@davyjones
|
Alex, "İlk gördüğümde mi? Daha önce de mi bunlarla karşılaştın?" diye sordu, gözleri Kai'nin ifadesini tararken. Kai, elindeki parçanın ortasında yer alan 'T' şeklindeki logoya bakarak düşünceli bir sessizliğe büründü. Bir süre sonra, ağırbaşlı bir sesle cevap verdi: "Bu gördüğün simge ilk çağlardan beri öldürdüğüm heriflerde ki işaret. Ben onlara gezgin diyorum. Düzenli zaman aralıklarıyla Dünya'ya geliyorlar. Nereden geldiklerini bilmiyorum ama tahminim gelecekteki bir özel şirketten oldukları yönünd-" Alex, Kai'nin sözünü keserek araya girdi. "Bu imkansız. Sadece benim zamanda yolculuk yapabildiğimi zannediyordum. Yoksa benden başka birileri de mi zamanda yolculuk yapabiliyor?" "İşte, durumu tuhaflaştıran da bu," dedi Kai, düşünceli bir şekilde. "Kaizen'in Yüksek Kuruluna gidip bu durumu araştırmayı düşündüm ama kimse herhangi bir bilgiye sahip değil. Logan, gezginlerin otomatik imha modu yüzünden onları yakalamamızın imkansız olduğunu söylüyor. Fakat başka bir şey daha var, bunu seninle paylaşmam gerek." Kai, yatağının üzerindeki anahtarı alıp kapıya yöneldi ve kapıyı açarak dışarıya adım attı. Alex, Kai'nin ardından kapıdan geçer geçmez bulunduğu yerin tamamen değiştiğini fark etti. İçinde bulundukları kasvetli pansiyondan eser yoktu; şimdi kendini yerin derinliklerinde, hiç bilmediği bir mekânda bulmuştu. Kai, yine kapı numarasıyla ortamı değiştirmiş olmalıydı. Soğuk metal duvarlar, titreyen ışıklar ve karmaşık kontrol panelleri buranın bulunduğu tarihe göre alışılmışın dışında bir yer olduğunu gösteriyordu. Gri duvarlarla çevrili, çeşitli aletlerle dolup taşan bu mekân, ileri düzey bir araştırma veya savaş üssünü andırıyordu. Kai, birkaç güvenlik kapısından geçtikten sonra tamamen gri renkte, steril bir odaya girdi. Kai, odanın ortasında durarak sanki havada görünmez bir şeylere dokunurmuş gibi el hareketleri yapmaya başlamıştı. Parmakları, etrafındaki boşluğa özenle yaydığı el komutlarıyla sanki dans ediyordu. Alex, sabırsızlıkla bir şeylerin olmasını beklerken odada birdenbire beliren holografik görüntüler sabırsızlığını sonlandırmıştı. "Kaizen, kullanabileceğimiz bu teknolojiyi geliştirdiğinde elimdeki parçaları analiz etmeye başladım. Özellikle bu parçalardan gelen veri akışının nereden geldiğini anlamaya çalıştım. O kadar fazla bilgi vardı ki bir noktada bunların arasında boğuluyordum. Ama sonra... seksenli yıllarda tüm verilerin ortak bir bağlantı noktasına işaret ettiğini keşfettim." Kai, Alex'in şaşkın bakışları altında ekranı daha da genişletti. "Görev taslaklarını incelediğimde, gezginlerin birden fazla hedefe sahip olduğunu gördüm. Ancak tüm hedeflerinin odak noktası, senin her ne durumda, hangi zamanda olursan ol, ele geçirilmendi. Ama bir sorunları vardı o da senin hangi zamanda olduğunu bilmemeleriydi. Belli ki bunun için tüm çağlara düzenli aralıklarla adamlarını göndermek zorunda kalmışlar." Kai'nin yüzünde belirgin bir ciddiyet vardı. "Bu sadece seninle de sınırlı değil. Yan görevleri nerede, hangi zamanda olursa olsun, anneni veya babanı buldukları anda sorgulayıp öldürmek." Olanları sindirmek Alex için zordu. Ailesi... onlar hiçbir şey yapmamışlardı ki. Yoksa bu işin başından beri bir parçası mıydılar? Alex'in ailesine dair tek bildiği, hayatlarının hep bir sır perdesinin ardında gizlenmiş olduğuydu. Bu sırrı araştırmak her zaman ona korkutucu gelmişti; sanki bir kez gerçeği öğrendiğinde hayatının altüst olacağından korkuyordu. Alex, gözlerini yerdeki bir noktaya dikmiş halde, sessizce sordu, "Neden ailemi hedef koysunlar ki? Eğer amaçları beni ele geçirmekse ve ben doğmadan onları öldürseler, hedeflerine hiçbir zaman ulaşamazlar. Bu... mantıklı değil." Kai, derin bir düşünceye dalarken alışık olduğu gibi elini çenesine koydu ve sessizce Alex'e baktı. Bir süre duraksadıktan sonra, "Alex, hiç doğum kaydın veya bebekliğinle ilgili bir anı ya da fotoğrafın var mı?" diye sordu. Alex, şaşkınlıkla gözlerini genişletti. "Ne demek istiyorsun?" dedi, Kai'nin bir şeyler bildiğinden ya da fark ettiğinden şüphelenmeye başlamıştı. Kai, biraz daha düşünüp, gözlerinde bir belirsizlikle, "Boş ver, dediğimi unut." diyerek soruyu geçiştirdi. "Neden onları infaz için hedef koyduklarını bilemiyorum ama belli ki ebeveynlerin bir şekilde onları kızdırmış olmalı." Kai, holografik sayısal verilerden birini daha seçip büyütürken, ekranın üstünde Alex'in soy ağacını gösterdi. Ancak sadece Alex'in annesiyle babasının isimleri vardı; başka hiçbir bilgi bulunmuyordu. "Bak evlat, ben gezegendeki tüm veri tabanlarına erişebilecek bir adamım." dedi Kai, ellerindeki verileri hızla incelerken, "ama buna rağmen baban ve annen tamamen sırlı bir kutudan başka bir şey değiller. Yaşadıkları yer, geçmişleri veya herhangi bir soy ağaçları yok." Alex, içinde birikmiş tüm öfkeyi ve kararsızlığı dışa vururken, bağırarak, "Lanet olsun!" dedi. "Daha fazla katlanamıyorum artık. Odaklanıp 1995 yılına gitmem gerek. Bu işi burada bitireceğim!" Kai, Alex'in ani öfkesini görerek, beklediği bir tepkiyi almıştı. Hızla ortaya atıldı ve soğukkanlı bir şekilde "Hadi ama, kendine gel." dedi. "Hislerinin seni hedefinde ki yıla götüreceğini nasıl bilebilirsin? Bir daha bu yıllara bile geri dönemeyebilirsin. Ani duygular seni çok kötü noktalara götürebilir. Bunu en son kafana koy. Şu an anlatmak istediğim başka bir konu daha var." Alex'in öfkesini bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Kai'ye istemsizce hak veriyordu. Herhangi bir cevap vermeden Kai'yi dinlemeye devam etti. "Üç yıl önce, şans eseri, şu an kaldığım pansiyonda bir gezginle karşılaştım. O, diğerlerinden farklıydı çünkü arkasında en ufak iz bırakmadan elimden kaçan ilk kişiydi. Bir savaştan kaçar gibi yanımdan geçmişti. Lanet olasını yakalamaya çalışmak için tüm binayı mahvettim. Pansiyonun tüm onarım parasını ben ödemek zorunda kaldım inanıyor musun?" Alex, Kai'nin kaldığı odaya yaklaşırken, gördüğü yıkımı düşünmeden edemedi. Herhalde bu adam, favori pansiyonunu yok etmeyi düzenli bir aktiviteye dönüştürmüştü. Tam bununla ilgili bir yorum yapacakken, önüne bir görüntü sıçraması konuşmasını kesmek zorunda bırakmıştı. Kai, gelen verileri açarken yüz ifadesindeki tuhaflık hemen dikkat çekiyordu. "Merlin'in Sakalı!" diye bağırdı. "Dün akşam kaldığım pansiyonda sana bahsettiğim herifin izine rastlanmış! Pansiyonun şu haline bak! Nasıl da fark edemedim bunu? Düşünüyorum da, akşamleyin çok fazla mı içtim acaba... Bu sefer kesin pansiyondan yasaklanacağım, lanet olsun." "Dün akşam ne yaptığını bilmemen değil de aptalca pansiyonunu bir daha göremeyecek olmana üzülmen ne kadar da apta-" Kai, Alex'in sözünü kesmişti "Orası en iyi yemek menüsüne sahip ismi bile var. Elitler..." Alex, elini başına götürdü ve derin bir nefes alarak homurdandı, "Lanet olsun... Koca özel bir sınıfın ismini bir yemek menüsünden dolayı mı koydun?" "Hey, ben olmazsam hala pizzanın ne demek olduğunu bilmiyordun, Ah şuna bak." Kai, pansiyonun bu sabah polisler tarafından çekilmiş görüntülerini önüne getirirken, üç yıl önce karşısına çıkan gezginin görüntüsüne bakarak sözlerine devam etti: "Aradığımız cevapları ailen bilmiyor olabilir ama o herif kesinlikle biliyor ve bundan kesinlikle eminim." Alex itiraz ederek araya girmişti. "Onu yakalamak bize bir fayda vermeyecek. Oto-imhayı unuttun sanırım" Kai, görüntüleri yakınlaştırarak ekrandaki kan izlerini işaret etti. “Şu izlere bak, Alex. O yaralanmış. Daha önce savaştıklarım, en ufak bir kan damlası dökmeden kendilerini imha ederdi. Ama bu farklı. Görünüşe göre zırhında bir sorun oluşmuş. Düne dönüp bu herifi buraya getirmelisin. Senin için bir günlük geri dönüş sorun olmaz, değil mi?” Alex, aradıkları cevaba ulaşmanın tek güvenli yolunun bu olduğunu biliyordu. Pansiyonu görmüştü, içinde kalan insanları hatırlıyordu. Bu, dünü bulmasını kolaylaştıracaktı. Diğer seçeneği seçip babasını görmeye gitse, hatırlamadığı bir ev ortamında yanlış bir tarihe saplanabilir ve zamanda kaybolabilirdi. Bu, asla istemeyeceği bir riskti. “Sanırım tek yapabileceğimiz bu,” dedi derin bir nefes alarak. Ardından, yüzünü buruşturup Kai’ye döndü. “Hey, bu arada bir öğretmen olarak beni tehlikeye atmamak için farklı bir yol önermeni beklerdim. O herifi yenebileceğimden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” Alex’in sesi yükseldiğinde Kai irkildi, sonra gözlerini ovuşturdu. “Ne dedin? Ah, pardon... Hâlâ akşamdan kalmayım,” diye mırıldandı. Ardından, cebinden bir anahtar çıkarıp uzattı. “Bu arada, bu pansiyonda kaldığım odanın anahtarı. Yardıma ihtiyacın olursa beni uyandırabilirsin ama bunu can sağlığın için tavsiye etmem. Sarhoş halim senden nefret ediyor." Kai, girdikleri odanın kapısını açarak konuşmaya devam etti. "Kapıdan geçtiğinde pansiyonda olacaksın. Oraya vardığında dün akşama yolculuk yapabilirsin.” Alex, içinden Kai’nin dünkü yıkımın ikinci faili olmamasını diledi. Sarhoş ya da ayık bir Kai ile uğraşmak, hiç istemediği bir durumdu. Kai’nin özel kapısından geçtiğinde, kendini pansiyonun kaotik ortamında buldu. Sabah olmuştu bile. Etraftaki polisler onu fark edince gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı ve zihninde dün yaşadığı olayları hatırlamaya başladı. Polislerin bağırışlarını bir süre daha duyduktan sonra her şey yavaşça sessizliğe bürünmüştü. |
0% |