Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@dangerous_hatun

Altları kesik, üstten fazla bırakılmış hafif dalgalı ve kaskı çıkartırken havalandırdığı karışık siyah saçları vardı. Kulakları yuvarlaktı, hemen üstünden saçına uzun bir çizik atılmıştı; bu onu serseri göstermekten çok havalı yapmıştı, neyse ki kaşında yoktu, yoksa tam bir sokak serserisi olurdu.

Siyah gözleri yuvarlaktı ve zeytin gibiydi.

Zayıf ve kaslı bir yapısı olmasına rağmen yüzü dolgundu, çenesi belirgindi ama kemikli değildi.

Dudakları ne düzdü ne de dolgun. Yeni tıraş olmuş gibi yüzünde sakal yoktu, teni berraktı ve saçları da düzenliydi.

"Evet?" Dedi, o zaman gözlerine ana dönerek baktım. "Kaç puan alıyorum?"

Beni etkilemekten zevk alıyordu, nutkum tutulmuştu. Yakışıklı erkek ilk defa görmüyordum ama o kaskın altından çıkan o kadar kişi beni üzmüştü ki, sanırım biraz da şaşkınlık ve mutlulukla dona kalmıştım.

"Kaç üzerinden değerlendiriyorum?" Diye bir soru çıktı ağzımdan.

Güldü. "10 üzerinden."

Cümlesi bittiği gibi, "10." Dedim.

Gür bir kahkaha attı, beyaz dişleri önüme serilirken o noktasından da memnun kaldım. Tövbe Tövbe, ne diyorum ya? Boğazımı temizleyip gözlerimi çektim.

Gülmesi bittiğinde bana baktı, başını konuşurken aşağı yukarı salladı. Genişçe gülümsüyordu bir de. "Evet evet bin basıyorum."

Bir erkeğe yakışıklı demek yanlış bir hamleydi. Bunu geç fark etmem bana kalkmış gö- burnunu kazandırmıştı. Kıvrılmasını engelleyemediğim dudaklarım eşliğinde başımı iki yana salladım. "Artık gidebilir miyiz? Birazdan gelecekler, yakalanmayalım."

"Buket'le aynı yaşta mısınız?" Diye konudan bağımsız bir soru sordu.

Yan gözle baktığımda siyah kaşlarını kaldırmış merakla bana bakıyordu. Bakma öyle vicdansızın oğlu, bakma! Annene de kızıyorum senin yüzünden. Hızla çektim bakışlarımı ve bu bana sadece onun tarafından yeni karizmatik bir sırıtma kazandırdı. Zevkten dört köşe oluyordu bildiğin.

"Nesnelere bu kadar takık olma, çok çabuk etkileniyorsun." Dedi ukala ukala.

"Hareketlerimi ve kişiliğimi eleştirmen için burada değiliz. Ve birazdan da gitmezsek ikimizi o ağaca asacaklar." Kesinlikle konuşurken ona bakmıyordum.

"Senin gibisini ilk defa görüyorum açıkçası, yüzdense kasktan etkilenen..." Omuzlarını memnun bir ifadeyle kıpırdattı, sırıttığını yandan gördüm. "Gerçi ben o standarta girmiyorum, değil mi? Az önce 10 üzerinden 10 puanla elendim." Somurttuğumu görünce başını geriye atarak güldü.

"Bu samimiyetin boğuyor beni, tanışalı iki saat bile olmadı." Sinirlendiğim için ona döndüğümde daha düz bir ifade sundum.

Motordan ayrılırken, "aa öyle deme, 3 gün önceden de mazimiz var." Dedi sevecenlikle. Neden bu kadar şirin, mutlu, yakışıklı, sempatik- Hepsinden azar azar katmıştı kendine. Hayat o kadar latif miydi ki, bu kadar tatlıydı?

Biz bakışırken çok da uzaklarda olmayan ninjanın sesi aynı anda gözlerimizi büyütmemize sebep oldu. "Ninja geliyor." Dedi düşüncelerime tercümanlık yaparak. "Yandık..." dediği gibi arkasını döndü, "yürü yürü, çabuk çabuk." Diyerek ceketini ve eldivenlerini çırpınan balık çaresizliği ve hızıyla giyerken ben de senkronize olarak ona eşlik ettim. Kasklarımızı taktığımızda bağlamaya fırsatımız bile olmadı.

Motor çalıştığı gibi gazladı ama tekerlekler henüz soğuk olduğu için çok da hızlanamadı. Yine de bizi onlardan uzaklaştırdı. Arkama baktığımda kimseyi göremedim, şükür! Önüme dönüp Gökmen'in beline sarıldım emaneten. Tenhalıktan çıkıp arabaların arasına girdiğimizde anca rahatlıyordum.

Hem yakalanmamıştık hem de artık eve gidiyordum. Yatağımı özlemiştim.

Trafikte arabalara dalmışken Gökmen'in sesi ve kıpırdanmasıyla kendime geldim, ve o zaman ona yaslanmış, başımı omzuna koymuş olduğumu fark ettim. Yapışmıştım bildiğin adama, ama ne yapayım, artçı koltuğu küçücük ve rahatsız ediciydi. İnsan yaslanacak, rahat edecek bir pozisyon arıyordu.

Motoru kapatmıştı ama hala hareket halindeydik.

Vizörü açtım sesimi duysun diye. "Ne oldu?"

Tekrar çalıştırdı, bu sefer motor kendiliğinden kapandı. Kaşlarımı çattım. "Benzin bitiyor." Günün en güzel haberleri listesine eklendin canım! Harika! Motoru kapatıp depoda kalan az buz benzin için sağa sola salladı motorla beraber bizi de. "Hadi kızım, hadi Çiçek'im." Çalıştırdığında çalıştı, sevindik ama erken sevindik.

Biraz ilerledikten sonra tam trafiğin ortasında kapandı. Neyse ki kenardan ve dörtlüler açık gidiyorduk da bir şey olmamıştı, yoksa durduğumuz gibi biri arkadan lüpletirdi valla.

Kenara çektiğinde indik. Ben kaskımı çıkartırken o açıklama yapıyordu. "Dün benzin almamıştım, bugün de Burhan'ınkini kendime koymuştum, o da bitti."

"Yani bu canavarı kullanıp da depoyu fullememek." Bana baktı. "Komiksin."

Rahatça omuzlarını silktiğinde sinirlendim. Yolun kenarında kalmıştık, yaz ayı olduğu için hava geç kararıyordu ama saat ilerliyordu sonuçta. Ve eve geç dönemezdim, babam da kızardı, bana da tersti. Hava kararmadan eve girmek adetim haline gelmişti ve severdim de.

"Ne yapacağız şimdi?" Diye sordum hüsranla.

Cebinden telefonunu çıkarttı. "Bizimkileri arayayım, getirsinler."

"Ne kadar sürer?"

"Bilmem." Dedi arama yapmadan önce. "Geleceği görmüyorum." Bana bakıp gülümsedi ve kaşlarını kaldırıp indirdi.

Aksine somurttum. "Eve geç kalamam."

Başıyla telefonumun olma ihtimali olan bedenimdeki bir noktayı işaret etti. "Ara aileni, Buket'in evlenme teklifi bahanesi seni 11'e kadar götürür."

Demokrasi de çareler tükenmezdi, bunu yapacaktım artık, hem yarı yarıya da doğruydu. "Olur." Ben telefonumu çıkartırken onunda aradığı kişi aramasına cevap vermişti, konuşmaya başladı.

"Alo, anne?" Dedim açtığı gibi.

"Efendim kızım?"

"Anne bu akşam biraz gecikebilirim, haberiniz olsun tamam mı?"

Birkaç saniye sessiz kalınca babamla o malum bakışmayı yaşadığını anladım. Gülümserken göz devirdim.

"Ne zaman geleceksin ve neden?"

"11'den önce gelmeye çalışacağım ve bil bakalım neden?" Dedim abartarak.

"Neden?" Dedi hiç heyecan duymayarak.

"Burhan, Buket'e evlenme teklifi edecek."

Önce sevindi, babama falan söyledi ama sonra, "peki bunun seninle ne alakası var kızım? Sen Buket misin? 'Evet'i sen mi diyeceksin?" Dedi.

Gözlerim bayarken Gökmen konuştuğu kişiye sesini yükseltince annem de duydu. "Aysuna Su!" Diye hem soru, hem de uyarı yöneltti bana.

Allah seni ne yapmasın Gökmen! Ona bakıp gözlerimi büyütünce anladı ve alt dudağını dişledi, elini kaldırıp dudaklarını oynatarak özür diledikten sonra benden uzaklaştı. Biraz erken oldu canım!

"Kim o?"

"Burhan'ın arkadaşı." Dedim derin bir nefes alıp verdikten sonra. "Buket'e evlenme teklifi edeceği yeri süsleme işi ikimize kalmıştı."

"Erkek mi?"

"Burhan'ın arkadaşı kız mı anne?"

"Haa. Doğru." O sırada Gökmen yanıma geldi ve samimi bir hareketle dibime girdi, kulağını telefonuma dayadı. Ona tersçe baksam da gitmedi. Göğsüne bastırarak ittirdim ama omzuyla kıpırdandı ve beni bedeniyle reddetti.

"Yaptık işte, hallettik. Şimdi Buket'ler oradadır ama biz yolda gelirken benzinimiz bitti. Yanımdaki beyefendi birilerini arıyor benzin getirsinler diye, o yüzden dedim geç kalabilirim diye."

"Anladım canım, tamam. Dikkatli ol, olur mu? Allah'a emanetsin."

"Siz de." Dedim uzatarak. Telefonu kapatınca benden ayrıldı, motoruna oturdu. "Ne yapıyorsun?" Dedim onu da uzatarak, öne eğilip kollarımı dirseklerimden kırıp iki yana açtım ellerimle beraber.

"Annen çok tatlı kadın."

Ağzımdan sıkkın bir nefes verdim. "Öyle."

Gülümsedi, gözlerini kısarken işaret parmağını salladı bana. "Çakalsın ha." Kaşlarımı çattım. "Motorun benzini bitti demek yerine, benzin bitti dedin."

O detay bilerek verilmemiş bir hamleydi ama ona çaktırmadım ve fark etmesi hoşuma gitmedi de değil. "Ne alaka?" Dedim yine de anlamamazlığa vurarak.

"Motor tehlikelidir ve teması fazla. Ama araba da yan koltukta ya da arkada oturabilirsin, ayrıca daha az tehlikeli." Başını eğerken saçlarının ortasını kaşıdı.

"Zeki seni." Diye mırıldanıp yanına gittim, kalan boşluğa sıkışıp motora oturdum. "Sen ne yaptın? Getirecekler mi? Ne zaman gelirlermiş?"

"Aradığım kişi şehir dışına çıkmış bu sabah, diğerlerine de ulaşamadım, muhtemelen şu an Uçurtma'da uçuyorlardır."

Hiç gece orada bulunmamıştım ama hayal etmek çok da zor değildi. Harika olmalıydı. Kasislerin üzerinden havalanan motorlar, yeri çizen tekerleklerin çıkarttığı dumanlar, bir sürü farklı şekilde ve renkte motorlar, kasklar... Of offf... Orada olmalıydım. Ama bilin bakalım ne eksikti?

Pek çok şey.

"Ne yapacağız peki?"

Kolunu kaldırıp yolun çok uzak yerindeki petrolü gösterdi. Öyle ki benim gözlerim sağlamdı, ona rağmen gözlerimi kısıp başımı uzatarak baktım. "Oraya kadar tabana kuvvet."

"Dalga mı geçiyorsun?" Diye parladım.

Bana baktı. "Başka türlü ne yapalım, Burhan'la Buket'i mi bekleyelim burada 3 saat."

"Yürüyemem ben."

"Çok pardon hangi köyün kontesisin sen? Nedenmiş o?"

Yorulmuş gibi dizlerimi ovdum eğilip. "Yorulurum." Motora baktım, ona baktım. "Ben motora otursam, sen ikimizi çeksen olmaz mı?" Diye şirince sordum.

Motordan kalktı, karşıma geçti. Oturduğum için zaten kısa kalıyordum, o ayağa dikilince iki kat cücük kaldım. "Bak kaslıyım, güçlüyüm falan ama motor zaten kaç kilo, bir de sen. Cık." Derken kaşlarını kaldırıp başını sallayarak reddetti. "Bana da acı be vicdansız."

"Oyh." Diye nefes verirken başımı eğdim.

İki üç saniye sessizlik oldu sonra, "hadi gidelim, ne kadar çabuk o kadar iyi." Dedi.

Motordan kalkıp ikimizin kaskını aldım. Motoru taşırken yere düşürürdü, onları ben taşıyayım bari diye incelik yaptım kendimce. İkisi zaten Allah bilir kaç paraydı. Kendi kaskımı taktım, diğerini kolumun altına aldım.

Tipime bakıp gülümsedi ve motoru boşa aldı. Sağ şeritin yanındaki boşluktan ilerlemeye başladık.

20-30 metre kadar gittikten sonra motoru çekerken sessiz ve öne eğilmiş zorlandığını gördüm. Gökmen'i tanımazdım ama pek sessiz bir yapısı olduğu söylenemezdi, ilk tanıştığı kişiye karşı samimiydi, hoş sohbetti, çekingen biri hiç değildi.

Önüne babamı koysam ilk dakikadan motor, araba sohbeti bile yaparlardı. Ki bu asla şahit olmak istemediğim bir görsel çeşidiydi.

"Yardım edeyim mi?" Çok katkım olmazdı belki ama arka sinyalin olduğu yerden ittirebilirdim.

"Yok."

"Ağır görünüyor."

Bana yandan bakıp ufacık sırıttı. "Motor ağır ama ben güçlüyüm." Havalı seni.

Güldüm, yanımızdan rüzgar gibi geçip giden arabalar yüzünden kaskın altında sıkışıp dışarı çıkan saçlarım savruluyordu. Akşam serinliğini henüz hissetmeye başlamamıştım, ama motora bindikten sonra şeyimin çıkacağından emindim.

Biraz daha ilerledikten sonra Gökmen suskunluk yeminini bozdu. O zaman konuşmak için konu aradığını düşündüm, ya da ağzını dinlendirmişti.

"Buket bazen senden söz ederdi..." deyip bana baktı.

"Buket seni nereden buluyordu ki benden bahsediyordu?" Duraksadım, nefesimi içe çekerken, "hii, şerro." Dedim. "Yoksa bensiz Uçurtma'ya mı geliyordu?"

Kısık tonda güldü. "Gelmezdi Uçurtma'ya." Dedi kısaca. "Ama Burhan bir şey unuttuysa ya da bir işi varsa, yanında da Buket varsa iki dakika uğrardı." Canım arkadaşımı ses ve mimik olarak taklit etti. " 'Aysuna çok seviyor burayı' derken etrafa iğrenerek bakardı." Kankim affetsin, güldüm yani. Sesini inceltip ağzını burnunu iki tarafa her hece de ayırmıştı. Buket'in Uçurtma'yı sevmemesine gıcık oluyordu Gökmen. Gülüşüme o da katıldı.

"O benim kadar hayranı değil." Dedim, onun çoktan bildiği bir şeye açıklama getirme gereksinimi duyarak.

"Ama bir motorcuyla sevgili, hem de ikinci kurucusuyla."

"Öyle... Sevmediği ot dibinde bitti. Önceden hep motorlar şöyle, motorlar böyle derdi." Motoru ittirirken kafasını çevirmiş beni dinliyordu pür dikkat. "Şimdi güle oynaya biniyor Burhan'ın arkasına."

Gülümseyip önüne döndü. Önümüzde uzun bir yol vardı, okyanusun ortasındaki kara parçasına 2000 adım belki de. Git git bitmedi. Daha şimdiden sıcaklayamaya başlamıştım, tabii bunun en büyük sebebi kasktı. Rüzgar vurmadığı için içinde pişiyordum.

"Senin okul işi ne oldu?"

Bunları nasıl ve neden hatırlıyordu, bilmiyorum ama, unutmuyordu ve susmayı seven biri değildi. Konuşmak onun için nefes almak gibiydi, güler yüzlüydü. Bazen muhabbet konusu çok boş olsa da onu normal ya da şaka yoluyla devam ettiriyordu.

En azından bunlar benim bu kadar kısa sürede gözlemlediklerimdi.

"Okulum?" Ne sorduğunu tam anlayamamıştım.

"Üçüncü sınav?"

"Ha... Sınava daha var, çalışmaya devam ediyorum."

"Bu sefer geçemezsen ne olacak?" Motor alıp alamayacağımı soruyordu aslında.

Biraz düşündüm ve sesli şekilde düşünürken çıkardığım sesten çıkarttım. "Sanırım bir işe girip 2 sene de kazandığım tüm maaşımı koklamadan bile kenara atıp kendi motorumu kendim alacağım."

"En iyisi." Dedi başını sallayarak. Cümlemin başındayken ciddileşmişti.

"Neden öyle dedin?"

"Sence de değil mi?"

"Öyle ama ses tonun biraz farklı durum bildiriyor."

Gülümsedi. "Kendin kazanıp aldığında daha değerli olur, ayrıca kimse karışamaz sana. Ben aldım, benim deme hakkın olur. Onu bebeğin gibi görürsün." Güzel bir anısını hatırlamış gibi gülümsemesi sözlerini daha anlamlı hale geldi.

"Sen motorunu öyle mi aldın?" Diye sordum ondan bulaşan gülümsemeyle, yüzüne bakmak için iki hızlı adım attım ve öne eğildim.

"Hiç kimsenin ilk motoru böyle bir afet olamaz." Dedi, Çiçek'i gösterip. "Ve bence olmamalı da... İlk motorum Aprilia 50 cc'ydi."

"Ciddisin?" Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

"Evet."

Üstünde fotoğrafını gösterse dolandırıcılık deyip inanmazdım. "Seni bunu kullanırken gördüm, arkandaydım." Dedim abartılı şaşkınlığım ile. "Bir 50 cc de nasıl olduğunu hayal edemem, ki hayal gücü geniş biriyimdir."

Bana o güzel dudak kıvrımlı hareketinden birini daha gönderdi. Sık gülümsüyordu ve bu bir zamandan sonra hoşuma gitmeye başlamıştı, sanki o somurtuk hiç çekilmezmiş ve hep gülmeliymiş gibi.

"Ama ilkti ve kendim almıştım." Dedi gururla. "O yüzden o da en değerlimdi, satarken gözlerim dolmuştu."

Yerim ya. "Sonra?"

Ufağa baktı, dalıp giderken anlattı. "Onu almak için 6 ay çalışmıştım, bir fabrika da hamallık yapmıştım diye hatırlıyorum, mesailere kalmıştım. 2 ay kullandım, ilk heyecanım gittiği gibi sattım. Onun parasını kenara koydum, bir sene daha çalışıp 600 cc aldım."

"Çok iyi." Diye mırıldandım.

"Sonra onu da sattım aynı beygir gücünde farklı bir model aldım. Sanırım Suzuki'ydi... Sonra onu da sattım, parasını ellemedim, biraz daha çalıştım, azcık da yarışlardan gelmişti." Motoruna bakıp üstünü okşadı. "Sonra da Çiçek'i aldım."

Hayran kalınasıydı açıkçası, çünkü ben sabırsız biriydim ve hiç öyle aylar süren, hatta belki de yıllar süren bir serüven de 4 tane motor değiştirip sonunda en istediğime kavuşamazdım. Bu kez sınavı hak ettiğim yere kazanacak ve o motoru tek seferde alacaktım.

"Harikaymış." Benim rahatıma düşkünlüğüm onun başarısına karşı oluşan hayranlığıma boyun eğip tebrik etmeden geçmedi elbette.

"Sahip olduğum birçok şey bana ve alnımdaki tere ait." Dedi erkeksi kalın sesiyle, bu ciddi hali de iyiydi. Adam her modda ultraydı ya. "O yüzden de kimsenin laf etme ya da üstünde hak iddia etme hakkı yok... Çok yoruldum, sıkıldım, yeri geldi mi yorgunluktan ağlıyorsun bile ama sonra sahip olduğun şey, her kötü anını anında yok ediyor. Bir süre sonra da değil ha, hemen!"

Hangi motorcuya, hatta farklı hayallere sahip birine de anlatsa kişinin hoşuna giderdi. Ama bu sadece güzel bir başarı hikayesiydi. Benim sabırsız sabrımın sahip olmak istediği bir şey değildi.

Bitmeyen yolun bittiğini petrolün parlak ışıklarının gözüme vurmasıyla fark ettim. "Oh sonunda geldik." Gökmen etkisi buydu sanırım, yol bitmişti işte.

Kendisi benden daha çok yorulmuştu ama halime gülmekten başka bir tepki vermedi. Kaslı seni.

Motoru sürüklediğimizi gören benzinci abilerden biri koşup geldi, Gökmen'e yardım etti; beraber Çicek'i doyacağı yere götürdüler. Elimdeki kaskı Çiçek'in üstüne koydum, diğerine de çıkarttım ve terden tenime yapışmış saçlarımı geriye taradım. Saçlarımı havalandırdım. Susamıştım ayrıca da.

Gökmen'e baktığımda o dolan benzine bakıyordu. "Aman abi dikkat et, taşmasın."

"Tamam." Adam öyle dedi ama birkaç damla boyaya akıttı. Hemen müdahale edip özür diledi. Gökmen de sorun yok deyip konuyu kapattı. Benzinin boyayı söktüğünü bilmeyen de ne bileyim yani. Çoğu kişi bu yüzden o adamı azar yağmuruna tutardı ama Gökmen aksine adamı sakinleştirip sorun yok diyerek onu vicdan azabından kurtarmıştı.

Gerçi vicdan yapar mıydı bilmiyorum ama... Sabahtan akşama kadar bu işi ve hatayı yaptıkları için bir yerden sonra gamsız oluyorlardı.

"Markete uğrayıp geliyorum." Deyince, başımı salladım. "Sonra seni hızlıca evciğine ulaştıracağım." Karşılıklı gülümsedik.

Gökmen petrolün marketine giderken tişörtünün yapıştığı sırtını dikizlememek için nasıl bir savaş verdim, bir ben bir de Allah bilirdi. Yakışıklı erkekler kapatılmalıydı. Aklımıza zarardı.

Kalçamı Çiçek'e yaslayıp kollarımı kelebek yaptım. Güzel bir gün bitmek üzereydi. Etrafa bakınırken karşı kısma Porsche geldi. Babam ve Barkın olsa salya akıtırdı ama ben sadece süzdüm ve beğeniyle dudaklarımı büzerek başımı salladım.

Yan koltuğunun siyah camı açılınca genç bir erkek kolunu çıkarttı. Bana pis serseri bir sırıtışla baktı. "Motor güzelmiş." Dedi, her bir hücresiyle asılıyordu.

Tepkisiz kaldım. "Benim değil, arkadaşın."

"A kızlar olarak gezintiye çıktınız yani?"

"Pek sayılmaz."

Şoför koltuğundaki konuştu bu defa. 25-30 yaşlarındaydı ikisi de, ve tıpkı kaskın altından çıkan o kişilerin beni hüsrana uğratan tiplerine sahiplerdi. "Arkadaşın nerede peki?"

"Buradayım."

Başımı çevirdiğimde Gökmen'i gördüm, elinde iki şişe su vardı, 5 adım daha atıp yanıma geldi, yan şekilde dururken bakışları onlardaydı. Memnun surat ifademle döndüğümde ikisinin de tadının kaçtığını gördüm. Kendilerine partner çıktığı için sevinmişti oysa ki fakirler.

Yan koltukta olan başıyla selam verdi. "Güzel motor."

"Öyle." Gökmen, Çiçek'i sevdi. "Benim kızım."

"Gerçi biz bunlardan sokaklarda her gün görüyoruz neredeyse." Sırıttı. "Dikiz aynamızda." Kendi aralarında güldüler.

Ona meydan okuyorlardı ve bu kahkahalarla gülmek istememe sebep olmuştu ama içinde olduğum an ciddiydi. Gökmen de mimik oynamadı. "Rüyalarda aynalar görünmüyor sanıyordum." Deyince, kıkırdamam elimde olmadan çıktı, hemen elimi dudaklarımın üstüne örttüm... "Ama demek ki film yalanlarıymış. Siz görmüşsünüz."

Domatesten patlıcana döndüler. Bunu kameraya almalıydım, o kadar havalıydı ki.

Şoför koltuğunda olan diğerinden daha çok bozulmuştu, gaz kimin ayağının altında olursa o daha fazla etkileniyordu demek ki.

Yan koltukta ki Çiçek'i kısaca tekrar süzüp bana bakınca dişlerimi sıktım. Bana bakmasını istemiyordum. Bir anda önüme geçen bedenle başımı kaldırdım, Gökmen üstüme eğildi ve yanımdaki kaskı aldı. Yüz ifadesi sertti. Gözlerime bakarak kaskı kafama geçirdi ve alt kemerini bağladı, parmak uçlarını çene altımda hissettim. Sonra başını geniş omzu üstünden çevirdi ve yandan gördüğüm kadarıyla soğuk ama serseri bir tavırla sırıttı. Biraz da sahiplenici.

"İkisi de benim, adamım."

Sesi soğuk ve derindi. Titredim. Hoşuma gittiğini ise içimden itiraf edip gerisini boş verdim.

Ben Gökmen'e dalmıştım ama çalışan Porsche sesiyle kendime geldim, arabayı bağırttırarak uzaklaştıklarında bana döndü. Gözlerime baktı ve şirince dudaklarımı büküp başını yana yatırırken omuzlarını kaldırdı.

Bu çocuk niye böyle tatlıydı?

Gülümsedim. "Gidelim."

Başını sallarken o da gülümsedi, sulardan birini verdi. Ben bindikten sonra o da tam binecekken üstüme baktı. Motorcu ceketini uzatınca alıp almamakta tereddütte kaldım. "Üstün ince." Al dercesine salladı.

"Sende de kısa kollu var ama? Üşümez misin?"

Çok da nahif motor prensimiz.

"Ben alışığım, rüzgarı hissetmeyi de seviyorum... Hem erkek vücudu kaloriferdir, hiç duymadın mı?"

Görmeden inanmam.

Sözler dilime gelirken söylememek için boğazımı kastım. Gülümsedim sadece ve ceketi aldım. Giydiğim gibi yoğun kahve ve lavanta kokusunu aldım. İnsanın içine çekip çekip sarhoş olası geliyordu ama bugün yeterince alay konusu olmuştum Gökmen beyimize. Bir de buna gerek yoktu.

O da binince yol imtihanımla göz göze geldim; sırtı ve çıplak kaslı kolları.

Ya bu adam niye böyle harika?

Beline hafiften sarıldım. Anahtarı çevirip motoru açtı, yavaşça petrolden çıktık. Çiçek doyduğu için bağırıp duruyordu. Far ışıkları önümüzü aydınlatırken yolda ilerlemeye başladık, hızımız normaldi ama Gökmen her an vites atacak gibiydi. Ayrıca etrafa da bakınıp duruyordu. Bir şey mi düşürmüştü acaba?

100 metre daha gittikten sonra neyi düşürdüğünü anladım. Bir şey düşürmemişti ama fırtına öncesi sessizliğinin sebebi belli olmuştu. Önümüzdeki Porsche'ye baktı, hızlanacağımızı anlayınca karnına sıkı sıkıya sarıldım.

Gaz verip egzozu patlattı, sanırım bu ben geliyorum deme şekliydi. Sırıttım. Onunda hoşuna gittiğine emindim.

Porsche'nin yanına geçti, yolcu koltuğunun camı açıktı. Bizi gördüklerinde biz de onları görmüştük. Gökmen gözlerine bakarak birkaç kere daha gaz verdi. Sanırım bu da canınızı okuyacağım demekti. Lakin ayaklarımın altında patlayan ve ateş atan egzozun başka bir açıklaması olamazdı.

Parmaklarım karnına batarken hızı düşürdü ya da Porsche hızlandı. İkisi de mümkündü çünkü vites attıktan sonra birden hızlanıp ne yapacağını biliyordum.

Allah, Bismillah! Geliyordu!

Porsche iyice hızlanırken geride kaldığımızı sandı.

Gökmen gaza usul usul yüklendi, tekerleklerin dönüş hızı arttı. Kalbim durmak üzereydi, bunu daha önce ne ben yapmıştım, -sadece deneyimlilerin ve profesyonellerin yapması gereken bir hareketti- ne de yapan birinin arkasında bulunmuştum.

Kilometresinin çubuğu yükselirken son bir ara gaz verdi ve tek tekere kalktı. Onun dengesine uyum sağladım ama korktuğum için gözlerimi kapatıp başımı sırtına yasladım.

Yüksek ihtimalle tek teker de Porsche'nin yanından geçmiş ve gözlerinin içine bakmıştı.

Bana göre öyle fazla kalınca yerimde kıpırdandım ve hafif dengesi bozulur gibi oldu. Hemen işe el atıp iki tekere indi. Yolda doğru düzgün gitmeye başladığımızda nefes verdim. Kırmızı ışığa geldiğimizde diklendim. O da sırtını dikleştirip başını yana, bana doğru çevirdi.

"İyi misin?"

"Evet." Diye bağırdım. "Tek teker de neredeyse düşüyorduk."

"Evet... Başta güzeldi ama sonra ikimizin dengesi tutmadı." Diye bağırdı o da, ben duyabileyim diye.

Başımı salladım.

Yeşili beklerken Porsche yine yanımızda durup bize meydan okurcasına tavırlar sergiledi. Sıkkın bir nefes verdim. Gün gittikçe uzuyordu ve ben bunalmıştım. Motordan ya da Gökmen'den değil, bu saçma yarıştan. Bir de yorulmuştum.

Neyse ki yola çıktığımızda Gökmen sadece hız yaparak rahatça geçti. Eve varana kadar da normal hızda kaldı ve benzeri başka bir şeyle karşılaşmadık.

Eve yaklaşınca omzuna vurdum. Yavaşlayıp beni dinlediğini anladığımda, "tam sokağa girme." Dedim. Onaylayıp sokağın evimize en uzak kısmında durdu.

İnip kaskı çıkarttığımda, "ohh." Diye nefes verdim. "Geldik."

Kaskını çıkartıp güldü. "Ne oldu kız? Motor üstünde çok mu yoruldun?"

"Çok aksiyonlu bir hayatın var, sabahtan beri beni yordun."

Beyaz dişlerini göstererek güldü. "Öyle olsun."

Kaskı verip ceketini çıkarttım. "Teşekkür ederim."

"Ne demek, asıl ben teşekkür ederim. Sen olmasaydın orayı süsleyemezdim ve Burhan beni berbat teklifi yüzünden haşlardı."

"Kesinlikle."

Gülüştük. Başımın üstünü kaşıyıp saçlarımı elimle taradım, gitmeliydim ama vedamız böyle olmamalıymış gibi geliyordu. Yine de, "o zaman... hayırlı geceler." Dedim. Zorla duramazdım ya yanında.

"Sana da."

İstemeyerek arkamı döndüm, yorgundum, yatağımın yumuşaklığını istiyordum, son saatlerde kendi içimde söylenip durmuştum ama şimdi eve gidesim gelmiyordu. Arkamı dönüp attığım az buz adımdan sonra Gökmen, "aa bu arada." Dedi ve ben jet hızıyla arkamı döndüm. Gözlerime baktı, duraksadı. "İstersen yarın bir şeyler yapabiliriz?"

Çıkma mı teklif ediyordu? Ay heyecandan tansiyonum çıkacak birazdan. "Ne gibi şeyler?" Ne olarak diye sormak için çok erkendi sanırım. İlişki tecrübem sıfırdı ama flörtten de anlardık hoş.

"Motor kullanmak ister misin?"

Heyecanım iki kat arttı. "Hem de çok."

"Senin için bir günlüğüne R6 bulabilirim, ehliyetin var mı?"

"Var." Dedim, nefes sistemim çökmek üzereydi.

"Güzel. Beni seni çalıştırırım, R6'nın gücünü görürsün, hem sınav için heveslenirsin de."

Beni de düşünürmüş... Kocaman gülümsedim. "Olur. Çok çok güzel olur." Heyecandan kekeleme kekesi olabilirdim.

O da gülümsedi ve başını salladı. "Tamam o zaman, yarın sabah 11 gibi buradan alırım seni."

Motor kullanmamı sağlayacaktı. R6 ayarlayacaktı. Bir de beni buradan alacaktı... Sen benim erkeklere ilgimin arttığı günden beri neredesin acaba çocuk? Ergenliğimi yalnız geçirme sebebim, ha? Yutkunmakta zorlandım çünkü kalbim deli gibi atıyordu ve beden sistemim nefeslerimden önce çökmüştü.

"Peki." Gülümsemekten yanak kaslarım acıyordu artık. "Teşekkür ederim ve yarın sabah görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Olduğum yerde sevinçten tepinmeden arkamı dönmeyi başardım. Sokağı beni seyrettiğini bilerek yürüdüm çünkü motor sesi falan yoktu. Evin dış kapısının önüne gelince kendimi tutamayıp ona baktım.

Gerçekten de durmuş bekliyordu.

Çekinerek el salladığımda kaskı diğer eline alıp hiç tereddüt etmeden o da salladı.

Gülümsememi dudaklarımı birbirine bastırarak sakladım, içeri girdim ve eve koştum çünkü çığlığımı bastırmak adına bir yastığa ihtiyacım vardı.

Annem kapıyı açtığı gibi sakince içeri girip hiçbir şey belli etmemeye çalışarak günlük raporumu detaysız şekilde verdim. Annem, babamla kahve içmesine geri dönerken ben de salondan çıktım ve görüş açılarından uzaklaştığım gibi merdivenleri koşarak çıktım.

Odama girdim, yatağa yüz üstü atlayıp tepindim. Motor sürecektim. Hem de Gökmen'le. Vakit geçirecektik, tıpkı bugün gibi eğlenceli saatler. Hem de R6'yla. Hangisine sevineceğimi şaşırırken telefonum çaldı.

Saat 11'i biraz geçiyordu. Kim diye düşünürken Buket'in aradığını gördüm. Onları unutmuştum bildiğin, oradan ayrıldıktan sonra o kadar şey olmuştu ki. Ayrıca Gökmen'le olup da boş bir gün geçirmek mümkün değildi, bunu anlamıştım. Hep konuşuyordu, şaka yapıyor, karşısındakini de kendisini de gülümsetebiliyordu. Kafamı dağıtmıştı.

Burhan'ın ona ettiği kısa ama özlü sözlü teklifi saatlerce anlattı Buket. Ben de sabırla ve ilgiyle dinledim ama keşke yanımda olsaydı, daha güzel olurdu o zaman dinlemek.

Tekliften sonra ki heyecanlarından bahsetti, nasıl bir his olduğundan ve yüzüğün her bir detayından.

Gökmen'le başlayan gülümsemelerim canım arkadaşım Buket'in sayesinde devam etti. Saat ikiye gelirken kapattık ki daha konuşmamız bitmemişti. Ben çok yorulmuştum, Buket'te neyse ki yorgundu ve karşılıklı kapattık. Yarın sabah gelmek istemişti ama planım olduğunu söyledim, Gökmen'i, motoru ve randevu gibi olan eğlencemizi atlayarak tabiikisi de. Yani hiçbir şey söylemeyip sadece kibarca reddetmiştim ki bu onu hem kırdı hem de kızdırdı.

Bir sonraki gün alırdım gönlünü.

Üçe doğru üstümü değiştirmeye mecalim yoktu artık, uyku beni öyle bir ele geçirdi ki üstümü bile örtememiştim. Ve son duyumsadığım şey Gökmen'in tişörtüme sinen kahve ağırlıklı kokusuydu.

Loading...
0%