Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@danlann

Bir Gün Belki

 

1. Bölüm

Aşk bilinmezlikleri severdi esasen, netlik girdiğinde kendi büyüsünün eksileceğinden korkardı aslında o da.

Bir şeyi çözmek ne kadar kolaysa, vazgeçmekte o kadar kolaydır.

Mesela kim hayatında zor uğraşlarla kazandığı bir şeyden kolaylıkla vazgeçerdi?

Böye düşünürdüm, çünkü herkese sevgimi koşulsuzca sunduktan sonra, yalnız bırakılmamın başka açıklaması olamazdı, değil mi?

Hikayesini bütünüyle ilk andan anlatan insanlar hiçbir zaman ilgimi çekmemişti, yaşanmışlıkları için bir değer biçmemişler gibi gelirdi. Zamanı gelince kendini açmalıydı hikaye, o geleceği anı bilirdi bana göre.

Her sırrımın kamburu kalmıştı sırtımda, en fazlada yargılanmama uğruna yük olan sırların.

Benide tanırlardı tabi, zamanla.

Kimse bilemezdi hangi zamanda olacağını ama. O zaman belkide hiç gelmeyecek olsa bile.

Arkamdaki kuru sohbete dönüp bir daha ne zaman bakacağımı bilmeyerek baktım.

Telefonu cebime atıp yanlarına geçtim, “Kimmiş?” Tabakları masaya koyarken sorup çatalları almak için geri döndü rüya.

“Elen” derken bir yandanda salatalık aldım, kız kardeşim Elenaya çoğu zaman Elen diye hitap ediyordum. Aslında bunun onun çokta umurunda olduğunu düşünmüyordum.

Kız kardeşimle pek iletişime geçmezdim, bunu bildikleri için şu an hepsi durmuş bana bakıyordu. “Oraya gideceğim, önemli” istemsizce kolyemi parmaklarıma doladım, aslında gerileceğim bir şey yoktu ama onlara ne açıklama yapacağımı kestiremiyordum.

Bunu beklemediklerini biliyordum, ama bende beklemiyordum böyle bir şeyi.

Keşke herkese hakettiği karşılığı verebilseydik her anlamda.

“Aleyna, senin orada ne işin olur?” Beni en iyi tanıyan olarak rüyanın tepkisi çok yerindeydi, fakat benim bile beklemediğim bir şeydi. Ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum, çünkü bende bilmiyordum, sadece orada olmam gerekiyormuş gibi hissediyordum, haketmesede…

En büyük vicdan, bir çocuğun herseye rağmen ailesine duyduğudur.“O aradı. Önemli bir şey olmasa aramaz, biliyorsunuz” Bir an evvel gitmek istiyordum.

Kimse ne tepki vereceğini bilemiyordu, bende dahil. Onlara başka ne söyleyebilirdimki, tek bir söze nasıl gitmeye ikna olduğumu onlara nasıl anlatabilirdim. Anlatamazdım, anlamazlardı.

“Ne zaman gidiyorsun?” Ayazın bile bu durumdan rahatsız olduğunu biliyordum, ama o pek bir şey dememeyi seçmişti.

Elimi kaldırıp baktığımda artık çıkmam gerektiğini fark ettim, “şimdi” uzun süreli bir veda

değildi bu ama onların gözlerindeki bakışlar bunun tam tersini söylüyordu bana.

“Şaka yapıyorsun değil mi? Bunu bize nasıl şimdi söylersin ya! İnanamıyorum sana. Ben ne yapacağım sensiz, neden böyle yapıyorsun her seferinde, Aleyna, neden bizi sürekli yok sayıyorsun. Bıkmadın mı, ha söylesene kendini dışlamaktan yorulmadın mı ya!” Rüya beklemeden üzerime yürüdü, gözleri akıtmadığı yaşlarla dolmuştu.

“Kimse sevmese ben seviyorum ya seni, sen hiç mi değer vermiyorsun bana?” Onu sevmediğimi nasıl düşünebiliyordu, o benim kan bağım olmayan ailemdi.

“Git! Çık git şimdi bu evden, sil bizi hatta hayatından, böyle mi mutlu olacaksın? Kendini mutsuzluğa sürükleyen sensin!” Acıtıyordu sözleri, ama onu engellemedim.

Kendimi açıklamak için ağzımı açtığım an “Ne yapacaksın ya o kadının yanında, o seni bir çöp gibi arkasında bırakmışken peşinden mi gideceksin. Bu kadar gurursuz musun sen?”

Tokat yemişim gibi geri kapattım.

Benim hakkımda böyle düşünmediğini biliyordum ama canım acımıştı.

“Yanlış anladın, temelli gitmiyorum. Ve ne olduğunu bende bilmiyorum, ve evet sanırım gurursuzum çünkü vazgeçemiyorum, insan ailesini silebiliyor mu rüya? Sen silebildin mi?” cümlelerimi söylerken gözlerinin en içine bakarak konuştum, susman gerekiyordu oysa, pişmanlığını hissediyordum, saman alevi gibiydi öfkesi

dediği şeyler için çoktan vicdan azabı çekmeye başlamıştı.

Onun üzülmesini istemediğim için, sahici bir tebessümle sarıldım ona. “Söz veriyorum orada kaldığım her gün arıyacağım seni” o yüzünü boynuma gömerken saçlarını öptüm.

“Arıyacaksın bak, söz verdin!” Gülmeden edemedim ne kadar büyürsek büyüyelim o benim minik kız kardeşimdi.

Yüzüne gelen saçlarını ellerimle iteledim, güzel yüzü kızarmıştı, ağlamıştı. “Bana bak, sakın sürekli ağlayıp durma, ben her zaman senin yanında olacağım, aklımı burada bıraktırma benim” parlayan gözleriyle güldü ama tereddüt doluydu bakışları.

“Söz” inansın istedim.

Sadece sımsıkı yumdu gözlerini.

2 Saat SonraValizimin tekerlekleri zeminde çizile çizile ilerliyordum, gittiğimde gerçekten beni neyin beklediğini fazlasıyla merak ediyordum, sadece annemle ilgili olduğunu söylemişti o.

Annem beni burada bırakıp o adama gittiğinden beri yüz yüze sadece bir kez görüşmüştük, onun üzerindende yıllar geçmişti, her ay hesabıma belli bir miktar atardı kullanmak istemesemde beraber yaşadığım ananeme daha fazla yük olmamak için kullanmak zorunda

Kalıyordum.

Bazı aylar ara havadan sudan konuşurdu, annem geçmişini öyle bir arkada bırakmıştıki benide orada unutmuştu.

Onların evinde yaşayacağım günleri düşünmek stresimi arttırıyordu, annemi en son on yıl önce görmüştüm, ve en çok korktuğum şey bunca zaman sonra beni görüpte tanıyamazsa hissedeceklerimdi. Onun beni tanıyamaması demek, tüm çocukluğumun eski izbe bir mahalleye gömülmesi demekti, annem o evden giderken beni o evin içinde bırakmıştı, annem orada olan her şeyi geride bırakmıştı, benim gibi.

O her şeyi unutabilmişti, ben her gece o günlerin hayaletiyle uyurken o, küçük kızının saçlarını okşamıştı korkmasın diye yıllarca.

Güvenliklerden geçip uçağa binmeden önce yapmam gereken her şeyi yaptıktan sonra bekleme koltuklarına yerleştim, çok bir valizim olmasada ne kadar kalacağımı bilmediğim için ayarı tutturamayıp biraz ağır bir valiz hazırlamıştım, ve şu an belim kopuyordu resmen.

Cebimdeki titreşmeyle hızla telefonumu alıp baktım, ama görmeyi beklediğim isim o adamın ismi değildi.

Pavel’ın aramasını açıp açmamak konusunda tereddütteydim, beni tekrar aramasını gerektirecek şeyin ne olduğu beni meraka düşürürken aramayı cevapladım, “Bir an hiç açmayacaksın sandım tatlım!” Pavel’ın neşeli sesi beni sinirlendirsede ona bir tepki vermedim, ona vereceğim her hangi bir ters tepkide ne yapacağını kestiremiyordum.

“Ne var” tamam sert konuşamıyordum ama o adamla telefonda olduğumu bilmek bile midemi bulandırırken daha sevimli bir şekilde konuşamazdım.

“Cık, cık, cık, o babayla nasıl konuşmak, fazla cesursun güzel kızım” umarım bu adamla yaşarken göz devirmekten kör kalmazdım.

“Neyse, burada ben sana gerekli eğitimleri vereceğim” buz kestim. Ağır rus aksanıyla söylediği her kelime içimi ürpertirken rahatsızca yerimde kıpırdandım.

“Şimdi beni iyi dinle, havalimanına çoktan girdiğini biliyorum, adamım lavaboların orada seni bekliyor, ondan aldığın paketi bulamayacakları bir yere saklaman gerek x-ray den geçerken gözüküp ötmez fakat temaslı bir aramada bulamayacakları bir yere koymalısın.” Dediklerinde hiçbir şey anlamazken, ilerde bana kitlenmiş bakan adamı gördüm.“Adamların mı burada? Ne yaptığını sanıyorsun sen! Adamların burada onlarla al malını, neden beni bulaştırıyorsun” sesimi daha ben kontrol edemeden tüm kelimeler dökülmüştü dudaklarımdan.

Etrafa kısaca göz gezdirsemde şu an dikkatimi veremiyordum, “Şaş, aptal! O ses tellerinioracıkta kesmem tek hamleme bakar, anladın mı beni! Şimdi kapa o çeneni ve git o malı al, eğer yakalanırsan olacaklara kendin katlanacaksın.” Telefondaki hiddetli kükremelerinin

dışarıya taştığına emindim, fakat genede zorlamayı denedim, “Neden ben, adamların yapsın." sesim artık daha kısıktı.

“Ah aptal kız, neden sen varken adamlarımın başını belaya sokayım ki? Hem evimde kalacaksın bunu bir nevi sadakat testi gibi gör, ama unutma o malı yakalatırsan başı yanan sadece sen olmazsın” ve telefon kapandı.

Bacağımı ne zaman titremeye başlamıştı bilmiyordum fakat durdurabileceğimi sanmıyordum, göz bebeklerimin titrediğini hissediyordum. Omzumdan uzanan elle ufak bir çığlıkla hızla yerimden fırlayıp arkama döndüm, ama bu onun adamlarından birine benzemiyordu, fakat onadan güvenemezdim.

“Özür dilerim, rahatsız etmek istememiştim ama kapıların açılış anonsu verildi,” ellerimin titremesine aldırmamaya çalışarak saçlarımı geriye itip gülümsedim. “Ah, duymadım gerçekten, teşekkür ederim” gözlerimin odağını tek bir yerde tutamıyordum, her yerden adamlarının çıkma ihtimali tenimi ürpertiyordu.

“Sıraya girmeyecek misiniz?” Karşımdaki adamın sözlerine pek odaklanamasam da daha fazla dikkat çekmemek için “lavaboyu kullandıktan sonra,” dediğim gibi arkamı dönüp o adamları aramaya başladım, onu ne kadar ciddiye almak istemesemde neler yapabilceğinin farkıdaydım.

O adamlar sanki bir anda ortadan kaybolmuşlardı veya ben odağımı kaybetmiştim, izlendiğimi hissetmek sırtımı karıncalandırırken arkamı dönüp kontrol etme ihtiyacımı bastıramadım, ama kimse yoktu, sıraya giren insanlara kaydı gözlerim ama az önce benimle konuşan adamı göremedim.

Önüme dönemeden çıkmazdan çıkan bir el tarafından sertçe çekildim, ağzıma kapanan elle verebileceğim tek tepki gözlerimin yuvalarından çıkacak kadar açılmasıydı.

Sert elleri üzerimden çekilmeden, “Sesini çıkarma,” kolumdanki elini çekip cebinden minik bir şey çıkardı, “bunu sen sokacakmışsın ülkeye, patron senin gibi bir acemiye nasıl güvendi bilmiyorum, oraya vardığında eğer yakalanmazsan biz seni alacağız” elindeki şeyi avucuma sıkıştırıp bedenimi silkeleyerek bıraktı.

Çıkmadan önce bir kere daha arkasını dönüp, “yakalanmamaya bak küçük kız” ve gözden kayboldu, ama o ve adamların ben o eve girene kadar beni izleyeceğini hissedebiliyordum.

Bileğimdeki ve çenemdeki sızı şu an en son umurumda olan şeylerdi, elimdeki paketi nereye saklıyacağımı bilmiyordum, ufacıktı ama sanki arasalar bulacaklardı. X-ray de görünmeyeceğini söylemişti ama şüphelenirlerse ve bedenimi ararlarsa ne yapacaktım.

Elimi saçlarımdan geçirip geriye atarken aynaya takıldı bakışlarım, diğer avucumdan kalbime baskı yapan şeye eğdim gözlerimi, minikti, saklanabilir miydi? Başka çarem yoktu.

Bileğimden duran tokayla saçlarımı tepeden topuz yaptım ve elimdeki en fazla 1 santim olan şeyi tokanın altından topuzun içine gömdüm, ellerim titrerken bunu yapmak çok zordu ama.

Çıkmaya hazır hissetmiyordum ama biraz daha burada kalırsam uçağı kaçıracağımınfarkındaydım, aynadaki görüntüme elimden geldiğince çeki düzen vermeye çalışarak çıktım oradan.

Bekleme alanı neredeyse boşalmıştı, daha fazla vakit kaybetmeden sıranın en sonuna geçtim.

Kimse bilmesede sanki üzerimde sakladığım küçük sırrın herkes farkındaymış gibi hissediyordum, ve bu dikkat çekmeme sebebi oluyormuş gibiydi.

Sıra bana geldiğinde neredeyse derin bir nefes alacaktım, görevli gerekli şeyleri kontrol ettikten sonra bana geçiş izni verdi, o koridorda ilerlerken tek düşündüğüm yakalanırsam annemlere ne olacağıydı, o kız içinde endişeliydim ama sonuçta kendi öz kızıydı, ona bir şey yapmazdı, değil mi?

Ona güvenmiyordum.

O, herkesi kandırabilirdi.

Kandırıyorduda.

O benim sadece annemi çalmakla kalmamıştı, tüm ülkeyi kandırıyordu, herkes onu Rusya da önemli bir doktor olarak tanıyordu, evet doktordu fakat bu serveti ve gücü sadece doktorluktan kazandığı saygı ve paradan dolayı değildi, güçlü bağlantıları vardı çeşitli ülkelerde. Bunları biliyordum çünkü ona bir şey yapamıyacağımı biliyordu, en azından annem onun yanında olduğu sürece.

Ama artık sadece oda değildi, beni işinin türkiye kanalı gibi kullanmaya başlamıştı son zamanlarda. Adamlarının yüzü gözükmesin diye beni kullandığı işleri hatırlamak genzimi sızlatıyordu.

Artık onun elinden kaçamazdım, hayatımı bitirmesi iki dudağının arasındaydı. Hemde her

anlamda.

Uçağın içindeki boğuk soğuk yüzüme vurunca etrafıma ancak dikkat edebildim, koltuk numaramı ararken herkesin neredeyse çantalarını koyup koltuklarına yerleştiklerini fark ettiğim için elimden geldiğince hızlı olmaya çalıştım.

Koltuk numaramı gördüğümde direkt oturdum zaten sadece valizim olduğu için eşya yerleştirme sorunum yoktu, yan tarafımdan gelen hafif boğaz temizleme sesiyle otururken diğer koltuklara bakmadığımı fark ettim, yan tarafımda gördüğüm yüzle suratımda bir tebessüm oluşmuştu.

“Güzel bir tesadüf, yetişmenize sevindim” Adamın yüzündede sıcak bir tebessüm oluşurken oturduğum yerde rahatça yaslanıp, “Evet, kusura bakmayın bugün biraz dalgınım, otururken fark edememişim. Tekrardan teşekkür ederim.” Aramızda bir boş koltuk vardı. “Sarp ben, doğru düzgün tanışamadık” uzattığı elini sıkarken “Aleyna” ismimi söyledim.

Esmer ve benim boyuma göre bile fazla uzun bir adamdı, ve ben asla kısa bir kız değildim,

1,71 i kısadan sayamazdım, kimse kusura bakmasın.Esmer ve sakallıydı, yakışıklı bir adam olduğunu kabul etmezliydim tabi bu adamla ilgilide olmayabilirdi, esmer erkekler başlı başına çekiciydi bence.

“Haddim değil ama iyi misin? Betin benzin atmış”

Ellerim istemsizce yüzüme gitti, o bu hareketime gülmeye başlayınca hepten utanıp avuçlarımın arkasına saklanmak istedim.

“İyiyim, üzüldüm biraz sanırım, anlarsın ya başka bir ülke falan” inandırıcı olduğunu düşündüğüm bir ifadeyle bakmaya başladım yüzüne, sorgular gibi bir hali yoktu.

“Haklısın, zor,” önüne döndü kısa bir an, ardından “Ailenin yanına mı gidiyorsun?”

Bu sorunun doğru cevabını ben bile bilmiyordumki saklıyayım.

Onlar benim ailem miydi? Hayır.

Ama o kadın benim annemdi, fakat bu onu ailem yapmaya yetememiş miydi? Evet.

Kız kardeşim, üvey olması benim için önemli değildi, onun benim varlığımı umursamaması bizim bir aile olmadığımızı gösterirdi değil mi?

Ona ne kadarını söyleyebileceğimi düşünüyordum, tamamını anlatsam beni anlar mıydıki?

Hiç sanmıyorum. Hem yeni tanıştığım bir yabancıya hayat hikayemi anlatmaya niyetim yoktu.

“Evet” o an bu kelimenin kaderimde büyük bir değişikliğe yol açacağını fark etmemiştim, kim derdiki bu evet ileride yakarışlarıma sebep olacaktı.

Bakışlarındaki değişim ve bir şeyleri sorgulayan ifadeyi gördüğümde kaşlarım çatıldı, istemsizce elimi saçımdan geçirmek için uzattığımda elim topuzuma denk geldi ve o girdiğim kısa hayal çıkmazından sıyırdı beni.

Benim dona kalmamla ifadesindeki pürüzleri anında yok edip, dikkatini elimin donakaldığı saçımın üzerine verdi, sorgular gibi çatıldı kaşları “Saçların, açık daha güzeldi” işte bunu beklemiyordum.

Bu muydu yani öyle bakmasının sebebi, saçlarım mıydı yani?

İçimde bir şeylerin kaydığını hissettim.“Sıcaktı, ama teşekkür ederim.” Daha fazla ne diyeceğimi bilmiyordum.

Onunda daha fazla konuşmaya niyeti yok gibiydi zaten, uçağın kalkışa geçmesi çok sürmemişti yolumuz pek uzun değildi ama son zamanlarda pek uyuyamadığım için göz kapaklarımı açık tutmakta zorluk çekiyordum şu an.

Bir anda topuzumda bir ağırlık hissetmemle irkilerek geri çekildim, onu eli havada bir şekilde bana bakarken bulunca panikle saçlarıma dokundum, topuzum bozulmamıştı.

Hiddetle ona döndüm “Ne yapıyorsun sen? çek şu elini” kolunu indirirken tek söylediği, “Sinirleneceğini düşünemedim, kusura bakma” bir süre tekrar dönüp bana bakmasını beklesemde yüzünü bir daha asla benden tarafa çevirmedi.

Tanımadığım bir yabancının bunu bilerek yaptığını elbette düşünmüyordum, normal şartlarda bir adamın flört sayarak yapacağı bir şeydi, fakat içine hapsolduğum çıkmaz beni herşeye karşı tetikte durmaya itiyordu.

Gözlerim kapanmaya başlamıştı bile ama direnmedim, direnmek istemedim çünkü oraya vardığımda neyle karşılaşacağımı bilmiyordum o adamın evinde. Uyumayı geçtim o insanlarla nasıl aynı ortamda bulunacaktım, onlar benim için tanıdık bir yabancıdan ibarettiler.

Sonsuz bir karanlığa düşmüşüm gibi hissederken sonunda uyku beni içine kabul etmişti.

Yüksekliği beni uykudan çekip çıkaran ses uçağın iniş anonsuydu, şakaklarımdan başıma vuran ağrının geçmesi şu an tek düşündüğüm şeydi.

Ben gözlerimi ovuşturup ayılmaya çalışırken uçak piste varmak üzereydi, stres olmamaya çalışsamda öngörememek bile başlı başına beni strese sokan bir şeydi. Orada ne yapacaktım veya benide neden çağırmıştı bilmiyordum, o annemi yıllardır türkiyeye bile yollamazdı, şimdi neden benimle görüştürmek istiyordu buna bir anlam veremiyordum.

Bunların hepsinin beni buraya çekmek için kurulan bir tuzak olduğunu düşünmüyordum, istese saniyesinde beni ayağına getirtebileceğini hem o hemde ben biliyordum, unutmama bile asla izin vermiyordu.

Onun laneti annemle evlendiğinde çökmüştü üzerime, ve sadece geleceğimle kalmayıp darmadağın olan çocukluğumuda çalmıştı benden.

Anlamsız bir dürtü beni ona bakmaya itti gözlerimin onunkilerle buluşacağını bilemeden, sanki saatlerdir gözlerini üzerimden ayırmamış gibiydi, en son konuştuğumuzdaki tüm o tavırları gitmişti sanki, bir şey söylememiz gerektiğini hissediyordum ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum, ben mi bir şey söylemeliydim yoksa o mu?

“Ah, çok mu uyudum?” Ona karşı niye böyle mahcup bir tavır takınmıştımki şimdi ben?

Yaşadığım utançla parmaklarım kolyeme sarındı.

“Amma derinmiş uykun, servise geldiklerindede uyanmadın” ama o bozmamıştı beni, sebepsiz bir minnet hissetmeye başladım ona karşı, aptal gibi davranmayı bırakmam gerekiyordu ama şu an bunun için kendime kızamazdım. Kafamdaki son şey bir adamla flörtleşmekken pekte iyi olamazdım bu konuda değil mi. “Gerçekten derin uyumuşum,” bende elimden geldiğince kibar bir tebessümle son sözlerimi söyleyip kalktım oturduğum yerden, koridordaki iniş için ayaklanan insanların oluşturduğu kuyruk azalmıştı böylelikle kolayca indim uçaktan.

Bir daha onu görmek istesemde aramı dönüp bakmadım, bir kaç gün sonra unutacağım bir adamla meşgul olmaktan daha önemli işlerim vardı şu an. Havalimanına doğru kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra içeri girdim, ve o an, kontrol anı gelmişti tekrardan, tüm vücudumu bir panik dalgası sarmasın diye elimden geleni yaptım.

Derin nefes al.

Derin nefes al.

Al şu nefesi! X-ray i geçtim. Ötmedim. Sonunda nefes alabildim ve şüphe çekmemek adına hızla ilerlerken ilerde onları gördüm, sadece iki saniye huzura erdiğimi düşünmüştüm, ama anlaşılan o ki bugünden sonra bu biraz zor olacaktı.

Yaklaşıyordum onlara, yaklaştıkça üzerimde gezinen bakışları memnuniyet doluydu, bu midemin bulanmasına sebep olmuştu, böyle adamları tanırdım, hayattaki tek düşünceleri, seks, para ve güçtü, kimseyi insan yerine koymazlardı en güçlüsü olana kadar önlerindekilere sadık olurlardı, fakat bu yukarıdaki kişinin tek bir açığına bakardı, tek bir yanlış hamle etrafında bekleyen aç köpeklere bir yıkım davetiyesiydi.

Yanlarına vardığımda hızla tekrar bir kuytu alana çekilmiştim, gerçekten böyle dikkat çekmediklerini falan mı düşünüyorlardı? “Yeter çekiştirip durma!” Daha fazla dayanamayarak kolumu sertçe çektim ellerinden, bu hareketimle sinirlenselerde direkt tek umursadıkları şeyi sordu aralarından biri.

“Uzatma, ver hadi paketi gidelim, patron seni bekliyor” farklı bir rus aksanıyla konuşuyordu ama annem gittikten sonra sadece rusça konuşmaya başladığı için bir süre onunla iletişim kuramamıştım ve en sonunda kendimi rusça öğrenirken bulmuştum, o yüzden adamın dediklerini anlamakta zorluk çekmiyordum.

“Vereceğim ve hemen buradan defolup gideceğiz, sizinle daha fazla uğraşmak istemiyorum!”

Sözlerim üzerine en başından beri benimle konuşan adamın yanındaki, boynunda yüzünün sağ tarafına kadar dövmeyle kaplı olan adam üzerime yürümeye çalışınca benimle konuşan adam onu sertçe durdurup bu sefer anlamadığım şekilde bir şeyler söyledi ona.

Her ne söylediyse bu işe yaramış olacakki dövmeli adam burnundan solusada geriye çekildi, yüzümde zafer kazanmış bir gülümsemeylede damarına basınca artık beni kafasında mimlediğinden emin olmuştum.

Bu işi daha fazla uzatmak istemediğimden “Tamam, paketi vereceğim şimdi fakat biriniz valizimi almaya gidin, çoktan dağıtılmaya başlanmış olabilir” dediklerim mantıklı olsada gerçekten şu an bumu önemli diye bir düşünmedim değildi, fakat valiz çok ağırdı, fırsatım varken onlara itelesem bir şey olmazdı.

Adamlar sabır çekercesine birbirlerine bakarlarken artık başları olduğunu düşündüğüm adam korumalardan birine dönüp “Git o lanet valizi al ve gel, patron çıldıracak daha fazla beklersek!” Sesini ayarlayamamıştı ve bu sayede biraz daha dikkat çekmiştik.

“Sende ver artık paketi, oyun mu oynuyorsun bizimle!” Bağırmadan konuşamamasına ve daha fazla burada durmaya dayanamadığım için ellerim paketi çıkarmak için saçlarıma gitti ve ne ara sarkıp enseme doğru düştüğünü bile fark etmediğim topuzum ellerimde dağıldı, hızla saçlarımı karıştırmaya başladım. Yoktu! Ne yapacağımı bilemezce yere bakmaya başladım, ama saçımı açarken yere düşmüş olsa görürdüm veya duyardım.

Korkumu gizleyemediğim gözlerle delici bakışları üzerime dikilmiş korumalara döndüm “Paket yok,” bu o an kurabildiğim son düzgün cümlemdi gerisi saçıma yapışan bir çift nasırlı el ve gözümün kararmasından ibaretti.

1. Bölüm sonu

Loading...
0%