Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm Çıkmaz Sokak Ve Dövüş

@darklightssx

(yorum yazıp oylama yapmayı unutmayın... iyi okumalar ♡♡♡)

...


"İnsan sevdikleri için katil bile olabilir Malia"


Sessizlik ne kadar uzun süren bir şeydir? Bir insan max ne kadar sessiz kalabilir? Bizde dünden beri ölüm sessizliği vardı. Tom'un ölümünden sonra göz yaşlarımız sel olmuş ve kurumuştu. Hepimizin acısı büyüktü. Yıllardır birlikte olan arkadaşlık bir virüs yüzünden sona ermişti. Kardeşim dediğimiz kişiler bu hayattan silinmişti. Korkuyla aldığımız nefeslerimiz bile sessizdi.


Anlamadığım tek bir şey vardı. Ölümle yan yana iken neden aşıyı kabul etmiyorlardı? Neden bize bu acıyı çektiriyorlardı? Arkalarında bıraktıkları dostları, kardeşleri vardı ama hiçbiri bunu düşünmüyordu. Hepsi bencildi. Sadece kendilerini düşünüyorlardı ve bize ne olacağını bile umursamıyorlardı.


Belki de tam tersiydi. Bizi düşündükleri için aşıyı reddediyorlardı. Bizim yaşamamızı istedikleri için kendi hayatlarından vazgeçiyorlardı. Bu neydi? Fedakarlık mı yapıyorlardı?


İnsan sevdiği için mi yaralanırdı yoksa sevgisi yüzünden mi yaralanırdı?


Onların bizim için aşıyı kabul etmemeleri fedakarlık ise öldükten sonra bize çektirdilerdi o acı neydi? Bizi karanlığa bırakıyorlardı. Karanlık bir deliğe dönüşüyorduk.


Sevdiği için binbir fedakarlık yapan bir kişi, ihanete uğrarsa sevdiği için affeder miydi?


Ben affetmezdim. Kimsenin benim için bir fedakarlık yapmasını istemiyordum. Ben bu hayatta kendi başımaydım. Yalnızdım ve kimseye ihtiyacım yoktu. Bu ister Luis olsun, ister Teo, ister Isaac... kimsenin benim için ölmesini istemiyordum. Çünkü bana göre bu bir fedakarlık değil ihanetti. Değer verdiğim ve sevdiğim kişiler fedakarlık amacıyla ölürlerse ve beni yarı yolda tek bırakırlarsa bana sadece ihanet etmiş olurlardı ve onları affetmezdim.


Aramızda ağlamayan tek kişi Luisti. Tom öldüğünde gözünün kızardığını görmüştüm ama ağlamamıştı. Teo yanımdaydı, bu sefer o benim omzuma kafasını yaslamıştı. Artık pes etme ve isyan noktasına kadar gelmişti.


Leo yanımıza geldi ve çantasını açıp bana bir çuval verdi. Çuvalı az bir güçle açtım. İçinde mor bir giysi vardı. Kaşlarımı çatıp biraz doğruldum. Teo kafasını omzumdan çekti ve çuvalı açışımı izledi. "Ne bu?" diye sorduğumda çuvalı işaret etti.


"Hani kullanılmayan ve terk edilmiş oda gibi bir yer bulmuştuk ya, bir sandıktan buldum. Biraz yırtıktı aslında ama elimde olduğu kadar diktim. Bu üstündekiler rahatsız, istersen bunu giy" Bana bizim burada olmamıza sebep olan kişilerin bıraktığı bir giysi mi getirmişti?


"Ben bunu hayatta giymem. O şerefsizlerin dokunduğu hiçbir şeyi almam" dediğimde çuvalın içinden giysiyi çıkardı ve tamamen gösterdi. Mor bir üst ve siyah gibi koyu mor pantolon vardı. Siyah çizgilerle süslenmişti. Pantolon kısmında iki cep vardı ve biraz tozluydu. Aslında güzeldi ama onlardan bir şey istemiyordum.


"Bırak şu inadı ve git giyin" Omuz silktim.


"Daha rahat hareket edersin ve Isaac kontrol etti, içinde tehlike içeren bir şey yok." Luis benim bunu giymemi onayladığında önce itiraz ettim sonra bu inadın ve nefretin bir yere varamayacağını anladım.


Mor tulumu alıp başka bir yola girdim. Üstümdekileri çıkardım ve çantama koydum. Kanamam dinmişti fazla akmıyordu. Tulumun fermuarını açtım ve giyindim. Beklediğim gibi değildi. Çok daha güzeldi. Sanki bana özel yapılmış gibi tam üstüme oturmuştu. Siyah kemeri ve morun en koyu tonunda pantolonu altıma giydiğimde nasıl göründüğünü bilmiyordum ama en kötü ne kadar kötü görüşebilirdim ki zaten...


Çantamı yerde alıp omzuma attım ve diğerlerinin yanına gittim. Bana bakan tekrar baktı. Çok mu kötü olmuştu? Luis'in bile gözleri benim üzerimdeydi, sanki şaşırmıştı. Bir şey diyecekmiş gibi ağzı aralandı sonra vazgeçmiş gibi kapattı. "Malia! Kızım bu ne hal?! Git değiştir şunu" Issac'in sözüne az da olsa alışmıştım. Ayna olmadığı için göremiyordum ama sanırım kötü olmuştu. "Çok mu kötü olmuş?" Şaşkınlıkla ve donarak bana baktı.


"Sen benim kardeşim gibisin Malia ve eğer bunu gidip değiştermezsen kardeşim gibi gördüğüm sana aşık olma ihtimalim çok yüksek."


Nasıl yani? Çok mu güzel olmuştu? O yüzden mi böyle bakıyorlardı? Hepsinin bakışlarında kötü bir şey aradım ama hepsinde beğeni dolu bakışlar vardı. Kendi içimde hiç olmadığım kadar utandım.


"Eğer Issac olmasa senden gerçekten etkilenebilirdim" Elimle gülerek ağzımı kapattım. Delly'nin sözü üstüne Isaac anında göz devirdi. Sonra kulağıma yavaşça yaklaştı. "Benim olduğum yerde çok sönük kalıyorsun ama hakkını vermeliyim çok güzel olmuş" diye fısıldayınca teşekkür anlamına gelen hareketi yapıp elimi yumruk yaptım ve göğsüme iki kez vurdum. Aynı hareketle karşılık verdiğinde yanımdan uzaklaştı ve Luis'in yanına oturdu.


Luis'in bakışları o kadar keskindi ki olduğum yerde havanın soğuk olmasına rağmen terledim. Issac onun da kulağına bir şey söyledi ama Luis dinlemek istemiyormuş gibi yarıda kesti. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Yanıma gelirken baştan sona süzdü ve tebessüm etti. "İlk kez güzel bir yaratık olmuşsun" dediğinde ciddiye almadım ama mutlu olmuştum. Hoşuna gitmişti. İçimde bir yerde bu giyindiğimi asla çıkarmamayı istiyordum.


"Ne zaman seninle dövüşeceğim? Söz vermiştin"


"Vermemiştim"


"Vermiş say, ne zaman dövüşü-"


Daha sözümü bile bitirmeme izin vermeden sol ayağını ayaklarımın arkasına atıp tersten çelme taktı ve anında yere düşürdü. Fazla hızlı başlamıştı.


Ayağa kalktım ve elimi yumruk yapıp ona savuracakken havada yakalayıp yana yatırdı ve tekrardan ters bir çelme taktı. Saniyeler sonra yine yerdeydim. Yüzümde bir intikam bakışı belirdi. Tekrardan ayağa kalkmak için doğruldum, dizlerimin üstündeyken ve tam kalkacakken hafif ama bana göre sert bir yumruk savurdu. Acı içinde tekrar yerdeydim.


"Hadi ama! Bu mu yani? Canlan biraz, karşında düşmanın var. Acıma, vur!"


"Karşımda düşmanım yok ama beni tek bir hareketimde bile cezalandıracak bir ayı var"


"Düşmanın var say" Bana benim gibi karşılık veriyordu. Bu ne kadar sinir bozsada motivasyonum yükselmişti. Şuan karşımda duran bir düşman vardı ve ben onu yerle bir edecektim. Bileğimdeki siyah tokamı aldım ve saçımı yukardan sıkıca at kuyruğu yaptım.


Yumruğumu önce yüzüne savurdum ama eliyle engelledi ve benim karnıma doğru bir yumruk attı. Elim yukardayken engelleyemediğim için yerimde sendeledim ve elimi yumruk attığı karnıma bastırdım. Özel günümde olabilirdim ama bu asla vazgeçtim anlamına gelmiyordu aksine beni daha çok hırslandırıyordu. Umursamaz ve eğlenen bakışları daha çok sinirlerimi bozsada kayde almadım.


"Rakibin sana hep arkadan saldırır unutma. Eğer elinde silah tutuyor hatta sırtına değdiriyorsa bir süre bekleyeceksin. Onun dikkatini dağıttığın an arkanı dönüp silahı alman rahat olur tabi bu silah varsa geçerli"


Anlayarak başımı salladım. 


"Normal bir dövüş ise ve karşında düşmanın varsa ayakların her zaman omuz hizasında olacak. Bütün yükünü her yere vereceksin. Yumruğu senin karnına mı doğrulttu. İleri görüşlü olman lazım. Bunu önceden farkedip kenara çekileceksin ve kolunu burkacaksın"


"Tamam"


"Tekme atarsa bozuntuya vermeden devam edeceksin. Arkadan çelme tak. Bunun güçle bir alakası yok."

Bu sefer ilk adımın onun atmasını bekledim ve ellerimi havada yumruk şeklinde tuttum. "Önce sen!" Gülerek bir yumruk savurdu ama elimle engelledim. Diğer eliyle ise yine karnıma vuracakken onun yanına doğru dönerek geçtim ve arkasına varıp ayağımla sırtına bir tekme atacakken arkaya döndü ve yana kaydı. Tekmem boşluğa gidince diğer ayağım yalnız kaldığı için saniyelik olarak yine tersten çelme taktı ve yere sırt üstü düşürdü.


"Aferin bu az öncekilerine göre daha iyiydi. Atak yapmak için saniye beklemeyeceksin. Bam bam bam hızlı davranacaksın" kafamı onaylayarak salladım ve sırtımı tutarak tekrar ayağa kalktım.


"Karşındaki kişinin dikkatini dağıtırsan ve ters bir hamle yaparsan bunu yutar. O arada kısa bir süre düşünür. Rakibinin gözlerine bakarak da bunu anlayabilirsin."


Yüzündeki gülümseme eğlendiğini çok belli ettiriyordu. Üstüme doğru yürüdü ve yüzüme bir yumruk savurdu. Yumruğun geldiği yönün tersine doğru hareket ettim o yüzden yumruğu boşta kaldı. Ayağımı onun bana yaptığı gibi tersten çelme takacakken gram oynamadı. Adam ayı kadardı ben hayatta bunu düşüremezdim. "Ayı kadarsın seni nasıl düşüreyim!?" diye böbürlendim ama onun işine gelirmiş gibi omuz silkti.


"Doğru yere tekme atıp çelme takarsan karşında Herkül olsa devrilir."


Hızla ve atikle yumruğumu karnına savurdum ama onu da engelledi. Kolumu yana doğru kaydırıp az bir şey döndürdüğünde acıyla inledim. Kolumu kıracaktı. Kolumu ondan kurtaramadığım için tek yol olarak dizimi havaya kaldırdım ve bacak arasına sertçe vurdum. Bizi izleyen hepsinin canı acımış gibi tepkiler verdiler. Luis dizinin üstüne düştü ve yere acıyla bir yumruk attı. Sonra kolunu yere koyup kafasını üstüne yasladı. Bir süre tepkisiz kaldı ama canı yandığı apaçık belliydi. Benlik bir sorun yoktu. Şahsen benim için en iyi taktik buydu.


"Heyy ölmedin daha! Büyüyünce geçer" Kafasını kaldırmadı ama duvara yaslanarak bizi izleyen Harry'nin tepkisi gecikmedi. "Bok geçer" dediğinde kafalarını sallayanlar oldu.


"Sana ilk günlerde böyle yapmaman gerektiğini söylemiştim Malia. Luis'i sen öldüreceksin yoksa. Ya kısır kalacak ya ölecek" tebessüm ederek omuz silktim. Tabii ki ikisinide istemiyordum ama o şuan benim düşmanımdı, liderim veya sevdiğim birisi değil.


"Bunun için sana ayrı bir tazminat davası açacağım. Çok ağır bir cezada vereceğim"


"Öff, ölmedin ya! Hem sen benim düşmanımsın ben de öyle varsaydım. Yani senin bana dediğin gibi. Bu sebepten hiçbir şey yapamazsın" dediğimde kafasını kaldırdı. Acısı yüzünden bile okunuyordu. Yerden destek alarak ve az bir zorlukla ayağa kalktı.


"O zaman hep böyle yap. Özellikle karşında erkek bir rakibin varsa onu en rahat erkekliğine vurarak alt edersin"


"Rövanş için hazır mısınız Bayan Miller?" dediğinde kendimden emin bir şekilde kafamı salladım.


Ellerimi tekrardan yumruk yaptım. Sağ ayağım destek almak için öndeydi, sol ayağım ise arkada duruyordu. Bana doğru yaklaştı ve omzuma yetişecek kadar uzun ve sert bir tekme savurdu. Attığı tekmenin ters yönüne hareket ettim ve boşlukta kaldı. Yumruğumu karnına savurdum ve biraz geriledi. Eliyle karnını tutup sırıttı. Neden dayak yemek bu kadar hoşuna gidiyordu?


Bu sefer ben bir tekme attım ama eliyle engelledi ve belime yumruk attı. Belimi tutup acıyla inledim. Yerimde sendeleyip bir adım geri attım ve ters yöne doğru baktım. "Bu kadar mı yani? Ne kadar da kolaysın Malia" gözlerimi kapatıp sinirden defalarca kez nefes aldım. Gözlerimi açtığımda ve tekrardan öfkeyle baktığımda bütün çektiğim acılarımı unuttum.


Yüzüne yumruk attım ama eliyle engelledi. Tekrardan bacak arasına tekme savuracağımda kolumu tutup benim etrafımda hızlıca dolandı ve ayağını, ayaklarımın önüne koyup kolumu arkamda döndürdü. Kafam yere doğru eğildiğinde acıyla çığlık attım. "Bırak!!!" diye bağırsamda dinlemedi ve daha çok sıkıp döndürdü. Sol eliyle saçımı çekiyor, sağ eliyle ise kolumu döndürüyordu.


Tekrardan çığlık attım ve kolumu acıya rağmen sertçe çekip ona dönerek beklemediği bir anda yumruğumu burnuna geçirdim. Eliyle burnunu tuttu ve duvara yaslandı. Saçlarımı çektiği için kökleri biraz acımıştı. Tokamı saçımdan çektim ve kır saçlarımın sırtıma düşmesine izin verdim. Acıdığı için kaşınıyordu. Elimle kök uçlarını biraz kaşıdım. Havalandırdığımda tekrar yukardan sıkıca at kuyruğu yapıp bağladım.


"İyi misin?" Leo'nun sorusu üzerine liderlerinin yanına gitmiş olanlara baktım. Luis sırtını duvara kamburca yaslamış başını ise yere doğru eğmişti. "Az bir kanama sadece yok bir şey" dediğinde beynimden vuruldum. Burnumu kanıyordu? O kadar sert mi vurmuştum?


Yanına gidip baktığımda burnundan akan kanlar beni korkutmuştu. Labirentte birinin yarası olursa virüs kalabilirlerdi. Benim yüzümden Luis virüs kaparsa ona sormadan aşıyı defalarca kez ona saplardım. İzin almazdım ve dinlemezdim bile!


"Çok mu kanıyor? O kadar sert vurmadım aslında" yanına gidip elimi omzuna koyduğumda yüzünü bana çevirdi. Burnundan akan kanlar yere damlarken içime yine bir kurt düştü. Tereddütle Isaac'e baktım. Yerde oturmuş çantadan bez falan çıkartıyordu. Utandım ve üzüldüm ama belli etmek istemedim.


"Ben demiştim ama sana, bak benle uğraşma dayak yersin diye" Aniden gülmeye başladı. "Dayak mı? Alt tarafı burnum kanadı... hani yumruk attın ya, gayet normal bir şey. İlk kez kan görmüş gibi davranmayın" dediğinde omuz silktim. Adam dayak yediğini kabul etmiyordu.


"Al koy biraz bunu, kanama dursun"


Isaac, Luis'e bir bez uzattı ve kafasını yere daha çok eğdi. "Off Malia ya bir kez de olay çıkartma be kızım!" Dudaklarımı inatla büzdüm. Yine ben suçluydum? Ne olursa olsun hep Malia suçluydu.


Ben ona açık bir şekilde dile getirmiştim. 'Karşımda düşmanım yok ama beni tek bir hareketimde bile cezalandıracak bir ayı var' açık ve netti. Ama o bana 'düşmanın var say...' demişti. İsterse kafası yarılsın ama beni ilgilendirmiyordu. Kendisi kaşınmıştı ve biliyordu ben sinirlendiğim zaman gözüm dönerdi. Burçlarla aram iyiydi ve muhtemelen akrep-boğa burcu falandım.


"Tamam her şey yolunda." Kollarımı birbirine dolayıp kaşlarımı çatmış bir şekilde ona bakarken yine önümde belirdi. Yanıma geldi biraz kan vardı ama az önceki gibi akmıyordu.


"Rövanş için hazır mısınız bay... Off lanet olsun, bu soyadını söylesene artık. Ölmemi veya ölmeni falan mı bekliyorsun? Ölmeden önce mi söylüyeceksin?"


Sinsice güldü benim ona laf atmamı istemediği için yaptığına emindim.


"Ben her zaman hazırım ama siz hazır mısınız onu bilemem Bayan Miller" dediğinde intikamcıl bir göz kırptım ve yumruklarımı sıkarak önümde tuttum.


"Başlayalım hadi, biraz daha dayak atmak istiyorum"


🕸🕸🕸🕸🕸 


"Kırıldı kesin kırıldı! Lanet olsun parmağımı yerinden çıkardın!"

Luis ile en az yarım saattir dövüsüyorduk ve benim heryerim muhtemelen üstüm gibi mosmordu. Karnıma, ayağıma hatta gözüme bile yumruk yemiştim. Şerefsiz adam acımamıştı bile. En son yine kolumu döndürdü ve ben engel olurken parmağımı o kadar sert burktu ki ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Ben acıdan kıvranırken o gülüyordu.


"Sadece çıtlayıp zedelendi"


"Kırıldı!" Parmağımı tutup yere oturmuştum. Canım çok acıyordu. Parmağımı bir saniye bile düşünmeden yerinden çıkartmıştı. "Sen de amma çıt kırıldım çıktın ha!" gözlerini devirip konuşurken sert bakışlarıma bir tane daha ekledim. Bana çıt kırıldım mı demişti? Bana? Kaşlarımı çatıp ayağa kalkmaya çalıştım, Harry kolumu tuttu ve kalkmama yardım etti. Ona teşekkür etme fırsatı bulamadan doğrudan Luis'e döndüm.


"Ben? Anlamadım tekrar söylesene! Çıt kırıldım ve ben?!" diye yüksek sesle hem acıdan hem de sinirden bağırdığımda kafasıyla onayladı. Kollarını birbirine dolayıp, "Burkulmuş olabilir. Ve ben sadece par-" sözünü yarı kesip, "Sadece parmağımı yerinden çıkarttın. Kırıldı! Eminim kesin kırıldı!" Oflayarak duvara yaslandı.


Diğerleri her zamanki gibi film izler gibi bizim didişmemizi izliyorlardı. Ben yerimde duramıyor acıdan kıvranıyordum. Bir sağa bir sola dönüyor ağır ağır nefesler veriyordum ve içimden çığlık atıyordum. Parmağımı hareket ettirmeye çalıştım ama gerçekten çok acıyordu. Acıdan gözüm dolmuştu.


"Eğer gerçekten kırılmış olsa yerinde duramazsın Malia." Sanki beni görmüyor gibiydi. Deminden beri can çekişiyordum.


"Sence şuan yerimde durabiliyormuş gibi mi gözüküyorum Luis?!" tebessüm etti ve ardından sırıttı.


Benim canımın yanması komik bir şey miydi? Bu cani adamın zaten bunu anlaması imkansızlıkla eşitti. Kendi arkadaşının göz yaşlarına ve bağırışlarına bakmadan kolunu kesen birinden ne bekleyebilirdim ki?


Sonra bir anda aklıma Rydan geldi ve gözlerimin önünde canlandı. Sanki zihnim benle dalga geçiyormuş gibiydi. İstemediğim görüntüleri görmeme sebep oluyordu. Yatağa bağlanmış, testere ile canice kolu kesilirken bağırmaya çalışıyordu ama ağzına koydukları dal yüzünden bağıramıyordu bile. Şuan kendimden utanmıştım kaşlarım düz bir çizgi halini aldı. Benim parmağım kırılmış dahi olsa onun acısıyla bir değildi. Rydan şuan burada olsa benim halime bir kahkaha atardı.


"Acısı dindi mi bari?" Gözüme canlanan görüntüden sonra gözüne kızarmış ve ifadesiz gözlerle baktım. Mavi tsunami gözleriyle benim kahverengi sıradan gözlerim buluştu. Diğerleri hâlâ bana gülerken ağzımdan çıkan cümleden sonra bir anda sessizleştiler.


"Aklıma Rydan geldi." herkesin yüzündeki ifade canımı ne kadar yaksada dürüst davranmalıydım. "Sonuçta onun kolu kesilirken atmaya çalışıp da atamadığı haykırışlara kıyasla benimki tırnak kırılması gibi öyle değil mi?"


Luis'in gözlerinden bir karaltı geçti. Diğerlerinin yüzü soldu. "Sen niye sürekli biz güldüğümüzde içine sıçıyorsun? Bir kez de bozma be!" dedi Peter bıkkınlıkla.


"Sana daha öncede söyledim Malia!" diyerek yanıma gelip işaret parmağını önümde tehdit eder gibi doğrulttu. Ciddiyeti takınmıştı ve beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. "Ben kimseye acı çektirmek veya işkence etmek istemedim. Ben niye öldüreyim? Yıllardır beraber olduğum kardeşlerimi niye öldürmek isteyeyim!? Bir daha sakın bana bu şekilde bir sözde bulunma! Yoksa çok ağır bedeller ödersin!" deyip parmağını tam önümde tuttu. Gözleriyle ne kadar da sinirli olduğunu görebiliyordum. Daha önce de ona bundan bahsettiğimde sinirlenmişti. Kırmızı çizgisiydi ve bu çizgi aşıldığı zaman öfke saçıyordu. Mahcup bir ifadeyle yüzüne baktım.


"Eğer parmağın kırılmışsa da Isaac halleder" Çok ciddi bir şey konuşurken Isaac eliyle alnına vurdu.


"Ben ne alaka ya? Niye hep konu bana açılıyor?" dediğinde Luis'in bakışları bu sefer de onu buldu. "Off, tamam çok korktum. Lütfen dövme beni... Ne yapmam lazım?" Ayağa kalkıp yanımıza gelince aralarında geçen birkaç bakışmadan sonra Isaac pis pis sırıtmaya başladı.


"Nasılsın Malia? Hayat nasıl? Bu Luis ne yaptı yine? Gel biraz dertleşelim" Kolunu omzuma attı ve beni belli bir yere çekti. "Elin uf mu oldu senin?" Karşısında çocuk varmış gibi konuşuyordu. Nasıl böyle davranabiliyordu bilmiyordum. Sanki hayatı ve yaşadıklarımızı ciddiye almıyordu. Şakaya vurup kendi çapında eğleniyordu. Alay etmek, gülmek, umursamamak onun maskesi haline gelmişti. Acı çektiğini belli etmemeye çalışıyordu tıpkı Luis gibi...


"Bana güveniyor musun?" Bir anda sorduğu bu soruyu anlayamamıştım. Şimdi konuyla bunun ne alakası vardı? "Ne yapacağına bağlı." dudaklarını büzdü. Siyah saçları yere doğru eğildi. Kafasını omzuna doğru yatırıp, "Şimdi kırıldım ama." sorgularcasına ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım ama bir anda acıyan yüzük parmağımın olduğu sol elimi tuttu. Az bir şey inlediğimde tebessüm etti.


"Off ne yapacaksan yap hadi." Elimi sıkıca sanki destek veriyormuş gibi tutmaya devam etti. Bu hali bana o kadar tuhaf gelmişti ki karşımdaki kişi Isaac mi diye biraz sorguladım. "Güveniyor musun?"


"Tamam güveniyorum da niye sor-" Parmağımı öyle bir çektiki boşluğuna denk geldiği için yine yüksek sesli bir çığlık attım. Parmağımdan çıkan ses kırılma sesiydi ve acım iki kat artmıştı. "Hay ben senin!" Bağırıp parmağımı tuttum, yerimde kıvranmaya başlayınca güldü.


"Bir şey değil. Merak etme ya! Kırmadım, yerine oturttum sadece." ne kadar küfür edersem edeyim ciddiye almayacağı için hatta hoşuna bile gideceği için sustum.


"Malia iyi misin?" Teo ve Leo yanıma gelip iyi olup olmadığı mı sorduklarında tekrardan parmağıma baktım. Morarmıştı. Kaşlarımı çatarak "Kırık kalmasını tercih ederdim." dedim ama Leo koluma hafifçe ve alayla vurup "Nasıl ok atacaktın o zaman?" diye sorduğunda sağ elimi göstererek cevabını verdim.


"Oku sağ elimle atıyorum ama."


"Yayı nasıl tutacaktın peki?" Teo'nun benzer sorusu üzerine acıyan yüzük parmağımı gösterdim. "Yüzük parmağım yayı tutmada pek etkin değil." Omuz silkti. "Bir okçu sakat olmamalı... onda onluk olman lazım." onlarda katılıyorlarmış gibi onayladıklarında bir iç çektim.


🕸🕸🕸🕸🕸


"İyisin değil mi?" Ron yanıma gelip parmağımı tuttu. Dokunup incelerken yavaşça elini ittim. "Çok!"


Luis ve diğerleri ayaklanmış sanki bizi bekliyorlardı. Carl yayımı ve tirkeşimi elime tutuşturunca bir iç çektim. Tirkeşimi omzuma attım. İçinde yaklaşık yirmi-otuz tane ok vardı. Bağladığım at kuyruğundan kurtulan saçlar önüme düştüğünde kulağımın arkasına attım.


Yanıma gelip hiçbir şey olmamış gibi geçti. Kızgın mıydı bilmiyorum ama kırgındı. Bana her şeyi anlatmıştı ama ben kafamın dikine gitmeye devam ediyordum. Kalbim yaptığına hak veriyor ve onu kabul ediyordu. Ama beynim onu suçluyor, katil olduğunu bas bas bağırıyordu. Dinleyeceğim en son şey kalbimdi. Bir sürü insan kalbinin sesini dinlemeyi, vicdanına yön vermeyi, boş vermeyi hatta umursamazlığı seçiyordu. Ben de bu yoktu. Vicdanım elbette ki vardı ama ne olursa olsun kimin için olursa olsun birini öldürene vicdanımı göstermezdim.


"İnsan sevdiklerini korumak için katil bile olabilir Malia. Çünkü gözleri intikam hariç hiçbir şey görmez!" Ansızın kulağımın yanındaki ses yüzünden irkildim. Tüylerim diken diken olmuştu. Bu sözü sindirmeye çalıştım ama işe yaramadı.


'İnsan sevdiklerini korumak için katil bile olabilir' ne kadar da saçma bir söz. Hiç kimse için katil olmazdım. Zaten bir sürü kişi ölüyordu, ben niye zamanı gelmeden birini öldürmek isteyeyim ki? Katil olmak hem korkunç hem de saçmaydı. Kimse kimsenin zamanı gelsin gelmesin canını alıp öldürmemeliydi.


Özellikle de 'diğerleri için buna mecburdum...' diye aptalca bir savunma yapmamalıydı. Birisi ölecekse bu kendi kendine gelişmeiydi. Luis ister kabul etsin ister kabul etmeyip kendisini savunsun bir katildi. Diğerleri için yapıp yapmaması umrumda bile değildi. İnsan sevdiğini korumak için nasıl katil olabilirdi?


Luis birini daha öldürürse, yanlışlıkla veya korumak için ben de onu öldürürdüm. Ama fiziksel olarak değil... ruhsal olarak büyük bir yıkım yaratırdım.


Tek başıma arkada onların peşinden gidiyordum. İkizler yanıma gelmişti ama yalnız başıma iyice düşünebilmek için tek kalmak istemiş, onları ise geri göndermiştim. Zihnimde sürekli katil olduğu çınlanıyordu. Uzun zamandır bunu unutmuş gibi davranmış ve yok saymıştım. Ama bu bir gerçekti. Rydan gözümün önüne geldikçe midem bulanıyordu. Luis nasıl bu kadar rahattı? Hiç mi umursamıyordu?


Bilmediğim bir melodinin ıslığını çalıyordum. Sözde hafızamız kayıptı ama ailem hariç birçok şeyi hatırlaya biliyordum. Islık çalmayı bildiğimi bilmiyordum, kafamı dağıtmam için sanki şuanda buna ihtiyacım vardı. "Bu hangi şarkı?" Çapraz tarafımda yürüyen ve arkasına bakmadan bana bu soruyu soran Carl'a o görmediği halde bilmiyorum anlamında omuz silktim. Ama görmediği için zorunlu olarak, "Bilmiyorum, bir an ağzıma dolandı." hiçbiride dönüp de arkalarına bakmadılar.


Islık çalmaya devam ederken Frost ansızın durdu ve bana baktı. "Kapa çeneni başımı ağırtıyorsun." dedi ama umrumda bile olmadı. Hangi şarkı olduğunu bilmeden hatta muhtemelen sallarken melodi hoşuma gitmeye başlamıştı.


Duyulan tek ses sadece benim ıslığımdı, bir süre sonra oflamaya başladıklarında rahatsız olup sustum. Birbirinin aynısı olan yollarda yürümeye devam ederken Luis'ler başka bir sağ yola daha girdi. Yürümeye devam etmediler sadece donmuş bir şekilde önlerine baktılar.


"Sıçtık!" Leo'nun aniden söylediği kelimeden sonra merakım daha çok arttı. Yanlarına koştuğumda girdiğimiz yola bakıp daha çok tırstım. Şuandan itibaren çıkmaz bir sokağa giriş yapmıştık ve bu en kötü olandı. Geri dönerken kaybolma olasılığımız yüksekti. Aslında teknik olarak zaten kaybolmuştuk.


"Geri mi döneceğiz?" Peter'a alayla bakan Lucas yapmacık bir imayla, "Yoo! Boyumuzun hemen hemen 3-4 katı olan duvarlardan zıplayarak da geçebiliriz" dediğinde Peter somurttu.


"Alt tarafı yanlış yola girdik. Büyütmeyin hemen! Hadi geri dönüyo-" Kafasını geldiğimiz yola doğru çevirip sözünü bitiremeden kesti. Stewart'a baktığımda gözlerinin içindeki korku her şeyin çok kötü bir yola gittiğini anlatıyordu. Ben yine en son baktığımda dışarıya sesli bir nefes verdim. Karşımızda siyah maskeli bir sürü adam vardı. Ellerinde silah ve ok olan adamlar...


Luis önümüze geçip bize girdiğimiz çıkmaz sokağı işaret etti. "Bekleyin bu tarafta." kafamı olumsuz anlamda salladım ve yanına geldim. "Asla!" Luis öfkeyle nefesini verdi. Stewart'a bakıp beni gösterdi. "Hareket bile ederse senden bilirim... Eğer sahip çıkamazsan sonuçlarına katlanırsın." deyip ayriyetten de Stewart'ı tehdit etmişti.


Yanımızdan ayrılırken sözünü dinlemeyip peşinden gidecekken iki kolumda iki farklı kişi tarafından çekildi. Sol kolumda Stewart sağ kolumda konuyla alakasız Lucas vardı. Onlarda kurtulmaya çalışırken "Malia, çocuk olma! Bir dur yerinde bir sorun çıkarsa gideceğiz zaten... Sizde çekin ellerinizi"


Isaac'in sözünden sonra çırpınmayı bıraktım. Stewart ve Lucas hem bana hem de Luis'e bakıyordu. Bakışlarımı Luis'e doğru çevirdiğimde maskeli adamların yanına doğru yürüdüğünü gördüm. Bazıları yaylarını ve silahlarını ona doğrultmuştu. İri yapılı, uzun boylu siyah maskeli bir adam elinde silahla ona yaklaştı. Ne dediklerini, ne konuştuklarını hiçbir şekilde duyamıyordum. İçimde büyük bir sıkıntı vardı. Sanki her an her şey olabilirdi.


Adam elindeki silahı Luis'in alnına doğrulttuğunda elimle ağzımı kapattım. Yanımdaki herkes çantalarını yere bırakmaya başlamıştı. İçini karıştırıp silah çıkartıyorlardı. Hançerler ve yaylar çıkartıyorlardı. Bazılarında yay olduğunu yeni farketmiştim. Benimkilerine göre oldukça küçüktü. Çantalarının içine sıçıp görünmeyecek kadar kısaydı. Teo elinde siyah yay ve benim tirkeşimden çıkardığı bir okla gözlerini karşı taraftakilere dikti. Savaş çıkacakmış gibi ellerine yaylarını ve hançerlerini almışlardı.


Özellikle Harry ile Joe da kılıç vardı. Onları ne zamandır yanlarında taşıyorlardı diye düşünecekken Luis'in labirente girmeden önce verdiği emirler aklıma geldi. Herkesi bir işe yönelmişti. Silahlarda normal olarak ilk günden beri yanlarındaydı. Ben herkesin özel eşyası vardır diye sanıyordum. Çantalar genişti ama o kadar şey içine sığamazdı. Demek oluyordu ki herkes birbiri için hazırlanmıştı. Su haricinde kendileri için aldıkları bir şey yoktu. Yedek üst bile almamış olabilirlerdi.


Biraz hareketlenmenin ardından Issac eliyle bize durmamızı işaret etti. "Bekleyin! Zamanı gelince," sonra eliyle benimde hazırlanmam gerektiğini söyledi. Belki de az sonra hatta saniyeler sonra tehlikeli adamlarla dönüşecektik. Elimizde oklar ve hançerlerle...


Onları öldürecek miydik?! Ben bunu asla yapamazdım. Daha az önce kendi kendime bu düşünceye girip boğulmuştum. Kimseyi öldüremez katil olamazdım. Ellerim ve ayaklarım bir anda titremeye başladı. Gözlerimin önüne birazdan olabilecekler canlandı. Belki de kan gölü olacaktı her yer.


"Malia sakin olur musun?" Leo kollarımı sıkarcasına ve beni kendime getirircesine tuttu. Onun kahverengi gözlerine baktığımda sadece öfke gördüm. Korku veya üzüntü yoktu. Diğerleri de öyleydi yüzlerinde olan tek şey öfkeydi. "Ben kimseyi öldüremem Leo. Ben yapamam! Katil olamam! İstemiyorum... hayır olmaz... kimseyi öldüremem ben." Biraz kekelemeye başlamıştım. Burada şuan korkan tek kişi bendim.


Teo yanıma geldi ve bana doğru biraz eğildi. Beni güvende hissettirecek gözleriyle rahatlamamı sağlamaya çalıştı. "Şuan hiçbir şey yapmak zorunda değilsin. Seni bunun için asla zorlamayız. Biz de kimseyi öldürmek istemeyiz ama bizi öldürmeye çalışan birden fazla insan var. Beni göz kırpmadan öldüreceklerdi Malia. Şimdi bu korkuyu bir yana bırak ve derin bir nefes al. Zorunda olduğumuz zaman harekete geçeceğiz." Nasıl oldu bilmiyordum ama sanki rahatlamıştım.


Korkunun ecele faydası yoktu. Luis'e doğru silahı doğrultan adam diğer eliyle de beden dilini kullanarak bir şeyler anlatıyordu. Luis ise buradan gördüğüm kadarıyla sırıtıyordu. Umrunda bile değilmiş gibi omuz bile silktiğini gördüm. Adam silahı alnına tamamen yapıştırdı. Luis kollarını arkada bağlayıp tek bir hareket bile yapmadı.


En son konu ciddiyete bağlamış gibi adam sertçe bağırdı. "ÖLMEK KURTULUŞUNUZ OLUCAK!" sesini buradan bile duymuştum. Kalın sesli adam bize doğru baktı. Kaşları çatıktı eliyle bizim olduğumuz tarafı işaret etti ardından silahı bize doğrulttu. Luis'e doğru kaş göz yapıp, muhtemelen tehdit etti. Duvarın önünden kafamızı çıkartıp bakarken Luis hareketlenmeye başladı. Arkada topladığı kolları açıldı ve elleri pantolonun arka cebine oradan da cebindeki silaha gitti.


"İşler karışıyor galiba hazır olun!" Kafamızı onayla salladık. Korku bütün ruhumu teslim almıştı. Adam silahı en son bana doğrulturmuş gibi işaret etti. Silahı bana mı doğrultmuştu? Teo bunu farketmiş gibi kolumu hafifçe çekip beni arkasına aldı.


Luis'in boynundaki damarlar öyle bir belirginleşti ki damarın nasıl attığını aradaki mesafeye rağmen gördüm. Luis'in adama attığı bakışlar bir ağacı devirecek güçteydi. Cebindeki silahı avucunun içine çaktırmadan aldı. Adamın söyledikleri sözler her neyse delirecek gibiydi. En son bakışları bizi buldu. Kafasını bir imayla salladı. Bize işaret mi vermişti?


Isaac bir iç çekti. "Teo hazırlan!" Gözlerimi Teo'ya çevirdim. Bakışlarında ki intikam onda ilk kez gördüğümden daha büyüktü. Yayı önüme geçip çapraz bir pozisyonda gerdi. Doğru ânı bekliyormuş gibi oyalandı. Tam o an Luis adamın silah tutan kolunu döndürdü ve silahı elinden düşürüp kendi silahıyla adamın karnına ateş etti. Onun diğer maskeli adamları ise ateş etmeye başlayınca Teo oku aniden bıraktı. Ok bir adamın kalbine saplanmıştı, doğrudan yere düşen adamın çevresindekiler hem Luis'i hem de bizi hedef almıştı.


Ateş sesleriyle kulağımı kapattım. Teo tirkeşimden ok alıp yaya takıyor ardından hızlıca hedef alıp oku bırakıyordu. Bu sefer nereye gittiğini görememiştim. Ama inleme sesleri geliyordu. Kendimi duvara yaslamıştım yere oturup çömelmiştim. Başım dönüyordu, kulağım ateş sesleriyle çınlıyor kalbim sıkışıyordu.


"Malia... Malia bak bana! Kalk ayağa!" Isaac bana çömelmiş elini dizime yaslamıştı. "Bak hiçbir şey yapma ama sakın yıkılma! Kalk ayağa yoksa bir daha sana marul vermem." Sinirle güldüm. "Hah gül işte! Ama az sonra işimiz bitince, sadece iki okçuyla kazanamayız."


Duvara tutunup ayağa kalktım ve Luis'e bakmaya başladım. Bir seri katil gibi silahı hedefe dâhi bakmadan ateş ediyor, karnına ateş ettiği adımıda önüne siper tutmuş tek başına bir sürü kişi öldürmüştü. Bizim için yapıyordu hatta belki de benim için. Bizim için katil oluyordu.


Teo ok atmaya devam ederken dışarıya cesurca bir nefes verdim. Tirkeşten bir ok çıkardım ve yaya takıp gerdim. Oku kendime doğru güçlükle çektim. Okçu bir adam Luis'i hedef aldığında gözlerimle koluna iyice hedef aldım. Kolundan vurursam katil olmazdım. Oku bıraktım, hızla ilerleyip adam tam atacakken yayı tutan koluna saplandı. Acıyla inleyip sendelendiğinde Luis bana döndü. Her şeyi bir yana bıraktı ve eğleniyormuş gibi kahkaha attı.


15-20 kişilerdi onlar öldükçe ve yaralandıkça arka taraftan da geliyorlardı. Tekrar bir ok çıkarıp yaya koydum ardından da yayı gerdim. Oku hedef alıp bıraktığımda okçu bir adamın yayı delindi ve kolu yaralandı. Neden bundan heves alıyordum? Sanki yaraladıkça eğleniyordum.


Luis eliyle bir ıslık çaldı. Issac ve diğerleri koşar adımlarla çıktılar. Silah sesleri inleme seslerine, kahkaha seslerine, bağırış seslerine karıştı. Isaac öyle iyi hedefler alıyordu ki hiçbir atışı sapmamıştı. Hepsi silahlarını çok sıkı tutuyor ve gülüyorlardı. Teo daha net görebilmek için onların peşinden giderken ben de onu takip ettim. "Hoşuna gitti bakıyorum." Ben de gülmeye başlayınca eşlik etti.


Şuan dikkat ediyordum Luis karnından vurduğu adam dışında kimseyi henüz öldürmemişti. Silahlara ve oklara hedef alıyordu. Hedef aldığı silahlar parçalanmıştı, kullanılamaz hale gelmişti.


Silahlar parçalandığı için kimse ateş etmiyordu. Geniş meydana çıkmışlardı dövüşüyorlardı. Teo bir atış daha yapıp kolumdan çekiştirdi. "Gel birazda gerçek düşmanları döv! Eğlence var." kolumu tutup koşarken ona katıldım bize doğru sadece yumrukla geliyorlardı.


Teo ile ben ok atarken diğerleri hançer, kılıç ve yumruk kullanıyorlardı. Isaac bir adama öyle bir yumruk attı ki adam yere kan kusmaya başladı. Issaac tam bir psikopat gibi gülüp dans ederken karşısına çıkan her adamı tek bir kurşunla öldürüyordu. Ben öldürmemek için can çekişirken o resmen zevk alıyordu.


Harry ise bir adamın boşluğunu yakalamış karnına kılıçı saplamıştı. Kan tüküren adam dizinin üstüne yere düşünce kılıcı çekti. Adam ardından yere düştü. Joe da onunla beraber adamları doğrarken en son kılıçları birbirine çarpıştırdılar ve ellerini yumruk yapıp aynı anda tokuşturdular. Bu katliam hoşlarına gidiyordu.


Bir kişi bana doğru gelirken Teo hedef alacakken onu durdurdum. "Ben yapmak istiyorum." Teo gülerek ve şaşkınlıkla,


"Öldürecek misin?" diye sordu. Kafamla reddedip sinsi bir bakış attım. "Döveceğim!" Yay tutan kolunu yukarı kaldırıp ağzından eğlenceye dahil bir bağırış çıktı. Adam yanıma gelip yumruğunu elimle engelledim ve karın boşluğuna sert bir tekme attım. Adam bunu yapmamı beklemediği için yerinde acıyla sendeledi. Ardından bir saniye bile düşünüp zaman kaybetmeden yayımı kafasına geçirdim. Adam yere seçildiğinde hevesle Teo'ya baktım. Etkilenmeyle baş parmağını bana doğrulttu.


Başka iki adam da yanımıza doğru koştu. Tirkesten ok çıkardım ve bana doğru koşan adamın bacağına hedef aldım. Adam ok saplanan bacağını tutup öfkeyle bana baktı. Yerinde topallarken ona yaklaştım ve yine yayımı kafasına geçirdim. Bu adamda yere pataklandığında uzun zaman sonra ihtiyacım olan adrenalini beş dakikada aldığımı farkettim.


Ben Luis'in yanına doğru koşmaya başladığımda birden durdum. Hançerli birisi Frost'un bacağına ve koluna çizik atmış kesmişti. Ne yapacağımı bilmeden sadece baktım. Bir yumruğunu Frost'un karnına geçirip yere düşürdü. Hançerini ise geriye doğru sallayıp tam ona saplayacakken izleyici kitlesinden ayrıldım ve ok çıkarmaya fırsat bulamadığım için elimden gelen en büyük güçle yayı adamın kafasının sağ tarafına sanki baltayla ağaç kesermiş gibi bütün gücümle vurdum. Vurduğum gibi adam yere yıkılmıştı. Elleriyle yerden destek alan Frost'un bakışları beni bulduğunda ilk kez bana mahcup bir ifadeyle baktı. Gözlerindeki mavi ilk kez içtendi. Galiba güvenini kazanabilmiştim.


Arkama dönüp tekrardan Luis'in yanına gidecekken Leo'nun silahla başka bir yere hedef aldığını gördüm. O tarafa baktığımda Teo'nun kılıçlı bir adamla ettiği mücadeleyi gördüm. Aptal kafalı ben tirkesi beraberimde götürmüştüm. Leo hedef alamıyor tek bir hata da kardeşini vurmak istemiyordu.


Tirkeşimden bir ok çıkarıp adamın ayağına hedef aldım. Kılıçla dövüştüğü için kolay olmuyordu. Hızlı bir hamlede Teo'nun yayını yere düşürdü ve burnuna dirsek attı. Teo geriye doğru sendelendiğinde adam bir süre durdu ben de fırsat bu fırsat deyip Leo ile aynı anda işimizi hallettik. Leo silahla adamın sırtına ateş etti. Ben ise ayağına ok atmıştım.


Leo bana bir şey yapmamama rağmen başını teşekkür edermiş gibi salladı. Bu sefer kafamı karıştırmadan gerçekten de Luis'in yanına gittim. Psikopat bir şizofren gibi silahla birilerini öldürüp gülüyordu. Bu hali ne kadar korkutucu olsa da bir o kadar da etkileyiciydi. Gömleklerinin düğmesini terlediği için açmıştı. Alnından akan terler gömleğe çarpıp dağılıyordu.


Ona doğru aynı anda boş elle gelen iki kişiden birini silahla vurdu. Diğerinede hiçbir şey yapmadan silahını cebine geri koydu. Yumruklarını sıkıp tam önüne gelen adamın yüzüne hızla geçirdi. Adam bir adım gerileyip o da yumruk atacakken Luis kolunu tuttu, bana yaptığı gibi adamın etrafında dolanıp kolunu tuttuğu gibi eğdi ve dizini adamın eğdiği kolunun dirseğine geçirdi. Öyle bir şekilde kırmıştı ki kolunu, benim canım yanmıştı. Kaşlarımı somurtarak, gerilerek sanki kendi kolummuş gibi sızlanarak çattım. Adamın haykırışları ve acısı kendisini öldürtecekti. Bir kol böyle kırılmamalıydı. Bir kötü olmuştum.


Luis bana doğru döndü. Eğlendiği her halinden belli olan bakışlarla bana bir göz kırptı. "Korkmuyorsunuzdur benden umarım... Bu halim etkileyicidir aslında. Öyle durmayın da yanıma gelip bana katılın Bayan Miller." içimden bir ses ne kadar hayır diye bağırsada o kadar etkileyici gözüküyordu ki yanına gittim.


Tirkeşten bir ok daha çıkardım ve Luis'e doğru gelen bir adamın kolunu hedef alıp oku bıraktım. Luis eliyle beni alkışlamaya başladı. "Vovv! Süper bir atış." Ok adamın koluna saplandığında adam kolunu tutup geri adım atacakken Luis ona tehlikeli bir bakış attı. Sırıtarak adamın yanına yaklaştı. Yerinde bile duramayan ve olduğu yerde tir tir titreyen adam göz teması kurarak af diliyordu. "Öldürmeyin lütfen... affedin beni!"


Luis adamın gömleğinin ön yakasını tutup düzeltmeye başladı. "Biraz konuşacağız sadece." deyip adamın omzuna eliyle hafifçe vurdu. "Al bakalım bu senin." bana hediye verirmiş gibi bu adamı sırtından itip verdiğinde ağzım bir karış açık kalmıştı. "Çok sağ ol ya! Luis! Aptal mısın? Beklesene! Ne yapayım ben bunu?" Arkasına bakmayıp kurtlar sofrasına döndüğünde bu adamla göz göze geldim.


"Acıyor mu?" Gözümle kolunu işaret edip mırıldandığımda alayla, "Yoo! Sadece az önce attığın sivri uçlu bir ok girdi, ne acıması?!" Hareketleri bana Isaac'i andırmıştı. Sinir bozucuydu.


"Evett! Bitti mi yaa? Daha yeni yeni alışmıştım." Bakışları beni ve yanımdaki psikopatı bulduğunda otuz iki diş sırıttı. Neden bu dönüşleri seven kişiler sarhoş gibi davranıyordu. Isaac ruh hastası gibi yanımdaki adamı işaret etti ve sarhoş gibi kafasını iki yana salladı.


"Ooo şurada bir kişi daha varmış. Pişt cadı! At bakayım bana şunu." Yanımdaki adam irkildiğinde güldüm. "Olmaz senin üssündeki birey bana emir verdi. Bu şerefsiz benim." adam koyu ela gözlerini üstüme dikti ardından kafasıyla onayladı.


"Katılıyorum, ona emanet edildim. Aslında bir yandan da tehlikeli, beni yaraladı bu lanet kadın." Kaşlarımı alayla havaya kaldırdım.


"Korktun mu yoksa?"


"Hayır! Hem beni öldüremezsiniz bana bir borcunuz var."


"Ne borcuymuş o?" elinde tuttuğu silahı avucunda döndürmeye başlayan Luis adamla göz geldi ama adam gerilerek o silaha baktı ve sertçe yutkundu. "Can borcu."


"Nereden çıktı bu? Seni ilk kez görüyoruz." Luis adamı sorgularken koyu ela gözlü adam Leo'yu işaret etti.


"Siz tanımıyorsunuz ama o tanıyor. Hayatını bana borçlu olduğunu unutma! Seni ben kurtardım yoksa tahtalı köyü boylamıştın." Leo ne olduğunu anlamamıştı ama ben anlamıştım. Adam ikizleri karıştırmıştı. Teo yerine Leo'ya söylemişti.


"Benim zihnimden ölsem bile silinmeyecek bir görüntü bıraktın. Diğeri yanımızdan ayrıldığı sırada öldürseydin daha mantıklı olurdu." adamın bakışları çapraz yöne doğru Teo'ya ardından yine Leo'ya döndü.


"İkiz misiniz lan siz? Bu milyonda kaç ihtimal?!"


"Nasıl yani?" Adam ağzından bir şey kaçırmış gibi lafı ağzında doladı ve sustu.


"O gün yanlış kişiyi öldürecektiniz! Sizi ben gördüm ama onu öldürecektiniz"


"Ne?" 


Luis bu ses kalabalığını havaya ateş ederek sona erdirdi. "Seninle sonra yine konuşacağız... yalnız! Isaac yarana baksın."


Isaac gözlerini devirdi ve ofladı. "Niye ben? Her boku Isaac yapsın! Alex ve Lucas ne yapıyor?" Her zamanki gibi sitem edip bir şeyi yapmaya üşenmiş ardından ablasını veya abisini kıskanan yapmacık gıcık çocuklar gibi suç atıp somurtmuştu.


"Biz ne alaka yaa!?" Bu konuşmanın ne ara onlara geldiğini bile farketmemişlerdi. Her yerde ceset ve yaralı vardı. İçim çok acıyordu ama en azından içim rahattı. Kimseyi öldürmemiştim. Aniden çıkan bir kılıç sesi ve ardından haykırışla ne olduğunu idrak edememiştim. Biri bitemeden diğeri başlıyordu.


"Joe!" Ron karşı tarafa doğru bakarak bağırıp koşmaya başladı. Kolundan ve ayağından yaralı bir adam Joe'nun kılıcıyla onun arkasından kılıcı saplamıştı. Kılıcın ucu sırtından girmiş karnından çıkmıştı. Kılıcın ucundan damla damla kanlar akıyordu. Luis elindeki silahla çevik bir şekilde adamın alnına ateş etti. Gözlerimi hemen kapattım ama görmemem gerekeni görmüştüm. Alnından vurulmuştur. Adam olduğu yerde ölüp yere yığılmıştı.


Ron ve diğerleri Joe'ya eğilip sakin olması gerektigini söylediler. Joe kan kusmaya başladı. Eli önündeki kılıcın ucunu tuttu. "Kim derdi ki kendi kılıcımla öleceğimi?! Kendi silahımla vuruldum cümlesi en iyi bu yerde uyuyor." Zorlukla konuşmayı devam ederken tekrar kan kustu sonra öksürdü.


"Sırada ben varmışım meğer ki... daha çok... sizinle birlikte olmak isterdim ama... artık öteki tarafta... sizi diğerleriyle birlikte bekliyor olacağım... tabi fazla günahım yoksa... hoşçakalın..." son kez konuştu ve nefesini verdi.


Ron ayağa kalkıp ona bunu yapan adamın yanına gidip alnından kan gölü çıkmasını umursamadan haykırıp bağırarak yumruk yaptığı elini yüzüne geçirdi. Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha...


Sonra sinirini yakıştıramayıp Luis'in silahını elinden almaya kendisini öldürmeye kalktı. "Mal mısın lan! Konuşturtutma beni burada!"


"Öldür oğlum beni! Bıktım lan bıktım! Hepimiz ölüyoruz, yok oluyoruz! Neden hâlâ yaşamaya devam ediyoruz Luis neden? Madem tek kurtuluş yolu ölüm neden kurtulmuyoruz lan!" Bütün hıncını, öfkesini ve nefretini bizden çıkarırken sustuk. Dediklerinde hata payı yoktu. Doğru söylüyordu ama buradan kurtuladabilirdik.


"Bir şansımız varsa da bunu değerlendiriyoruz."


"Ne şansı oğlum? Bu siktiğimin cehenneminde ne şansından bahsediyorsun Luis? Doğru söyle umut mu ediyorsun sen? Şu kız bunu sana gerçekten bulaştırdı mı?" Ben yine ne yapmıştım? Her sözün sonu ya bana patlıyordu ya da Isaac'e. Bu sefer bunu diyen Frost değil Ron'du. Onunla fazla bir diyalog kurmamıştım ama benden nefret ettiğini bilmiyordum.


Bu kadar nefretlerini kazanacak ne yapmıştım? İlk günlerde sadece umut etmiştim. Başka bir şey yapmamıştım. Neden benden nefret anlamında şu, o, bu diye kişi zamirleriyle değersiz bir eşyadan bahseder gibi bahsediyorlardı?


"Öncelikle Malia hakkında doğru konuş, herkese nasıl isimle hitap ediyorsan öyle hitap et! O değersiz bir eşya değil, sinirini git başka bir şeyden çıkar!" diye bağırdığında yine diğerlerine karşı beni savunmuştu. Konu aynı, kişi ve yer farklıydı. Luis bana değer veriyordu. Diğerlerinde vermesini, doğru konuşmasını, beni üzecek her hangi bir şey söylememeleri gerektiğini resmen emrediyordu.


Ardından elini Ron'un omzuna koyarak devam etti. "Sinirlisin öfkelisin biliyorum hatta seni çok iyi anlıyorum, anlıyoruz. Sadece tek bir can değil kaybettiklerimiz, milyonlarca can gidiyor kalbimizden. Son olarak ise size daha öncede söylediğim gibi ben umut etmem umudu farklı yollarla yaratırım." diye sonunu uzattı.


Ron kafasını yere eğdi ve Joe'ya döndü. "Seni koruyamadığım için beni affet dostum." Bu duruma bünyemiz bile alışmıştı artık ağlayamıyorduk bile...


Luis koyu ela gözlü adamın sırtına silahı bastırdı. "Adın ne?"


"Chris!" diye yanıtladı adam tok bir sesle.


"Daha seninlede konuşacaklarımız var Chris, umarım sorulara hazırlıklısındır."


"Umarım hazırlıklıyımdır."


...


Loading...
0%