Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@dangerous_hatun

İçip içip sızmış gibi ağır ve rahatsız edici bir uykudan ayıldım. Biraz da yüzüme yüzüme vuran güneşin kabahatiydi gerçi. Beni sarsıp uykumdan çıkarırken kendime gelmemle gözlerim kocaman oldu. Başımı kaldırıp odama bakınırken evi dinlemeye başladım, ani hareketimle başım döndü.

Ev sessizdi, Barkın okula gitmişti, annemle babam işe. O zaman çoktan saat sekizi geçmişti. Telefonumu aradım, kendisini bulmak 1000 yıllık tarihi araştırmaktan daha zor olduğu için biraz zamanımı aldı ama bulduğum yerle suçlunun ben olduğumu anladım.

Yere düşmüştü. Ekranı açmaya çalıştım ama telefonum kapanmıştı. Hiç de sevmezdim kapalı telefon falan, her zaman şarjım yirmiyken şarja takardım. Titizdim bu konularda.

Yatarken aniden kalkınca başım döndü ve midem bulanarak ona eşlik etti. Telefonumu şarja taktım. Laptopu açıp saate baktığımda on buçuk olduğunu gördüm, gözlerim, elim ağzıma giderken büyüdü. Peşine de alnıma vurup kendimi banyoya attım.

"Of yetişemeyeceğim ya, of of of!" Nasıl soyunduğumu hatırlamıyorum. Saçlarımı bir kere şampuanlayıp duş jelini üstten sürüp odama dönerken kapı girişinde takıldım, neredeyse düşüyordum.

Acele işe şeytan karışır diye boşuna dememişler.

Saçlarımı kurutmadan üstümü giyindiğimde hala 10 dakikam vardı. Motor kullanacağım için saçlarımın en azından ıslaklığını alsın diye havluyu sardım ve çantamla çorabımı elime aldığım gibi aşağı koştum. Annemin, Barkın'a yaparken bana da ayırdığı tostu ağzıma tıktım.

Çorap giymeye çalışırken oturmak aklıma gelen en son şey olduğu için yer çekimi bunu benim için yapı verdi. Popomun üstüne düştüm! Gözlerim kapanırken acıyla inledim. "Tüküreyim!" Tostu ısırmaya çalışırken çoraplarımı giydim ama sonra ters giydiğimi fark edip geri çıkarttım. Bütün gün varlıklarını hissetmesem bile rahatsız ederdi beni.

Çorapları tekrar giyinip havlu saçlarımı biraz emsin diye bastırıp çıkarttım, gelişi güzel koltuğa attım. Evden çıktığım gibi anahtarımı kontrol etmek geldi aklıma ama artık çok geçti. Onun için hiç uğraşmadan koşmaya başladım.

Kapıdan çıkıp sokağın başında motorundan inmiş, kalçasını yaslamış telefonuyla ilgilenen Gökmen'i görünce suçluluk duygusu içimi kemirdi. Koştum. Yanına yaklaştığımda beni gördü, başını kaldırırken gülümsedi ve telefonunu çantasına attı; hız yaparken düşmesin diye cebine koymuyordu. Diğer elinde de uzun, el boy termos vardı.

Önünde durduğumda nefes nefeseydim, ellerim dizlerime giderken, "geldim." Diye bir kelime çıktı ağzımdan.

Bana bakarken güldü. "Aksi halde delirdiğimi düşünürdüm zaten."

Ona alttan baktığımda gülen suratı bana da bulaştı. Gülümsedim. "Gecikmedim, bir dakika erken geldim." Diklendim. "Biraz nefesleneyim, lütfen izin ver."

Ellerini teslim olurcasına kaldırdı sevimli bir ifadeyle. "Acelemiz yok."

"Güzel." Derince uzun uzun soluklandım.

"Niye bu kadar acele ettin ki?" Diye sordu beni süzerken. Basit ama rahat giyinmiştim ki hiç benim tarzım değildi, yine!

"On buçuk da kalktım."

"Eee?"

"On bir de buluşacaktık, geç kaldım."

Güldü. "Dakikliğe gel."

"Sana da iyilik yaramıyor, bekleme diye acele ettim." Ona bakındım. "Yine de olmamış belli ki?"

"Yok ya, ben yanlışlıkla erken geldim." Derken ensesini kaşıdı, erken gelme sebebi başka gibiydi.

Nefeslerim düzene girince onu süzme fırsatım oldu, bugün koyu mavi pantolonu üstüne siyah deri ceket giyinmişti ve fermuarı açık olduğu için beyaz tişörtünü görebiliyordum. Sonra Çiçek'e ve etrafa bakındım.

"Tamam." Diye heyecanla bir nefes verdim. "Hazırız o zaman."

Başını sallayıp termosunu çantasına koydu. Bir kaskı bana uzatıp çantasını da verdi. "Sen takar mısın?" Diye sordu. "Ben takınca aramıza giriyor da, tam sarılamazsın."

Başımı sallarken aldım. "Olur." Kaskı takıp bağladıktan sonra çantayı sırtlandım. Bacağımı atıp arkasına bindim, motoru çalıştırdığı zaman o başlangıç sesi bile beni benden alıyordu. Ellerim omuzlarındayken başımı omzu üstünden öne uzattım. "Bugüne bunu ayarladık ama senin bir işin falan yoktu değil mi? Heyecandan soramadım, şimdi geldi aklıma."

Başını hafifçe yan çevirmiş beni dinliyordu, ben bitirdikten sonra, "izin aldım." Dedi.

Kaşlarım çatıldı. "İş yerinden mi?"

"Evet." Öne eğilip gidonu tuttu. Ben de eğilip beline sarıldığımda sokağa döndü, hızlandı. Sokak aralarında ve yollarda, arabaların yanlarından geçerken rüzgar sert vuruyordu, ona rağmen kısıtlı hissediyordum. Motorun üstündeyken, yer fark etmeksizin uçuyor gibi hissediyordu insan. Ayakların rüzgarı hissediyordu ama yere değmiyordu, var ama yok hissi tüylerimi diken diken ediyordu.

Güzel Bursa'mın yollarından geçerken güneş tepeden ısıttı, rüzgar serinletti ve aç karnıma rağmen farklı bir şekilde doyuma ulaştım.

Evlerden uzaklaştık ama yollar genişleyip, şeritler çoğaldığı için arabalar hala vardı. Kırmızı ışıkta durduğumuzda, "nereye gidiyoruz?" Diye sordum.

"Boş bir alana. Arkadaşım R6'yı oraya getirecek."

Tedirginlikle duraksadım. "Ya motora bir şey olursa?"

"Olmaz olmaz. Olursa da ben hallederim, sen merak etme." Işıklara odaklandı beklerken.

Ellerim karnında hafiflerken usulca geri çekildim farkında olmadan, Gökmen'in iyi niyeti ve samimiyeti beni o denli ürkütüyordu ki, Burhan'ın arkadaşı olduğunu ve Buket'in onu tanıdığını bilmesem hayatta burada olmazdım.

Gideceğimiz yere varmadan önce Gökmen bir yerde durdu ve motoru kapatıp kaskı çıkarttı, ona bakarken vizörü açtığımda gitmeden açıkladı. "Para çekeceğim bankadan iki dakika, ha bir de kahvaltı ettin mi? Ben açım da, bir şeyler alacağım. Ne yersin? Tost, simit, açma? İçecek?"

Aç karnım ikinci tosta hayır demediği için, "tost ve ayran alırsan çok güzel olur." Dedim utana sıkıla tebessüm ederken.

"Neyli olsun?"

"Karışık."

Gülümsedi. "Tamamdır." R'ye baskı uygulayıp şirinlikle arkasını döndü, koşar adımlarla bankamatiğe gitti. Bankadan para çektikten sonra yiyecek almak için bir yere girdi. Göz açımdan çıkınca önüme döndüm. Gidon ve kapalı kilometresi hemen önümdeydi, iç çektim. Bir gün bana ait bir tane olması için çalışmalıydım.

Benim!

Gerçekten bunu en haklı şekilde söyleyebilmek için sıkı çalışmam gerekiyordu. Dün akşam Gökmen de demişti, bugün beni R6'yla tanıştıracaktı ki sınava hevesim artsın. Beni düşünüyordu, bunu bilmek gülümsetti.

Başımı çevirip Gökmen'in gelip gelmediğine bakındım, hala yoktu. Tekrar Çiçek'e döndüğümde şoför koltuğunun önündeki benzin deposunun şişkinliği gözüme takıldı, motorlarda en ilgi çekici detay oydu bence; kaba ve büyük oluşundan sanırım.

Gökmen'in girdiği yere bakınıp artçı koltuğundan ön koltuğa kaydım. Rahat ve geniş koltuğa geçiş yapınca hoşuma gitti. Deponun üstünde ellerimle davul ritmi tuttum. O denli bir heyecan bastı ki, midem iki kat bulandı. Gökmen de bir türlü gelmek bilmemişti. Ya da acele ettiğim için saniyeler bana geçmiyordu.

Biri sırtımdaki çantayı açmaya kalktığında sıçrayarak döndüm, inan ki hırsız çalmaya çalışıyor sandım ve ödüm şeyime karıştı.

Ama Gökmen korkutmuştu beni. Ben ona kötü bakışlarımı atarken gülerek aldıklarını çantaya koyuyordu.

"Bugün kalpten götürmezsin beni değil mi?" Diye sordum alayla, sinirli gözükmeye çalışsam da dudaklarımda minik bir tebessüm vardı. Ona somurtmak ne mümkün!

"İstersen yol üstündeki eczaneden tansiyon aleti alalım, malum sen yaşlısın. En ufak şey de ödün kopuyor."

Yanımda durduğu için artçı koltuğuna doğru kalktım. "Daldığım için korktum bir kere."

Güldü. "Ben yine de tansiyon aletinde ısrarcıyım." Kaskını taktı. "Önlem için ilacını da alabiliriz." Başını bana uzattı aklına bir şey gelmiş gibi. "Ambulansı yanımızda tutmamı da ister misin? Lazım olur mu?"

Kaskından ittim onu. "Git başımdan."

Gülerken bindi ve motoru çalıştırdı.

Benimle alay etmesine bıyık altından gülümserken ellerimi trip atarak omzuna koydum yine. Arkadaş olmuştuk değil mi? Hakkında konuşmamıştık ama o bana yakın davrandıkça benim de öyle olasım geliyordu ve bu bizi arkadaş yapardı. Sanırım... Ve bu da bana trip hakkını sunuyordu.

Yola çıktığımızda başta normal gidiyordu. Hızı görmek için öne eğilirken onunda belli belirsiz başını çevirip bana baktığını gördüm ama emin olamadım. İşte o zaman hızını arttırdı, arabalara makas atmaya başlayınca beline öyle bir korkuyla sarıldım ki, bırak dese de bırakmazdım. Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapatırken parmaklarımda karnını biraz fazla sıktı sanırım ki hızı düşürdü ama ilk başta ki gibi olmadı yine de.

Normal şekilde yolumuza devam ettik. Boş bir alana geldiğimizde durdu, burayı biliyordum. Motora yeni başlayanlar gelirdi, trafikten çok uzaktı ve her yanı düz ve boş olduğu için düşsen de ne sana ne de motora ağır hasar gelmezdi. Çizik ve ezik dışında.

Biraz ilerimizdeki iki motoru, adamı ve kadını görünce onlar olduğunu anladım. Kasklarımızı çıkartıp Çiçek'in üstüne koyduk. Adamın yanına geldiğimizde erkek tokalaşması yaptılar. Adamla birbirlerine bakışları dostçaydı. Anahtarı uzatıp yanındaki R6'ya baktı. "Senindir."

"Teşekkür ederim."

"Ne demek, her zaman." Gökmen gülümserken adam diğer motora binip kadınla gitti. Onların arkasından kısaca bakıp Gökmen'e döndüm. O da bana bakıyordu.

Ellerimi birbirine çırpıp, "başlıyor muyuz o zaman?" Diye sordum. R6'ya baktım, siyah ve beyazdı renkleri, tasarımındaki çıkıntıları o denli güzeldi ki, parmaklarımın uçları ona dokunmak için kaşındı adeta.

Heyecanıma güldü. "Karnım aç kızım, önce yemek yiyelim." Anahtarı cebine sokarken ellerim, omuzlarım ve yüzümle eş zamanlı olarak düştü.

"Hay midene..." diye fısıldadım kendi kendime ama sonra sustum. Benim için yapıyordu sonuçta bunları ve bu kadar beklediysem biraz daha bekleyebilirdim. Doyursun bakalım paşam karnını.

Çantayı alıp yere oturunca bende oturdum. Bağdaş kurduk, piknik gibiydi. Arkamızda ve yanımızda son model motorlar vardı, hava güneşli ve ılık bir rüzgar esiyordu. Gün o kadar güzeldi ki acaba hala uyuyordum ve Gökmen'i ekmiş miydim diye düşündüm.

Benim tostumu ve ayranımı verdi. Kendi yiyeceklerini de kendine alıp su dolu termosuna kahvesini döktü. Sabah da içiyordu sanki, hangi ara yeni su koymuştu?

"Kahve tiryakisisin ha?"

Bana bakıp yemeğini yerken başını salladı.

"Anlamıştım zaten, sabah da içiyordun aç karnına." Tosttan ısırıp başımı ona doğru eğdim. "Midene vurmuyor mu?"

Başını iki yana salladı. "Sen sevmez misin?"

"Ayda yılda bir kere Türk kahvesi içerim, o da sağlıklı diye babam zorla içirir. Onun harici ben de ne çay var, ne kahve."

"Kızım sen nasıl yaşıyorsun? Öyle hayat mı geçer? Kahvesiz falan."

Ses tonuna güldüm. Evet bu kahve kokusunun nereden geldiğini bana açıklıyordu, parfüm falan değildi, o kadar içiyordu ki tenine sinmişti. Hoştu, ona yakışıyordu bu koku.

"Buket'le konuştun mu?" Diye sordu, kahvesinden içerken bana bakıyordu. Adem elması gerildi ve yutkununca inip kalktı.

"Dün akşam eve gelince aradı, konuştuk uzun uzun. Hatta bugün gelmek istedi de olmaz dedim." Başımı iki yana salladım.

Gülümsedi. "Motor kullanacaksın diye mi?"

"Evet... Onu akşam ya da yarın sabah da çağırabilirim."

Başını geriye atarak güldü. "Motor aşkına arkadaşını satmışsın bildiğin, sana inanamıyorum."

"Satmadım." Diye çıkıştım hemen tatlıca. "Gelir akşam, kızlar gecesi yaparız, anlatır her detayına kadar. Ama motor sürme şansım her zaman yok."

Bana biraz baktı, sonra anlamış gibi başını salladı. "Ehliyetini ne zaman aldın?" Dedi konuyu değiştirerek.

"Bayağı oldu."

"Motor almana daha çok var, neden aldın ki ehliyet? Motor alana kadar hamlanabilirsin."

"İlk sınavda kazanırım sanmıştım, sonuçlar açıklanmadan önce paramı biriktirmiştim, 18 de aldım işte. Ama sonra kazanamadım, ehliyette elimde boş boş kaldı."

"Boş kalmaz da erken diye dedim." Son lokmasını ağzına atıp telefonunu çıkarttı. "Numaranı yazsana, lazım olur."

Bana her yol Ankara canım, olur yani.

Telefonunu elinden alıp numaramı yazdım, kaydetmesi için ona geri uzattığımda, "çaldırayım seni, sen de beni kaydet." Dedi.

"Tamam." Deyip çantama bakındım telefonum için ama bulamadım. "Nerede bu?" Kendi kendime mırıldanırken bana baktı, telefonunu çantaya koydu.

"Ne oldu?"

"Telefonum yok."

"Yolda düşürmüş olamazsın değil mi?" O kadar başına gelmişti ki sanırım, endişeyle sordu.

"Çantamın içindeydi-" derken aklıma geldi. Alnıma vurdum ve aptallığıma içimden sayıp sövdüm. Merakla bana bakıyordu. "Evde şarjda unuttum. Görüyor musun? Of ya... Ayrıca anahtarımı da almamışım."

Anahtar kısmını pek takmadan rahatladı. "Boş ver şarj da kalsın." Başını eğip mırıldandı. "İyi yolda düşmemiş, o zaman al başa iş."

Haklıydı ama bu evde unuttuğum için rahatlayacağım anlamına gelmiyordu. Biraz oturarak dertlenince, "aileni arayamayacağına göre eve geç gitme şansın da yok. Hadi kalk da başlayalım o zaman." Dedi. O ayaklanınca ben de ayaklandım.

"Ne diye kaydettin beni?" Gözlerine baktım.

Sırıttı. "İsminle." Bunu niye sırıtarak ve zevk alarak söyledi bilmiyorum ama öğrenmem çok da uzun sürmedi. "Bornozlu kız."

Gözlerim genişledi. "Benim adım bornozlu kız mı?" Diye sesimi yükselttim.

Güldü. "Bir üstü gelene kadar en iyisi o."

Dudaklarımı sıkıp kızgın bakışlar atarken o sadece gülüyordu. Sinirle atılıp omzuna vurmaya kalkışınca kaçtı. Ortaokul da birbirlerinden hoşlanan çocuklar gibi dalaşıyorduk. O gülerken R6'nın diğer tarafına geçti benden kaçarak. Bende gülmemek için dudaklarımı sıkarken somurttum.

Motorun anahtarını taktıktan sonra elini koltuğa vurdu, hafif eğilmişken bana alttan bakıp sırıttı. "Otur bakalım, bornozlu."

Trip atarak oturduğumda her şey uçup gitti ben de. Bacaklarımın arasındaki o gücü hissediyordum, boyun eğmez bir güç. Daha çalışmadan asiliği tüylerimi diken diken etmişti. Hülyalandım. Etkisi altına aldı beni. Mest etti.

Gökmen bir elini arkama bir elini önüme koyup eğildi ben motora dalıp gitmişken. Onun yakınlığı bile şu an gram umurumda değildi. Sadece ben ve R6 vardık. Uzanıp gidonu tutmak ve- Gökmen konuşunca benim hayaller bulut gibi dağıldı.

"İlk motor deneyimin mi bilmiyorum ama bir çaylağı direkt R6'ya bindirmek büyük hata aslında ama ben sınav için heveslen diye ufak ufak tadını tattıracağım sana." Başını çevirip gözlerime bakınca başımı salladım. "Bir anda gaza gelip saçma sapan hareketler de sakın bulunma, tamam mı?" Kaşlarını kaldırıp sorunca yutkunup başımı salladım, motora baktım. Heyecan basmıştı, ne zaman başlayacaktım artık?

Gökmen geri çekilip birkaç adım uzaklaştı, kollarını bağladı. "Bu diğer motorlara benzemez, daha önce alt beygirden bir tane sürdün mü bilmiyorum ama vahşi bir at gibidir R6. O denli dikkatli ol, tamam mı?" Onu ilk defa bu kadar ciddi görüyordum, konu gerçek anlamda motor olunca değişiyordu ve bu ciddi erkeksi hali de çok iyiydi. Sadece şu an aklımda, kalbimde motor da olduğu için ona düşmeye fırsatım yoktu... "Sakın beni bugünü ayarladığıma pişman etme."

"Tamam."

Ellerini çarptı. "Ehliyetin var ama ben önce her ihtimale karşı sana temel şeyleri anlatacağım." Yaklaştı. Sol yanımdaki kolu tuttu. "Debriyaj." Sağı gösterdi. "Ön fren ve gaz," bana baktı. "Çok tehlikelidir." Gülüştük. Sol ayağımın altındaki pimi gösterdi. "Vites kendisi; aşağı bastırırsan bir, yukarıya doğru atarsan da iki, üç, dört diye gider. Vites düşürmek istediğinde beş, dört, üç, iki, bir olarak gider." Derken ayağıyla da uygulamalı olarak gösterdi bana. Sağ ayağımın oradakini gösterdi. "Arka frendir, ben severim." Sinyali, kornayı es geçti. Yine geri çekildi. "Şimdi çalıştır ama yavaş ve sakin ol, gazı verirken ekstra yavaş ol çünkü zıplatan bir gücü var bunların." Motora gülümseyerek bakınca ben de ona tebessüm ederek baktım.

Anahtarı bir kere çevirip açılmasını bekledim sonra bir kere daha çevirip motor sesini işittik. Tebessümüm gülümsemeye döndü. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğsüm ağrıdan acıyordu. Yutkundum. "Bu mükemmel."

"Dur daha hiçbir şey yapmadık kız."

Bakıştığımızda birbirimize gülümsedik. Günün kahramanı oydu, bu motora bu denli bilgisizlikle oturmak bile ona minnettar olmamı sağlıyordu. Akşama teşekkür ederdim. Şimdi ilgilenmem gereken bir canavar vardı.

Öne eğilip kolları tuttum.

Gökmen harika bir öğreticiydi. Bana verdiği ufak direktiflerle kalkışı yaptığımda heyecandan önce istop ettirdim. Bana başını yana eğip gülümseyerek bakınca başımı geriye atıp kahkaha attım. Bu bile güzeldi şu an, istop ettirmek yani.

Tekrar çalıştırdığım da bu sefer ilk vitesi atabilmiştim.

Ufaktan ilerledim ama o denli güçlüydü ki, korkudan durup boşa aldım. Tekrar istop etmek, düşmek ya da hızlanıp devrilmek korkuttu beni. Bin bir türlü senaryo kafam da halay çekerken Gökmen gittiğim iki metreyi yanıma gelerek kapattı.

"Ne oldu kız?"

Anahtarı çevirip kapattım. Elimi kalbime koydum. "İnan ki tansiyonum çıktı Gökmen. Yapamayacağım galiba."

"Ben dedim işte önlem alalım diye." Dalga geçince gözlerimi kıstım, o da güldü. "Niye?" Diye sordu sonra.

"Gücü korkutuyor beni... Acaba başka bir motorla mı yapsam ilk sürüşümü?"

"Yaparsın yaparsın da bunu istedin diye şey ettim..." Ensesini kaşırken etrafa bakındı, yeni motor gelmesi demek zaman kaybıydı ve benim çok da zamanın yoktu. Vaktimizin boşa gitmesinden endişe eder gibi durdu bir süre, düşünerek... Sonra hızla bana döndü. "Biz bununla devam."

"Ne?" Dememe kalmadan arkama bindi. Kolları iki yandan uzanırken göğsü sırtımı kapladı, altında kaldım hafiften. Sıcak hava bir anda 10 katı sıcaklarken nefesimi tuttum.

"Ben hemen arkanda olacağım, bir hata yaparsan sakin ol, anında müdahale edeceğim ve eğer kendin harici biri daha olursa motor üstünde daha dikkatli hareket edersin." Konuşurken nefesi saç tellerimi kıpırdatıyordu.

Emin olamayarak başımı salladım.

"Tamam mı?" Dedi ama yine de benden sözlü onay isteyerek.

"Tamam." Dedim hemen başımı yine sallarken.

Geri çekildi, "çalıştır şimdi motoru." Dedi. Dediğini yaparken ellerini belime koydu emaneten. Motor sağ bıraksa Gökmen kalpten götürecekti beni... Bir dur da zalimin oğlu!

Kalkışı yaptığımda heyecan yönüm yine motora döndü. Belimdeki ağırlık harici Gökmen'i yarı yarıya unuttum. Minik minik ilerleyip düz şekilde devam ettim çünkü dönmekten korkuyordum.

Bunu kasılmış bedenimdem anlamış olacak ki ellerini belimden çekip gidondaki ellerimin üstüne koydu. Yüzünü yan tarafımdan çıkarttı. "Dans ediyormuşsun gibi düşün." Diye fısıldadı. Gidonu sağa çevirince nefeslerim hızlandı ama ona uyum sağladım. "Her bir hareketin belli olmayacak kadar narin olsa da ona yön verecek kadar da kendinden emin olmalı."

"Ben hiç o dediğin dansı etmedim." Dedim nefes nefese.

Şaşırdı. "Gerçekten mi? Neden?"

"Partnerin yoksa dans edemezsin çünkü."

Sustu. Bunu düşür gibi durduktan sonra konuyu ana geri getirdi. "O güçlü ama asıl güç sende, tamam mı? Ben yokum, sen ne yaparsan ona göre şekil alırım, tıpkı onun gibi." Deyip gaz vererek kükretti.

Heyecandan kalbim egzoz gibi patlarken elinin altındaki elim ağzıma gitti, güldüm. Küçük ama deli dolu bir andı.

"Tamam." Dedim hemen o sormadan.

Ellerini çekip belime geri koydu, artçı koltuğu benim koltuğumdan yüksek olduğu için bir de boyu uzun olunca bayağı tepemdeydi, ama eğilip belime sarılınca bu fark edilmeyecek hale geliyordu.

Döndük, düz gitmeye tekrar başlayınca gaz verdim ufacık ama R6 bunu ufak algılamadı. Öne atılınca Gökmen hemen uzanıp gidonu kavradı. "Sakin ol kız." Dedi gülerek. "İki dakika gazı sana bıraktım, yaradana kavuşacaktık."

Gülümserken gözlerimi devirdim. "Saçmalama." Dedim. "Olsa olsa düşeriz, onda da kolun çizilir."

"Benim kolum tamam da motor çizilirse boyası ne olacak?"

Samimiyetinden cesaret alarak, "sen yaptıracaktın hani?" Diye sordum. Motoru durdurup başımı ona çevirdim. Yüzlerimiz yakındı.

Kaşları kalkanken dudakları kıvrıldı. Sonra bir şey demeden önüne dönerken, "kask takalım bari, kafayı sağlama alalım." Dedi. Önüme dönüp gülünce o da bana katıldı.

Ciddi olmadığını sanmıştım ama kasklarımızı getirince, "ne gerek var?" Diye sordum. "20'yi geçmiyoruz bile."

Kaskını iki yanından tutup bana baktı. "Bir gün bir kaplumbağa yolda giderken motor süren komşusunu görmüş. Yanına yaklaşıp şaşırmış, kabuksuz sürüyor diye. 'Komşu komşu' demiş. Komşusu durmuş yanında. 'Ne oldu' deyince, kaplumbağa, 'kabuksuz motora binme, çok tehlikeli' demiş."

İlgiyle dinlediğim fıkra ses tonu ve mimikleri ile güzelleşirken sonunda sesli güldüm. Sesinin güzelliğinin hep farkındaydım, konuşurken de tatlı dili ona çekiyordu beni.

"Güzelmiş, beğendim." Dedim gülerken.

"Kask önemli yani." Kaskı takıp vizörü kapatmadan göz kırptı. "Kaplumbağa olsan da." Parmağıyla vizöre vurup kapattı.

İması; yavaş da gitsen kask gerekliydi. Gülümseyip başımı salladım. Önlemlerimizi alıp kurulduk tekrar. O eldivenlerini takmadı, benim de yok diye o şekilde kaldım.

Bir saat sürüş yaptıktan sonra o kadar alıştım ve sevdim ki inmek istemedim üstünden. Ama Gökmen yavaşlıktan sıkılmıştı. "İstersen gaz vereyim?" Deyince de motordan nasıl indiğini bilemedi. Güldüm.

Mola verdiğimizde yine kahve içti. Sürekli içmesi aklımı çelince, "ağzını mı yokluyorsun?" Diye sordum. Çoğu insan, özellikle sigarayı yeni bırakan kişiler ağızlarını başka şeylerle oyalarlardı.

"Yok." Termosa baktı gülümserken. "Genetik... Bağımlılık da olabilir."

Gülümsedim. "Ailen de de mi var kahve bağımlısı?"

Ben ne kadar hevesle sorduysam o, o kadar soğuk ve ilgisiz cevap verdi. "Babam içerdi." Yüzünde özlem kırıntılarını fark edince olayı çaktım, başımı eğerek önüme döndüm. Sıkıntıyla sessiz bir soluk verince bana baktı. Gülümsedi yandan gördüğüm kadarıyla. Koluma kibarca vurdu. "Ne surat astın kız? Kötü bir şey mi oldu?"

Çekinerek baktım, konuyu açan olduğum ve ona hatırlattığım için utanmıştım. "Baban vefat mı etti?"

"Annemle beraber."

Çok rahattı ve bu beni bile sıktı. Annemle babamı kaybetsem, kaç yıl geçerse geçsin her konuşma da ağlardım. "Çok özlüyor musun?" Diye sordum içli içli.

Omuzlarını silkti. "Ölüm kötü bir şey değil..." Durgunlaştı. "Sadece özlüyorsun. Çok özlüyorsun."

Dudaklarımı birbirine bastırırken ondan çekemedim gözlerimi. Haklıydı, özlem ağır bassa da ölüm kötü bir şey değildi. Özellikle doğumundan, aldığın birçok nefese kadar seni yalnız bırakmayan annenin yokluğu... Onun acısı ve özlemi hiçbir şeye benzemezdi bence. Bunu tatmak korkuttu bir anda beni. Yutkundum.

"Hiç kardeşin yok mu peki?"

Bir saniye durup net bir ifadeyle, "yok." Dedi.

Başımı salladım. Önüme döndüm. O susunca daha fazla ilerletme cesareti gösteremedim. Böyle susarak oturmak da boğdu beni bir anda. Ayaklanmak için niyetlenmişken, "sevdin mi sürmeyi?" Diye sordu.

Gülümsedim. Tam cevap verecekken, "benim ki de soru mu?" Dedi, güldü. "Mümkün olsa nikahına alırsın."

"Öyle bir şey mümkün değil mi?" Umutla sorunca bana çattığı kaşları altından garip ama tatlı bir ifadeyle baktı.

"Bilmiyorum." Dedi sonra gülerken omuzlarını kaldırarak. "Arayıp sormamı ister misin?" İşaret parmağını bana doğrulttu. "Şahidin ben olurum ama?"

"R6'yı seçersin diye düşünmüştüm." Başımı aşağı ve yana eğip ona alttan tatlılıkla baktım.

"Sen varken onu mu tercih edeceğim?" Göz kırptı.

Flört etmeni yesinler.

Utandım ama gülümsedim. Bana baktı. Ben etrafa bakarken o hiç çekinmeden uzunca bana baktı. Bu güzel olduğu kadar rahatsız ediciydi de aynı zamanda. Nefes alıp verirken bile acaba güzel miyim diye kendimi sorgulamama sebep oluyordu. Sahi güzel gözüküyor muydum? Yoksa o kadar uzun bakma sebebi yüzümde bir şey olması mıydı?

Yandan bakıp, "ne?" Dedim sessiz ama bir çırpıda.

Ellerini arkaya uzattı, omuzları gerildi. Kaldırıp indirdi kısaca. "Güzelsin."

Dudaklarım hoşuma giden iltifatıyla kıvrılırken kendimi sıktım. Önüme döndüm. "Hımmm..." Diye boğazımdan bir ses çıkarttım, ne diyeceğimi bilemeyerek. Sonra ona dalaşıp ilgiyi kendi üstümden atmak istedim. "Sen de yakışıklısın, ben sana dik dik bakıyor muyum?"

"Bak." Dedi uzatarak. "Engel olmam." Sırıttı.

Gülerken, "Allah'ım Yarabbim ya..." Diye mırıldandım, araziyi ezberlemeye geri döndüm ama o bana bakmaya devam ediyordu. Dudaklarımın iç kısmını dişlerken ayaklandım. "Hadi biraz daha sürelim, ben hevesimi alamadım." Aşağıdan bana bakınca ellerimi birbirlerine geçirip, "lütfen." Dedim.

Gülümsedi. "Dua et, güzel kızlara zaafım var." Ayağa kalkıp asılan suratımı görünce, "ne?" Diye sordu.

"Kızlara mı?" İmâmı anlarken, kaşlarımı kaldırıp yan döndüm. Beni ilgilendirmezdi ama bana iltifat ederken çoğul kullanımı sinir etti, yalan yok. Arkamdan içine kaçan sesiyle, "yok ya o manada..." Diyordu ki, devam etmeyip sustu. O da hatasını fark etmiş olmalıydı.

Motora bindiğimde soğumayan aramızı ısıtmak için, "biraz öğrendin diye gaz açma sakın ha." Diye dalaştı bana. Trip atma durumu yoktu, ama o alındım sanmıştı sanırım.

Gülümsedim gözlerimi kısarken. "Ben yarış yaparız diye düşünürken sen gaz açma diyorsun. Oldu mu şimdi?"

Rahatlayan omuzlarıyla kahkaha attı. "Sen hiç beni yarışırken görmedin herhalde?" Başımı iki yana sallayınca, "özellikle tozlu yerlerde yarışmayı severim. Zordur ama kazandığım yarışın hakkını isterim." Dedi.

"Görmek isterdim." Diye mırıldandım, anahtarı çevirirken. Bana baktı, bir şey demedi. Uçurtma'ya gel, izle demedi. Ben de o teklif etmeyince ne diyebilirdim ki?

Motorun çalışma sesiyle gülümserken kokusu varmış gibi iç çektim. Bana ulaşan tek koku kahve kokusu oldu. Yutkundum, ona yandan baktığımda kollarını bağlamış, başını eğmiş motora bakındığını gördüm.

Kahveyi sevmezdim ama onun kokusu...

Aklımı karıştırıyordu. Karnıma ağrılar girerken ona bakıp durmama sebep olacak rahatsız edici ama aynı zamanda da hoşuma giden bir hissi her yanıma yayıyordu.

Hareket ettim. Bir iki saat daha sürüş yaptık, arada dalaştık, güldük. Saat üçe gelirken eve gitmem gerekiyordu artık. Annemle babam aynı zaman içinde eve geliyordu ve dışarıda olduğumdan haberleri yoktu. Elbette eve gidince derdim bugün dışarıda olduğumu ama eğer detay vermek istemiyorsam erken evde olup önemsizmiş gibi davranmalıydım.

Onlardan sonra girince göze batıyordum çünkü.

Gökmen'in arkadaşı gitme zamanımıza yakın aynı kızla geldi. Gökmen arkadaşına teşekkür ederken kız R6'ya bindi, vizöründen gördüğüm gözleri arkadaşıyla konuşan Gökmen'i süzüyordu. Tanıyor olacak ki geldiklerinde selamlaşmışlardı, Gökmen kıza bir selam dışında ona yan gözle bile bakmamıştı ki kendisi güzel kızlara zaafı olan biriydi.

Kendimi mi dolduruşa getiriyordum yoksa rahatlatıyor muydum? Ne yaptığım, neden yaptığım belli değildi!

Onun siniriyle, "Gökmen." Dedim atılarak. Bana baktılar. "Geç kalmayayım, gidelim mi?"

Başını sallayıp arkadaşına veda edip kıza baş selamı verdi. Çiçek'e binip yola çıktığımızda onlar da peşimizden geliyordu ama biraz ilerledikten sonra ayrıldık. Ben arkalarından bakınca, Gökmen, "gazlayacaklar biraz." Dedi.

Başım sallayıp merakla omzu üstünden başımı çıkarttım. "Motora benzin koymadık yeni, kullandık o kadar. Ayıp olmadı mı?"

"Bana borcu vardı, oradan kessin." Umursamazca ve yola odaklanıp hızlandı. İlk ışıktan sonra Gökmen yavaş kullanmaya başladı, nedenini sormadım ama bana fark etmezdi. Rüzgarı saçımda, kollarımda hissediyordum, üstünde olduğunu bilmek bile güzeldi. Yolun uzaması benim işime gelmişti yani.

Eve yaklaştığımızı fark ettiğimde kendiliğinden yüzüm asıldı. Bugün hayal ettiğimden çok daha güzeldi. Kusursuz değildi ama tekrarlamak istese asla hayır demezdim. Gökmen iyi biriydi, nazikti, ilgiliydi ve açık sözlü oluşu beni bazen utandırsa da hoşuma gitmiyor değildi.

Bir tek bana mı öyle geliyordu yoksa, benimle birçok kez flört mü etmişti? Öyleydi bence. Peki o zaman yarın için bahanemiz yokken ne yapacaktık? Ben bunları ve daha nicelerini düşünürken motor durdu. O zaman geldim kendime. Etrafa bakınıp durdum uykudan uyanmış gibi. Gökmen diklenince ellerimi belinden çektim ve indim. Yine o aynı pozisyondaydık ve heyecandan gerilmiştim.

Kaskı çıkartıp saçlarımı dağıttım. Uzatırken gülümsedim. "Teşekkür ederim."

O da kaskını çıkartmıştı.

Kaskı alıp önüne koydu, kollarını kaska dayadı ve aşağıdan baktı bana. Her hareketi karizma olur mu bir insanın ya? Yarım ağız gülümsedi, gözleri parlıyordu sanki. Arkama baktı ve bana dönüp, "evde biri var mı?" Diye sordu.

Dona kaldım. Evde kimse yoktu da, sen hayırdır birader? İki yüz verdik! Bu erkek milleti hep böyleydi. Ne sanmıştım ki zaten... Kendimi dolduruşlara getirdiğim için kaşlarım çatıldı ve yüzüm ne şekle girdiyse, Gökmen tedirginleşti. "Aysuna?"

"Ne yapacaksın evimi?" Tersçe sordum.

Bu sefer o bana baka kaldı, sonra gülmeye başladı. Kaşlarım daha çok çatılırken neden hala arkamı dönüp gitmediğimi sorguladım. Ve öyle yapmaya karar verdim. Gözlerimi devirirken arkamı dönmüştüm ki bileğimi nazikçe yakaladı. Ona baktım dişlerimi sıkarken.

Hala gülüyordu. "Yemin ederim için fesat senin. Ev boş muyu o mana da sormadım." Bakışlarım aynı kalınca devam etti. "Anahtarım yok dedin ya, annenler gelmediyse nasıl gireceksin eve?"

Utançla kala kaldığımda gözlerime bakarak gülmeye devam etti. Yeminle biz kızların dolduruşa gelmek için kimseye ihtiyacı yoktu, her şeyi kendi kendime halletmiştim ve şimdi de rezil olduğumla kalmıştım.

Gökmen gülmeye devam ederken kolumdan dürttü yine beni. "Senin akıl çok başka yerlere çalışıyor ha, haberin olsun." Ceketinin fermuarını çekip, "sevgili olmadan olmaz yalnız." Dedi nazlı bir ifadeyle. Kaşlarını kaldırıp başını iki yana salladı.

Rezilliğimi unutup güldüm. Gözlerime dik dik baktığı için çekinmediğini ve utanmadığını fark ettim. O benimle 40 yıllık arkadaşı gibiydi, şebelek ya.

İçime gelen ani cesaretle ona doğru uzandım. Ona yaklaştığım her santimde kasılırken dudaklarımı tüy misali yanağına dokundurdum. Nefes seslerini işitmiyordum, solunumu durmuştu sanırım. Hafifçe geri çekilip yüzüne baktığımda kal gelmiş olduğunu gördüm. Gülümsedim.

"Hayırlı geceler Gökmen."

Sertçe yutkunuşu peşine kıkırdayarak arkamı döndüm ve mutlu adımlarla yolu yürüdüm. Dış kapımıza geldiğimde hala bana aynı şekilde baktığını gördüm. Altı üstü yanağından öpmüştüm, ama format gerekir hale getirmiştim çocuğu.

Kıkırdadım kendi kendime ve içeri girdim hızla. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda hala gülümsüyordum. Şapşal, kala kalmıştı... Evin kapısının önüne gelince gerçek hayat yüzüme su çarptı, yüzüm düştü. Sabah eve erken geleyim de, açıklama yapmayayım diye umutlanırken anahtarı unuttuğumu bile unutmuştum, aklım bir motora bir Gökmen'e kaydığı için allak bullak olmuştum. Kapının önündeki iki üç basamaklı merdivene oturdum, dirseklerimi dizlerime dayadım. Yüzümü avuçlarıma yaslarken yine dalıp gittim.

Gözümün önünde Gökmen ve bugün, dudaklarımın ucunda yumuşak yanağı, ve kalbimi deli gibi attıran kendisiyle baş başa kaldım annemler gelene kadar...

Loading...
0%