Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Gizli Hayran☆

@darknessrise111

İsimsiz müzik grubu iki haftadır olaysız bir şekilde yarışmaya hazırlanıyorlardı. Çok sık çalıştıkları için sınav haftasından önce çalışmalarını azaltmışlardı. Sadece öğle teneffüsünde çalışıyorlardı. İlker’in işi yoğun olduğu için son dönemde kızıyla ilgilenemiyordu.

Yağmurlu bir günde Alya okula gidiyordu. Yağmur’u sevse de ıslanmak hoşuna gitmiyordu. Uzaktan izlemeyi seviyordu. Okula geç kalmaktan endişelendiği için koşarak ilerliyordu. Şemsiyeye rağmen üstü sırılsıklam olmuştu. Böyle günlerde neden okullar açık olurdu ki diye söyleniyordu.

Sırasına yerleştiğinde masasının üstünde gül gördü. Yanında not aradı ama bulamadı. Bir tane beyaz gül...

‘’ Siz mi koydunuz?’’ diye sordu grup arkadaşlarına. Efe ve Ali Ziya kafasını sallamakla yetindi. Mert ise Alya’nın elindeki güle bakıyordu.

‘’ Ben koymuş olsam üstünde bir tane diken bırakmam. Dikkat et parmağına batmasın.’’

‘’ Duman bu uyarıyı yapmak için geç kaldın sanırım.’’ Dedi Alya, kanayan iki parmağını göstererek.

Dikenler canını yakmış olsa da masasında gül görmek onu heyecanlanmıştı. Ellerini çırparak Efe ve Ali’ye döndü.

‘’Gizli hayranım var sanırım!’’

Mert Alya’nın elini tutup yarasına baktı, minicik yaralardı. Ama genç adam nedense bunun içine dert edinmişti. Peçeteyi yaraya bastırdı, Mert’in ilgisi Alya’yı çoktan susturmuştu. Eli Mert’in ellerini arasındaydı. Grup lideri sonuçta yaralanmamızı istemezdi diye düşünüyordu.

İsimsiz gül Alya’yı meraklandırmış, Mert’i ise öfkelendirmişti. Gülü koyanı kişinin boğazına yapışma dürtüsüyle mücadele ediyordu. Ona ait olmayan birini deli dehşet kıskanıyordu, daha kötüsü ise elinden bir şey gelmemesiydi. Buna ne engel olabiliyor ne de hislerini itiraf edebiliyordu.

Müzik yarışmasını kazanmayı kafasına takmıştı. Ses ya da gitarla ilgili hiç bir eğitim almadan bir şeyler başarmak istiyordu. Hislerinin önüne çıkmasını ve Alya’nın kafasını karıştırmak istemiyordu. İtirafını müzik yarışmasından sonraya saklamıştı. Tabii kızın gönlünü başkası kapmazsa diye düşündü.

Öğle molasında hep beraber müzik odasına çıktılar. Alya, odaya girer girmez gitarına sarıldı. Bas gitarının telleri arasında bir tane daha beyaz gül vardı.

‘’ Çocuklar siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?’’

Elinde gül ile arkadaşlarına döndü. Herkes ona şaşırmış bir şekilde bakıyordu. Onlar böyle bir şey planlasalar bir yerden patlak verirlerdi.

‘’ Bu terslikte bir iş var. Gülleri bizden biri koymuyor.’’ Dedi Ali.

‘’ O öyle değil davul kafa. Bu işte bir terslik var olacak.’’

‘’ İyi de bu odanın anahtarı şu anlık bizde değil mi?’’ diye sordu Alya.

‘’ Yedek anahtarı mutlaka vardır. Aksi taktirde biz odayı kilitlediğimizde temizleyemezler. Yüzü varsa kendisi gelir verir gülü. Böyle oraya buraya koymakla olmaz.’’ Dedi Mert.

Kişi kendinden bilir işi. Mert’in de yüzü yoktu ki itiraf etmeye, gülü koyan kişi en azından risk alıp cesaret ediyordu ama Mert hayalleri ve kalbi arasında sıkışıp kalmıştı. Kimsesiz kalmış bir çocuktu o, kendisini anne ve babasına gösterme umuduyla yanıp tutuşuyordu. ‘ Bakın anne ve baba, siz yanımda yokken bile ben neleri başardım! ‘ demek istiyordu.

‘’ Neyse bir önemi yok zaten, vakit kaybetmeden provaya başlayalım.’’ Dedi Alya.

Önemi vardı ama bunu yansıtmak istemiyordu. Yansıtsa eline ne geçecekti ki arkadaşları da bu kişiden bir haberdi. Hayatında babası hariç ona gül veren olmamıştı. Ondandır bu heyecanı, bu merakı...

Mert ve Alya birbirinden dalgın oldukları içinde şarkıya birkaç defa baştan başlamışlardı. Ardı ardına hatalar yapıyorlardı. Bu durum Ali ve Efe’nin canını sıkmıştı, yakın arkadaşlarının kendisini böyle üzmesine göz yummak zorunda kalıyorlardı. Yarışma uğruna görmezden gelinen duygular...

Hatasız çaldıklarında öğle teneffüsünün bitmesine az kalmıştı. Dinlenmek için herkes ayrı bir yere oturduğunda Alya beyaz gülünü alıp yanlarından ayrıldı.

‘’ Ah be Duman, gözlerinin önünde gidiyor resmen. Hiç bir şey yapmayacak mısın?’’ dedi Ali.

‘’ Aynen abi, bir intikam uğruna bu hislerini harcamak mantıklı değil.’’

‘’ Bende çok zorlanıyorum. Alya, güllerin sahibini sevene kadar onu kaybetmiş değilim.’’

Kimse itiraz etmedi. Mert’in aklında bir şeyler vardı belli ki. Genç adam ne intikam savaşından ne de sevgisinden vazgeçecekti. Mert, onu terk eden ebeveynlerine karşı kendini ispatlamak istiyordu.

Bir el Alya’yı tutup temizlik malzemelerinin olduğu odaya soktu. Kız bağıracakken karşısındaki kişinin elini de beyaz bir gül olduğunu gördü. Güllerin sahibi karşısındaydı. Alya şaşkınlıkla onu izliyordu.

‘’ Merhaba Alya Aden, sonunda karşılaştık! Toprak ben. ‘’ dedi beyaz gülü uzatarak.

‘’ Sen böyle gül vermeye devam edersen okul çıkışında beyaz gül demetim olacak.’’

Tebessüm ederek ellerindeki güllere bakıyordu. Parmağındaki minik yaraya örtülmüş olan yara bandını görünce aklına Mert geldi. Böyle bir anda nasıl oluyor da aklına gelebiliyordu.

Toprak, Alya’ya doğru eğildi, bu kadar yakınlık kıza fazla gelmiş olacak ki geri çekildi. Rahatsız olabileceğini düşünemeyen Toprak kafasını salladı ve mesafesini korudu.

‘’ Eğer benden hoşlandığını hissedersem bu gülün rengi kırmızıya dönecek, işte o zaman mesafemi korumayacağım Aden. ‘’

Toprak genç kızın kafasını allak bullak ederek oradan çıktı. Aden ismini uzun zamandır duymuyordu. Toprak’ın dediklerinden çok o sevmediği ismine takılmıştı. ‘ O ismimle hitap etmeye devam edersen güllerini kafanda paralarım küstah şey!’ dedi sesli bir şekilde.

Sınıfa girip sırasına yerleştiğinde arkadaşları ona bakıyordu.

‘’ Bakıyorum da güllerin artmış Alya hanım.’’ Dedi Ali Ziya alaylı bir şekilde.

‘’ Güllerin sahibini buldum, bir tanede o verdi.’’ Mert, o kişiyi öğrenmek için sabırsızlanıyordu.

‘’ Kimmiş o kişi?’’ diye sordu Mert.

‘’ Yan sınıftan Toprak.’’

Toprak okulda bilinen bir isim olsa da daha önce hiç kimseyle münasebeti olmamıştı. Mert ise müdürün kara listesindeydi, müzik grubu için ona bir şans verilmişti. Mert olmasa okulu temsil edecek bir solist bulmak mümkün değildi.

‘’ O bebe çıkışa gelsin hele! ‘ dedi Efe. Şaka yaptığı her halinden belliydi. Bu yüzden gülüp geçtiler ama Mert kimsenin haberi olmadan Toprak ile konuşmak istiyordu. Olayı büyütmemesini ve Alya’nın aklını karıştırmamasını rica edecekti.

Mert, Alya’nın masanın üstünde kalemle oynayan elini elleri arasına aldı. Yara bandını çıkartıp baktı, kabuk bağlamıştı bile.

‘’ Acımıyor değil mi?’’ diye sordu kızın gözlerinin içine bakarak.

Gözleri birbirine temas ettiğinde kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. ‘ Böyle atmaya devam edersen bizi duyacak.’ Diyerekten geçirdi içinden.

Kafasını hayır anlamında salladı, konuşsaydı heyecanı kelimelerinden okunabilirdi. Niye bu kadar heyecanlandığına anlam veremiyordu. Alya’yı bu durumdan kurtaran sınıfa giren edebiyat hocası oldu. Az daha geç kalmış olsaydı kalbi ağızından çıkıp yürümeye başlayabilirdi.

Alya'nın Anlatımıyla

Güllerle başlayan bir gündü, ama güllerin sahibinden ziyade Mert beni daha çok heyecanlandırmıştı. Toprak’ı elinde gülerle gördüğümde kalbim böyle atmamıştı. Bu çok farklıydı. Toprak’ın yaklaşmasını istemiyordum ama Mert’in teması hoşuma gidiyordu. Garip bir histi.

Mert dışarıdan kaba dursa da arkadaşlarına karşı düşünceliydi. Bir arkadaşı olarak bunu anlayabiliyordum. Efe ve Ali Ziya’ya karşıda böyleydi ama bana farklı olmasını isterdim. Bu yaptıklarının bana özel olmasını çok isterdim.

Onun koyu gözlerine bakarken tekleyen kalbimi duymasını isterdim. Elim elleri arasındayken bir şey düşünemiyor ve odaklanamıyordum. Onu gözümde o kadar idolleştirmiştim ki, muhtemelen her temasında bundan dolayı heyecanlanıyordum.

Çıkış zili çalmış, herkes sınıfı terk etmişti. Bizimkiler hariç. Ali ve Efe her zaman ki gibi bir iddiaya girişmişlerdi.

‘’ Bakın şimdi siz asansörle inin, biz merdivenden ineceğiz. Son gelenler yemek ısmarlasın, nasıl fikir?’’ dedi Efe.

‘’ Olum siz kendi aranızda iddialaşıp bizi niye karıştırıyorsunuz?’’ dedi Duman.

‘’ Ben asansörden korkarım.’’

‘’ Alya’yı duydun Efe, siz kendi aranızda yapın ne yapacaksanız.’’

‘’ Alya, asansör yeni yapıldı bir sıkıntı olmaz, hem Duman yanında olacak.’’ Dedi Ali.

Israrları üzerine kabul ettim, beni tek indirmeye çalışsalar asla kabul etmezdim ama yanımda biri olunca çok fazla korkmuyordum. Mert ile yan yana ilerlerken arkadan el çırpma sesi duydum.

Asansör geldiğinde beni rahatlatmak adına ilk önce Duman girdi, ardından bana elini uzattı. Ali ve Efe’de merdivenleri çoktan inmeye başlamışlardı. Bu iddiayı kimin kazanacağı umurumda değildi, tek istediğim bir sıkıntı olmadan aşağıya inmekti.

Zemin kata inemeden durduk, ışıklar bir gidip bir geliyordu. Korkum gün yüzüne çıkmaya başladığında ellerim titriyordu. Titreyen ellerimle yüzümü kapattım. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordum.

Duman çok sakindi, telefonunu çıkartıp kabini aydınlattı. Bileklerimden tutup kapattığım yüzümü ortaya çıkardı. Baş parmağıyla gözyaşlarımı siliyordu. Beni kendine doğru çekip belimden sarıldı. Onun kokusu burnuma dolarken nefes alışverişlerim normale dönmeye başlamıştı.

‘’ Kollarımın arasındasın Alya, sana bir zarar gelmesine izin vermem.’’

Kafamı göğsüne yaslamış saçlarımı okşuyordu. Telefonun ışığı kabini aydınlatırken Duman beni sarmalıyordu. Kaçamak yaparcasına saçlarımı kokladığını hissedebiliyordum. Bu yakınlık beni gittikçe geriyordu.

Asansör tekrardan çalışmaya başladığında kendimi toparladım. Duman’a sardığım ellerimi geri çeksem de o belimi hala kavrıyordu. Kafasını omuzuma yasladı, ellerim yanımda savrulurken onun yaptığını anlamaya çalışıyordum.

‘’ Duman asansör düzeldi baksana!’’

‘’ Birkaç saniye daha burada kalmama izin ver. ‘’ dedi Mert, kısık ses tonuyla.

‘’ Sarılmaya ihtiyacın mı var?

‘’ Sana sarılmaya ihtiyacım var Alya.’’

Sarılmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm ve buna izin verdim. Kabinin kapıları yavaş yavaş aralanırken Duman’ın kafası hala omuzumdaydı.

‘’ Oha olum be, fırsattan istifade...’’

Efe’nin sesi duyulurken bir anda sustu. Arkam onlara dönük olduğunu için ne olduğunu anlayamamıştım. Duman’ın kolları arasından çekildim.

‘’ Şaka kanka...’’ dedi Efe.

‘’ Şakanız batsın mankafalar, Alya korkuyorum dedi lan.’’

Ben önden ilerlerken Duman ikisini azarlıyordu. Bense yaptıklarına sinirlendiğim için konuşmuyordum. Sinirlendiğimde ağızımdan çıkanları duymuyorum ve daha sonra bunun pişmanlığını yaşıyorum. Bu nedenle sinirlendiğimde ağızımı bıçak açmaz.

Efe ve Ali hep bir ağızdan bana seslendi.

‘’ Hafta sonu görüşürüz çocuklar! ‘’ dedim olayı uzatmamak adına.

Cumartesi günü Efe’nin evinde buluşup çalacaktık. Yaptıklarından dolayı onlara sinir olsam da grubu bir kenara atamazdım. Çocuksu şakaları haricinde onlara değer veriyordum. Bu şakaları bazen beni güldürse de çoğu zaman sinirlendiriyordu.

Eve girdiğimde babamın hala işte olduğunu fark ettim. Bu evi ayakta tutma için gerçekten çok çalışıyordu. Bende yarı zamanlı çalışıp eve destek olmak istesem de babam kabul etmemişti. Beyaz güllerin sapını kesip sevdiğim bir kitabımın arasına kurumaya bıraktım.

Toprak bir günde yaptıklarıyla aklımı başımdan almıştı. Beyaz gül verme inceliğine sahip olsa da üzerindeki dikenleri akıl edememişti. Toprak yüzünden açılan yaralarımın yardımına Mert koşmuştu.

Okula geldiğimden beri dikkatimi çeken insanlar olmuştu ama bunların arasında Toprak yoktu. Sessiz bir tip olmalıydı, öyleyse benim için yaptığı bu jestlere ne demeliydi. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum, sadece yarışmaya odaklanmak istiyordum. Bu benim gireceğim ilk müzik yarışması olacaktı ve başarılı bir şekilde üstesinden gelmek istiyorum.

Asansörde yaşananları düşündüğümde mideme kramp giriyordu. Mert’in beni belimden tutup çekmesi, sakinleştirmesi ve gözyaşlarımı silmesi nabzımı hızlandırıyordu. En büyük korkum asansör olmasına rağmen onun kolları arasında nasıl da sakinleşmiştim öyle.

Yazarın Anlatımıyla

Üçlü erkek grubu evlerine doğru ilerlerken hala bir tartışma içerisindeydiler.

‘’ Biz bunu yapmasaydık senin adım atacağın yoktu Mert. Seni düşünmediğimizi söyleyemezsin. Kafanı toparla ve kıza duygularını itiraf et.’’ Dedi Ali.

Mert sinirle soluyordu, olacakların farkındaydı ama bunu kabullenmek istemiyordu. Hislerinden emindi, net bir isim koyamıyordu. Hoşlantı mıydı, sevgi miydi bilemiyordu. Anne ve babasının onu terk etmesi gözünü o kadar kör etmişti ki, tek isteği onları pişman ettirmekti.

‘’ Kendimden emin değilim, Alya’dan emin değilim. Ne tepki verecek bilemiyorum, belki gruptan çıkmak bile isteyecek. Yarışmaya şurada bir ay kalmış, bunu göze alamam çocuklar.’’

‘’Alya’yı Toprakla izleyeceksin Mert. O zaman iş işten geçmiş olacak, sende artık müzik yeteneğinle seni terk eden ailene övünürsün.’’ Dedi Efe.

Efe ağır konuşurdu, düşündükleri hemen dilinde biterdi. Kimseden sözlerini sakınmazdı. Hani derler ya dost acı söyler diye burada ki acı söyleyen dost Efe’ydi. Sözlerinin can yakacağını bilse de gerçeği saklamaz, bildiği gibi savunurdu. Arkadaşının birazda olsa çabalamasını istiyordu.

Deniz Mert’e hiç iyi gelmemişti, gerçi onların ilişkisini Efe desteklemiyordu. Deniz ve Efe arasında hep bir sürtüşme olurdu. Efe, Alya’yı az çok tanımış ve onun tatlı bir kişiliği olduğuna kanaat getirdiği için bu kadar çabalıyor. Oyunlarına Ali Ziya’yı da katıyordu.

Kimseden çıt çıkmadı herkes sessizce evine çekildi. Mert arkadaşının doğruları konuştuğunu biliyordu. Onun için çabalamamış ailesine kendisini göstermek istiyordu. Efe’nin dobra bir şekilde konuşmasına çoktan alışmıştı. Gerçekleri duymaya ihtiyacı olduğunda mutlaka Efe’ye danışırdı ama bu seferki canını yakmıştı.

Alya gibisi belki karşısına çıkmayacaktı ama hiç bir zaman ailesine kendisini göstermeye bu kadar yaklaşamayabilirdi. Alya’yla bu konu hakkında konuşsa ne teki vereceğini kestiremiyordu. Kıza göre sadece grup arkadaşıydılar kim bilebilirdi ki. Ona karşı bir tavrını görmüş olsa Mert çoktan hareket etmişti. Ne derler bilirsiniz, belirsizlik en kötü ihtimalden daha acı vericidir...

Her şey o kadar belirsizdi ki, kızın tepkisini öngörülebilecek olsa çoktan onu kapmıştı. Alya’nın ne ona karşı ne de Toprak’a karşı net bir tavrı olmuştu. Vazgeçmeli miydi, devam mı etmeliydi çok arada kalmıştı. Bir yandan anne babasına olan kini alevler içerisindeydi. Babaannesinin ona hep tembih ettiği gibi akışına bırakmaya çalışacaktı.

Efe odasına girdiği gibi çantasını fırlattı. Mert’in bir adım atmaması en çok onun zoruna gidiyordu.

‘’ Ne oldu oğluşum?’’

‘’ Çiçek kadın bir şey olduğu yok. Mert ile atıştık bilirsin bizi.’’

Annesinin adı Günçiçek olduğu için böyle seslenmeyi severdi. Samimi olduğu insanlara hemen lakap takabilirdi. Bu huyu onun önemli bir imzası gibiydi.

‘’ Dumanla küçüklüğünüzden beri hep zıtlaşırdınız ama bu sefer ki ciddi gibi duruyor. Anlatmak ister misin?’’

‘’ Ciddi değil anne endişelenmene gerek yok. Hafta sonu bize gelecekler, yarışma için çalışacağız haberin olsun.’’

‘’ Gelsinler tabii oğlum.’’

Annesi oğlunun saçlarının arasına öpücük bırakıp onu yalnız bıraktı. Efe odasındaki Taylor Swift posterlerine bakarak konuşmaya başladı. Bu yapmayı en sevdiği aktivitesiydi. Gününü posterlerine anlatırdı.

‘ Beni suçlama annem, sadece çok dürüst biriyim. ‘ (Don’t blame me)

Ali’nin evi boştu, buna çoktan alışmıştı. Ablası üniversite okuduğu için şehir dışındaydı, ailesi ise sık sık yurt dışına giderlerdi. İşkolik anne, babası vardı. Ailesi yanında olmadığı için Mert’i en iyi anlayan Ali’ydi. Kocaman evin içinde yapayalnız hissederdi.

Ailesi adını Avrupa’ya duyurmuş hukuk bürosunun sahibiydiler. Ali’nin de onların işini devam ettirmesini istiyorlardı. Ali Ziya içten içe bunun mümkün olamayacağını biliyordu. Hatta ailesi onun bateri çaldığını bile bilmiyordu, müzik yarışmasından bihaberlerdi. Ali’yi hiç bir şeye muhtaç etmeden büyütmüşlerdi ama kendi hayatında söz hakkı sahibi olmasına izin vermemişlerdi. Ta ki bateri öğrenene kadar...

Genç adam bateri çalmayı öğrenerek ailesinin elinde olan ipleri teker teker koparmıştı. Onu evlatlıktan reddetseler bile bateri ve müzik aşkından vazgeçmeyecekti.

Onu selamlayan kedisi Gofi’yi kucağına aldı. Tombul kedi, Ali Ziya’nın dediklerinden bir şey anlamasa da Ali hep kendini kedisine anlatırdı. Miyavlamaları onu rahatlatırdı. Bilirdi onun anlamayacağını ama o da kendini böyle avutuyordu.

Mert, arkadaşlarının onun için çabaladığının farkındaydı. Alya’yı gözlerinin önünde kaybetmesini istemiyorlardı, bunu kendisi de istemezdi. En ufak bir hatasının yarışmayı etkilemesinden endişeleniyordu. Algılarını o kadar kapatmıştı ki şu an tek istediğinin yarışmayı kazanmak olduğunu düşünüyordu. Bunun yanında Alya’ya onu sevdiğini söylemek istediğini hiçe sayıyordu.

Annesi ve babasının onu terk etmesine çok kinliydi. Senelerin öfkesi birikmişti içinde. Madem terk edeceklerdi neden beni dünyaya getirdiler derdi. Yetersiz bir çocuk muydum, beni neden sevmediler diyerek büyümüştü.

Küçüklüğündeki halini hatırlayınca gözleri doldu. Terastan güneşin batışını izlerken gözyaşları teker teker sekiyordu. Annesinin kokusunun olduğu tişörtüyle aylarca uyumuştu. Babasının aldığı oyuncak arabayı her daim yanında tutuyordu. Bir gün onun için döneceklerini hayal etmişti. Ama bu yaşına kadar ne arayan ne soran olmuştu.

Mert yalnız bir çocuktu, birçok şeyden mahrum kalmıştı. Bu dünyada bunları yaşayan tek kişi değildi. Bir şekilde onun gibi büyüyen insanların sesi olmak istiyordu. Tek hedefi ona yetersiz olduğunu hissettiren ebeveynlerine bunun aksini göstermekti. Hedefinin önüne hiç bir duygunun geçmesini ve onu hedefinden alıkoymasını istemiyordu.

Ailesi yüzünden hiç hatırlamak istemediği bir çocukluğu olmuştu. Ardında bırakmaktan öte çocukluk anılarının komple zihninden silinmesini istiyordu. Babaannesine anne diye seslendiği zamanlarda okuldaki arkadaşlarının onunla dalga geçmesini, Mert’e karşı attıkları kahkahalar zihninde yankılanıyordu.

‘ Annen mi? Ne kadar yaşlı bir annen varmış.’

Onunla dalga geçen çocuklardan birine küçük elleriyle vurmuştu. Vurduğu çocuğun babası şikayete geldiğinde kendisini savunamamıştı. Koskoca bir adam karşısında kendisini nasıl savunabilirdi ki. Karşısında kendi oğlunu kucağına almış, saçlarını okşayan bir baba vardı. Öğretmeninin vereceği cezayı düşünmek yerine kendi babasının da kapıdan girip yanına geleceğini düşündü. Ama ne yazık ki küçük Mert’in hayal ettiği gibi bir senaryo yaşanmadı.

Babaannesi onun için her şeydi, yaşlı kadın elinden geldiğince yetmeye çalışıyordu. Anne babasının yerini tutması mümkün değildi ancak çok çabalıyordu. Mert küçüklüğünde bu çabanın farkında değildi. Yersizce babaannesine isyan ettiği çok olmuştu. Büyünce anlamıştı, hatanın babaannesinde değil hiç tanımadığı anne ve babasında olduğunu...


Loading...
0%