Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@dangerous_hatun

Hava karardıktan sonra bile orada kalmaya devam ettiğimiz için Buket'i aramıştım. İkimiz bu akşam onun evinde kalacağız diye konuştuktan sonra annemi arayıp söyledim ve bunun tam olarak yalan olmadığını kendime telkin edip rahatlamaya çalıştım.

Çiçek yanımızda dururken Gökmen'le bariyere yaslanmıştık.

Uzun otobanda bir sürü yarış yapıldı, motorların önümüzden geçerken ki hızları ve çıkarttıkları sesleri dönüş yolunda bile kulaklarımın içinde, gözlerimin önündeydi. Bir ara Atakan -kumral- Gökmen'e de yarışa girmesini söyledi, tezahüratlar yapıldı onun için ama Gökmen reddetti.

Yine onu yarışırken görememiştim.

Orada bulunduğumuz süre boyunca düz bir ifadesi vardı, sadece ona bir şey söylediğimde bana dönüp tebessüm ediyordu, soruma cevap verip gülünecek bir şey varsa gülüyordu ama sonra önüne döndüğünde ya da diğerlerine, soğuk durmasa da iş adamı gibiydi.

O tatlı bir adamdı, konu işi olana kadar...

Buket'lerin evi bizim evden iki sokak uzaktaydı, Gökmen beni kapıya kadar bıraktığında temassız bir veda gerçekleştirdik. Dış kapının önüne bile bırakmış olsa ben eve girene kadar bekledi.

Buket kapıyı açtığında zombi gibiydi, bu yüzden küçük bir çığlık attım korkudan, saçları dağılmış, gözleri yarı baygındı.

Tamam uyurken hepimiz dağılıyorduk ama Buket o kadar hararetli yatıyordu ki, Burhan'a, onu evlenmeden önce bu halde görmesini tavsiye etmem gerektiğini düşündüm.

Gökmen de ben çığlık atınca dış kapıdan girip gelmişti, karanlık sokakta kapı aralığında önce beni gördü, sonra Buket'i görüp o da irkildi. "Tövbe Bismillah." Dediğini duymuştum.

Gülmemek için dudaklarımı sıkarken, "bir şey yok, bir şey yok, Buket." Dedim açıklayarak.

"Yeminle söylemesen tanımam." Deyince, Buket, "defolun gidin evimden." Dedi uykulu bir kızgınlıkla ve arkasını dönüp salona girdi, oradan da odasına geçti.

Gökmen'le göz göze geldiğimde, "burada kalmak istediğine emin misin?" Diye sordu, gözleri hafifçe irileşmişti.

Güldüm. Omuzlarımı şirin bir ifadeyle kaldırıp indirdim. "Mecbur." Dedim. Etrafa bakındım. "Sen git artık, geç oldu."

Başını sallayıp hala açık olan kapıdan içeri baktı uzakta olsa da. "Allah yardımcın olsun, gece su içmeye kalktığında gözlerin kapalı git." Ciddiydi ama dalga geçiyordu.

Gülümsedim. "Defol." Dedim kolumu kaldırıp kapıyı göstererek. Arkadaşımla dalga geçiyordu bir de, cık cık! Gıcık seni!

Güldü. "Görüşürüz."

El salladım sırtına bakarken. Kapıdan çıkıp gittiğinde ben de içeri girdim. Birazdan gece olacaktı, ona rağmen yanıyordu ortalık. Elimi yüzümü yıkayıp odaya sessizce girdim, Buket'in pijamalarından birini alıp üstümü değiştirdim. Saçlarımı da açıp onları özgürlüklerine kavuşturduğumda yatmaya hazırdım, Buket'in çift kişilik yatağının bir tarafına yattım ama genişçe ve yüz üstü yattığı için bana doğru attığı bacağının birini üstüme almak zorunda kaldım.

Yatağa gireli yarım saati geçmiş olmasına rağmen mutluluktan uyuyamıyordum. Bugün yaşanan her şey o kadar güzeldi ki, her bir anını gözlerimle görmüştüm ama keşke fotoğraflarını da çekebilseydim.

Fotoğraf deyince aklıma geldi. Yan tarafımda olan komodine uzanıp telefonumu aldım, sosyal medyadan Gökmen'e mesaj attıp fotoğrafımızı istedim.

"İnsan önce bir eve vardın mı, iyi misin diye sorar. 😏 Hemen foto hemen foto. 😕" (01:23)

Gülümsedim, gözlerim uykusuzluktan ağrıyordu artık. "Cevap verebildiğine göre iyisin..." (01:24)

"Kahve sevmeyen, huysuz, zevksiz, bornozlu..." (01:24)

Detay verişini yesinler. "Fotoğrafımı alayım." (01:24) Ama çıkma teklifimi alana kadar sana böyle davranacağım Gökmen bey!

Önce fotoğraf ekranıma düştü sonra da mesajı. "Aynı zamanda da güzelsin ama haberin olsun. 😉" (01:25)

Gözlerim, onlara vuran yapay ışığı bastırabilecek kadar parladı. Kocaman gülümsedim, elmacıklarım şişti, yanaklarım yoruldu. Alt dudağımı hafifçe dişledim. Parmaklarım ekran üstünde titredi bir süre, yazmak isteyip yazamadığım bir sürü şey vardı. Ve biraz daha beklersem ilk açılan olmaktan korktum.

Bu yüzden de hızlıca yazıp çevrimdışı oldum.

"Hayırlı geceler." (01:27)

Galerime düşen fotoğrafa bakmak için oraya girdim. Yüzlerimizi yaklaştırdım, uzaklaştırdım, duruş şekillerimizi inceledim, dakikalarca baktım. Gerçekten de bugün gibi şenli bir görseldi. Rengarenkti, gözlerimizin içleri mutluluktan parlıyordu. Gülümsemelerimiz yetersiz kalacak gibiydi ama aynı zamanda da kocamanlardı.

Bana sarılış şekli... Bir anda özlem bastı, tekrar sarılsın istedim.

Bu fotoğrafı, gün içinde çekme imkanımın olacağı tüm fotoğraflara tercih ederdim. Tekti ama çok şeydi.

🏍

Cumartesiye gözlerimi Buket'in, Burhan'la yaptığı konuşmasıyla açtım. Ne sabah ama... Bir sevgilimiz yok ki, güne onun günaydın mesajıyla başlayalım! Bak şimdi aklıma Gökmen gelince sinirlendim. Tembel herif!

Bugün annemde evde olduğu için kına alışverişine çıkacaktık, o yüzden erkenden dikilmişti ayağa Buket. Zaten bir Burhan, iki okul, üç de böyle önemli anlar onu erkenden yataktan ayırabilirdi.

Ara sıra ben de yapabiliyordum ama nadiren.

Saat dokuza gelirken annemin muhteşem kahvaltısı için eve gittik. Buket'in aceleci tavırları yüzünden hızlı hızlı yedik yemeklerimizi ama babam, "yavaş yiyin, midenize oturur." Demesiyle bir miktar yavaşladık.

"Aysuna?" Dedi babam, gelecek olduğu konunun ciddiliğini haber veren ses tonuyla. Ağzım doluyken masaya eğilmiştim, ona alttan baktım. "Bu aralar hiç ders çalışırken görmüyorum seni!" Sakin ama tehdit edercesine sinsiydi.

Zar zor yutkundum, Buket'le göz göze gelince o da ağzına atmak üzere olduğu kepek ekmekle bana baka kaldı. Derslerimi asla aksatmayan bir öğrenci olarak son günlerde hiç çalışmayarak göze batmam çok normal olsa gerek.

"Çalışacağım." Dedim içime kaçmış sesimle.

"İyi." Dedi babam, çayını yudumlamadan önce, "ben uyarımı yapayım da." Dedi, içti, bardağını masaya koyup bana baktı. Sinan amcanın sözlerini yutamamış gibi bir siniri vardı ama bana karşı da sakindi. "Üçüncü sınavı kazanamazsan ne olacağını biliyorsun, değil mi kızım benim?" Gözleri belli belirsiz büyüdü, korku filminde gibi hissettim.

Tabii ki de biliyordum. Dördüncü bir şansım olmayacaktı. Tabii ki de okul için olurdu ama motor için olmazdı. Eşek gibi kendim çalışıp almak zorunda kalırdım.

Başımı sallayınca babam da bana eşlik etti. "Okeyiz?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"Okeyiz baba."

"Güzel." Masadan kalktı. "Afiyet olsun o zaman."

Annem gülerken Buket'le ben babamın arkasından bakıyorduk. "Sanki iştah bıraktın da Hamit amca." Diye söylendi. "Benim bile iştahım kaçtı." Bana baktı, hüsranla arkama yaslandım. "Yalnız tehditi çok kaliteli. Yapıyor bu sporu."

"Buket sus." Dedim dişlerim arasından.

Susup önüne döndü.

Annem gülmeye devam ederken Barkın da ona eşlik ediyordu. "E o zaman ben doydum, sizin de iştahınız kaçtıysa kalkın gidelim. Erken kalkan yol alır."

Buket hiç itirazsız kalktı, ben de mecbur peşlerine takıldım. Babam istese bugün gitmeme izin vermez, ders çalışmak zorunda bırakırdı beni ama sınavı kazanmamı istediği kadar, motor da almak istemiyordu. Arada kalmıştı. Yine de zorlamadan ben çabalayayım istiyordu.

Barkın, babamla kulübüne üye olduğu çocuklar için düzenlenen halı saha maçına giderken biz de annemle çarşıya yol aldık. Bu iş, söz alışverişine hiç benzemiyordu, kesinlikle bir güne sığabilecek bir şey değildi.

Bir de Buket gibi zor beğenen biriyle alışveriş yapmak, ölüm gibiydi. Girmedik bindallı mağazası bırakmamıştı, neyse ki çok da fazla yoktu. Burhan yarın müsait olduğu için davetiyeyi onlar yarın beraber çıkıp seçeceklerdi, düğün tarihi de basılacaktı hem.

Haftaya da iki gün düğün alışverişi olacaktı, Burhan'ın annesiyle çıkılıp altınlar falan alınacaktı, klasik alışveriş yapılacaktı, gelinlik, damatlık, abiyeler, takım elbiseler derken... Düğün günü.

Vay be, o an henüz gelmemişti bile ama zaman ne de hızlı akıyordu. Düşünmek bile gözlerimi dolduruyordu, Buket'im evlenecekti!

Mayıs ayının bitmesine iki hafta kalmıştı ve bilin bakalım kim hiç ders çalışmamıştı. Sınava bir ay kalmışken bendeki bu rahatlık adam öldürürdü.

Yarın da Gökmen'le gideyim sonra söz verdim kendime, düzenli çalışacaktım.

Her yer kapanana kadar gezdik sanırım, kına işleri bitmemişti ki bitse bile annem çarşıyı buldu mu, onu oradan söküp almak ne mümkün!

Bir ara önünden geçtiğimiz bir takı mağazasında gözüme çarpan şeyle duraksadım, kollarıma girmiş olan annemle, Buket de ani fren yapmak zorunda kaldılar. Kapının yanındaki anahtarlıkların içinde orta boy, tek başına takılmış sarı bir motor tekerliği anahtarlığı gördüm.

Çiçek'in anahtarı tek başınaydı, Gökmen anahtarlık takmamıştı. Alsam acaba takar mıydı? Takmasa bile bu inceliği yapmak istedim, annemleri çok bekletmeden hızlıca alıp çıktım. Kaybolmasın diye çantamın en güvenli köşesine koydum.

Gökmen bugün mesai yaptığı için hiç yazmamıştı, yazmasını beklediğimden değil, bekliyordum orası ayrı, en azından yarın için yazabilirdi ama çalıştığı için yazmamıştı. Ben de ayaklarım ağrıyana kadar gezdiğimiz için yazamamıştım.

Cumartesi cumartesi ne mesaisi diye sorası geliyordu insanın. Bırakında insanlar azcık dinlensin da. Acaba nerede çalışıyordu? Çok merak ettim bir anda.

Akşam yemeğinden sonra dolaptaki küçük kutular da olan iki dondurmayı alıp odama çıktık. Buket yatağımda yüz üstü yatmış, ders çalışırken bir yandan da Burhan'la bugünü konuşuyordu.

Bu sevgililer saatlerce ne konuşuyorlardı, hiç anlamıyorum? Yani insan bir saatten sonra sıkılmaz mıydı? Bütün günü detaylıca konuştular bildiğin!

Ben de bilgisayar masamda derslerime gömülmüştüm, laptopum sağımdaydı; konuyu anlatan bir hoca açıktı. Önüm kitap ve defterlerden oluşuyordu. Beynim jöle gibi olup kulaklarımdan akana kadar çalıştım, haftanın acısını çıkarttım ama ne kadar aklımda kaldığı meçhuldü. Ne zaman uyudum bilmiyorum ama masa başında uyuya kalmıştım.

🏍

Sabah kalktığımda yanağımda izler vardı. Her yerim tutulmuştu, özellikle de boynum ama bu sayede öğrenci olduğumu hatırlamıştım. Henüz kimse uyanmamışken ben de Buket'i ittirip yanına kıvrıldım, bir saat kadar da öyle uyudum.

Uyandığımda oda da tek başımaydım. Elimi yüzümü yıkayıp telefonumu kontrol ettim ama Gökmen hala bugün için bir şey yazmamıştı. Pijamalarımla aşağıya indiğimde annemle Barkın mutfaktaydı; sesleri geliyordu.

Buket'le babamda yan yana olan tekli koltuklara yayılmıştı, kollarını kolluklara koymuş, başlarını geriye atmış, yüzlerindeki altın maske ile gözlerini huzura kapatmış gibi oturuyorlardı.

Pazar bakımı yapıyordu babam, Buket de zevkle ona katılmış görünüyordu.

Elim kıvrılan dudaklarımın üstüne kapandı yoksa kahkahayı basacaktım. "Hayırlı sabahlar." Dedim, karşılarındaki koltuğa oturmak üzereyken.

Babam hemen gözlerini açıp bana baktı, sehpanın üzerindeki maskeyi gösterdi. "Su hemen sende sür babam, kahvaltıya geçmeden önce dursun yüzünde. Acele et." Dedi aceleci bir tavırla.

Maskeyi alıp salondaki duvara asılı olan küçük aynanın karşısına geçtim. Babam arkasına yaslanıp gözlerini kapattı yine. "Buket gece ders çalıştı dedi, onun için uyandırmadım seni."

Ben de diyorum ki bakım var da babam nasıl odamın kapısında belirmedi. Demek bu yüzdendi.

"Evet." Dedim gururla.

"Aferin kızıma." Dedi babamda gururla, peşine bütün hafta çalışmadığım için kızacak sandım ama yapmadı, hevesimi kırmak istemedi sanırım. Canım babam!

Barkın 10 dakika sonra kahvaltıya çağırmaya geldiğinde babamlar maskelerini çıkartmıştı, ben de beş dakika sonra çıkartıp masaya koştum. Boyuma göre zayıf olduğum için kilo alışım hemen belli olurdu, babam da masaya oturmak üzereyken bunu fark etti.

"Aysuna kilo mu aldın kızım sen?" Boydan süzdü.

Buket'in yutkunuşu taa bana kadar geldi. Göz göze geldik, hızla kahvaltısına dönüp yiyebildiği kadar yemeye başladı.

Babama baktım, şirinlik yaparak işaret parmağımı kaldırdım. "1 kilocuk."

"1 kilo mu?" Dedi gözleri büyürken. "Spor yapmıyor musun?"

Omuzlarım düştü. "Bir süredir yapmıyorum."

"Sen bir süredir birçok şey yapmıyorsun Aysuna!" Dedi imayla, gözlerime gözlerini kısarak bakınca dedim ki, aha, anladı. Biriyle konuştuğumu anladı, yandım, bittim. Konusu açılacaktı ve ortada kesin bir şey olmamasına rağmen doğruyu söylemek zorunda kalacaktım... Yutkundum.

"Hamit!" Dedi annem, yardımıma koşarak. "Kahvaltı ediyoruz, yeter."

Babam gözlerini çekmeden ben de çekemedim, o önüne döndüğündeyse nefes almaya başladım. Tuttuğumun bile farkında değildim! Dikkat çekmemek adına yavaşça yemeğimi yemeye başladım.

Bulaşıkları Buket'le yıkadıktan sonra salona geçtik, annem özellikle pazar kahvaltısından bir saat sonra meyve yerdi. Bacaklarının üstüne koyduğu leğende yaz meyveleri doluydu. Kesilecek olanları kesip bir Barkın'a bir babama veriyordu çünkü onlar televizyona odaklanmışlardı. Kesilmeyen meyveleri kendileri uzanıp alıyorlardı.

Başımı yumruk yaptığım elime dayamış boş boş televizyona bakmaya başladım, Buket de bana eşlik ediyordu ama daha canlıydı. Benim moralim bozuktu, ve sesli alıp verdiğim nefesleri babam fark edip bana yandan bakana kadar ben bile fark etmemiştim. Hemen kendime çeki düzen verip önüme döndüm.

O kadar biriyle konuştuğumu belli ediyordum ki, eğer babam anlamazsa salak demekti.

Buket'in çalan telefonu evdeki ikinci ya da üçüncü ses oldu çünkü arada annemde konuşup televizyona eşlik ediyordu.

"Efendim?" Dedi canım arkadaşım ve peşine Burhan'ın sesini duymamla umut ışıkları göz bebeklerime vurdu. Hemen ona baktım... Burhan'ı dinledikten sonra, "bir Kübra teyzemlere sormam lazım, az bekle." Dedi, telefonu az buçuk kulağından uzaklaştırıp anneme baktı. "Kübra teyzecim." Diye nazikçe seslenince annemle, babam aynı anda ona baktılar. Sanırım babam da kendini kübragillerden sayıyordu.

Neredeyse kendi esprime kahkahalarla gülecektim ki konunun ciddi olmasını umarak sıktım kendimi, sonra aklıma gelirse gülerdim.

"Efendim canım benim?" Dedi annemde aynı naziklikle.

"Burhan aradı da şimdi, selamı var öncelikle size."

Annemle babam başlarını sallayıp selamını alıp ona da yolladılar.

Buket devam etti. "Bu akşam bir motor festivali varmış." Dediğinde ben olayı çaktım, o festivalin bir diğer adı Uçurtma'ydı! "Burhan gidecekte, bana da gel dedi, Aysuna da motorları seviyor diye onu da düşünmüş. Gidebilir miyiz?"

Babam motorları duyunca dudaklarını büzüp önüne döndü, anneme bıraktı. Kübra Pamir, katı anne edasıyla gözlerime baktı, bir şeyler söyler gibi baktı ama annecim boşa uğraşma her ne için çabalıyorsan artık. Benim aklım çoktan uçmuştu, kalbim akşam olsa da Gökmen'i görsem diye atıyordu.

Buket'e bakıp, "en geç 10 buçuk Buket." Dedi. "10 buçuk da evde olacaksınız."

Ben ellerimi çırparken Buket gülümsedi. "11 desek."

"Şansını deneme güzelim." Deyip önüne döndü annem.

Buket de el mahkum kabul etti. Burhan'a güzel haberi verip saati konuştu. 5 gibi gelip alacaktı bizi. Ama ya, o saate daha çok vardı. Ben nasıl dayanırdım? Nasıl yaşardım o zamana kadar?

"Ben ders çalışmaya çıkıyorum." Deyip ayaklandım, vakit anca öyle geçerdi, o da belki.

Babamın memnun bakışları altında salondan çıktım. Kitaplarımı yatağımın üstüne yaydım, konu anlatımını açtım. Odaklanmaya çalıştım, dinledim, çözdüm, okudum. Vakit geçsin diye bir saatten sonra film izledim, Buket geldi onunla Uçurtma hakkında konuştuk, kıyafetlerimizi seçtik.

Saatin hala 3 olması dışında bir sorun yoktu.

"Ahhhğ!" Diye bağırıp saçlarımı çekiştirdim.

Buket gözlerini büyütüp ürkerek baktı bana. "Aha delirdi."

"Geçmiyor Buket, olmuyor, vakit bir türlü geçmiyor!"

Bu muydu der gibi bakıp gözlerini devirdi. Sırt üstü yatağa yanına attım kendimi. "İki gündür görüşmüyoruz, hiç aramıyor, mesaj da atmıyor."

"Yan yanayken yeterince flört ediyorsunuz zaten Aysuna, bari uzaktayken bir durulun."

"Katılıyorum." Dedim. "Sence de bu flört zımbırtısı yeterince uzamadı mı? Neden hala bir çıkma teklifim yok."

Dirseğini yatağa dayadı, yanağını avucuna aldı ve bana tepeden baktı. Göz göze geldik. "Erkekler." Dedi sadece, dert yanan bir surat ifadesiyle.

Gören de sanacaktı ki sorunlu bir ilişkisi var. Sonra aklıma geldi.

"Sen bugün Burhan'la çıkmayacak mıydın?"

Başını salladı somurturken. "Dün işlerini bitirememiş, pazartesi çıkarız dedi."

"Hım." Önüme döndüm. "Olsun."

Bir anda oturur pozisyona geçince yerimde sıçradım. "Sen niye Burhan'ı savunuyorsun ya bana?" Diye çıkıştı. "Olsunmuş! Niye oluyormuş? Bugün söz verdi bana."

"Ama işi bitmediyse ne yapacak ki?"

"Ben zamanında onun için okuldan kaçıyordum, hem de üniversite sınavı zamanımdayken."

"Yapmasaydın." Dedim omuz silkerek.

Baka kaldı gözlerime. Bakıştık. Sonra başını sallayarak çok sandığımın aksinde bir tepki verdi. "Doğru..." dedi, durdu. "Yaptığımdan pişman değilim, hayır. Sadece bugün gelmediği için kızdım."

"Ya Buket." Deyip ben de oturdum, bağdaş kurduğumuz için dizlerimiz birbirlerine değiyordu. "Bir boş yapma arkadaşım ya, birazdan gelince karşında görünce eriyip gideceksin, unutacaksın hepsini. Gelmişsin şimdi bana kızdım mızdım atarları yapıyorsun." Güldüm.

Gülmemek için yanaklarını içten ısırıp içe çekerken çene hattını sağa sola oynattı. "Beni bu kadar iyi tanıma, gıcık."

Gülüp kollarımı uzattım, boynuna sarılmadan önce yanağını öptüm. "Buket'im ya." Dedim uzatarak. "Biz de büyüdük."

"Öyle."

"Daha dündü bizim barbie bebeklerle oynadığımız günler. Şimdi birlikte olduğumuz," geri çekildim ve somurttum. "Birlikte olmaya çalıştığımız adamları konuşuyoruz."

Buket günlerdir gülmüyormuş gibi gülmeye başlayınca, daha çok surat astım. Bir anda yine sinirlenmişti işte o Gökmen'e!

Gözlerinde biriken yaşları sildi. "Of Aysuna." Dedi nefesleri arasında. "Bu iyiydi."

"Tam olarak hangi kısmı?" Diye sorduğumda daha çok güldü, elini omzuma koyup bana dayanmıyor muydu bir de?

"Buket çekil." Deyip itince, sol omzu üstüne yatağa düştü gülmekten nefesi kesilmiş biçimde.

Kollarımı göğsümde birleştirip dudaklarımı sıktım.

Hele bir sevgili olalım Gökmen, benden çekeceğin var!

🏍

Saat geldiğinde kapının önünde Burhan'ı bekleyen tek kişi bendim. Gün hala aydınlıktı ama güneş yavaştan yavaştan aşağılara inmeye başlamıştı.

Buket içeride annemlerle beklerken babamın arada sırada bana kadar ulaşan soluklarını duymamak mümkün değildi. O kadar sinir oluyordu ki motor festivaline gidiyor olmamıza, herhalde gerçekte Uçurtma'ya gittiğimizi duysa neler olurdu neler?

Buket'in çalan telefonuyla kapı önünde duran arabanın sesi eş zamanlı gelince kapıdan nasıl çıktığımı bir ben bilirdim, bir de Allah. Ayakkabılarım bile ayağımdaydı. Buket arkamdan, "beni bekle." Diye seslenirken, annem gülüyordu, babamsa ağzı içinde mırıldanıp durdu.

Burhan dış kapıdan girip bizi görünce tebessüm etti. "Hazır mısınız kızlar?"

"Her zaman." Dedim hevesle.

Halime gülümseyip yanına gelen Buket'le selamlaştı ve elini tuttu. Annemle babama da baş selamı verdi. "11'den önce getiririm kızları."

Annem kaşlarını çattı, diktatör ama aynı zamanda da çok tatlı görünüyordu bu haliyle. "10 buçuk dedik Burhan."

"11'den önce işte Kübra teyze." Sırıtıp bana göz kırptıktan sonra babama baktı, "görüşürüz Hamit amca." Deyip el salladı.

Annemle babam hiç memnun kalmasa da, ben de havalara uçan halimle el sallayınca en azından benim için mutluydular. Yine de 10 buçuk konusunda katı olduklarına emindim.

Yine aynı arabaydı, ben arka koltuğa yerleşip dejavu hissiyle öne eğilerek oturdum. "Çok heyecanlıyım."

Burhan arabayı hareket ettirip gülümsedi. Buket'in elini tutmuştu vitesin üstünde. "Güzel olacak güzel."

Başımı salladım, sonra arabaya ilk defa binmişim gibi içini inceledim. Aklımda olan soruları Buket dile getirdi, bu kız valla ki düşüncelerimi okuyabiliyordu. "Bu araba kimin bu arada? İkidir bununla geliyorsun?"

"Arkadaşın dedim ya."

"Hangi arkadaşın onu soruyorum Burhan?"

"Söylesem tanıyacak mısın?" Buket'e bakıp önüne döndü, şu erkeklerin boş inatları bitiriyordu beni!

"Sen söyle!" Dedi bastırarak.

"Söze gelen arkadaşlarımdan birinin, Atakan adı... Tanıdın mı?"

Buket'ten önce ben atıldım. "Aa ben tanıyorum."

Ön dikiz aynasından göz göze geldik. "Nereden tanıyorsun?"

"Gökmen'in de arkadaşları değil mi? Dün tanıştırdı beni?"

"Vaay, arkadaş tanıştırmasına kadar gittiniz demek."

Ben utanarak yerimde sinerken Buket sinirli çirkefliği ile, "biz iki yıldır birlikteyiz, ben Atakan kim bilmiyorum, Su bir gece de öğrenmiş." Dedi. "Çocuklar söze geldiklerinde gayet samimiydiler bana ama ben gülümsemekten başka bir şey yapamadım, neden acaba?"

Burhan sessiz kaldı. Trip ve azar yemek istemiyorsa bence de en iyisi buydu onun için. Gülümsememek için dudaklarımı sıkarak arkama yaslandım. Yol bitene kadar hayal kurdum. Gökmen'in bugün için benimle hiç irtibata geçmemiş olmasını es geçtim, kendi iyiliği için bugün çok güzel olsa iyi olurdu!

Burhan, yarın, akşama doğru davetiye seçmeye çıkarız deyince Buket'le konuşmaya daldılar, düğün de ve kına da istediklerini konuştular. Ben dinliyordum ama duymuyordum. Aklım başka yerlerdeydi.

Şehirden çıktık, Uçurtma'ya biraz daha yaklaştık. Motorlardan biraz uzakta durduğumuzda hemen camdan baktım, motorlar bir kenardaydı, insan kalabalığı vardı; gösteri için motor kayma ve atlama pistleri kuruluyordu. Dev baslar üç bir kenara koyulmuştu, dj köşesi ayarlanıyordu, motorlar yıkanıyordu, kızların gülüşleri, erkeklerin kalın sesleriyle yaptıkları muhabbetlerden oluşan ses cümbüşü.

Arabadan inip alana baka kaldım. Hava karardığında çok daha güzel olacağını biliyordum ama şu haliyle bile zaten harikaydı.

Burhan'la Buket yanımda belirdiğinde ilerledik. Yaklaştığımız zaman bizi önce söze gelen erkeklerden başka bir tanesi gördü; esmer saçları hafif uzundu, yeşil gözlüydü, Burhan'dan biraz kısa olsa da kalıbı ona eş değerdi.

"Hoş geldiniz." Deyip tokalaştılar.

"Hoş bulduk Yaşar." Deyince, adını da öğrenmiş bulunduk. "Gökmen nerede?" İlgimi çeken asıl yere geldiğinde onlara baktım.

"Dj'nin yanında... Sabah yarış sıralamasını hazırlıyordu çocuklarla, hava karardıktan sonra gösteriyi istedi." Buna şaşırmış gibiydi.

"Neden?" Diye sordu Burhan da, onunda garibine gitmişti. "Bunca zamandır hep gündüz yapıyoruz."

"Ben de bilmiyorum ama abuk subuk konuştu. Parlamasını istediğim bir yıldız var falan dedi, ben anlamam, sen konuş."

"Tamam."

Yaşar gitmeden önce ikimize nazikçe baş eğdi. Buket dirseğiyle beni dürttüğünde olayı anlamadığım için ona boş baktım. O ise benim aksime sırıtıyordu, gösteri dedikleri şeye neden bu kadar anlam yüklüyordu acaba?

"Ne gösterisi bu?" Diye sordum Burhan'a bakarak.

Gözlerime döndü ve duraksadı, ne diyeceğini, nasıl diyeceğini düşünür gibiydi. O kadar zor olmasa gerek bir açıklama? Buket de hadi söyle şimdi dercesine bakınca Burhan iyice köşeye sıkışmış gibi kaldı. "Gösteri işte." Dedi kalabalığa dönerken. "Gökmen akşam söyleyecek zaten." Diye mırıldanıp insanların içine daldı.

Buket arkasından gülerken mal gibi kalmış olan benim koluma girdi. "Sen biliyor musun?" Diye sorsam da gülmekten başka bir şey yapmayarak yürüttü bizi. Gökmen'i bulana kadar her yeri gözlerimle taradım, Burhan'ın onun yanına gittiğini bile bile üstelik; belki gözlerim daha erken bulur diye...

Burhan'ın, "Gökmen!" Diye seslenişini duyunca hızla başımı çevirdim.

Gökmen arkasını döndü, Burhan'ı görünce kocaman gülümsedi, dj standından atlayıp ellerini tokuşturarak yarım şekilde sarıldılar. "Neredesin sen sabahtan beri?"

"Dediler Gökmen 10 da geldi, her işe koştu. Bugün tatil yapayım dedim."

Neşesi o denli yerindeydi ki sesli güldü... Kot kumaş, asker yeşili, bol bir pantolon giymişti, bol sıfır kollusuna rağmen vücut kalıbı yeterince belliydi. Çıplak ve açıkta kalan kol kasları anında dikkat çekiyordu.

Burhan'a bulaştırdı bu halinden biraz. "Nerede olacaktım oğlum, işteydim."

Başını sallayıp bize baktı. "Hoş geldiniz kızlar." Dedi kollarını iki yana açarak. Burhan'ın yanında, Gökmen'in karşısında durduk. Buket'le aynı anda cevabımızı verdik. Gökmen'in gözleri bende takılı kalırken baştan aşağı süzdü, gülümsemesi yerini korudu.

Burhan, Gökmen'in indiği yere çıkıp birkaç kişiyle konuşurken Gökmen ikimize ileriyi gösterdi. "Ninja ve Çiçek orada kızlar, gidip oturun. İçecek bir şeyler getireyim mi size? Hava çok sıcak." Diye sordu. "Hepsi alkolsüz." Diye de temenni verdi.

İstemedik. Bir şey içip, yiyemeyecek kadar heyecan doluydum. Sen yetersin bana yakışıklım!

"Tamam o zaman, akşam başlayana kadar Burhan'la meşgul olacağız biz. Beklerken canınız sıkılmaz değil mi?"

"Ben arabada sıkılmaya başlamıştım." Dedi Buket, dirseğimi boşluğuna geçirince inleyip iki büklüm oldu. Gökmen gülümsedi. "Neydi günahım hiç bilmiyorum, bir motorcu sevgili ve motorcu en iyi arkadaş; hem de ikisi de fanatik... Allah'ım!" Söylenerek motorlara doğru uzaklaştı. Arkasından bakarak güldüm sessizce.

Gökmen iki adımda yeteri kadar dibime girince başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Nasılsın görüşmeyeli?" Diye sordu.

'Şimdi mi aklına geldi?' diyesi geliyordu insanın ama dilimi ısırdım ve bu güzel gün hatırına gülümsedi. "İyiyim, sen?"

Yüz ifadesi bok gibi imajı verse de, "idare ederdi." Dedi gözlerime bakarak. "Bugün için heyecanlı mısın?"

"Bildiğin sorular soruyorsun ya, çok canım sıkılıyor Gökmen."

Güldü. "Seni bilmem ama ben heyecandan patlamak üzereyim."

Belliydi zaten, yerinde duramıyordu. "Neden?"

"Bu gösteri yılda iki kere oluyor, ben hayatımda çok kez katıldım ama bu farklı. Benim için bir ilk." Gözlerimin içine bakarak söylemesi beni düşüncelere itti, içim titredi. Ben neden diye soramadan, "neden farklı olduğunu görürsün." Dedi.

Bugün neden en bilgisiz olan benmişim gibi hissediyordum?

"Peki." Dedim sessizce. "Motorların oradayım."

Başını salladım. "Tamam."

Buket'in olduğu yere yürüdüm, arkamdan baktığı hissiyatı peşimi bırakmayınca yürümeye devam ederken başımı çevirip baktım ve oradaydı, bıraktığım yerde durmuş bekliyordu. Göz göze gelince gülümsedi, ben de gülümserken önüme döndüm.

Bir dudak hareketiyle beni böyle etkiliyor olabilmesi ondan ne kadar hoşlandığımı gösteriyordu. Kapılmıştım ona, akıntısına dalıp gitmiştim.

Buket, Ninja'nın üstüne oturmuş bacaklarını da gidonlara uzatmıştı. Ayaklarına vurup itince, "hey!" Deyip bana baktı.

Ona ters bakışlar atıp gidonları okşadım. "Size ayaklarını mı uzatıyor, oy kıyamam." Eğildiğim noktadan gözlerimi kaldırdım. "Zalim!"

"O bir MOTOR!" Dedi bana doğru eğilirken, seslicene baskı yaptı.

"Hehe, ondan." Deyip Çiçek'e oturdum. Bacaklarımı iki yana açıp depoya dirseklerimi dayadım ve telefonumu çıkartıp onunla ilgilenmeye başladım; kalçam hafif aşağıya kaymıştı ve belim kavislenmişti.

Çok değil 19-20 dakika sonra gür bir kız sesi, "sen!" Deyince, neden bilmem üstüme alınıp etrafa bakındım. Buket'in ise umurunda değildi, sanırım bu ikimizin özgüven kademesini gözler önüne seren bir açıktı.

Ama yanılmamıştım, kalça kıvrımlarını zor kapatan kot şort, dizlerine gelen bot ve crop giyen bir kız uzun adımlarla bana doğru geliyordu, hemen arkasında motorlarına yaslanmış kız grubu vardı ama onlar hareketsiz kaldılar.

Bu havada bot mu? Gerçekten mi? Ben güzellikten çok rahatlığa önem verdiğim için bu tür insanları asla anlayamazdım.

Kız başımda dikilince telefonumu kapatıp diklendim. "Ben mi?"

"Evet, sen." Dedi sert bir tonda. Kızgın görünüyordu.

Buket de yerinde diklenip kıza sen hayırdı bakışlarını attı.

"Ne oldu?" Diye sordum sakince.

"Bu motora oturamazsın!"

Buket, "Allah Allah, o niye?" Diye sorunca, kız ona bakmadan cevap verdi. Gözlerini benim gözlerimden bir saniye bile ayırmıyordu.

"Bu motor Gökmen'e ait, ve ondan başka kimse binemez! Kendisi sevmez bir kere, bu görüntüden haberi var mı?" Aşağılar gibi süzdü.

Başımı az çevirip Buket'e bakınca bana bildir şuna haddini dercesine baktı. Kıza baktım. "Haberi var." Dedim.

Alayla güldü, bana inanmamıştı.

"Kimsin ki sen?"

Öyle olmamasına rağmen sırf başımdan savmak için, "kız arkadaşıyım." Dedim. Kız kala kaldı. "Ve oturmamı o söyledi."

"Sen?" Dedi işaret parmağını uzatıp. "Gökmen'in? Kız arkadaşı mısın?"

Dişlerimi sıktım. Sinirli soluklarım sessizdi ama göğsüm sinirden ağrıyordu.

"Ece!" Diye kalın, dişler arasından gelen bir ses işittik. Ece arkasını dönünce benim de görüş açıma Gökmen girdi. Yanımıza gelip durdu. "Kendi işine bak!" Diyerek direkt kovdu onu. Soruyu duyduğuna emindim ama hiç muhatap olmadı. En azından onu kapak etmek için bile evet demedi.

"Ben senin motoruna oturduğunu görünce..." dedi içine kaçmış sesiyle Ece.

"Biri motoruma oturuyorsa bununla ben ilgilenirim, sana kalmadı." Başıyla yanı işaret edip kaybol dercesine baktı.

Ece, bana çıkıştığı konuda rezil olunca sinirle dişlerini sıktı; çene hattının kalınlaşmasından bunu anlamak zor değildi. Bakışlarını çekip hızla uzaklaştı.

Ben arkasından bakarken Gökmen bana baktı. Buket, "bu da neydi böyle?" Diye sordu hoşnutsuz bir tavırla. "Neyin atarı bu? Hanımefendinin kuyruğuna mı bastık yanlışlıkla?"

Gökmen umursamayın dercesine başını iki yana salladı. "Kedi ulaşamadığı ete mundar dermiş." Dedi, sonra yandan bana baktı, o zaman gözlerimiz birleşti. "Bir ekleme de ben yapayım... Ve çevresindekilere kokmuş gözüyle bakarmış."

Motoruna oturmam ve sevgilisi olma detayım kızı rahatsız etmişti, Gökmen'in sözleriyle birleşince anladım. Başımı eğdim. Onun bakışları altında Çiçek'in üstünde oturmak rahatsız hissettirdi bir anda.

Gitmeye kalktı ve gitmeden önce beni gösterip Buket'e, "sana emanet." Dedi. Buket de onaylayınca, "niye ona emanet oluyormuşum?" Diye arkasından seslendim. Yürümeye devam ederken sadece omuzlarını silkti.

"Sence?" Diye uzanıp sırtımdan dürttü beni Buket. "Bir tane şıllığı kovamadın başımızdan, beceriksiz. Ben olacaktım var ya, saçını başını yolmuştum iki saniye de."

"Yapsaydın o zaman!" Diye çıkıştım.

"Senin kara sineklerini niye ben savıyorum Su hanım?"

Burnumdan soluyup dudaklarımı büzdüm. Öne eğilip alnımı depoya dayayıp öyle kaldım. "Kara sinek falan istemiyorum."

"Direkt gübreye talip olamazsın canım, kusura bakma."

"Gökmen'e bok deme." Diye huysuzlandım boğuk bir sesle.

"Bak anlamışsın, harika." Alkış yapıp sustu.

Bazen en sevdiğim can arkadaşımı boğasım geliyordu.

🏍

Hava kararmaya durduğunda müzik önden geldi. Alanın dört bir köşesine, parçalara ayrılarak direkler dikilmişti ve spot ışıklar aydınlatıyordu etrafı. Motorlar çalışmaya başladı, bir tarafta yarışlar olurken diğer tarafta küçük gösteriler vardı. Dans edenler, sohbet edenler...

Burhan'la Gökmen içeceklerle yanımıza geldiğinde Çiçek'ten indim ve Gökmen'le yan yana kalçalarımızı yasladık. Bir sürü kişi daha çevremize toplanınca sohbeti onlar ilerletti, ben sadece dinledim.

Bir ara heyecan verici bir ses oluştu uzaklarda. Önümüzdeki kalabalık yarıldı ve uzaktaki boşluğa bembeyaz bir bmw yerleşti; araba! Kimse garipsemedi, oysa ki Burhan bizi normal bir arabayla getirdiğinde bile değişik bakışlara maruz kalmıştık.

Hemen peşine de aynı şekilde bembeyaz olan bmw bir motor geldi. Arabanın önüne park etti.

Arabadan bir adam indi, motordan da kız. Merak ve ilgiyle onları seyrettim. Kız kaskını ve eldivenlerini çıkartırken arabadan inen adam yanına gelip arkadan sarıldı ve gülüştüler.

"Çiftler mi?" Diye sordum.

"Yüzyılda bir gerçekleşen arabacı-motorcu tutulması." Dedi Gökmen. Önümdeki yarılan kalabalık tekrar halka şeklini alınca çifte olan görüş açım kapandı ama sesleri, gülüşleriyle beraber bize ulaşıyordu.

Sözlerine herkes güldü, ama o çifte hayran gibiydiler. Gelişlerinden bile asalet akıyordu ve özellikle bmw'ci bir adamın, motorcu biz kızla olması aşırı imkansız geliyordu. Özellikle bmw diyordum çünkü o arabayı kullananlar sadece arabalarına aşık olurlardı. Bir kızla, hem de motorcu bir kızla ilişkisi o kadar yabancıydı ki...

Hikayelerini merak etmiştim.

"Gökmen!" Diyen bir erkeğin sesiyle başlarımızı çevirdik ve dj'yi gördük. "Zamanı geldi."

Ona baktım, neden bilmiyorum, sıfır kollusundan taşan kol kaslarının gerildiğini gördüm. "Tamam." Dedi, sonra Burhan'a baktı ve başıyla işaret etti.

Burhan kafasını sallayıp Buket'den ayrıldı, müzik kısılırken kalabalığa bağırdı. "Zamanı geldi gençler!" Küçük gösteriler ve yarışlar dururken insanlar ellerindeki içecekleri kaldırıp çığlık attılar.

Biri bana da neyin zamanı geldiğini söyleyebilir mi?

Ortada bir alan boşaltıldı. Belirli kişiler motorlarına bindi ama hareket etmediler. Müzik yoktu, konuşma yoktu, sessizlik içinde olacak olanı beklerken onlarca motorcuya göz gezdirdim. Sanki bu sessizlikleri saygıdandı.

Ninjanın kalın ve tok gücünün sesi, sessizliği yarınca ortadaki boşluğa gelen Burhan'ı gördüm. Kaskı yoktu, ceketi ve eldivenleri de öyle. Motora asla binilmemesi gereken bir şekilde binmişti. Buket'e bakıp gülümsediğinde arkadaşımın da başını yana yatırmış sevgiyle gülümsediği gördüm.

Burhan gel dercesine başıyla işaret edince, güldü ve, "yine mi?" Dedi. Ortaya ilerledi, tam motorun ön tekerleğinin önünde durunca Burhan biraz geri kaydı, gaz vererek hareket ettiğinde çığlıklar ve tezahüratlar yıktı geçti.

Buket'in etrafında tekerlek yakarak drift yapmaya başladı.

Gözlerime bayramı getiren görüntüyle kocaman gülümsedim ama kaşlarımı da çattım, anlamadığım için. "Bu da ne?"

Burhan durmadan bir sürü tur attı etrafında. Peşine yanımda olan Gökmen'in de kaybolduğunu fark edince yalnız kaldım, gülümsemem düşerken önüme döndüm. İçimdeki huzursuzluk Burhan'ın durmasıyla ve orta alana aynı şekilde Gökmen'le Çiçek'in girmesine kadar sürdü.

Kask yoktu, herhangi bir önlem de öyle. Sadece o ve Çiçek.

Herkes şaşkınca Gökmen'e baktı, Gökmen bana. Neler oluyordu? Küçük bir ara gaz verip elini kaldırdı, işaret ve orta parmağıyla beni çağırdı. Üstünde olan tüm gözler bana dönünce far görmüş tavşan gibi kala kaldım.

Parmağımla kendimi gösterince başını salladı. Ben durmaya devam edince Buket gelip kolumdan tuttu ve ortaya çekti, benim şaşkınlığım artarken çevremizdeki insanlar 'ooo' gibi seslerle tezahüratlar yaptılar, çığlıklar attılar.

Kaçırdığım bir şey vardı, ama ne?

Buket'le ben ortada yan yana kalırken, Gökmen'le Burhan bizi ortalarına alıp karşılıklı durdular.

"Hazır mısın?" Diyerek dalaştı sanki Burhan, Gökmen'e.

"Motorunu seviyor musun?" Diye sordu Gökmen, sonra, "sana masraf çıkartacak çünkü." Deyince, gülüşmeler oldu. Buket de gülmüştü. O kadar yabani kalmıştım ki tüm olanlara.

Burhan gülüp ilk gazı veren oldu, salisesinde Gökmen de ona katıldı. Aynı anda birbirlerinin zıt yönlerine doğru tekerlek yakarak drift yapmaya başladılar; çıkarttıkları dumanlar Buket ve beni sardı. Çığlıklar vardı, sevinç nidaları, alkışlar; tebrik gibiydiler daha çok.

Gökmen ve Burhan çevremizde dönerken yere tekerleklerle siyah halka çizdikten sonra ara gaz vererek durdular, hemen birbirimizin karşısındaydık. Gözlerime bakınca adrenalinden gülümsedim. O da bana gülümsedi, göz kırpınca imalı bakışlarını anlayamadığım için kaşlarımı çatıp başımı yana yatırdım.

Buket'in arkamdaki varlığı kaybolunca başımı çevirdim, Burhan'ın arkasına binmişti. Önüme döndüğümde Gökmen'in beni beklediğini anladım, yanına gidip bindiğimde asıl olayın şimdi başladığını anladım.

Burhan'la birbirlerine başlarını eğerek işaret verdiklerinde bu sefer biz arkalarındayken drift atmaya başladılar. Buket'in çığlıklarını duydum, saçlarımı yana savuran rüzgarla ben de çığlık atıyordum ama benimki kesinlikle sevinçten kaynaklı değildi. Bu güzel olduğu kadar ürkütücüydü de.

Son hız dönen balerin de gibiydim.

Gözlerimi kapatıp başımı sırtına yaslandım ve beline sıkıca sarıldım. Gökmen'in durmak ister gibi atak yaptığını ama Burhan devam ettiği için duramadığını sezdim bir ara.

Drift durduğunda karşılıklı kaldılar. Gözlerimi açıp baktığımda Buket'in artçı ayaklıklarına basmış motor üstünde ayağa kalkmış olduğunu gördüm, kollarını iyi yana açıp çığlık atınca herkes ona eşlik etti.

Güldüm bu haline, motorları sevmeyen Buket'e de bak sen hele? Nefeslerim o kadar hızlıydı ki halsiz düştüm bir anda. Ama bu mutluluğumu asla engelleyemedi. Motor sever olarak hız korkumu yenmeliydim sanırım!

Gökmen inip elimi tutunca ben de inmek zorunda kaldım. Burhan, "kardeşim!" Deyip, Gökmen'e sarılırken arkamızda kalan dj de, "artık kurucuların ikisini de kaybettik ha!" Diye bağırdı ve insanlar alkış tutup çığlık attılar.

Cidden artık! Neler oluyordu?

Buket de bana sarılırken Burhan'ın Gökmen'in kulağına bir şey dediğini gördüm ve Gökmen ona her ne dendiyse artık sadece samimi bir gülüş sergilemişti.

İnsanlar kupa kazanmışız gibi dördümüzü tebrik etti. Ne olduğunu bilmesem de onlara gülümsedim, kalbim dört nala koşan bir atı geçebilecek kadar hızlıydı.

Saatlerdir yüzüne hasret, sesine özlem duyduğum adam kalabalık arasında benden kayıp gidince Buket'le kaldım. Burhan, Gökmen'le erkek grubunun yanına giderken Buket'le ben kız grubuna çekildim.

Ece en uzağımızda somurtarak oturuyordu. Kızlar az önce olanlar hakkında konuşmuyorlardı ama bana attıkları sevecen, kıskanç ve eleştirisel bakışlar beni endişelendirmiyor değildi.

"Artık biri, ki o sen oluyorsun, bana burada neler olduğunu söyleyebilir mi?" Buket'e doğru eğilip fısıldamam ile kıkırdadı.

"Bu Uçurtma da yılda iki kere yapılan bir şey, vakti geldiğinde birbirinden hoşlanan motorcular hoşlandıkları kişileri ortalarına alıp etraflarında motorlarla dans ediyor ve böylece aşklarını itiraf ediyorlar."

Gözlerim, sözleri biterken büyüdükçe büyüdü. Bunun anlamı Gökmen sadece benden hoşlandığını bana değil, herkese duyurmuştu.

"Burhan da bana böyle itiraf etmişti." Buket halime bakıp güldü. "Küçük detayları da var, dinle. İtiraf eden motorcu, motoruna hiçbir güvenlik önlemi olmadan biner; anlamı, sana karşı savunmasızım demek."

Buna düşerdim işte! "Yaa." Diye fısıldadım, sadece kendim duydum. Gökmen'in o halini gözlerim önüne getirdim.

"Önce etrafında dönmesi, seni korurum ve senin için varım, hep etrafındayım demek. Sonra seninle birlikte dönmesi de, tehlike ve zorluklara birlikte varız demek."

Tüm bunlara bilmeden katılmıştım ve kabul etmiştim. Buket anlattıkça o kadar hoşuma gidiyordu ki, bilmemek önemli değildi, anlamlarını bilsem yine de yapardım.

Bu kelimelerle ifade edilemeyecek bir gösteriydi, motor diliyle aşktı.

Buket bana imalı imalı gülümserken onu görmüyordum bile, gözlerim eğilirken bir saniye duraksadım, sonra başımı kaldırdığımda uzağımızdaki erkek grubunun içinden Gökmen'le göz göze geldim. Bana bakıyordu.

O kadar güzel bakıyordu ki... Ben yaşadıklarım ve duyduklarımla sarhoş gibiydim, mimiklerim beni terk etmişti, ona baka kaldım. Ve ona tüm hafta boyunca bana basit bir çıkma teklifi etmediği için içten içe teşekkür ettim.

Bana gülümsedi, gülüşüne baktım, gözleri berrak bir cam gibiydi; içini görüyordum, çok güzeldi. O beni nasıl görüyordu bilmiyorum ama benim gözümden o tarifi mümkün olmayan bir adamdı.

Nefeslerim göğsüme tıkanmıştı. Yutkundum, kendime biraz gelişimle ben de gülümsedim hafifçe.

Yanına gitmek istiyordum, ya da baş başa kalmak. Ne zaman benimle konuşmaya gelecekti?

Gözlerini kısaca etrafta gezdirip bana boş bir noktayı işaret etti. Zamanı gelmişti, kalbim karnımda atıyordu sanki, çünkü karnımda trambolinde zıplayan bir çocuk varmış gibiydi. Başımı salladığımda yanındaki Burhan'a dönüp birkaç kelime sarf etti, onlardan uzaklaştı.

Peşine de ben gitsem çok dikkat çekerdi büyük ihtimalle ama daha fazla da dayanamıyordum artık. Buket'e baktığımda, "zamanı gelmişti." Dedi, ben demeden anlayarak. Gülümsedim onun sırıtmasına karşı. Sol arka cebimi kontrol ettim, Buket'in arkasından dolanıp uzakta kalan tuvaletlere yürüdüm. İki tane yan yana kutu vardı.

Gökmen burayı işaret etmişti ama neredeydi, olduğum yerde durup sağa sola dönerken arkamda kalan tuvaletlerden birinin kapısı açıldı ve biri kolumdan tutup içeri çekti beni. Korkum Gökmen'i görünce kayboldu, yerini kalp çarpıntısına bıraktı.

Tuvaletin kapısını kapatınca karanlıkta kaldık, sadece alttan gelen kısık ışıkla yüzünün küçük bir kısmı belliydi. Tuvaletin içi kokmuyordu, sanki yeni alınmış gibiydi.

"Buraya neden girdik?" Diye sordum fısıltıyla. Dikdörtgen kutunun içinde dip dibeydik, biraz bana doğru kaysa göğüslerimiz değecekti.

"Kimse görmesin diye... Sen neden sessizce konuşuyorsun?" Diye fısıldadı o da benim gibi.

Gülümsedim. "Bilmem, öyle olması gerek gibi hissettim."

"Haklısın, öyle olsa iyi olur." Tuvaletin duvarlarına vurdu hafifçe. "Bunlar ses geçiriyor."

Gülüştük, göz göze kalırken aklıma gelenle, "ah bak." Dedim, elim cebime gitti, anahtarlığı çıkarttım, görebileceği şekilde kaldırdım. Elimden aldığında parmaklarımız değdi.

"Bu ne?"

"Anahtarlık." Gözlerime bakınca açıkladım. "Çiçek'in anahtarının anahtarlığı yoktu, bunu görünce de ilk aklıma o geldi."

"Sarılardan gidiyorsun bu aralar."

Utanırken gülümsedim.

Anahtarlığı elinde inceleyip gözlerime bakarak gülümsedi.

"Beğendin mi?"

"Beğendim..." Başını salladı belli belirsiz, anahtarlığı kısaca süzdü tekrar. "İlk hediyemizi sen aldın ha."

"Yoo." Dedim hemen fısıldayarak, bana baktı. "R6'ya bindirdin ya beni. O benim için ne kadar büyük bir hediyeydi, farkında değil misin hala?"

Sevindi. "Ama o hediye değil, sürprizdi."

"Her hediye katı olarak yanında kalmak zorunda değil, benim anılarımda."

Kocaman gülümsedi. Anahtarlığa son kez bakıp cebine koydu. "Çiçek'in yanına gidince takarım."

Başımı salladım ve aramıza giren sessizlikle dudaklarımı sıktım. O rahat gibi görünmeye çalışıyordu ama gergin olduğunu anlayabiliyordum. "Buket'le konuştun mu?" Diye sorduğunda, başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Bugün hakkında."

Başımı salladım. "Bir şeyler anlattı, evet." Dedim. "Sen de açıklayacak mısın?"

"Ben uygulamalı gösterme taraftarıyım." Dedi kalın bir sesle, sonra bana yanaştı.

Gözlerine bakarken başımı daha çok kaldırdım. "Nasıl?" Diye sordum içime kaçmış sesimle, ben bayılmadan ne yapacaksan yap artık Gökmen!

Sağ elimi tuttu, eli arasında parmaklarım kayboldu. Sol eli şakağımda olan bir tutam saçımı kulağımın arkasına taşıdı nazikçe. "Önce isteyip istemediğini bilmem gerek." Yaşadığımız andan dolayı mıydı, yoksa kısık konuşma tarzından mıydı bilmiyorum ama şu an o kadar içime içliyordu ki her bir hareketi ve sözü. Ciddiyim, bayılmak üzereydim!

"Önce sorumu almam gerek." Dedim nazlı bir sesle.

Yanakları gülümsemesi ile toplandı. "Bugüne kadar zor dayandım zaten, istediğin bu olsun." Dedi. "Artçı koltuğumun artçısı olur musun?"

Güldüm. "Motorcu tarzı, ha?"

"Ne sandım kızım?"

Daha sesli güldüm. "Bana da sarı kasklardan alacak mısın? Çift kaskı olarak."

"Aldım zaten, evde."

Gözlerim kocaman oldu. "Sen ciddi misin?"

"Koleksiyonun için." Dedi benimle beraber sevinirken. "Onu istiyorsan, evet demek zorundasın bana... Yoksa vermem."

Hayır demek ne mümkün. Ben hayatım boyunca, bu bir hafta da olduğu kadar hiç bu kadar gülmemiş, gülümsememiş, mutlu olmamış, heyecanlanmamıştım. O benim hayatımın neşesiydi belki de. Nasıl olurdu da hayır derdim.

Boşta kalan sol elini de ben tuttum gözlerine bakarken, "evet." Diye fısıldadım. "Artçı koltuğun artık benim."

Bunu memnuniyetle kabul ederek gülümsedi ve aramızda kalan son minicik mesafeyi de kapattı, başını hafifçe yana eğip dudaklarımızı birleştirdi. Tüy hafifliği vardı ama onu hissediyordum, dudaklarımı araladım, sakince aralarına girdi ve beni öptü.

Parmaklarımın arasındaki parmaklarını sıktığımda aynı şekilde karşılık verdi, üst dudağımı kavrayarak öptü, içine çekti.

Ellerimizi ayırmadan arkama götürdü, belimde birleştirip beni kendine çektiğinde artık hissettiğim tek şey dudakları değildi. Göğüs kaslarını da hissediyordum, kasıklarını da... Yavaştı ama içtendi öpüşü, dudaklarımı uysallıkla kavrayarak iç güdüsel olarak yönlendiriyordu.

Bunun tecrübeyle bir alakası yoktu, benim ilkti -onu bilmiyordum- ama ayak uydurmak zor değildi. Cinsel arzu biz büyüdükçe, bir organımızmış gibi, bizimle beraber büyürdü.

Acelesizdi, uzun zamandır beklediği hayaline kavuşmuş gibi hülyalı ve istekli.

Nefeslenmek için durduğumuzda hiç uzaklaşmadık, sadece durduk, nefeslerimiz birbirimize karışıyor, dudaklarımız çarpışıyordu. O kadar hızlı nefes alıp veriyordum ki göğüslerim, göğüs kaslarına sürtünüyordu, bu şu anda utanacağım bir şey olmamalıydı belki de ama utanmıştım. Dudaklarımı içe doğru katladığımda, gülümsedi.

Alınlarımızı birleştirdiğinde cinsellikten romantikliğe geçiş yapmıştık. "Güzel olduğunu daha önce söylemiş miydim?"

Bir saniye durdum ve sonra kan yerine heyecan pompalayan kalbim yüzünden gülmeye başladım. "Birçok kez."

"Eksik kalmış o zaman, şimdi de söyleyeceğim." Başını eğip dudaklarını dudaklarıma sürterken ellerimizi çözdü, belimi iki yandan kavradı. Ben de çözülen ellerimi kollarının en geniş kısımlarına, kaslarının üstlerine koydum. "Çok güzelsin."

Gülümsedim ama o beni tekrar öpünce gülümsemem dudaklarında dağıldı. İlki gibi yavaşça, tadını çıkararak öptü beni; aynı şekilde karşılık verdim...

İlk sevgilim Gökmen'di, son olmasını isteyerek seçtiğim kişi!

 

Loading...
0%