@davyjones
|
Alex, doğru zamana geldiğinden emin değildi. Gökyüzüne baktığında vakit gece yarısını gösteriyordu. Pansiyonun önündeydi, fakat içeride hiçbir hareket yoktu. Kavganın başlaması gerekiyordu, ama her şey garip bir şekilde sessizdi. Bu garip bekleyişin sonunda arkasından gelen hırıltılı bir ses, tüylerini diken diken etti. Avını beklediğini sanıyordu; oysa avlanan kendisi olmuştu. Yavaşça arkasını döndü ve aradığı adamla yüz yüze geldi. Adamın tüm vücudu, siyah şeritlerden oluşan bir zırhla kaplıydı. Gezgin, Alex’in konuşmaya çalışmasına bile fırsat tanımadan ileri atıldı ve onu sert bir darbeyle yere savurdu. Alex, darbenin şiddetini ancak pansiyonun kapısını yıkıp yere serildiğinde fark etti. Canı inanılmaz yanıyordu, ama paniğe kapılmadı. Elini bedenine koyarak enerji akışını düzenledi ve kendini iyileştirdi. Logan'dan gördüğü eğitim sayesinde artık yeni yetenekler elde etmişti bunlardan biri de bedenin zamanını değiştirerek darbeyi yemeden önceki haline geri dönmesiydi. Kapının yıkılmasıyla havaya kalkan tozların arasından gezginin silueti belirdi. Alex bu kez harekete geçmek zorundaydı; yoksa her şey çok geç olabilirdi. Karşısındaki canavar, onun hâlâ ayakta olduğunu görünce bir anlığına duraksadı. Ancak şaşkınlık kısa sürdü. Gezgin, tekrardan hızla Alex’e doğru koşmaya başladı. Bu kez Alex hazırlıklıydı. Yumruğunu gezginin geliş yönüne doğru kaldırdı. Tüm enerjisini yumruğuna odakladı, zamanın akışını kendi lehine çevirdi. Yumruğunu, saniyede bin kat hızlandırarak ileri doğru savurdu. Çarpışma gerçekleştiğinde, ortaya çıkan kinetik enerji patlaması geceyi bir anlığına gündüze çevirmiş gibi göründü. Şiddetli dalga, hem gezgini hem de etraftaki yapıları savurmuştu. Patlamanın etkisiyle gezgin, lobide ki içecek makinesine çarpıp neredeyse içine gömülmüştü. İçecek Makinesi adeta bir vinç tarafından ezilmiş gibi gözüküyordu. Alex ise masaların üzerine düşerek birkaçını kırmıştı. Nefesini kontrol altına alarak doğruldu. Enerji akışıyla kendini hızla yeniledi, ancak gözleri gezgine kayınca hayal kırıklığı yaşadı. Karşısındaki düşman hâlâ ayaktaydı. Zırhındaki hasara rağmen çevresine saçılan enkazın ortasında duruyor, tehditkâr bir şekilde Alex’e doğru bakıyordu. Bu, kesinlikle diğerlerinden farklıydı. Daha dayanıklıydı ve çok daha tehlikeli. Alex’in yardıma ihtiyacı vardı. Hemen cebindeki anahtarı hatırladı ve üst kata doğru koşmaya başladı. Koridorun ortasına geldiğinde, anahtarı cebinden çıkarıp Kai’nin odasına doğru ilerledi. Ancak tam anahtarı kapının kilidine yerleştirirken, gezgin hızla üzerine atladı. Alex, beklenmedik darbenin etkisiyle geriye doğru savrulurken anahtar yere düştü ve zeminde çınlayan bir sesle yuvarlandı. Artık ikisi de yerde mücadele ediyordu. Alex, bağırarak yardım istemeye çalıştı, ancak sesi Kai’nin ölü uykusunu bozacak kadar yüksek değildi. Üzerindeki gezginin mekanik zırhına karşı koyabilecek hiçbir şey yapamıyordu. Her darbe, onun çaresizliğini daha da hissettiriyordu. Ayağını kurtarıp kaçmayı denedi, ancak gezgin bu hamlesini önceden sezmiş gibiydi. Mekanik bacaklarını Alex’in sağ ayağına indirip sert bir hareketle bacağını kırdı. Acıdan istemsizce çığlık attı ama boğazına uzanan mekanik eller çığlığını boğmuştu. Alex, artık ölümün soğuk nefesini ensesinde hissetmeye başlıyordu. Gezgin, boğazını sıkıca kavrayarak nefes almasını engellemeye başlamıştı. Bedeninin her yanını saran çaresizliğe rağmen zihninde tek bir çözümün parladığını biliyordu: buradan gitmek. Gözlerini sımsıkı kapattı ve tüm enerjisini topladı. Zihnindeki zaman akışını serbest bırakarak zihnini geride bırakmaya karar verdi. Etrafındaki her şey aniden dondu ve sonra kayboldu.
Gözlerini açtığında hâlâ pansiyondaydı, ancak işlerin yolunda gitmediğini hemen anladı. Tavandaki devasa delik, her şeyin ters gittiğini gösteriyordu. Deliğin şekli, az önce savaştığı adamın silüetiyle neredeyse birebir örtüşüyordu. Derin bir nefes alarak enerjisini topladı ve ayağını eski haline getirdi. Ağrısı hafifledikçe koridorun köşesindeki takvime gözü ilişti. Takvimde yılın 1988 olduğu yazıyordu. Üç yıl öncesine mi geldim? diye düşündü, gözleri şaşkınlıkla büyürken. Dışarıdan yükselen gürültü sesleri dikkatini çekti. Camdan dışarı baktığında gördüğü manzara, zihninde yankılanan soruları daha da artırdı. Kai, pansiyonun dışında biriyle savaşıyordu. Daha yakından bakınca Kai’nin dövüştüğü kişinin, Alex’in az önce mücadele ettiği gezgin olduğunu fark etti. Zihni bu görüntü karşısında karmakarışık olmuştu. Kai’nin geçmişte savaşıp elinden kaçırdığını söylediği gezgin bu muydu? Eğer öyleyse, gezginin oraya gelmesine neden olan kişi Alex’in ta kendisiydi. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi? Gezginin kendisiyle zaman yolculuğu yapması imkansızdı. Cevap birden zihninde belirdi: Zırh! Gezginin üzerindeki o garip zırh, zamanda Alex ile birlikte yolculuk yapmalarını sağlamış olmalıydı. Alex izlemeye devam ederken Kai'nin gezgine art arda darbeler indirdiğini gördü. Savaşın dengesi Kai'nin lehine dönmüştü, bu açıktı. Ancak gezgin sürekli gelen darbelerden kaçarak, kaybedeceği bir mücadelede olduğunu anlamış olmalıydı. Kai, ani bir tekmesiyle gezgini yeni inşa edilmiş bir binanın temeline fırlatmasıyla gezgin bir kaç saniye kazanmıştı. Bu zamanı zırhından halat benzeri bir madde ile bağlanmış bir kanca çıkararak kullandı. Alex, bu yeni silahın Kai'yi hedefleyeceğini düşündü. Ancak bir saniye sonra gezginin asıl hedefinin kendisi olduğunu fark etti. Silah, doğrudan bulunduğu pencereyi hedefliyordu. Alex, gelen kancayı fark edip kaçmaya başlasa da, bir mermiden daha hızlı olan bu ölümcül hamleden kurtulması imkânsızdı. Koşarak merdivenlere yöneldiği sırada kanca, ayağını delip onu olduğu yere sabitledi. Çığlığı koridorda yankılanırken, kancanın onu geri sürüklemeye başladığını hissetti. Alex, acıyla birlikte, kancanın bağlı olduğu kişinin az sonra oraya geleceğini biliyordu. Eğer bir şey yapmazsa, Kai onu fark edemeden gezginin hedefi olacak ve her şey sona erecekti. Zihni karmaşık düşüncelerle doluyken, zaman patlamasını tekrar yapması gerekiyordu. Ancak bu kez, odaklanmak her zamankinden daha zordu. Sanki zihni tamamen kendisine ait değildi. Bir anlığına, kancanın sadece ayağını değil, düşüncelerini de ele geçirdiğini hissetti. Bu nasıl mümkün olabilir? diye düşündü. Sanki bir başkası onun gideceği zamanı, hareketlerini ve hatta hislerini kontrol ediyordu. Bu boğucu baskıya rağmen, son bir güç kırıntısıyla patlamayı gerçekleştirdi. Patlamanın etkisiyle kancanın ayağını tamamen kopardığını hissedebiliyordu. Yaralı ayağından akan kanın sıcaklığını, enerjisinin tükenişini ve bedenindeki her hücrenin acıyla bağırdığını hissediyordu. Ayağa kalkıp iyileşmek için gücünü kullanmalıydı, ama ikinci bir zaman yolculuğunun bedeli ağır olmuştu. Artık hiçbir gücü kalmamıştı. Gözlerini bulunduğu yerin karanlığına çevirdi, ama hiçbir şey göremedi. Her şey sessizdi, tehditkâr bir boşlukta sıkışıp kalmış gibiydi. Sonunda, bedeninin ağırlığına ve zihninin bulanıklığına yenik düştü. Yavaşça yere yığıldı ve her şey karardı. ***
|
0% |