Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@dangerous_hatun

Gökmen'den...

Size bu Dünya'da ki en büyük hayal kırıklıklarını, sevdiğiniz insanlar yaşatır.

Acı bir şekilde tecrübe ettiğim en büyük hayat dersiydi. Dersten kalmıştım ama bir sonraki adımlarım için eğitici olmuştu.

Bir yemin etmiştim.

Hep gülümse, nazik ol, mutlu ol, doğru yolda git, çevrene güven sağla! Kendin ol! Böylece sevenler kalır, nefret edenler gider!

Hak edenler kalır, hak etmeyenler sürgün edilir. Kaybederler!

O dersten çıkarttıklarım bunlardı.

Kalbimi paramparça eden o dersin sonunda ne olduğu, ne kazandığım önemliydi elbette, ama yaşadıklarımın beni kötü yönde etkilemesini istemedim. Ben mutlu olmak istiyordum. Ne zaman öleceğimi bilmediğim bir hayatta mutsuz olmak istemiyordum. Kırıcı olmak ya da sıkıcı olmak da istemiyordum.

Karakterimi şekillendirmiştim. Ben buydum...

Gökmen Atilla!

Soyismine layık değil ama onu taşımaktan gurur duyan bir hayal kırıklığı!

Otobanda yanımda seyir eden arabanın 1000RR'a kafa tutmasıyla dalgınlığımdan sıyrıldım, tek elim önümdeyken diğeri gazı tutuyordu ve normal hızdaydım.

Siyah wosvagen boyuna, motor gücüne bakmadan sağ camını açmış bana bakıyor, hizamda giderek bir hızlanıyor, bir yavaşlıyordu.

Boştaki elimle yolu gösterince, hadi dercesine başını oynattı.

Kaskın altında sırıttım. Diğer elimi de gidona koyunca kabul ettiğimi anladı; hızlandı.

Ona ayak uydurdum, zaten kazanacağımı bildiğim bir yarış için çaba harcamaya gerek yoktu. Eğlenmek gerekti, bu işin raconu buydu.

Onunla dalga geçercesine hızına yetişip sonra yavaşlıyordum. Bir ara hızımı düşürüp tam arkasına geçtim, dikiz aynalarından beni göremedi. Ön dikiz aynasına bakmadan önce de ben diğer yanına geçtim ve şimdi daha yakındık. Göz göze gelince sırıttım.

Hırslanıp hızlandı.

Önümüz ve yanlarımız boştu. Fırsatı bulunca yavaşladım, peşine hızlanıp o son hızda olmasına rağmen yanında tekere kalkıp çok rahat biçimde geçtim. Yarıştan sıkıldığım için gaza basıp onu ezilen gururuyla baş başa bıraktım.

Kısa sürede bizim çocukların yanına vardım. Otobanın sonundaydılar, Burhan, Atakan, Turhan ve Yaşar. Belirli zamanlarda Uçurtma üyeleriyle gazlamaya çıkardık ama arkadaşlarımdan oluşan grubumla çıkmak ayrı bir güzeldi.

Anahtarı çevirince canavarım sustu. Kaskı ve eldivenleri çıkartıp yanlarına gittim, tek tek tokalaşarak selamlaştık. "Nabersiniz?" Diye sordum.

Kısa cevap içinde Atakan hemen başka bir konudan uzunca konuşmaya başladı.

Turhan, KTM 1290'nına yaslanmıştı, içimizdeki en kısa oydu ama kalıp olarak bizimle yarışırdı, hepimizden daha çok spora merakı vardı. Ben evimin bir odasını spor, bilgisayar ve motor koleksiyonuma ayırmıştım bu yüzden de spor salonlarına gitmezdim ama dördü gidiyordu... Sarı saçlı, ela gözlüydü.

Burhan telefonu çalınca bizden biraz uzaklaştı ve böylece Buket'in aradığını anladım. Atakan'ı dinlemekten uzaklaşmadım.

"Trabzona tatile gitmeyecek miyiz?" Diye sordu Yaşar. "Beraber gitmeyeli uzun zaman oldu."

Başımı iki yana salladım. "Yıllık izinlerim çok az kaldı. Seneye gidelim."

"Of Gökmen!" Diye kızdı Atakan. "Seneki iznini şimdi kullan."

"Senin iş hayatı hakkında olmayan bilgine tükürsünler Atakan." Deyince Turhan, gülmeye başladık.

Atakan orta dereceli bir ailenin üçüncü oğluydu. Babası ayrı annesi ayrı araba galerisi işletiyordu. Motorcu olması ise ailesi arasında komedi olarak görülüyordu, dalga çok geçiliyordu... O kadar araba içinde büyümek ama motor aşığı olmak... Gülümsedim.

Burhan telefonu kapattı, yanımıza gelip, "hadi çıkalım artık, sıkıldım." Dedi.

"Buket'im çağırdı, gezip gideceğim demiyor da, sıkıldım diyor." Diye dalga geçtim, yandan bakarken ufacık sırıttım.

"Kılıbık herif." Diye atıldı Atakan.

"Sizi de göreceğim." Diye o klişe savunmayı yaptı Burhan.

"Biz bekarlığı tercih ediyoruz kardeşim sağ ol." Dedim. "Aklım da, kalbim de Çiçek'ime ait şu anda." Derken arkamda kalan motorumu gösterdim. "Onu benim kadar seven birini bulmadığım sürede bekâr kalacağım."

Turhan el şıklattı ve işaret parmağını bana doğrulttu. "Kardeşim çok doğru söylüyor." Deyince, gururla başımı salladım.

"Aynen." Dedi Burhan hepimize bakıp alayla. "Zaten bir bmw'ciler, iki de sizin gibi motorla kafayı bozmuş manyaklar ilişkilerden uzak dursun. İnsanın psikolojisini bozarsınız lan siz."

"Düzgün konuş lan, gören de sanacak motoruna aşık değilsin." Dedi Yaşar.

"Motoruma aşığım, o benim ninjam. Ama Buket'i seviyorum, aşkım sevgimin önüne asla geçemez."

Sevmek, sevilmek... Paha biçilemez olmalıydı. Ama bizim gibi celladına aşık insanlar içinde o tür işler basit geliyordu, bir kızın bana Çiçek'ten daha fazla mutluluk, heyecan verebileceği ne malumdu?

En son ciddi bir ilişki içine 3 yıl önce girmiştim. 7 ay sürmüştü, bir kere bile evlilik geçmemişti aklımdan o zamanlar. Mutluydum, iyi anlaşıyorduk ama bazı şeylere yetmiyordu.

Ben de ara vermiştim bu işlere, birkaç flört dışında bekârdım uzun zamandır.

"Bir milyonuncu hayat dersi, hadi gidelim, sıktı artık." Dedim sırıtarak, şaka yaptığımı anlasın diye de yandan baktım.

Burhan gülümseyip motoruna bindi.

Peş peşe yola çıktık, sürmeye başladık. Arabaların arasında makas atarak geçtik, birbirlerimize yakınlaşıp elleştik, hızlandık, yavaşladık.

Hava kararmaya durduğunda Burhan ilk aramızdan ayrılan oldu. Şehir içine girdiğimizde Atakan Uçurtma'ya geçmek için ayrıldı, diğerleri de biraz sonra ışıkta koptu benden.

Tek başıma yolumda sakince giderken gördüğüm trafik polisleri ile kalbim heyecan ve korkudan küt küt atmaya başladı. Egzoz muayenem yoktu. Üç gün önce yaptırmam gerekiyordu ama vaktim olmamıştı ve üşenmiştim.

Yarın yaptırırım.

Hele bir bugünü atlatabileyim de.

Beni durdurmayacaklarını umarak usluca geçerken biri hemen beni gördü ve el kol yaptı. Mecburen durdum.

Kaskı çıkartmak yerine vizörü açıp, "hayırlı akşamlar." Deyince, sesimden tanıdılar beni. Üçü etrafıma geldiler.

"Ooo, sana da sana da Gökmen bey. Nasılsın, iyi misin? Uzun zaman oldu." Deyip elini omzuma koydu. Kaçmamam için önlem alıyordu aslında kendince.

"İyiyim, siz nasılsınız?" Hepsine bakındım.

"Biz de iyiyiz, sağlık olsun Gökmen." Dedi diğer yanımdaki polis, yüzlerini tek tük hatırlardım ama isimleri pek aklımda kalmazdı; ben de iz bırakan birkaç polis vardı.

"Öyle öyle abi." Dedim başımı sallarken geçiştirerek.

"Ehliyet görelim mi Gökmen?"

"Abi, hayatında hiç görmediğin kadar görmüşsündür benim ehliyetimi. Ne gerek var şimdi? Ben masumum, bırakın gideyim." Gına gelmişti artık ceza yemekten.

"Belki bu sefer yanında değil, evde unuttun?"

Adam da haklıydı. Ve sanırım içine doğmuştu. Allah bilir ehliyetim neredeydi şimdi? Ceplerime bakınır gibi yaparken içlerinden biri arabaya doğru gitti, ikisi beni beklerken yanımızdaki yoldan hızlı bir motorcu geçince ona baktılar. Ben de hazır dikkatleri dağılmışken aralarından öyle bir kalkış yaparak çıktım ki, yerlerinde sıçradılar.

Arkamdan bağırmakla kalacaklarını sanarak bir süre sonra yavaşladım ama arabayla peşimdeydiler.

"Ya takıntınıza sıçsınlar, nereye geliyorsunuz?" Kendi kendime kızgınca söylenip gaza basıp öne eğildim.

Şehir içinde olduğum için fazla hızlı gidemiyor olsam da geçtiğim yerler motorlar için kolay, arabalar için dardı. Yine de bir azim vardı bu trafik polislerinde, Allah başa vermesin!

Ara sokaklara girdiğimde bile hala peşimdeydiler.

Bir sağa sapıyor, bir sola dönüyordum. Kafalarını karıştırmaya çalıştım ama benimki karışmıştı. Bir ara evler arasında nereye gideceğimi bilemeyerek durdum, sonra ön tarafımdan gelen iki renk ışığı gördüm, arkaya çıkayım derken oradan da motorla gelen bir tanesini gördüm.

"Hay ben-" Kaçacak yer ararken gördüğüm bir evin aralık kapısıyla hemen Çiçek'i boşa aldım ve inip çekmeye başladım. Bahçenin karanlık bir köşesine bırakıp eve bakındım, ışıklar yanmıyordu, kimse yoktu.

Dışarıda, çok yakından gelen siren sesi telaşımı tekrar alevlendirince eve bakındım, biraz arkaya doğru gidince açık bir cam gördüm. Borular ve çıkıntılar sayesinde kolayca tırmandım, açık camı iterek açıp odaya iki ayak üstüne bastığımda biraz ses çıktı.

Ellerim havada, kasılmış şekilde kaldım önce, karanlık ama gözle görülen odaya bakmak için vizörümü açtım. Boştu. Ama sonra odanın ebeveyn banyosundan gelen su sesini işittim, işte şimdi gerçekten sıçmıştım.

Siren sesiyle cama döndüm, ne yapacaktım? Yakalanmamak için her şeyi! Düşünerek oyalanırken bari dedim bahçede ağaçların altına sinerek saklanayım, evde kimse olmadığı için girmiştim ama şimdi kalamazdım. Atlamak için camdan dışarı bakınırken arkamdan kapı açıldı kapandı.

Buyur cenaze namazına Gökmen!

Hasta bir ses, "niye soğuk bu ev ya?" Dedi, sonra beni görünce sustu. Hızlanan nefeslerinden sonra öyle bir çığlık attı ki ben de korktum, "ne oluyor be?" Derken vizörümü kapatıp arkamı döndüm ve o zaman onu görme fırsatım oldu. Hemen yanına koşup ağzını kapattım.

Bu onu daha çok korkutunca çırpınmaya başladı ve sesi yükseldi. Geri çekildim.

"Tamam tamam, sus lütfen." Ellerimi havaya kaldırdım suçlu gibi, bir nevi de öyleydim gerçi. "Ne olur, yalvarırım, sus!"

"Sen kimsin be!" Diye çemkirdi bana. Bornozu içinde genç bir kızdı, saçları kapalıydı ama ön tarafları belli olsa da karanlıkta rengini göremiyordum. Yüzü beyazlamıştı, sesi hasta olduğunu açıkça belli ediyordu, boyu benden biraz kısaydı, yaşı tahmin edilebilirdi.

Bana bağırmaya devam edince sesini kısmasını istedim ve ikna etme çabalarına girdim. Ama nasıl oluyorsa, her bir cümlem onu daha da korkuya itiyordu.

Para vereyim dedim onu bile kabul etmeyerek -haklı olarak- beni kovdu. Bir de üstüne siren sesi gelip ben cama bakınca kafasında nasıl senaryolar kurduysa artık - onda da haklı olarak- beni kaçak ilan etti.

Bana abajurla saldırmasına bile ramak kalmıştı!

Manyak bornozlu kız!

Buraya geliş hikâyemi duyunca, "sen bulduğun her açık kapıya giriyor musun?" Diye sordu, girmiyordum aslında ama bu çok göreceli bir soruydu, o yüzden düşür gibi duraksayınca daha fazla kızdı.

Sonunda zorla da olsa camın altına oturunca beni öldürecek gibi dehşetle baktı. Dakika anlaşması bile yapmak zorunda kalmıştım ama kız inat, 7 dakika dedi, 10 dakika demedi!

Peşine de kapı çalınca ikimizi birden telaş sardı. Ama komşular olduğunu söyleyip aşağı inince huzursuz hissettim. Bir an önce eve gitmek istiyordum, bu durum onu rahatsız ettiği kadar beni de ediyordu. Tabii ki o bir kızdı ve evine girmiştim, onun ki benden daha kötü olsa gerekti ama kötü biri değildim ki!

O bunu nereden bilsin Gökmen?

O da doğru!

5-6 dakika sonra geri döndü. Odanın kapısını açıp başını içeri uzattı sessizce. O gelene kadar sıkıldığım ve bunaldığım için eldivenlerimi çıkartmış, parmaklarımla oynuyordum. Beni görüp bir şey demeyince başımı kaldırdım. Yüzümü merak eder gibi bakıyordu.

"7'yi bırak, 10 dakika çoktan doldu. Neden hala buradasın?"

Acı gerçekleri pek açmadan söyledim. Bir ara gülümsemişti bile ama hızla sildi. Eşya almak istediğini söyleyince zaten onu bornozlu görmüştüm, bunu da söyleyince öfkeli panter kızdı. Sözlerine kısık tonda güldüm ve onu birazcık daha kızdırıp arkamı döndüm.

Minnettar olmalıydım, beni kurtarmıştı sonuçta. -Zorla da olsa!-

O eşyalarını alıp çıktıktan sonra odasına oturduğum yerde göz attım. İlk dikkatimi çeken şeyler yan yana duran sıfır kasklardı, hiç kullanılmadığı o kadar belliydi ki. Gülümsedim çünkü bir anda aklıma kendi koleksiyonum geldi.

Gelip kızma olasılığını göz ardı ederek içlerinden mor olanı aldım. Motorcuydu belki de. Yerimde oturmuş incelerken o geldi. Kaskı elimde gördüğünde bu akşam yaşadığı en büyük dehşeti yaşadı, hışımla içeri girip kaskı elimden çekip aldı, böğrüne bastı. Başımı kaldırdım.

"Eşyalarıma dokunma! Hele kasklarıma hiç!"

"Motor mu seviyorsun?" Aynı yöne ilgimiz varsa belki biraz daha burada kalabilmek için onu oyalayabilirdim.

Konuşmamız arasında bana evcil hayvan muamelesi bile yapmıştı. Güldüm çünkü komikti. "İçin dışın bir... Sevdim."

Kaşlarını çattı ve son kelime ona tuhaf gelmiş gibi durdu. Tuhaftı da sanırım!

Kaskı bırakıp yatağına oturdu. Motorumu görmüştü, bunun hakkında konuşurken içi gidiyordu. R6 istiyordu ama baba parasıyla. Ergen!

Üniversite sınavından kalmıştı, iki kere ve benim -yabancı biri olmama rağmen- onu eleştireceğimi sanmıştı. Benim ya da bir başkasının, ne haddineydi ki! Bunu da ona söyledim zaten.

Tuhaf olan kısmıysa, ki bu akşam birçok tuhaflık vardı, - benim içinde dahil- kaskları, motordan fazla seviyordu ve bu bence sadece sevgi değildi. Onlara başka bir düşkünlüğü vardı.

Kaskımı çıkartmayı teklif ettiğimdeyse o kadar hızlı reddetti ki. Açıklama yaptığındaysa onun daha ne kadar tuhaflaşacağını hesapladım kafamda. Ve bana ettiği iltifatların sonunda yüzümden yana hayal kırıklığı yaşamak istemediğini söylediğinde içten bir gülüş sergiledim.

Adımı da polis amca sorar da, yalan söylemeyeyim diye istemedi.

Peşine de siren sesleri kesildi ve benim gitme zamanım geldi zaten. Motor hayranıysa ve biraz da deli cesaretine sahipse Uçurtma'yı bilirdi, ona alttan bir teklifte bulundum motorunu aldığı zaman. R6'yla, 1000RR'ı geçebileceğini söyleyince ona en yakışan tabiri buldum ve Mankafa dedim. Motoru süren kişi önemli demişti, fazla hızlı ve öfkeli izlemiş olmalıydı.

Son yarım saatte ki gülüşlerim bana o kadar gerçekçi geldi ki, aşağı atlayıp Çiçek'le oradan çıktığımda içimde durgunluk hissettim.

Eve vardığımda kapıda beni Duman karşıladı. British cinsi, dişi kedim bacaklarıma sürtünürken ilerlemek zordu. Gülerken ceketimi çıkartıp zar zor attım kendimi içeriye ve koltuğa. Hemen kucağıma geldi, beni sev dercesine oynaşırken uzandı.

Kediler nankör değillerdi.

Her hayvan gibi fedakar, sevgi dolu, yumuşacıklardı.

Özellikle de benim Duman'ım; gri ve kabarık tüyleriyle tam bir tüy yumağıydı. 2 yaşındaydı, onu bir yerden almamıştım. Her nasıl olduysa henüz 2 aylıkken bir sokak arasında tek başınaydı, arabaların önüne atlamasından korkmuştum, çocukların ona eziyet etmesinden, açlıktan ölmesinden, yakalanıp satılmasından... Ona sahip olmak hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriydi. Onun sayesinde ruhsal yalnızlık çekmiyordum.

"Kızım?" Dedim çene altını kaşırken, "Duman'ım? Nasıldı günün?" Sevgimin onu mayıştırdığı gibi boğazından çıkan mırıltı da beni sakinleştiriyordu. "Benim çok çılgıncaydı, neler oldu bir bilsen, neler... Başlar da klişeydi aslında... Ama sonra bir şey oldu, bir kız, bir daha göremem büyük ihtimalle ya da bir araya gelemeyiz ama..." Duraksadım, nasıl tabir ederdim acaba? Omuzlarımı silktim. "Bilmem işte, kızdı."

Duman'ın bana bakışıyla gülümsedim. Başını yukarı kaldırmış, turuncu gözlerini yüzüme dikmişti.

"Çılgın olan kısmı bir kızla tanışman mı diyorsun içinden, biliyorum ama çılgınlığı tanıştığım kişi değil, nasıl tanıştığım." Bana bön bön bakmaya devam edince hissiz bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. "Bu cümleyi bir insan bile ilk sefer de anlayamazdı, haklısın kızım, haklısın." Dertli bir nefes verip boş evime baktım.

Bomboş evime. Sessiz, ruhsuz, sevgisiz, yalnız evime...

🏍

3 gün boyunca işteydim, yoğunduk.

Uçurtma'ya sonunda gittiğimde Burhan'ın evlilik teklifi için hazırlık yapmam gerekiyordu ama diğer arkadaş müsveddelerinin hiçbiri el atmıyordu. Burhan da Buket'in bir arkadaşını yanıma vereceğini söylemişti. Tanıdık biriyle halletsem daha kolay olurdu aslında ama bir kızında görüşü olsa fena olmazdı.

Burhan kızları almaya gittiğinde ben Uçurtma da kaldım. Çiçek'e yaslanmış beklerken etrafımdaki kalabalıkla birlikteydim, onlar konuşuyordu, arada soru sorarlarsa cevap veriyordum, tebessüm ediyordum; burada olmaktan mutluydum ama bazen bana yetmediğini hissediyordum.

Ailem ve hayallerim yokken nasıl mutlu olabilirdim ki?

Burhan gelmeden önce ninja'nın benzinini boşalttık, ben gelirken almayı unuttuğum içinde bana aktardık.

İşimiz bittikten sonra Ece yanıma gelip kulağıma konuşmak istediğini söyleyince onu bakışlarımla reddettim. Son ciddi ilişkimden sonra flörtüm olan kişilerden biri de Ece'ydi ve kurtulması en zor olanıydı. Sinirlenerek yanımdan ayrıldı. Atakan'ın arabasının sesi kulağımıza gelince hepimiz o tarafa bakındık.

Burhan, Buket ve bir kız daha vardı, o dediği kişi olmalıydı. Yaklaştıkça yüz tipi o kadar tanıdık gelmeye başladı ki, kaşlarım çatıldı, olduğum yerde öne eğilip insanlar arasından onu net görmeye çalıştım, gözlerim kısıldı. Sonra kocaman açıldı.

Bu oydu!

"Kaskım?" Diye mırıldandım. Yaşar, "ne?" Deyince, hızla etrafıma bakındım ve, "kaskım kaskım, kasım nerede?" Diye sesim yükseldi biraz. Diğer yanımda olan kaskı Turhan bana uzatınca hemen kafama geçirdim.

Atakan, "niye giydin ki?" Derken başını önüme uzatınca, avuç içimi yüzüne kapatıp geri ittim.

"Susun."

Kızlar geride kalırken Burhan kaskıma tuhaf bakışlar atarak yanıma geldi, tokalaşarak selamlaştıktan sonra omuzlarımızı vurduk ve o bir saniye de Burhan, "gidelim hemen." Dedi.

Buket, "merhaba Gökmen." Deyince ona baktım, fazla tanışıklığımız yoktu ama haliyle birbirimizin varlığından haberdardık. Burhan'ın kumasıydım ben, o da benimkiydi.

Sesimi tanır diye elimi şıklatıp ona uzattım, ve kaskın altından göz kırptım. Kimse görememişti ama alışkanlık işte.

Buket gülümsedi, ben de o kıza döndüm. Şimdi açık alanda ve aydınlıkta teni, saçları, yüzü ve bedeni o kadar güzeldi ki, gözlerime anında hitap etti. Burhan elini omzuma koymasa daha da bakardım.

Gitme vaktimiz gelince motorlara bindik. Burhan, kıza benim motoruma binmesini söyleyince niye bilmiyorum heyecanlandım. Haliyle duraksadı ve tereddütte kaldı.

Uzattığım kaskı çekinerek aldıktan sonra Buket'e döndü ve, "iyi ki her zaman ki kombinimi yapmamışım." Dedi, duymak zor değildi ama ne demek istediğini anlamak isterdim.

Bindiğinde sesimi kalınlaştırıp, "belime sarılabilirsin." Dedim, neden bilmem şimdi beni tanısın istemedim. Belki yalnız kaldığımızda açardım konuyu.

"Çok mu hızlı kullanıyorsun?" Dediğinde, gülesim geldi. Hız mı? O benim yanımda yavaş kalırdı!

"Biraz... Korkar mısın?"

"Başkası sürdüğünde evet."

Motoru yoktu ama onu kendi motoru üstünde görmeyi istedim. Tarzı nasıldı?

Güldüm.

Ellerini yine de omzuma koydu. Yolda giderken omzumda ağırlık var gibi hissettim ve çekinmesi bir anlığına sinirlerimi bozdu. Gaz verince ileri geri sallandı ve korkuyla kollarını belime sardı, sırıtırken güldüm.

Hızlandım.

Egzoz patlattığımda korkup irkildi ama bir tane daha yaptığımda gülmeye başladı... Hoşuma gitti.

Çevirmeye girdik, kaçtık, alana vardık, işimizi hallettik, konuştuk ve kendimi gösterdim. Güldük, yine kaçtık, benzinimiz bitti, onun yanında samimi ve şımarık halim kendini gösteriyordu. Beraber tek tekere bile kalkmıştık, geçirdiğimiz saatler o kadar hoşuma gitmişti ki sıra onu eve bırakmaya geldiğinde bir adım atmak istedim.

Bahane içinde R6'yı kullandım.

🏍

Ertesi sabah farklı ve unuttuğum bir heyecana açtım gözlerimi, dün akşam izin almıştım bugün için iş yerinden. Duş aldım, kişisel ihtiyaçlarımı karşılayıp giyindim. Duman evin içindeki koşuşturmamı seyrediyordu olduğu yerden, ona bakıp gülümsedim ve parfüm sıkıp sıkmamak arasında gidip geldim. Sonunda sıkmamaya karar verdim, lavantalı duş jelim yeterdi.

Duman'ın mamasını ve suyunu koyup vakit geçsin diye tuvaletini temizledim. Evden çıkmadan önce başını okşadım, yedek kaskı da alıp kapıyı kapattım. Merdivenleri ikişer ikişer indim sanki acelem varmış gibi, oysa ki erken çıkıyordum yola. Sitenin altında bulunan otoparka indim, arabaların arasında, loş karanlıkta parlayan kızımın yanında durdum.

Kask ve eldivenlerimi takıp anahtarı çevirdim.

Tek başıma motor kullandığım zaman kendimi kaybediyordum, hız yapmak değildi mesele, arzum; bana yaşattıklarınaydı. İnsanları tehlikeye atmak istemiyordum ama içimde bastıramadığım bir ateş, göğsüme vuran rüzgarla harlanıp duruyordu.

Dün akşam Aysuna'yı bıraktığım sokağın başına gelip indim motordan. Saate baktığımda 20 dakika erken geldiğimi gördüm. "Off." Çiçek'e yaslanıp oyalanmaya başladım ama vakit geçmek bilmiyordu, Aysuna da erken çıksa ne güzel olurdu.

Ama aksine 11'e dakikalar varken evinin iç kapı sesini duydum çünkü gürültülü kapanmıştı, hızla telefonu kapattım, sonra geri açtım, içinde sadece su olan termosumu alıp kahve içiyormuş gibi tuttum ve telefona odaklandım.

Dış kapıdan çıkıp beni gördü, koştu. Yaklaştığında onu yeni görmüşüm gibi başımı kaldırıp gülümsedim. Nefes nefese kalmıştı, "geldim." Diye bir kelime çıktı ağzından.

Güldüm. "Aksi halde delirdiğimi düşünürdüm zaten."

Beni bekletmemek için acele ettiğini ve yine de işe yaramadığını söyleyince erken geldiğimi söylemek zorunda kaldım ama heyecandan olduğunu es geçtim.

Yolda kahvaltılık almak için durduğumuzda artçı koltuğundan benim yerime inmişti, girdiğim dükkandan onu görebiliyordum. Artçı koltuğuma oturan kişilerin sayısı nadirdi, ama benim yerime oturan kişi sayısı benimle sabitti. Oturmak için bile olsa benim koltuğuma oturmuştu ama bu beni rahatsız etmedi. Siparişim hazırlanırken sadece izledim, telefonumu çıkarttım, yakınlaştırıp fotoğrafını çektim.

Depo üstünde davul ritmi tuttu bir ara.

Sessizce yanına gittiğimde çantayı açtım ve irkildi. Korktuğu için onunla dalga geçtikten sonra yola çıktık.

Arkadaşımla buluşacağımız yere vardık, çok yakın değildik ama bana birkaç iyilik borcu vardı. İlk söylediğimde R6 biraz büyük bir bedel değil mi demişti ama ısrar etmiştim.

"Senindir." Diyerek verdi anahtarı elime.

"Teşekkür ederim."

"Ne demek, her zaman."

Aysuna binmek için acele etti ama bu heyecanla binerse hata yapacağını biliyordum, kahvaltı bahanesi ile oturttum onu, biraz sohbet edip kafasını dağıttım. Ona attığım ilk eksi; kahve içmiyor oluşuydu.

Nasıl bir insan kahvesiz yaşardı ki?

Su dolu termosuma kahveyi döktüm ve keyifle içtim.

Laf arasında numarasını da almıştım.

Muhabbeti sarıyordu, konuşmak güzeldi, kendisi güzeldi, tatlıydı, motor severdi, benim hareketlerim hoşuna gittiği kadar da ona fazla geliyordu ama asla geri tepmiyordu. Beni ona çeken şeylerden biri de bu olmuştu.

Dudaklarım gülümsemekten yorulmuştu, yanaklarım ağrıyordu saatler geçtikçe, göğsümde anlamsız bir huzur vardı.

Hiç tereddüt etmeden ailemden bahsetmiştim, her sözümde samimiydim ve o merhametli biriydi, içliydi. Ölümü kötü bir şey sanıyordu, benim için üzülmüştü.

Kardeşimi sormuştu, doğruyu söylemiştim. Benim için yoktu!

Bir ara kız-lara potu kırmıştım ama laf arasında olan bir sözdü, gerçek değildi bile...

Saatler su gibi akıp gitti, niye bu kadar hızlıydı ki bugün, anlamış değildim?

Motoru teslim edip yola çıktığımızda hız yapmak gelmedi içimden. Kolları bedenime sarılı, elleri karnımın üstünde ve göğsü sırtıma yaslıyken, varlığını bu denli hissederken ve bu çok hoşuma giderken erkenden bitsin istemedim.

Sokağa geldiğimizde günün en hüsran dakikalarıydı benim için, gitsin istemedim.

İş veda kısmına geldiğinde sabah anahtarımı unuttum dediği geldi aklıma ve, "evde biri var mı?" Diye sordum, nasıl gireceğini merak ederken.

Ama o, beni o kadar yanlış anladı ki, gülmeye başladım. Fesat ya!

Yanağımı öptüğündeyse dona kaldım, günün en hüsran anı mı demiştim? Kesinlikle değildi! En iyisiydi. Küçücük teması beni sarstı, nefessiz kaldım.

"Hayırlı geceler Gökmen." Deyip gitti. Arkasından bakarken nefes almaya başladım tekrardan.

Kapıdan girmeden önce benim o halimi görünce gülmüştü sanırım.

Ne kadar o şekilde kaldım bilmiyorum ama kendime geldiğimde elim yanağıma gitti, gülümsedim. Bu basit temasın beni getirdiği hal, kesinlikle uzun zamandır ilişkim olmamasından kaynaklanmıyordu. Çevrem kız doluydu ama hiçbirinin koluma, omzuma ya da saliselikte olsa yüzlerime dokunuşları beni etkilemiyordu. Seksi olmak için harcadıkları onca çabaya rağmen hem de...

Yolda yavaş gidişim benimle alakalıydı, o kadar dalgındım ki hız yapmaya cesaret edemedim. Burhan'ın evinin önünde durduğumda bahçeye girdim ve onu masada tek başına otururken gördüm.

Ağır adım yanına giderken ona anlatmaya karar verdim ve aklıma yine o an geldi. Şapşal sırıtışım dudaklarıma yayılırken elim yanağıma gitti. Kaskımı masanın üstüne koyup çaprazına oturduğumda başını telefondan kaldırıp beni gördü.

Dirseğimi masaya dayarken elim hala yanağımdaydı, ve bahçe duvarına dalmıştım. Dudaklarının narinliği çıkmıyordu aklımdan, kıkırdayışı, güzelliği...

"Ne oldu lan sana?" Diye sordu Burhan.

Derin bir nefes aldım, verirken içim gitti. Zamanı geri sarsak ve tekrar tekrar yaşayabilsem keşke. Beni tekrar tekrar öpse.

"Burhan-" Konuşmak üzereydim ki telefonu çalınca sustum.

"Bir saniye, Buket arıyor."

"Of." Arkama yaslanıp aşağı doğru kaydım ve yayıldım, kararmış gökyüzüne baktım, gülümsedim gözlerimin önüne o hali gelince.

Burhan, Buket'le cilveleşmeye çalışınca faka oturdu çünkü Buket, "Aysuna yanımda!" Dedi ve ikimizin de dikkatini anında çekti, dağıttı.

Yerimde öyle bir diklendim ki, Burhan bana kaşlarını çatarak baktı. Hızla telefonu almak için uzandım ama vermedi ve itti beni. "Hoparlöre al bari." Dedim.

Bana garipçe bakıp hoparlöre aldı, masanın üstüne koyunca telefon ortamızda kaldı.

Birkaç dakika sonra, "Gökmen hakkında birkaç şey soracağım sana." Dedi ve beni heyecan içine soktu, kulak kesildim.

"Gökmen ne alaka ya?" Diye bozuldu Burhan, sırıttım; ne sandın yavrum! "Özel dediğin bu muydu?" Gözlerime bakıp eliyle beni gösterdi. "Lan bu çocuğun özellik ne yanı var? Orta malı o!"

Gözlerim büyürken geri çekildim. "Aşk olsun." Dedim mırıldanarak, alınmış bir ifadeyle.

"Arkadaşını öyle güzel anlatıyorsun ki, arkadaşıma yapasım geliyor Burhan!" Buket'in sözleri heyecandan göğsüme ağrılar yolladı.

"Oha. Aysuna'ya mı?"

"Yok, ebesine." Diye çıkıştım sessizce.

Ama Burhan şaşkın olduğu için bana karşılık vermedi.

"Layık olduğuna karar vereyim, evet." Dedi Buket. "Aysuna'ya." Helal kız sana!

Burhan gözlerime bakınca iki elimle göğsüme vurarak kendimi gösterdim. "Beni öv, beni beni, beni öv." Diye mırıldandım hızla.

Burhan gözlerini büyüttü ama emir Buket'ten geliyordu. "Ne soracaksınız?"

"Alkolü var mı?" Diye sordu Buket. Başımı gözlerimi kapatarak iki yana salladım.

Burhan, "yok." Dedi tok bir sesle.

"Sigara?" Diye sordu Buket. Kaşlarımı kaldırarak kesinlikle yok dercesine gözlerimi büyüttüm, sanki Burhan bunları bilmiyormuş gibi.

"Yanında içilmesini bile sevmez." Dedi arkadaşım ve tebrik ettim açıkçası, aferin dercesine elimi kaldırıp işaret yaptım.

"Geçmiş ilişki durumu?" Kaşlarım Burhan'la beraber çatıldı, ne alaka ya?

Burhan gözlerime baktı ve emin olamayarak, "pek vakası yok diye biliyorum, benim şahit olduğum bir iki tane flörtü vardı ama ciddi ilişkilerinden hiç haberim yok." Dedi. Olamazdı, çünkü ben anlatmayı sevmezdim.

Ama Buket yanlış anladı. "Ciddi ilişki istemiyor mu yani?"

Avuç içimle alnıma vurdum sessizce.

"Söylediklerimden bunu mu çıkarttın Buket?" Diye huysuzca sordu Burhan.

Bu kızların akılları gerçekten başka çalışıyordu.

"Benim arkadaşım iyisine layık tamam mı? İki flört edip kenara atabileceği biri değil!" Aysuna kesinlikle buna layık bir kız değildi, -hiçbir kız değildi ama o başkaydı- istesem de yapamazdım. "O yüzden soruyorum... Sen öneriyor musun?"

"Olursa olur valla." Dedi sadece. "Aysuna ne diyor?" Diye sorunca daha çok öne kayarak yaklaştım. Bunu bilmem gerekiyordu işte.

"Çekici buluyormuş." Dedi kısık bir sesle Buket, biraz sonra. Gülümsedim, elimin tersi öptüğü yeri severken arkama yaslandım. Hislerimiz karşılıklı bornozlu, merak etme. "Biliyor musun, bugün beraberlermiş."

Gözlerim büyürken Burhan'ın bana kısılmış gözleriyle karşılaştım. Şimdi hesap zamanıydı işte.

"Ne?" Dedi hem bana, hem Buket'e.

"Aysuna, Gökmen'i yanağından öpmüş."

Kızım onu da mı söyledin ya?

Burhan, "NE?" Diye bir çıkış yapıp sandalyesinden kalkınca masaya çarptı ve telefon düştü. "Sen o yüzden mi yanağını tutuyordun?" Diye sordu, duyuldu diye korkarak telefona baktım ama Buket sadece, "sevgilim, ne dedin hiç anlamadım?" Dedi, rahatladım.

Omuzlarım çökerken parmağımı sus dercesine dudaklarıma bastırdım. Burhan gözlerini büyütüp derin bir nefes aldı, sonra yerine oturup telefonunu yerden aldı. "Bir şey demedim. Yok bir şey."

"Tamam."

"Başka soracağın bir şey var mı?" Diye sordu, kapatmak ve beni hizaya çekmek istediğini bakışlarından anlıyordum.

Buket yaşımı, iş yerimi falan sordu ama Burhan ikinciye cevap vermedi.

"Sen şeyi de bana, Gökmen'in hislerini öğrenebilir misin? Konuşur musunuz hiç gönül meselelerini?"

"Öğrenemem." Dedi soğuk bir sesle. Yeminle gıcıktı bu herif!

Gözlerimi kıstım. Üst dudağımı sinir olduğum için kaldırıp başımı çevirdim.

Tamam biz konuşmazdık bu konuları, en azından ben konuşmazdım, ama ne vardı yani, bu seferlik olur deseydi. Geleceğim için ya! Hayırsız arkadaş!

Buket biraz durakladıktan sonra beklediğim ve istediğim tepkinin aksini vererek, "bu olmadı işte." Dedi.

Burhan sinirle alt dudağını dişlerken dizini sallamaya başladı, adamı 10 dakika da sinir krizine sokmuştu ama asıl soru, neden? Ne oluyor Burhan?

"Hadi diğerleri tamam da, sonuncu niye?" Diye patladı sonra, ben de merak ettim. "Olacaksa olur zaten, her şey olacağına varır."

"Hislerini bilmemiz lazım." Dedi Buket.

Burhan ofladı, sonra gözlerime bakıp, "Aysuna'nın etkileneceği kadar vakit geçirdiyseler Gökmen de farklı değildir bence." Dedi. Aferin!

Burhan birkaç laf daha etti, sonra Buket arkadaşımın canını sıkınca kapattılar.

Ben bakışları ile yerime sinerken o oturduğu yerde diklendi ve, "yanağını öptü ha?" Diye sordu bana imayla.

Başımı salladım gözümü bile kırpmadan.

"Ne iş?" Dedi tek gözünü kırparak. "Kızı seninle bir iş yapmaya yolladım, ertesi günü randevular, yanaktan öpmeler, hoşlanmalar. Hayırdır?"

Alt dudağımı çıkartıp bilmem dercesine omuzlarımı kaldırdım, belki şirinlik yaparsam daha az kızardı. Sonuçta yarı yarıya baldızı sayılırdı Aysuna. "Hoşlanamaz mıyım?" Diye sordum onu denemek için.

"Hoşlanırsın canım, niye hoşlanamayasın. Bir kız ve bir erkeğin birbirinden hoşlanması kadar doğal ne var ki?"

"O zaman neden bunları kızgınca soruyorsun?"

"Bana söylemediğin için olabilir mi?"

"Olabilir."

"O zaman neden soruyorsun?" Sesini yükselterek öne doğru eğilince daha çok sindim ve aşağı doğru kaydım. Sinirle solurken geri çekildi ve düşünürken beni süzdü. "Dik dur Gökmen, sinirlerimi bozuyorsun."

Hemen dikleştim ve omuzlarımı geriye doğru oynattım.

"Ne oldu, nasıl oldu? Anlatsana." Diye kızarak patladı, merak ettiğini gördüm.

Sırıttım ufacık. "Biz önceden tanışıyorduk aslında." Dediğimde, kaşlarını çattı. Ben de o geceyi anlattım. Burhan şok! Bu akşamki öpücüğe kadar her şeyi anlattım, o da dinledi.

"Ne yapacaksın peki şimdi?"

"Hoşlandım oğlum kızdan." Derken öne eğildim. "Çıkma teklifi edeceğim."

"Hemen mi? Flörtü biraz daha uzatmayacak mısın?"

"İngilizce Flirt sözcüğünden alıntı olan flörtün anlamının 'işve, oynaş' olduğunu biliyor muydun?"

Tek kaşını kaldırdı.

Açıklamaya devam etmedim, gözlerimi devirip, "bana saçma geliyor çünkü." Dedim. "Hoşlandık, sevgili olduk. Anlaşamazsak ayrılırız."

"Peki... Ne zaman edeceksin?"

"Hemen istiyorum ama bizim gösteri ne güneydi? Yakın diye hatırlıyorum."

"Sorumsuz." Dedi, kendi kurduğum yerin kendi özel günlerini hatırlamadığım için. Dudak büzdüm. "Bu pazar."

Gözlerim kocaman açıldı. "Ne?" Diye şaşırdım yüksek sesle. "Ama daha kaç gün var!"

"Var."

"O kadar dayanamam ya, çok var. Kaç gün nasıl uzak kalayım ben bu kızdan?"

Omuzlarını silkti. "Ben bilmem, sen bilirsin." Dedi. "Niye özellikle festival de yapmak istiyorsun ki?"

"Sen Buket'e yaptığında çok hoşuma gitmişti. Romantik romantik."

"Yap o zaman o halde."

Arkama yaslandım ve çimenlere bakarken sesim kısıldı. "Çok da varmış ya. Ne yapacağım ben, bunca gün kızla flört mü edeceğim? Öyle uzaktan uzaktan gülüşüp duracak mıyız sürekli? I-ıhh." Derken omuzlarımı silktim, küskün çocuklar gibi.

Burhan kısaca bana bakıp, "lan utanmadan gelmiş baldızıma yürüyorsun, bir de nerede açılsam diye fikir soruyorsun bana." Dedi.

Gözlerine baktım. Polisten kaçarken hız, Burhan'dan kaçarken laf değiştirme işe yarardı. "Gösteri de değişiklik yapacak mıyız bu sene?"

Burnundan nefes vererek arkasına yaslandı. "Ben nereden bileyim?" Diye tersledi beni. "Bu sene sana özel olacak belli ki, sen yap değişiklikleri."

"Ben planlarım ama beraber yapacağız."

"Zamanında hepsini bana yıktıklarına say, eşek gibi yap hepsini."

Huysuz! "Buket sana nasıl dayanıyor, hiçbir fikrim yok."

"Sen bizi bırak da, Aysuna sana nasıl dayanacak onu düşün bakalım?"

"Niye, ne varmış bende?"

"Aynanı evde mi unuttun canım, içeride var." Dedi başıyla evini göstererek.

Somurtarak başımı çevirdim.

Bizim çocuklar geldi biraz sonra, bu hafta içinde olacak olan şenlik hakkında konuştuk. Geçen sefer Burhan almıştı, bu sefer de liderlik bana kalmıştı. Mecbur kabul etmiştim, hem belki Aysuna'yla giderdim, o seviyordu böyle şeyleri.

Eve gittiğimde üstümü değiştirip yatağa girdim, karnım aç değildi. Duman da gelip çıplak karnımın üstüne yatınca tüyleri gıdıkladı ama bu hissi seviyordum.

Daha saat erken olduğu için telefonu elime alıp Aysuna'ya yazdım. Yazdığımda cevap veriyordu ve her cevabında dudaklarım kıvrılıyordu. En son, "benim kalbim ne olacak?" Yazıp çevrim dışı olmuştu. Mesaja bakarken 5-6 saniye geçmişti, bir şey yazmadım.

Telefonu kapatıp Duman'ı sevdim ve ona bugünü anlattım, ellerimin altında mayışırken beni uzunca dinledi. İtirazsız, eleştirisiz dinledi hem de, beni gerçekten anlayan en yakın arkadaşım oydu bence.

Konuşmam bittiğinde fazla konuştuğum için sanırım boğazım acıdı. Yutkundum. Duman yanımda uykuya dalarken ben onu sevmeye devam ettim, gözlerim tavana dalmıştı.

Şu anda mutlu hissetmiyordum, tüm günün aksine. Yalnızdım, yine ve bu yalnızlık yıpratıyordu beni. Karakterimde yoktu bir kere, insancıldım.

Duman'ı rahatsız etmeden yataktan kalktım ama o yine de uyandı ve bana baktı. Üstüme motorcu ceketimi alıp telefonumu bıraktım, anahtarlarımı alıp evden çıktım. Motorla dışarı çıktım ve genel sürüş tarzıma zıt olarak yollarda sakince sürmeye başladım.

Huzur arıyordum.

Egzoz muayenemi olduğum için rahattım, ehliyetim yanımdaydı; bu akşam hiçbir polisle uğraşacak takat yoktu ben de.

Motor sürmenin güzel yanı şuydu, asla ne olacağını kestiremezdim, heyecanlanırdım, meraklanırdım, aşık olurdum, kalbim o kadar hızlı atardı ki bir bakmışım altımdaki canavarla yarışıyor.

Sanki her an çarpabilirmişim ama yollar da bana aitmiş gibi. Beni durdurabilecek tek şey korkum ve getirisi olan fren! Onun harici son çare ölüm!

Bir parka geldim, boş bir bankın yanına bıraktım Çiçek'i. Oturup insanları ve çevreyi seyretmeye başladım, hava aldım. Mayıs akşamları ılıktı, göğsümdeki ağrıyı dindirmese de iyi geliyordu.

Uzağımda olan bir hareketlilik dikkatimi çekince başımı usulca çevirdim.

18 yaşında bir genç, yanında annesi ve babası vardı, abisi olduğunu düşündüğüm başka bir çocukla gülüşerek dalaşıyordu ama gözleri Çiçek'e takılınca durdu ve abisi devam etmesine rağmen kendisinden itti onu. Sonra bana baktı, gözlerime. Ne kadar imrendiğini gördüm, motoruma hevesle baktığını, beni kıskandığını...

Başkalarının hayallerine sahiptim, başkaları da benim hayallerime sahipti.

İç çekerek önüme döndüm, istenmeyen ot dibinde bitermiş sözü canlı ya da var olan bir nesne için söylenmiyordu sadece. Hisler içinde geçerliydi bana göre. Yalnızlığı sevmiyordum, ama günün sonunda yine yalnızdım.

Hayatım bir film olsaydı, tek başıma izlerdim.

🏍

İki gün sonra Burhan'ın sözü vardı. Aysuna'ya o günlerde yazamamıştım çünkü hem ne diyeceğimi bilemedim hem de zaten yine bir araya gelecektik.

Hava kararmaya durduğunda Burhan'ın evinin önündeydik hepimiz; Uçurtma üyelerinin bir kısmı neredeyse buradaydı, sokağı bedenlerimiz ve motorlarımızla kapatmıştık. Annesi yapacağımız konvoydan yana mutlu olmasa da eşi ve küçük oğluyla arabaya geçti. Burhan kendi motorunun yanında durduğunda kollarımı, kocaman gülümseyerek iki yana açtım.

"Gidiyor muyuz?" Diye bağırdım, herkesi gaza getirmek istercesine.

Güldü. "Gidiyoruz!" Dedi ayak uydurarak.

"Hadi gidip alalım kızı!" Diye bağırdı peşine Atakan. Islıklar çalındı, alkışlar yapıldı ve sonra motorlara binip yola çıktık. Yarı yola geldiğimizde hepimiz Burhan'ın başlatmasını bekliyorduk, o ilk gazı verdiğinde tüm konvoy devamını getirdi. İlçe bizi dinliyordu bu akşam.

Geçtiğimiz her yerde olan insanlar bize bakıyorlardı, videolar çekiyor, hayran bakışlarını üstlerimizde tutuyorlardı.

Erkekler beğeniyle süzüp hevesle motorların hayallerini kurarlarken, kızlar bu güzelliğin hangi kıza ait olduğunu merak ediyor, arzuluyorlardı.

Evin önüne geldiğimizde Burhan kapı açılana kadar devam etti, biz de ayak uydurduk. Etrafında bir daire oluşturduk önü açık kalacak şekilde, arka tekerleklerimizi değiştirmeye yemin ederek gazı verdik, dumanlar yayılana kadar yaktık. Kaska rağmen yanık kokusu burnumuza geliyordu.

Buket kapıyı açınca durduk. Diğerleri dışarıda kalırken sırayla içeri girdik, kapı önünde Buket'e selam verdikten sonra onu gördüm. Sarılar içinde o kadar güzeldi ki, zarifti. Renk seçimini bile isteye o renk yaptığını yüzüne bakınca bile anlayabiliyordum, gülümseyerek içeri girdim.

O kadar güzeldi ki, gözüm elimde olmadan ona kayıp duruyordu. Babasına yakalanmaktan da korktuğum için dişlerimi sıkıyor, fazla bakamadan gözlerimi kaçırıyordum.

Çiçek'ten güzel olduğunu itiraf etmek bir anda ağzımdan çıkan bir şeydi ama doğruydu. Motorum benim için çok değerliydi ve rengi, kıvrımlarıyla birleşince o denli hoşuma gidiyordu ki, oturup uzunca ona bakabilirdim. Ama Aysuna da aynı şekildeydi ve o anda da dediğim gibi; ondan bile güzel olmuştu.

İstemeden sonra muhabbetlere girişti herkes. Bir ara Burhan, Turhan'la konuşmak için eğilince aralarında kalmış ve geri çekilmek mecburiyetinde bulunmuştum. Burhan, Turhan'a işle alakalı bir şeyler söyleyince gözlerimi devirdim.

Erkekler!

Burada iş mi konuşulurdu?

Ciddiyetle onları dinledim, ama beni o kadar sarmamıştı ki, ben de Aysuna'ya bakmaya karar verdim. Gözlerimi direkt ona kaldırınca bana baktığını gördüm. Bu fevkaladeydi işte. Bana bakışı fenaydı, beden dilimden dolayı eriyordu.

Sırıtıp karizmatik olduğunu bildiğim bir hareket yaptım. Hoşuna gittiğini biliyordum ama nazlanarak başka yöne dönmüştü. Gülümsemem genişledi, bakışlarımı eğmeden önce onunda gülümsediğini gördüm.

Bu akşamın tek eksisi babasının arabacı olmasıydı. Ciddi misin Hamit abi ya? Motor varken, gerçekten araba mı yani? Bu mudur?

Tabii ki bunları yüzüne karşı diyemedim, yüksek ihtimalle desem çoktan kapı dışarı edilmiş olurdum, ne denli koyu arabacı bilmiyordum ama motor sevmediği hemen anlaşıyordu. Beni biraz sevsin ve konuşsun diye Aysuna'yı bile yem etmiştim.

Burhan'ın annesi tek bir bakışıyla hepimizi kaldırınca Aysuna'ya son bir kez bakıp çıktım evden. Burhan, Buket'le kapının önünde konuşurken dış kapının orada bekledik. Buket'in ağladığını gördüm, üzüldüm. Böylesine mutlu bir akşam da ne olmuştu acaba?

Eve varıp, duş alıp, üstümü değiştirip, yatağa girene kadar saat çok ilerlemişti. Yazıp yazmamak arasında kaldım ama tutamadım da kendimi. Buket'i merak ettiğim için onu sorarak konuşmayı başlattım.

Artık bir bahane olmadan yazmak istiyordum şu kıza! Gına gelmişti ama gösteriye de daha çok vardı.

Tabii Aysuna bir sinirlerimi hoplatıp bir dindiriyordu, ve ben şu an buna bile razıydım, orası ayrıydı.

🏍

Ertesi sabah Burhan, kızları alıp pikniğe gidelim deyince ben yine işten izin almak zorunda kalmıştım.

Dershane çıkışında beklerken önce Buket geldi. Dün akşam bizi beklerken içinde ve dışında neler hissettiğini anlatırken dinliyordum ama sadece dinliyordum, söyledikleri umurumda değildi ve beni sıkmıştı ama Burhan hülyalanmış gibi dinlemeye devam ediyordu.

Sonunda Aysuna geldiğindeyse bütün enerjim düştü. Elbisesi o kadar kısaydı ki, yere otursam gerisini rahatlıkla görebilirdim ve bunu başka erkeklerinde bilmesi, arzulaması beni kıskançlık krizine sokmadı değil.

O kadar sinirli hissettim ki gözlerine bakıp ona kötü bakışlar atmak istemedim, ya da bir şey söyleyip üzmek. Uzak durdum, ama o bundan daha çok rahatsız oldu.

Ben sıfır kolluyla bile gezsem kol kaslarımı kıskanacak olan kız, gelmiş burada yarı çıplak olduğu için ona soğuk yapmama kızıyordu. O işler öyle değil Aysuna hanımcım ama şimdi de karışma hakkım yok işte, problem orada!

Yolda bile giderken hep eteğini kapatmaya çalışmıştı.

Bir ara ışıkta durduğumuzda arabadaki bir adam direkt bacaklarına bakınca kan beynime öyle bir sıçradı ki, sarsıldım. O adamı orada hastanelik ederdim de işte... Bir kere daha oralara düşmek istemiyordum.

Piknik yapmaya gelmiştik güya, ne hayallerle gelmiştim ama hayat başka, beynimizin içinde kurduklarımız başkaydı.

Aysuna benimle baş başa kalmak ve konuşmak için su bahanesini sununca sevinmedim değil ama bacaklarının üçte ikisinin açık olduğunu gördükçe kafamı duvarlara vurasım geliyordu. Bir de o kadar güzel bacakları vardı ki, gözüm bir kere değse çekmem uzun sürerdi herhalde.

Ve ben böyleysem, hemcinslerimin de aynı olacağını bilmekti asıl beni delirten.

Aysuna giydiği için suçlu olduğu kadar, erkekler de baktıkları için iki katı suçluydular!

Onunla konuştukça yumuşuyordum ama yumuşamakta istemiyordum. Konu giydiği şey değildi benim için, konu bedeninin açıkta olmasıydı, konu herkesin onun güzelliklerini görmesiydi.

Bir de ben çok duygularımı saklayan biriymişim gibi bana alttan soruları ve imaları yok muydu? Sevecendi ama kızgındım ona o an. Hoşlandığımı söylediğimdeyse kala kalmıştı. Orada açılıp deli gibi öpmek istedim onu.

Çilekli pasta yapacağını söyleyip muhabbet edince benimle karşı koyamadım. Tabii yanağımdan öpmemiş olmasına bozulmuştum ama olsun, hele bir sevgilim yapayım da seni, o zaman öpmelere doyacaktım.

Geri döndüğümüzde o kızlardan Allah razı olsun, bugünün tek kıskancı ben ilan edilmek istemezdim çünkü, Aysuna bir kıskandı beni kızlardan, zevkten dört köşe oldum. Keşke üstümü çıkartsaydım sıcakladım deyip, asıl o zaman görecekti özgür kıyafet kanununu.

Akşam eve bıraktığımda evlerine giren yaşıt erkeği görünce bir kıskançlık daha yüklendi bana. Aysuna'yı öyle bir öptüm ki yanağından, kokusu burnumda, teninin dokusu hala dudaklarımdaydı.

Ergene de yerini bilmesi adına göz dağı verdikten sonra gittim. Saatler sonra Aysuna pasta için aradığında evden hızlıca çıktım, muhabbeti telefonda sarınca otoparka inen merdivenleri yavaş indim. Motorun yanına gelince kapattık.

Bir an önce yanına gidebilmek için sollamadığım araba kalmamıştı, motorun anasını ağlatmıştım hız yaparken, ve sonunda da yakalanmış ve ceza yemiştim. Hem de okkalı bir ceza.

Polisler hırs çıkartırcasına ceza yazdıktan sonra bile yanlarında tutunca geç kalmıştım. Ben geldiğimde o çocuk ve ailesi anca evlerine gidiyordu. Kaşlarım çatıldı. Motoru kapatıp indiğimde çocuk evine girmek üzereyken durdu, beni gördü.

Kollarımı göğsümde bağlayıp motora yaslandım, göğsümü gerdim. Uzaktan da olsa bakıştık, o sırada da Aysuna arayınca gözlerinin içine baka baka konuştum. O duymasa da neden burada olduğumu biliyordu sonuçta!

Aysuna'yı da onlan evlerine girdikten sonra çağırdım.

Karanlık sokakta bana doğru gelirken gözlerimi ondan alamadım.

Gün geçtikçe onu gördüğüm ilk günden bile daha güzel gelmeye başlıyordu gözüme. Yoksa kalbime mi?

Yaptığı pasta da çok güzeldi, ona dair her şey içime siniyordu. Hoşuma gidiyordu.

Pastayı yavaşça yiyerek olabildiğince çok sohbet etmek için vakit oluşturdum bize.

Yarın ki şölen ve pazar günkü gösteriye davet ettiğimde hayır der diye çok korktum. Burhan'ın izin vermediğini söylediğinde ise kızdım, onları oraya alıştırmak istemiyordu; biliyordum. Geçmişte yaptığımız bazı şeyler vardı, tehlike yoktu ama kızların gelmesini istememe sebeplerinden biri buydu.

Ben halledeceğimi söyleyince ikna oldu ve kabul etti.

🏍

Şenlikte o kadar mutluydu ki, bir kez daha onunla beraber geldiğim için kendimi tebrik ettim. İlk fotoğrafımızın böyle bir ortamda olması ise onu sevindirdiği kadar, beni de çok mutlu etmişti.

Anılarımızın hep böyle güzel olmasını istedim.

Ona sarıldığımda bu kadar güzel bir his olduğunu bilmediğimi fark ettim. Daha çok, daha sıkı, daha içten sarılma isteği oluşturdu ben de. Yarını beklemek azap gibiydi. Saatler geçmek, o an gelmek bilmedi.

Öyle ki pazar günü olduğunda benden beklenmeyecek bir performansla erkenden Uçurtma'ya gitmiştim. Ve yine Burhan beyden beklenmeyecek bir performansla o gelmemişti. Her şeyi hayal ettiğim gibi hallettim, gösteriyi hava karardıktan sonraya bıraktım ki ışıklar yansın ve Aysuna parlasın.

Çalışınca vakit akıp gitti, yine de Aysuna gelene kadar göğsümdeki heyecandan oluşan ağrı beni bırakmadı. Saat beşte Burhan onları almaya gittiğinde ben ayarlamaların sonuna gelmiştim.

Yaşar, "Gökmen akşam vakti hiç yapmadık, bir sorun olmasın." Dedi, gösteri için. Ben dahil birçok motorcu bu geceyi bekliyordu çünkü itiraflar yapılacaktı. Ama ben sadece bize özel olsun istediğim için yarın da gösteri günü ilan etmiştim, geriye kalan motorcular o zaman yapacaklardı ilanlarını.

"Olmaz." Diye geçiştirdim, yeni getirilen tuvaletleri koymaları gereken yeri gösterdim çalışanlara.

"Ya olursa? Neden akşam yapıyoruz ki?"

"Çünkü parlamasını istediğim bir yıldız var."

"Ne?" Dedi anlamayarak.

"Yok bir şey, git başımdan Yaşar." Onu kovup her bir detaya daha dikkatli odaklandım.

Aysuna'yı daha dün akşam görmüş olmama rağmen geldiklerinde yine görünce, yine heyecanlanmıştım. Hep ona yakın durup, hep onunla konuşasım vardı. Bugünü de çok beklemiştim, işkence gibi geçen koca bir haftayı ardımda bırakmıştım.

Burhan'la onlardan uzakta işlerle ilgilenirken, dayanamadım ve gözüm kaydı. Çiçek'in üstünde oturuş şekli sırıtmama sebep oldu, öne eğiliş şekli, iki eliyle telefonu tutuşu, bel kavisi, ve belirginleşen kalçasını süzdüm. Telefonumu çıkartıp uzaktan fotoğrafını çektim.

Ece gibi gereksiz bir detayla da bugün tanışmış olması beni ayrıca sinirlendirse de sakin kaldım. Hava kararana kadar bekledik, vakit geçirdik. Zamanın geldiğini dj söyledi bize ve Burhan'la konuştuğumuz gibi gösteriye başladık.

Aysuna onu çağırdığımda kendini işaret edip sordu. Tabii ki de sen diye bağırasım geldi, burada başka Aysuna mı vardı? O varken, başka bir kızı ne yapacaktım? Yaptığımız şey hakkında en ufak bir fikri bile yoktu, kimse söylememişti, bu işlerin içinde olmayan birinin anlaması da pek mümkün değildi ki, mümkün olsa dahi o kargaşa içinde kavramak zordu.

Şaşkınken de güzeldi.

İtiraftan sonra kızlı, erkekli gruplara ayrılmak zorunda kaldık, bu da gösterinin bir parçasıydı. İtiraftan sonra biraz ayrı kalmak o anın heyecanını arttırıyordu, sanki kalbim duracak kadar heyecanlı değilmişiz gibi...

Buket'in Aysuna'ya anlattığını gördüğümde zamanının geldiği anladım. Derin bir nefes aldım, nerede olabilirdi diye düşünürken etrafa bakındım. Etrafımız açıktı, araba fazla dikkat çekerdi. Kimse görmesin istiyordum ama eve kadar da bekleyemezdim. Şimdi açılmak istiyordum.

Tuvaletlerin orayı gösterdim, hayalimde kesinlikle tuvalette çıkma teklifi etmek ve öpüşmek yoktu ama olmuştu işte. Hem de tuhaf bir şekilde çok güzel olmuştu. Neyse ki bunlar yeniydi ve kullanılmamış gibi temizdi.

Aysuna'yla hiçbir anımız, ilkimiz normal değildi ki, bu farklı olsun. Ve bu bende gülme isteği uyandırıyordu.

Onunla olmak hayatımın şanslarından biriydi, umuyordum ki o da benim gibi düşünüyordu.

Ona sürekli güzel olduğunu söylüyordum, içimden geliyordu ve tutamıyordum kendimi. Bunu sık sık söylemem gerekiyormuş gibi hissediyordum ve fark etmiştim ki, onunda hoşuna gidiyordu, hem de her seferinde ilk defa söylemişim gibi.

İltifatıma gülümsediğinde öptüm, kıvrılan dudakları benim için kavislenirken gülümsemesi kayboldu ve hareketlerime uyum sağladı.

İlk sevgilim Aysuna değildi, buna şu an çok sinirlendim; ilk olmasını isterdim.

İlk öpüşmem de onunla değildi, buna diğerinden daha çok öfkelendim; ilkim olmasını isterdim.

Ellerimin altındaki beli ve dudaklarımın arasındaki dudaklarına kapılıp gittim, o da itirazsız bana ayak uydurdu. İlk temasımız olduğu için onu ürkütmemek adına uysaldım ama içimden öyle bir öpmek geliyordu ki, sağlam bir şeyin içinde olsaydık sırtını duvara yaslamakla başlardım...

"Hadi artık çıkın!" Diyen birinin sesini tuvalete indirdiği yumrukları takip etti.

Aysuna'nın dudakları anında durdu geri çekilmese de, gözlerinin kocaman olduğunu görünce Buket'i tanıyamadığını anladım. Gülümsedim. Kapıya baktım.

"Defol git Buket!"

"Hahaha, oldu canım." Diye beni reddetti. "Arkadaşımı yedin bitirdin, çıkın artık şuradan."

Aysuna hafifçe hareketlenince utandığını anladım.

Gülümsemem büyürken alnımı başının üstüne koydum, onun kafası hafif eğikti; gözleri göğsüme hizalıydı.

"Tamam." Dedim ama sonra son gelenek geldi aklıma. "Kimse yok değil mi?" Sorumla Aysuna hızla kaldırdı başını, gözleri yine genişledi biraz utançla biraz çekinceyle.

"Ne?" Dedi sadece bizim duyabileceğimiz tonda.

Buket, "merak etmeyin." Dedi. "Aysuna istemez diye Burhan'a söyledim, kimse yok. Çıkın artık, eve gitme vaktimiz geldi."

Sesler uzağımızdaydı, Buket harici bir nefes sesi dahi duymuyordum ama zaten öyle olması gerekiyordu. Onlarca kere bu etkinliğe katılmış olmama rağmen insan kendisi yaşayınca sersem oluyordu, dalgınlığıma geldiği için Aysuna'nın elini tutup kapıyı açtım.

Bir anda konfetiler patladı, ıslıklar çalındı, ve tezahüratlar yapıldı.

Yalancı Buket!

Burhan, Buket'in biraz arkasında duruyordu ve zevkle sırıtmış, alkış tutmuştu; benden öç aldığını bilmek için zeki olmaya gerek yoktu. O teklif ettiğinde de Buket'in yaptığının aynısını ben onlara yapmıştım. Olan Aysuna'ma olmuştu, o kadar.

"Hani yoktu?" Dedim gürültüde duysun diye seslicene.

Aysuna şaşkın ama utangaç bir gülümsemeyle etrafa bakınıyordu. Gösterinin son hamlesi; birlikte olmaya karar veren çiftleri kutlamaktı. Güzeldi ama kendine yapılınca, yapan kişi olmaktan aldığın hazzı almıyordun.

Buket, Aysuna'ya sarılıp, "benim arkadaşım, benim." Dedi ve peşine, "ilk sevgilisini de yapmış, oy oy oy." Deyince, onlara baktım şaşkınca. Tuvaletten çıkmıştık.

"İlk mi?" Diye mırıldanarak kendime sordum. Onun ilki miydi? İlki miydim?

Burhan ve bizim çocuklar harici bir sürü kişi daha tabiri caizse üstüme atlayıp tebrik etti. O kargaşa da yine Aysuna'yı kaybedeceğim sandım ama göz hizamdaydı, Buket'le gülüşerek konuşuyordu.

Burhan kulağıma eğildi. "Kızları götürmeliyim, hemen geri döneceğim."

"İstersen ben götürebilirim."

"Araba kullanman pek iyi değil Gökmen, ayrıca ailesi seni henüz tanımıyor, şimdilik dur."

Haklıydı, o yüzden de başımı salladım.

Kaç yıllık kurucuları olarak ilk defa bir kıza bu gösteri de itiraf yaptığım için herkes şaşkındı ama mutluydular da. Sürekli konuşup ilişkimiz hakkında sorular soruyorlardı.

Yakın arkadaşlarımın bile haberi olmadığı için onlar da kızgın oldukları kadar meraklıydılar.

Burhan, kızların yanına gidince ben de gitmek istedim ama kalabalıktan geçemedim, itip de kakamadım, çoğu yabancım değildi.

Kızlar, Burhan'ı başlarını sallayarak onaylayınca Aysuna etrafa bakınıp beni aradı. Hemen de buldu. Gülümsedik karşılıklı. O zaman tanıdık manıdık dinlemedim, herkesi kibarca kenara itip, çekilmelerini söyleyerek yardım geçtim.

Kalabalık içinde yanına vardığımda elini tuttum, o şekilde beraber arabanın yanına yürüdük.

Artık istediğim zaman tutabilirdim, istediğim zaman sarılabilirdim, istediğim zaman öpebilirdim; ne güzeldi be! İşkence sona ermişti, tabii hala sınırlar vardı ama bir adım atmıştık.

Burhan'la Buket arabaya binip bizi beklemeye başladılar.

Aysuna bana dönünce iki elini tutup yakınıma çektim, bana doğru başını kaldırmak zorunda kaldı, ben de hafiften eğdim. "İlkin miyim gerçekten?" Diye sordum merakla.

Gözlerime baktı, başını salladı.

"İlk sevgilin?" Diye sorarken kaşlarım havalandı.

Yine başını sallayarak onayladı beni. Tebessüm etti, "senin?" Diye sordu, aslında sorunun cevabını bilir gibi.

27 yaşındaydım, insanın elinde olmadan ilkleri oluyordu, Aysuna'ya bıraktığım o kadar az ilkim vardı ki; kendime vurmak istedim.

Gözlerimi kaçırdığımda bildiği şeyleri doğruladı. Gözlerine geri döndüğümde tebessümü duruyordu, "olsun." Dedi kısık sesle. "Sorun değil."

Sorun olmaması gerekiyordu zaten ama onun hislerine empati yapamayacak kadar da öküz değildim. Onun dudaklarına değen ilk kişi bendim ama benimkiler için aynısı geçerli değildi, bu üzüyordu onu ama şu anda başka bir şey demedi.

Sağ elini bırakıp yanağını okşadım, serçe ve yüzük parmağımın uçları boyun girintisine değiyordu. "Yatmadan önce arardım ama bu gece buradayım, eve geç döneceğim büyük ihtimalle. O yüzden sen bekleme beni, yat. Tamam mı?"

Masum masum başını sallayınca gülümsedim ve sarıldım. "Sen de dikkatli sür eve giderken, tamam mı?" Diye sordu o da bana, gülümsedim. "Gece uykulu uykulu..." Yüzümü saçları arasına gömüp sıkıca sarıldım, bu his için kaç gün, kaç saat beklemiştim ama bu yetmiyordu, uzunca sarılmak istiyordum.

Aysuna'ya hızlı ve çok bağlanmış gibi hissettiğimde, korkmadım; aksine hoşuma gitti.

Burhan korna çalınca, saçları arasına öpücük kondurup zorla geri çekildim. Ben arabanın ön camına vurup, "dur be." Diye kızarken, Aysuna gülmüş ve arabaya binmek için arka kapıyı açmıştı.

Buket'in tarafına vurduğum için korkmuştu, camını açıp, "benim günahım ne?" Diye çemkirdi.

"Senin ki ayrı." Dedim, bir saate yakın bir süre önce yaptığı üç kağıtçılıktan dolayı.

Şirince sırıtıp önüne döndü.

Burhan'a bakıp, "dikkatli, yavaş git." Dedim, bana başını sallayınca ortaya doğru eğilmiş küçük çocuklar gibi duran sevgilime baktım, gülümseyip el sallayınca gülümsedim ve araba hareket etmeden bir saniye önce geri çekilmek zorunda kaldım.

Onlar giderken uzunca arkalarından baktım, her zaman Aysuna'yı bıraktığım gibi ya da değer verdiğim birinden ayrılırken yaptığım gibi. Onları güvenli bir şekilde bıraktığımdan emin olmak istiyordum çünkü kaybetmekten korkuyordum...

Loading...
0%