@dangerous_hatun
|
Gökmen'le konuşmak, yapmak için planladığım o kadar şey vardı ama bize bir türlü nasip olmuyordu. Balıkesir'den döndüğümüz akşam bana verdiği kaçamak cevaplar için bir konuşma yapacaktık ama o kadar şey olmuştu ki unutmuştum. Bugün alışveriş yapıp sabrını test edecektim, onu da yapamadık. Oyunlar almıştık, oynayamadık. Allah bilir benim hatırlayamadığım daha ne konular, aktiviteler vardı. Her şeyimiz yarım ve eksik kalıyordu. İçime oturuyordu bu... Dayım arabayı park edince kemerimi çözüp kapıyı açtım yavaşça. El frenini çekişi peşine anahtarı çevirdi ve arabanın motor sesi kesildi, sanki bu ses bana baş ağrısı yapmış gibi o kesilince başımdaki zonklama da dindi fakat tamamen gitmedi. Dayım arabanın önünden dolaşıp yanıma geldi ve kolunu omzuma attı. "Bugün aramızda." Dedi sessizce. Başımı salladım. Beraber bahçeye girip kapının önüne geldiğimizde zili çaldım. Barkın açtı. "Kaynanalarınız ikinize de seviyormuş." Dedi sırıtarak. Dayım gülüp saçlarını karıştırdı ve beni bırakıp Barkın'a sarıldı, içeri yürüdüler beraber. "Eskisi mi gelecekte ki mi?" Diye sordu dayım. Barkın heyecanla başını dayıma kaldırırken hemen arkalarından ilerliyordum. Merakla dayımın suratının yan kısmına baktım. "Yenisi derken dayı?" Dedim kendimi tutamayıp. Bana bakıp göz kırptı sonra Barkın'a döndü ve onunla şakalaştığını anladım. Rahatladım açıkçası. Daha yeni boşanmıştı. Beni ilgilendirmezdi ama biraz yalnız kalıp toparlanması daha doğruydu, eski karısı yıpratmıştı onu bayağı. Psikolojik olarak o denli yıpranmıştı ki hatta biz istesek bile şu anda kendisi istemez gibime geliyordu. Barkın'la şakalaşmaları sürerken mutfağa girdik. Annem konuşmanın sonunu duyup masadaki başını bize doğru kaldırdı. Babam bir kolunu masaya koymuş, başını çorbasına eğmişti ve kaşığıyla sanırım soğutmak için çorbayı dalgınca karıştırıyordu. "Hoş geldiniz." Dedi annem. Yanından geçerken yanağını öptüm ve babamın yanına oturdum. Açlığımı tekrar hissettim, pizza dahi yiyememiştim sevgilimle. İnşallah benden sonra Gökmen oturup yerdi onları, iştahı kaçıp aç kalsın istemiyordum. Ama insan malını tanır ya hani. O hesap. Masanın altından telefonumu çıkarıp hızlıca mesajlarımıza girdim. "Pizzaları yiyin, ya da başka bir şeyler ye. Moralini bozup sakın aç bırakma kendini. Tamam mı?" (19:59) Telefonu kapatıp beklerken masadaki atmosferi ölçtüm tekrardan. Babam hala dalgındı. Annem kardeşi ve oğluyla sohbet ediyordu. Sessizde olduğu için telefonum titredi ve dikkatim tekrar aşağı kaydı. "Hatunum rica etmiş, yerim tabii. " (20:02) Gülümsedim ama hızla sildim ve sarı kalp atıp gördüğünü gördükten sonra telefonu kapattım. Annem direkt bana bakıp, "hani kızım hiçbir şey almamışsın?" Diye sordu. Başımı kaldırdım. "Alışverişe çıkmıştın bugün, ellerin boş?" Masadan kalkıp kendime çorba almak için tabak bölmesine yöneldim. "Param yetmedi." Yoktu desem, 'e o zaman neden çıktın' derdi. Kafam allak bullak olsa da zekam eksilmemişti çok şükür. Faka basmak bu geçirdiğimiz günlerde en son isteyeceğim şeydi, annemin sorular sorma ihtimali dahi beni çok geriyordu. "İsteseydin benden annem." "Arasaydın beni dayım." Annem ve dayım aynı anda bana bakıp konuştular, çorbamı alıp yerime geri otururken dayım devam etti. "Atardık ibanına, harcardın gönlünce." Tek dizimi sandalyeye alıp diğerini sarkıtırken kaşığımı elime aldım. Dayıma gülümsedim. "Ne bileyim, isteyemedim işte." Babamdan isterdim ama sanki başkasından istemek -annemden bile- ayıp ya da garip geliyordu bana. Babam o kadar alıştırmıştı ki beni, ben istemeden harçlık vermeye ya da istediğimde fazlasıyla vermeye. Ve bu ona yük değilmiş gibi, göreviymiş ve severek veriyormuş gibi davranmaya... başkasından istemek bana yük oluyordu. "Bir dahakine ara dayım, tamam? Çekinme." Gülümseyip başımı salladım. Babam ağzının içinde homurdandı ve Barkın'a, "oğlum yatak odasından cüzdanımı getirir misin bana?" Dedi. Barkın giderken şaşkınca babama bakıyordum, o ise hala çorbasına bakıyordu. Barkın gelip cüzdanı babama verince babam kanatları iki yana açıp içinden bin liraya tekabül eden iki yüzlük banknotlar çıkarttı ve benden yana bakmadan eğilip elime tutuşturdu. "Benim kızımın kimseye ihtiyacı da yok, kimseden para istemesine de gerek yok. Babası var burada!" Şaşkınlıkla avucumdaki paralara baktım, hem bana kızgındı güya hem de kıyamıyordu. Annemin -doğru adamla evlendiği için olsa gerek- babama bakarken ki sevgi dolu gururlu bakışlarına döndüm, bana bakıp tebessüm etti. Kaş göz yapınca tereddüt bile etmeden kalktım ve arkadan babamın boynuna sarıldım. "Teşekkür ederim babacım." Dedim dolu dolu, sevgiyle. Yutkunup tepkisiz kalsa da eli boynuna sardığım kolumu tutup severek okşadı. "Ben üvey evladım sanırım." Dedi Barkın. Yan gözle baktım. "Sırf şu duygusal anı kullanıp babamdan para koparmak için yapmıyorsan bana da Aysuna demesinler. Fırsatçı köpek!" Barkın pis pis sırıtsa da babam çocuklarına kıyamazdı. İki yüzlük de çıkarıp ona verdi. Saçlarını sevdi oğlunun. Barkın'ın 3 aylık harçlığı çıkmıştı, benim de üç alışveriş param. Babam gibisi yoktu bu Dünya da. Dayımla annem bizi mutlulukla seyrederlerken dayım hiç beklemediğim bir şey yaptı ve, "enişte biraz konuşalım mı biz?" Diye sorup ayaklandı. Sanki babamın reddetme ihtimali yokmuş gibi rahattı. Babam şüpheyle dayıma baktı. "Hoşuma gitmeyecek bir konuysa konuşmayalım." Dedi sertçe. "Moral bozmaya gerek yok, senin de kalbini kırmayayım." Geri çekildim ama arkasında kaldım. Gökmen'le ilgili konuşacaklarını anlamıştım, anlamıştık. Babamın bu kadar sinirlenmesine karşı iç çektim ve bunu hepsi duydu. "Kalp kıracak bir şey yok enişte. Konuşacağız sadece." Dedi. Yanına gelip gözlerine bakarak rica etti. "Hatırım için, kırma beni, hadi." Babam sıkıntıyla soluklanıp kalkmaya yeltenince içimdeki kaybolmaya yüz tutmuş umut parçası yeşillendi, hızla geri çekilip yolu açtım. İkisi yanımdan geçip içeri girdiklerinde annemle göz göze geldik, sonra Barkın'la geldik ve aynı anda harekete geçtik. Ben zaten ayakta olduğum için koşmam rahat olmuştu, annemle Barkın süratle sandalyelerinden kalkıp peşime koştular; neredeyse düşüyorlardı. Mutfak girişinde duvara dayandık, Barkın yere eğildi, ben hemen üstünde belimi bükmüş dururken annem de benim üstümdeydi, başlarımızı ve ellerimizi duvara dayamıştık ve konuşmanın başlamasını bekliyorduk. "Hatırlıyor musun," diye başladı dayım. "Siz ablamla evlenmeden önce çok nadir buluşurdunuz. Hele babam sizi öğrenip ablamı sana vermek istemeyince daha da zorlaşmıştı durumlar." Başımı hafifçe kaldırıp anneme baktım, bize pek anlatmazdı o zamanları. Gözleri eskilere daldı sanki dayımı dinlemeye devam ederken. Babam, "konuyu bağlayacağın yerle bunun bir alakası yok Selçuk." Dedi soğukça. "Uzatma." "Nereye bağlayacağımı nereden biliyorsun, belki sadece sohbet edeceğiz. Eskileri yad etmek istedi canım." "Ben de inandım." Dayım takmadan devam etti. "Ben çok net hatırlıyorum o zamanları... ablamın hasretinden hasta olmuştun, kara kara düşündüğün bir gün okul çıkışı beni yakalamak için hasta halinle okulun önünde beklemiştin. Ben de çocuğum o zamanlar, babam doldurmuştu beni, seni görünce kaçmamı söylerdi. Ben de seni o gün görünce kaçmaya kalkmıştım," kısık bir gülme sesi duydum, yalnızca dayıma ait olan. "Yakalayıp zar zor zapt etmiştin beni. Hatırlıyor musun?" Babam saniyelik bir sessizlikten sonra, "hatırlıyorum." Dedi. "Beni ikna etmek için saatlerce konuşmuştun, öyle ki beni ikna edip ablama vermem için elime notu tutuşturduğunda hava kararmıştı." Sustular bir süre, gözleriyle mi konuşuyorlardı, yüzlerini görmek için yanıp tutuştum. Duymalıydım, duymaya ihtiyacım vardı, aksi halde göğsüm çok sıkışıyordu, mideme vuruyordu stres. "O notu ablama verdim." Dedi dayım dalgınca. "Belki de küçücük aklımla yaptığım en doğru şeydi çünkü o nottan sonra ablam seninle kaçmıştı ve evlenmiştiniz." Barkın kıkırdayıp elini dudakları üstüne kapattı ve başını kaldırıp anneme bakınca ben de tebessüm ederek anneme baktım. Kübra Pamir anılara dalmıştı ve dudakları kıvrılmışken gözleri dolmuştu. O zamanları hatırlayıp verdiği karardan mutlu olabilirdi, babası yüzünden üzüldüğü günleri hatırlamış da olabilirdi. Bilmiyorum. Ama ben annem gibi olmak istemiyordum. Kaçmak ve onlardan uzak kalarak evlenip ayrı bir hayat yaşamak istemiyorum. Babamın Gökmen'i affetmesini de en çok bu yüzden istiyordum zaten. Seçim yapamazdım. Bana bu seçimi yaptırmasını istemiyordum. "Şimdi iki tane gül gibi yeğenim var. Aysuna'nın doğduğu zamanı da hatırlıyorum. Çok heyecanlıydım. İlk ve tek yeğenimdi Barkın olmadan önce. Bütün işimi gücümü bırakıp hastaneye gitmek için cebimdeki tüm parayı taksiye verdiğimi hatırlıyorum." Gülümsemem genişledi. Annem bir elini duvarda tutarken diğer eliyle saçlarımı sevdi. "Aysuna mutlu bir çocukluk geçirdi enişte." Dayımın değişen ses tonu ana konuya yaklaştığımızı hissettirdi bana. "Çocukluk, ergenlik, gençlik, Allah Razı olsun ablamdan da senden de, çok sevdiniz ikisini de, çok güzel yetiştirdiniz. Hep yanında değildim ama ben Aysuna'nın bir kere bile senden dolayı ağladığını hiç görmedim enişte." Gözlerim doldu. Dayım sustu. Sonra kısılan ses tonuyla, "ta ki bu olaya kadar." Dediğinde, babamın yüz ifadesini hayal dahi edemedim. Bu sözleri hak edecek bir adam değildi benim babam. Ama ikna etmek için dayımın ne tür çarelere baş vuracağını bilemiyordum. Çaresiz olduğum için karşı da çıkamıyordum. "Belki tek suçlu sen değilsin, Gökmen de suçlu." "Adını anma şunun." "Kendi kendini nefrete itme enişte... Aysuna da ablam gibi olsun, sizi bırakıp kaçsın mı istiyorsun?" "Yapmaz benim kızım!" Diye yükseldi babam. "Evet yapmaz, yapmaz benim yeğenim," diyerek aynı şekilde tasdikledi dayım. "Ama nereye kadar enişte!" Diye çıkıştı, kızmaya başlıyordu. "Bugün ben Aysuna'yı Gökmen'in yanından alıp geldim!" Dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Hani aramızda kalacaktı dayı! Annem sessizce, "hii!" Derken saçımdaki elini ağzına kapattı. Barkın başını şaşırarak yukarı, bana doğru kaldırdı. Olduğum yere sindim. Babam nasıl şok olmuşsa, ya da hayal kırıklığına uğramışsa artık sessiz kaldı. Dayım, "ben bunu ona kız, üzül ya da herhangi bir şey için söylemiyorum enişte." Diye devam etti, daha sakin bir tonlamayla. "Anla diye söylüyorum... Sen vazgeçtin mi ablamdan?" "Ben bir sabıkalı değildim, ona rağmen istemedi baban beni. Şimdi kalkmış beni Gökmen'le bir mi tutuyorsun utanmadan?" "Gökmen de sabıkalı değil." Dayımın sesi o kadar dolu ve baskın gelmişti ki, etkilendim. "Kendin söyledin-" "Ben hapse girdi dedim." "Sabıkanın anlamını bir polise anlatacağım hiç aklıma gelmezdi." Dedi tam bir editör havasıyla, biraz da sinirle. "Sözlükteki anlamı bu olabilir belki... ama Gökmen suçsuz yere girdi o hapse, kısa sürede de çıktı zaten." Babam sessiz kaldı. "İzin ver, n'olur." Diye yalvardı, dayım gibi sert ve dik bir adam Gökmen için babama yalvardı. "Hiçbir şey aklında döndürüp durdukların gibi değil, kızını, yeğenimi, biricik göz bebeğimizin hatırına enişte, yalvarıyorum sana. Gelsin, anlatsın, ifade etsin kendini çocuk. İtip kakmakla olmaz bu işler." "Ne anlatacak bana?" "Her şey! Ne merak ediyorsan. Hapse neden girdiğini, nasıl çıktığını, sonraları... Mesele burada Gökmen değil enişte. Mesele Aysuna, senin kızın benim yeğenim. Değerlimiz. Ağladı mı ne kadar üzülüyoruz değil mi? Bir göz yaşına kıyamıyoruz. O da gördüklerimize. Biz görmeden bir köşeye sinip ne kadar üzülüp ağlıyor Allah bilir... Seviyor çünkü." Babamın tüm evi saran kocaman, sesli bir nefes alıp verdiğini işittim. İçi sıkılıyordu belli ki. Hala küçük gördüğü kızının birini seviyor oluşumu yoksa, sabıkalı, belalı olarak gördüğü Gökmen'i seviyor oluşumu onu dertlendirmişti, bilmiyorum. "Sen ne kadar istemesen de, karşı da çıksan, onlar birbirlerini seviyor. Gökmen zaten vazgeçmez. Ben biliyorum malımı." Dudaklarım kıvrıldı. Dayımla ortak bir malımız vardı. Şebelek bir mal! "Çocuk ne desen 'he' demeye hazır, gelip anlatmaya hazır, seni dinlemeye hazır, kızıp bağırmana razı, koyacağın kurallara razı ve hazır. Yeter ki bir kapı arala artık, bak kaç gün oldu, ikisini de çok üzüyorsun enişte... Senin onları ayrı tutma çabaların işe yaramıyor, aha bugün de kanıtı, ne zaman barıştılarsa artık, Aysuna affetmiş Gökmen'i, bugün yan yanaydılar. Yanından alıp geldim diyorum." Bu sözcüklere bu kadar baskı yapmasak mı acaba dayıcım? Söndürmeye çalıştığın yangını harlıyor çünkü de. Annemin üstümdeki varlığı da ayrıca geriyor beni. "Sen onları ayrı tutmaya çalıştıkça onlar daha çok kenetleniyorlar birbirlerine, çünkü Gökmen sakladığı için pişman, Aysuna da suçsuz olduğu için uzatmıyor. Ve seviyorlar birbirlerini." "Tamam! Şunu söyleyip durma!" "Babasın sen, ben anlayamam seni, empati kurmamı bekleme, kuramıyorum çünkü ama onlar için kurabilirim. Senin içini bir sen bir de Allah bilir enişte fakat sevenleri ayırmak da çok büyük günahtır, biliyorsun." "Deme diyorum!" Dedi babam dişleri arasından. "Gökmen eğer ki suçlu biri olsaydı ben buraya gelip öğrendiğim ilk gün bitirirdim bu işi, ama tanıyorum o malı! Biliyorum her şeyini! Yediği yüz liralık cezaya kadar biliyorum. Sakladığı sırlarına kadar biliyorum." "Niye söylemedin lan o zaman bize?" Babamı duymamazlıktan gelerek son hız devam etti dayım. "İçini de çok iyi biliyorum..." Duraksayıp nefeslendi. "Çok saf, temiz çocuktur Gökmen, enişte. Kafasında neler kurduysa artık geçmişini anlatırsa onu istemeyeceğinizi düşünüp saklamış hep. Ki tam da düşündüğü gibi oldu zaten." O gün gözlerimin önünden hızlıca akıp geçti, yutkunamadım. Babamın Gökmen'in yaka paça bahçe kapısından atışı, ağlamalarım, yalvarmalarım, Gökmen'in tepkisizliği, donup kalmıştı, şok olmuştu, korkulu rüyası gerçekleşmişti... kaza haberi. Soğuk bir ürperti vurdu bedenime. Titredim. "Sende zaten anlamışsındır ama ben yine de söyleyeyim... Gökmen'in birinci isteği Aysuna'ysa, ikincisi de sizsiniz. Aile." Bir saniye durdu sadece, sonraki cümlesini kurarken ki ses tonu içime öküz gibi oturdu. Cümleden değil, hayır, sesinden. "Tek istediği şey bir aile." Gökmen için ettiği bir dua gibi çıkmıştı dudakları arasından... Sanki ağlamamak için kendini sıkıyor gibi bir sesti, ama bir yandan da güçlüydü, karmaşıktı. Dayımın Gökmen'e olan sevgisini şimdi biraz daha hissettim. Hatta belki de ilk defa gerçekten hissettim. Kurduğu cümleler o kadar içten ve güzeldi ki. Gözlerimiz dolmuştu. Dayım sustu ve biz tekrar konuşmasını bekledik ama bir daha konuşmadı, babam da konuşmadı. Sonra kıpırdanma ve ayak sesleri duyduk, dayımın buraya geldiğini görünce hızla toparlanıp mutfağa koştuk, annemle Barkın eski yerlerine otururken ben de sandalyeme oturup çorbama kaşığımı batırdım. Bir kaşık alıp ağzıma götürdüm, soğumuştu. Dayım mutfağa girip kapı girişinde bizi kısaca süzdü, yüz hatları anlamlandıramadığım bir şekildeydi. "Sanki dinlediğinizi bilmiyorum, rolcüler." Deyip yanıma oturdu. Dinlemiştik, dinlediğimizi biliyordu fakat hiçbirimiz yine de tepki vermedik. Susmaya devam ettik. İfadelerimizi babam gelmeden toplamaya çalıştık. Babam holden geçince başlarımız o yöne döndü. Kapıya doğru gidiyordu. Kapıyı açana kadar idrak edemedik, annem yerinden hızla kalkıp koşarak babamın yanına gitti. Kapı girişinden sesleri boğuk ve anlaşılmaz geliyordu. Birkaç karşılıklı cümleden sonra kapı kapandı, annem geri gelmeyince beraber çıktıklarını anladık. Çektiğim içle beraber göğsümde belirgince kalkıp indi. "İştahım kaçtı." Deyip sofradan kalktım. "Yatacağım. Sen gidecek misin dayı?" "Yok dayım, annenler gelene kadar kalırım. Sen git dinlen." Beni yanında tutup bugünü konuşmaya zorlamadığı için minnettardım. Konuşmak istemiyordum. Başımı sallayıp mutfaktan çıktım, çıkarken dayımın, "abur cuburlar hangi dolapta Barkın?" Diye sorduğunu ve Barkın'ın dayımla geçireceği birkaç saat için mutlu olduğunu yan gözle gördüm. Tebessüm ettim merdivenleri çıkarken; sadece babam değil, hayatıma alacağım erkek için aynı zamanda dayım da büyük bir rol modeldi benim için. Onların ahlak ve davranışları bana neyin iyi, kötü ve doğru, yanlış olduğunu öğretmişti. Bir kadın olarak neyi hak ettiğimi bilmemi sağlıyorlardı. Odama girip tişörtümü çekip çıkardığım gibi yatağıma yüz üstü düştüm. Pikelerim havanın aksine serindi ve çıplak tenime değince çok rahatlatıcı geldi. İç çamaşırlarımı değiştirip pijamalarımı giymek ve sevgilime mesaj atmak istiyordum ama hiç dermanım yoktu. Kendimi pis hissetsem de kolumu kaldırmak uzunca bir süre zor geldi. Sonra Gökmen'e olan aşkım ağır bastı ve yatağımdan zar zor da olsa ayrıldım. İşlerimi halledip saçlarımı ördüm ve yatağıma girdim. Telefonumu şarja takıp piriz tarafına doğru omzumun üstüne yattım. "Geldimmmmm." (20:41) Saniyeler içinde gördü. "Hoş geldin güzelim." (20:41) "Sonunda geldin." (20:41) "Niye bu kadar uzun sürdü? Aklım çıktı babanla kavga ettiniz diye?" (20:41) "Kavga yoktu bu akşam çok şükür." (20:41) "İyi bari." (20:41) "Ne vardı peki?" (20:41) Söylesem mi söylemesem mi kararsız kaldım. Fakat konuyu açarsam uzardı, ben ise bunu konuşmak istemiyordum. İstediğim şeyler farklıydı. Yenilenmiş ilişkimizdeki adımları kafamda sıralamıştım. Pek uygulayamasam da deniyor ve istiyordum. "Dayım söyler zaten sana sonra." (20:42) "Sen niye söylemiyorsun? 🤨" (20:42) "Onunla muhatap ediyorsun beni. 😒" (20:42) "Konuşmak istemiyorum sadece. Çok yoruldum bu konulardan." (20:42) Gördü, okudu, kendi içinde ısrar edip etmemek arasında karar vermeye çalıştı, ve üstüme gelmedi. "Peki." (20:43) Parmaklarım hevesle ve fikri değişir diye hızla klavye üzerinde gezindi. Bildirimlerim açık olduğu için tuş sesleri her bastığımda kulağıma doluyordu. Seviyordum bu sesi. "Sana sormak istediğim 3 soru var aşkım." (20:43) "Aşkım diyen ağzını, yazan parmaklarını yesinler. Sor bakalım." (20:43) Kocaman gülümsedim. Dudaklarımı yalayıp tekrar hızla yazmaya başladım. "Aslında 3 farklı konu ve çeşitli sorular soracağım. Birinci soru, hangi takımı tutuyorsun?" (20:44) "Takım mı?" (20:44) "Ne alaka kız?" (20:44) "Gökmen Atilla! Soruya cevap veriniz lütfen?" (20:44) "😂" (20:44) "Peki Aysuna hanım, cevap veriyorum; Galatasaray'lıyım, son kararım." (20:45) Kim milyoner olmak ister'e yaptığı atıf o kadar komiğime gitti ki gülerken başım geriye düştü, saçlarım yastığıma gömüldü. Demek benim ki Galatasaray'lıydı ha! "Bana sorduğun her sorudan sonra sen de aynı soruya kendi doğrularınla cevap vereceksen devam edelim?" (20:46) "Paşamız hakkımızda bilgi sahibi olmak istemiş, nasıl reddederiz?" (20:46) "Hemi de aylar sonra..." (20:46) "Laf sokmak için hiçbir fırsatı kaçırmayın zaten siz kız milleti. 😕" (20:47) "Bak yine çoğul eki kullandın! Bunları eksi haznene yazıyorum Gökmen Atilla!" (20:47) "Yaz güzelim yaz yaz da, sen soy adımı çok kullanmaya başladın son dakikalar da. Hayır mı?" (20:47) Gülümsedim. "Hoşuma gidiyor soy adın." (20:47) "Çok hoşuna gittiyse alayım seni bu tarafa doğru?" (20:48) Hiçbir fırsatı kaçırmayışına bayılıyordum. Gülüşüm odada yankılanırken kendimi kısıtlama gereği duymadım. Babamların evde olmaması değildi bana cesaret veren, artık ilişkimi gizli saklı yaşamak boğuyordu beni. Belki de bilmiyorum ama Gökmen'e karşı hissettiğim sevginin sonucu bu olabilirdi. Aşkım içime sığmıyordu ve onun için verdiğim tepkileri bastırmaktan sıkılmıştım. Sevgimi özgür yaşamak istiyordum. "Sen sakın konu değiştirdiğimi fark etme ama ben konu değiştiriyorum tamam mı? Şşt! Çaktırma!" (20:50) "İkinci soru, sevdiğin yemekler?" (20:50) "Bu arada ben de Trabzonspor'luyum." (20:50) Peş peşe attığım mesajları sabırla bekledi, bittiğinden emin olduktan sonra yazıyor... İbaresi belirdi ve bu defa sabırla beklemesi gereken kişi ben oldum. Ama ne cevap verecek diye o kadar merak ediyordum ki, ayaklarım pikenin altında kıpırdanıp duruyordu. Biraz hızlı yazar mısın lütfen aşkım? Yazıyor... ibaresi bir görünüyor bir kayboluyordu. Destan yazıyor olmalıydı. Merakla beklemeye devam ettim. Uzun uzun yazacaklarını okumak için sabırsızlanıyordum. Aylardır birlikte olmamıza, ve tepkilerini az çok çıkartıyor olabilmeme rağmen hala onunla mesajlaşırken ne diyeceğini, ne düşündüğünü, bana neleri yansıtacağını deli gibi merak ediyordum. Onun ağzından çıkan, düşündüğü her şey benim için çok değerliydi. Bundan emin olmak zordu fakat Gökmen öylesine iyi hissettiriyordu ki, onunda benim için böyle hissettiğine yüzde yüz emindim. "Neyse ki FB'li değilsin, ucuz yırttık." (20:52) Güldüm. "Tavuklu olan bütün yemekleri seviyorum. Tavuklu pilav, tavuk sote, mantarlı tavuk, patatesli tavuk, tavuk ızgara, tavuk kızartma, tavuk çorbası, tavuklu Sultan kebabı, köri soslu tavuk, tavuk salatası... Uzayıp gider güzelim." (20:53) "Of canım çekti." (20:53) "Çeker tabii, tavuk bu." (20:53) "Çok seviyorsun belli." (20:53) Yazdım gülümseyerek. Bu bilgi hoşuma gitmişti. "Severim." (20:54) "Kurban bayramında küçük baş kesilse ben kesin tavuk kesip dolaplara doldururdum." (20:54) Mesajını okuduktan sonra yatakta tepinerek o kadar çok güldüm ki mesajına geri dönmekte geç kaldığım için şikâyette bulunan bir mesaj attı. "Gülüyordum. Az bekle de güleyim." (20:59) Yazarken bile gülüyordum. Gözlerimde biriken yaşları işaret parmağımın tersiyle sildim ve iç çektim. "İyi güldüm vallahi. Oyh. Aşkım ya." "Sıradaki soru." (21:00) "Yolla gelsin bornozlu." (21:00) "Soru üç; küçüklükten hatırladığın ve çok güldüğün bir anın?" (21:00) Mesajımı gördükten sonra uzun süre yazmadı, düşündüğü için garipsemedim. Ama acaba diye düşündüm, acaba yarasını mı deşmiştim? Yanında olmadığım için yüz tepkilerini de göremiyordum, içime düşen sıkıntı gittikçe büyürken Gökmen sonunda upuzun bir mesaj yazdı. "Annemin belinden tiki vardı." (21:06) "Cumartesi akşamı babam eve geç saatte gelmişti ve bizde annemi, babamı beklemek için zar zor ikna etmiştik ama küçüktük ve uyuya kalmıştık." Ataberk'in adını anmasa da artık çoğul eki kullanarak anlatıyordu, önceden eski hayatını bana anlatırken hep sanki tek kardeşmiş gibi yansıtırdı. Şimdi çok rahat olmasa da en azından Ataberk'in varlığını kabul etmişti. "Ertesi sabah gözlerimi ilk ışıkla açtığımı hatırlıyorum çünkü gece babamı karşılayamadığımızı hatırlamıştım. Yataktan fırlayıp yatak odasına koşmuştum." (21:07) "Tabii ev, saray yavrusu olunca mecbur koşmak zorunda kalıyorsun." (21:07) Yazıp güldüm. "Bir de bana bak, emeklesem bile 10 saniye içinde annemlerin odasına varabilirim." (21:07) Mesajlarım görüldü olduktan sonra Gökmen bol gülmeli, bol emojili bir mesaj attı. Gülüşünü, toplanan yanaklarını, dişlerini ve kısılan zeytin gözlerini hayal edince ben de gülümsedim. Günlerdir sıkıntıdan sıkışan göğüs kafesim mutluluk ve huzurla ferahladı. "Nereden biliyorsun evimin saray yavrusu gibi olduğunu? 🤔" (21:08) "Bilmiyorum ama tahmin ettim, sonuçta baban Nascar yarışçısı değil miydi? Kulübe de yaşayacak haliniz yoktu ya." (21:08) Bir süre yazmadı, sonra yazdığında ise neden duraksadığını anladım. "Hayatımı hiç araştırdın mı?" (21:09) Tedirgin bir şekilde sorduğu izlenimine kapıldım, hala eski hayatını öğrenmemden ve ondan uzaklaşmamdan korkuyordu. İç çektim. "Hayır." (21:09) Yazdım. Beni de sıkıyordu artık bu mevzu. Daha ne kadar onu çok sevdiğimi ve geçmişi yüzünden sıkıntı yaşamayacağımızı göstermem, söylemem gerekiyordu. Ki bunu yaşayarak da kanıtlamıştım. Babam karşı olmasına rağmen barışmıştık, sır saklamasına rağmen affetmiştim. Seviyordum. Çok seviyordum. Ama o zaman neden hala böyle yapıyordu? Benden neden çekiniyordu? "Neden?" (21:10) "Senin anlatman benim için daha iyi. İnternete girip gençlik, magazin fotoğraflarını görmek istesem de yanlış hissettirir gibi geldi. Yapmadım." (21:10) Yine bir süre yazmadı. "Fotoğraflarım yok." (21:11) Duraksadım ve eş zamanlı olarak kaşlarım çatıldı. "Neden?" (21:11) "Ataberk ve ben yollarımızı ayırdıktan sonra hayatından tamamen çıkmak istedim, ailem hala benim ailemdi ama meydan da kalırsam onun şaşalı hayatı peşimi bırakmazdı. Birilerini aradı ve isteğim üzerine internetteki tüm fotoğraf ve benimle ilgili makaleleri sildirdi." (21:12) Kaşlarım aşağıdan yukarı kalktı. Okuduklarımı sindiremeyince tekrar okudum. Amerikan dizilerine konu olan bir paragraf okuyordum. Arası bozulan ünlü abisi onu tüm sitelerden ve sosyal medyadan sildirmişti. Güce bak be! İşte bu paranın gücü! Kıskanmadım değil! Ama öbür yandan rahatsız ediciydi, bu elbette Gökmen'in kararıydı fakat neden Ataberk yüzünden kendi aile ve hayatını sildiriyordu? "Yani seni arasam bulamaz mıyım?" (21:13) "Hayır." (21:13) "Üzdü. Ben 15 yaşındaki, ergen, sivilceli, zengin kılıklı Gökmen'i çok merak etmiştim." (21:13) "Nostalji yaşıyorum şu an. Bir kolumda sarışın, bir kolumda esmer vardı o zaman. Ah ah, ne günlerdi be..." (21:13) Bu akşam mesajları sürekli en az iki kere okuyordum. Tek kaşım kalktı. Par-DON! Üçüncüye okuyup sinirle yazmaya başladım. "Üç etti Gökmen!" (21:13) "Kendi mezarını kazıyorsun oğlum!" (21:14) "Ataberk seni Google'dan sildirmiş ama ben seni bu hayattan silerim, ayağını denk al!" (21:14) "O kızları sokmayayım bir tarafına!" (21:14) "Adamın asabını bozuyorsun var ya! Sinir oluyorum sana!" (21:14) "Güzelim bir nefes mi alsan? Parmakların yorulmadı mı? 😂 " (21:14) Derin derin soluklandım, kendi kişiliğime aykırı olarak küfür ederek sövmeye devam etmek istiyordum ama parmaklarım her hareketlendiğinde kendimi geri çektim. Sakin ol Aysuna! Relax! Sakin! Gökmen senin stres yaparak yaşlanmana değmez! Sakin! "Küfür etmeden nasıl küfür edilir diye düşünüyorum!" (21:15) "Yerim seni. 😚" (21:15) "Gökmen! Bak gerçekten küfür edeceğim sana!" (21:15) "Ağzından bal damlıyor benim aşkımın ya." (21:16) "Sabır!" (21:16) "Küçüklük anımı anlatmaya devam edeyim mi bal böcüğüm?" (21:16) Bu sahne çok tanıdıktı, bir saniye, hatırladım. Allah kahretmesin, hayır hayır, tekrarını istemiyorum. Eğer önüne geçmezsem Gökmen şimdi tüm iğrenç, aşk ifadelerini sıralardı bana. "Anlat!" (21:17) "Yanında olsam sinirini alırdım ama işte, değilim. 😏" (21:17) "Kızdırmazsan gerek kalmaz." (21:17) "Anlatmaya devam ediyorum. Bir varmış bir yokmuş..." (21:17) "GÖKMEN!" (21:18) "😂😂" (21:18) "Tamam tamam, devam ediyorum." (21:18) "Yatak odasına sessizce girmiştim, annem her zaman duvar tarafında, babam ise kapı tarafında yatardı. Sessizce yaklaşıp babamın sırtına atlamaktı niyetim ama annem akşam bir değişiklik yapıp kapı tarafına yatmış meğerse, pikelerini de başlarına kadar çekmişlerdi. Daha sırtına çıkmak için beline tutunmuş, kendimi yukarı çekmek için atak yapmaya hazırlanmıştım ki annem çığlığı basıp iki büklüm olmuş ve pikeyle yere düşmüştü." (21:20) Gülümsedim. Tatlı bir anıydı. Bilakis okurken içim rahatlasa da hala ona geçmişi hatırlattığım ve üzdüğüm için kötü hissediyordum. "Fakat olayın komikliği burada değil. Tabii o zaman benim için travma olmuştu ama şimdi komik geliyor." (21:20) Kaşlarım merakla çatılırken devamını bekledim, ve kendimi her şeye hazırladım. Gökmen'di bu sonuçta. "Dün gece biz uyuduktan sonra annem bizi yatırmış, babam gelince biraz vakit geçirmişler." (21:20) Anlamadım, bekledim devam etsin diye fakat Gökmen beni gıcık etmek ister gibi devamını yazmıyordu. "Eeee?" (21:21) Yazım dayanamayarak. "Yatakta vakit geçirmişler Aysuna." (21:21) Telefona bakarak dona kaldım, gözlerim öylesine açıldı ve uzun süre kırpamadım ki içleri yanmaya başladı. Yanaklarım yanmaya başladığında ise utandığımı hissettim. Yatakta. Vakit. Geçirmişler. Ve. Gökmen. Sabah. Annesini. Yataktan. Düşürmüş. O kadar uzun süre yazamadım ki Gökmen tekrar yazdı. "😂😂😂😂 Evet sevgilim, kesinlikle aklından geçen şey oldu." (21:25) "Neyse ki annem pikeyle düşmüştü de çıplak gördüğüm tek yer omuzları ve baldırlarıyla bacakları olmuştu. Ben anneme baka kalınca babam sese uyanıp hızla yanıma gelmişti. Tabii o da çıplak olduğunu unutunca işler daha çok sarpa sardı." (21:26) Iyyy. Yüzüm buruştu. Aklıma gelen şeyi görmemiş ol lütfen, lütfen, lütfen... "Gördüm." (21:26) Yazınca öyle gür kahkaha attım ki boğazım acıdı, ses tellerim isyan etti. Başım geriye yatarken yatakta tepinmeye başladım. Telefon elimden yatağa düşmüştü ve ben kendimi durduramıyordum. Ben bu yaşımda annemlerin cilve yapmasını görünce kötü oluyordum, Gökmen neler neler görmüştü o yaşta. Affet sevgilim, ama hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. 20 Yıllık ömrümü sollar şu anki gülmelerim. Aynısını Gökmen'e yazınca o da gülme emojisi attı. "Öyle işte. Travma artı, komik anı." (21:33) Yazdı. Derin derin nefesler alıp vererek tekrar gülme krizine girmemek için telkinler de bulundum. Yine de yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. "Şimdiler de güldüğümüz birçok şey zaten zamanında travmalarımız değil miydi?" (21:34) Düşünür gibi duraksadığında ona izin verdim, beklerken kapım tıklatıldı ve ben gözlerimi kaldırdığımda dayım yavaşça kapıyı azcık aralayıp başını içeri soktu. "Dayıcım?" "Efendim dayı?" "Tuhaf tuhaf sesler geliyor aşağıya, iyi misin?" Oyun oynamıyor muydu bunlar? O sese rağmen sesim aşağıya indiyse kendi kulaklarımın duyduğundan daha da gür gülmüş olmalıydım. Gülümsedim. "Çok komik bir hikaye okudum da dayı, ona gülüyordum." Başını dalgınca salladı, çıkması gerekiyordu ama sormak istediği bir şey var olduğunda çıkamıyordu. Gözlerine beklenti ve izin vererek baktığımda kapıyı biraz daha araladı. Gökmen o sırada mesaj attı. Telefon göz hizamda olsa da gözlerimi dayımdan ayırmadım. Omuzlarını gerip oynattı dayım, geniş, kaslı omuzlarını... Kapıya yasladı ve karşımda rahat görünmeye çalıştığında karşısında yatıyor olmak beni rahatsız etti. Oturur pozisyona geçtim. Gözlerine bakmaya devam ettim. "İyi misin dayım?" "Ne manada?" "Gökmen'le barıştınız, nasıl hissediyorsun bu konuda?" Pek fazla düşünmeme gerek yoktu, sorunlarımız vardı ve zor olsa da halletmeye çalışıyorduk. Gökmen'in bana olan sevgisi durumumuzu değiştirmeye yetmiyorsa zaten ben ona dönmezdim, yaşım henüz çok genç olsa da olgun davranışlar da bulunacak şekilde yetiştirilmiştim. Gökmen değişmek için çabalamasa, bizim için çabalamasa ve eski seyirde devam etmekte inat etse barışmazdık ve babamın yanında olurdum. "Doğru kararı verdiğimi düşünüyorum dayı." Başını yine dalgınca salladı. "Sen ne düşünüyorsun bu konuda?" Aşağıya kayan gözleri sorumla birlikte tekrar bana çıktı. "Ben mi?" "Evet." "Bilmiyorum." Şaşırdım açıkçası. "Gökmen iyi çocuktur, hep söylerim ama bazı tuhaf huyları var." Gözlerime anlamlı bir bakış attı. "Çok duygusal ve bazı yaşadıkları onu zihninde kafese tıkıp yüzlerce kilit vurdu... Seni yormasından korkuyorum. Çünkü yoracağını biliyorum." Sessiz, küçük ve yavaş nefesler alıp verdim. Beni yoracak mıydı? Büyük ihtimalle. Ama yorarken çok da sevecek, mutlu edecek ve çabalayacaktı. Bundan emin olmak beni rahatlatıyordu. "Gökmen'in yaşadıklarını ben yaşamış olsaydım ondan bin kat daha kötü durumda olurdum dayı." Dedim. "Evet Gökmen duygusal ama yaşadıklarının onu az bile etkilediğini düşünüyorum." Bakıştık ve biraz da gözlerimiz konuştu. "Sence?" Diye sordum sonra. Derince aldığı solukta geniş göğsü kabardı, söndü. Yutkunup bakışlarını benden kaçırarak başını salladı. "Evet." Tekrar yutkundu ve hareketlendi. "İçinden geleni ve doğru olanı yap, ben yanındaydım, sana verilen zarar artmadığı sürece." Bakışları beni uyarıyordu. Sonra yumuşadı. "Annenler geldi, ben de gidiyorum, eğer o komik hikayeni babanın da okumasını istemiyorsan biraz daha sessiz ol dayım. Çünkü artık barıştığınızı biliyor." Dudaklarımı bastırıp başımı salladım ve dayımı ne kadar çok sevdiğimi derinden hissettim. Yataktan kalkıp odadan çıkmasına fırsat vermeden boynuna atladım. Ayaklarım daha dayım bana sarılmadan yerden kesildi. Kollarını belime sıkıca sardı, sonra bir eli saçlarımı sevdi. "Sen benim canımsın, ilk göz ağrımsın. Kendini üzme, sadece mutlu olduğun yerde barın. Ve dayının her sorununda yanında olup o sorunu parça pinçik edeceğini de bil. Tamam mı güzelim?" Kol kasları parça pinçik edeceğinin kanıtı olarak bedenimi sarıyordu. Başım omuzları hizasına gömülmüşken gözlerim duygusallıktan belli belirsiz doldu, gülümsedim. "Teşekkür ederim dayı." Saçlarımı son kez sevip geri çekilince ben de çekildim ve ayaklarım tekrar yere değdi. Başımın üstüne buse kondurup gözlerime baktı ve omzumu sıkarak sevdikten sonra arkasını döndü. Peşinden gidip alt kata indik, annemde geldi o sırada. Dayımı beraber yolcu ettikten sonra kapının önünde göz göze geldik. Duraksadık. Hiçbir şey demedi, ama diyecek çok şeyi olduğunu biliyordum. Yine de en baskın duygusunun kızgınlık olmadığını görmek güzeldi, daha çok anlayış ve çaresizlik, ve biraz da tereddüt vardı. "Babam nerede?" Diye sordum sonunda. "Yatmaya gitti." Başımı iki hamle de sallayıp ağırca arkamı döndüm. "Hayırlı geceler anne." "Sana da canım." Arkamdan baktığını bilerek merdivenlere ulaştım, göz hizasından çıktığımda hala rahat değildim. Yatağıma dönüp Gökmen'in mesajını okumaya başladığımda ise artık rahattım ve evimde, yatağımda olmama rağmen onun mesajı ile evimde gibi hissetmiştim. Yatağa girip eski pozisyonumu aldıktan sonra dayımla konuşurken görüldü yaptığım mesajı okumadan önce, dayımın geldiğini o yüzden görüldü olduğunu açıklayan bir mesaj atıp onun mesajını okudum. "Bizim gülmelerimiz geleceğimizin travmaları olmasın lütfen." (21:48) Bunu nasıl aşacağımızı bilmiyordum, Gökmen'in bu hassasiyetini, korkularını. Fakat denemekten başka şansım olmadığının da gayet farkındaydım çünkü sevince böyle oluyordu. Sevince yarı yolda bırakıp kendi hayatınızın monotonluğuna dönemiyordunuz. "Olmasın." (21:49) Yazdım. Hızla da devam ettim ki güzel sohbetimiz bölünmesin. "Soru dört; arkadaşların kimler ve onlarla neden arkadaşsın?" (21:49) Sorularım uzun uzun düşünmesine sebep olduğu için merakla ama sabırla bekledim. O sırada ben de kendi cevabımı düşündüm, Buket'i, neden arkadaş olarak seçtiğimi. Fakat bu arada da Gökmen'in benden küçüklük anısı istememesine sevindim, benim çok vardı ve ayırt edemezdim, ayrıca belki onu üzebilirdi de, ailesini ve gençlik anılarını deli gibi merak etsem de incinmesinden de bir o kadar korkuyordum. Ataberk'ten bile gençken nefret etmiyordu, özlüyor muydu bir abisi olmasını mesela? Sorularım ona o zamanlar mutlu abi-kardeş olduklarını hatırlatıyor muydu? Ailesini düşünüp gözleri doluyor muydu? Bunlar oluyorsa kahrolurdum. Bu Dünya da onu üzmek isteyen son kişiydim. "Hepsi iyi ve güvenilir insanlar çünkü." (21:50) Yazınca dikkatim tekrar ona kaydı. "Sır verdiğim zaman -Burhan hariç artık, o senin tarafını tutuyor- kimseyle paylaşmayacaklarını ve saklayacaklarını biliyorum." (21:50) Kaşlarım jet hızıyla çatıldı, yazıyor... ibaresi görünse de o atamadan hızla yazıp yolladım. "Ben kimse miyim? Bak çocuk! Sinirlendirme beni!" (21:50) Yazdıklarını silince ibare gitti, tekrar yazmaya başladı. Bu sefer kısa sürdü. "Çocuk mu? 🤨" (21:50) "Ben senin çocuğun muyum kız?" (21:50) "Koskocaman adamım ben." (21:50) "Çocuktan farkın yok. Beni kızdırdığın zaman popona popona vurmak istiyorum." (21:50) "😂" (21:51) "Kucağına da alıp emzirecek misin?" (21:51) Hayal edince bayağı bir müstehcen gelmişti, gözlerim büyürken ekrana baka kaldım ve başımı geriye çekince gıdığım çıktı. Yazmadığımı görünce Gökmen tekrar yazdı. "Allah kahretmesin Aysuna." (21:51) "Ben çok fesat bir adam oldum çıktım." (21:52) "Bir an önce evlenmemiz lazım!" (21:52) Annemlerin kahkahamı duymama gibi bir ihtimali asla yoktu. Telefon elimden yere düşüp gür bir küt sesi çıkarttı, hatta iki kere çıktı bu ses. Gülerken tepinmekten pikem kırışmış, allak bullak olmuştu. Önce yapıyor sonra da utanıp açıklama yapıyordu. Allah'ım! Ben yerim bu adamı ya! Başka biri bunları yazsa tacizci diye tekmeyi basardım ama Gökmen'in içini bilirdim. Sonuçta o da bir erkekti ve bu muhabbet biraz utandırmıştı ama son sözleri o kadar komiğime gitmişti ki yüzüm utançtan değil de gülmekten kızarmıştı. Lavaboya gidip yüzüme soğuk su değdirmem lazımdı. Ama kalkmak istemiyordum. Aşağı eğilip telefonuma uzandım, şarj aleti yerinden çıkmıştı, tam o noktası yere vurmuş olacak ki ucu yamulmuş, kabloları dışarı çıkmıştı. Yıllardır kullanıyordum, hiç yatağımın üzerinde kalıp üstüne bile yatmamıştım telefonumla şarj aletimin, ama şimdi iç kabloları dışa çıkmıştı. Yüzüm asıldı. Tam o sırada da Gökmen görüntülü aradı, boşta bulunup toparlanmadan açtım. Yataktan yere doğru eğilmiş, asık suratlı beni görünce yüz mimikleri anında değişti. Az önceki muhabbetten rahatsız olduğumu düşündüğü o kadar belli oluyordu ki yüzünden, korkusunu sezdim. "Su'yum?" Diye sordu kısık, tedirgin bir sesle. "Hı?" Dedim ağlamaklı bir sesle. Kendimi yatağa atıp sırt üstü uzandım. "Ne oldu? Niye suratın asık?" "Telefonum yere düştü, şarj aletimin ucu kırıldı." Dedim dudaklarımı bastırarak. Gerçeği söyleyip söylemediğimi anlamak için yüz ifademi süzdükten sonra omuzları rahatladı. "Ben de bir şey oldu sandım." "Oldu zaten Gökmen, şarj aletim kırıldı diyorum." "Yenisini alırız." "Bu orijinaldi ama." "Orijinalini alırız." Dudak büküp düşündüm. Priz de takılı ama telefondan çıkarttığım alete baktım. "Yine beyaz mı alacağız?" Güldü. "Sen ne renk istersen onu alırız." "Pembe?" Burnunu kırıştırdı. "Pink girl mu olacaksın?" Gülümsedim. "Yeşil?" "Orman perisi bloom?" Başım geriye giderken güldüm. "Flora o." "Aman hangisiyse hangisi, ben nereden bileyim." Güldüm. "Sarı renkte istiyorum." Bakışları güzelleşti, onunla aynı şeyleri seviyor olmamı seviyordu. "Olmuş bil." Gülümsemem genişledi. Biraz susup birbirimize bakmaya fırsat bulduğumuzda telefonun izin verdiği kadarıyla her bir noktasını inceledim. Yatağında uzanıyordu, sırtının yarısı başlıktaydı ve saçları dağınıktı, üstü çıplaktı; birazını görebiliyor olmam ne de üzücüydü. "Çocuklar gittiler mi?" Diye sormuştum ki, Gökmen telefonu kaldırıp aşağıya doğru yatırdı ve tüm güzellikleri gözlerimin önüne serildi; sanki de içimi okumuştu. Altında eşofmanı vardı hala ve pikesi baldırlarının üzerindeydi, karın kasları sırayla V'sine doğru iniyordu, telefonu tutuş biçimi bana hepsini eşit şekilde görme olasılığı sunuyordu. Yutkundum. "Gitmişler anladığım kadarıyla." Telefonu tekrar yüzüne çevirince kendimin bile sonradan fark ettiğim -alt dudağımın sol köşesini ısırıyordum- hareketimi görünce gülmeye başladı, adem elması gerildi ve titreşti. "Gittiler gittiler." Dedi gülmesi arasında. Yatakta ters dönüp telefonu başlığa yasladı ve dirsekleri üzerinde durdu. Pe-ka-laaaa! Yutkunamadığım doğrudur. Kahretsin ya! Haklıydı! Kesinlikle artık evlenmemiz gerekiyordu! Son zamanlar da bize yüklenen bu libido ikimizi de yakmadan evlilik şarttı. "Evet?" Dedim. "Ne?" Dedi. "Bir soru sormuştum." Duman gelip telefonla Gökmen'in arasına girdi, çenesinin altına sürtünüp cilve yaparak kolları arasına yattı. Bir kediyi kıskanmamalıydım. Bir kediyi kıskanmamalıydım. Bir kedi- Boş versene! O kedi benim olmam gereken kollara sürtünüp, arasına yatıyor ve sıcaklıklarının tadını çıkartıyordu. "Bir kediyi kıskanıyorum." Diye fısıldadım. Gökmen'in kaşları çatıldı. "Duyamadım sevgilim, yüksek sesle söyle." Hızla toparladım. "Yok bir şey..." dedim. "Sen anlat ben dinliyorum seni." Durup düşündü. "Neden arkadaşlarım onlar?" Diye kendi kendine sordu. Sonra cevap verdi. "Güven de hissettiriyorlar." Dedi omuz silkerek. "Zor zamanlarımda yanımdalar, güzel zamanlarımda yanımdalar, beni eğlendiriyorlar, mutlu ediyorlar, onları mutlu etmeme izin veriyorlar. Kendimi..." Durdu. "İyi biri olarak görmeme izin veriyorlar. Benim için yaptıkları şeylere karşılık vermeme izin veriyorlar, eksik hissetmiyorum." Son cümlenin son iki kelimesini başını iki yana sallayarak ve gururla söylemişti. Tebessüm ettim. Arkadaşlarının ona gerçekten iyi hissettiriyor olması beni de mutlu etmişti. "Hepsi benden büyük ama küçük gibi davranmıyorlar, eksik görmüyorlar beni, eksik hissettirmiyorlar." Tebessümüm genişledi. "Adına sevindim." O da bana gülümsedi. "Sen neden Buket'le arkadaşsın?" Fazla düşünmeme hiç gerek olmamıştı. "Çünkü onu seviyorum." Cevabım Gökmen'in duraksamasına neden oldu. Neden durdu ve gözlerindeki duygular değişti bilmiyorum fakat rahatsız ediciydi. "Gökmen?" "Tek nedeni bu mu?" Başımı salladım. "Biz beraber büyüdük sayılır ve çok sayıda kavgalar ettik, ama hep barıştık çünkü birbirimizi seviyoruz. Uzun süre ayrı yapamayız." "Ya da canınız dedikodu yapacak birini çekmiştir ve en yakındaki kişi de sen ve osundur." Güldüm. "Allah Allah." "İhtimaller dahilinde." "Boş yapma Gökmen, öyle bir şey değil." Teslim olur gibi dudaklarını büzüp, kaşını kaldırdı ve Duman'ın tüylerini sevdi. Peşine zil çaldı. Tedirgin oldum, Gökmen'in başı yatak odasının kapısına çevrildi. Dayım olabilir miydi? "Kapıya bakıp geliyorum güzelim." Duman'ı bırakıp dizleri üzerinde hiç zorlanmadan doğruldu, geniş açıdan bu pozisyonda durması nefesimi kesti. O her şeyden habersiz yataktan inip odadan çıktı. Duman'la baş başa kaldım. Ona görümcem gibi baktım, yalnız kalınca tedirgin olduğum ve bir hata yaparsam kardeşinin gözünden düşecekmişim gibi bir his veriyordu çünkü. Yan yatmıştı ve kalçası ekrana dönüktü, başını asilce bana çevirip sarı gözleriyle gözlerime bakınca ürperdim. Birkaç saat önce gayet iyiydik bence. Gökmen geri dönene kadar nefesimi tutmuştum, hem de bir kedi yüzünden. Bakışları beni geriyordu. Delip geçiyordu. Telefonu kıpırdatamamıştım bile. "Ne bakıyorsun?" Diye çıkışmıştım fakat bunu derken bile sesim içime kaçmıştı. Dilini çıkartıp yanağını saniyelik yaladı, sonra kulaklarını kıpırdattı. Bu kedice kes sesini falan demek miydi? Bu dili Gökmen'den öğrenmem gerekiyordu. Duman patisini kaldırıp yalayınca küfür etmiş gibi alındım. Millet sevgilisini insan kızlardan kıskanırdı, ben dişi kediden kıskanıyordum. Gökmen yatak odasına girince rahatlamadım desem yalan olurdu. "Sucu gelmiş." Deyip tek dizini yatağa koydu, Duman kalkıp önüne gidince yatağa tekrar yatamadan başını sevdi. "Yarın Duman'ın veterinere görünmesi lazım, gelir misin benimle?" Başını Duman'dan bana kaldırdı. Ben ise destansı portremi seyretmekle meşguldüm. Yarı çıplak. Tek dizi yatakta. Dik duruşu. Baldırının yanında duran kedisini seven ve beni nefessizlikten öldürmek üzere olan bir adet Atilla erkeği! "İğne mi yapacaklar?" Diye sordum. “Bir nevi.” Bakışlarım Duman'a kaydı, her şeyden habersiz sahibinin keyfini sürüyordu. Sür bakalım kedicik, sür. Saltanatın kısa sürecek. Dudaklarım sinsi sırıtışımla usulca yana kaydı. Gözlerim kendiliğinden kısıldı. Gökmen yanlış görüyor olacağını düşünmüş gibi yatağa köpek pozisyonunda çıkıp telefona yaklaştı ve bana yakından baktı. "İğne yapacak olmaları hoşuna mı gitti senin?" Diye sordu. Sırıtışım büyüdü. Yalandan gözleri büyüdü. Geri çekilip Duman'ı kucağına aldı ve göğsüne bastırdı. "İçimizdeki hain seni." Kötü kadın gülüşümle başım geriye yattı. "O kedi benim olana sürtünüp duruyor, bir de üstüne nispet yapar gibi gözlerimin içine bakıyor." Bana inanamaz gibi bakıp güldü. "Kedi o Aysuna." "Anladığına ve bilerek yaptığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam." Daha çok güldü. Kaşlarım küskünlükle çatıldı. "Yarın gelecek misin yani?" "Akşam Buket'ler gelmeden önce beni eve yetiştirirsen gelirim." "Olmuş bil." Dedikten sonra suratı asıldı. "Direkt sizin eve mi gelecekler?" "Akşam yemeğine gelirler diye düşündüm ama henüz konuşmadık," görüntülü aramayı kenara alıp Buket'e yazdım. "Şimdi söyledim. Gelirler ama bence." "Beraber akşam yemeği yiyeceksiniz yani?" Suratı daha da asıldı. Benim de asıldı. "Gökmen dayım halledeceğini söyledi, üzülme lütfen." Duman'la beraber tekrar dirsekleri üzerine uzandı. Sıkıntılı bir nefes verip başını salladı. "Ben de evde makarna yaparım, yerim tek başına." Başını çevirip odasına bakınınca vicdan azabıyla kavruldum. Gökmen'in, Burhan için yaptığı kıskançlıklar ilk defa bana da haklı geldi ve koydu. Babam -tüm bu olanlardan önce de- Gökmen'den çok Burhan'a yakındı, damadı olarak onu görüyordu. Buket'i kızı gibi sevdiğini biliyordum ama Gökmen'i neden Burhan kadar sevmiyordu? Bizi ciddiye mi almıyordu acaba? İlişkimizi ciddiye almamak gibi bir aptallık yapmaz diye umuyordum! Özellikle de son zamanlar da yaşananlar göz önüne alındığında. Gökmen ekrana dönüp yüzümün aldığı hali görünce, "Aysuna." Diye hayıflandı yarı inler bir sesle ve yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim tamam, takma kafana. Düzelecek." Gözlerine baktım. Tam ağzımı açmıştım ki kapım çalındı ve annem ben bir şey demeden kapıyı açtı. Telefonun sesini büyük bir oyunculukla sakin kalarak kıstım, ve ekranda sanki sosyal medya hesabım varmış gibi mimiksiz kaldım. Anneme baktım. "Ne yapıyorsun?" Diye sordu yumuşak bir sesle. "Hiç." Dedim. Gökmen'le barıştığımı bilmesine rağmen gayet sakindi. Başını anladım der gibi salladı, sonra, "yarın öğlenden sonra anneannenin annesini ziyarete gideceğiz. Hastaymış biraz, gelirsin değil mi?" Diye sordu. Ailecek seyahat etmemizi istediği bakışlarından belliydi. Anneannem vefat etmişti fakat büyük anneanne hayattaydı ve vefat eden eşinin yeğenleri ona bakıyordu. Ben, torununun kızı oluyordum. 100 yaşını geçmişti sanırım ve onu hayatımda sadece bayramlar da görürdüm fakat çok severdim. Yaşından dolayı hasta olması beklenir bir şeydi, ve ölmeden önce yanına gitmezsem vicdan azabı duyardım. "Olur. Akşam Buket'ler gelmeden döneriz ama değil mi?" "Döneriz." "Tamam o zaman." Tebessüm etti. "Tamam." Biraz gözlerime bakıp arkasını döndü, kapımı kapatırken başını çevirdi ve ağzını oynatarak "selam söyle" dedi. Göz kırptığında gülümsedim elimde olmadan. Sultanım benim ya! Kapıyı kapatmasına santimler kala, "anne." Diye seslendim. Durup kapıyı araladı tekrar. "Bir gün bana babamla nasıl tanıştığınızı, dedemle olan olayları ve kaçma hikayenizi anlatır mısın?" Diye sordum. "Neden?" "Dayımın anlattıklarından sonra çok merak ettim." Gözlerindeki bakışı görüp yutkundum. "Ben kaçmayacağım anne, ne olursa olsun. Bu yüzden barışmalarını istiyorum." Gözlerindeki hüznü aramızdaki mesafeye rağmen gördüm. Acı bir tebessüm yerleşti dudaklarına. Zar zor yutkundu. "Ben de barışmalarını isterdim." Dediğinde içimde bir şeylerin kırıldığını ve gözlerimin yandığını hissettim. Dedemle babam bir arada olsa annem şimdikinden daha mutlu olurdu, bunu hiç sesli -en azından bana- dile getirmemişti lakin şimdi biliyordum, görüyordum. "Biliyorum anne." Dedim başımı sallarken, saçlarım yastığıma sürtündü. Annem bana içli, güzel bir tebessüm yolladıktan sonra başını önüne eğip kapımı kapatarak yalnız kalmamı sağladı. Annem gittikten sonra bile kendime gelemedim, çok karmaşık ve çok yanlıştı. Ses kapalı olduğu için Gökmen sağa sola yatarak dikkatimi telefona çekti, gözlerim dalmıştı, hemen sesi açtım. "İyi misin?" Diye sordu. Başımı salladım. “Annemin selamı var.” Dedim sessizce. Tüm konuşulanları duyduğunu biliyordum, bakışları değişti, ben annem için üzülüyordum fakat sanki o benim için üzülüyordu. "Sen istesen bile seni kaçırmayacağım Aysuna, ne olursa olsun. Çünkü benim gibi yalnız kalmanı istemiyorum." Dediğinde de düşüncemin doğru olduğunu anladım. Yutkunamadım. Başımı sallamakla yetindim sadece. Teşekkür ediyordum bir yandan da bakışlarımla. Sevginin dili buydu, annem beni düşünüyordu. Ben annemi. Gökmen beni. Ben Gökmen'i. Düşünmek, ilgilenmek, sevginin ana temel taşıydı bana göre. "Ee, soru beş yok mu?" Dedi başını iki yana sallayarak. İkimizin de en büyük çabası üzgün anlarımızda birbirimize destek olup ortamın havasını dağıtmaktı. Gülümsedim. Hayatımı hem zorlaştırıp hem de nasıl güzelleştirebiliyordu? "Var tabii ki." "Sorsana kız o zaman." Dediğinde güldüm, güldü. Dişleri göründü, zeytin gözleri parladı. "Soruyorum." Aklımı biraz kurcalayıp sorularımı düşündüm, Gökmen beklediği için acele edip unutmak istemiyordum o yüzden o yokmuş gibi davrandım. "Beni neden seviyorsun?" Diye sorduğumda dona kaldı. Afalladı. Tuhafına gitti belki de. Her türlü soruyu bekliyordu fakat bunu beklemediği çok açıktı. Her şeyi yüzünden açık bir kitap gibi okuyabiliyordum. "Nasıl yani?" "Beşinci sorum bu; beni neden sevdiğin? Neden benimle birliktesin? Sana ne katıyorum?" Bana sorsa ben ne cevap vereceğimi düşünürken göz göze kaldık. Uzunca bekledim çünkü zor bir soru gibi gelmişti, lakin Gökmen'in cevap vermeye hiç niyeti yoktu. Gözlerime bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ben neden sevdiğimi bilmiyordum, birlikte olmak için bir nedenim de yoktu, sadece istiyordum ve yapıyordum. Açıklaması yoktu ama onun olsun istiyordum, duymak beni tamamlanmış hissettiriyordu... onun bana kattığı şeyler ise sayısızdı. Kendi düşüncelerimden sıyrıldığım zaman bakışlarının derinliğini fark ettim. Öylesine bakmıyordu. Sorduğum soruların cevapları oradaydı. Başı belli belirsiz yana eğilmişti. Derin, duygu yüklü, parlayan gözleriyle bakıyordu. "Gökmen?" "Bilmiyorum." Dedi benden hemen sonra. Duman, çene altına sürtündü omuzlarını silkerken. "Seni çok sevdiğimi biliyorum ama bir nedeni yok. Bana kattığın onlarca şey var, sayabilirim ama sabaha kadar burada kalırız, uyarmadı deme sonra." Güldüm. "Sabaha kadar dinlemek isterim." "Hımm." Dedi boğazdan gelen sesiyle. "Sabaha kadar dinlemek istediğim tek melodisin dercesine." "Olabilirsin." Dedim tek omzumu kaldırarak, cilveyle. Güzelce gülümsedi. "Olmak istiyorum." "Çoktan oldun desem." Kaşlarımı 2 kere kaldırıp indirince güldü. Duman'ın yüzünü tutup kendine doğru kaldırdı. Burnunun ucunu öptü. "Anneyi görüyor musun kızım? İyice çapkın bir şey olmuş." "Tövbe." Dedim uzatarak. Bana baktı yandan. Sesimi erkek gibi kalınlaştırdım. "Bizim imanımız bir tek Allah'a olduğu gibi, cilvemizde bir tek beyimizedir. EvelAllah!" Gülüşü midem de kelebeklerin uçuşmasına sebep oldu. Gülerken dişleri meydana çıkıyor, gözleri kısılıyor ve omuzları yukarı kalkıp sallanıyordu. Koca adamdı ama gözümde küçücük kalıyordu, içime soka soka sevesim geliyordu. Şebelek ya! Yerim ağzını yüzünü! Gülüşü usulca geri çekilirken gözlerime odaklandı. "Seni neden sevdiğimi söyleyemem, çünkü bana göre bir nedeni yok, sevginin nedeni olmaz, fakat şunu söyleyebilirim Su. Sen olmadan gülmek, yemek yemek, uyumak, hepsini geçtim ya, siktir et. Sensiz motor süresim bile gelmiyor artık." İşte bu da onun sevgi diliydi. Motorları katarak iltifat etmek. Onun sevgi dili, benim favorimdi! Midem de oluşan tatlı bir ağrı boğazıma kadar çıktığından olsa gerek nefes almakta zorlanıyordum. Yutkundum. Devam etti. "Çiçek bile sanki artık eskisi gibi tek sefer de çalışmıyor." Kendi dediğine güldüğünde gülümsedim. "Uçurtma'ya sen olmadan gitmek istemiyor canım, Atakan çağırınca bile erkek erkeğe gezecek olmasak seni de almak istiyorum. Hep yanımda ol istiyorum, kaybetme korkusu var ya, beni erken yaşta öbür dünyaya yollayacak." "Allah korusun." Diye mırıldandım. "Sevginin tanımı bu mu bilmiyorum ama anlatmamı istedin, başka türlü anlatamıyorum, içimdekileri ifade edemiyorum özellikle bu konuda. Oysa ki seni düşününce içim içime sığmıyor, mutluluktan nefessiz kalıyorum ama kelimelere nasıl dökerim bilmiyorum." Gökmen! Atilla! Sana bundan sonra daha sık sorular soracağım. Hep romantik ve sevgisini yansıtan biriydi ama bu tür konuşmaları ona çok yakıştırıyordum. İçim eriyor, yanaklarım yanıyordu, kalbimin atışı saatte bilmem kaçtı. İnsanın sevdiği adamdan bunları duyması paha biçilemezdi. Anlattıklarını ben, o gülümsediği zaman bile yaşıyordum fakat onunda aynı olduğunu ağzından çıkan cümlelerle duymak çok başkaydı. Sevgim zaten sınırında değil miydi? Nasıl katlanarak artabilirdi? Aklım almıyordu lakin kalbim hepsini içine sığdırıyordu, duygularımı coşturuyordu. Tüm bu düşüncelerim kafamdan sadece 2 saniye içinde geçti. Çiçek'ten bile daha hızlı çalışan beyin yapısına sahiptim. Komikti. Ama şimdi kendime gülsem mal gibi gözükürdüm. Bir dakika! Sevgiler ve saygılar kadın zihnine! Hepsi iyi hoştu ama içlerinden birine acayip takıldım. Ve bu aklıma şu soruyu getirdi. "Gökmen?" Dedim. Bir eli alışkanlık olmuş gibi yumuşak parmak hareketleri ile Duman'ı seviyordu. "Efendim güzelim?" "Ayrılsak ne yaparsın?" Kaşları çatıldı. "Kötüyü çağırma!" Diye kızdı bana. "Yeni barıştık zaten." "Merak ettim, hadi cevap ver." "Aysuna!" Mevzu başlangıcı bile sinir ediyordu onu. "Lütfen lütfen-" "Çiçek'in fren kablolarını keserim!" Diye sesini yükseltince sustum. "Oldu mu?" İntihar mı ederdin, diye sormak istedim, dilimin ucuna geldi ama lâl olduğu için soramadım. Onsuz yaşamak ben de istemiyordum, bu yüzden hayatım boyunca sözünden çıkmayıp, çok sevdiğim babamı çiğneyip onu affetmiş ve ilişkime sahip çıkmıştım. Fakat canına kıymak... Tırın altında kalmak... Bariyere girmek... Uçurumdan düşmek... Camlı bir dükkana girip can yakmak... Kaşlarım gözlerimi kapatacak kadar çok çatıldı. Tepkimi görüp gözlerini devirdi. "Ne?" Dedi başını öne atarak. "Geri zekâlı!" O kadar içten söylemiştim ki duraksadı, gözleri genişledi, başını geri çekince Duman bile Gökmen'in çene hattını yalamayı bırakıp başını ekrana -bana- çevirdi. "Hı?" Diye bir soru çıkarken ağzından dudakları sağa sola yamuldu. "Hak ettin, bakma bana öyle." Sinirle başımı çevirdim. "Cık cık cık... dediğim şeye bak." Kahkahalarla gülmeye başladı. "Güzelim küfür değil o, hakaret. Bir şey olmaz." "Ben sevmiyorum!" "Tamam." Diyerek hızla kabullendi. Sinirle solurken dediği şey kafamda dönüp durduğu için sakinleşmek hiç olmadığı kadar zordu. Yüz mimiklerimi saniyeler boyu izleyip zevkle sırıttı. "Komik bir şey mi var?" "Kafanda kurup düşünecek bir şey yok." Dedi. "Ben, ayrılırsak yaparım dedim. Hayırdır, beni bırakmak gibi bir niyetin mi var?" "Uff Gökmen." Yerimde rahatsızca kıpırdandım. "Hayır, tabii ki de yok. Ama sürekli konuşup da birbirimizin aklına sokmaya lüzum da yok." "Sen sordun." Susup bakışlarımı kaçırdım. Yutkunup kısaca düşündü, aklından geçenleri merak ettim. Gözleri eğildi, başını salladı dalgınca. "Başka soru sor da konu değişsin o zaman." Duman kalkıp yataktan atlayınca dikkatim dağıldı. Ne sorsam, ne sorsam diye düşünürken... "Gökmen?" "Sor güzelim?" "Ben Avar Sultan'ın kızı olsam, sen de demirci olsan. Biz evlenmek isteyince babam izin vermese, baş kaldırıp Göktürk devletini kurar mıydın?" Evet, sınavdan ve derslerden yeni çıktığım doğrudur. Beklemediği ikinci sorunun bu olduğu kesindi. Önce susup kaldı, sonra gülmeye başladı. "Sen babanın minicik kızı olmayı bıraksan beni seni çoktan motoruma atmış kaçırmıştım Aysuna." Dudaklarım büzüldü. "Ha devlet kurmazdın yani? Kolaya kaçardın, öyle mi?" "Kız devlet kurmak kolay mı öyle? Ben uçurtmayı bile kaç ayda düzene soktum, ne devleti." Dudaklarım daha çok büzülürken kaşlarım çatıldı ve ona kınayıcı bir bakış attım. "Odun." Kahkaha attı. Sonra da öpücük. "Canımsın." "Ama benim için devlet kurmazsın?" "Farkında mısın bilmiyorum ama devlet kurmaktan daha zor şeyler başarıyorum senin için." "Ne gibi?" "Trafik polisi bir dayın var." Dedi abartıyla. "Ona katlanıyorum mesela. Arabacı baban var, açıkça motorları sevmediğini belirtiyor ve ben de bunları duymak zorunda kalıyorum." "Ayyy, çok üzüldüm senin adına. Nasıl yaparlar sana bunları? Kıyamam." Güldü. "Şebelek." Dedim sessizce. "Ben de seni seviyorum aşkım." Nefes verip başımı iki yana salladığımda annemin dedikleri aklıma düştü. "Sabah kaçta gideceğiz bu arada veterinere?" Diye sordum. "Büyük anneanneye gideceğiz ya." "Sabah erken gideriz güzelim. Eve yetiştiririm İnşallah seni." "İyi olur." Düşünceyle gözlerim telefon ekranına daldı. "Bu arada dayım babama bugünü söyledi." Gözleri usulca kapanırken içinden ana avrat sövdüğüne emindim. "Boş boğaz herif." "Ayıp oluyor ama." "Yalan mı?" "Her şeyi anlatmadı, sadece bugün beraber olduğumuzu söyledi ama mecbur kaldı. Senin için konuşurken babam ciddiyetimizi anlasın diye söyledi." "Babanın ciddiyetimizi anlaması için bu detaya gerek yoktu bence. Her şey ortada. Ben kızını seviyorum ve bırakmaya da niyetim yok!" Ah o erkeksi sesi! Baskın çıkan sesi! Boğazdan gelen sesi! Sahiplenici sesi... Eridim be yakışıklım. "Yaa." Diye uzatırken yatakta kaydım. Ciddiyeti anında kayboldu ve gülümsedi, başını yan çevirip ağzı içinde söylenirken ben bana sunduğu manzaranın tadını çıkarttım. Yandan gerilmiş boğazı, damarları, ademelması, geniş omuzları, kasları, karışık siyah saçları, çizikleri hala belirgindi, serserim benim ya. Duman gelip manzaramı kapatana kadar her şey çok güzeldi. Yüzüm asıldı. Kıskanç kedi! Ya da kıskanç ben! Fark etmiyor, sonuç olarak ikimizin de talip olduğu mal aynıydı. Yine de Gökmen'in kucağında oturmuş bana yan bakışlar atan bu sinsi şey, evlenene kadar benim olan malın cefasını sürüyordu. Karın kaslarının üzerinde hem de... Adaletin bu mu Dünya- "Başka bir şey diyecek misin güzelim? Duman'ın çantasını hazırlamam lazım, sen de yat uyu." "Yok, başka bir şey demeyeceğim. Hayırlı geceler aşkım." "Sana da güzelim." Gülümsedi. |
0% |