@darklightssx
|
Şarkılar; (Yer- mekan isimleri ve olaylar hayal ürünüdür. Gerçeklikle bir alakası yoktur. Kısacası tamamen sallamadır.) 'Beni kendimden başka hiç kimse güvende tutamazdı.' Kaybolmuştum. Ben kendi kişiliklerim arasında tamamen kaybolmuştum. Doğru bir şey yapmaya çalışırken ve kendimi buna ikna etmişken hata ediyordum. İntikam ve adaleti birbirleriyle karıştırıyor hislerime göre hareket ediyordum. Kafam çok karışıktı. Zihnimdeki sesler hiç susmuyor, adeta tırmık atıyordu. İçimdeki sızı dinmek bilmiyor beni daha çok üzüyor, yoruyordu. Kimseye belli etmemeye çalışıyordum ama çok korkuyordum. Sevdiklerim benim yüzümden zarar görür diye korkuyordum. Onları korumaya çalışırken onlara zarar vermekten korkuyordum. Yüzümdeki maskenin arka yüzünü görmelerinden korkuyordum. O yalandan gülümsemenin ardındaki karanlık yüze tanık olmalarını istemiyordum. Artık belli ediyordum. Hem de her şeyi. Yalan söylemekte gelişmiştim. Hayatımın çoğunluğu yalandı. Hoş, hayatımda yalan olmasını istemeyen ben, yalnızca yalandan ibaret bir hayat yaşıyordum. Öfkem kontrol edemeyeceğim seviyeye geliyordu yavaş yavaş. Boğazımda bir kuruluk oluyordu ve beynim beni başka yollara sokuyordu. İçinizde bir şeylerin yandığını hissedersiniz, gözünüz döner ve yapmamanız gereken şeyler yapardınız ya işte ben hep içimdeki ateşi söndürmek yerine üstüne benzin dökmüştüm. Yandıkça yanıyor, tutuştukça tutuşuyordum. Telafi edilmesi zor hatalar yapıyordum. Kimseye danışmadan çok büyük bir riske girmiştim. Yapmamam gereken şeyleri yanlış kişilerin yanında, gözleri önünde yapmıştım. En yakın ve dünyanın hep iyi yönlerine bakan arkadaşımı kötülükle tanıştırmıştım. Onun yanında cinayet işlemiştim. Zaten korkuyordu ve ben onu şoka sokmuştum. O an ne düşündüğümü bile hatırlamıyordum. Öyle ki sanki o adamı öldürürken ruhsuz bir bedendim. Öfke dışında hiçbir şey hissedemiyordum. Beynim bana o bıçağı alıp adamı öldürmemi söylemiş ben de gram düşünmeden bunu yapmıştım. Yine katil olmuştum. Elime yine insan kanı bulaşmıştı. Örgüte katil olmak istemediğimi söylemiş buna kalkışmayacağımı bildirmiştim. Lakin sanki kader benimle dalga geçiyordu ve önüme tüm şerefsizleri bir bir çıkarıyordu. Ben de şeytana uyuyor her defasında yemin etmeme rağmen cinayet işliyordum. Yaptıklarım yetmezmiş gibi bundan sonra yapacaklarımda beni ürkütüyordu. Ellerimle yüzümü kapatıyor düşüncelerim beynimi bıçak darbeleriyle oyuyordu. "Gözlerin mi doldu senin?" diye sordu itfaiyeci. Yanıma oturdu ve kollarını birbirine dolayıp sırtını banka yasladı. Onun bunu demesiyle akmak üzere olan göz yaşımı ona çaktırmamaya çalışarak sildim. Şu an emniyetten geliyordu. Cinayeti kendi üzerine almıştı. Aptallık mı yoksa iyilik mi yapıyordu, tam kestiremiyordum. Yaşadığımız her şey o kadar tuhaftı ki o yangından sonra sanki ben, ben olmaktan çıkmıştım. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyordum. "Soğuktan." "Nasılsın peki, daha iyi misin?" diye sorunca buruk bir tebessüm ettim "İyiyim." dedim. Bu yalanım söylediğim her yalandan daha büyüktü. Bunu söylerken sadece karşımdakini değil ayrıca kendimi de kandırıyordum. Diğerlerinden farklı olan bir şey daha vardı ki bu yalana bende inanıyordum. İç sesim kulağıma fısıldıyor, 'değer verdiklerin hâlâ yaşıyor, sen iyisin.' diyordu. Dilber teyzenin telaşlanmasını istemediğim için Miray'ı hastaneye götürmüştük. Bunun için Mahlas'ın çalışmadığı bir yere gitmek durumunda kalmıştık. Bir de onunla uğraşamazdım. Zaten aramızda uçurum vardı. O uçurumdaki köprü yıpranıyor, en son tamamen kopacakmış gibi aramızda durmaya devam ediyordu. Yarkın, Miray'la beraberdi. Durumunu o bize haber verecekti. Benim onun yanında olmam gerekirken yabancılara emanet etmiştim. Kendimi dinlemem, içimi dışıma aktarmam dahası ağlamam gerekiyordu. Ağlamaya ihtiyacım vardı. Ben gözyaşlarımı saklamak değil onlardan göl yaratmak isteyecek kadar ağlamak istiyordum. Bir süre ne itfaiyeci konuştu ne de ben konuştum. Öylece sessizliği, esen rüzgârı, yollardan geçen araba seslerini ve her yerde bulunan cırcır böceği seslerini dinledik. Soğuk rüzgâr yüzüme vuruyor, saçlarımı uçuruyordu. "Konuşmak istersen buradayım." dedi itfaiyeci. Ayağa kalkmak için doğrulup hastaneye ilerleyeceğinde, "Neden?" diye sordum. "Neden buradasın? Neden gidip beni ihbar etmiyorsun? Birkaç gün önce sana dediklerim bir bir yaşanıyor itfaiyeci. Katil oldum, yine. Hem de birini öldürmeyeceğime yemin ettikten sonra." Gözlerim dolmuştu evet. Çünkü ağlamak istiyordum. Başımdan geçen şeyleri atlatamıyordum. Gözlerimden soğuktan değil yorgunluktan yaş geliyordu. Burnumu içime çektim. Yana doğru dönerek ayaklarımı banka koydum ve dizlerimi kendime çektim. Agir banka tekrar oturmuştu ve dolu gözlerime bakıyordu. "Ben kimseyi öldürmek istemiyordum. Bana inanmak zorunda değilsin ama gerçek bu. Ama sanki herkes toplanmış kulağımın dibinde 'ÖLDÜR ONU!' diyerekten bağırıyor. Kafamdaki sesleri susturamıyorum. Her yer çok gürültülü. Her yer çok karanlık. Her şey çok zor. Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Kalbimin sesi de yok artık. Hep zihnimden sesler geliyor, hep bu işe yaramaz beynim bana aptal aptal komutlar veriyor." dedim. Yanaklarımdan süzülen yaşlara engel olamıyordum. Elimle yaşlarımı sildim ama ardından yenileri eklendi. Başımı bacaklarıma yasladım ve kısık sesle iç çeke çeke ağladım. Bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum. "İçinden ağlama. Yanında sadece ben varım, o yüzden rahat olabilirsin." dediğinde sanki duymak istediğim tam da buymuş gibi bir anda sesli ağlamaya başladım. Yaşlarım süzülüyor, başım ağrıyordu. "Beni o yangından keşke kurtarmasaydın." dedim ağlamaklı ses tonuyla. Başımı yasladığım bacağımdan kaldırıp itfaiyeciye baktım. "Keşke ölüme terk etseydin de canım bu kadar yanmasaydı. Köprüaltı'na sırf kardeşimin ilaç parasını toplamak için girmiştim. Ama her şey kül oldu. O yangında her şey yanıp kül oldu, umutlarım ve hayallerim gibi. Ben de kül oldum itfaiyeci." Yangını hayal etmeye başladı sanki. O an ki çaresizliğim ve bitmişliğim canlandı gözünün önünde. "Tüm emeklerim ve hayallerim yanarken ben kendime bir söz verdim. Ne olursa olsun vazgeçmeyeceğime dair kendime söz verdim. Küllerimden doğmak istedim ve artık hayallerime Anka olarak devam edeceğim. Suikastçı olarak sağlayacağım huzurumu. Engellerin benim hedeflerimi yıkmasına izin vermeyeceğim." Ellerimle gözlerimi ovdum ve burnumu içime çekerek saçımı düzelttim. Dik oturdum, olan her şeyi süzgeçten geçirdim ve yutkundum. "Ve sen itfaiyeci, sen bir memursun unuttun mu? İtfaiye amiri ve şube müdürü Mirel Agir Tunga, beni ihbar etmediğin yetmezmiş gibi bir de işlediğim cinayeti kendi üzerine alıyorsun. Şimdi sen söyle, benim yanımda dahası bir katilin yanında neden hâlâ oturuyorsun? Seni öldürmeyeceğimin bir garantisini verebilir misin?" diyerek öfkemi kısa bir süreliğine ona kustum. Normalde öfkemi hep eşyalardan çıkarırdım. Hiç kimsenin kalbini kırmak istemezdim. Kalp kırmaktansa eşya kırmayı tercih ederdim. Çünkü kalp, eşya gibi değiştirilecek bir şey değildi. Ne yenisini alabilirdik ne de sabitleyebilirdik. Bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Ben ona bakarken o yukarı bakıyordu. Görünürde sadece 10-12 tane yıldız vardı. İlgi çekici yine hiçbir şey yoktu. Biz lanet olası insanlar her şeyin akışını bozmuştuk. Belki de bu dünyanın kaderi daha güzeldi. Belki de biz başımızı yukarı çevirdiğimizde koca bir karanlık yerine yıldızların şölenini izliyor olacaktık. Yaşamaktan mı nefret ediyordum yoksa güzel yaşayamamaktan mı? İçimde bir öfke vardı, anlam veremediğim bir öfke vardı. İntikam istemiyordum. Ben sadece adaletin sağlandığı bir yerde mutlu olmak, güzel yaşamak istiyordum. Başımda Tarık engeli yoktu artık. Özgür olabilecekken ben kendimi daha çok tutsak gibi hissediyordum. Bu aralar içimde en çok olan bu duygu beni yakıp kül ediyordu. Öfkem dinmiyor, kat ve kat artıyordu. "Aslında bunu ben de bilmiyorum. O kadar bank var hâlbuki." dedi itfaiyeci. Benim moralimi düzeltmek için espri yapmaya çalıştığını anlamıştım ama şu an hiçbir şeye sinirden bile gülecek halim yoktu. Bir iç çekerek dışarıya nefesini verdi. "Ama şunu bil. O herifi öldürdüğün için sana kızmadım. Çünkü onların size yaptıklarına aynen şahit oldum. Hem ben hem Yarkın. Onları adalete teslim etsek kimse zarar görmediği için serbest bırakılacaklardı. Cinayeti üzerime aldım çünkü senin sağlamaya çalıştığın adaletine güveniyorum. Bunun için arkanı da örterim, sicilime işlense bile sana yardım da ederim. Çok zor ve bir o kadar da imkansız gibi görünse de bence bir gün hayallerini misliyle başaracaksın." Katil olmak elbette kötü hissettiren bir şeydi ama içimde hiç pişmanlık duygusu yoktu. Pişman değildim. Bir kez taciz eden bir kere daha ederdi. Bir kez şiddet uygulayan bir kere daha uygulardı. Bir kez dolandıran bir kere daha dolandırırdı. Belki de o adamlar birden çok kez taciz etmişti. Ben zaten kendimi düşünmeyi uzun bir süre önce bırakmıştım. Bu yolun sonunda her türlü ölecektim veya hapse girecektim. Benden sonra burada kadınların güvende yaşamasını, kanlarının ve gözyaşlarının akıtılmamasını istiyordum. Kendime bencillik ediyordum, bunun farkındaydım. Ben o adamları insanların değil Allah'ın adaletine teslim etmiştim. Ve yine söylüyorum, ben bunun için pişman değildim. Sadece Miray'ın yanında kendime hakim olamayıp yaptığım için sinirliydim. "Ben seni anlıyorum Alev. Bunu neden anlıyorum inan hiçbir fikrim yok ama anlıyorum. Kızgınsın, dahası bu kızgınlığın hayata ve kendine. Her şeyin daha güzel olması için çabalıyorsun, daha berbat olduğunu görünce hayata kızıyorsun. Sevdiklerinin senin yüzünden zarar görmesini istemiyorsun, gördüklerinde ise ölmek veya buna sebep olanı öldürmek istiyorsun. Bu duyguyu çok iyi bilirim." deyip bakışlarını tekrardan gökyüzüne çevirdi. Yüzünde beliren hüzün ve acı içeren gülümseme benim gibi bir olay yaşadığını bas bas bağırıyordu. Bu duyguyu yoksa başka türlü nasıl bilebilirdi ki? "Yapmaya çalıştığın şey değil ama o yol doğrultusunda yaptığın şeyler seni kötülüğe itiyor. Ben bir itfaiyeciyim ve görevim her canlının hayatını güvende tutmak. Senin istediğin gibi ben de güvenli bir toprakta yaşamak isterim ama bunun için kimseyi istesen bile öldüremezsin. Seni suçlamıyorum ama bunu yapma. Allah'ın verdiği canı bir tek Allah alır. Eğer insanları öldürerek hayata devam etmek iyi bir şey olsaydı zaten idam kalkmazdı. Hapis diye bir şey olmazdı. İnsanlar ölürdü, insanlar hep ölürdü..." Bunları söylerken bakışlarımı ondan çekemiyordum. Çok doğru konuşuyordu ve bu kadar doğru konuşması beni şaşırtmıştı. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış, itfaiyeci her ne kadar haklı olsa da dik kafalı ben yine onu dinlemeyecektim. Yaratılış amacım buydu. "Bu dünya ikiye ayrılmış Küller Güzeli. İyiler ve kötüler. İyiler kimseye zarar veremediği için kaybeder. Çünkü çevrelerindekilere zarar vermemek için kendilerine zarar vermeyi tercih ederler. Kötüler ise herkese zarar verebildiği için kazanır. Çünkü bunu yaparken çevrelerindekileri umursamaz ve onlara zarar vererek kendilerini mutlu eder." dedi. Başını omzuna doğru eğdi ve hafif bir tebessüm etti. "Kısacası, sen henüz ihbar edip hapse atmak isteyeceğim kadar katil veya kötü biri değilsin. Yani nasıl desem, kötüden de iyisin." Son cümlesini bir süredir hep ben söylediğim için tebessüm ettim. En azından birinin beni anlıyor olması güzel bir şeydi. Dedikleri kesinlikle doğruydu. Sanki içim dışıma vurmuş gibi hissetmiştim. İç sesim benimle konuşuyor gibiydi. Her şeyin daha iyi olması için çabalıyor başarısız oluyordum. Sevdiklerimi korumaya çalışıyor başarısız oluyordum. Bu beni artık yoruyordu. "Sen, benim hissettiklerimi nasıl bu kadar iyi ifade ettin? Hem de birkaç günde? Bu duyguyu nereden biliyorsun?" diye sordum yüzüne bakarak. Gözleri bir süre sadece boşluğu izledi, ardından bana baktı. Kısa bir anlığına gözlerinde kırgınlık gördüm. Yalandan küçük bir tebessüm etti ve bakışlarını kaçırarak ayağa kalktı. "Unut gitsin. Hava soğuk, içeri gel hadi." Belli ki konuşmak istediği bir şey değildi. Onu zorlamayacaktım. İstediğini düşünür, istediğini yapardı. Herkesin hayatında anlatamayacağı şeyler olmuştur, diliniz düğümlenir başınız ağırırdı. Bazı şeyleri sadece biz bilmeliydik. Herkese her şeyi söylemek iyi bir şey değildi. 🔥🔥🔥 Miray'ın yanında oturuyor ipek gibi sarı saçlarını okşuyordum. Yüzüne bakarken bile bu hayat için ne kadar iyi olduğunu görebiliyordum. O kavgayı sevmezdi, hep barış isterdi. Ben ve Miray zıt kişiliklere sahiptik. Aslında gerçekten Şirin olduğum zamanlar ikimizde aynıydık. Ama Alev ve Miray çok farklıydı. Miray neşe saçardı, ben ise öfke. Miray gülerken ağlardı, ben ise ağlarken gülerdim. Miray zevk için kitap okurdu, ben ise gerçek hayattan olabildiğince kaçmak için. Miray rahatlamak için müzik dinlerdi, ben ise sakinleşebilmek için. Kavga etmeyi veya dövüşmeyi sevmezdi. Lisede ona çok sataşan Ebru adında bir kız vardı. Miray'ı zorbalar, onun sesini çıkartmayacağını bildiği için birçok kez onu rahatsız ederdi. Bir gün nedenini unuttuğum bir kavga etmişlerdi. Ebru, Miray'ın saçını başını yolmuştu. Miray ise hiçbir şey yapamamıştı. Kızın üstü bile kırışmamıştı. O zamanlar onunla aynı sınıfta değildim. Ayrı sınıflardaydık. Ona neden karşılık vermediğini sorduğumda,'Kız kapalıydı Şirin.' demişti. Okullarda çok kavga olur, kimse kimsenin açık mı kapalı mı olduğuna bakmazdı. Ama Miray, Ebru kapalı diye ona elini bile sürmemişti. Erkek arkadaşları izliyordu ve o yanlış bir hareket yapıp da onun baş örtüsünü bozmak istememişti. O kavgadan sonra Miray'la aynı sınıfa düşmüştük. Dilber teyze onu benimle aynı sınıfta okuması için müdürle konuşmuş, Miray'ı da bana emanet etmişti. Zaten ortaokulu da beraber okumuştuk. Biz onunla tek tabancaydık. Benim kişiliğim onun, onun kişiliği de benim eksikliğimdi. Birbirimizin eksikliğini kapatıyor, o eksikliklere merhem oluyorduk. "Ne yapacağız?" diye sordu Yarkın, itfaiyeciye. Bizim olduğumuz odanın dışında duruyorlar sırtlarını cama yaslıyorlardı. Sadece Agir'in duyabilmesini istiyordu ama benim gözüm Miray'da, kulağım onlardaydı. "Ne konu da?" diye sordu itfaiyeci. "Kadın cinayet işledi. Onun kolunu sallayarak çıkmasına izin vermeyeceksin değil mi?" dedi sorgulayarak. O da itfaiyeciydi ve halkın güvenliğinden sorumluydu. Onu suçlamıyordum. Onun yerinde ben de olsam ben de böyle söylerdim. İtfaiyeci hiç düşünmeden başını yaslandığı cama yasladı. "Cinayeti ben işledim Yarkın." Yarkın sinirli bir sesle, "Kendini kandırma." dedi. "Bunun suçu çok büyük." "Çoktan kandırdım bile. Sen de kendini kandırsan iyi edersin." Yarkın doğrularak kaşlarını çatmış bir şekilde ona baktı. "Şube müdürüsün sen, şimdi gelmiş bana onu mu savunacaksın?" dedi eliyle beni işaret ederek. Anlamıyordu, Agir'in ne yaptığını anlamıyor anlam veremiyordu. Benim için kendi başını yaktığı için sinirleniyordu. "Yaptığı doğru bir şey değildi neden onu savunayım ki?" Bu itfaiyeci gerçekten beni deli ediyordu, arada sırada yaptığı şeyler dedikleriyle uyuşmuyordu. "Ben sadece neden yaptığını anlıyorum. Her insan hata yapabilir." "Bir adamı gözümün önünde bıçaklayarak öldürdü Mirel!" "Sende benim gözümün önünde terlikle hamam böceği öldürmüştün." "O bir böcekti!" "Onun öldürdüğü kişi insan mıydı?" diye sordu itfaiyeci doğrulup kaşlarını çatarak. Bunu dediği an ona doğru dönüp baktım. Onların yüzü bana dönük olmadığı için farkedememişlerdi. Küçük bir tebessüm ederek itfaiyecinin sadece sırtına bakabiliyordum. "Bu yaptığın doğru değil Mirel. Sonucunda sana patlayacak. Celal başkomiser ile aranı mı bozmak istiyorsun? Bunu öğrenirse seni affetmez." Celal dediği adam Körüklü Polis Müdürlüğü'nün başkomiseriydi. Kimsenin arasını bozmak istemiyordum ama itfaiyeci sanki kafasına silah dayamışım da onu bu yalana zorluyormuşum gibi bu cinayeti üstlenmişti. Ne diyebilirdim ki, eyvallah! "Yarkın! Ben sadece senin arladaşın değil, aynı zamanda da senin amirinim! O çeneni kapalı tutmazsan eğer bir ay boyunca bütün itfaiye araçlarını yalnız sen temizlersin ve su depolarını yenilersin." Yarkın gözlerini buna inanamıyormuş gibi açtı. "23 tane var!" dedi. Agir, "O zaman sus. Bu aramızda sır olarak kalacak. Kendi kendine bile bu konu hakkında konuşmayacaksın." dediğinde dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Liderci tavrı hoşuma gitmişti. "Emredersiniz amirim!" Yarkın başını önüne eğdi ve koridora doğru yönelip kısa bir sürede gözden kayboldu. Tam o sırada Miray'ın inlemesini duymamla dikkatimi tekrardan ona verdim. Elimi saçlarına koyarak, "Miray, iyi misin?" diye sordum sadece onun duyabileceği bir sesle. İtfaiyeci, Yarkın gittikten sonra buraya bakıp gelecekti ki elimle gitmesini işaret ettim. Yalnız kalmam ve onunla özel olarak konuşmam gerekiyordu. Miray elleriyle gözlerini ovaladı. Ona yanındaki komodinin üstünde olan sürahiden bir bardak su doldurup verdim. Suyu alacağı esnada bana bakıp yatağın üstünde kendisini geriye itti. Bardağı almadı. "Miray..." Elleriyle kulaklarını beni duymak istemiyorcasına kapattı. "Bir şey söyleme. Hiçbir şey söyleme. Sadece eve gitmek istiyorum ben. Burada ne işimiz var? Hangi hastane burası? Mahlas'ın yaptığından haberi var mı!?" dediğinde başımı hayır anlamında sallayarak onun sol elini tuttum. Elini geri çekmeye çalıştı ama bırakmadım. "Eve gideceğiz ama lütfen kimseye bu konu hakkında bir şey anlatma Miray. Zamanı gelince ben sana her şeyi anlatacağım ama sen kimseye bir şey anlatma. Yalvarırım..." güneşi andıran gözlerine kara bulutlar bürünmüştü. Hayat dolu bakmıyordu, gözlerinin içi parlamıyordu. Ben yıllardır ilk kez Miray'ı böyle görüyordum. Alışık değildim, hep o bana moral verir hep o beni iyi ederdi. Ben, ne yapacağımı bilmiyordum... "Sence cinayet işlediğini birine anlatacak kadar kafayı mı yedim ben?!" diyerek bağırdı. Başımı önüme eğerek onun gözü önünde bunu yaptığım için tekrar kendimi suçladım. O adamlar ölmeyip hapse girseydi, çıktıktan sonra da aynı iğrençliği yapacaklardı. "Ben kötü bir şey yapmadım." dedim. Bunu kendime ikna etmiştim. "Bu cinayet değil nefsi müdafaa." dedim sakin bir sesle. Sesim titriyordu. İlk kez bu kadar ağır bir konu hakkında konuşuyorduk. Bizim kavgalarımız hiçbir zaman böyle olmazdı. Genelde alaycı bir tonla konuşurduk. "Zaten itfaiyeciler onların ağzını yüzünü yer değiştirmişti. Öldürmek zorunda değildin. Birinin canını almak her ne koşul olursa olsun iyi bir şey değil Alev!" dedi aynı tonda çıkan sesiyle. Gözleri dolu dolu bakıyordu. "Özür dilerim, anlık gelen öfkeme yenik düştüm. Ama şöyle düşün, o adamlar bir başka kadına da saldırabilirlerdi." Başka diyebileceğim bir şey yoktu. Bazen iyi olmak için soğuk olmamız gerekirdi. Soğuk olmamız içinse umursamamazlıktan gelmek... Aynı durumda olsak ve cinayeti işleyen kişi Miray olsa bende ona tavır alırdım ama benim için yaptığını bildiğimden konuyu uzatmazdım. "Hapse gireceklerdi." dedi. Hangi dünyada yaşadığından bir haberdi. Hapse girmeyeceklerdi, çünkü kimse zarar görmemişti. Ama eğer ifşalanırsam ben hapse girerdim. Bu adada kadını taciz etmek değil, kadının o taciz karşısında baş kaldırması suçtu. "Beni anlamaya çalış Miray." dedim yalvarırcasına. "Ben sadece Şirin'i anlayabiliyorum Alev, seni değil." Dediği bu şey karşısında başımı eğdim. Yanılıyordu, ben her zaman Şirin Alev Asena olarak kalacaktım. Kişilik bozukluğum yoktu. Sadece duygularıma isim vermiştim. Bu kişilik bozukluğunun belirtisi miydi bilmiyorum ama ben iyiydim. Gerçekten iyiydim. "Ben Şirin'im zaten." Miray yüzünü asarak bana baktı ve buruk bir iç çekti. "Mahlas haklıydı, öfken gözünü kör ediyor senin. Sen benim tanıdığım Şirin değilsin. Tedavi görmen lazım, inkar etmeyi kes Alev. Hastasın sen." dediğinde sabrım direkt olarak beynime sıçramaya başladı. Bakışlarımı kaçırdım ve sinirden yanağımın içini ısırdım. Ellerim titrerken kendime engel olmaya çalıştım. Ben kendimi biliyordum, ben kendimi tanıyordum. Ben Şirin Alev Asena'ydım. Alev benim baskın ve anlık olarak dışa vurduğum duygularımdan beslenen biriydi. Şirin ise günlük modumdu. Sorunsuz geçen zamanlarda serotonimin yoğun olduğu duygularımdan beslenen biriydi. Ama hangi duygu olursa olsun ben, bendim. Alev benim hep diğer yarım olarak kalacaktı. Dile getirmek isteyip de sustuğum her düşüncemin kaynağıydı. "Ben hasta falan değilim. Seni gördüm Miray! Ellerin ayakların titriyordu. Korkmuştun, şok yaşıyordun ben buna izin veremem. Sen kendini korumayı bilmiyorsun ama ben seni korurum." "Sen polis değilsin Alev. Sen ne polissin ne de savcı. Bu senin görevin değil." "Bu konu hakkında ben zerre pişman değilim Miray. Zamanda yolculuk yapsak ve o âna ışınlansak ben o adamı tekrar öldürürüm. Tekrar dirilse bir kez daha öldürürüm. Çünkü ben seni artık arkadaşım olarak görmüyorum. Sen benim kardeşimsin ve kardeşimin saçını bile çeken olursa onun ağzına sıçarım!" Korurdum. Ne olursa olsun en küçük tehlikede de bile onu korurdum. Onun korumasına ve beni güvende tutmasına bile ihtiyacım yoktu. Malum beni kendimden başka hiç kimse güvende tutamazdı. "Ben kendimi koruyabilirim. O an sadece korktum. Ne yapacağımı bilemedim." "Kendini kandırma Miray. Çünkü sen taciz karşısında sesini çıkaramayacak kadar acizsin." dediğimde sol gözünden yanağına doğru bir yaş düştü. Sağ gözünden de düşmek üzereyken eliyle sildi. "Çık dışarı!" diye bağırdı. "Miray-" "Çık dışarı!" Dizlerini kendisine çekti ve kollarıyla sardı. Başını ayaklarına yaslayıp içini çekerek ağladığında burnum sızladı. Elimin tersiyle gözlerimi sildim ve o odadan ayrıldım. 🔥🔥🔥 1 gün sonra Kafama dikip tek yudumda şat yaptığım votkayı barın üzerine sertçe vurdum. Yüzümün ve ağzımın buruşmasına rağmen İdil'e, "Bir şat daha." dedim. İdil bana bakıyor, artık durmamı yüz ifadesiyle işaret ediyordu. "Bu yedinci oldu Alev. Yeter bence." Omzumu silktim. "Bir şat daha." dedim yarı baygın bir şekilde. "Sarhoş olduğunun farkında değil misin? Bugün tatil, niye geldin ki?" Benim için endişeli görünen yüzüne bakarak başımı omzuma yatırdım. "Duvarlar üstüme üstüme geliyor." deyip güldüm. Kolumu bara, elimi de yanağıma yasladım. Ofladım. "Her yerden sesler duyuyorum. Galiba delirmeye başladım." deyip tekrardan güldüm. Ardından somurtarak yüzümü astım. "Ben kötü biri miyim?" diye sordum. İdil başını olumsuz anlamda salladı. "Değilsin. Bazen iyiye ulaşmak için kötü kararlar vermemiz gerekir. Yoksa iyiyi öğrenemeyiz." dedi boş bir edebiyat yaparak. Anladığım tek şey benim kötü olduğumu düşünmemesiydi. Omzumu silktim. "Bence ben kötü biriyim. Hiçbir katil iyi değildir." Elimi çeneme koydum ve yaptıklarımı düşündüm. "Ben iyi bir katil miyim yoksa?" dedim gözüm dolu olmasına rağmen gülümseyerek. İdil iç çekip bardan ayrıldı ve yanımdaki bar taburesine oturdu. "İnan bana her kötünün içinde ölen bir iyi yatar. O iyi duygular o kişinin çevresi yüzünden kapanır, sadece kötülük kalır. Sen kötü değilsin Alev. Onların aksine sen çevrenin mutluluğu için katil oldun. Hislerin seni buna teşvik etti. Kim ne derse desin, ben seni tanıyorum ve nasıl biri olduğunu biliyorum. Olanlar senin suçun değil." Anlık olarak duygusallaştım ve ağlamaya başladım. İç çeke çeke ağlarken İdil elini omzuma koydu. "Miray beni tanımıyor mu İdil? O bana hastasın dedi. Ben hasta mıyım? Ben onun için yaptım bunu ama o benden nefret etti. O benimle artık konuşmuyor." sesim ergen bir kız çocuğu gibi çıkıyordu. Bundan nefret ediyordum. "Miray'a biraz süre ver. O benim bu hayatta gördüğüm en masum kişi. Öyle ki alışması ve bunu kabullenmesi biraz zaman alacak. Ama her şey yoluna girecek." Başımı olumlu anlamda salladım ve dudağımı büzdüm. "Şat istiyorum." dedim. Sesim az öncekine göre daha ağlamaklı olduğu için ricada bulunan çocuk gibi çıkmıştı. "Olmaz, bugünlük bu kadar. Evine git uyu." dedi. Büzülen dudaklarım bu sözüyle yana kıvrıldı. Gülümseyerek ona, "Benim evim yok ki İdil. Benim evim yandı. Benim evimi babam yaktı." dedim. Barda sadece biz vardık. Evimin yanması kulağıma komik gelmiş olacak ki kahkaha atmıştım. Bana acıyan gözlerle bakıyordu. "O adama baba mı dedin sen?" diye sordu. Kahkaham duraksadı. "Ben hep bir babam olsun istemiştim. Beni öpsün, saçımı okşasın, koklasın, sarsın istemiştim. Ama o bana bunları yaparken kendimi çok kötü hissettim. Sanki kirlenmişim gibi." Tekrardan ağlamaya başladım. Sağ elimi yakama götürdüm. Boğazıma dokundum. Ellerim atışı hızlanan kalbime doğru gitti. Onun ellerini üstümde hissediyordum. Bana dokunuşunu, elini göğsüme, basenime ve ağzımın üzerine koyduğunu bir kez daha hissediyordum. Sesimi çıkaramadığımı Miray gibi korktuğumu hissetmiştim. İdil'e bakan ve ağlayıp gülmekten kızaran kahverengi gözlerimle, "Bu kir niye temizlenmiyor İdil?" diye sordum. "Ben vücudumda onun dokunduğu yerleri defalarca kez temizlemeye çalıştım ama bu kir hiç çıkmadı üstümden. Bende çok derin izler bıraktı ve ben yıkasam da geçmiyor." Ellerim boğazımın üstünde o kapanan bıçak izine gitti. O incecik iz boğazımda durmaya devam ediyordu. Fazla büyük olmadığı için sadece dokununca belli oluyordu. "Ben kötü biriyim." dedim burnumu çekerek. "Babam bile sevmedi beni. Mahlas da sevmiyor, Miray da. Sevdiğim herkes benden kopuyor artık. Biliyor musun İdil, ben hep kendimi hiçbir şeyden korkmuyorum diye diye kandırdım. Ama farkettim ki ben yalnız kalmaktan da korkuyorum. Yalnızlıktan korkup bir gün yalnız kalmaktan çok korkuyorum." İdil ayağa kalktı ve yanıma gelip bana sarıldı. Onun sarılmasıyla içimde biriktirdiğim litrelerce yaş sel olup gitti. Sesli ağlıyor, ellerim ayaklarım titremeye başlıyordu. Böyle olmak zorunda değildi. Ben böyle olmasını istemiyordum. 🔥🔥🔥 2 hafta sonra Pansiyon odasında ben ve Eslem'den başka kimse yoktu. Bu aralar Eslem normalinden daha çok ağlıyordu. Sebebini bilmiyordum, bu beni endişelendiriyordu. Mahlas dün gece onun kolundan aşı yapıp hastaneye gitmişti. Eslem o aşıya rağmen tüm gece ağlamıştı. Öyle ki annem bile nesi olduğunu bulamamıştı. Bu kadar ağlaması normal değildi. Eslem'in mamasını yedirirken dikkatli olmaya çalışıyordum. Sanki yaptığım her hareket ona acı çektiriyordu. "Neyin var senin prensesim? Aç değil misin?" Onun için bunca fedakarlığı yapıyordum ama bazen ya yeterli olmazsa diye düşünmeden edemiyordum. Ya yetişemezsem... İlaç fiyatı gün geçtikçe artıyordu. Ben bu lanet olası 1 milyon doları nasıl bulacaktım? Az para değildi. Şu an hesabımda daha 150.000 TL vardı. Beş ayda kazandığım parayı birkaç günde kazanmıştım. İki haftadır örgütle ilişkimi bir süreliğine kesmiştim. Kendime gelmem gerekiyordu. Kendime motive vermem gerekiyordu. Bu ilaç parasını toplayabilmem için suikastlere katılmam gerekiyordu. Eslem için sadece. Onun yaşamasını istediğim için. Telefonumu alıp rehberdeki Serdar Bey'in numarasını tıklayıp aradım. Birkaç saniye öylece çaldıktan sonra telefonu açtı. "Seni dinliyorum Alev." dedi. "Hazırda bir iş var mı Serdar Bey? Suikaste katılmak istiyorum." Konuyu uzatmamıştım. Direkt sormuştum. "Bunu senin ağzından duymak beni şaşırttı. Bir operasyon var. Atlas'ı gönderecektim sadece ama madem bu kadar isteklisin sen de git onunla." "Ne yapmamız gerekiyor?" "Mahmut Erdem, 48 yaşında emekli adam. Karısını ve çocuklarını her gün kemerle dövüyor. Çocuklarını aç bırakıyor, maddi durumu iyi olsa bile onları dilendirmeye zorluyor. Bugün 4 yıldızlı Akçalı otelinin 56 numaralı odasında iş gezisine gitmek için kalacak. Yapacağınız şeyi zaten biliyorsunuzdur." Böyle iğrenç adamların hakkından nasıl gelebileceğimi çok iyi biliyorum. "Adamı doğduğuna pişman edeceğiz." dedim. "Alev?" diye seslendi bana. "Efendim Serdar Bey?" "Sen iyisin öyle değil mi?" Birkaç saniye sessiz kaldım. Serdar Bey'in ne itfaiyeciyi bilmesi gerekiyordu ne de Miray'ı. Onları öğrenirse ben biterdim. Zaten iki haftadır Miray'la hiç konuşmamıştım. Dahası o konuşmak istememişti. İtfaiyeci ise şu ana kadar yangın çıkarmadığım için görünürde değildi. "İyiyim, sadece biraz kafa dinlemem gerekiyordu. Her şeyden ve herkesten uzak bir şekilde." "Anladım... Dikkatli olun." dedi. Sanki beni görecekmiş gibi başımı onaylayarak salladım. Bazen sorumluluklar bireyin kendisi için olmayabilirdi. Kişinin çevresine de sorumlulukları vardı. Zaten sevdiğim herkes beni tek tek bırakıyordu. Eslem'in de gitmesini istemiyordum. Bundan sonraki hayatımı yalnız ona adayacaktım. Banyoya girdim ve yarım saat duş alıp çıktım. Hiç bara gidesim yoktu. Şarkı söyleyecek halim de yoktu. Aren grup adına Ulaş'la konuşmuştu. Artık haftada yalnız bir kez konser verecektik. Bir şarkı değil, art arda 3-4 şarkı söyleyecektik. Bu benim için daha iyiydi. Sadece cuma günleri konser verecektik. Dinlenmek ve kendimi dinlemek için oldukça zamanım olacaktı. Saçımı kuruttuktan sonra mutfağa girdim ve sandviç hazırladım. Karnım kazanıyordu. Ekmeğin içine bulduğum her şeyi koyup yatağıma geçtim ve yemeye başladım. Telefonumu açıp uzun bir süre sonra video izlemek için instagramımı açıp keşfette takıldım. Yarım saat kadar reel izlerken keşfetime bir video çıktı. Önce şaşırdım, sonra gülmeye başladım. Hesabın adına baktım ve tebessüm ettim. 'boranıngitarteli' adlı hesaba tıkladım. Hesaba girdiğim an gerçekten şaşırmıştım. Başlarda 5 takipçi olan Bora'nın şu an 10 bin takipçisi olmuştu. Onu ikinci fake hesabımda takip etmiştim. Bu hesabımda takip etmeyi unuttuğum için videoları keşfetime düşmemişti. 3 tane video paylaşmıştı. Az önce izlediğim video 1 milyon izlenme almıştı. Bora hedefine ulaşmıştı. Dahası tavan yapmıştı. Bu hesaptan da onu takibe aldım. En son paylaştığı videosunu izledim. Gökay'ı paylaşmıştı. Gökay'ın bateri çalarkenki videosuydu. Onu kışkırtır gibi baterisine değil Gökay'ın yüzüne su dökmüştü. Gülerek videonun yorumlarına girdim. Video da Gökay ve Bora vardı ama yorumlarda benden bahsediyorlardı. 'Abi Şirin'in sesi mükemmel ama geçen gün sanki endişeli gibiydi. Şarkıyı tereddütle söylüyordu.' Bu yorumu da cevaplayanlar vardı. Yorumun yorumlarına girdim. 'Ben konsere gitmiştim. Başlangıçta çok güzel söylüyorlardı ama sonra tanıdık birini gördü. O tarafa döndüğünde çok yakışıklı bir adama baktığını gördüm. Ya tanıdık birisi ve Şirin onu görünce şaşırdı ya da...' Instagramdan ayrıldım ve telefonu kapattım. O yorumun devamı hiçte hoş değildi. Öyle bir şeyin olması mümkün bile değildi. Onu görmeyi beklemediğim için şaşırmıştım. Oradan bakılınca öyle durmuyor muydum? Yorumun devamında 'ya da ilk görüşte o adama âşık oldu.' demişti. Tüylerim diken diken oldu. İnsanların bilip bilmeden neden bu tür yorumlar yapıyordu ki? İtfaiyeciden hoşlanmam mümkün değildi. O ne kadar iyi biri olsa bile sadece bana yardım etmişti. Ona karşı hissettiğim minnettarlık dışında başka bir duygu yoktu. Hayatımı kurtarmıştı ve buna devam ediyordu. Ona can borcum vardı, âşık falan değildim. O yorumun altına bir şey yazmışlar mı diye merak edip hesaba geri girdim. 'Hiç kimse Şirin'e layık olamaz. Âşık olmamıştır bence bir tanıdığı falan. Hem yüzünde endişe vardı. İlk görüşte âşık olan biri endişelenir mi?' demişti bir kişi. Rahatlarcasına dışarıya nefes verdim. En azından akıllı birileri hâlâ vardı. 'Bence de, hem aşık olsa Aren'ime aşık olurdu.' Aren'in ne alakası vardı şimdi. Ben kimseden hoşlanmıyordum. İlla hesap mı açmam gerekiyordu bunu bilmeleri için. Zaten hesabım sahteydi. Bunu yazan kızı yanıtlamak için yorumun üstünü tıkladım. 'Bence de Şirin o an tanıdık birini gördü ve onu görmeyi beklemediği için şaşırdı. Ayrıca Aren'le arkadaşlar. Konsere gidip onların ilişkisini sormuştum. 'Sadece arkadaşız aramızda bir ilişki söz konusu bile olamaz' dedi.' diye yazıp yorumu gönderdim. İlk kez kendimi fake hesaptan savunuyordum. Artık hakkımda yapılan yorumlarda bu yolu deneyecektim. Telefonumu kapattığım an çalmaya başladı. Elimdeyken değil hep bırakmaya yanaşırken arıyorlardı beni. Ekrana baktığımda Atlas'ın aradığını gördüm. Serdar Bey büyük ihtimalle ona haber vermişti. Telefonu açtım ve kulağıma yasladım. "Efendim Atlas?" diye sordum. "Konumunu at oraya geliyorum." dedi direkt. Daha dur bismillah! "Sana da merhaba, ben iyiyim sağ ol." "Suikaste gidiyoruz. Seni almaya geliyorum." dedi hiç taviz vermeyerek. Sinirle bir iç çektim. "Ben hazırlanayım sonra atarım sana." "Şimdi at, ben beklerim seni." "Tamam." Telefonu görüşürüz bile demeden yüzüme kapattı. Göz devirerek mesajlara girdim ve konumu attım. Attığım an görmüştü ve onaylayan baş parmak emojisini atmıştı. Ayağa kalkıp dolabımı açtım. Siyah pantolonumu ve siyah tişörtle deri ceketimi çıkartıp yatağın üstüne attım. Üstümü giyinmiş lavaboya giderken telefonuma mesaj geldi. Hızla baktığımda Atlas'ın aşağı da olduğunu öğrendim. Mesajlara girdim. 'Üst katta oturuyorum. No:4' 'Giyindin değil mi? Malum şeyler görmek istemiyorum.' Dışarıya bıkkınlıkla bir oh verdim. 'Giyindim. Saçımı yapacağım. Oyalama beni.' Lavaboya tekrar gireceğim an kapı üç kez tıklatıldı. Bu adam neden bu kadar hızlı hareket ediyordu? Kapıyı açıp onu içeri davet ettim. Normal olarak simsiyah giyinmişti, yüzündeki siyah maskesini içeri girerken çıkardı ve etrafı incelemeye başladı. Eslem'i gördüğü gibi tebessüm ederek yanına oturdu. "Kardeşin mi?" diye sordu. Saçımı boy aynasında yapmaya karar vermiştim. Alayla güldüm. "Yok, kızım." dedim. Atlas espriyi anlamamış olacak ki, "Sen evli misin?" diye sordu. "Vay amk, bir biz mi sapız?" Elimle alnıma vurdum. "Kardeşim o Atlas. Ayrıca küfür etme bebeğin yanında." "Adı ne?" diye sordu. "Eslem." dedim. Ona kardeşimin durumdan bahsettiğimi hatırlamıyordum. Atlas anlam veremez bakışlarla Eslem'e bakıyordu. "Kardeşin iyi mi?" diye sordu. Onun farklı ve özel olduğunu anlamıştı. "SMA tip 2 hastası." dediğimde ilk kez ciddi bir ifadeye büründü. Sağ eliyle Eslem'in saçını okşadı. "Geçmiş olsun." dedi. "Geçecek. Onu iyileştirmek için o ilacı bulacağım." "Bildiğim kadarıyla 1-2 milyon dolar. Nasıl bulmayı düşünüyorsun?" "Öğrendiğim kadarıyla birçok kişi bir hedefe ulaşmak için katıldı bu örgüte. Eymen ailesinin intikamını almak için, İdil hakkettiği değeri görebilmek için, ben ise kardeşimin sağlığı için. Barda çalışıyorum ben Atlas. O para yetmiyor, biriktiriyorum ama yeterli olmuyor. 1-2 milyon olsa yine iyiydi. Ama dolar olması berbat. Elimden bir şey gelmiyor. Eslem'in durumu daha kötüye gidiyor. Onun ölmesini istemiyorum. Onun için ne kadar suikaste gitmem gerekirse giderim." dedim. Atlas yatakta oturmuş Eslem'e bakıyor elini onun saçlarında gezdiriyordu. "Benim durumumumda sizinkinden pek bir farkı yok. Hepimiz zorunda olduğumuz için bu işin içerisindeyiz. Kimse katil olmak istemez, ama bazen mecbur kalıyoruz. Ben de annem için dayanmak zorundayım buna." dedi Atlas. Ellerim saçımdayken duraksadım ve ona baktım. "Annenin nesi var?" diye sordum. Bakışları derinleşti. "Bir gün pazar alışverişi diye çıkmıştı evden, teyzemle birlikte. Eve gelirken trafik kazası geçirdiler. Teyzem sizlere ömür, annem ise felç kaldı. Ayakları tutmuyor, yürüme engeli var. Annem kendisini hor görüyor. Biz yemek yediriyor, biz içiriyoruz. Mutlu değil. Ama bu mutsuzluğunun sebebi artık engeli olduğu için değil kardeşi öldüğü için. Annem yıkıldı. O sadece bir enkazdan ibaret. Öyle bir enkaz ki parçalarını bile bulamıyorum." Yatakta geriye doğru gitti ve sırtını duvara yasladı. Saçımı arkadan sıkı bir at kuyruğu yaptım. Başımın üstüne şekli bozulmasın diye köpük sürmeye başladım. "Herkesin bir engeli olur." dedim Atlas'a moral vermeye çalışarak. "Öyle ki ne kadar sağlıklı da olsak aslında hepimizin bir engeli var. Mesela örnek verecek olursam, sevme engeli vardı benim babamın. Sağlıklı ama bir o kadar hastaydı. Bunun tedavisi yoktu. Ona sevgiyi aşılayamadık. Ama sen yapabilirsin. Yanında ben olacağım, Kartal da olacak Karadul da. Biz zaten en başından beri ailelerimizin hayatı için gözden çıkardık kendimizi. Biz onların mutluluğu için defalarca bıçak darbesi aldık. Yine de yıkılmadık. Umudunu yitirme Atlas. Bu hikâyenin finali hepimiz için mutlu bitecek." Omzunu silkti. Pek umudu yokmuş gibiydi. Eslem'e bakıyor, buruk bir tebessüm ediyordu. "Bilemiyorum... Sanki uçurumun üstünden ince bir halatla yürüyormuş gibiyim. Dengem sağlam, inancım kapalı. Ben annemin mutluluğu için giriştim bu işe. Eğer bir yalanım varsa Allah yukarda. Tekrardan ayağa kalkması için yurt dışında bir tedavi var. Ateş pahası. Yaklaşık 1 yıldır burada çalışıyorum ve daha parayı çıkartamadım. Ekonomik kriz de olduğu için o lanet 250.500 dolara ulaşabilmiş değilim. Yemiyorum, içmiyorum. O parayı toplamak için bir günde iki suikaste katılıyorum. Ama faydası yok." Saçımı yapmaya bitirip yanına oturdum. Eslem'i de kucağıma alarak alnından öptüm. "Eslem doğduktan üç ay sonra teşhis koyuldu. Doktor yaşamasının zor olacağını söyledi. Onu gördüğüm ilk an kendime söz vermiştim. Daha hastalığı belirlenmeden önce ona gözüm gibi bakacağıma yemin ettim. Teşhis koyuluncada ne yapıp edip Eslem'i yaşatmaya hatta büyütmeye çalışacağıma yemin ettim. Hastalığı ilerlemediği için durum daha iyiydi. Üniversiteye gidemedim, savcı olmak istiyordum ama bunu yapamadım. Para kazanmak ve şimdiden biriktirmek için solist oldum. 5 ay da kazandığım parayı örgütte iki günde kazandım. Bunun doğru olmadığını biliyorum. Beynim bana her gün hata ettiğimi bas bas bağırıyor. Ama ben bunu kendim için yapmıyordum. Kardeşim için yapıyordum. Onun yaşamasını istediğim için. Her yıl doğum günüsünü kutlaya bilmek için. İlk doğum gününü 2 hafta sonra kutlayacağız. 1 yaşına girecek. Benim inancım var. İsterse bir ömür sürsün ama ben o parayı bulacağım. O yüzden sen de umudunu yitirme, her şey çok güzel olacak. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var." dedim. Atlas tebessüm ederek teşekkür etti. Yataktan doğrulduk ve dertleşmemiz bitince ayağa kalktık. Yapmamız gereken bir operasyon vardı. İlk kez birlikte çalışacaktık. Bakalım ne olacaktı |
0% |