudaklarımın içlerine girdiler, Gökmen'in kocaman kalbine olan aşkımın simgesi olarak akıyorlardı.

"Aramızda kalmasını istemişti, sadece o ve ben, bir de içerideki arkadaşları... Hatta kafeyi tamamen bana vermek istedi ama bunu kabul etmedim, edemezdim, benim için yaptığı onca şeyden sonra olmazdı. Hayatımı değiştirmişti... Buraya harcadığımız paranın haddi hesabı yoktu ama Gökmen abi 'lazım' dediğim her an bana parayı bulup getirirdi."

Uçurtma!

"Bu yüzden de kafeye ortak oldu fakat garson olarak kalmaya kararlıydı."

Susunca sessizlik aramıza girdi. Ne diyeceğimi, ne yorumda bulunacağımı bilemiyordum. Gökmen... Gökmen... Ah Gökmen... Sen... İçimde bile bir karmaşa vardı. İnsanın sevgisi, aşkı bir gece de bir kat daha büyüyebilir miydi? Benimki büyüyordu, hem de Çınar'ın her cümlesinde artmaya devam etmişti.

O, o... Benim yerime Çınar tamamladı.

"O çok iyi bir insan." Ağlıyordu, gülümsemesi kocamandı. Bir gence hayatını geri vermişti, hayallerini...

"Öyle." Diye mırıldandım. "Hem de-" Gökmen içeriden çıkıp gelince sustum, Çınar ve ben hızla yaşlarımızı sildik.

Gökmen beni görünce garipsedi ama üstünde durmadı, cüzdanı Çınar'a uzattı. "Temizlerken sanırım alıp yerini değiştirmişler, bulamadım iki saat."

"Olsun abi sorun değil."

Gökmen ses tonuna kaşlarını çattı. "Ağlıyor musun sen?"

"Ha yok yok hayır. Sesim şey oldu biraz- Ben Burhan abiye hayırlı olsun deyip gideyim. Hayırlı akşamlar."

"Sağ ol."

Çınar içeri girince baş başa kaldık. Gökmen bana bakıp sokak lambasından dolu gözlerimi gördü. "Sana ne oldu? Ağlaması seansı mı yaptınız ne yaptınız iki dakika da? Ve neden?"

Düşünceli halini yerim senin!

Gözlerine baktım, o siyah gözler bana hiç bu kadar güzel görünmemişti. "Sen nasıl bir adamsın ya..." dedim içli içli.

Kaşları dudakları gibi hafifçe büküldü çünkü ne demek istediğimi anlamamıştı.

Allah'ım! Çok tatlıydı.

"Siyah gözlü, koyu kahve saçlı, 1.80 boyunda, en son 75 kiloydum ama inan bana 60 kilosu kas." Deyip sol kolunu kaldırıp pazısını gösterdi bana.

Güldüm. "Deli."

İki adım atıp yanaştı, ellerini yüzümün iki yanına koydu, başını gözlerime bakabilmek için yana doğru eğdi. "Ne oldu?" Sesi merhametle şekillendirilmişti.

"Çınar bana tanışma hikayenizi anlattı." Dedim. "Kafenin ortağı olduğunu."

Gözlerini devirdi. "Niye bütün arkadaşlarımın ağzı gevşek acaba?"

Göğsüne vurdum. "Bana anlatmayacaklar da kime anlatacaklar?" Diye kızdım, Burhan detayına sonra takılacaktım çünkü o konu uzar giderdi. "Senin yapman gerekeni onlar yapıyor işte."

"Pek konuşmayı istediğim bir konu değil."

"Neden?"

"Bir kafen olduğu zaman insanlar över, tebrik eder çünkü. Büyük bir iş başarmışsın gibi." Kafeye baktı. "Bununla övünülmek istemiyorum." Diye fısıldadığında zor duydum. Yutkundu.

Anlamıyordum. "Neden bu işi kurup başkasına teslim ettin?" Diye sordum, farklı açılardan sorarsam belki bana karşı daha açık olurdu.

"Çünkü bu benim hayalim değil, yükünü istemiyorum."

Afalladım, gözlerimi kırpıştırdım. Çınar kafeden çıkınca Gökmen ona döndü, bizimle de vedalaşıp bana son kez gülümsedi ve gitti. Biz de daha fazla konuşamadan içeri girdik. Bu da sonra -müsait bir zamanda- konuşulacak başka bir konuydu. Liste gittikçe kabarıyordu.

Masaya otururken sessizliği ve pür dikkat Turhan'a odaklanılmış olduğunu gördüm. "Annem ısrar edince görüştüm, olan bu yani." Diye bitirdi Turhan. Yaşar bardağındakini yudumlarken arkasına yaslanmış, kaşlarını kaldırmış, bardağın altından arkadaşına bakıyordu.

Atakan gözlerini açmıştı ve ağzı düşmüştü Turhan'ı dinlerken. Burhan gülümsüyordu, Buket'in pek de umurunda değildi. "Neye ısrar etti annen?" Diye sordu Gökmen.

Bize baktı lakin ağzını açtığında ondan önce Atakan atıldı. "Bunun da manitası varmış." Diye şikayet etti bize. Ela gözleri kocamandı. Yaşar başını sallayıp, "telefonu çaldı, ekranına bir baktık ki kalp var. Kızı kalple kaydetmiş." Dedi, burnunu kırıştırdı.

Elim gülümserken ağzıma gitti, Turhan'a baktım. "Çok sevindim."

Turhan teşekkür mahiyetinde tebessüm ederken Atakan, "çok mu sevindin?" Diye çığırdı. "Eltin geliyor diye sevindin değil mi?"

"Üçümüz seni böyle," elimle kürek tutmuş toprak kazar gibi yaptım. "Gömeceğizz."

Yaşar kıkırdadı, Gökmen sessizdi. Atakan arkadaşlarına tek tek baktı. "Yaa size ne oldu ha? Kızları buluyorsunuz, peşlerinden ayrılmıyorsunuz," Burhan'a baktı, "bir de üstüne evleniyor," Gökmen'e baktı, "evlenme niyetine giriyor," Turhan'a baktı, "evlilik gerekçesi ile randevulara çıkıyorsunuz." Yerinde tepinip çığlık attı. "SİZİN AMACINIZ NE!"

Gökmen, Turhan ve Burhan aynı anda, "evlilik." Deyince, Yaşar içtiği şeyi kahkaha atarak püskürttü. Ben ve Buket de gülmeye başladık, Atakan hepsine bakınıp umutsuzca arkasına yaslandı. İç çekip ağzından verdi. "Bir yastık da kocayın bari."

Burhan, "sağ ol kardeşim." Deyip yanağından makas aldı. "Darısı başına."

İşaret parmağını uyarırcasına kaldırdı. "Lafını geri al!"

"Asla."

Atakan ağlarcasına yüzünü buruşturunca güldük. Kocaman adamlardı ama tatlı olmayı en iyi şekilde başarıyorlardı. "Ha bu arada," dedi omuzları çökmüş biçimde Atakan. "Otoban şenliği iptal."

Gökmen kaşlarını çattı. "Neden?" Sol kolu benim sandalyemin arkasındaydı.

"Bilmiyorum, kurucular siz değil misiniz? Gidin sorun öğrenin." Masaya uzanıp bulduğu pastayı çatalına batırdı, ağzı o kadar büyük olmadığı için kenarlarına bulaştırarak zar zor ağzına tıktı.

"Koca ağızlı maymun." Diye mırıldandım. Gözlerini kaldırıp bana baktı, sonra kıstı. Ben de kısarak karşılık verdim.

Buket nefes verdi ve masa halkına bakındı. "Bugün için hepinize teşekkür ederiz, gerçekten." Dediğinde ona baktım. Hepimiz baktık, Burhan da kolunu omzuna atmıştı, parmakları ince kumaştan omzunu okşuyordu.

Tek bir cümlesi bizi duygusallaştırdı ama fırsatı kaçırmadım tabii ki de. "Bu üçlü tıkınmaktan başka bir şey yapmadı ama..." Turhan, Yaşar ve Atakan'ı parmağımla gösterdim.

Benim duygusallıkla dolmuş saf arkadaşım tebessüm etti. "Olsun, yanımızda olmanız bile bir şey." Dedi. Atakan bana dil çıkartınca kaşlarımı çatıp garipseyerek başımı geriye çektim. Bunu en son bana 12 yaşındaki kardeşim yapmıştı, şimdi 28 yaşında bir adamda aynı ifadeyi görmek komikti.

Gökmen oturduğu sandalyesinde yayıldı, bacaklarını açtı. "Darısı bizim başımıza."

Burhan güldü. "Sen önce Hamit amcayı ikna et."

Buket hemen peşine, "ya da Kübra teyzeyi." Dedi.

Gökmen hışımla başını bana çevirdi. "Ya bu kız niye bizim bütün özel hayatımızı biliyor Aysuna?"

Omuzlarımı silktim.

Burhan'ın sesli gülüşüyle Gökmen bu sefer ona döndü. "Ne gülüyorsun Burhan, Hamit amca da sizinkini biliyor." Diye topu onlara attı.

"Bak iyi hatırlattın." Karısına döndü. "Buket. Sen niye her şeyi Hamit amcaya anlatıyorsun?"

Canım arkadaşım, "dedikodusu sarıyor." Dedi.

🏍

Gece yarısını geçerken Ninja'nın artçı koltuğuna oturmuştum. Burhan ve Buket arabaya binip gitmişlerdi, diğerleri de kasklarını takıyordu. Gökmen henüz binmemişti çünkü elbisemi aşağı çekiştirmekle meşguldü. Söylenmeleri o kadar ağzının içinde kalıyordu ki anlamıyordum ama sinir bozucu derecede de duyulabilirlerdi.

"Gökmen artık binde gidelim. Dar elbise zaten, açılmaz."

Homurdandı lakin dediğimi de yaptı. Ninja, Çiçek'ten daha farklıydı. Çiçek'e bindiğim zaman bacaklarımın arasındaki gücünden bahsederdim hep, içimden övgüler yağdırırdım. Ninja'ya da ilk defa biniyor değildim ama ilk defa üstündeyken bu hızla gidiyordu. Acayip bir şeydi. Canavar kelimesinin metal, motor, boru ve koltuk birleşimi gibiydi.

Evin önünde durduğumuzda ikimizde indik. Buket benim ceketimi aldığı için Gökmen kendi ceketini bana vermişti, gömleğiyle üşümüştü yol boyu aşkım benim. İlişkilerin kademeleri olduğunu biliyordum, tecrübe de ediyordum. Örneğin Gökmen beni sevdiğini söylemeden önce de beraberdik, ama o söyledikten sonra değişmiştik. Sonra ben söyledim ve biraz daha değişmiş, ilerlemiş gibi hissediyordum.

Birbirimize farklı gözle bakıyorduk bence.

Ceketimi çıkartmaya yeltenince, "çıkartma çıkartma." Dedi hemen.

"Niye? Eve geldik zaten."

"İçeri girene kadar üşürsün, yarın alırım ben onu."

Gülümserken içimden yaa çekerek başımı yana eğdim. "Öyle olsun bakalım." Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. "Hayırlı geceler Gökmen bey." Dış kapımıza giderken başımı arkama çevirdim ve cilveyle kıvırttım; elbisem kalçamı sarıp belirginleştiriyordu.

Kocaman gülümsedi. "Allah'ım gece gece..." diye mırıldandığını duydum.

Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım, içeri girdim. Hala bekliyordu. El salladım, el salladı. Ah bu an, hiç eskimiyordu. Eskimesini de istemiyordum, vazgeçmek mümkün değildi çünkü. Kapıyı kapatırken başımı eğerek son ana kadar delikten ona baktım. Kapatınca da sırtımı yasladım ve kıkırdadım.

Sarhoş gibi ağır adımlarla eve yürüdüm, sarhoştum da zaten. Aşk sarhoşuydum, aşk, aşk!

Annemi aramak için telefonumu çıkarttığımda kapı açıldı, başımı kaldırdım, bir beden vardı ve yüz simsiyahtı. Çığlığı bastım!

Babam, "kızım sus sus, mahalle uyanacak." Deyince dudaklarımı bastırdım.

"Baba!" Dedim başımı uzatarak. "Gecenin bu saatinde maskenin senin suratında ne işi var?"

"Gece maskesi yaptım."

"Öyle bir şey mi var ya?"

"Aysuna, ne oldu?" Dış kapımız gürültüyle açıldı, Gökmen uzun adımlarla merdivenlerin altına kadar gelip babamı görünce korkarak sıçradı ve bağırdı. "Allah'ım tövbe!" Eli kalbine gitti.

"Babam babam, korkma." Dedim.

"Onu görüyorum zaten ama neden yüzü kap kara?"

"Maske yapmış."

Gözlerini devirdi. "Bitmiyor bu maskeler ya." Diye mırıldandı huysuzca.

"Sende ister misin Gökmen oğlum."

Açıkça titrediğini gördüm, maske kabusu olmuş olabilirdi. "Ocak da yemeğim vardı, hayırlı geceler." Deyip kaçtı. Arkasından güldüm, motor sesi uzaklaşmaya başlarken babama döndüm ve yine korkup sıçradım.

"Baba çok kötü bir maske ya, çıkar ne olur şunu." Deyip içeri girdim. Bir elimde çiçeğim vardı, diğeriyle ayakkabılarımı çıkartmaya koyuldum.

"Çıkartacağım şimdi." Dedi kapıyı kapatırken. Pijamalarını giymişti.

"Sen mi bekliyordun beni?"

"Hıhı. Annen yoruldu, uyuya kaldı."

Ayakkabılarımı halledip koluna girdim. "Teşekkür ederim." Ağır adımlarla holde ilerlemeye başladık.

"Eğlendiniz mi bu akşam?"

"Evet." Başımı kaldırıp siyah yüzü arasından ela gözlerine baktım. "İzin verdiğiniz için teşekkür ederim."

Diğer eliyle uzanıp saçlarımı okşadı. Merdivenlere geldiğimizde kolundan çıktım. "Ben yatıyorum, sen de o şeyi çıkar da yat uyu baba. Yarın işe gideceksiniz."

"Tamam."

Gülümsedim. "Hayırlı geceler." Dedim, gece gece bu neşe, enerji nereden geliyorsa artık bana da. Sanırım az önce korktuğum için adrenalin yüklenmiştim.

"Sana da kızım."

Ben merdivenleri çıkarken babamda odasına gitti. Üstümü giyinip saçlarımı yıkamak tam bir eziyetti. Bir saatin sonunda yatağıma vardığımda o kadar mutluydum ki, fakat o mutluluğumu yaşayamadan uyuya kaldım.

🏍

Sabah alışkanlıktan dolayı erken kalktım, bom boş bir günün beni beklediğini fark etmem yalnızca 5 dakikamı almıştı. Yatağımda oturmuş dağılmış saçlarımla, şişmiş yüzümle ve kurumuş ağzımla odama bakındım. Ağzımı şapırdattım. Saat belki de altı falandı. Mahalle horozu bile kalkmamış olabilirdi ama bir dakika. Bizim mahalle horozumuz yoktu ki. Niye yoktu acaba?

Üstümü giyinirken aklıma bugün Gökmen'le o konuşmayı yapacağımız geldi. Endişelendim bir anda. En iyisi arayıp Buket'ten tavsiye almamdı. Telefonuma uzandım, açtım, tam buldum, üstüne basıp arayacakken parmağım havada kala kaldı.

Arayamazdım ki.

O artık evliydi.

Kocası vardı ve şimdi yorgun oldukları için uyuyorlardı.

Artık öyle istediğim zaman arayamazdım.

Çenem titredi, telefon olan elim yanıma düştü, omuzlarım onu takip etti. "Buket'im... Buket'im artık yok. Yok." Başımı kaldırıp gözlerimi ağlarken kapattım. "İnanamıyorum. Ahağağa! Buket'imm! Artık yOkk!" Kendimi yüz üstü dağınık yatağıma bıraktım. Sonra nefessiz kalıp başımı yana çıkardım, sol yanağımı dayadım. "Ben kimi arayacağım şimdi?" Üşüyormuş gibi kollarımı bedenime sardım, cenin pozisyonu aldım. "Yalnız, bir başıma." Ses tonum Sid'inkine benzemişti. Ama sadece o da değil, Diego ve Manny tarafından terk edilmiş Sid kadar yalnız hissediyordum. "Buket'im yokk!"

Kapım sessiz bir gürültüyle açılınca başımı çevirdim. Barkın kızgın gözlerle bana bakıyordu. "Biraz sessiz olur musun! Annemleri uyandıracaksın yoksa."

"Sen niye ayaktasın?"

"Okula gitmeden tablet oynamak istedim, şimdi sus lütfen."

"Ablan burada acı çekiyor, düşündüğün tek şey tablet mi?"

"Niye acı çekiyorsun? Gökmen abi tarafından terk mi edildin?"

Yüzümü buruşturdum. "Saçma sapan konuşma, Gökmen niye benden ayrılsın, hem bir ayrılık olsa niye o ayrılıyor, ben ayrılırdım. Üfff, ne ayrılığı ya, ağzımızdan yel alsın, Barkın iki dakika da sinirlerimi üç katına çıkarttın."

"Bu sabah motorlu tüfek gibisin."

"Defol git!" Diye tısladım.

"Gidiyorum, yeter ki sessiz ol."

"Git!"

"Sessiz ol!" Kapıyı kapatıp çıktı. Barkın'ın varla yok arası olan amaçsız varlığı da gidince yine Sid oldum. Ağlamaya başladım. "Ağahaha! Buket'im!"

15 dakika sonra bir bakmışım bahçedeyim, enerjimi atmak için evin etrafını turluyorum. Buket'i arayamazdım. İstediğim zaman buluşamazdım. Gece bize kalmaya gelemezdi. Geç saatlere kadar oturup dedikodu yapamazdık... Bu ne bo- Sakin ol Aysuna. Sakin.

Attığım doksan sekizinci turdan -evet koşarken saydım- sonra eve girdim, nefes nefese. Annem mutfaktaydı. "Hayırlı sabahlar." Dediğim zaman bana baktı.

"Sana da canım. Koşuyor muydun?"

"Evet." Masaya oturup sürahiden su doldurdum. Su içince biraz nefeslendim ve yine enerjik hissettim. "Anne." Dedim yere bakarken, gözlerim dalmıştı.

"Efendim?"

"Buket'im artık yok."

"Ne demek yok?"

"Yok işte, yok."

Bana yandan bakıp gözlerini devirerek önüne döndü. Şu anda kırılgandım neden bu hareketi yapmak zorundaydı ki? "Beni ciddiye almıyor musun?"

"Buket'in bir yere gittiği yok Aysuna."

"Var. Bak arayamıyorum, soramıyorum çünkü artık yanında kocası var."

Nefes verdi.

"Anne!"

"Hıı."

"Ağğhh!" Başımı savurarak alnımı masaya dayadım, küt sesiyle beraber acıyı da hissettim ama kalbimdeki daha büyüktü.

Barkın mutfağa girdi, çaprazıma oturdu. "Ter kokuyorsun, gidip banyo yapar mısın?"

Başımı yana kaldırdım, saçlarım gözlerimin önünü kapatmıştı. "Bir daha söyle!" Diye tehdit ettim.

Gözlerime bakarken yutkunup susmayı seçti.

"Doğru seçim." Başımı kaldırıp saçlarımı düzelttim, 4 saniye sessizce durdum ve yine aklıma Buket'in yokluğu geldi. "Anne boşlukta gibiyim." Dedim ağlamaklı bir sesle.

"Bir hafta sonra balayından döndüklerinde yine eskisi gibi olacak." Dedi annem.

"Hiç sanmıyorum. Ayrıca o bir hafta ne yapacağım? Bir başıma."

"Abartma."

"Ne duygusuz insanlarsınız be."

"Kim o?" Diyerek babam geldi, iş takımını giyinmişti. Karşımdaki sandalyeye oturdu, halimi süzüp burnunu kırıştırdı. Evet biliyorum baba, ter kokuyor. "Koştun mu sen?"

"Evet, evin etrafında 98 tur."

"Seni o son iki turu atmaktan alıkoyan neydi?"

"Nefes darlığım."

"Biraz erken gelmiş." Deyip güldü.

"Baba şu anda derdim çok başka."

Kaşları çatıldı. "Niye ne oldu ki?"

Barkın, "Gökmen abi onu terk etmiş." Deyince, babamın gözleri genişledi ve parladı. Yemin ediyorum neşeyle parladı. Ellerini açılan ağzına kapattı ve kahkaha attı. "Ne?" Bana onaylamam için baktığında somurttum.

"Baba." Diye uyardım.

Öyle bir şey olmadığını anlayınca elleri düştü. "Tamam." Diye söylendi, Barkın'a kötü bakışlar attı onu umutlandırarak kandırdığı için. "Peki o olmadıysa başka ne oldu?"

"Buket'im oldu baba, Buket'im! Buket'im yok."

"Dün kaptığın buket mi? Akşam elindeydi."

Gözlerim baydı. "Hayır o değil."

"Haa, bizim Buket'i mi diyorsun?"

"Sabah sabah tek beyni çalışan ben miyim ya?" Diye delirdim.

Barkın, "evet." Dedi.

Sinirle soludum. "Buket'im yok zaten, uğraşmayın benimle."

"Aysuna Su!" Dedim annem, sıkılmış bir sesle. Gelip masaya iki tabak yerleştirdi. "Yeter artık. Sadece evlendi, seni terk etmedi ya."

"Yarı yarıya aynı şey anne!"

Babam keyiflendi. "Bunu fark etmene çok sevindim canım kızım benim, sen bizi terk etmeyeceksin değil mi?"

"Konu bu mu baba?"

"Bir şeylerin farkına varman beni mutlu etti sadece."

Ağzımdan kocaman bir nefes vererek ayaklandım, mutfaktan çıkıp merdivenlerime ulaştım. Terin üstüme yapıştığını hissediyordum, banyo yapma aşkıyla odama vardığımda şarjdaki telefonum çaldı. Gökmen görüntülü arıyordu. Hemen saçımı başımı düzeltip yüzümü aynada kontrol ettim.

"Efendim sevgilim?" Masama oturdum, telefonu karşıma dayadım.

"Ne yapıyorsun?"

"Şimdi koşudan geldim, duşa gireceğim. Sen-" Motorcu ceketini ve dağılmış saçlarını görünce tek kaşım havalandı. "Dışarıdasın sanırım?"

Atakan hemen diğer yanından kadraja girdi. "Sevgilini çaldım, hıhıhı." Şeytan gülüşlü şey.

"Şunu çeker misin, telefonumun ekranını kirletiyor." Gökmen, Atakan'ı itti ve biraz uzaklaştı. "Neredesiniz?"

"Gazlamaya çıktık, sabah havasında çok güzel oluyor."

"Güzel."

Biraz yüzüme baktıktan sonra, "senin moralin mi bozuk?" Diye sordu, korkarak. Bugünün o gün olduğundan o da haberdardı.

"Sabahtan beri depresyondayım."

"O niye bornozlu?"

Neredeyse gülümseyecektim. "Buket'im yok."

"O cadı mı? Bende bir şey sandım."

"Siz Burhan'ın yokluğunu hiç hissetmiyor musunuz?"

"Yoo, aksine çok mutluyuz." Telefonu eğip Ninja'yı gösterdi. "Bak, motoruna da kondum şerefsizin."

Bu sefer güldüm. "Senden iyisi şamdan kayısı."

"Aynen öyle," telefonu tekrar yüzüne getirdi. "Bu şey uçuyor Aysuna."

"Biliyorum dün akşam üstündeydim." Söyledikten sonra fesatlık yanaklarımı sardı, neyse ki Gökmen takılmadan, fark etmeden devam etti.

"Hayır öyle değil, acayip bir şey. Çiçek'imi seviyorum, o benim için bir tane ama Ninja çok fena bir şey. Acayip acayip acayip bir şey."

"Anladık, heveslendirme."

Sesli gülüşü telefondan boğuk geldi. "Heveslensen ne olacak, hızdan korkuyorsun."

"Evet, halletmemiz gereken başka bir konu." Söylediğimle duraksadı, oraya değinmek istememiştim aslında. Başlar da çok konuşmak istediğim konuyu şimdi açmak istemediğimi fark ettim ama çok geçti. Gökmen boğazını temizleyip başını eğdi, sessizliğine ayak uydurarak izin verdim.

Sonra başını kaldırdı. "Akşam üstü uğrarım, olur mu? Zaten birazdan işe gitmem gerek."

Başımı salladım. "Git git. Patrona geç kaldı diye kızmasınlar sonra." Dediğimde, güldü.

"Patronları olduğumdan haberdar değiller."

"Uvv, bu daha kötü işte."

Gülümsedi. "Öyle." Dedi, gözlerime baktı ve yanımdaymış gibi hissettim. "Neyse ben tutmayayım seni güzelim, koşmuşsun üşütmeden duşa gir."

"Tamam." Dedim. "Hem üşütsem ne olacak ki?" Saçlarımı tokadan kurtarıp saldım, sırtıma atıp sallandırdım. Gökmen gerilen boynuma bakıp gözlerime çıktı. "Belki bir motorcu camımdan girer."

"Bunun için hasta olmana gerek yok bornozlu, istemen yeterli." Deyip göz kırptı.

Kıkırdadım. "Aklımın bir köşesine yazdım." Dedim çapkınca.

O da gülümsedi. Turhan'ın arkadan gelen kısık sesiyle onlara baktı ve, "tamam geliyorum." Diye seslendi. "Kapatayım şimdi güzelim, sonra görüşürüz."

"Görüşürüz." El salladım, el salladı ve kapattık.

Buket'in yok.

Ekran karardığı gibi iç sesimin bana uyguladığı tarife ile yüzüm ağlama moduna geri döndü.

🏍

Akşama kadar ağlandım durdum, söylendim, can sıkıntısından, boşluktan, işsizlikten neler neler düşündüm, yatakta ve salondaki koltuklar da hangi yatma-oturma şekillerine girdim bir ben, bir de Allah bilirdi. Ders çalışmayı özlediğime inanamıyordum. Puanımın kaç çıkacağını ve yetip yetmeyeceğini bilememek, öğrenmek için beklemek bu boşluk anımda sinirlerimi bozmuştu. Üstelik açıklanmasına daha 1 ay vardı.

Ben de o yüzden çareyi eşofman ve tişört giymiş bir şekilde çikolata almaya giderken buldum.

Saat dördü geçiyordu sanırım, Gökmen işten çıkıp yanıma uğrayacaktı, o zamana kadar çikolata yiyip sosyal medyada takılıp vakit öldürebilirdim.

Hobi edinmeliydim. Hem de çok acil.

Bakkal da, çikolata çeşitlerinin önünde yükümü bir bacağıma vermiş, parmaklarım çenemi ovarken gözlerim hepsi üstünde şanslı çikolatayı bulmak için geziniyordu. Özel günüm yaklaştığı içinde sanırım canım fazlaca çekiyordu, biraz asabi de hissediyordum.

Çikolatalarımla kasaya geldim, bakkal amca hazırlayıp poşete koyup bana uzatınca bende parayı uzattım. Tebessüm edip başımla selam verdikten sonra çıktım. Eve doğru giderken okuldan dönen Kutlu'yu gördüm. "Kutlu." Diye seslenince durup döndü, gülümsedi. Yanına koştum paytak adımlarla. "Nasılsın?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

Klişe konuşmamızı yürütürken ilerlemeye de devam ettik. Derslerinin yoğun olduğundan falan bahsetti, hala bekarmış, üniversiteden sonra ne istediğine yavaştan karar vermeye başlamış...

Yolu yarıladığımızda kendi hakkındakiler bitmişti. Bana şöyle bir baktı. "Sen ve..." Çekindi. "Gökmen nasılsınız peki?"

"İyiyiz." Tebessüm ettim.

"Aysuna."

"Efendim?"

"Ben sana bir şey soracağım ama çekiniyorum."

Meraklandım. "Sor tabii."

"Geçen ay, sen çığlık attığın zaman eve gelmiştik ya hani. Annemler, ben, komşular."

"Evet."

"O gün gördüğüm motor Gökmen'e aitti değil mi? Bana yalan söyledin o akşam. Arkadaşın değildi, birlikteydiniz."

Duraksadım, hatta yüzüm gibi adımlarımda durdu. Kutlu da durdu ve çekinerek bana baktı.

Detaylar gerçekten çok önemliydi. "Hayır." Dedim başımı iki yana sallayarak. "O zaman birlikte değildik, hatta... yeni tanışmıştık."

Alt dudağını ısırdı. "Evin içinde miydi?"

Gözlerim genişledi, o ima etmese bile bu sorunun altından çok şeyler çıkabilirdi. "Hayır hayır." Yalan söylediğimi fark edince havalanan ellerim yumruk yaptı. "Yani, hayır, evet, hayır... Off." Kocaman bir nefes verdim. "Düşündüğün gibi değil."

"Bir şey düşünmüyorum, sadece... geçenlerde bunu fark ettim ve aklımı kurcaladı." Dedi.

Eğer meraklı insanlar olmasa yalan da olmazdı bence, diyerek kendimi kandırdım ve yalana baş vurdum. Of be! "Gökmen ve Burhan arkadaş, Buket'in erkek arkadaşı Burhan, biliyorsun. O gün bir şey oldu ve Gökmen'in motorunu bize bıraktılar. Olan bu yani. Ev mev yok."

Mantıklı gelmiş olacak ki aydınlandı. "Aaa... Anladım. Doğru." Başını eğdi. "Kusura bakma."

"Yok canım, insanız değil mi?"

Başını hak vermese de -bence- utanarak salladı. "Devam edelim mi?"

"Hıhı." Sonrası sessizdi ki eve yaklaştığımız içinde bu ikimizi fazla rahatsız etmedi. Gökmen bizim kapının önünde Ninja'ya yaslanmış bekliyordu; koyu renk pantolonu uzun bacaklarını sarmıştı ve onları uzatıp üst üste attığı içinde erkeksi duruyordu... Erken mi gelmişti yoksa zaman çabuk mu akıyordu? Bakkal o kadar da uzak değildi aslında. Sanırım konuşurken yavaş yürümüştük. "Gökmen?" Kaldırıma bakan gözlerini bize kaldırdı, şaşırmadı, sanki zaten yanımda Kutlu ile ona doğru yürüdüğümüzü biliyor gibiydi. Hafifçe gülümsedi.

Yanında durdum, bir elinde termosu vardı. Kahve!

Kutlu bana veda edip kendi evinin kapısına yöneldi. Gökmen rahat durur mu? Cık!

"Naber Kutlu?"

Kutlu kapıdan girmeden başını çevirdi. "İyi, senden?"

Motora kalçasını yaslamış olmasına rağmen benden hala bir santim falan uzundu sanırım, o yüzden de kolunu omzuma atarken zorlanmadı ya da kötü görünmedi. "Yaşıyoruz bu hayatı." Sırıttı, hem de tam bir pislik gibi sırıttı.

Tek kaşımı kaldırdım yüzüne bakarken.

Kutlu anlam verememiş ama bir yandan da anlamış ve saçma bulmuş gibi başını ağırca salladı, kapıdan girip evine gitti. "Ne yapıyorsun?" Diye sordum.

Bana baktı, kahvesinden bir yudum içti. "Sana yan gözle bile bakarsa ağzını burnunu dağıtıp, kolunu bacağını kıracağımın mesajını veriyorum. Niye anlamadın ki? Başaramadım mı acaba?"

Kızgın bakmalıydım ama çok sevimliydi. Gıcık şey!

"Başardın." Dedim, mutlu olarak gülümsedi. "O yüzden sinir bozucusun ya." Başını geriye atarak güldü.

"Sen de çok güzelsin."

Dudaklarım kıvrılırken gülümsedim. "Şu an sana kızmalıyım, tavrın hoş değildi." Bunu söyleyen dışarıda kalmasını tercih ettiğim feminist yanımdı, ve içimde hoşuna giden tarafımın dilini bağlıyordu.

"Buket'le konuştun mu?" Diye sorunca aklım dağıldı.

"Nasıl konuşayım, balayındalar." Dedim başımı iki yana sallayarak, bir adım yanaşınca kolunu belime sardı. Annemlerin işten dönüş saati ne zamandı acaba? Çünkü Gökmen çokça yakınımdayken aklım beş karış havada oluyordu ve evin önünde sarmaş dolaştık... Dudaklarımı küskünlükle büzdüm. "Kankimi özledim."

Gökmen elimdeki poşete dadandı. "Bir sürü çikolata almışsın, versene bir tane."

Poşeti kaldırıp göğsüme bastırdım. "Benim onlar."

Şaşırdı. "Hepsi mi?"

"Bir tane de Barkın'a aldım, sevap niyetine, kardeşim sonuçta."

"Barkın'ınkini bana ver, zamanında o da benim pastamı yemişti. Ödeşmiş oluruz."

Mantıklıydı. Sözde Barkın'a aldığım çikolatayı verdim ama akşam gelince mecbur benimkilerden verecektim, yani yine olan benim çikolatalarıma oluyordu. Gökmen paketin ucunu dişleri arasına sıkıştırıp sıyırarak açtı, bu hareketin bu kadar hoşuma gitmesi normal değildi. Ya da normaldi, niye olmasındı ki? Termosunu kapatıp çantasına koydu, çikolatasını yerken gözlerime baktı.

"Ne?"

"Ben kankim yok diyorum, depresyondayım diyorum, sen gözlerimin içine baka baka çikolata yiyorsun Gökmen."

"Sende ye aşkım." Deyip çikolatasını bana uzattı. Gözlerimi kıstım, ısrarla sallayınca uzanıp bir ısırık aldım.

Bu tür samimiyetler eskiden iğrenç gelirdi, Buket Burhan'a yaptığı zamanlar falan. Ama şimdi romantik geliyordu, geviş getirir gibi çikolatayı çiğnediğim için Gökmen bana gülümseyerek bakıyordu.

"Şurada altı gün sonra gelecekler Aysuna'm. Üzülmene değmez."

Yutkunup çikolatanın arta kalan tadı için dudaklarımı yaladım. "Sende yıpratma ya bu kadar kendini. Ben tek başıma harap olurum."

"Aşkım sorun da orada ya zaten, niye harap oluyorsun? Buket şimdi ne kadar mutlu biliyor musun sen?"

Çenem yukarı doğru toplandı. "Şöyle söyleyip durmayın ya, o da beni özlüyordur bence."

"Hıhı." Diyerek önüne döndü, işaret parmağıyla poşetimi karıştırmaya başladı. "Burhan'ın ona uzattığı üzümü ağzıyla kaparken."

"Off Gökmen!" Eline vurup poşetimden uzaklaştırdım, güldü. "Siz erkekler duygusuzsunuz."

"Hıhı." Dedi yine. "Burhan'ı özlemek için herhangi bir sebebim yok." Gözlerinden öyle olmadığını görebiliyordum, Gökmen gibi biri arkadaşsız yapamazdı. O insanları seviyordu.

"Kızgın olduğun için böyle söylüyorsun."

"Niye kızgın olacakmışım ki ona?"

"Yumruk attın ya."

Gözlerini devirdim. "Gündeme getirmeye gerek yok."

"Olayı değil belki ama sebebini artık getirebiliriz." Yandan gözlerime baktı, yutkundu, hızla kaçırdı sonra bakışlarını. "Gökmen?"

"Ataberk'i sana söylediği için vurdum."

Bu kadar hızlı çözüleceğini düşünmediğim için devam etmeden önce yan çehresini süzdüm vakit kazanmak adına. "Biliyorum... tahmin etmiştim."

"Bildiğini biliyorum."

Onun için konuşmak zordu, neden bilmiyorum ama öyleydi o yüzden zorlamadan ağırdan aldım. Sesli bir nefes aldım, verdim. "Bana kardeşin olmadığını söylemiştin."

"Benim için yok zaten." Diyerek başını hışımla kaldırdı, gözlerime baktı. "Benim için yok. Nedenini de sorma, onu hayatımdan çıkartalı uzun zaman oldu, sana söylemememden ve Burhan'a bu yüzden kızmış olmamdan Ataberk'e öfkeli ve kırgın olduğumu da anlamış olmalısın. Bu yüzden konuşmak istemiyorum, sende unut gitsin."

"Ailen hayatta mı peki?"

"Hayır." Sorum onu kırmış gibi kirpikleri titredi. "Sana yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmedim Aysuna, yemin ederim." Ona olan inancımın kırılmasından korkuyordu, oysa ki ben normal bakıyordum, dün onu sevdiğimi söylemiştim. Buna rağmen karşımda durmuş olan Gökmen'i endişe sarmıştı. Korkuyordu. Neyden? "Ama geçmişimden ve hayatımdan konuşmayı sevmiyorum."

"Bana söylediğin tek yalan bu muydu?"

Hiç düşünmeden, "evet." Dedi.

Gözlerine baktım ve, "yalancı." Dedim. Omuzları belli belirsiz düştü. "Bu kadar mı konuşmak istemiyorsun? Bana tekrar yalan söyleyebilecek kadar mı bu konulardan kaçmak istiyorsun?"

"Evet." Diye patlayıp ellerini yüzüne kapattı. "Çok zor geliyor, niye anlamıyorsun?" Motordan ayrıldı, hemen karşıma dikildi. "İstanbul'dan kaçmak için geldim ben buraya." Söylediği gibi pişman olması gözümden kaçmadı. Bakışlarını kaçırırken alt dudağını dişledi, arkasını döndü ensesini kavrayıp sıkarken.

Onu gerip, korkutan bir şey vardı. Gözle görebileceğim kadar açıktı. Kafamı karıştıracak kadar.

Bir yanım boş vermek istiyordu. Güzel bir ilişkim vardı, nadir güzellikteydi hatta, birçok kızın özeneceği kadar mutlu eden bir adamla, huzurlu bir ilişki. Mahvedecek her şeyden kaçmak istiyordum. Ama önüme çıkan şeyleri de görmezden gelemezdim.

Diğer yanımsa karmaşıktı. Birlikte olduğum adam hakkında net fikirlerimin olmaması bir saniyeliğine de olsa ürküttü beni, geçmişim demişti, İstanbul demişti. Bir şehirden mi kaçmıştı yoksa içindekilerden mi? İçinde yaşadıklarından mı?

Tüylerim ürperdi.

"Benim tanıştığım ve çıkmaya başladığım Gökmen, ailesini kaybetmiş, yalnız yaşayan, motorları seven, Bursa'lı sıradan biriydi." Tedirginlikle bana döndü, arkasına bakmadan kaçmak istiyor gibiydi ve bunu her anda yapabilirdi. "Ama şimdi bana yalan söylemiş, ünlü bir abisi olan, İstanbul'lu herhangi biri var karşımda."

"Aysuna." Dedi kırgın bir sesle.

"Seni eleştirmiyorum... ama benzeri her konuşmamızda kafam allak bullak oluyor. Tuhaf hissediyorum." Asabiyetim derinler de varlığını belli etti.

Derin bir nefes aldı, ona zor gelen birkaç saniyeden sonra bana yaklaştı. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Şöyle anlaşalım, ben sana kısa bir özet geçeceğim ve konu bir daha açılmasın."

"Makul." Ben de sıkılmıştım. Özellikle de Gökmen'in benimle konuşmamasından ve bu yüzden kendimi yemekten çok bunalmıştım.

"İstanbul'da doğdum ve annemle babam trafik kazasında vefat etti, motoru babam kullanıyordu." Motor kazası... "Ataberk'le birbirimizden başka kimsemiz kalmadı." Abi demiyordu. "Sonra... aramızda sıkıntılar oldu ve yollarımız ayrıldı, o kariyerine baktı, bende Bursa'ya kaçtım. Yeni insanlar tanıdım, geçmişi bıraktım... Ataberk'i, o zamanlar yaşadıklarımı ya da geçmişte olmuş olan başka bir şeyi sorma... Ben geleceğe bakarım, senin de öyle yapmanı istiyorum. Aksi halde bizi çok yorarsın."

Son cümlesine kadar sıkıntı yoktu. Mimiklerimden neye taktığımı anladığını biliyordum ama tepkisiz kaldı. "Bizi yormak istemiyorum!"

Yutkunup başını eğdi. "Biliyorum." Dedi o da benim gibi. "Bende bunları yaşamak istemiyorum."

Kaşlarım çatıldı. Normal düşünmeye çalıştığım her saniye bir şey söylüyordu ve bam! Kafam yine karışıyordu.

Arkamda duran arabanın üç kapısı açıldı, kapandı. Bize doğru gelen adım seslerini işittim. Babam, "Gökmen?" Dedi. "Burada mıydın?"

Gökmen zorlama tebessüm edip benden bir adım uzaklaştı. "Uğradım sadece."

Yanımıza geldiler. Barkın gülümseyerek baktı Ninja'ya. "Yeni motor mu Gökmen abi?" Hevesle sormasına babam bozuldu.

"Hayır, Burhan abinin motoru, ödünç aldım sadece."

"Yemeğe kal." Dedi annem hemen. "Hazır gelmişsin buraya kadar, oturup yemek yiyelim beraber. Selçuk da gelecek."

Zorlama tebessümü samimiyetle yer değiştirdi. "Teşekkür ederim ama kalamam." Dedi. "İşten şimdi çıktım, eve giderken uğradım sadece, üstümü değiştirip çalıştığım kafeye geri döneceğim, ikinci ya da üçüncü yıl dönümü mü ne varmış, kutlama yapılacak."

Annem, "aa o zaman tamam." Diyerek Gökmen'e izin vermiş gibi davrandı. Babamı ve Barkın'ı alıp eve girmeden önce Gökmen'e, "başka bir zaman mutlaka bekliyorum." Dedi, bana acele veda et bakışı attı. Sonra bizi yalnız bıraktılar.

Arkalarından bakarken, "yalan mıydı, doğru mu?" Diye sordum.

Hüsrana uğramış gibi inledi. "Aysuna!"

"Tamam tamam." Dedim, gözlerine baktığımda hassaslığını gördüm. "Doğru olduğunu biliyorum..." İmalı bir bakış attım. "Kim kendi kafesinin hangi yıl kutlaması olduğunu bilmez, tabii ki de Gökmen Atilla."

"Şşş." Parmağını dudaklarına bastırarak uyardı beni. "Soy adımı her yerde söyleme, özellikle de baban Ataberk'i tanırken."

Bu unutmamam gereken bir detaydı.

Kaskına uzandı. Küs değildik ama soğukluğu hissettim, beni böyle bırakıp gidecek miydi? Takmadan duraksadı. "Son yarım saat hiç olmamış gibi davranacak mıyız yoksa bu tartışma başka bir zamana mı kaldı?" Ses tonu adeta bana yalvarıyordu.

Sessizce nefes verdim, sıkıntıdan göğsüm ağrıyordu. Onun için. Dudaklarımı içe katladım ve başımı göremese de iki yana salladım. "Geçmiş geçmiştir." Dedim, ve bu cümle bana deja-vu hissi yaşattı. Dayım da benzeri bir şey söylemişti. Dayımdan zaten uzun zamandır şüpheleniyordum ama o, Burhan gibi hemen ötmez gibime geliyordu.

Hafifçe gülümsediğini gördüm ama bana bakmadan önce bunu sildi. "Geçmiş geçmiştir."

Ne hissedeceğimi bilmediğim ama sonradan kafama dank edeceğine emin olduğum o andaydım, akışına bıraktım. Gökmen'in abisinden sadece geçmiş olarak söz etmesi... içimde bir yerler de, beni çok... çok fazla... rahatsız ediyordu.

Başımı salladığımda bir adımda bana yaklaştı, alnıma dudaklarını bastırdı, öyle kaldı. Saçımı kokladı, derin nefes alışını duydum. "Beni gerçekten seviyorsun." Diye fısıldadı.

Onu zorlamamamdan bahsediyordu. Sevildiğini, karşı taraftan merhamet bulduğu zaman hissediyordu. Her geçen gün ve konuşmamızda farklı bir yanıyla tanışıyordum... Gülümsedim. "Seviyorum."

Kollarını bedenime doladı, o kadar sıkı sarıldı ki nefesim kesildi bir anlığına. Nefesi boynumdaydı, gıdıklıyordu fakat sakin oluşu içimi huzurla da kapladı. "Dikkatli git, tamam mı? Ninja'yı buldun diye uçma."

Burnundan güldü. Geri çekilip gözlerime baktı, belli belirsiz bir kızarıklık gördüm sanki. "Tamam."

"En fazla 150 Gökmen."

"150 mi? Oh, Ninja'ya hakaret bu."

Gerçekten kötü baktım, az önceki konuşmamızdan kalan duygu karmaşam sinire dönüştü. "Canımı sıkma benim, 150 diyorsam 150. 151'e bile çıkmayacaksın."

"Böyle bir şey mümkün mü?"

"Sen söyle motorlara fısıldayan adam." Deyip koluna vurdum.

"Ah, yine şiddet."

"Dişlilerini sökerim bak."

Gülüp kaskına uzandı. Sevgilim yakışıklıydı ama kaskı takınca maksimum seviyeye yükseliyordu, iç çektim. Bu adam bir, kaskı iki... Çok iyiydiler be! Derin bir çektim yine ama bu sefer içimdeki sıkıntı için...

Kaldırıma çıkıp hemen yanında durduğumda boyum ondan yüksek oldu. Vizörünü açıp tehdit edercesine baktım. "Yavaşş!"

"Anladık."

"Çok bilmiş." Diye kızıp vizörüne vurdum.

"Ah, ya!"

"Hadi hadi yürü, anca gidersin."

Ninja çalıştığı zaman sesi evin içine kadar gitmiş bile olabilirdi. Heybeti sesine yansıyordu. R6 aşkıma sadık olmasaydım BMW'den sonra Ninja'ya sarkardım. Bir adım geri çekilip boydan süzdüm.

Gökmen el sallayınca dikkatim ona kaydı, boştaki elimi kaldırıp salladım. Jet gibi kalktı egzozunu sevdiğim. Mahallemizi terk etmesi ve beni iç sesimle, karman çorman halde bırakması sadece 5 saniyesini aldı.

Göğsümü delen sıkıntıyla sertçe yutkundum. Canımı yakarcasına ağrıyordu, ruhumdaki rahatsızlık beyin etlerimi kemiriyor, etten ve kandan oluşan kalbimi sıkıyordu.

Loading...
0%