Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@dangerous_hatun

Böylesine bir günün bitmiş olduğunu ve yarın sabahın zor geleceğini yeni yeni fark ediyordum. Gökmen'le bir gün geçirmiştim, her bir detayıyla aklıma kazınmıştı. Ama yarın ne olurdu bilememek moralimi bozmuştu bir anda. Ya da sonraki günler. Biz ne olurduk? Ne ara o ve ben için biz hitabını kullanır oldum bu manada bilmiyorum ama istiyordum, çok, çok fazla istiyordum. O bir adım atmazsa yine ne yaparım hiç bilmiyorum ve böyle olmasını da istemiyorum.

Dışarıdan gelen seslerin peşine açılan dış kapıyla başımı kaldırdım. Annem ve babam, Barkın'la önden girerken Buket de hemen arkalarındaydı. Beni görünce piramitleri evimize getirmişim gibi kaldılar.

Tek kaşımı kaldırıp bakınca bana doğru gelmeye devam ettiler. Barkın yanımdan geçerken ayağıyla bana vurunca ben de arkamı dönüp baldırının arkasına geçirdim bir tane. Gülerken acıyla inledi. Manyak seni!

Babam kapıyı açarken annem, "Su? Ne yapıyorsun kızım burada?" Diye sordu.

Ayağa kalktım. Yalan söyleyebilirdim aslında, birçok fikir vardı aklımda ama bunu yapmadım. "Dışarı çıkmıştım da anahtarı unutunca eve geri giremedim." Sanırım Gökmen haklıydı. Çakaldım. En az her insan kadar. Yalan söylemiyordum ama gerçeği de tüm şeffaflığı ile dile getirmemiştim.

Şimdi kapı önünde de 'anne dört gün önce odama polisten kaçarken giren motorcuyla bugün bir gün geçirdim ve çok güzeldi' diyemezdim ya. Tabii konunun kapı önünde olmasıyla gram alakası yoktu. Evin içinde, hatta ses geçirmez odada olsak bile diyemezdim bunu.

Annem beni kısaca süzdü, sanırım kıyafetlerimden dışarıdaki işimi çözmeye çalışıyordu ama üstümdekiler ona istediği ip ucunu sunmadı, makyajımda olmayınca, "hımmm." Lamaktan öteye gidemedi. Annem içeri girince Buket'le göz göze geldik ve bana parmağını kaldırıp kocaman gülümserken yüzüğünü gösterdi.

Anlattığından daha güzeldi. Elim ağzıma giderken aynı anda sessiz çığlıklar atarak birbirimize sarıldık ve kapının önünde zıplamaya başladık. Geri çekildim ama ayrılmadık. "Benim küçük kankitom evlilik teklifi almış ya, ah ah, bugünleri de görecektim."

Gülerken omzumdan itti beni. Kıkırdadım. "Benim iki yıldır ilişkim var bir kere, bu çok beklendikti. Asıl böyle bir şey olursa bunları benim sana demem lazım."

Gülümsedim. Birçok kere olmayan sevgilim ile sahneler hayal etmiş, olmayan evlilik teklifimi ve düğünümü hayal ederek eşimi düşlemiştim ama Buket hayal ettiğim şeylerden birini yaşayıp bir de bugünden sonra bana öyle deyince, ürpermedim değil. Yine de gülümsemeden edemedim.

Gökmen'le- Çok çabuk hayallere kapılıyordum ve içimden kendime 'o kadar da saçmalama Aysuna' deyip kızıyordum. Dün bir, bugün iki. Ama insan içindeki coşku yüzünden gelen mutlulukla hayallere dalmadan edemiyordu.

Gülüşerek beraber içeri girdik. Barkın üstünü değiştirip anneme mutfağa yardıma giderken biz Buket'le odaya koştuk. Odama girdiğimiz gibi hemen yatağa atlayıp karşılıklı bağdaş kurarak oturduğumuzda ikimizde heyecandan deliye dönmüş durumdaydık, oysa ki dün akşam anlatmıştı çoğunu ama yine de canlı canlı dinlemek ayrı bir heyecandı.

Buket dudaklarını şapırdatıp saçlarını geriye iterken nazlandı. Yavaşça anlatmaya başladığında gözlerim kocaman şekilde onu dinlemeye başladım. Nefesinin kesildiği dakikalara kadar anlatmıştı sağ olsun canım arkadaşım!

Yüzük olan eli, ellerimin arasındayken anlatımı bittiğinde elini tutarak yatakta tepindim. "Yaaa..." Eridim resmen, orayı biz yapmıştık ama Burhan'ın sözleri ve tensel hareketleri o kadar romantikti ki.

Buket boştaki eliyle kendine yelpaze yaptı, sanki o anları tekrar yaşıyordu. "İnsan böyle o anı hayal ederken bir sürü şey istiyor Aysuna, tamam mı? Ama o an gelince hiçbiri umurunda olmuyor. Yani çöpün kenarında bile teklif etse aynı hissi verirdi emin ol."

Güldükten sonra, "yine de Allah'tan öyle bir şey yapmadı." Dedim.

O da gülerken bana katılırcasına başını salladı. "Allah'tan." İki saniyelik bir duraklamamızda top bir anda bana döndü. Buket sanki aramızda çok mesafe varmış gibi daha çok bana kaydı, bağdaş kurduğumuz dizlerimiz birbirine yapıştı. "Sen onu bunu geç de bugün neden dışarıda olduğunu söyle bana." Tek kaşını kaldırdı imayla. "Ne için ektin beni ha?"

"Duyunca tüm kızgınlığın geçecek." İlgiyle baktı bana. Bugünü yine hatırlayınca omuzlarım nazlı nazlı kıpırdandı, gülümserken dudaklarımı dişledim, sıktım, yeni gelin gibi utandım ama heyecanlandım da. "Motor kullandım." Kaşlarını çatması onu motor yüzünden ektiğimi sanmasındandı ve azar geliyordu, o yüzden de hızla devam ettim. "Gökmen'le." Kaşlarımı kaldırıp indirdim.

"NEE?" Diye çığırınca bir elim ağzına öbürü ensesine gitti.

Gözlerimi büyüttüm ama ikimizde gülümsüyorduk. "Evett." Dedim baskı yaparak ve ellerimi çektim. "Sessiz ol, haberleri yok."

Ellerim üstünden gidince bana doğru eğdi başını ve eli ağzını emaneten örttü. "Randevu muydu?" Diye sordu. "Nasıl oldu? Hangi ara oldu? Ne çabuk oldu?" Sonuncu da sesi yükseldi. "Meraktan ter döküyorum Aysuna, hemen anlat bana. Her şeyi!"

Kıkırdadıktan sonra başladım anlatmaya. Onun gibi her detaya girdim. Beni öyle mimiklerle dinliyordu ki her sözümde heyecanım iki katına çıkıyordu. Birbirimize gösterdiğimiz bu karşılıklı samimi ilgi yıllardır beni en mutlu eden şeyler başında geliyordu... İyi ki Buket!

Ben daha son sahneye gelemeden Buket sabırsızlıkla patladı. "Peki aranızda hiçbir şey geçmedi mi? Parmaklarınız bile mi çarpışmadı ya?" Diye hüsranla sordu.

Ellerimi bacaklarımın arasına sokup omuzlarımı kaldırdım, başımı kaplumbağa gibi içe sokarken gülümsedim. "Oldu."

"Ne oldu?" Dedi gözlerini belerterek.

"Yanağından öptüm."

Duraksadı, ya da dondu kaldı ama bana bakarken bir süre sonra gözleri kısıldı. "Dilin sürçtü herhalde, o yaptı değil mi?"

"Hayır," derken omuzlarımı silktim. "Ben yaptım."

"Kız deli!" Vurunca uflayarak inledim ve kolumu sıvazladım. Ne oldu şimdi ya? Hem kızıyor, hem gülüyordu. "Ay çok iyi olay..." Kahkaha attı. "Aysuna. Senden hızlısı mezarda, biliyorsun, değil mi? İlk günden herifi mucuklamışsın."

Son cümlesine kadar gülümsüyordum sanırım. Dudaklarım büzülürken kaşlarım çatıldı. "Yaa, öyle deme." Bozulma nedenim Gökmen'in de böyle düşünüyor olabilme ihtimaliydi. Hakkımda yanlış düşünsün istememiştim. Bir de şimdi ben öptükten sonraki hali aklıma düşünce moralim iki kat düştü.

Buket yüzüme doğru öpücükler atarken, "mucuk mucuk mucuk mucuk mucuk mucuk." Deyip durdu gülerek.

Hareketlerine güldüm, avucumu yüzüne bastırıp geri iterken söylendim. "Buket ya." Gülüştük.

Bir sayısalcı olarak, eşit ağırlık seçen gıcık ama çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. Ona bakarken, konuşurken mutluydum, sırlarımız vardı sadece birbirimize ait olan, dertlerimiz vardı asla eleştirmediğimiz, sorunlarımız vardı hep beraber çözdüğümüz.

Buket ilk sınavında istediği yeri kazanmıştı, muhasebeci olmak istiyordu. Bunda Burhan'ın etkisi büyük olsa da, kendisinin de ısındığı bir meslekti. Beraber çalışma hayalleri vardı, evleneceklerdi, o kadar güzeldiler ki nazar değmesinden korkuyordum ama bir yandan da imreniyordum ilişkilerine.

Aklıma gelenle dalgınlığım gitti ve yerimde dikleştim. "Bana Gökmen'i anlatsana biraz. Neler biliyorsun hakkında?"

Duruldu. "Ay kankim gerçekten çok şey bilmiyorum. Öyle laf arasında adı geçiyordu arada ve birkaç kere de gördüm, selam selam yani."

Yüzüm düştü ama hızla toparlandım. "Burhan'ı arayıp sorsana?"

Önce beni süründürmek için nazlansa da sırnaşıp yalvarınca kabul etti. Telefonu ortamıza koyup hoparlöre aldı, telefon çaldı ve ikinci ses de açıldı. Buket karşıdan ses gelmeden hemen, "Burhan?" Dedi.

Burhan kısık sesle güldü. "Beni arayıp, ben olduğumdan emin mi olmaya çalışıyorsun?"

Buket, Burhan görmese de gülümserken dişlerini sıktı. "Dua et şu an havamdayım sevgilim." Dedi, dalga geçmesinden memnun olmadığını ama hesabını bu seferlik dürmeyeceğini belirterek.

Bu sefer ki gülüşü daha net geldi. "Öyle olsun. Buyur kalbim? Bir şey mi diyecektin?"

"Şey, yalnız mısın?"

Bir saniye duraksayıp, "sayılır." Dedi kısık sesle.

"Özel bir şey soracağım sana."

Sesi kısılırken, iğrenerek sırıtmama sebep olacak bir tona büründü. "Ne kadar özel?"

Buket sanki o karşısındaymış gibi gözlerini büyüttü, telefona doğru eğilip, "Burhan!" Dedi yüksek sesle. "Aysuna yanımda!" Diye uyardı onu. Bunu en başta yapsaydın arkadaşım da ben de arada böyle özel şeyleri konuştuğunuzu bilmeseydim.

"Öyle mi?" Boğazını temizleme sesi gelince yerinde kıpırdanıp diklenmiş gibi kıpırdama sesleri de geldi ve bir şey diyemedi bir süre. Açık sözler etmemişti ama bunun iması bile ikimize de utandırmıştı sanırım. Buket'in çok da umurunda değildi.

"Öyle." Diye çıkıştıktan sonra huyuna giderek duruldu. "Burhan?" Dedi işveli bir tonla. Onun bu hallerini çok görmediğim için gülümserken kaşlarımı çatarak baktım.

"Hımm?" Diye aynı şekilde karşılık verdi.

Gençler ne oluyor? Konu çok ciddi ve cilveleşiyorsunuz? Neden?

Neyse ki Buket uzatmadan, "Gökmen hakkında birkaç şey soracağım sana." Dedi.

"Gökmen ne alaka ya? Özel dediğin bu muydu?" Dedi bozulmuş gibi. "Lan bu çocuğun özellik ne yanı var? Orta malı o!"

Gözlerim ne anlamam gerektiğini düşünürken büyüyünce Buket hızla, "arkadaşını öyle güzel anlatıyorsun ki, arkadaşıma yapasım geliyor Burhan!" Diye kızdı.

"Oha. Aysuna'ya mı?"

"Layık olduğuna karar vereyim, evet." Dedi tam bir kız tarafı edasıyla. Gülümsedim. "Aysuna'ya." Dedi gözlerimin içine bakarak. Sıcak bastı.

Burhan kısa bir süre duraksadı, neden sustu bilmiyorum ama küçük mırıltılar duyduk. Söyleniyor muydu o? Sonra, "ne soracaksınız?" Diye sordu.

Buket direkt taramalı tüfek gibi başladı. "Alkolü var mı?"

Burhan hiç duraksamadan ona aynı şekilde cevaplarını verdi. "Yok."

"Sigara?"

"Yanında içilmesini bile sevmez."

"Geçmiş ilişki durumu?" Buna kaşlarımı çatsam da merakla cevabı bekledim.

"Pek vakası yok diye biliyorum, benim şahit olduğum bir iki tane flörtü vardı ama ciddi ilişkilerinden hiç haberim yok."

Buket gözlerini kıstı. "Ciddi ilişki istemiyor mu yani?"

"Söylediklerimden bunu mu çıkarttın Buket?"

"Benim arkadaşım iyisine layık tamam mı? İki flört edip kenara atabileceği biri değil!" Diye çıkıştı, İnşallah ikisi benim yüzümden kavga etmeden biterdi bu telefon konuşması. Gerildim. "O yüzden soruyorum... Sen öneriyor musun?"

Burhan, Buket'in çıkışmasına takılmadan, "olursa olur valla..." dedi sadece. "Aysuna ne diyor?" Yanında olduğumu biliyordu ama hoparlör de olduğunu bilmiyordu.

Buket benim yerime nazlanarak sustu, gerçekten de kız evi modundaydı. Daha dur arkadaşım, henüz o naz kısmına var. Ama haline gülümsemeden edemedim.

"Çekici buluyormuş." Kısa ve öz; beğendim. Sonra bir anda heyecanla telefona eğildi. "Biliyor musun, bugün beraberlermiş."

"Ne?"

"Aysuna, Gökmen'i yanağından öpmüş."

Benim yanımda manitasıyla benim dedikodumu yapıyordu ya. Gözlerim büyüdü sözleriyle çünkü bunu benim duyduğumu bile bile Burhan'a söylemesi utandırdı.

Burhan yine bir, "NE?" Edasıyla yükselirken çarpma sesi geldi, peşine telefon düştü sanırım ve kesik kesik sesler duyduk. "Sen- yüz- ya- tut-"

Buket kaşlarını çatıp yüzünü buruşturdu. "Sevgilim, ne dedin hiç anlamadım?"

"Bir şey demedim. Yok bir şey." Dedi telefonu almak için hareketlendikten sonra.

"Tamam."

"Başka soracağın bir şey var mı?"

Yine o göremese de başını salladı. "Gökmen 27 yaşındaydı, değil mi?"

"Evet, benden bir yaş küçük."

"Nerede çalışıyor?"

"Ev adresini de vereyim mi Buket?"

"Bizim eviyle bir işimiz yok, ona gerek yok o yüzden hayatım." Burhan'ın alayla ve kızarak sorduğu soruyu hiç tınlamadan ciddiyetle cevap verince güldüm. "Sen şeyi de bana, Gökmen'in hislerini öğrenebilir misin? Konuşur musunuz hiç gönül meselelerini?"

Burhan iki saniye susarken derin bir nefes alıp verdi ve sıkıldığını sezince, içim daraldı. Alt dudağımı içten dişlerken Buket'i durdurmak için omzuna dokundum ama o beni takmadı. Adamı yok yere sıkmıştık.

"Öğrenemem." Dedi soğuk bir sesle.

Buket kaşlarını çattı. Tam kızmak için ağzını açıyordu ki omzunu tutup sıktım, bana bakınca ağzımı oynatarak yeter dedim. Sinirle nefes verse de beni dinledi neyse ki. Ama, "bu olmadı işte." Demeyi de ihmal etmedi.

"Hadi diğerleri tamam da, sonuncu niye?" Diye sordu Burhan, sanki içinde tutmuşta, dayanamayarak sormuş gibiydi tonu. "Olacaksa olur zaten, her şey olacağına varır."

"Hislerini bilmemiz lazım." Diye bastırdı Buket.

Burhan önce ofladı sonra düzgünce cevap verdi. "Aysuna'nın etkileneceği kadar vakit geçirdiyseler Gökmen de farklı değildir bence."

Bu bana umut ışığı olurken Buket elini ağzına kapatıp sessiz çığlığını bastırdı ve boştaki eliyle beni sarstı. Gülümsedim. Arkadaşım hızla kendini toparlayıp ciddi şekilde, "öyle mi diyorsun?" Diye sordu, ağzından daha çok laf alabilmek için.

"Ben diyorum ama sakın benim sözlerimi Gökmen'in hislerine yorup da kendi kendinize gelin güvey olmayın."

Buket'in yüzü asılırken gözleri baydı, gözlerini devirdi. "İnsanın içindeki hevesi sömürürsün sen Burhan abi!" Dedi baskı yaparak.

"O abiyi-"

"Hayırlı geceler." Diyerek sözünü kesince, Burhan sesli bir nefes verdi. Ve uzatmadan, beni de es geçmeyerek, "size de." Dedi.

Telefonu kapattılar. Buket'le göz göze geldiğimizde, "sevmiyor işte, yapma." Dedim gülmemek için dudaklarımı sıkarken.

Tek omzunu silkti dudak büzerken, Burhan burada olsa ona yapacağı tripi bana yaparak başını çevirdi ve çenesini dikleştirdi.

Aralarındaki yaş farkı yüzünden ilişkilerinden önce Buket, Burhan'a abi derdi. Tabii benim zekiyim, çakalım, tilkiyim diye ortalıkta gezinen arkadaşım Burhan'ın ona karşı olan hislerinden haberdar olmadığı için her abi deyişinde adamı ne hale soktuğundan da haberdar değildi. Birlikte olduktan sonra da Buket sadece kızdığı zamanlar da abi demeye başladı, çünkü Burhan gerçekten sabırlı biriydi, bir yandan yaşının getirdiği olgunluk ve kişiliği de vardı ve onu kızdırmak zor olduğundan Buket elindeki en büyük kozu asla bırakmadı.

Buket bir anda bana dönüp ellerini omuzlarıma koydu, kendine çekti beni. Gözlerim büyüdü. "Sen hiç merak etme kankitom. Ben halledeceğim."

"Tam olarak..." Tereddütle duraksadım, bu halleri korkutuyordu beni. "Neyi?"

"Ne demek neyi?"

Ağzımı açtım, peşine Barkın kapıyı çaldı, "yemek hazır, annem hemen aşağı insin kokonalar dedi." Deyince, aynı anda kaşlarımızı çatıp kapıya baktık. "Barkın!" Diye bağırdık. Kapı arkasından gelen kıkırdamalarını duydukça sinirlerim gerildi.

Adım sesleri uzaklaşınca Buket'e döndüm. "Burhan'ı dinleyelim tamam mı? Akışına bırak, olursa olur, olmazsa olmaz." Bir şey demesine fırsat bırakmadan ellerinden kurtulup yataktan kalktım. O da pes etti. Aşağı inip sofraya oturduğumuzda hep bir ağızdan annem ve Barkın'a yemek için teşekkür ettik.

Buket'in anne ve babası sık sık yurt dışı seyahatları yaptığı için ve Buket tek kardeş olduğundan yılın çoğu zamanı zengin ama yalnız şekilde evde kalırdı. Hep dışarıdan yerdi. Hırçın ve asi tavırlarının sebebi bu olsa gerekti, onu savunacak babası ve ağladığında sarılacak annesi olmadığı için bunları kendisi hallediyordu.

Ebeveynleri sorumsuz değildi, sıklıkla arar hâlini hatırını sorarlardı, parasını asla eksitmezlerdi, eve geldiklerinde onunla ilgilenirlerdi ama yoklarken, yoklardı işte. Bunun eksikliğini hep hissederdi Buket.

Akşam yemeğe kalmaları ve yatıya gelmesi o kadar olağandı ki, annemler de arkadaşımı kendi kızları gibi kabul etmişlerdi. Samimiyetleri benden bile fazla olabiliyordu bazen.

Yemekte babam Buket'in parmağını görüp göz göze gelmelerini bekledi, tek gözünü kırpıp ne iş dercesine baktı. Buket eline bakıp gülümsedi. "Kafesliyorum benimkini." Dedi.

Annem tavuğunu keserken sesli güldü, Barkın henüz yaşı küçük olduğu için bu tür şeyler ona saçma geliyordu; gözlerini devirdi. Ben büyüyünce görürüm seni kerata!

Babam uzanıp yüzüğe baktı ve yüzünü buruşturarak geri çekildi. "Taşı küçükmüş." Buket bozulurken, kahkaha attım. Yalan söylüyordu, taş gayet orta derece de büyüktü; sadece Buket'i de beni sevdiği gibi sevdiğinden paylaşamıyordu.

"Damadına çekme ihtimalin yüzde kaç Hamit amca? Bu akşam heves kaçırmada ikinizin de üstüne yok da."

Gülüşüm gizlice bana dönen konuyla azaldı ama dudaklarım kıvrıklığını kaybetmedi.

Babam, Buket'e dalaşmaktan vazgeçmedi. "Niye hevesini kaçırdı? Kesin istediğin altın küpeyi almayacak değil mi?"

Buket konunun geldiği noktayla şaşırırken gözleri öyle büyüdü ve yüzü öyle bir şekil aldı ki annemle birbirimize doğru yatıp gülmeye başladık.

"Hayır yani ne alaka Hamit amca, altın falan. Niye almasın Burhan bana altın? O biliyor bir kere benim altını çok sevdiğimi, niye almasın bana altın?"

Altın Buket'in zayıf noktalarından biriydi, ben gümüş severdim, o da altın.

"Cümleleri o kadar devrik ve altın içeriyor ki," diye mırıldandı kendi kendine Barkın. "Altın kusmak üzereyim."

Ona da güldüm. Hani böyle olur ya gülme krizi geçirdiğimiz anlar, o anlardan birindeydim şu anda. Beni masadan kovsalar bile gülebilirdim, o derece.

"Ne konuda kaçırdı o zaman hevesini?"

Buket bunu söyleyemeyeceği için burnunu kırıştırarak önüne döndü ama babamla girdiği bu ufak atışmaları sevdiğini biliyordum, ve kaybetmekten hoşlanmadığı için o da babamı zayıf noktasından vurdu. Keyifle önüne dönen babama yandan şeytani bir bakış attı ve, "Hamit amca." Dedi uzatarak.

Babam pilavını kaşıklarken, "hımm?" Dedi ona bakmadan.

Buket dirseklerini masaya dayadı ve yüzüğüyle oynadı usul usul. Hareketlerini süzdüm gülümserken. "Ben yolu aldım," bana bakıp babama geri döndüğünde göz göze geldiler. "E sıra artık Aysuna da o zaman."

Annem bıyık altından gülümserken su içti, bardağın arkasına saklandı.

Ben gülmeyi bırakmıştım, Barkın başlamıştı. Babam morarırken, "benim kızım küçük." Dedi kıskançlıkla.

"Ne küçüğü Hamit amca, Allah aşkına. Aynı yaştayız." Diye üstüne gitmeye devam etti Buket.

"Sen de küçüksün işte."

"Ama sen Burhan'ı seviyorsun." Dedi. "Gerçeğini istemiyor musun?"

"Hayır."

"Ama Aysuna 20 yaşında."

"Daha küçük." Dedi babam baskı yaparak ve uzatarak.

Annem de oyuna katılarak, "o zaman kızını alıp bir fanusa koy Hamit." Dedi. Bana bakıp alıcı gözle süzdü. "Maşallah çok güzel kızımız var."

Barkın, daha babam ağzını açamadan atıldı, "sandık parasını ben alacağım, değil mi?" Diye sordu. Annem gülerken başını salladı, ama bu Buket'le babamın hoşuna gitmedi; tabii ki farklı sebeplerden dolayı.

Buket, "anca rüyanda canım, ben oturacağım sandığa." Derken, babam, "iki dakika da evlendirdiniz küçücük kızımı ya." Diye söylendi.

Hepsine ayrı güldüm ve sohbet o yönde ilerlerken, odadan çıkarken şarjdan alıp cebime sıkıştırdığım telefonumu titremesiyle çıkarttım. Genelde mesajlarım sosyal medyadan gelirdi çevremden ama bu sefer sms kısmındandı, garipsedim ve kim diye girip baktığımda yabancı bir numara karşıladı beni.

Ama tek mesaj o yabancıyı anında benim için birçok hissin içine soktu. Gülümsedim. Önce Yakışıklı Kask diye kaydettim sonra mesajına cevap yazdım.

"Sen hayırlı geceler diledin ama ben diyemeden kaçtın gittin. 🙄" (20:06)

"O sıra nefes almıyordun, bayılırsan falan benden bilinmesin diye kaçtım. 😉" (20:06)

"Ama suçlusu sendin. 😏" (20:07)

"O niyeymiş?" (20:07) Diye sordum, vereceği cevabı merak ederek. Yoksa nedenini çok da iyi biliyordum.

"Kalbin kaç para olduğundan haberin var mı? 🤨😮" (20:07)

Kaşlarım çatıldı. "Kalp mi?" (20:07)

"Evet... Deli gibi çarptırıyorsun onu. Kalbime iyi davran, yenisini alamam." (20:07)

"Yaaaa." Diye eriyerek sandalyemde aşağı doğru kayınca tüm bakışlar bana döndü. Şapşal gülümsemem anında kaybolurken Buket sırıttı ve başını omzuna yatırarak babama ben sana demedim mi, ben kazandım bakışı attı. Ben aşıklar alemindeyken neler olmuştu? Çünkü bıraktığım konuda ilerlediklerini anlamak zor değildi.

Babamla göz göze gelince hüsranla, "kızım!" Dedi uzatarak. O aksini savunurken, tepkim onun aksini kanıtlamıştı sanırım.

Şirince gülümsedim. Hızla eğdiğim telefonu kaldırıp tuş seslerine küfür ederek mesaj yazdım. "Benim kalbim ne olacak?" (20:09) Telefonu cebime sıkıştırıp oturduğum yerde diklendim ve tabağıma gömüldüm.

Buket'in kahkahası evi inletirken annem bıyık altından sırıtıyordu. Barkın'ın umurunda değilken babam 10 yıl yaşlanmıştı, hem de daha ortada bir şey yokken. Tabağımdakileri ağzıma tıktıktan sonra ayaklandım, "bu akşam bulaşıklar Buket'le ben de." Deyip mutfağa öyle bir kaçışım vardı ki, Buket ona iş kakalamama rağmen güldü.

Barkın yemekten sonra derslerini alıp salona geçti, annemle babamda yanında kahve içip sohbet ettiler. Meslekleri ve günleri hakkında konuşuyorlardı.

Ben de bulaşık yıkarken babamın üstüne gidip ortalığı kızıştırdığı için Buket'e köpük atıp söyleniyordum. Ama o yüzüne gelen her köpükte sadece daha çok gülüyordu. "Kız dur, ben Burhan'la bu kadar romantik dakikalar yaşamadım. Köpük falan." Kötü kötü bakınca başını geriye atarak kahkaha attı ve yanağımdan makas aldı.

Ellerim pis ve dolu olduğu için dirseğimi kaldırarak ittim elini. Yine güldü. Hatta gözünde yaş gördüğüme emindim. Gülmesi bitene kadar sinirlerim gerildi ve susmayı tercih ettim, birkaç dakika sonra, "ohhh." Diye bir nefes vererek sustu, ama bana yandan bakınca yine güldü.

"Buket!" Dedim, artık yeter dercesine, ama gülmemek için dudaklarımı sıkıyordum.

"Tamam tamam." Deyip sustu, sonra elindekileri makineye koyup bana yanaştı. "Sana bir şey diyeceğim ben."

Ciddileşmesi ile işime ara verip ona baktım. "Ne?"

"Dün akşam Burhan'la konuştuk. Sözü yarından sonra yapmak istiyoruz."

Gözlerim büyürken kaşlarım kalktı. "Söz mü? Daha teklif edeli iki gün oldu ama?"

"Ben bu zaman aralıklarını saçma buluyorum, biliyorsun. 2 senedir beraberiz zaten, ha tekliften 2 hafta sonra sözlenmişiz, ha 1 ay sonra sözlenmişiz ne fark eder? Ben uzamaması yönündeydim, o da hak verdi."

"Ay sonunda da düğünde de bayılayım şurada."

"Nereden bildin kız?"

"Ciddi misin?"

"Ne anlatıyorum ben burada? 1 sene sonra evlenmekle bir ay sonra evlenmek arasındaki farkı söyle bana?" Ben susunca başını salladı kendini haklı bularak. "Biz zaten bu yola çıktık, uzatmak anlamsız." Deyip işine döndü.

Sadece kısa birkaç saniye içinde zihnim gözlerimin önünde geçmişi getirdi. Buket ve benim lise yıllarımızı, ortaokul yıllarımızı. Bizden büyük erkekleri görünce iğrenerek bakardık ve yaşıtlarımız bize yakışıklı gelirdi. Evlilik düşünmezdik ama büyüdükçe hormonlarımız bizi farklı düşüncelere itmişti, sevgililik ve getirilerini merak ederdik. Sonra evlilik de aklımıza düşmeye başladı. Hayaller kurduk beraber aynı yatakta yatarken tavana bakarak. Birbirimizin tarzlarını beğenmedik bazen, güldük çoğu zaman.

Şimdiyse o arkadaşım karşıma geçmiş evleneceğini söylüyordu, gülümsedim, heyecandan karnım ağrırken Buket'in yüz ifadesi beni bastırdı. Bir sorun vardı!

"Ama?" Diye sordum.

Elleri duraksadı, omuzları düştü. "Annemlerle konuştum."

"İstemediler mi?"

"Yok yok, hayır. O konuda sıkıntı yok, onlarda benimle aynı fikirde, sadece..."

İki adımda yanına gelip arka çaprazında durdum, kolumu omzuna atıp sarıldım. "Ne oldu, söyle bana?" Dedim yumuşacık bir ses tonuyla. Yutkunuşu o kadar sesli ve his doluydu ki, görmesem de gözlerinin dolduğunu biliyordum. Alnımı başına dayadım. "Buket?"

"Kuzey Kore de şirketteler." Dedi içine kaçmış sesiyle. "Ve üç aydan önce gelemezlermiş, şirket çok katı ve ülke iş bitmeden çıkmalarına izin vermiyor."

Nefesim daraldı. Şimdi anlamıştım. Söz olacaktı ama nasıl olacağı meçhuldü? Buket'i kim verecekti? Buket kimin elini öpecekti sonunda? Kime sarılacaktı ailesinden?

Aklıma gelen fikirle başımı kaldırdım. "Burada yapalım sözü, ister misin?" Bana baktı ve dolu gözlerini gördüm, çenesi de top olmuş kalkmıştı. Miniğim benim! "Babamdan istesinler seni, biliyorum aynısı olmaz ama-" Sözümü yarıda kesen bana sarılması oldu. Ellerim havada sadece bir saniye kaldı, hızla ben de sarıldım ve birbirimize sarılabildiğimiz kadar güçlü sarıldık, kendimize katmak istercesine sarıldık. Saçlarını okşadı bir elim. "Sen benim kardeşimsin, ne benim ne de babamla annemin bundan yana gocunacağını ya da istemeyeceğini sanmıyorum." Başımı geri çekip yüzüne yapışan saçlarını geriye çektim, gözlerine baktığımda gülümsedim dolan gözlerime rağmen. "Aksine çok sevineceklerdir."

Dudakları bebek gibi iyice büzülürken başını salladı, gülüp yanaklarını öptüm ve yine sarıldım. "Minik bebeğim evlenmek istiyor ha?" Diye sorduğumda, yine başını salladı. Şen kahkaham mutfağı bize süslerken poposuna vurdum.

O da güldü ve biz tamamlandık.

İşimizi hızlıca bitirip içeri geçtiğimizde babam odasına geçmek için ayaklanıyordu. Hızla kolundan tutup yerine oturttum, bana tuhafça baktı ama karşı da gelmedi. Buket tekli koltuklardan birine oturup ellerini bacakları arasına sıkıştırdı, mazlum duruşu annemin de dikkatini çekmişti.

Başka bir koltuğa geçmeden Buket'in oturduğu koltuğun kol kısmına oturdum, iki elimi omzuna koydum. "Baba-" Dediğim gibi işaret parmağını bana uzattı ve, "sevgili yok Aysuna!" Dedi. Buket başını bana kaldırıp göz göze geldiğimizde gülmeye başladık.

"Baba konu ben değil."

Rahatladı.

Buket benden cesaret alarak derin bir nefes aldı ve bize tedirginlikle bakan babama, "Hamit amca." Dedi. "Seninle önemli bir şey hakkında konuşmak istiyorum."

Babam başını salladı, bana baktı, Buket'e döndü.

Arkadaşım başını eğip bacakları arasındaki ellerini birbirlerine sürttü. "Nasıl derim bilmiyorum aslında ama..." Sesi gitti, yutkundu. "Biliyorsunuz ki annemle babam yurt dışında, çalışıyorlar."

Annem korkuyla, "bir şey mi oldu yoksa onlara?" Diye sordu.

Gözlerimi büyüterek baktım anneme. Hep mi kötü şeyler gelir insanın aklına ya? "Ne alaka annecim?"

"Ne bileyim? Buket böyle konuşmaya başlayınca."

"Yok Kübra teyze, alakası yok... Biz Burhan'la konuştuk da istemeye geleceklerdi beni."

Annemin korkusu yerini sevince bırakırken gülümsedi. Babam sadece baktı.

Buket devam etti utana sıkıla. "Ama babamlar yok, o yüzden de isteyebilecekleri biri de yok..." Sustu ve devam edemeyeceği için onların anlamasını umut etti. Annem merhametle yüzünü süzerken hemen anladı, babama baktı. Babam dizlerine koyduğu elleriyle dizlerini ovarken önüne döndü. Buket'e üzülüyorlardı ama şu anda olan sessizlik Buket'i daha çok tedirgin ediyordu, istenmediğini düşünüyordu.

Annem, "Hamit!" Deyip, başıyla Buket'i gösterince Buket başını kaldırıp babamla göz göze geldi. Babam bir saniye gözlerine bakıp babacan bir tavırla gülümsedi.

"Gelsin ya Allah Allah, ben varım, biz varız burada." Dedi samimiyetle. "Buket de benim kızım, gelsinler istesinler."

Buket dolduğu için ağlamaya başlayınca babamın da gözleri doldu. Babam bakışlarını kaçırırken Buket ellerini yüzüne kapattı, Barkın bile ona bakarken üzülmüştü. Dizinin dibine gelip, "Buket abla." Diyerek ona destek olduğunu gösterdi.

Omuzlarını ovdum.

Annem samimi ama üzücü ortamı dağıtmak için ellerini çırptı. "Çok güzel olacak." Deyince, Buket ellerini yüzünden çekti; gülümsedi. "Ne zaman peki? Tarih belli mi? Hemen hazırlıklara başlayalım."

"2 gün sonra diye düşündük ama siz ne derseniz benim için olur. Ona göre söyleyeceğim Burhan'a."

"Sen 2 gün diyorsan 2 gün sonra olsun kızım, fark etmez bize."

Buket kocaman gülümsedi, çok mutlu olmuştu ama yine de buruktu. Hayatında bir kere başına gelebilecek olay gerçek ailesiyle olmuyordu, elbette bizimle de olması ona yeterdi ama her şeyin yeri ayrıydı.

Babam, "2 gün çok erken değil mi ya?" Deyince ona baktık. "Ne bu acele kızım?" Dedi sofrada gösterdiği gizli kıskançlığı ile.

Buket gülerken bir hıçkırık koy verdi, yaşlarını silerken, "sana alıştırma yapıyorum Hamit amca." Diye dalaştı babama.

"Bu halde bile mi ya?" Diye mırıldandım kendi kendime. Güldüğümde babamın dikkati anında bana döndü ve dudaklarımı içten kemirerek düzledim, bakışlarımı kaçırdım.

Babam alt dudağını ıslatıp dişledi, sonra, "sen iyisini bilirsin." Dedi Buket'e. "Kübra'nın dediği gibi, bize fark etmez. Çağır gelsinler."

Buket hem gülüyor hem ağlıyordu. Arkasından sarılıp yanağını öptüğümde tuz tadı dudaklarıma bulaştı. "Evlenecek benim miniğim." Dedim yine hatırlatarak. Gülüp boynuna sardığım koluma tutundu.

Hep beraber güldük bu sefer.

Hep beraber sevindik.

Hep beraber mutlu olduk.

Beraber aile olduk.

🏍

Vakit gece yarısına gelirken odaya geçmiştik, Buket Burhan'ı arayıp haber verince müstakbel eniştem de havalara uçmuştu, tabii Buket'in kırgınlığını fark edip onu teselli etme kısmına geçişiyle sevinci yarım kalmıştı ama mutlu olmuşlardı yine de.

Ertesi sabah annem işe gitmedi ve beraber alışverişe çıktık. O kadar mağaza gezdik ve o kadar abiye değiştik ki, sıcaktan ter üstüne ter dökmüştük ve artık elbiseler giyerken bedenimize yapışıyordu.

Buket koyu yeşil tonlarında, hafif göğüs dekolteli, baldırının yarısına gelen yırtmaçlı, uzun, belden oturtmalı, sıfır kollu, şık ama sade bir abiye seçmişti. O kadar güzel olmuştu ki... Burhan'ın dibinin düşeceğine emindim, kapıda çiçekle şap diye kalacaktı.

Annem kayınvalide edasıyla mavi tonlarında etek, gömlek takımı seçerken babama da benzer şekilde takım elbise giydireceğinden söz etti bize.

Sonuncu girdiğimiz mağazadaki elbiselerin hiçbiri bana hitap etmiyordu, ta ki kapıya doğru giderken kenara koyulmuş parlayan o elbiseyi görene kadar.

Sıfır kolluydu, boğaza doğru ovaldi. Kumaşı katı ve parlaktı. Baldırlarımın yarısında bitiyordu. İki omuz kısmında minik çiçekler vardı, tıpkı bel kısmında olduğu gibi; küçük de bir kemeri vardı. İnce belimi sıkarak oturmuştu, kahvaltı da fazla yediğimden olsa gerek nefesimi kesmişti ama yarına kadar aç gezersem sorun kalmazdı.

Ve sarı oluşu bana hatırlattığı nedenlerden dolayı daha çok hoşuma gitti.

Akşam ölmüş bitmiş vaziyette eve geldiğimizde mecbur dışarıdan ev yemeği adı altında satılan yemeklerden sipariş ettik ama babamın dahi sesi çıkmazken, annem sürekli söylendi. Yok tuzu yokmuş, nohuta çarliston domates mi konulurmuş, acıymış... O zaman niye dışarıdan söyledik anne?

Sanırım onun yemeklerinden daha çok beğeniriz diye korkmuştu. Yerim onu.

Ertesi gün Buket için bir türlü gelmezken ben ve annem için ışık hızında geçti. Ayarlanacak o kadar çok şey vardı ki, hiçbir şeyin Buket'in içinde kalmasını istemedik. İnsanların bir ayda yaptığını biz iki günde yapınca haliyle söz için yapılan börek çöreklere yardıma mahalledeki komşular da geldi.

Buket her yapılan da biraz daha küçülüyordu sanki, problem değildi ama korkum ailesine bu konuda içerlenmesi ve nefret kusması yönündeydi.

Hava kararmaya durduğunda dördümüz içeride oturmuş nefeslerimizi düzene sokmaya çalışıyorduk. Babam ve annem kombin yapmıştı, Barkın siyah takım giyinmişti, biz elbiselerimizin içinde dik oturmak zorunda kalırken kalplerimiz öyle bir atıyordu ki, heyecandan kusmak üzereydik.

Buket saçlarını düzleştirmiş ve salmıştı, ben de sıkı bir at kuyruğu yapıp göz makyajına ağırlık vermiştim. Yüz çevreme pek fazla yapmıyordum çünkü tenimi mahvediyordu.

Buket'in heyecan nedeni belliydi. En çok o heyecanlanmakta haklıydı.

Benimki de onun içindi ama ucundan ucundan Gökmen'in de gelecek olması vardı.

Dizlerimiz titriyordu, beklemek o denli sıkıcıydı ki. Buket bir ara telefonuna atıldı ama hemen elinden çekip aldım. "Bekle, gelirler birazdan." Dedim hemen.

"Gelmiyorlar ama." Diye şikayet etti.

"Konuştuğumuz saat yaklaştı, az bekleyelim kızım." Dedi annem de, o zaman durdu Buket.

"Barkın, ablam camı açsana, hava girsin." Dedim, Barkın camı açtığında dışarıdan gelen ara gaz sesleri ile gözlerimiz büyüdü. Buket'le göz göze geldik ve aynı anda ayaklandı. Annem peşimizden, "kızım!" Diye bağırdı ama durmadık. Cama yapıştığımızda sesler daha net gelmeye başladı.

Bir sürü motor sesi, ara gazlar... Yanaklarımız gülümsemekten ağrırken sesler kapının önüne geldi. Dış kapımız çekilerek açıldı yabancı bir erkek tarafından. O zaman tüm mahalleyi saran farklı model motorları gördük.

Ninja ve üstündeki Burhan kapının önünde ortada dururken diğer motorlar çevresine daire şeklinde dizilmiş arka tekerleklerinden duman çıkartıyorlardı. Annemle babamda, Barkın'la beraber arkamıza geçip izlemeye başladılar. Bizimle beraber tüm mahalleli de cama çıkmıştı hatta.

Motorlardan çıkan dumanlar mahalleyi boğarken, sesleri tüm Bursa duydu. 20 taneden fazlaydılar ve Burhan'ın hemen arkasında da o vardı. Sapsarı şekilde parlıyordu. Ara gazı titreterek veriyor ve arka tekerleği ağlatıyordu.

Gülüşmelerimiz sırasında Buket'le birbirimize bakarken babam arkamızdan, "her yer motorcu oldu." Diye mırıldanarak söylendi.

Annem gülümserken Buket'e, "kapıyı açta, dursunlar artık." Dedi.

Buket başını sallayıp kapıya gitti, hemen arkasında da ben durdum, Barkın, annem ve sonda babam olmak üzere dizildik.

Kapı açılınca sesler durdu yavaşça. Burhan motordan indi, kaskını çıkartıp Buket'e kocaman gülümsedi onu süzerken. Muhtemelen arkada kalan arabadan da Burhan'ın annesi, babası, ve erkek kardeşi de inip gelince çiçekle çikolata Burhan'a teslim edildi. Onlar kapıya doğru sırayla gelirken motorlar yolu kapatarak orada park edildi. Hepsi içeri giremeyeceği için dışarıda bekleyeceklerdi sanırım.

En arkadan gelen Burhan'ın peşinde üç erkek ve kaskını çıkartmış kolu altına almış Gökmen vardı. Burhan siyah takım giyindiği için onlar farklı tonlara bürünmüşlerdi, Gökmen açık gri tondaki kumaş pantolonu, beyaz gömleği, aynı renk kumaş ceketiyle benim gözümde farklı bir levele atlamıştı.

Her zaman tercihim motorcu ceketi ya da deri ceketi olsa da, bu şekilde de bir başka olmuştu.

Kapıdan önce büyükler girdi, hepsi samimiyetle Buket'e gülümsediler. Burhan çiçek ve çikolatayı verirken göz kırpınca Buket utanarak gülümsedi. Tanımadığım üç erkek de Buket'e yenge adı altında selam verdi. En son Gökmen içeri girdi, Buket'e baş selamı verip bana baktı, yanımdan geçerken kısaca süzdü ve sarı elbiseme bıyık altından gülümsedi.

Dikkat çekmemek için diğerlerinin peşlerine hızlıca geçince fazlada da göz göze gelemedik.

Ben, Barkın ve Buket'le mutfak yönünde üç sandalye de otururken odanın karşı yakasında da Burhan'ın üç erkek arkadaşı sandalye de oturuyordu. Büyükler, damat ve Gökmen de koltuklara dağılmışlardı.

Burhan'ın babası, babamla nasılsınız, iyiyiz, siz nasılsınız gibi klasik konuşmaları yaparken kadınlar da kendi hallerindeydi ve biz gençler o kadar sessizdik ki, tek kelime etsek dikkat çekerdi büyük ihtimalle.

10 dakika sonra falan annem Buket'e kaş göz yapınca gülümseyerek ayaklandık. Biz mutfağa geçerken iki çift göz bize bakıyordu arkadan.

Buket kahveye başlarken ben fincanları çıkartıp iki ayrı tepsiye yerleştirdim. Damat tepsisi süslü püslü kenarda duruyordu. Kahve olmuş fincanlara dökerken içeri biri girdi, baktığımdan Gökmen'i gördüm. Kalbim tekledi.

O güzel gülümsemesini bize bahşetti ve, "su içecektim de." Dedi. Bahaneni yesinler.

Hemen bardak çıkartıp hazır suya gittim. Doldurup verdim, bir yere oturup içerken gözleri üstümdeydi. Ben kız nazımla yan duruyordum, ne ona dönüktüm ne de tamamen arkamı dönmüştüm.

Buket kahveleri fincanlara aktarırken Gökmen biten bardağı tezgah koyup öne eğildi ve, "tuzu bol koy ha." Dedi şakacı bir sesle.

Buket yandan bakıp göz kırptı. "Hiç şüphen olmasın."

Sırıttı, sonra bana bakıp yanaştı. "Bu akşam Buket'in akşamı değil mi?" Diye sorunca, imasını anladım.

Gülümsedim. "Çiçek'e benzemiş miyim?"

Gülümsedi. "Sana bir şey diyeyim mi?" Başımı hafifçe salladım ona aşağıdan bakarken. "Ondan bile güzel olmuşsun."

Bir motorcu için motoru her şeydi, ve ben şu an o her şeyden bile güzel ilan edilmiştim.

Gökmen hiç uğraşma canım, direkt öldür beni, göm. Kalp krizi yazın ölüm sebebime de, seni de mahpusa atsınlar. Olay çözülsün.

Gülümserken başımı eğince bana bakarak sessizce güldü ve, "ben içerideyim." Dedi ikimize de. O giderken sırtını kaplayan gri cekete takıldı gözüm, iç çektim. Buket sırtımdan dürtene kadar da öyle kaldım. Ben diğerlerine dağıtılacak kahveleri alırken, Buket damat tepsisini aldı sadece. Ben önde o arkamda içeri girince konuşmalar son buldu.

Tüm bakışlar üstümüzdeydi. Burhan'ın babası ve kendi babamdan en büyükler oldukları için sırayla başladım. Buket beni kenarda bekledi. Gökmen kahvesini alırken gözlerime baktı ve belli belirsiz gülümsedi. Ben bitirip kenara çekilince de Buket Burhan'a kahvesini verdi; tepsiye konulan tek dal gül ve söz hediyesi eski yerimize çekildik.

Konuşmadılar, bakmasak ya da alttan alttan baksak da hepimiz Burhan'ın o kahveyi telvesi görünene kadar içmesini bekliyorduk. Buket öyle bir insafsızlıkla tuz dökmüştü ki... Ama Burhan tek dikişte hepsini içti, yüzü buruşup gözlerini kapatsa da gülümsedi. Sonra kahve bardağını Buket'e doğru kaldırdı. Hepimiz güldük bu hareketine.

Romantik enişte seni.

Babası bekletmeden gür bir sesle konuya girdiğindeyse suspus olduk. Babam başına ilk defa böyle bir şey geldiği için sustu başta. Tam bir baba hareketleriyle anneme baktı, o da onay veriyor mu diye.

Bir an kendi sözümmüş gibi hissettim. İçim titredi, avuç içlerim terledi.

Annem başını sallayınca babam Burhan'a baktı, yanlış kişiye baktı sandım ama sözleri şunlar olunca, "oğlum hazır bu hayırlı iş için toplandık, başlamadan sen bize hakkını helal et, olur mu?" Duraksadım.

Burhan afalladı. "Niye Hamit amca?"

Babam bir elini dizine hafifçe vurdu. "Buket'le arkandan çok giydirdik zamanında be."

Buket'in gözleri benim ve annemle eş zamanlı açılırken, "Hamit amca." Diye atıldı sessiz bir serzenişle arkadaşım.

Babam, "ölürsem o günahla mı gideyim diğer tarafa kızım? Ne?" Dedi omuzlarını kaldırırken.

Burhan, Buket'e tak kaşını kaldırırken, "yani Hamit amca, Aysuna'yla yaptığını biliyordum ama seni hiç tahmin etmezdim." Dedi babama yalancı bir kınamayla bakarken. Gülüşmeler salonumuzda gezindi.

Babam gülümserken utandı güya. Sen arkadaşımı ispiklersin ha baba! Sözden sonra görüşeceğiz seninle.

Yine sessizlik olunca babam özlü sözlü konuşmasını yapıp Buket'i Burhan'a verdi. Büyüklerin elleri öpüldü sonra yüzükler çıktı. Nişanı da şimdi çıkartmak istemişti Buket aradan, biz de ona saygı duymuştuk.

Tepsiyi ben tuttum, yüzükler arasındaki kurdeleyi de Burhan'ın üç yaş küçük kardeşi Aykut kesecekti başka büyük olmadığı için. Babamın kesmesi de uygun görülmedi sanırım. Aykut makası değdirdi ama kesmedi. "Aysuna makas kesmiyor." Dedi bana bakarak, başını iki yana salladı ve gülümsedi.

Başımı sallayarak destek çıktım adetimizin gerçekleştirilmesine. Tebessüm ediyordum.

Burhan, "oğlum erkek tarafısın sen." Diye atıldı ama Aykut başını sallayarak reddetti. "Kesmiyor abi, kesmiyor." Dediğinde güldük. Burhan kardeşine sahteden kötü bakışlar atınca, "hadi abim cimri olma, kahve içerken yaptığın havayı göreyim." Dedi Aykut. Gülüşlerimiz arasında Burhan önceden hazırladığı 2 yüzlüğü cebinden çıkartıp tuttuğum tepsiye koydu. Aykut yine kesmedi kurdeleyi, bu sefer Gökmen'e bakıyordu. "Damat arkadaşları, pamuk eller cebe."

Hepsi birbirlerine bakıp güldü, dört boyu posu tam erkek ellerini ceplerine atıp bana yanaşarak paraları koydular. Gökmen rahat durur mu, geri çekilmeden Aykut'un cebine elini atıp iki yüzlük kaptığı gibi tepsiye attı.

Aykut, "lan." Demesine kalmadan ben geri çekildim ve tepsiyi göğsüme bastırdım. Aykut sahteden somurtunca hep birlikte güldük.

"Bu ders yeter sana." Dedi Gökmen. "Kes şimdi şu kurdeleyi."

Aykut kesince alkışladılar. Erkeklerden biri cama koşup açtı ve, "kızı aldık." Diye bağırdı. Dışarıdan da bir alkış tufanı koparken motor sesleri bastırdı hepsini. Kutlama yaptılar gaz sesleriyle mahallede.

Ben paraları toplayıp olmayan cebime indirirken yerlerimize geri oturduk, tabii ben ve Buket hariç. Mutfağa geçip hazırlanan ikramları dizdik. Önce Burhan'ın içerideki arkadaşları dışarıdakilere götürdü, sonra içeridekilere verdik.

Bir buçuk saati gecik oturdular ve annem, Burhan'ın annesiyle kına, düğün ve altın konusuna girdi. Bunun yeri burası değildi, erkendi konuşmak için ama Buket'in ailesi uzun zaman olmadığı için düğünde muhtemelen onlarsız olacaktı.

Buna ben bile üzüldüm. Çok yanlıştı, çok kötüydü. 3 ay gelemeyeceklerdi ve 3 aydan sonra gelecekleri bile kesin değildi. Uzayabilirdi, Buket zaten yalnızlığa alışıktı, buruk bir düğün geçirecek olsa da ay sonu yapacağına emindim.

Onlar geldiğinde kızları evli olacaktı. Ne garipti.

Yine de bu akşam gülümsemelerimiz hiç eksik olmadı. Burhan'ın annesi de Buket ne isterse tamam deyince rahatladım. Bir de onlarla uğraşamazdık.

Gecenin güzel oluşu, Gökmen'in bakışlarının çoğu zaman bende oluşuyla mükemmelleşti.

Loading...
0%