Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@dangerous_hatun

Babamla, Burhan'ın babası kapının önünde olan arabaları hakkında konuşuyordu. Hangi model? Hangi yıl alındı? Kaç paraydı? Şimdi kaç para? Kazası var mı? O denli benzer ama aynı zamanda da farklı sorular vardı ki.

İçerideki ses gümbüşü baş ağrıtmaktan çok mutluluk veriyordu. Buket bir ara müstakbel kayınvalidesi ile muhabbete dalınca tek kaldım. Gözüm Gökmen'e kaydı o ara, Burhan'ın diğer yanındaki arkadaşıyla konuşabilmesi için arkasına yaslanmıştı ve o da dinliyordu; yüz hatları sade, ne ciddi ne de sempatikti, durgun bir güzelliği vardı. Akan suyu izlemenin verdiği huzuru veriyordu sanki.

Tebessüm ettim.

Bacaklarını hafif aralamıştı, gerilen gri kumaş baldırlarını sarmıştı, kolundaki gümüşi saat bileğini sarmıştı. Sıcak diye çıkarttığı ceketinden kalan beyaz gömleğiydi, düğmeleri geniş göğsünü saran gömleği zar zor birleşik tutuyordu; bir an onu spor yaparken hayal ettim, o görüntü için neler vermezdim.

Süzdükçe eriyordum, eridikçe daha çok süzesim geliyordu.

Üstünde olan bakışlarımı sezmiş olacak ki nokta atışıyla bana baktı. Düz dudakları kıvrıldı ve kaşlarını kaldırırken başını öne attı karizmatik bir hareketle.

Başımı yavaşça çevirip omuzlarımı nazlı bir ifadeyle döndürdüm, annemlere baktım güya ama aklım, fikrim, hepsi, her şeyim ondaydı hala.

Gülümsemesinin genişlediğini yandan gördüm ve bunca uzağa rağmen bana da bulaştırdı. Gülümsedim, dudaklarımı ne kadar sıkarsam sıkayım kıvrılmalarına engel olamıyordum.

Bu içimdeki his öylesine güzeldi ki. Temas yoktu, sözler yoktu ama onlardan daha hoştu.

Baktığını bilmek karnımı ağrıtacak kadar heyecanlandırıyordu beni.

Babam, "siz şimdi hepiniz motorcusunuz ha gençler?" Diye sorunca, sessizleşip ona baktık, ardından da yan yana dizilmiş 5 motorcu beye.

Burhan damat sessizliğiyle kalırken, Gökmen, "öyleyiz." Dedi gururla. Motorundan gurur duyuyordu ama çok yanlış kişi be aslanım. Çok!

Babam misafir oldukları için minik bir hoşnutsuzlukla başını salladı. "Ben sevmem motorları." Deyince, Gökmen'in belli belirsiz gururla döşenmiş olan yüzü değişti. Babamın bakışları üstünde olunca da bana bakamadı ve göz bebeklerinin titrediğini gördüm. Sonra kendini toparlayıp kaşlarını kaldırdı, şaşırmıştı.

Ben demiştim ama o yanlış kapı diye.

Benim gibi bir motor delisinin babasının motor sevmez olması garip gelmişti, haklıydı çocuk cağız.

"Biz oğlumla arabacıyız, şimdi dünür de eklendi aramıza ama bende de var bir tane motorcu." Deyip imayla yandan bana baktı. Gülümsedim.

Bakışlar bana döndü. Gökmen yeni görmüş, tanışmış gibi kısaca beni süzüp babama, "yaa, kim?" Diye sordu.

"Kızım."

Yine bana baktı. "Hiç de motorcu tipi yok."

Abiye giydiğim için olsa gerek, ne bekliyorsunuz Gökmen bey acaba?

Babam hevesle atıldı, "dimi dimi, bak haklıyım." Dedi bana, kendine yandaş bulmuştu ama babacım sana da kötü bir haberim var; sen de yanlış kapıdasın. "Yakışmıyor aslında ama anlatamıyorum." Dedi durularak arkasına yaslanırken. "Araba varken..."

"Çıtı pıtı bir kıza benziyor, nasıl motor sürecek?" Bana dalaşmaktan ve babamı da arkasına almaktan zevk alıyordu... Gökmen'e gözlerimi kısıp öyle kötü bakmak istedim ki, ama yapamadım. Dişlerimi sıkarken sahteden gülümsedim ve kirpiklerimi kırpıştırdım.

Bakışlarımın altındaki tehditi anlamamak için salak olması gerekirdi.

'Daha geçen günler de sen bindirdin beni motora, hem de R6'ya' diyemedim tabii ki de. Kimse açısından iyi bir hamle olmazdı.

Babam, "çok haklısın oğlum." Deyince, Gökmen ona baktı. "İsmin neydi?"

"Gökmen, Hamit abi."

Başını sallayıp bana baktı. "Bak kızım öyle düşünen tek ben değilim."

"Hımmm..." Sahte gülümsemem büyüdü. Başımı acelesiz bir tavırla çevirip Gökmen'in gözlerine baktım, muziplikten parlıyordu şerronun gözleri. "Neyse ki kimsenin düşüncesine ihtiyacım yok." Dedim nazik bir imayla.

Sen anladın Gökmen'cim! Sen anladın!

Buket'in kıkırtısı diğerlerinin gülümsemelerine ve babamın hoşnutsuzluğuna karışırken Gökmen'le bakıştık birkaç saniye. O böyle bir ortamda da olsa benimle konuşmaktan ve bana dalaşmaktan zevk alıyordu, gülümsemiyordu ama yüzünden mutluluğunu okuyabiliyordum. Güzel bakıyordu.

Başını hafif bir tebessümle eğdi. Sonra kaldırıp, "lavabo ne tarafta acaba?" Diye sordu, direkt anneme doğru.

Annem hemen bana baktı. "Aysuna göster kızım." Dedi, tam bir anne edasıyla, hani şu misafir bir şey istediğinde iki saniye içinde gerçekleşmezse ölecekmişiz gibi olan anlar var ya, hah işte o.

Gökmen ayağa kalkınca tüm boyu posu odayı etkisi altına aldı. Neyse ki burada benden başka bekar kız yoktu var ya... Ben de kalkıp önde yerimi aldım narinliğimle. Adım seslerinden üç adım arkamda olduğunu biliyordum. Herkesin görüş açısından çıktığımızda yan yana yürümeye başladık, lavaboya giden holün sonuna geldiğimizde daha fazla tutamadım kendimi ve kolunu cimcikledim; sert kol kasından ne hissetti bilmiyorum ama gülerken acıyla inledi sahteden. "Ah."

"Çıtı pıtı ha, çıtı pıtı." Diye kızdım. "R6'ya senin bindirdiğini söyleyeyim mi?"

"Kızı koşarak geldi ama." Cimciklediğim yerini sıvazlarken gülümsüyordu. Ellerimi belime koyarak başımı kaldırınca elini kolundan çekip o da dikleşti. "Babanın neden arabacı olduğunu söylemedin? Motor karşıtı bildiğin, neredeyse faka oturuyordum." Titredi.

Mimiklerine güldüm. "Ne bileyim, niye söyleyeyim ki? Konusu geçmedi hiç." Şirin ifadesiyle somurtunca lavabo kapısına baktım. "Sen tuvalete gelmedin mi? Girsene." Dedim göstererek.

"Yooo." Dedi dudaklarını belirgin biçimde öne uzatarak. Gözlerime baktı. "Senin yol göstereceğini bildiğim için kalktım... 2 gündür görüşmüyoruz kız." Dedi suçlusu benmişim gibi. Ne mesaj atmıştı ne de başka bir şey yapmıştı, ama sonra görüşmüyoruz oluyordu ha? Ki zaten yapsa da olmazdı, son iki gündür nefes almaya vaktimiz vardı sadece... Etrafına bakındı. "Eviniz güzelmiş bu arada." Bana baktı. "Ama ben en çok senin odanı beğendim."

Gözlerimi devirirken gülümsedim. "Sağ ol."

"Aile kokuyor." Diye mırıldandığını duyduğumda ona baktım ama o hemen başka bir şey söyledi. "Annende güzel kadın ama hiç istemeyerek kabul etmeliyim ki sen babanı andırıyorsun."

Alakası bile yoktu, ben tamamen anneme benzerdim ama Gökmen sanırım andırıyorsun derken yüz mimiklerimizden ya da bir noktamdan bahsetmişti.

"Niye istemeyerek kabul ediyormuşsun?" Diye sorarken arkamdaki duvara yaslandım, ellerimde belimin arkasında bağlı olduğu için duvarla bedenim arasında sıkıştı. "Ben babamı seviyorum bir kere, benzemekten de hiç gocunmuyorum."

Konuşurken refleks olarak bana bir adım attığında aramızda sadece bir adımlık mesafe kalmıştı. "Sen babanı seviyorsun zaten, problem o değil, problem olan kısım babanın motorcuları sevmiyor oluşu."

Tek kaşımı kaldırdım. "Sen buna niye bu kadar gocundun?"

Gökmen sınavda beklemediği bir soruyla karşılaşmış gibi suratıma bön bön bakıp susunca, bedenimi öne atarak duvardan ayrıldım ve yüzlerimiz bir anlığına fazlaca yakınlaştı. Saçlarımı savurarak hole döndüm. "Benden biraz sonra gel." Dedim giderken.

Arkamdan bakıyordu. "Kıvırtma kız."

Ona görsel şölen sunacağımı bile bile, inat yaparak bu sefer bile isteye daha çok kıvırttım; neyse ki elbisem kat kattı da kalçam belli olmuyordu. Sarı elbisemin tülleri sağa sola savruldu.

Arkamdan güldü.

İçeri geldiğimde hiç dikkat çekmedim, Buket'in yanına uslu kız modumla oturduğumda sırıtarak bana doğru eğildi, "tuvaletini yapmasına yardımcı mı oluyordun canım arkadaşım?" Diye sordu ikimizin duyabileceği bir tonda.

Ben de ona doğru eğildim. "Tutturamaz belki diye düşündüm." Birbirimize alttan bakıp gülümsedik.

Gökmen dediğim gibi 5 dakika sonra falan geldi. Burhan'ın yanına koltuğa oturunca ilk bana baktı ama ben annemlere bakıyordum.

Biraz sonrada Burhan'ın annesi, eşinin gözlerine bakıp kalkma saatinin geldiğini haber verince ayaklandılar. Babam bayağı bir oturmuş olmalarına rağmen oturun daha ya, zengin kalkışı yaptınız gibi şeyler söyledi ama oturmadılar tabii ki de.

Biz içeride kalırken Burhan'ın ailesi de dış kapının dışında bekliyordu, Buket'le Burhan da hemen kapı önünde konuşuyordu. Mutfaktan babama su almış çıkarken sesleri durdurdu beni, asla dinlemezdim ama sözleri kaşlarımı çatmama sebep olunca adımlarım kesildi.

"Kalbim? Sözü yaptık tamam ama, düğün için bekleyebiliriz." Diyordu Burhan.

"İstemiyorum." Buket'in kısık ama itiraz istemeyen ses tonu kaşlarımı havalandırdı.

"Kırgınsın, sinirlisin, biliyorum ama sonra çok pişman olursun."

"Bunları konuştuk Burhan, istemiyorum."

"Neden?" Buket sessiz kalınca Burhan ısrar etmeye devam etti. "Buket?"

Arkadaşım biraz daha sessiz kaldı, sonra kısık ama sinirle bir sesle bir anda konuşmaya başlayınca dolduğunu anladım. "Annemle her konuştuğumda 1 ay sonra döneceğiz kızım, 2 ay, 3 ay, uzayıp duruyor. En son konuştuğumuzda da..."

"Ne dedi?" Burhan'ın çekinerek sormasıyla Buket'in yüz ifadesini hayal ettim. Kırgındı.

Patladı. "Siz yapın o zaman düğünü, biz dönünce tanışırız damadımızla, dediler." Gözlerim şokla büyüdü; Nilüfer teyze bunu nasıl söylerdi? Burhan da benimle aynı şaşkınlığı yaşıyor olsa gerek ki Buket devam etti ve ağlamaya başladığını anladım. "Ne diyeyim ben şimdi bu sözün üstüne?"

Biraz öne kayıp ufacık onlara baktığımda Burhan'ın bir merdiven aşağıda, Buket'in bir merdiven üstte olduğunu ama boylarının böylelikle eşitlendiğini gördüm. Burhan, Buket'i kendine çekip yumuşakça sarıldı.

Buket ellerini yüzüne kapatmış o şekilde omzuna yaslamıştı yüzünü. Boğuk çıkan sesiyle dediklerini zar zor anladım. "Beni yalnızlığa alıştırdılar zaten."

Burhan birkaç dakika ağlamasına izin verdi, onun sıkıntısıyla sıkıntılandı. Bir kolunu beline sardı, diğeriyle saçlarını sevdi. "Üzülme sen, tamam..." dedi çaresizlikle, yutkunduğunu gördüm. Buket geri çekildiğinde elleriyle yüzünü kavradı. "Bu gece de burada kal, Aysuna'yla oturun biraz, dertleşin; iyi gelir sana." Buket çocuk gibi başını sallayınca hüzünlü bir tebessüm etti Burhan, ben de ona eşlik ettim. "Uyumadan önce ararım, tamam mı? Gecelere kadar oturmayın, sonra gözlerin şişiyor." Deyince, Buket güldü. Ben de gülümsedim, onu güldürmek için söylemişti bunları. Burhan da gülümseyip yanaklarını sevdi. "Ağlamak yok."

Başını salladı yine ama bakışlarından olsa gerek Burhan ikna olmadı.

"Aklım sende kalıyor, bakma öyle."

"Tamam ya." Diye mızıldandı Buket, bir elini omzuna koydu ama Burhan'dan bir santim uzaklaşamadı.

Burhan yüz mimiklerini ölçüp gözleriyle de sözlerini telkin ettikten sonra Buket'e bakmaya devam ederek içeri doğru bağırdı. "Aysuna."

Geri çekildim, biraz bekleyip çıktım. "Efendim?"

"Buket'i alıp içeri geçer misin?"

Arkadaşıma ilerledim, haberim yokmuş gibi omuzlarını tutup kendime çevirince başını omzuma koydu hemen yeri orasıymış gibi. "Güzelim ne oldu?" Burhan başıyla içeriyi gösterince onaylayıp kapıya döndürdüm ikimizi. Buket'in ağladığını görünce annemler de endişeye kapıldı, bu akşamın istediği gibi olmadığını düşündüler büyük ihtimalle.

Buket ise beni şaşırtarak başta anlatması gerekenleri şimdi anlatarak hepimizi daha çok üzdü. Burhan'a söylediklerini detaylandırdı. Ebeveynlerinin gelmesi uzun sürecekti ama düğünü ay sonu yapma sebebi bu değildi, ailesinin onlar yokken yapmasına izin vermesiydi üzücü olan.

Ben başta ailesi Burhan'ı istemiyor sanmıştım ama durum çok başkaymış.

Kırgınlığı ailesinin Burhan'ı istememesi değilmiş, kırgınlığı onlarsız bir düğünü kızlarına reva görmeleriymiş.

Odaya geçtiğimizde Burhan arayana kadar biraz da biz dertleştik. Onlar konuşurlarken ben de yatakta yanında oturuyordum, sosyal medya da gezerken sms'den bildirim geldi.

"Buket niye ağlıyordu? 😥" (23:56)

Yakışıklı da uyumamıştı belli ki hala ve Buket'in ağladığını görüp üzülmüş olacak ki bu saatte bana yazıyordu. İnceliğini yerim.

Ciddiyetle tuşlara dokundum. "Ailevi problemleri var, düğün için sıkıntılı birazcık." (23:57)

"Düğün için sıkıntılı mı? Vaz mı geçiyor yoksa? 😮" (23:57)

Kaşlarım çatıldı. "Felaket tellalı mısın?" (23:57)

"😁." (23:58)

"Şirinlik yapma!" (23:58)

"Şirinin miyim gerçekten? 😍😎" (23:58)

Gülüp gözlerimi devirdim. "Sen 27 yaşında mısın gerçekten?" (23:58)

"Evet. 😉" (23:59)

"Sen bunu nereden biliyorsun bornozlu? 🤨" (23:59)

Dalga geçeyim derken kendimi kazığa oturtmuştum. Parmaklarım tuşlar üstünde kala kalırken ne uydurabilirim diye düşündüm. Hemen yanımdaki arkadaşımın sesi kulağıma geldi ve Burhan'ın varlığını hatırladım. Alt dudağımı dişlerken cevap yazdım.

"Buket, Burhan'dan bir yaş küçük olduğunu söylemişti de. Oradan hesapladım. Sayısalcıyım sonuçta. 😋" (00:01)

"Senin matematik dehalığını üniversiteler görse bırak ikiyi, on kere bile kalırsın o sınavda. Haberin olsun da, sakın hocaların yanlarında çaktırma." (00:01)

"Çok komik." (00:01)

"Güldüysen işe yaramıştır, çünkü ben yerlere yattım. 😅" (00:01)

Bir öncekine gülmemiştim ama buna güldüm, çünkü yazıyla bile sempatik olabilmeyi başarıyordu.

"Gece gece hiç çekilmiyorsun Gökmen abi." (00:02)

Yemi at ve bekle Aysuna.

"Abi? 😨🤒" (00:02)

"Abi miiii?" (00:02)

"Oradan bakınca abine mi benziyorum bornozlu?" (00:02)

"Ha?" (00:02)

"Pişt aloo, sana diyorum." (00:02)

"Abisinin gülü? Ha?" (00:02)

"😤." (00:02)

Balık olta da.

Peş peşe gelen bildirimlerine bu sefer ben katılarak güldüm, onun ekrana doğru somurttuğuna o kadar emindim ki. Buket, Burhan'la ciddi bir konuşmanın içinde olduğu için benim yatakta tepinerek aşağı doğru kaymama tuhafça baktı. Gülerken ekranı ona tuttum, dört saniye de okuduklarıyla o da gülmeye başladı.

Burhan'ın, "hangi komedi skeci o?" Diye soruşunu duydum. "Ben de izleyeyim... Neye güldünüz ya bu kadar?"

Buket gözündeki yaşı silerken, "Aysuna'ya yanlış örnek olmuşum da, ona gülüyorduk." Dedi.

Burhan da güldü. "Neyse boş ver, öğrenmek istemiyorum."

Onlar konuşmalarına devam ederlerken ben yüz üstü uzanıp dirseklerimi yatağa dayayıp telefonu yüzümün hizasına kaldırdım.

"7 yaş büyüksün ya o yüzden dedim. 😁" (00:05)

"Senden büyük, bilgili, olgun, yaşamış, tecrübeli, görmüş geçirmiş olduğum için mi bu muameleyi görüyorum şu an? Ha? 😶😕" (00:05)

Başımı geriye atarak güldüm. "Kabul ediyorsan bundan sonra abimsin? 👍" (00:06)

"Aksini istetene kadar süründürürdüm seni de..." (00:09)

"İşte..." (00:09)

"Ben dayanamam." (00:09)

Hep, telefona bakarak mal mal sırıtan kişilerin o ekranda ne gördüklerini merak ederdim. Meğerse buymuş. Tabii ki bir Gökmen değildi gördükleri ama bu sırıtmanın manasının bu olduğunu şimdi öğreniyordum ve o mal olarak sıfatlandırdığım kişilerin yanında kendime de bir yer açıyorum.

Gökmen'e karşı hissettiğim hoşlantı, içine 3 tane kabartma tozu atılan bir kek gibiydi ve fırının içinde geçirdiği her dakika da daha da kabarıyor, büyüyordu. Benim ateşim oydu.

Yanaklarım sırıtmaktan ağrırken cevap yazdım.

"Neyse ki merhametlisin..." (00:10)

"Neyse ki. 🙈" (00:10)

Utanırmış da. Hiç inandırıcı değil Gökmen'cim. O kadar sempatikliğe ve flörtözlüğe sahipken en ufak şeye utandın mı güya? Güleyim de ziyan olmasın. Ama utandığını hayal etmek bile gülümsetti beni.

"Şapşik." Diye mırıldanıp son sözlerimi yazdım çünkü yarın erkenden dershaneye gidecektim, yatıp uyumam gerekiyordu.

"O zaman..." (00:11)

"Hayırlı geceler Gökmen bey." (00:12)

"Size de..." (00:12)

"Hayırlı geceler Aysuna hanım." (00:12)

🏍

Dershane de dakikalarımı devirirken aklımda tuhaf bir şekilde sadece derslerim vardı. Buket 10 dakika önce çıkmıştı dersten ve kapının önünde beni bekliyordu. Eve giderken market yapıp pasta yapacaktık. Güzel vakit geçiriyorduk böylece ve zamanımızda geçiyordu.

Bizim ortak hobimizdi pasta.

Dershaneden çıktığımda arkadaşım kapının önündeydi ama yalnız değildi. Burhan ve Gökmen motorlarının ön tekerleklerini karşılıklı getirecek şekilde park etmiş, motorlarına yaslanmışlardı. İkisinde de motorcu ceketi vardı, tişört ve kot pantolon uzun bacaklarını sarmış ama yapışmamıştı.

Buket, Burhan'ın önünde dikilirken konuşuyordu ve ikili de onu dinliyordu pür dikkat.

Yaklaştığımda beni ilk fark eden Gökmen oldu ve dudakları anında kıvrıldı. Buket, yanına vardığımda kolunu omzuma attı ve kısaca hepsiyle selamlaştım. "Ne konuşuyordunuz?" Diye sordum, Buket'e bakarken.

"Bizim işimiz var diyorum, bunlar pikniğe gidelim diyor." Kötü bir şeymiş gibi suçlayarak beyleri gösterdi. İkisine baktığımda asaletlerini fark etmemek mümkün değildi ama buradaki en değerli parça benmişim gibi Gökmen beni süzüyordu.

Bu sabah günlük planımda motor olmadığı için aşık olduğum kombinimleydim; baldırımın yarısında biten çan, tek renk elbisem sıfır kolluydu ve boğazıyla beraber gerdanı da açıktı. Üstüme belimin üstüne gelen kırmızı deri ceketimi almıştım. Converse ayakkabılarımı giymiştim.

Elbisemin bacak detayından sonra Gökmen'in yüz ifadesi değişti ve bakışlarını çekip başını kaldırdı, başka yöne baktı. Kısalığı onu huzursuz etmiş olmalıydı.

"Ne işiniz var diye sorduğumda pasta yapacağız diyor." Dedi Burhan, o da Buket'i bana şikayet ediyordu.

"Siz ne çabuk özlediniz bizi ya." Dedi gülümseyerek ama nazlı bir ifadeyle. "Daha dün akşam birlikteydik."

Buket'e bakarken tebessüm ettim.

"Pastayı akşamda yaparsınız Buket, şimdi gidelim işte."

Buket beni bırakıp Burhan'a doğru bir adım attı. "Yav sen iş adamı değil misin? Sabah sabah ne işin var burada?"

"Öğlen oldu Buket."

"Soruma cevap ver."

"Benim iş yerim orası, iptal edemeyeceğim şeyleri asistana hallettirdim, geldim. Yarın iş başı yapacağım zaten." Bozulmuş gibi duraksadı. "2 gün üst üste görünce sıkılıyor musun sen benden?"

Kollarını göğsünde bağlayıp yan döndü ve düz ama aynı zamanda da çok şey anlatan bakışlarıyla sözlüsünü süzdü. Onların ortak nokta bulmasını beklerken gülümsedim.

Gökmen benden sabırsız çıktı ve motorundan ayrıldı. "Amma uzattınız ha." Dedi. "Gideceksek gidelim, izin alıp duruyorum zaten iş yerinden. Kovacaklar sonunda beni, değsin bari."

İzin alıp duruyorum deyince aklıma motor sürdüğümüz gün geldi. Benimle ve bizimle bir şeyler yapabilmek için izin alıyordu ve o manada demese de ses tonu kendimi kötü hissetmeme sebep oldu.

Burhan destekçisini bulunca hemen harekete geçti. "Çok haklısın kardeşim. Hadi gidelim Buket." Elindeki kaskı Buket'in kafasına geçirdi nazikçe, onun vizörden arta kaldığı kadar gözüken gözlerine bakıp gülümsedi şirinlik yaparak.

Gökmen bana kask uzatınca göz göze geldik. Gülümsemiyordu ve bu garip geldiği kadar kötü de hissettiriyordu. Ciddi değildi ama sempatik de değildi.

Kaskı, bakışlarımı eğerek aldım. Buket, Burhan'ın arkasına bindiğinde ninja çalıştı ve dershaneden çıkan öğrencilerin dikkatini çekti.

Kaskımı takıp bağladım, sonra da çekinerek Gökmen'in arkasına ilerledim. Artçı ayağına basıp havalanınca eteğim hafif esen rüzgarla havalandı. Gökmen önüne bakmasına rağmen hemen elini uzatıp eteğimi indirdi, böylece hafifçe bacağımı da kavramıştı. Düşmemek için omuzlarını kavrayan ellerimle öylece ayakta kala kaldım, açık olan vizörlerimiz sayesinde göz göze geldik.

Sinirle solur gibi omuzları inip kalktı. Motordan indi ve beni bindirdi, eteğimi baldırlarımın altına sokarken tenime değen parmakları gıdıkladı, alt dudağımı içten dişledim; yutkundum.

"Bu biraz fazla uzun olmuş." Diye mırıldandığını duydum huysuzca. Başımı kaldırıp ona baktığımda hiç takmadan motora bindi ve ilerleyen Burhan'ın arkasına takıldı. Bir anda öne atılmasıyla ben de öne gittim, göğsüm sırtına çarparken ellerimde belini sardı.

"Yavaş!" Diye tısladım ama kasktan dolayı boğuk çıktı. Hareketleri soğuktu ve sinirimi bozduğu için ses tonumda bozulan moralimle beraber değişmişti.

"Mecbur öyle olacak zaten." Dedi giderken, sağa sola bakıp arabaların arasına girdi. Burhan önde yerini koruyordu.

Neden böyle davrandığını anlayamadım, dün akşama ve hatta 10 dakika öncesine kadar iyiydik. Bir anda değişen hareketleriyle afalladım. Ta ki anayola çıkıp Burhan basarken onun normal hızda kalışına kadar. En ufak bir hız belirtisinde eteğim yukarı sıyrılıyordu, zaten kısaydı, yukarı çıktığında bikini giymişim gibi kasıklarıma kadar geliyordu.

Bir elim hep beline sarılıyken öbürü sürekli açılan etek kıvrımlarımı aşağı çekiştirip durdu. Motora bununla binmek çok zordu.

İkinci kere ışıklarda durduğumuzda Burhan hızlı gittiği için ışığa yakalanmamıştı ve biz tek kalmıştık. İki yanımızda araba vardı, Gökmen ellerini depoya koymuş direkt önüne bakıyordu. Benimle konuşmuyordu.

Ellerimi belinden çekip geri çekildim ve ışığı öyle bekledim, o soğuk yapıyorsa ben de yapardım. Ki yapma sebebi de beni sinir etmişti. Eteğim kısa diye miydi şimdi bu tavrı? Sevgilim ya da eşim bile değildi, neyin tavrıydı bu? Karışma hakkı yoktu ki olsa bile bu şekilde yapamazdı.

Işık uzun süre kırmızı da kaldı, diğer yollardaki arabalar geçti.

Gökmen robot gibi başını sağa çevirdi, bana değil yandaki arabaya baktı bir şey dikkatini çekmiş gibi. Arabaların camları siyah kaplama olsa da içleri gözüküyordu, ben de baktım ve şoför koltuğundaki adamın bacaklarıma baktığını gördüm.

O kadar kötü hissettim ki, ellerim hemen eteklerime gitti, indirmeye çalıştım. İşe yaramadı çünkü boyu zaten bu kadardı.

Gökmen bir anda hırsla kaskını çıkarttı; saçları diken diken oldu. Öyle ki hızından korktum. Yana uzanıp arabanın camına kıracak gibi vurunca bacaklarıma dalmış olan adamında korktuğunu gördüm. "Önüne bak, önüne!" Diye bağırdı gür, kalın bir tonla, araba seslerinden başka ses olmayan yolda sesi yankılandı. Herkes bize baktı. "Sikmeyeyim şerefini!"

Adam tavrını bozmadı ama tırstığını görmemek mümkün değildi, tek elini direksiyona koyup önüne döndü.

"Piç!" Diye mırıldanıp kaskını geri taktı Gökmen.

Tanıştığımızdan beri onu ilk defa bu kadar kızmış görüyordum, ayrıca küfür de etmişti. Ürktüğüm için yeşil ışıkla beraber hareket edişimizde ellerimi arkaya koyarak tutundum. O da bunun farkındaydı ama hiçbir şey yapmadı.

Yol boyunca moralim bozuk olduğu için ne rüzgarın tadını çıkartabilmiştim, ne de motorun. Orta hız da geçtiğimiz yolların eşsiz manzarasını bile izleyemedim.

Uzun yolcuğun sonunda piknik alanına vardığımızda motorla girdiğimiz için ücret ödedik, Burhan'la Buket'i bulmamız fazla vaktimizi almadı zaten, yanlarına gittiğimizde onlar çerezleri çikolataları masaya yaymıştı bile.

Motorlar yan yana kalırken indik, kaskı çıkartıp motorun üstüne koydum. Saçlarımı düzeltirken Gökmen de kaskını çıkartıp bana baktı ama üstümde çok durmadan arkasını döndü. Sırtına baka kaldım.

Soğuk yapıyordu bana bildiğin!

Sinirle nefes verip yutkundum. Üstü açık kamelyaya oturduğumuzda Buket'i yanıma çekmiştim, sevgilisinin yanına oturamadığı için bana tersçe baktı bir saniye kadar ama umursamadım, çünkü böylelikle Gökmen de benim yanıma oturamamıştı, ona ceza!

Burhan düğün tarihi aldığını söyleyince Buket hemen kınayı konuşmaya başladı, onu sadece ben ve Burhan dinliyor olsak da üçümüze anlatıyordu.

Gökmen çekirdek çıtlarken başını başka yöne çevirmişti karşısında ben olduğum için, rastgele baktığına emindim ama başının çevrili olduğu yönde kız grubu vardı ve kızlar da ona kaçamak bakışlar atıyorlardı.

Gökmen yeşilliği seyrettiği için onları görmüyordu ve dalgındı ama içimdeki amansız kıskançlık damarı beni sarstı. Dişlerimi sıktığımı fark ettiğimde kendimi toparladım hemen.

Şurada bir yarım saatten biraz fazla bir zaman önce Gökmen'e kıskandığı için içimden ne haddine diyordum.

Başımı kendi kendime belli belirsiz salladım, sonra boş olan su şişelerini gördüm. İki tanesini kapıp, "Gökmen benimle su almaya gelir misin?" Diyerek ayaklandım. Hepsi bana baktı ama Buket'le Burhan hiç üstümde kalmadı, onlar sohbetlerine geri döndüler. Masanın üstü çekirdek kabuklarıyla dolmuştu.

Gökmen başını kaldırıp bana baktı. "Niye?" Diye sordu düz, güzel sesiyle. "Çeşme şurada, git al." Ters değildi ama o tatlı sesini ve sempatik tavırlarını anında özlemiştim.

Dilimi ısırdım. Huyuna gideyim bari azıcık. "Şişeler ağır, yardım et işte."

Gözlerime bakıp başını çekti, başka da bir şey demeden ayaklanınca rahatladım. Beraber, yan yana çeşmeye yürümeye başladık. Boş şişelerin biri bir elimde, diğeri bir elimdeydi. Onunla konuşmak istiyordum ama ellerini ceplerine sokmuş sadece önüne bakıyordu.

Çeşme biraz insanlardan uzak bir köşedeydi, görünürdeydi ama bağırsak sesimiz anca giderdi.

Ben eğilip şişenin ağzını çeşmeye tutmaya yeltenince hemen bana bakıp elimden aldı ve kendisi eğildi. Ben de gerisin geri diklendim. Kıskanç seni!

Ellerimi arkamda birleştirip olduğum yerde prenses elbisesi giyen çocuklar gibi salınmaya başladım, elbisemin dipleri ufak ufak havalanarak hareketlenince Gökmen eğildiği yerden etek uçlarıma baktı. Sesli soluyup suya döndü.

"Pantolonlarının hepsi kirli miydi?"

Sonunda diline kavuşabilmişti Gökmen beyimiz.

"Hayır." Dedim.

"O zaman neden giymedin?"

"Canım istemedi."

"Uzun elbise kıtlığı mı vardı?"

"Hayır."

"O zaman neden canın istemedi?"

"Tercih etmedim."

"Siyah çoraplarının hepsi yırtılmış mıydı?"

"Hayır."

"O zaman neden tercih etmedin?"

"Çünkü siyah çorabım yok." Deyip güldüm, kendimi tutamamıştım.

Başını kaldırıp bana aşağıdan boş boş baktı.

Omuzlarımı silktim gülümserken. Yanaklarını içeriden ısırdığını görünce rahatladım yine, yumuşuyordu konuştukça. Ama iradesi de güçlüydü, tepkisiz kalıp suya geri döndü. Diğer şişeyi koyup diklendi ve karşımda belirdi böylece.

"Güzel bacaklarını herkesin görmesine gerek yok bence."

Sonunda açılmasıyla sesli güldüm. "Kaç saattir bunun soğukluğunu mu yapıyorsun?" Diye sordum öyle olduğunu bile bile, yeter ki konuşsun benimle diye.

"Anlamamışsın gibi."

"Anlamıştım." Sessiz kalıp önüne dönünce, "kıskanıyor musun sen beni?" Diye sordum.

Bana baktı ve hiç çekinmeden, uzatmadan, "senden hoşlandığımı gizliyor muyum sence?" Diye sordu, benim soruma karşılık olarak cevap niteliğinde. Anlık gelen itirafıyla kaldım, gözlerine bakarken artık soğuk değildi göz bebekleri, sadece kıskançlıktan dolayı biraz kızgındı... İki adım yanaştı ve dibime girdi. "Hiç gizlemedim."

Başımı ona doğru bayağı bir kaldırıp gözlerine baktım, hülyalanmış gibi sadece baktım ve o da gözleriyle beni etkisi altına almaktan memnun biçimde durdu, bekledi, anın tadını çıkarttı.

"Elbise giyemez miyim yani?" Diye sordum kısık sesle.

"Giy." Dedi omuzlarını hafifçe silkerken. "Kısıtlayan mı var?"

"Şu anlık babamdan başka biri olamaz da zaten ama soğuk yapıyorsun."

"Yani?"

"Soğukken hiç şirin değilsin, biliyorsun değil mi?"

Dudaklarıma bakıp süzerek gözlerime çıktı, yutkundu. "Yaparım." Dedi çocuk gibi bir inatla. "Sana ne, soğuk benim, sıcak benim."

"Bacak benim, elbise benim."

"Bak işte ne güzel anlaşıyoruz." Dedi. "Herkes kendi kararlarında, herkes kendi yolunda."

Kaşlarımı çattım. Olmasını umduğum, istediğim ilişkimizi başlamadan bitiriyor muydu o? "Derken?"

Gözlerime bakarak belirgin bir nefes aldı verdi. Sağ eli kalktı, işaret parmağının sırt kısmı saçlarımdan arta kalan gerilmiş boğazımda tüy kadar hafif şekilde gezindi. Titredim ama umursamadı, ben gözlerine bakmaya devam ediyordum ama onun gözleri parmağını takip ediyordu.

"Hiç sevgilin oldu mu? İlişkin falan?"

Bu sorusunu hiç beklemiyordum, üstelik bedenimde bıraktığı küçük dokunuşlarının devasa etkisi dilimi damağımı kurutmuştu. Yutkundum. "Ne?"

Gözlerime baktı, sonra elini geri çekti. Bir anda ruh değişimi yaşadı ve şirince sahte bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına, gözleri kısıldı. "Evliliği sevgililikten ayıran tek şey nikahlar ve tensel temaslardır bornozlu." Dedi, kaşlarımı çattım; ne alaka şu an? "Bir ilişki içine girdiğinde artık yalnız değilsindir, sen diye bir şey yok, siz diye bir şey var. Ben diye bir şey yok, biz diye bir şey var."

Onu kışkırtmak adına, "tam olarak hangi olmayan ilişkimden bahsediyoruz?" Diye sordum. O ise beklediğimin aksine sadece samimi bir şekilde gülümsedi. Sonra taşan şişeye dönüp suyu kapattı, şişeleri alıp diklendi ve gözlerime gülümserken imayla bakıp yan dönüp yürümeye başladı.

Bu kadar mıydı? Konuşma bitmiş miydi? Sonuca varmış mıydık? Ne sonucuna varmıştık? Niye öyle gülümsedi bana?

"Gökmen?" Diye seslendim arkasından. Yürümeye devam edince de koşarcasına uzun adımlarla yanına vardım. Beraber ilerlemeye başladık, yandan attığım kötü bakışlara sırıttığı her anda ise ağzına bir tane vurasım geliyordu.

Gıcık seni.

"Bir tanesini bana ver." Deyip şişeye elimi uzattım ama vermedi. "Versene."

"Gerek yok, taşıyorum ben."

"Ağır değil mi? Bir tanesini alayım bari."

"Bunun cevabını vermiştim sanki ben sana daha önce." Karizmatik sırıtışıyla yan gözle baktı bana.

Aklıma düşen anımızla gülümseyerek önüme döndüm. "İyi, bay güçlü."

Sessizce güldü.

"Ne kadar ağırlık kaldırıyorsun?" Diye sordum, gözüm ceketinin sardığı kollarına kayınca.

"25." Dedi önüne bakarken.

Ellerimi tek tek kaldırıp gösterirken, "12 buçuk, 12 buçuk?" Diye sordum, şaşırmıştım.

Gülüp başını bana doğru yatırdı. "Ne? Tabii ki hayır. 25, 25. 50 kilo kaldırıyorum."

50 kilo canımı alsalar kaldıramazdım. Gözlerim büyüyünce daha fazla dayanamıyormuş gibi gülmeye başladı. "Ah bornozlum, çok safsın. 50 kilo ne kız?" İki elindeki 10 kiloluk şişeleri ağırlık kaldırır gibi kaldırıp indirdi. "55, 55 kaldırıyorum."

Gözlerim daha çok büyüdü. "110 kilo mu kaldırabiliyorsun?"

Gülümserken başını salladı. Kollarını, başımı geri çekerek hayran hayran süzünce göğsü kabardı. Hemen kafamda hesap yaptım, şişeler artı benim kilom çok fazla bir şey yapmıyordu. 78 kilo onun için hiçbir şey olsa gerekti.

"Beni sırtında taşıyabilir misin?"

Önce gülümseyerek gözlerime baktı, tam cevap verecekken bacaklarım aklına gelmiş olacak ki onlara bakıp sustu, ve, "hayır." Derken önüne döndü.

"Ama lütfen." Diye sırnaştım. "Şişelerle beni kaldırabilecek misin çok merak ediyorum."

"Kaldırmak mı?" Dedi, onu küçümsemişim gibi. "Squat bile yaparım üçünüzle."

"E o zaman? Hadi ne olur?"

Adımlarını durdurup yüzünü bana yaklaştırdı. "Senin giydiğin kıyafetten haberin var mı? Katil mi edeceksin kızım beni? Sırtıma çıktığında bacakların tamamen açılır."

Huyuna gittim çünkü gerçekten istiyordum beni taşımasını. "Çok kimse yok etrafta, hem masaya yaklaştık mı inerim, söz." Gözlerime bakmaya devam edince şirince gülümseyip gözlerimi kırpıştırdım.

İç çekti, önüne dönerken yenilerek, "iyi, tamam." Dedi.

"Evet." Ellerimi yumruk yapıp kendime çektim, sonra hızlıca arkasına geçtim. Hiç eğilmediği için zıpladım. Kollarımı boynuna, bacaklarımı beline doladığımda tek vücut olacak kadar temas halindeydik. Vücudu, ağırlığım ve atlamamla sallandı ama dik durdu; güçlüydü... Gülümsedim sevinçle. "Tamamdır, gidebiliriz." Diyerek ileriyi gösterdim.

Güldü. "Peki bornozlu kaptan."

Ben de güldüm. Başımı sol yanından çıkarttım, yanağımı kulağı üstüne koydum, sıcaklığı tenime yayıldı; saçları saçlarıma sürttü. Ceketi, ceketime değip hışırtılı sesler çıkartırken bacaklarımın alt kısmı ara sıra değdiği pantolonunun kumaşıyla karıncalanıyordu. Başını ufacık çevirip gülümsememe baktı, gülümseyerek önüne döndü.

"Pasta yapacak mısınız eve gidince?" Diye sordu, küçük adımlar atarken.

"Evet." Dedim, düşüncesiyle bile ağzım sulandı.

"Bir parça kalırsa bana da versene?"

"Yaptığımız zaman üşenmez de gelip alırsan veririm tabii. Hem taze taze yersin."

"Sen bitince ara beni, gelir alırım."

"Tamam."

"Neyli yapacaksınız?"

"Buket meyveli çok seviyor, öyle yaparız büyük ihtimalle."

"Ben çilekli severim." Dedi çocuk gibi, önüne bakarken çilekli pasta hayal ediyordu sanki.

Gülümsedim. "Meyveli işte." Dedim konuşmayı uzatmak ve ona dalaşmak için.

"I-ıh, sadece çilekli. Az kremalı, bol kekli."

"Sipariş veriyor bir de. Cık cık cık." Diğer taraftaki yanağına hafifçe şakadan vurdum.

Ben vururken gözünü kapatıp kafasını bana doğru eğdi, sonra gülümseyerek geri çekildi. "Yapsan ölür müsün çilekli?"

Yalandan düşünür gibi durdum ve genzimden ses çıkarttım. "Belki yarısını meyveli, yarısını çilekli yapabiliriz. Olur mu?" Biraz diklenip öne eğildim gözlerine bakmak için.

Bana bakıp başını salladı. "Olur." Gülümseyip önüme döndüğümde hala bana bakıyordu. Bir anda durdu ve, "öpsene bir daha." Dedi. Kaşlarım havalanırken gözlerine baktım. "Yanağımdan."

Bu nereden çıkmıştı şimdi? "O bir kere olur." Dedim utanırken.

"Niyeymiş o?" Dedi bozulurken, çocuk gibi kaşlarını çattı. Sert halini görmesem hep bu şekilde hayal ederdim onu ama kızgın halini de görmüştüm ve bu hallerinin sadece belirli zamanlar da belirli kişilere özel olarak ortaya çıktığını anlamıştım... Gözlerimi kaçırıp dudaklarımı büzdüm. Sırıttı. "Yoksa kaçacak bir yere mi ihtiyacın var yaptıktan sonra?"

Sırtında olduğum için fazla da kaçıramıyordum gözlerimi, bedenim zaten tepesindeydi. Utanarak, "yaaa." Derken tepindim inmek için. "Bırak, indir beni."

Squat pozisyonunda biraz eğilip şişeleri bıraktı ve boşalan elleriyle hemen çıplak bacaklarımı kavradı. "Bir şey konuşuyoruz ya, nereye?" Boynunu tamamen çevirip gözlerime baktı. Bu yakından gözleri çok güzel gözüküyordu. Bu manzara için kira ödemeliydim.

"Öpmeyeceğim." Dedim inatla burnumu diklerken. "İndir beni, geldik zaten neredeyse."

"İlla öpücük almam için motora mı bindirmem lazım seni?" Gözlerini kıstı tatlı bir ifadeyle.

"Neye bindirirsen bindir, istemiyorum. Öpmeyeceğim."

"Niye niye niye niye?"

"Sen de öpücük meraklısı çıktın ha. İndir diyorum beni ya, tembel hayvan gibi yapıştın bacaklarıma." Dedim tepinirken.

Güldü. "Sen kaç saattir benim sırtıma öyle yapışmış vaziyettesin. Benim sesim çıkıyor mu? Hem de yük taşıyordum."

"Senin keyfin yerindeydi o yüzden." Kendimce lafımı atıp son bir kuvvet çırpındım ve indim sırtından. Saçlarımı iki elimle arkaya savurup, "yok sana çilekli pasta." Deyip ilerlemeye başladım.

Arkamdan gülüyordu, ne de çok gülüyordu. Hep neşesi yerindeydi, beni mini etekli görene kadar yani. O kısım hariç.

Masamıza yaklaştığımızda o kız grubunun motorların yanında olduğunu gördük. Buket, Burhan'ın yanına geçmiş koluna iki eliyle sarılmıştı, sahiplenici yüz hatlarına gülmemek için dudaklarımı sıktım. Masanın orada durduğumuzda kızların Burhan'a ithafen konuştuklarını ama sadece Buket'i muhatap almak zorunda kaldıklarını gördüm. Burhan sonradan azar yememek için başka yönlere bakarken Buket kızlara cevap veriyordu.

Motorla fotoğraf çekilmek istiyorlardı, bunda sorun yoktu ama sonra Burhan'ı da istediklerini anladım. Hem motorla hem de motorcuyla çekilmek istiyorlardı.

Gökmen suları bir adım öne eğilerek masanın yanına bırakınca dikkatleri ona çekildi. İçlerinden biri çıkıp, "merhaba." Diye şakıdı adeta.

Gökmen başıyla selam vererek karşılık verdi.

"Biz sorun olmazsa motorlarla fotoğraf çekilmek istiyoruz da." Dediğinde, Çicek'e ve ninjaya baktım. Karşılıklı o denli asil duruyorlardı ki.

"Tabii buyurun." Dedi Gökmen nezaketle. Oğlum onların niyetleri motor değil!

"Rica etsek sizle de çekilebilir miyiz? Motorcu hayranıyız da."

"Hepiniz mi?" Diye mırıldanmıştım ve duyan tek kişi olarak Gökmen buna bıyık altından gülümsedi.

Sonra ciddileşti. "Maalesef olmaz." Diyerek yine aynı şekilde reddettiğinde kızlar şımarık mırıltılarla üzüldüler güya. Yüzüm buruşurken dudağımın sol üst köşesi kalktı. "Siz çekilebilirsiniz ama." Motorları gösterip masaya oturdu, ben kızlara bakmaya devam edince de yana eğilip uzandı, bileğimden tuttuğu gibi çekip yanına oturttu. Oturmuştum oturmasına ama kafam dönmüş, gözlerim hala onlara bakıyordu.

Kızlar da zaten sadece motorlar olunca fazla ilgi göstermediler, bir iki tane çekilip gittiler.

Buket, "Aysuna, az önce Kübra teyze aradı, akşama misafir varmış. Geç kalmayın dedi." Deyince, ona döndüm. "Telefonun burada kalmıştı da çalınca açtım." Başımı sallayınca Burhan'a döndü. "Yolda giderken markette duralım olur mu? Malzeme alacağız biz."

"Olur kalbim." Deyip kolunun altına aldı, başının üstünü öptü.

Ben onlardan bakışlarımı kaçırırken Gökmen dik dik bakıyordu ama içli içli bakıyordu. Sonra o da gözlerini eğdi.

Yiğidim istiyorsan sevgili, ben buradayım. Boştayım. Gel bana. Sen de sarılma hakkını kullan üstümde, öp başımdan. Neyi bekliyoruz daha acaba?

"Kına alışverişine benim gelmem gerekiyor mu?" Diye sordu Burhan, Buket kolunun altında kalırken başını kaldırdı.

"Bilmem." Dedi arkadaşım da, nereden bilsin? Hayatında hiç kına alışverişi mi görmüştü. Ben de görmemiştim gerçi, ilki Buket olacaktı. Ama sanki ben bilgiliymiş gibi hemen dönüp bana baktı. "Burhan gelecek mi bizimle alışverişe?"

Omuzlarımı kaldırdım bana dönen üç çift gözle. "Ben nereden bileyim, ama gelmez herhalde. Onu ilgilendiren hiçbir şey yok çünkü. Kaftan alınacak, ikramlar hazırlanacak, davetiyeler ayarlanacak. Aha bak buldum, varmış. Davetiye seçeceksiniz."

Buket bak varmış dercesine Burhan'a döndüğünde müstakbel eniştem biraz sıkıntılı gözüktü. "Önümüzdeki bir hafta çok meşgulüm ama, davetiyeyi de bensiz seçsen olmaz mı?"

"Saçmalama." Dedi her harfini belirgince çıkararak Gökmen. "Koca hafta da bir iki saatini ayıramayacak mısın Buket'e?"

Burhan ona gözlerini büyütüp dişlerini sıkarken ölümcül bakışlar attı ama Gökmen'e hak verip ona dönen Buket'le mimikleri anında düzeldi. "Gökmen doğru diyor, koskoca hafta. Davetiye seçmek öyle zor bir şey değil."

Burhan sıkıntılı bir kararsızlıkla duraksayınca kıyamadım ve ben de konuya dahil oldum. "Bir iki saatlik boşluğu da yoktur belki, işler yoğundur."

Burhan bana bakarak başını salladı ama ilk tepki Buket yerine Gökmen'den geldi. Bedenini yarım bana döndürdü, gözleri kısılırken kınayan bakışlar attı.

"İnsan sevdiğine vakit ayırır canım, bir iki saati bile yokmuş-muş-muş. Oldu!"

Burhan'ın neden müsait olmadığını bilmiyordum ama Gökmen'in de amacının ne olduğu pek anlaşılmıyordu. Kör falan mıydı acaba? Burhan'ın mimiklerinden halini bir ben mi görmüştüm.

Daha ağzımı açamadan Gökmen bacağına tekme yedi. Acıyla inleyip yüzü buruşurken önüne döndü.

Burhan ona sert baktıktan sonra Buket'e döndü, zaten ailesi yoktu, Burhan'ın da bu detaylar da yanında olmaması kötü olurdu ama ben iki tarafa da empati yapmaya çalışıyordum.

"Bir araya sıkıştırırım, anlaştık?" Buket kafasını salladı. Burhan başının üstünü öptü yine, kendine çekip yeşillik alandaki bir noktayı gösterip ikisinin duyabileceği bir şeyler söylediğinde gülümsediler.

1 saat daha oturduk, kına muhabbeti biraz daha sürdü sonra Gökmen bize Uçurtma'da Burhan'ın geçirdiği kazalardan birini anlattı. Komik olduğu kadar ilgi de çekiciydi ve yüzüm empati kurarken buruşmaktan bir hal olmuştu, kaza anındaki can acısını hayal bile edemezdim.

Gitme vakti geldiğinde ortalığı temizledik. Kasklarımızı giyerken Burhan motoruna binmişti, kollarını deposuna dayayıp öne eğildi ve Gökmen'e, "gelirken çok yavaş geldin, hiç senlik değil, niye? Bir şey mi oldu yolda?" Diye sordu. Buket de arkasına bindi.

Gökmen, "yolda pezevengin biriyle karşılaştım. O yüzden." Dedi, detayları es geçerek.

Burhan kaşlarını çattı. "Kavga etmedin değil mi?"

"Etsem burada ne işim var? Nezarethane de olurdum." Eldivenleri giymeyi bitirmişti.

Ben motora binmeye kalkınca bir elimi tutup, kolunu belime sardı her gün yaptığı bir işmiş gibi, hiç zorlanmadan kaldırdı bedenimi; kendimi kuş kadar hafif hissettim bir an. Şaşkınlığımı fazla üstümde tutamadan bir diğeri eklendi; etek diplerimi baldırlarımın altına sıkıştırmaya başladı. Burhan ve Buket bu hallerimiz çok normalmiş gibi karşılarken, "niye?" Diye sordu Buket.

"Canlı çıkamazdı elimden de o yüzden." Başımı yana eğip ona açık vizörden baktım ama görmemezlikten gelerek kendi kaskını taktı ve ceketinin fermuarını çekti. Sonra durup bana baktı, "bacaklarına örtmemi ister misin?" Diye sorunca, kaşlarımı çattım. "Üstünü örtüyorum altın açılıyor, tam bulamıyorum ki seni." Diye mırıldanarak önüne döndü.

Burhan yola girmek için hareket etti.

Koluna sert olmasını umduğum şekilde vurmaya kalkınca gülüp kaçtı benden. Nereye kaçıyorsun acaba, önüme bineceksin şimdi! Motorun önünden dolaşıp diğer tarafa geçti ve bindi, anahtarı çevirip çalıştırdı. Motor gücünün sesiyle ilk defa biniyormuşum gibi heyecanlandım.

Bmw s1000rr'ın sesi, büyüktür, tüm motor sesleri.

Gökmen'in beline sarıldım ve karnını cimcikledim, az önce kaçtığı için başarısız vurma girişimimden dolayı. Gülerken karnını içeri çekti. "Rahat dur kız."

Sayesinde cinsiyetimi sevmeye başlamıştım. O kelimeyi öylesine tok ve tatlı bir tonda söylüyordu ki, dudaklarım kendiliğinden kıvrılıyordu.

Dönüşte yine yavaş gitti. Rüzgarı böyle daha az hissetsem de şikayetçi değildim.

Şehre yaklaştığımızda markette durduk. Ben Buket'le markete girerken onlar motorlarında oturup beklediler. Malzemeler evde vardı. Biz de üç çeşit meyve aldık, çileği biraz daha fazla aldığımda Buket nedenini sorguladı, ben de söyledim; bana şeytan gülüşünü atıp marketten çıkana kadar alttan alttan dürtükledi durdu.

Çıkış kapısından çıkarken, "ben önce eve uğrayacağım Su, duş alıp üstümü değiştireceğim. Haberin olsun, tamam?" Dedi.

"Tamam."

Kaskımı takabilmem için poşeti Gökmen'in kucağına koyduğumda poşeti iki sapından tutup açtı, başını içine soktu. Çileği hem gördü, hem de kokusunu aldı, gülümseyerek başını kaldırdıktan sonra bana baktı.

Hiç pas vermeden bindim ve onun gibi etek diplerimi baldırlarımın altına sıkıştırdım. Sonra poşetimi geri alıp, "hadi, yürü şoför." Dedim.

Başını geriye atarak gülünce kaskının arkası kaskıma vurdu, kafam acıdı. "Ah." Anın tatlı siniriyle omzuna vurunca daha çok güldü, motoru çalıştırıp yola çıktı.

Yavaş geldiğimizden olsa gerek yol bitmek bilmemişti. Yanından çabuk ayrılmak istediğimden değildi ama bir an önce eve gidip pastayı yapmak istiyordum, sonra da Gökmen'i çağırıp yedirecektim. Beğeneceğine emindim ama onunla o anı yaşamak istiyordum bir an önce.

Sanki artık bize aitmiş gibi olan sokağın başında durduk. Gökmen benden önce inip kaskını çıkarttı, poşeti alıp inmeme yardım etti tek eliyle.

Kaskla poşeti değiş tokuş ettiğimizde, "senin iki tane kaskın var, neden ben sana kask getiriyorum ki?" Diye sordu. "Onlardan birini getirsene."

"Olmaz. Onları ilk motoruma saklıyorum, özel bir an için yani."

"Haa, tamam o zaman." Duraksayıp etrafa bakındı. Gidecektim ama tam önümde duruyordu ve veda etmeden de gitmek bana -bize- yakışmıyordu. "Pasta ne zaman olur?" Diye sordu bir anda, gözlerime baktı; rengini, bakışlarını yaradana kurban!

Kendim hesaplarken ona da saydım. "Üstümüzü değiştireceğiz, malzemeleri hazırlayacağız, meyveleri doğrarız, kek pişirme derken 2-3 saati bulur sanırım."

"Geç oluyor ama, o saatte yersem kilo alırım." Yeminle motor kısmı hariç tam babamlık damat.

"Bir şey olmaz, sonra diyete girersin." Uzanıp kol kasını sıkarken şakasına, "150 bastın mı da, oldu bu iş." Dedim.

"150 mi? Direkt ağırlığı üstüme at, öldür beni, hiç uğraştırma boşuna yani."

Güldüm. "Drama kraliçesi seni."

Ellerini ceplerine sokarken güzel gülümsemesi eşliğinde omuzlarını kaldırdı... Onu saatlerce seyredebilirdim. Lakin annem zaten beni bekliyordu, geç kalmıştım. Sanki annem çağırmasa yapabilirmişim gibi...

"Ben gideyim, geç kaldım... Pasta için ararım."

"Tamam."

Yanından geçip gidecekken bizim eve doğru giden Kutlu ve ailesini gördüm, benimle birlikte Gökmen de gördü ama onun dikkatini sadece Kutlu çekmişti. "O kim?" Diye sordu ben daha 3 adım atabilmişken. Durdum.

"Kim?" Dedim anladığımdan emin olmak için.

"O çocuk." Dedi başıyla işaret ederek.

"Komşunun oğlu, benim de arkadaşım."

Bana garip, ciddi bir bakış attı, bugün onu ikinci kere farklı gördüm. Gözlerim üstünde kalırken o evime doğru baktı, kaldı öyle. Ben de baktığımda Kutlu'nun bize baktığını gördüm, annesiyle babası eve girmişti ama o bizi görmüş olacak ki durmuştu. Bakışlarımız buluşunca tepkisiz kaldı ve benden Gökmen'e dönerek onun gibi bakışlarını ondan çekmedi.

"Arkadaş ha..." Diye mırıldandı hoşnutsuzlukla yanımdaki beyefendi. "Kademesi ne?"

"Orta."

"Sizin eve niye giriyor şu anda?"

"Misafirliğe geliyor ailesiyle."

"Aileleriniz ne kadar yakın?"

"Orta."

Niye rapor veriyordum bilmiyorum ama dilim bana sormuyordu, aklımda ne saklıysa Gökmen sordukça karşılık veriyordu.

"Hımmm."

Kutlu'ya bakmaya devam edince yan çehresini süzdüm. "Gideyim mi artık?" Diye dalgasına sordum ama o bana bakıp başını ciddi bir ifadeyle salladı.

Gitmek için bir adım atmışken kolumu kavradı, benim attığım adımı kendisi yaklaşarak tamamladı ve ona dönmüş olan yüzüme doğru eğildi.

Kutlu'nun bakışları altında dudaklarını yanağıma, ama dudaklarıma çok yakın bir noktaya bastırdı. Benim aksime derince, kocaman öptü. Öperken kokumu içine çekti, tenimin üstündeki dudaklarının hafifçe iki yana kıvrıldığını hissettim.

Loading...
0%