@darklightssx
|
"Üst kat bitti." dedi Atlas, Kartal'a. Bertuğ ve Meyra karşı koridordaki odanın içindeydi. Birbirimizi görmüş ve ayrı ayrı merdivenlerden ineceğimiz konusunda anlaşmıştık. Onların koridorunda da merdiven vardı, bizimkinde de. "Hazır mısınız? Silahlar dolu mu?" diye sordu Kartal. Tam cevap verecekken Meyra söze girdi. "Ses çıkarmamak için susturucu kullandık ve on iki mermide bitti. Diğerlerini silahlarla halledeceğiz." dedi. "Peki Eslem'i bulabildiniz mi?" diye sordu. "Hayır." dedim cihaza dokunarak. "Eslem üst katta yok." "Tarık piçinin yanındadır büyük ihtimalle." diye yanıtladı Atlas. Kartal, "Eğer aşağıdaysa nişan aldığınız yere dikkat edin." dediğinde yutkundum. Ya yanlışlıkla onu... Hayır bu olmayacaktı. Kötü düşünmemem gerekiyordu. Eğer kötü düşünürsem daha kötüsü olurdu. "Koridorlara çıkın, ilk silah sesiyle bizde kapıdan gireceğiz." dedi Kartal. "Anlaşıldı." dedi Atlas. Silahlarımızı kontrol ettik, hepsi doluydu. Tarık'ın sesi ve kahkahası aşağıdan geliyordu. Nerede duysam tanırdım bu sesi. Hem hayatımı karartmış hem kardeşimi kaçırmıştı. Onu kahkasında değil çığlıklarında boğacaktım. Babam olabilirdi ama bana iyilikten çok kötülüğü dokunmuştu. Bana iyiliğe dair hiçbir şey göstermemişti. Belki de ölünce buna üzülüp ağlayacaktım. Tarık'ın öldüğüne değil baba diyecek bir insanın olmadığına ağlayacaktım. Atlas kapıyı açtı, birlikte koridora çıktığımızda karşı tarafta Bertuğ ve Meyra'yı görüp hadi anlamında başımızı salladık. Onlarda aynı şekilde başlarını salladı. Aşağı bakmak için demir korkuluklara yaklaştık. Adamlar orada konuşuyor, Tarık koltuğun üstünde bacak bacak üstüne atmış gülüyordu. Onu diri diri yakarken bu son görüşüm olacak diye düşünmüştüm. Ama şuan canlı canlı gülüp eğleniyor, içkisini içiyordu. Yaşadığı için kendimi suçluyordum. Sadece yaşamakla kalmayıp örgütten birini öldürmüştü. Onun canını hem ailem hem de Baran (Boncuk) için alacaktım. Hepsinin ellerinde şarap vardı. İçip içip döküyorlardı. Aralarından sızanlar bile olmuştu. Bu işimizi kolaylaştırırdı. Gözle görünür her yere baktım ama Eslem burada değildi. "Öncelik senin." dedi Atlas bana doğru. Silahımı çıkartıp gördüğüm ilk hedefe nişan almaya çalıştım. Nişan alma eğitimim yoktu, ıskalamam zarara yol açardı. Silahı indirdim. "Eğitim almadım, ıskalamamam gerek." dediğimde anlam verebildiği için kabul etti. "Hadi bismillah." diyerekten silahı bir adama doğrulttu. Sol gözünü kırpıp o hedefe odaklandı. Sonra da gözünü açarak tetiğe bastı. Salonu silah sesi doldurdu, yankılandıkça yankılandı. Ateş ettiği adam elindeki şarap bardağını düşürdü ve kanlar içinde yere düştü. Adamların her biri telaş içinde bize bakarken bende nişan alıp birine ateş ettim. Ateş ettiğim kişi kalbinden vurulup düşmüştü. Bir kişi bize silah doğrulturken Meyra o kişinin kafasından vurup yere yağmıştı. Onların merdiveninden çıkanları biz, bizim merdivenimizden çıkanları da onlar vurmuştu. Birisi bize nişan almadan art arda ateş ediyordu. Siper alacağımız bir yer yoktu. Ben Atlas'ı, Atlas'ta beni siper alıyordu. Hani derler ya, sırt sırta mücadele diye. Onu Atlas'la yapacağımı tahmin etmemiştim. Biz ateş ettiğimiz an aşağı kapı büyük bir tekmeyle kırılmış elinde silahlarla bizim gibi maskeli Kartal ve İdil önüne gelen herkese ateş etmeye başlamışlardı. Tarık ortada yoktu. Onu aşağıda göremiyordum. Kaçmasına izin vermemek için merdivenlere doğru yöneldim. "Ne yapıyorsun, gel buraya!?" diye bağırdı arkamdan Atlas. "Beni koru." diyerek merdivenlerden aşağıya doğru inmeye, koşmaya başladım. Atlas beni nişan alan herkesi tam alnının ortasından vuruyordu. Hiçbiri bir atış ıskalamıyordu. Bir süre sonra koridorlardan sesler duymaya başladım. Susturucuyla unuttuğumuz adamlar uyanmış diğerlerine saldırmaya koyulmuştu. Birisi arkadan saldırıp Meyra'nın boğazına yapıştığında Bertuğ o kişiye kafa atmış iki kez silahla ateş etmişti. Adamı tutup öfkeyle korkuluklardan aşağıya atmıştı. Hem ateş ettiği hem de aşağı attığı için adam oracıkta can vermişti. Atlas hem beni hem kendisini koruyor ona yaklaşanlara ateş ediyordu. İdil yanıma doğru koşarak geldi. "Sözde kimseyi öldürmeyecektin." dediğinde sinirden gülmeye başladım. "Onlara sırat köprüsünde bol şans diliyorum." diyerek yanıtladım. Bize doğru koşan adamların arasında Tarık'ın koşarak bir odaya girdiğini görünce İdil'in yanından ayrıldım. "Dikkatli ol!" diye bağırdı arkamdan. Önüme bir anda çıkan büyük cübbeli bir adama ateş etme fırsatı bile bulamadan elimdeki silaha vurup düşürmeme sebep oldu. Ardından yüzüme doğru bir tokat savurdu. Beynim bir anda yanağıma yapıştırılan bu tokatla zonklamaya başladı. Saçlarım yüzümün üstüne düştüğünde adam kolumu tuttuğu gibi bana yine tokat atmaya kalktığı an sanki ellerim ve ayaklarıma bir güç gelmiş gibi hissettim. Gözüm döndü, bakışlarım keskinleşti. Adamın kolunu refleksle tuttuğum gibi ters döndürdüm. Adam acıyla işlediğinde erkekliğine art arda iki kez dizi mi sertçe geçirip onun dizlerinin üstüne çökmesini sağladım. Ardından kolumun içine soktuğum kelebek bıçağı çıkartıp adamın kalbine sapladım. Adam bağırdığı sırada öfkemi çıkartamamış gibi bıçağı sapladığım yerden çıkartıp bir kez daha sapladım. Geriye doğru çekildim. Sağ ayağımla adamın yüzüne tekme attım. Yüzünde botumun izi çıkmıştı. Kanayan burnundan akan kanlarla birlikte bıçağı göğsünden çıkarttım. "Dua et elini münasip yerine sokmadım." "En azından kendini korumayı biliyor." diyen Meyra'nın sesini duydum. Bertuğ'la konuşuyordu ve sanırım cihazı açık unutmuştu. "Dövüş eğitimi almadan kendisinin iki katı olan adamı yere yağınca şaşırdım sadece." dediğinde yüzümde bir tebessüm oluştu. Onun hakkında ne düşüneceğimi bilmiyordum. Düğmeye basıp cevap vermekle zaman kaybetmek istemedim. Yere düşen silahımı aldım ve Tarık'ın girdiği odaya yöneldim. Evdeki silah sesleri hâlâ kesilmiş değildi. En son gördüğüm şeyler Meyra'nın aşağı inip elindeki silahı düşürmüş olan İdil'e yardım etmek için birisine tekme atıp bıçaklamasıydı. Diğer tarafta ise birisi Kartal'a yumruk atıp üstüne çıkmıştı. Bertuğ ise o kişinin alnında iki tane delik bırakmıştı. Birbirlerinden nefret ediyorlardı ama birbirlerine yardım etmek için canlarını dişine takıyorlardı. Önüme dönüp saçlarımı geri attım. Şaşırtıcı, saçlarım ilk kez kabarmamıştı. Tarık'ın girdiği odaya girmek için kulpu hareket ettirdim ama kapı açılmadı. Art arda birkaç kez tekme attım, yinede kapı açılmadı. Silahı kulpa doğrulttum ve kilide ateş ettim. Ateş etmekle kulp parçalara ayrıldı. Tekrardan kapıya tekme attım. Bu sefer açılmıştı. Silahı önümde tutarak içeriye girdiğim an Tarık'ın kucağındaki Eslem'le birlikte koltukta oturduğunu gördüm. Silahım doğrudan onu nişan alıyordu. Eslem'i görünce kalbim sıkışmıştı. Nefes alamaz bir hâle gelmiştim. "Ablanda geldi nihayet." dedi Tarık sırıtarak. Eslem'in gözleri açıktı, yeşil gözleri bana odaklanmıştı. Yutkunarak onlara yaklaştım. Silahımı Tarık'ın alnına doğrulttum. "Bak ablan beni öldürmeye gelmiş. Bir kere denedi ölmedim, ikinci kez öldürmeye geldi." dedi alayla. Yüzümdeki maskeyi çıkarttıp cebime koydum. Eslem bana bakınca gülümsemeye başlamıştı. Gözlerim ona bakarak doldu. "Daha bebek o. Ne yapacaksan bana yap. Zarar vereceksen bana ver ama bırak onu." dediğimde gülmeye devam etti. Kucağındaki Eslem'i sallamaya devam etti. Nefret ediyordu ondan. Eslem'i hep bir hastalık olarak görmüştü. Onu hiç sevmemiş dahası sevmeye de çalışmamıştı. Bakışları benim üzerimde dolaştı. Baştan aşağıya beni süzdüğünde aklıma evde bana yaptıkları gelince kendimi konsantre etmeye çalıştım. "Bana çok benziyorsun." dediğinde iç çektim. Ona benzemiyordum, ona hiç benzemiyordum. "Kapa çeneni!" "Yoksa ne yaparsın beni öldürür müsün?" "Bunu yapabileceğimi biliyorsun." dediğimde güldü. "Bunu bir kez denedin ve başarısız oldun. Yine mi deneyeceksin?" "Sen ölene kadar gölgen olacağım." dedim. "Kimsin sen ve benim zayıf kızıma ne yaptın?" diye sordu alayla. Güldüm. Artık geçmişte kalmıştı. Şirin ölmüştü. Alev küllerinden doğmuş yerine Anka bürünmüştü. "Ben Anka. "Kardeşin için üzüldüm. Daha çok küçük, acı çekmesini istemiyorum." dedi. Ne işler karıştırıyordu yine? Eslem hakkında asla böyle bir şey düşünmezdi. Ona acı çektirirdi. Ona acı çektirmek için her şeyi yapardı. Ailesinden nefret ediyordu. Bize zarar vermek için her şeyi yapardı. "Onu iyileştireceğim. Onun için her şey çok güzel olacak. Lütfen, lütfen ona zarar verecek bir şey yapma. Yoksa bu sefer öncekinden daha çok yalvartırım seni!" dedim. Başını salladı. Eslem'e bakarak yüzünü buruşturdu. "O bir hastalık. Yaşamayı haketmeyecek kadar iğrenç bir bebek." "Yaşamayı haketmeyecek kadar iğrenç biri varsa o da sensin." dedim. Tetiği kavradım, onu öldürebilirdim. Şuan beynini deşebilirdim. Huzurlu bir hayat sürdürebilirdim. Bunu neden yapamıyordum? Elim ettiğin üstündeydi ama basamıyordum. O adama karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Sadece ölmesini istiyordum. "Beni öldürsen bile onu kurtaramayacaksın." dedi. O sırada içeriye Atlas ve Kartal girdi. Silahlarımızın tek bir hedefi vardı o da Tarık'tı. Onlar doğrulttuğu için kendi silahımı indirdim. Tarık bana bakıyor, ben ise Eslem'e. "Ona ne yaptın?" diye sordum. Bir şey yapsa da yapmasa da onu öldürecektim. Lakin bir şey yaptığı ortadaydı. "Onu kurtardım. Onu ve sizi kurtardım. Borulardan, borçlardan, masraftan kurtardım." Yutkunamadım. Hareket bile edemedim. Bakışlarım Eslem'de ve kapanan gözlerindeydi. "Onu zehirledim." dediğinde beynimden vurulmuş gibi oldum. Gözlerim karardı, sanki sadece ben vardım ve yaşamım sona ermişti. Eslem'in gözleri tamamen kapanınca silah elimden düştü. "Hayır... hayır bunu yapmış olamazsın!" dedim yanına gidip. Güldü, sadece güldü. Gözlerimin içine bakarak güldü. Benim gözlerimden korkudan yaş akarken o güldü. Eslem'i onun kucağından alıp sonradan içeri giren ve önüme ilk çıkan Meyra'ya doğru uzattım. Gözlerimden yaşlar akarken Meyra silahı umursamadan yere bırakıp Eslem'i kucağına aldı. Ben ise Tarık'a geri döndüm. Onun önünde durduğum gibi sağ yumruğumu sırıtan yüzüne geçirdim. Güçlü sayılmazdım. Yumruğum onu etkilememişti bile. Sırıtmaya devam ederken yüzüne yumruk atmayı bıraktım. Göz yaşlarım kesildi. Bakışlarım öfkeyle bakmıyordu ona. Ya da canım yandığı için üzgün bakmıyordu. Kolumun içine geri soktuğum kelebek bıçağını çıkardım. Sadece bıçağa bakıyordum. "Acısız ölmene izin vermeyeceğim!" dedim. Sonrada bakışlarımı ona çevirdim. Sinirden güldüm ve bıçağı yataktaki eline sapladım. Benden bunu beklemiyordu. Bıçağı sapladığım gibi haykırırcasına bağırması bir oldu. Sadece o değil hiçbiri bunu yapacağımı beklemiyordu. Bıçağı bağırarak elinden çıkardığımda tekrar haykırdı. Ben tekrar sapladım, kanlar yüzüme ve onun yüzüne sıçrıyordu. Umursamadım. Gözüm ne kadar döndü bilmiyorum. İçimdeki ateş ne kadar harlandı ve artık püskürmeye başladı bilmiyorum. Bildiğim tek şey düşünmeden hareket etmekti. Bıçağı elinin içinde bıraktım. Acıdan yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Alev!" dedi Kartal. Ona bakmadım. Tarık'ın elini tuttuğum gibi son gücümle bütün parmaklarını ters yöne doğru yatırdım. Parmaklarının kırılma, Tarık'ın da haykırma sesi doldurdu bütün bedenimi. Her bir parmağını kırmış bıçakla Eslem'e dokunan her yerini delik deşik etmiştim. "Alev!" diye sesleniyorlardı bana ben duymuyordum. Sadece bu adamın acı çekmesini istiyordum. Sadece acı çektiren kişinin ben olduğumu bilerek ölmesini istiyordum. Bıçağı bağırarak ayağına sapladım. Ağlıyordum, delirmişcesine ağlıyor bağırıyordum. Bıçağı çekip bir kez daha saplayacakken birisi yanıma gelip kolumu tuttu. Kolumu tuttuktan sonra elimdeki bıçağın düşmesi için bileğimi büktü. Bıçak elimden düştü. Hayallerim ve mutluluğum gibi kayıp düştü. Gözyaşları içinde onlara dönüp baktım. Elim titriyordu. Eslem'in saçlarını okşadım. Yanağını, yüzünü, burnunu okşadım. Onu Meyra'nın kucağından kendi kucağıma aldım. Sardım, öptüm, kokusunu içime çektim. Ağlarken göz yaşlarım onun yüzüne düşüyordu. Onları elimle sildim. "Fındık burunlum." dedim burnundan öperken. "Mis kokulum." dedim kokusunu içime çekerken. Dudaklarımı içeri çekip ısırdım ve gözlerimi başka bir yöne çevirdim. Ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. Olmuyordu, yapamıyordum. "O yaşıyor değil mi? Büyüyecek, genç bir kız olacak, iyileşecek. Ablası var onun. Ablası kurtaracak onu. Onun için yapmayacağı her şeyi yaptı ablası. Bugün doğum günü onun bugün doğdu benim güzelimin. Yaşıyor değil mi? Yaşıyor de lütfen... İdil, yaşıyor mu? Yaşıyor tabii. Ablası var onun, ona mutlu bir hayat verecek bir ablası var. Değil mi güzelim, bırakmazsın sen beni." deyip ağlarken yere, dizlerimin üstüne çömeldim. Çığlık atarcasına bağırdım. Eslem'i sardım, sandıkça sardım. Bir hareketlenme olmasını istiyordum. Gözlerini açmasını istiyordum. "Alev, çok üzgünüm." dedi İdil bana doğru çömelerek. Ellerini omzuma koydu ve beni sarmaya başladı. "O yaşıyor, ölmedi. Daha çok küçük, bugün 1 yaşına girecek." deyip ağlamaya devam ettim. Burnumu içime çektim. Atlas, "Sikeyim böyle işi." deyip arkasına dönerek duvara yaslandı. Kartal da yanımıza çöktü. Beni omuzlarımdan tutarak İdil'le birlikte sardı. Başımı onun omzuna koyup sadece ağladım. "Eymen... Eymen ben kardeşim olmadan yapamam. Eymen bir şey yap. Lütfen, ölmesini istemiyorum." dedim onu sararak. Eymen kendisini geriye doğru çekip benim gözlerimin içine baktı. Mavi gözlerinin kıpkırmızı olduğunu görebiliyordum. Sağ gözünden bir damla yaş yanaklarına süzüldü. "Çok üzgünüm." dedi. "Keşke elimden bir şey gelse, sadece bunu diyebiliyorum Alev." Yutkundu. Sağ eli benim saçlarımı okşuyordu. İdil beni sararak ağlıyordu. Meyra ve Bertuğ ayakta doğruca bana ve kucağımdaki Eslem'e bakıyorlardı. "Kardeşinin kalbi dur-" derken ellerimle kulağımı kapattım. Hayır buna hazır değildim. Hayır buna hazır değildim. Hayır hayır buna hiç hazır değildim. Gözlerimi ve kulaklarımı kapattım. Görmek istemiyordum. Duymak istemiyordum. Bunu duymak istemiyordum. Beni yıkacak o kelimeyi duymak istemiyordum. Buna dayanamazdım. Anneme ne diyecektim? Mahlas'a ne diyecektim? Onlara nasıl bir açıklama yapacaktım? Beni affetmezlerdi. Beni suçlarlardı. Bir daha yüzüme bile bakmazlardı. Buna hazır değildim. Zaten yarım kalmışken parçalanmak istemiyordum. Zaman hızlı geçiyor derlerdi ama sanki benim için zaman durmuştu. Şuan bir kara deliğin içine düştüğümü, ayaklarımın yerden kesildiğini, nefes alamadığımı ve gözümün karardığını hissediyordum. Çevremdeki tüm sesler susmuştu. Hatta bence kalp atışım bile. Çünkü emindim, ben ölmüştüm. Kulaklarımı kapatan ellerim titriyordu. Bedenim titriyordu. Derin derin nefesler alıp veriyordum. Bugün doğum günüydü. Bugün Eslem'in doğum günüydü. Bugün ilk mumunu üfleyecekti. Hava çok kararmıştı, eve gitmemiz gerekiyordu. Annem bizi bekliyordu. Ben ne yapacaktım? Eslem'i koruyamamıştım... Ben onun ölümüne sebep olmuştum. "Sakin ol, Alev sakinleşmeye çalış." "Yooo... yoo kalbi at-atıyor. Yalan söyleme Eymen. Yalan söyleme, canım acıyor. Yalan söyleme. O yaşıyor." dediğimde İdil sesli bir şekilde ağlayıp boynuma sıkıca sarıldı. Kartal ellerini yanaklarıma koyup eğdiğim kafamı dik tuttu. Gözlerinden akan yaşları görünce kendimi o kelimeyi duymaya hazırladım. "Siktir!" dedi Kartal bir anda ellerini çekerek. Silahını aldığı gibi kanlarını durdurmaya çalışan Tarık'a nişan aldı. "Bunu nasıl yaparsın lan? Bir bebeğe bunu nasıl yaparsın lan it!" "Bebek benim bebeğim. İster severim, ister büyüyene kadar döver ya da gebertirim! Büyümesine izin vermediğim için bana minnet duymanız gerekiyor. Masraftan kurtardım sizi. O ilaç parasını toplayacağına kendine başını sokacak bir ev al." dediğinde kulaklarım çınladı. Yutkundum. Başımı ona doğru çevirdim. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Dikkatsiz davrandığım için bu hayatta en çok değer verdiğim, onu mutlu edeceğime söz verdiğim kişiyi kaybetmiştim. Hayatını değiştireceğime güvendiğim, mutlu olmasını istedim, daha doğum gününü kutlama fırsatı bile olmayan kardeşim gözlerimin önünde ölmüştü. Artık acımak yok, artık gözyaşı yok. Sadece katliam var. Artık sadece Alev yok. Anka da var. Bir canavara dönüşeceğim... "Kuzgun." dedim Bertuğ'a bakmadan. "Bagajında ki benzin bidonunu getir, birde çakmağını." Bertuğ normalde reddeder ve bir tavır koyardı ama ben bunu der demez odadan çıktı. Tarık o odadan çıkınca bana doğru baktı. Gözlerinde ki o korkuyu yine gördüm. "Bunu tekrar yapamazsın. Bu cesaret sende yok." Olduğunu biliyordu. "Begonya," dedim Meyra'ya bakmadan. "Evin mutfağını bul, bu katta olacaktır. Mutfağı bul ve bana tuz getir." dedim. "Tuz mu? Tuzu ne yapacaksın?" diye sordu. Reddetmedi, getirmeyeceğim diyerek beni terslemedi. Onun sorusuna cevap vermedim. Ayağa kalktım. Hâlâ sorusuna cevap istiyordu. Bende cevabını verdim. "Babam benim babam. İster severim, ister diri diri yakar ona bu hayatı zehir ederim!" dedim. Bunu söyler söylemez Meyra benim ne yapacağımı anlamıştı. Tarık da öyle. Acı çekmeden ölmek onun için bir kurtuluş olurdu. İnsanları öldürmek kötü bir şeydir. Her canlının hayatı ona bir lütuf, nimettir. Lakin aynısı Tarık gibiler için geçerli değildi. O adamlar bu nimeti haketmiyordu. Madem mutlu bir hayat istemiyorlardı. Ben bu nimeti, lanete çevirmeyi iyi bilirdim. Birkaç dakika sonra elinde beyaz benzin bidonuyla içeri girmişti Bertuğ. Ondan sonrada Meyra girmişti elinde bir kavanoz tuzla. Bertuğ bidonu yere koydu. İdil, kucağındaki Eslem'i sallamaya devam ediyordu. Hiçbir faydası olmamasına rağmen. Atlas da sadece izliyordu. Ne yapacağımı hepsi biliyor, Tarık'a çektireceğim işkence için halihazırda beni bekliyorlardı. Meyra'nın elindeki kavanozu alıp Tarık'a döndüm. Yüzünde alaycı bir gülümseme, sırıtma yoktu. Sadece korkuyu görüyordum. Çünkü şuan gözleri öz kızının kahverengi gözlerine değil, eceline bakıyordu. "Atlas! Kolunu tut şu embesilin." dediğimde Tarık öfkesinden kıpkırmızı kalmış bir halde kaçmaya çalışacakken Atlas'ın yanındaki Kartal onun yüzüne yumruğunu geçirdi. Tarık olduğu yerde kaldı. Atlas, onun bıçakla deştiğim elini tutup çekiştirdi. "Hayır! Şirin, kızım yapma!" diye bağırınca kahkaha atmaya başladım. Kızım ha, kızım. Daha öncede söylemiştim. Acı da en son aşama ağlamak değil gülmektir diye. Çünkü artık alışınca, yaşadığımız bir acıya en fazla gülebilirdik. Ölesiye gülüyordum, hepsi delirmişim gibi bana bakıyordu. Ben gülüyor kahkaha atıyordum ama gözyaşlarım yüzümden hiç eksik olmuyordu. "Kızım... Şimdi mi kızın oldum ben senin? Ağzına sıçacağımı anladın, duygusala mı bağlıyorsun şimdi de? Hata yaptın Tarık Tufan. Benim aileme ve bana buluşarak çok büyük bir hata yaptın. Sadece kendi ailemi değil senin annemi aldattığın kadının hayatını da kurtarıyorum. Onun karnındaki bebeğin de hayatını kurtarıyorum. Senin gibi bir babası olacağına o çocuk yetim büyüsün çok daha iyi." dediğimde bunu nereden bildiğimi sorgulayacakken konuşmasına izin vermedim. Onun için her acısız saniye bir nimetti. Dediğim gibi o nimeti, lanete çevirmesini iyi bilirdim. Tuz kavanozunu açtım. Sağ elimdeki eldiveni çıkarttım ve elimi tuza geçirdim. Bir avuç dolusu tuz aldım. Atlas'ın tutmuş olduğu elinin üstüne bırakmak için yaklaşıyordum. Tarık hareket ediyor elini bağırarak kurtarmaya çalışıyordu. Bertuğ öfkeyle ona bakarak yatmış olduğu yatağı tutup çekti. Duvarla yatak arasında bir boşluk oluşturdu ve oraya girerek Tarık'ın diğer kolundan tutarak hareket etmesine engel oldu. Bunu ondan beklemiyordum. Ona doğru bakarak kafamı teşekkür edercesine salladım. "Keşke imkanım varken öldürseydim seni! Keşke imkanım varken o bıçakla kesseydim boğazını, daha beterini yapsaydım sana." diye bağırdı Tarık. O bıçağın keskin demirinin boynumda dolaştığını hissettim, tüylerim diken diken oldu. Hem acıdan hem de öfkeden akan gözyaşlarımla yüzüne bakıp yüzümü buruşturdum. "Ben keşke demiyeceğim. Bir fırsatım vardı ve seni öldürmeye kullandım. Başarısız oldum, örgütten birini öldürdün. Şuan da bir şansım var ve seni bu sefer geberteceğim." dedim ve elimdeki bir avuç dolusu tuzu onun sağ elinin üstüne bıraktım. Tuzları bıraktığım an Tarık bütün binayı yankılandıracak şekilde haykırdı. Tuz onun elini yakıyor ve hücrelerini öldürüyordu. Bu şekilde bir daha hiç eskisi gibi olmayacak, iyileşemeyecekti. Zaten az sonra diri diri yanacaktı. O acıyı bu sefer ona yaşatmaktan beni alı koyan hiçbir şey yoktu. Bağırıyor elini hareket ettirmeye tuzları düşürmeye çalışıyordu. Yanık elinin kokusu burnumuza kadar geliyor, bu zehir bizede işliyordu. "Dur, dur bekle! O ölmedi!" diye bağırınca tam elimi bir kez daha tuza bağıracağım sırada durdum. "O yaşıyor, yani panzehiri içene kadar. O bir bebek olduğu için kısa bir süresi vardı. Beni bırakırsan sana panzehiri veririm." Bu sefer alayla gülen taraf bendim. Bu kadar kolay kaçacağını mı sanıyordu? "İnanacağım son kişi bile değilsin. Eslem uyanmadan seni asla bırakmam." dedim. Başını salladı. "İlacı veririm. Uyanır sonrada beni serbest bırakırsınız. Aksi takdirde kardeşin ölür, bu da senin yüzünden olur." dedi. Tuzu kavanozun içine geri koyduğum sırada Kartal kolumu tuttu. Yüzüne bakmamı sağladı. "Eslem'in kalbi durmuş Alev." dedi Kartal. "Yalan söylüyor." dedi. Gözlerimi kapattım. Daha küçücük ve öz bebeğini öldürdüğüne inanmak istemiyordum. "Panzehir nerede?" "Gidip ben getir-" "Sen bu odadan diri çıkmayacaksın, unut bunu." "O zaman kardeşin ölür." İdil parmaklarıyla Eslem'in nabzına baktı. SMA hastası olduğu için her şey çok riskliydi bizim için. Nabzına bakarken bir anda gülümsedi. Gözleri parlarcasına bana bakarken, "Nabzı atıyor." dedi. Korkuyordum, ne yapacağımı bilememekten çok korkuyordum. "Seçim senin. Kardeşinin yaşaması mı yoksa benim ölmem mi?" diye sordu. Donup kaldım. İkisini de çok istiyordum. Eslem'in büyümesini, eve gidip doğum gününü kutlamayı istiyordum. Mum üflemeyi, onunla parka, okula, sinemaya gitmek istiyordum. Kardeşimle zaman geçirmek istiyordum. Mucizelerin var olduğunu önce kendime sonra ona kanıtlamak istiyordum. Tarık'ın da ölmesini istiyordum. Rahat nefes almak, özgürlüğü hissetmek istiyordum. Onun yaşaması demek ailemin zarar görmesi demekti. Annem güvende değildi. Ben güvende değildim. Mahlas ve Eslem güvende değildi. Onları korumak için Tarık'ın ölmesi gerekiyordu. Çıkmazda kalmış hissediyordum kendimi. Seçim yapmak zor bir şeydi. Ama ben zaten seçimimi yapmıştım. "Kartal ve ben seninle geleceğiz. Sana güvenmiyorum." Eslem'in yaşamasını bu adamın ölmesinden daha çok istiyordum. Tarık zaten uzun yaşamacaktı. Eslem'in yaşama imkanı varken Tarık'ı öldürmeyi henüz düşünemezdim. Kardeşime bir abla sözü vermiştim. Her şeyin onun için çok güzel olacağını ve onu yaşatacağımı söyleyip söz vermiştim. "Panzehri verince beni sağ bırakacağına söz ver." dedi. Başımı onaylayarak salladım. "Söz veriyorum." ... AYYYY YEMİNLE KALBİME İNECEK. ESLEM'İN KISA SÜRELİ ÖLÜMÜNÜ YAZARKEN GECE 3'TÜ. BEN GERÇEKTEN ALEV GİBİ AĞLADİM. HATTA KARTAL'A EYMEN DEDİĞİ SAHNEDE DE AĞLADIM. ÜZÜCÜ BE. İNSANİN KARDEŞINİ ÖLÜM DÖŞEĞİNDE GÖRMESİ... NORMALDE BAR SAHNESİ YAPACAKTIM AMA BÖLÜM ÇOK UZADI. ARTIK DİĞER BÖLÜME KALDI. SORULAR; 1. Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Beklemenize değdi mi? 2. Alev sizce Tarık'ı sağ bırakacak mı? 3. Tarık tuzak kuruyor olabilir mi? 4. Alev'in tuzla işkence sahnesi sizce nasıldı? Benim aklıma direkt Terrifier geldi. Gecenin üçünde bide. ☠️☠️ |
0% |