Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@darkempress54

Her şey yağmurlu bir sağanakta başlamıştı bunu hatırlıyordum 12 yaşındaydım evimizin yakınına yıldırım düşmüştü her yer yanıyordu, alevler evimize sıçramıştı, annem beni kurtarmak için yanıma koşmuştu, itfaiye 13 dakika daha erken gelseydi her şey daha farklı olurdu ve belki de ben burada olmazdım, annem de hala hayatta olurdu. Bir insanın en büyük pişmanlığı ailesini kaybetmesidir ve ne olursa olsun hiç bir şey yapamamış olmasıdır, ben bu noktadaydım işte, elimden hiç bir şey gelmedi, o gün annemin gözlerinde büyük bir korku vardı, babamın ise son nefreti, bana o kadar çok şey yapmıştı ki hala daha bir çok işkencesini hatırlıyorum, vücudumda hala izler duruyor, bana verdiği bütün zararlar beynimin bir yerine kazınmış şekilde duruyor uygun bir anda her şeyi unutmak için. O günü biraz bile anlatacak olursam, aslında mutlu bir aileydik en azından annemle ben öyleydim.

Babam, Dean McGraw adında yeni nesil bir mafya için muhasebe ve finans görevi ile çalışıyordu aslında sırp kökenli, Vozdovac ailesi, Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika’da, adam öldürme, kaçakçılık, madde satışı ve alışı, yasal olmayan dövüşler & bahisler ve daha fazla suçları barındırma olarak hala devam ediyor, babamın görevi basitti, parayı idare edip saklayacak kadar akıllı olmayan bir lider ve eline para geçince neden kaçırmayayım ne de olsa benim bildiğim şeyler onlardan da fazla ve bu sebeple beni öldüremezler düşüncesi yapan bir finansçı ve bu hikayede yanan iki masum. Size bir kaç şeyi anlatmaya başlayacağım en azından kafanız kafışmamış olacaktır, benim ismim Ryan, bu ismi bana babam verdi anlamı ‘Kral Soyundan Gelen’ çünkü kendisini herkesten üstün görürdü, kibir vardı her daim, ama annemin benim için istediği isim, Axel yani ‘Barış Adamı’ bende bu ismi kullanmaya başladım çünkü Annem Sofia’nın bana vermek istediği isim buydu ama veremedi bu nedenle onun son vasiyeti olarak bu isim benim için önemli. Evet işte şimdi başlıyoruz.

İsmim Axel bir kış mevsiminde İskoçya’nın en güzel şehirlerinden biri olan Dundee’de 22 Mart 1998’de doğdum, annemin söylediğine göre, ona zorluk çektirmeden doğdum elbette babam, Jesper’a göre bu öyle değildi.

 

O gün..

 

J: onu doğurman bir hataydı

 

S: neden istemediğini anlamıyorum

 

J: biz seninle mutluyduk

 

S: aile kurmanın amacı bir çocuğun da olmasıdır

 

J: saçmalık!

 

S: ben ona yeterim dert etme!

 

Bu tartışma olduktan hemen sonra babam, kız kardeşim ve abime ( en sevdiği evlatlarını ) sizi bir yere götüreceğim dedi, saat daha öğlen 12:30 onları hazırladı ve arabaya bindirdi, camın kenarında oturup sadece izleyebildim, babam benden her zaman nefret ediyor, bunun iyi ya da kötü bir şey olduğunu henüz anlayamıyorum ileride belki bu nefreti ile daha iyi yerlere geleceğim ama şimdi ise kendimi iyi yerde değil kötü yerde hissediyorum, annem benim için kurabiye yapmıştı, en sevdiğimden, limonlu kurabiye içinde beyaz çikolata parçaları ve üzerinde yaban mersini sosu ve parçaları, bu kurabiyeyi annemden başka iyi yapan bir yer daha bilmiyorum, yanında ılık süt getirmişti vanilyalıydı, annem bana her zaman ne zaman üzgün olsam kendimi şımartırım ve tatlı bir şeyler yerim derdi çünkü tatlı insana mutluluk hormonunu aşılar ve üzgün olduğun her şeyi unutmanı sağlar derdi ve gerçekten haklıydı. Neredeyse 5-6 saat geçmişti geldiğinde kardeşlerim yanında yoktu, annem ne olduğunu ve çocukların nerede olduğunu sormuştu ama cevap alamamıştı.

 

Annem: çocuklar nerede? Nereden geliyorsun?

 

Babam: onlar güvende, seninde gitmen gerekiyor

 

Annem: Axel’i neden götürmedin

 

Babam: ona bir şey olmaz

 

Annem: ne demek olmaz o da senin oğlun

 

Babam: diğer ikisini sevdiğim kadar onu sevmiyorum ölmesini istiyorum

 

Annem: öleceksem onunla ölürüm

 

Babam: bunu değerlendirebiliriz o halde

 

Annem: ne halt yedin

 

Babam: Dean McGraw’un parasını zimmetime geçirdiğimi ve onun hakkında ki bir çok gizli, bilinmemesi gereken dosyayı düşmanına verdim

 

annem: çocuklar nerde

 

Babam: onun yanında

 

Annem: sen benimle dalgamı geçiyorsun!?

 

Bu konuşma devam edemeden sağnak bir yağmurun sesini duyduk, bir gök gürültüsü ve düşen yıldırım henüz 11 yaşındayken olmuştu ve devamı gelemedi, evin yakınıma yıldırım düştü ve alevler her yeri sarmaya başlamıştı bu anı unutamıyordum, tek ve son konuşma bu oldu, her evlat ailesini sever ve onların sevgisi ile var olur, ben neden böyle olamadım, neden babamın gözünde yeterli olamadım? Tek düşündüğüm bu ama sonrasında her şeyi bıraktım. Başlangıç benim elimde olmayan seçimdi ama gidişat benim seçtiğim kişilikti ve bunu gerçekleştireceğim.

Sokakta boş boş geziyordum bu düşünceden çıkmıştım, arabama doğru boş boş adımlarla yürüyordum, şarjı bitmekte olan bir telefon ve bir adet kulaklık dinlediğim şarkı, Chris Isaak’tan Wicked Game idi. Sessiz yollarda dinlenilen şarkılar insana en iyi hissiyatı verenler olur genelde sadece en doğru şarkıyı dinlemek gerekir hayallere dalıp gitmek için, arabama yaklaştığımda bir markete girdim, bir redbull yabanmersinli, biraz sebze, dondurulmuş patates kasaya gittiğim de soygun olayı gördüm sanırım bunu istemsiz olarak engelleyeceğim, elimde ki ürünleri kasaya koydum

 

X: hey ne yaptığını zannediyorsun

 

Ben: gördüğün gibi elimdeki ürünleri koyuyorum

 

X: işimiz var kenara çekil

 

Ben: elini üzerimden çekmezsen eğer artık bir elin olmayacak

 

X: anlamadım

 

Ben: ayrıca şu an da en önemli şey benim paramı ödeyip evime gitmem aptalca soygun işlerine ayıracak zamanım yok

 

Bu konuşmadan sonra elini çekmesini beklemeden tek seferde elini kırdım, böylelikle silahı yere düştü, yerden almak için eğildiğinde yüzüne tekme attım arabayı hazırlayan diğer eleman içeri geldiğinde gördüğü manzara ile ne olduğunu anlamaya çalışıyordu merak etmeyin onu da etkisiz hale getirdim, raflarda duran bir ip vardı iksini de bağladım.

 

Ben: umarım polisi aramışsınızdır ve artık şunları ödeyebilir miyim?

 

Kasiyer: elbette teşekkür ederim

 

Başımla selam verdim ve poşetimi aldım, çıktım, arabamın önüne arabasını park ettiği için geri içeri geldim araba anahtarını aldım ve arabamın önünü açtım, kendi arabama geçtim, insanları anlamıyorum hırsızlık yapmak bu kadar zor olamaz bu kadar amatörce olmamalı, kendi ayaklarımın üzerinde durmaya başladığım zamanlarda profesyonel hırsızlık yaptığımı hatırlıyorum ve daha bir kez hapse girmedim, eve geldiğimde beni karşılayan en sadık dostuma bakıyorum o çok asil ve özel Alman Çoban Köpeği ona Blondi ismini vermiştim. Onu besledim, onunla oynadım, banyosunu yaptırdım ve şömine önünde uyumasını izliyordum ve şimdi kendime bir şeyler hazırlamam gerekiyor bu gece çok uzun bir gece olacak. İkimiz içinde uzun gece olacak, benimle birlikte o da her zaman antrenman yapıyor eğer benim başıma bir şey gelirse, bir gün o da kendi başının çaresine bakabilsin avcıyken av olmasın diye her şeyi kusursuz şekilde planlıyorum. Oyunlarımı genelde tarihi taktiksel olarak oynuyorum, ve bir sonraki hedefimi hiç bir şekilde belli etmiyorum.

 

 

Hayat bir oyundur, kanunu da adaleti de terazi üstünde duran bir oyun, kaderi belirlemek kolaydır uygulandığında. Ve işte başlıyoruz.

 

Yemeğimi yedikten sonra, evin bodrum katına indim, biraz spor yaptıktan sonra kendime gelmek için yanımda redbullu da götürdüm, yaklaşık 2-3 saat sonra Blondi’nin yanıma koşarak geldiğini gördüm demek ki bir şeyler oluyor, Blondi’yi çok iyi eğittim diğer köpekler gibi direkt olarak saldırmaması için.

O halde şimdi başlıyoruz..

Loading...
0%