Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm Çifte Operasyon

@darklightssx

Eslem'i yalnız bırakmak istemiyordum. Daha bebekti ve ne olacağını bilemezdim. Annemi arayıp dışarı çıkacağımı onun şu an nerede olduğunu sordum. Beş dakikaya evde olacağını söylediğinde onaylayarak beni görmemesini bildiğim halde başımı salladım. Eslem'in yanağından öptüm ve dışarı çıktım. Atlas motorla gelmişti. Motorlara karşı zaten çok büyük bir tutkum vardı. Umarım en kısa sürede sürmeyi öğrenebilirdim.


Bakışlarım lacivert motorun üstünde dolanıyordu. Kenarlarında şimşek desenleri vardı. Çok hoş ve havalı bir görüntüsü vardı. "Bu R6 mı?" Atlas kaskını takarak, "Tam üstüne bastın. Tanıştırayım bu Pegasus." dediğinde gülerek bana uzattığı kaskı aldım. "Motorun adı da mı Pegasus?" diye sordum.


"Sahibinin takma adı neyse motorunun adı da odur." dedi. Siyah kaskı taktım ve vizörü kapattım. Atlas motoru çalıştırırken elimi onun omzuna koyarak arkasına bindim. Dikkatimi çeken bir diğer şey motorun benzin deposunun üstündeki amblemdi. Serdar Bey herkesin bir amblemi olması gerektiğini söylemişti. Atlas'ın ambleminde kanatlı bir at vardı ve açık mavi tonundan mor tonuna giden geçişler vardı. Çok hoşuma giden bir tasarım olmuştu.



"Sen mi tasarladın?" diye sordum. Onaylayarak başını salladı. "Güzel olmuş mu?"


"Evet, bayıldım."


İdil'in motoruna, Eymen'in de arabasına binmiştim ama onların amblemlerine hiç dikkat etmemiştim. Bir dahakine onların amblemlerine de bakacaktım. Atlas motorunun vitesini döndürerek ara gaz verdi ve hızlandırdı. Düşmemek için elimle arkayı tutuyordum. Atlas gaza verdikçe veriyor ana yolda arabaları solluyordu. Özgürlük demek motor demekti.


"Rahat mısın?" diye sordu, dahası sesi yüksek çıkmıştı.


"Hem de çok!" Beni duyabilmesi için ben de sesimi yükseltmiştim. Vitesi çevirerek gaz vermeye devam etti ve bağırdı.


Gülerek arabaları izliyordum. Yoldaki birinin BMW'si vardı. Bizi görünce kornaya iki kez bastı. Yol boştu. Bir anda arabasına gaz verdi ve hızlandı. Atlas gülerek, "Bu yarış demek." dedi. Eğilerek motora gaz verdi. Bağırarak hem onun omzunu hem de motorun arkasını tutuyordum.


Sadece birkaç saniyemizi almıştı ve bizden önce gaza basan arabayı sollayarak kornaya bastık. Atlas hemen gözden kaybolacak bir şekilde motoru sağa kırdı. Daha sessiz ve boş bir yoldu. Kollarını açtı ve motoru sadece bedeniyle sürmeye başladı. Kalbim hızlı hızlı atıyordu ama bu adrenalini çok seviyordum.


15 dakikadır yoldaydık ve nihayetinde o bahsedilen otele gelmiştik. Hiç bıkmamıştım, keşke bir ömür sürseydi. Motoru durdurunca indim ve az daha düşecektim. O kadar hızlı hareket etmiştik ki yürümeyi unutacaktım. Atlas motoru park etti ve zincirledi. Anahtarını siyah ceketinin sağ üst cebine atıp fermuarını çekti. Bana siyah bir maske uzattı, onu alıp taktım. Çok heyecanlıydım. Boynunu çıtlatıp bana bir silah uzattı. Silaha tereddüt edercesine baktım. Gülerek, "Korkma, öldürmez, sadece uyutur." dedi alayla. Uyuturda bir daha uyandırır mı kim bilir?


"Hı, tabi."


Otele doğru ilerlerken kafama bir şey takıldığı için duraksadım. "Bir dakika, o adamı öldürecek misin?"


"Evet." dedi tek düz bir sesle.


"Nasıl?!"


"Boğarak. Ben boğma taraftarıyım. Nefes alamamak çok kötü bir şey."


"Onu sormuyorum! Öldürmesek sadece göz korkutsak olmaz mı?"


"Bu benim suikastim Anka. Sen sadece ortaksın. Benim suikastim benim kurallarım."


Ellerini cebine koydu ve otele doğru ilerledi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Üzülmem mi gerekiyordu yoksa sevinmem mi? Sonuç olarak karısına ve çocuklarına zulmeden bir adamdan bahsediyorduk. Bu herkes için iyi olacaktı. Karısı ve çocukları rahat nefes alabileceklerdi. Adamın maddi durumu iyi olduğu için mutlu yaşayacaklardı.


Atlas'ın peşinden ilerleyip hızlı adımlarla otele girecekken aklına bir şey gelmiş gibi beni durdurdu.


"Ne oldu?" diye sordum.


"Az daha unutuyordum. Al şunu." Pantolonunun cebinden bana bir kimlik verdi. Kimlikte benim yüzüm vardı ama benim adım ve benim kimlik numaram değildi. Atlas sahte kimlik çıkarmıştı. Bunun cezası hatırladığım kadarıyla çok büyüktü.


"Sahte kimlik mi çıkardın?"


"Heralde. Alışsan iyi edersin. Bende 13 tane var."


Hangi örgütte bulunduğumu daha iyi anlamaya başlıyordum. Bunların hepsi çatlaktı.


"Bu suç değil mi?"


"Adam öldürmemiz suç değil ama sahte kimlik çıkarmamız suç öyle mi?! Takma kafaya. Otelde kalmayacağız. Herifi bulacağız, gırtlaklayacağız ve amel defterini kapatacağız. Bu kadar basit. Ve bence suç olan şey yaşaması."


🔥🔥🔥


"Burak Bey daha önce rezervasyon yapmış mıydınız?"


Atlas yani çıkardığı sahte kimlikle Burak, kur yapar gibi elleriyle sarı saçlarını karıştırdı. "Burada kalmayacağım. Benzinim bitti, sevgilimle beraber eğer sorun olmazsa kafeteryada yemek yiyip gideceğiz." dedi. O kadar pürüzsüz konuşmuştu ki şahsen ben inanmıştım. Siyah küt saçlı ve kırmızı gözlüklü kadın bizden alığı sahte kimliklerimizi geri vererek "Üst katta." dedi.


Tebessüm ederek, "Teşekkür ederiz." dedim. Atlas asansöre doğru giderken bize bakan kadının şüphesini gidermek için sağ eliyle benim sol elimden tuttu. Parmaklarımın arasına kendi parmaklarını geçirmişti. 


Asansörün önünde beklerken Atlas üst kata çıkan tuşa bastı. Birkaç saniye sonra asansör açıldı. İçinde iki kadın vardı. Onlar çıktı ve biz bindik. Kapı kapanınca Atlas saniyesinde elini benimkinden çekti.


"Bunlar rol gereği." dedi.


"Evet biliyorum." Sonuçta benden birkaç yıl küçüktü. Ayrıca operasyonlarda böyle rollerin olacağını zaten biliyordum. Ama aklımda bir soru işareti kalmasını istemediği için açıklama gereği duymuştu.


Asansör üst katta durunca kapı açıldı. Ben içeride kalacakken Atlas çıktı. Peşinden gidip asansörden çıktım. Kafeteryada boş bir masa bulduk ve oturarak bekledik.


"Neden buradayız?" diye sordum. Olmamız gereken yer burası değildi.


Ela gözlerini devirdi ve yüzündeki maskeyi çıkarmadan, "Hiç mi film izlemedin sen? Önce yalanımızı doğrulamamız gerek. Olası bir durumda kameralara bakarlarsa ifşalanırız. Yüzümdeki morluklar yeni iyileşti, başka bir darbe almak istemiyorum." dedi. Hiçbir şey anlamamıştım. Kim neden bizi takip etsin ki? Bu önlemler fazla gereksiz geliyordu kulağıma.


"Yemek mi yiyeceğiz?" diye sordum.


"Şimdi değil."


"Hiçbir şey anlamadım! Yemek yiyeceğiz yalanını sen uydurdun. Eğer yalanı doğrulayacaksak yemek yememiz gerekmez mi?"


"Sadece oturacağız. Sonra ben tuvalete diye kalkıp herifin odasına gireceğim. Öldüreceğim ve senin yanına gelip sonra yemek yiyeceğim. Anlaşıldı mı?"


"Ne? Peki ben bu planın neresindeyim? Birlikte hareket etmemiz gerekiyor."


"Sen bu planın en önemli parçasısın Anka. Yemek seçeceksin, burada bekleyeceksin. Ben gelince de yemek yiyip kalkacağız. Aynı anda tuvalete gidemeyiz."


"Neden?" diye sordum. Bu kadar gizemin içinde bulunmamıştım.


"Etrafta temizlikçi çalışan görürsem onu etkisiz hale getirip kılık değiştireceğim. O adamın odasına temizlikçi kılığında gireceğim."


"Bunları ne zaman düşündün, çok akıllıca ve bir o kadar da saçma planlar!"


"Saçma değil. Akıllı olduğumun farkındayım ama bu planı kurmak fazla zamanımı almadı. Yaklaşık 2-3 dakika düşündüm." Elimi alnıma vurdum. Oflayarak, "Ne zaman?" diye sordum. Bu planı kaç saat ya da kaç gün önce düşünmüştü ve işe yarayacağını nereden biliyordu?


"Şimdi, konuşurken." dedi. Şaka yapıyor olmalıydı!


"Sen aklını mı kaçırdın? Plan yapmadan saldırı mı yapacaksın?"


"Bu benim ilk suikastim değil." dedi.


"Ben de yanında olacağım, ya planın işe yaramaz ve yakalanırsan?" Olası her durumu düşünmemiz gerekiyordu ama onun umrunda değil gibiydi.


Kollarını birbirine dolayıp sırtını sandayeye yasladı. "Senden küçük olmam aptal olduğum anlamına gelmiyor. Fare miyim ben kapana yakalanayım?" Madem benden küçüktü o zaman söz dinlemeliydi bu ergen velet.


"Genelde filmlerde hep böyle artist artist hareket eden ve kendinden emin olanlar yakalanır. Hele de sarışınlar!"


"Çok film izliyorsun! Kendimden emin olmam bir zayıflık veya eziklik değil. Filmler ve diziler yalnız kurgudan ibaret. Biz şu an gerçek hayattayız ve benim planımın yönetmeni benim. O yüzden 3, 2, 1 kayıt!" Atlas ayağa kalktı. Planını gerçekleştirmek için kameralara oynayarak sol yanağımdan makas aldı. Tanıdığım en tuhaf insan o olabilirdi.


Çatılan kaşlarımı düzeltmemi istedi. Gülümsediği belli olacak ki kısılan gözleriyle "Ben tuvalete gidiyorum." deyip göz kırptı. Başımı salladım.


Bu benim suikastim olmayabilirdi ama böyle beklemek can sıkıcıydı.


Pegasus'un anlatımıyla


Anka'nın yanından ayrıldığım gibi asansöre binmiştim. Kafeteryada lavabo vardı ama üst kata çıkmalıydım. Alev bu işlerde daha yeniydi. Öyle ki ona beyaz yalanlar söylediğimi bile anlamamıştı.


Girişte kimliği verdiğim kasiyer örgütten biriydi. Yoksa hiç bu kadar kolay kabul etmezlerdi. Üzerimizi ararlar ve arka cebimdeki susturucu silahını bulurlardı. Rezervasyondaki bizim sahte kimliklerimizi alan Banu, biz kapı dedektöründen geçerken ayarlarla oynamıştı. Alev bunu bile farketmemişti. Ona yalan söylemek gibi bir amacım yoktu ama bir süre o kadını kendime rakip olarak görecek gibiydim. Bir anda pat diye girmişti örgüte. Suikastçı olmuştu ama yaptıklarından veya yapacaklarından hâlâ korkuyordu.


Bu otele dün gelmiştim. Mahmut'un kaldığı odayı da bulmuştum. Serdar Bey onun yüzünü bana göstermişti. Karıştırmamak için yanlışlıkla gelmiş gibi yaparak kapısını tıklatmıştım ve o açmıştı. Odası kafeteryadan 2 kat yukardaydı. Oda numarası 56 idi.


Alev bir yıldır burada çalışan beni biraz hafife almıştı. Bu benim ilk suikast planım değildi. Bu suikasti Serdar Bey bana üç gün önce vermişti. Ve ben üç gündür Mahmut Erdem denilen piçi takip ediyordum. Lavaboya falan gitmedim, onun kaldığı odanın katına çıktım.


Yüzümde maske olduğu için çoğu kişi bana bakıyordu. Bu iş böyle olmayacaktı. Bu katta bir depo vardı. O depoya girdim ve bizim örgütün hackerı olan Shadow'u aradım. Profesyonel bir hackerdi. Zamanında örgütü hacklemişti. Serdar Bey onu öldürmek yerine bu özelliği kullanmak için onu işe almıştı. Adam tam bir çakaldı. İşine yarayacak kişileri oradan buradan topluyor başımıza dikiyordu. Shadow istediği bilgilere istediği zaman sızabilirdi. Bütün koruma mekanizması onun ellerinin altındaydı.


"Ne oldu?" diyerek açtı telefonu.


"Konumumdaki otelin kameralarını hackle. 1 ve 2. Kattakini."


"Konumun kapalı." dediğinde izlenmemek için kapalı tuttuğum aklıma geldi. Konumu açtım ve erişim izni verdim.


"Akçalı 4 yıldızlı otel doğru mu?"


"Evet, hızlı ol. Ben 2. Kattayım."


"Birkaç dakika sürer bu. Otellerin passwordu zor olur. Hem sen neden bunu bana şimdi söylüyorsun?"


"Çünkü keyfim ve kahyası öyle istedi. Maske takmıyorum, çok dikkat çekiyor."


"Kılık değiştir o zaman." Hadi ya! Asla aklımın ucundan bile geçmemişti, ne zekice bir düşünce(!)


"Sen hacklemeye çalış ben elimden geleni yapacağım."


"Anlaşıldı."


Daha önce de kılık değiştirdiğim olmuştu ama ilk kez otelde bunu yapacaktım. Madem depoda duruyordum belki de bazı çalışanların üniformasından bulabilirdim. Bu deponun lamba tuşunu bulabilmek için telefonumdan flaşı açtım. Lambayı açtığımda küçük bir oda için fazlasıyla eşya olduğunu gördüm.


Normalde sadece uydurmuştum ama şu an cidden temizlik görevlisi üniforması giyiyordum. Benim için o kılığın mesleği önemli değildi elbet ama uydurduğum şeyi gerçekleştirmek şaşırtmıştı. Biraz daha depoyu karıştırdım. Beyaz maske kutusu bulunca dudaklarım kıvrıldı. Şanslı günümdeydim. Bir maske aldım ve taktım. Hiçbir şey olmamış gibi ellerimi mavi üniformanın cebine koyunca bir şeye dokunduğumu farkettim. Cebin içinde beyaz plastik eldivenler vardı. Sanki bir araya gelmişler bu suikasti düzenlemem için bana yardım ediyorlardı.


Eldivenleri taktım ve bir rafta dizili olan beyaz havluları aldım. Saçlarım açıktaydı, bu sarışın özelliği sadece kızları etkilerken işe yarıyordu. Etkilemek istediğim tek bir kız vardı o da beni görmüyordu. Yirmi bir yaşındaydım ama örgüt yüzünden kendimi on altı yaşında hissediyordum. Bana o şekilde davrananlar vardı. Çok can sıkıcıydı.


Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Açmamla pantolonun arka sol cebine attığım telefonum çaldı. Telefonun ekranına baktığımda Shadow'un aradığını gördüm.


"Hallettin mi?" diyerek açtım telefonu.


"Otelin sahibi tam bir malmış. Şifre 'akçali123' Fazla düşünmüş. Ben bunu bir güzel dolandırırdım da hadi neyse. Şu an 2. kattayım. 4 tane kamera var. Neredesin sen?"


"Kılık değiştirdim. Temizlik personeliyim. Depodan çıkıyorum şimdi, görüyor musun?" dedim kapıyı aralayıp çıkarak. "Evet, görüyorum. Bu meslek sana yakışmış." Güldüğünü duyduğumda göz devirdim. Ben de oturduğum yerden iş yapmak isterdim ama malum, aynı amaç uğruna farklı işler yapıyorduk.


"Oyalama beni, kapatıyorum." dedim.


"İzliyorum seni, bitir şu işi."


"Görüşürüz." Telefonu kapattım. Bir dahakine yanımda kablosuz kulaklık getirecektim. Beni izlediğini biliyordum. Depoya bakan köşedeki bir kameraya el salladım ve nah çektim. Sonra gidiyorum işareti yaptım ve Mahmut'un kaldığı odaya ilerledim.


Telefona bir mesaj geldi. Benim bunu sessize almam gerekiyordu. Mesaja bakınca, 'O elini senin münasip bir yerine sokardım da neyse!' diyen Shadow'un mesajına güldüm. Kameranın karşısına tekrar geçtim ve bu sefer orta parmağımı ona gösterdim. Telefonu sessize alarak cebime geri koydum.


37, 38, 39 diyerekten 56 numaralı odayı nihayet buldum ve önünde durdum. Ellerimi birbirine değdirip çıtlattım. Derin bir nefes alarak kapıyı üç kez art arda tıklattım. Bir süre öylece bekledim ama herhangi bir hareketlenme olmadı. Sonra tekrardan kapıyı üç kez tıklattım. Birkaç saniye sonra, "Kim o?" diyen Mahmut'un sesini duydum. İçimden 'Ecelin!' demeyi çok isterdim ama, "Temizlik personeli, temiz havlular getirdim." dedim.


"İhtiyacım yok." Dediğini duyduğumda bunu düşünmediğim için afalladım.


"Sizin ihtiyacınız olmayabilir ama biz burada çalışıyoruz. O yüzden meslek gereği saygı göstermeli ve ihtiyacınız olmasa da almalısınız." dedim.


"Siktir git, başlatma mesleğine de saygına da! Bir çöpçüye saygı duyacak değilim." Dudaklarımın kenarı öfkeyle kıvrıldı. Bu hisse bayılıyordum. Öfkemi tazelemesini ve onu daha temiz boğma isteğimi artırıyordu.


Kapıyı açtırmak için onun üzerine gidebilirdim. Ben de hakaret edebilir, onu sinirlendirebilirdim. Ama yanlış bir hamle yapıp ağzımın yüzümün yer değişmesini istemiyordum.


Kapıyı açmak için bir süre düşündüm ama nafile. Aklıma plan gelmiyordu. Telefonu çıkartıp Shadow'dan yardım isteyeceğim sırada bir mesaj geldi. Tam da telefona baktığım an atmıştı. 'Ben olmasam ne yapacaksın acaba?' diyen mesajını okudum.


Ardından bir tık sesi geldi. Nereden geldiğine bakarken kapının açıldığını gördüm. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Onlar sadece anahtar kartlarla açılıyor diye biliyordum. Shadow bunu da mı hacklemişti? Kameraya baktım ve teşekkür edercesine başımı salladım. Ama elimde değildi, o yüzden kameraya bir nah daha çektim. Bıyık altından gülerken bana saydırdığı küfürleri duyabiliyordum.


Kapıyı araladım ve parmak uçlarımla içeri girdim. Kapıyı yavaşça kapattım. Zengin kapısı olduğu belliydi, gram gıcırdama olmamıştı.


Parmak uçlarımda ilerlemeye devam ederken etrafa bakmaya Mahmut'un yerini öğrenmeye çalıştım. Onu tekli bir koltukta oturmuş, televizyondan açtığı Şabaniye filmini izlerken gördüm. Şansıma arkası dönüktü. Benim olduğumu ne biliyor, ne de duyuyordu. Ayağını koltuğun önündeki tahta bir masaya yaslamıştı ve sallıyordu.


Salonun ortasında bir çalışma masası vardı. Birkaç karalama, evrak, dosya vb. kağıtlar masanın üzerinde duruyordu. Ne işler karıştırdığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tam işime konsantre olup adama geri döneceğim esnada gözüme bir şey takıldı. Mavi bir dosyanın altında Orenda yazıyordu. Kaşlarımı çatarak dosyayı biraz yana ittirdim. Ne yazdığını daha tam görememişken arkamda duyduğum bir sesle irkildim.


"Biz de seni bekliyorduk." arkama döndüğümde Mahmut'u karşımda görmüştüm. Ne tepki vereceğimi bile bilemez bir şekilde eror verircesine donmuştum.


Koltuktaki kişiye baktım ama ayağa kalktığı esnada yüzünü görmeme bile fırsat olmadan Mahmut kafamda çalışma masasının üstünde olan boş bir gazoz şişesini kırmıştı. Gerisi de sadece karanlıktı. Aslında planım oldukça başarılıydı ya da biraz. Aslında hiç ama bunun için üzülmeye zamanım yoktu. Tek bir hatam vardı. O da içeride kaç kişinin olduğunu bilmeden içeriye girmemdi.


Alev'in anlatımıyla


Yaklaşık yarım saattir Atlas'ı bekliyordum ve daha gelmemişti. Bana halledebileceğini, bunun ilk suikasti olmamasını söylesede endişeleniyordum. Ayrıca çok saçma bir planı vardı. Temizlik personeli kılığında benim kapım çalınsa ve ihtiyacım olmadığını söylesem Atlas zort gibi kalırdı. Bunların hiçbirini düşünmeden hareket ediyordu. Onu beklerken bir fincan türk kahvesi içmiş ve peynirli poğaça yemiştim ama daha gelmemişti. Artık bu kadarı da fazlaydı.


Ne kadar işinde profesyonel olduğunu söylese de aksilikler olabiliyordu. Kartal iki hafta önce hem vurulmuş hem yaralanmıştı. O Atlas'tan daha uzun süredir bu sektördeydi. Kaza herkesin başına gelebilecek bir şeydi. Canım sıkıldığı ve meraktan çatladığım için ayağa kalktım. Üstümü başımı düzelterek asansöre ilerledim.


56 numaralı odanın kaçıncı katta olduğunu bilmiyordum. O yüzden mecbur saymam gerekecekti. İlk kata çıktığımda asansörden inip oda numaralarına baktım. Birden başlıyordu. Yerleri silen pembe üniforma giyen kadın bir temizlik personeli görünce, "Pardon!" dedim sıcak bir tonla. Kadın bana dönüp baktı.


"Bu koridorda kaç oda var acaba?" diye sordum.


"Bu kat dört koridordan oluşuyor kızım, 36 oda var." dediğinde Mahmut'un odasının bu katta olmadığını daha saymama gerek bile yokken öğrendim. Teşekkür edercesine başımı salladım ve asansör tuşuna geri bastım. Birkaç saniye sonra asansör geldi ve binip üst kata çıktım.


Üst kata geldiğimde numaralar 37'den başladığı için koridorda koşmaya başladım. Tam o an pantolonumun cebinde bir titreme hissettim. Durup telefona baktım. Bilinmeyen bir numaradan arıyorlardı. Telefonu açtım ve kulağıma yasladım. "Efendim?" dedim kim olduğunu bilmediğim kişiye.


"Anka, ben Shadow." dedi kalın sesli bir adam. Benim takma adımı bildiğine ve onunda bir takma adı olduğuna göre örgüttendi. Hani telefonla konuşurken takma adlarımızı söylemeyecektik?


"Shadow derken?" diye sordum. Hiç duymamış, görmemiştim.


"Orenda'dan. Hacker'ım ben." Hacker demek. Çok işe yarardı.


"Eee?"


"Pegasus, 56 numaralı odaya girdi birkaç dakika önce. Şimdi dümdüz git. Otelin kamerasını hackledim, seni görüyorum şu an." dediğinde başımı sallayarak koridorda dümdüz gittim. Karşıma iki yol çıkınca, "Sola dön." dedi. Dediği gibi sola döndüm. Biraz inceledikten sonra odayı bulabilmiştim.


"Kapı kilitli, bekle yardımcı olayım." dedi. Bunu demesinin ardından kapı açıldı. "Waoew yeteneklisin." dedim.


"Dikkatli ol, geri zekalı ergen yakalanmış olabilir. Çıkmadı henüz, elin silahında olsun." deyip telefonu kapattı. Planın bok yoluna gideceğini ona söylemiştim. Elimi pantolonumun arka sağ cebine götürdüm. Sol elimlede kapıyı araladım. Hiç gıcırdama olmadan sessiz bir şekilde içeri girdim.


Etrafa bakındım, oldukça şık bir odaydı. Kapının tam önünde büyük bir çalışma masası üstünde de kağıtlar ve evraklar vardı. Masanın yanındaki yerde ise kırılmış camlar ve kan damlaları vardı. Off Atlas, umarım bu kan sana ait değildir!


Sol tarafta banyo olduğuna emin olduğum bir kapı yanında da kapısı açık olan bir yatak odası vardı. Birkaç konuşma sesi duyuyordum. Kapıyı kapatmadım, yakalanmak gibi bir derdim yoktu. Ufacık bile olsa ses çıkma olasılığı vardı.


Kapının arkasına geçtim ve kafamı duvara yasladım. Cebimdeki silahı çıkartıp iki elimle aşağıda tuttum.


"Serdar seni beni öldürmen için gönderdi değil mi? Ben onu öldüreceğim, haberi yok." dedi kalın sesli ve geveleyerek konuşan adam. Silahı sıkıca tutuyordum. Umarım birini öldürmeme gerek kalmazdı. Oteldi burası, silah sesi yankı yapardı. Aslında Atlas bunu bana verirken, 'Korkma, öldürmez, sadece uyutur.' demişti. Bu silahın susturucu olduğunu daha şimdi anlamıştım. Bir otele gerçek bir silah getirecek kadar aptal olamazdı neticede.


İki dakika da suikast planı yaptığını düşünen birinden bahsediyoruz.


Yok, yok o kadar aptal değildir.


Adamı dinlemek için dikkatimi vermeye çalıştım. "Yaşamak için tek şansın örgütün yerini söylemek." dedi aynı ses tonuyla konuşan adam.


"İstediğin kadar dövsende nafile. Bu çocuğun anasını s*ksen bile tek kelime etmez." Dedi başka bir erkek sesi. Bunlar iki kişi miydi? Pegasus daha bunu bile düşünmeden içeriye bodoslama dalmış mıydı yani?


"Yaşlı bunak doğru söylüyor." diyen Atlas'ın sesini duydum. Yok bu çocuk hakiki geri zekalıydı. Düşmanını sinirlendiriyordu.


"Baban yaşındayım ben çocuk. Ağzın doğru laf yapsın, saygılı ol."


"Benim babama da saygım yoktu ki. Pezevenkin tekiydi. Kendi ellerimle öldürdüm. Babam yaşında ve piçsen eğer seninde ölme zamanın gelmiş." dedi. Suikastçılığı açıktan okumuş olabilir miydi? Babasını öldürmesi değil ama düşmanlarıyla bu şekilde konuşup onları sinir etmesi pek akıllıca değildi. Aslında düşünüyordum da, ben de aynısını yapardım.


Atlas'ın yüzüne bir darbe aldığını duydum. Adamlar sinsice zengin gülüşü yaparken, "Yüzümde tek bir morluk olsun hepinizi ana avrat küfür küfür küfür! Normalde söylerdim ne demek istediğimi ama şu an çok üşendim. Diyaframımı ve zihnimi sizin için yoramam." dedi.


Yüzüne bir yumruk daha alınca öfkeyle bağırdı. Ardından daha önce hiç kimseden duymadığım küfürleri rap yapar gibi sıraladı. Anladığım tek şey en son söylediği cümleydi. "Eğer zeka miktarınızı paraya çevirebilseydiniz, biraz daha fazla harcama yapardınız insan kılıklı goril y*r**kları!" Küfürle dans eden biri olduğunu şimdi anlamış olmuştum. Güzel laftı.


Lakin adamlar sadece güldü. Kendi aralarında konuşurlarken çaktırmadan başımı duvarın arkasından çıkardım ve onlara doğru baktım. Beni görmüyorlardı. Atlas Amerikan mutfağı olan mutfaktaki bir sandalyede elleri bağlı oturuyordu. Saçında ve sakallarında beyazları çıkan hiçte iyi gözükmeyen bir adam ondan daha genç olan gözlüklü ve aksi gözüken muhtemelen Mahmut'a bir silah verdi. Mahmut silahı doğrudan Atlas'ın şakağına yasladı. Elimdeki silahı iyice kavradım. Artık atağa geçmem an meselesiydi.


"Örgütün yeri nerede lan?" diye sordu Mahmut. Atlas cevap vermedi. Henüz ölmek istemediğini ve onu kurtarmak için hızlı olmam gerektiğini biliyordum. Mahmut onun şakağına namluyu daha sıkı bastırıp kafasını yana doğru ittirdiğinde olduğum yerden çıktım.


Çıkar çıkmaz dört el ateş ettim. Susturucu olduğu için silahtan çıkan ses çok azdı. Kapı tıklatması gibiydi. Atlas benim burada olduğumu anlamadığı için ne olduğunu anlamadığı için irkilip gözlerini kapatmıştı.


Ölmeyi beklerken susturucunun o dört el ateş sesiyle yeşilimsi ela gözlerini açtı. Önce bana sonra vurduğum an bayılıp yere yığılan Mahmut'a ve yaşlı adama baktı. Nişancılık dersi almamama rağmen çok iyiydim. Hızlı davrandığım için Mahmut silahı ateş edememiş ve Atlas ölmemişti.


Kaşlarımı çatarak ona bakarken, "Teknik bir arıza oldu, ben ne bileyim iki kişi olduklarını. Yoksa kendim hallediyordum yani." dedi. Silahı cebime geri koydum ve yanına gittim ve onun bu haline gülerek ellerindeki beyaz ipi çözmeye başladım.


"Bir şey değil." dedim. Hayatını kurtarmama rağmen bana henüz teşekkür etmemişti.


"Bence de bir şey değil." dediğinde göz devirdim.


Bence onu geri bağla, biraz burada kalsın ve aklı başına gelsin.


Sandalyeden ayağa kalkarken sarı saçlarına kan bulaştığını gördüm. "Kafana ne oldu?" diye sordum. "Meteor çarptı." dedi alayla. Neden adam akıllı cevaplar vermek yerine asabi asabi tavır takınıyordu ki? Yerdeki kan damlaları gerçekten de Atlas'a aitti.


Masanın yanındaki gazoz camlarını gösterdi. "Herif, beyzbol topuna vurur gibi kafama vurdu. Bir an dünyanın düzleştiğini hissettim."


"Dünya değil de sen biraz düzleşmiş gibisin." dediğimde omzunu silkti ve masaya doğru ilerledi.


"Ne oldu?"


"Masada Orenda'nın geçtiği bir dosya görmüştüm." dedi. Yanına doğru ilerleyip masadaki kağıtlara ve dosyalara bakmaya başladık. Lakin öyle bir dosya yoktu.


"Emin misin?"


"Evet eminim, kafama vurmadan önce onu inceliyordum."


"Joker'i oynaman gereken yerde sen Sherlock'çuluk mu oynuyordun?" diye sordum alayla.


"Ögütü biliyorlardı. Geleceğimi biliyorlardı. Masada Orenda yazısını gördüm. O adamlar Çavuş'u tanıyordu. Örgüte gidince soracağım. Bu adamlar kim ve Çavuş'u nereden tanıyor. Dahası Çavuş, bu adamların onu tanıdığını bildiği için mi öldürmemi istedi? Bunları bilmemiz gerek." dedi. Serdar Bey'in adını söylediklerini duymuştum. Gerçekten tanıyorlardı ama nereden tanıyorlardı hiçbir fikrim yoktu.


Atlas boynunu ve ellerini çıtlatıp adamların yanına gitti. Öldürmesi gereken tek kişi Mahmut'du ama o diğer yaşlı adamı da öldürmek istiyordu. O adam kimdi? Örgütü nereden biliyorlardı? Ne oluyordu? Serdar Bey'in bununla ne ilgisi vardı?


Atlas ellerini bağladıkları ipi aldı. Amerikan mutfak tezgahının üstünde ağzına kadar dolu olan cam sürahiyi alıp onun yüzüne döktü. Mahmut bir anda nefessiz kalmış gibi derin derin nefesler alırken Atlas arkasına geçti ve ipi boğazına dolayıp kendisine çekti. Mahmut elleriyle ipi çekiştirdi. Atlas masadan destek alıyor ayağıyla yandaki duvarı itiyordu. Bu şekilde kendisini geriye çekiyor, Mahmut'un ipten kurtulmasını imkansız hale getiriyordu.


Yüzü kızardı, gözleri dolmaya içinde kırmızı damarlar belirginleşmeye başladı. Ayaklarını yere koyuyor, kurtulmaya çalışıyordu. Atlas'ın yüz ifadesine baktım. Bunu yaparken yüzünden gram acıma yoktu. Mahmut'un elleri gevşedi, ayakları duraksamaya başladı. Gözleri kapandı ve boğazındaki ipi çekiştiren elleri yere düşerken başı da yana düştü. Atlas bir süre daha çekiştirdi. Ardından boynundan onun nabzına baktı. "Öldü." dedi. İpi boğazından çekti ve mavi personel önlüğünün cebine koydu.


Sonra onun yanında baygın yatan yaşlı adama baktı. Elini pantolonun cebine götürdü ve telefonunu alıp rehberden bir kişiyi aradı.


"Kartal neredesin sen?" diye sordu. Ben anlamıyordum bu lakapları telefonda konuşurken söylemek yasak değil miydi? Aslında Eymen'in ikinci adı Kartal'dı ama Atlas bunu lakap olarak telaffuz ediyordu.


"Hemen atla gel. Bir herif var ve Orenda'dan haberi var... Ben Mahmut'u hallettim, Alev de biraz yardımcı oldu..." Biraz mı?


"Hayatını kurtardım, ölüyordun az daha." dediğimde sanki önemli bir şey değilmiş gibi gözlerini devirdi.


O gözlerini neden kaşıkla oymuyoruz?


Çünkü ben manyak biri değilim.


"Serdar Bey'i tanıyorlar, benim geleceğimi biliyorlardı... Hücre mi emin misin?... Tamam, ben babam diyerekten yuttururum... Bekliyoruz, hadi." deyip telefonu kapattı.


"Ne hücresi?" diye sordum. Yerdeki adama bakarak bana cevap verdi. "Özel bir hapishanemiz var." dedi. "Sen birkaç kez gittin ama sana henüz göstermediler." Gittiğim yeri mi bilmiyordum yani? Ne demeye çalışıyordu anlamamıştım.


Yaşlı adamı kimse görmeden aşağı indirmenin yolunu düşünmüştük. Kartal en alt kat olan kat -2 de bizi bekliyordu. Atlas aklına dahiyane bir fikir geldiğini söyleyip odadan ayrılmıştı. Birkaç dakika onu beklememim ardından temizlik arabasıyla geri gelmişti. Ardına kadar beyaz örtülerle doluydu. "Al giy şunu." deyip arabanın üstünden pembe bir üniformayı bana doğru attı.


"Sen ciddi misin?"


"Kim nereden bilebilir ki?" deyip güldü. Oflayarak odadaki bir banyoya girdim. Pembe üniformayı giyip saçıma cebinde bulduğum pembe hijyen bandanasından taktım. Aynadan kendime bakıyordum. Aslında bandana hoşuma gitmişti. Yakışmıştı da. İçeride duyduğum bir sesle banyodan çıktım. Sadece birkaç dakika yalnız bırakmıştım ne olmuştu yine?


"Ayağını denk alacan babalık!"


Kaşlarımı çatarak ona bakarken gülerek elindeki silahı gösterdi. "Uyandığı gibi vurdum." derken sesimde heyecanlı çıkıyordu. Bu durum hoşuna gidiyordu ve eğleniyordu.


"Hadi, bindir de gidelim artık." dedim.


"Neden ben bindiriyorum?" dedi.


"Ben mi bindireyim?"


"Ben mi bindireyim?" Bana dediğim gibi karşılık veriyordu.


"Ben mi bindireyim?" Bir kısır döngüye girmiştik.


"Ben mi bin-" giriş kapısının yanındaki ayakkabılıktan terlik aldım ve bunu derken ona fırlattım. On ikiden vurmuştum, terlik sol koluna gelmişti. "Ben bindireyim." dedi. Sağ eliyle sol kolunda vurduğum yeri ovuşturarak.


Tek başına kaldıramadığı için göz devirerek ona yardım ettim. Ben ayaklarından o ise kollarından tutarken bel fıtığı olacak gibiydim. Ayakları o kadar ağırdı ki gücüm buna yetmiyordu. "Off bırak bırak. Ben bunu da hallederim." deyip adamı bir anda omzuna aldı ve aldığı gibi önceden yarısını boşalttığımız beyaz örtülerin üstüne attı.


"Bunu neden şimdi yapmak aklına geldi?"


"Biraz iş yap diye. Her şeyi ben yapıyorum farkındaysan." Nerede o terlik?


Ardından diğer örtüleri de o görünmeyecek bir şekilde üstüne koyarak örttük. Kapıyı açtım. Dışarı çıkarken etrafta biri var mı yok mu diye kontrol ettim. Etrafın temiz olduğunu söyleyip elimi yelpaze gibi kendime sallayarak Atlas'ın peşimden gelmesini istedim.


Arabayı ittirerek peşimden geldi ve koridora geçtiğimiz zaman kapıyı kapattı. Bu kapı kartla açılıyordu ve kart olmadığı için bir süre ondan haber alınmayacaktı. Dümdüz ilerleyip sola döndük. Ardından yine birkaç metre düz yürüdük ve sağa dönüp asansörün yanına yaklaştık. Etrafta kimsecikler olmadığı için oldukça rahattık. Asansörün önünde durup aşağı kata inen tuşa bastım. Birkaç dakika bekledikten sonra asansör gelince bindik. Atlas taşlardan -2. kata bastı. Kapı kazandığında rahatlarcasına bir nefes verdik.


"Bunu da hallettik."


"Daha halletmedik. Bu otelden tek parça bir şekilde çıkınca halledeceğiz." dedi Atlas aynı asabi tavrıyla.


Asansör 1. katta kurdu. Kapı açıldı ve içeriye 2 güvenlik girdi. Onlar içeri girince Atlas sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla, "Siktir." dedi. Güvenlikler tuşlara dokundu ve 4. kat tuşuna bastı. Güvenlikler girince tedirginleşmiştik ama bir şey çaktırmamaya çalıştık. İkisininde siyah gözlükleri vardı. Uzun boylular ve sert bakışlılardı. Asansör 4. Kata çıktı ve güvenlikler çıktı.


Kapı kapanırken, "Ödüm bokuma karıştı." dedi Atlas.


"Benimde." Garaj katına bastım ve birkaç saniye sonra asansörden çıktık. Atlas telefonunu çıkartıp Kartal'ı aradı.


"Neredesin?... Tamam geliyoruz." deyip arabayı dümdüz sürdü. Peşinden gittim. Kartal'ın arabasını B03 bölümde gördüğümde hızlı adımlarla oraya ilerledim.


Eymen arabanın kapısını açtı ve dışarı çıktı. Onu uzun zamandır görmemiştim. Omzunda hâlâ bandaj vardı. Simsiyah giyinmiş bir şekilde yanımıza geldi. Atlas'ın yanına geçip arabanın örtülerini kaldırıp içindeki adama baktı.


"Tanıyor musun?" diye sordu Atlas.


"Hayır, ilk kez görüyorum."


Atlas'la birlikte adamı taşıyıp tuttu ve arabanın bagajina koydular. Eymen'in bagajında niye olduğunu bilmediğim bir kelepçe vardı. Adamın ellerini arkada tutup kelepçelediler. Ben çamaşır arabasına attığım siyah tişörtümü ve ceketimi arabanın arka koltuğuna koydum ve sağ arka koltukta oturdum.


Atlas da ön koltuğa Eymen'in yanına oturdu. Eymen arabayı çalıştırdı ve bizim Atlas'la birlikte operasyonumuz otelden çıktıktan sonra nihayet sona erdi.


"Bunu da hallettik." dedim yine.


"Evet, bu sefer hallettik." dedi.


Şimdiki görevimiz ise o adamın kim olduğunu öğrenmekti. En merak ettiğim şey ise Serdar Bey'in bununla ilgisi olup olmadığıydı.


...


Bölümler hakkında düşüncelerinizi alabilirmiyim? ❤️❤️❤️


Sorular;


1. Miray sizce haklı mı?


2. Agir'in Alev'i anlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce geçmişinde ne gibi şeyler yaşadı?


3. Atlas'ı sevdiniz mi?


4. Sizce Serdar'ı nereden tanıyorlar?


Yeni bölümde görüşmek üzere. ❤️‍🩹❤️🔥❤️‍🔥


Loading...
0%