
İkili, binlerce zamanın arasından geçiyordu. Zaman adeta oğlunu korumaya çalışan bir anne gibi çığırından çıkmıştı.Vahşi Batı, ilkel mağaralar, Orta Çağ'ın sisli sokakları, parlayan Teknoloji Çağı ve bilinmeyen bir geleceğin kör edici ışıkları... Hepsi bir arada gözlerinin önünden akıyordu. Ancak bu kaosun farkına varabilen tek kişi Connor'dı çünkü Alex'in zihni, boğazındaki demir gibi ellerin yarattığı baskıyla bulanmıştı. Tek derdi, ciğerlerine bir damla hava çekebilmekti.
Connor, çevresinde ki çılgına dönmüş görüntü karmaşasının içinden bir çığlık kopardı. "Babana parkta sadece çocuk haline zarar vermeyeceğim diye söz verdim! Keşke hiç var olmasaydın!"
Alex cevap vermek istedi. Öfkesini, kırgınlığını haykırmayı düşündü ama nefes almak için çırpınan bedeni başka bir şeye izin vermiyordu. Dünya giderek kararıyor, düşünceleri uçurumun kıyısında kayboluyordu. Sonunda, gözlerini bir daha açamayacak gibi kapattığında her şey bir anda durdu. Zamanın değişimi, kulakları sağır eden bir patlamayla kesildi.
Connor, patlamayı zırhının kalan son dengeliyicisi ile atlatmış ve ayakta kalmayı başarmıştı, kontrolü yeniden ele aldı. Ancak gözleri, çevrenin değişmediğini fark etmişti: hâlâ on beşinci caddede, o yıkılmış ara sokaktaydılar. Yerdeki eski bir takvim parçası, 21 Ocak 2022'yi işaret ediyordu. (Alex'in Kai ile tanıştığı tarih)
Alex, toz ve taşların arasında sürünmeye başladı. İçindeki tek dürtü, hayatta kalma arzusuydu. Bilinci bulanık, düşünceleri karmaşıktı ama bu dürtü, onu hareket ettiriyordu. Ancak birkaç metre ilerledikten sonra hareketleri birden durdu. Yüzü, Connor'un elinde tuttuğu kılıcın dibine gelmişti. "Her şey bitti, Alex!" diye fısıldadı Connor, o derin ve soğuk sesiyle.
Alex, kafasına düşen yağmur damlalarını hissetti. Zihni ve bedeni, bu sessiz vedayı kabul ediyordu. Gözlerini yavaşça kapattı, artık beklediği sonun gelmesiydi. Belki de bu mücadelenin anlamsızlığı, onun pes etmesini kolaylaştırıyordu. Yağmur damlaları birer birer düşerken, Alex tüm varlığıyla teslim olmuştu.
***
Kai sonunda uyanmıştı. Tüm bedenini saran acıya rağmen, çevresine dikkatle bakarak durumunu anlamaya çalıştı. Etrafındaki yoğun toz bulutu bile savaşın yıkıcı izlerini gizleyemiyordu. Gözleri yerdeki mavimsi, titreşimli izlere takıldı. Bu işaretler, Alex'in zaman yolculuğu yaptığını açıkça belli ediyordu. Alex hayatını kurtarmıştı. Kai, Connor'un peşinden gitmekte ilk defa bu kadar kendini kararlı hissetmişti. Ne pahasına olursa olsun, Alex'e verdiği sözü yerine getirecekti.
Ama öncelikli bir görevi vardı: Alex'i korumak. Babasını kaybettiği o günden itibaren, henüz bir çocuk olan Alex'in etrafında bir gölge gibi dolanmıştı. Onu tehlikelerden uzak tutmuş, her adımını izleyerek yirmi iki yıl boyunca arkasında sessiz bir koruyucu olmuştu. Ancak bir şey daha vardı... Kai, her gün Alex'in kaybolduğu on beşinci caddeye gitmeyi ihmal etmiyordu. O ara sokağı ziyaret ederken tek bir dileği vardı: Alex'in geçmişe değil, geleceğe gelebilmesi. Bu umut, onu diri tutuyordu.
Ve nihayet... 21 Ocak 2022. O beklediği işareti, on beşinci caddede duyulan patlama sesiyle aldı. İçgüdüleri doğruydu: kavga bu zamana kadar taşınmıştı. Kai hemen harekete geçti.
Connor'un kılıcı, Alex'in başına tehlikeli bir yakınlıktaydı. Alex yere yığılmış, artık neredeyse hiç tepki veremeyecek hâle gelmişti. Tam o anda, Connor sırtında beklenmedik bir baskı hissetti. Kai, hiç tereddüt etmeden harekete geçmişti. Connor'un zırhındaki zayıf noktayı bulmuş, parmaklarını o açıklığa yerleştirmişti. Sesi, sakin ama tehditkârdı.
"Eğer en ufak bir hareket yaparsan, paramparça olacaksın. Cesedinin tanınmaz halde olmasını istemiyorsan yerinde kal"
Connor bu sözlerle hareketsiz kaldı. Bu sesin kime ait olduğunu anlaması uzun sürmedi. Gözleri bir an için devrildi, dişlerini sıkarak yanıt verdi: "Sen..."
İkisi yerinde sabit bir şekilde dururken Alex, yerden kalkmıştı az önce ölümünü kabullenmişken şimdi celladıyla yüzleşme fırsatı vardı. Nefes nefese bağırarak konuşmaya başladı. "Bitti Connor, anlat artık her şeyi!"
Connor artık gizlediklerini söylemeye hazırdı. Zaten artık umurunda değildi çünkü hiç bir şekilde ailesinin var olduğu yıla kadar yaşayamazdı. "Geldiğim yılda zaman kapsülleri sadece genetik uyumluluğu olan kişiler için tasarlanmıştı. Bunlarda gezegende sayılı kişilerdi. Maskeli İriyarı bir adamın evime geldiği günü hala hatırlıyorum..." derin bir nefes aldı. "İş teklifini reddettim. Bunun yüzünden ailemi öldüreceğini tahmin bile edemezdim. Bana eğer işi başarırsam zamanı değiştireceğimi ve hiç seçilmeme gerek bile kalmayacağını söyledi. İşte bu lanet işe böyle başladım."
"Anneni öldürdükten sonra, zaman kapsülün harekete geçti. Son anda sinir kancasını kapsülüne geçirebildim ve seninle birlikte seyahat edebildim." diye anlatmaya başladı Connor, sesi soğuk ve karanlık bir tını taşıyordu. "Bir sonraki gün, saldırıya yeniden hazırlandım. Ama o an... yanıma, ailemi öldüren o şerefsiz geldiğinde, her şeyim alt üst oldu."
Bir an sustu, nefesi kesilmiş gibiydi. Derin bir nefes aldı ve gözleri öfkeyle daraldı. "Nasıl oluyordu da hâlâ yaşıyor ve beni tanıyordu? Daha tanışmamıza yıllar vardı..."
Connor'un sesi giderek daha öfkeli ve kırgın bir hâl aldı. "Benden, Andrew'i öldürüp yanında ki çocuğu sağ bırakmamı söyledi. İlk başta bunda bir sorun görmedim. Sadece bir çocuk, diye düşündüm. Ama sonra çocuğun Alex olduğunu öğrendiğimde işler tamamen değişti. Aklıma bir fikir gelmişti. Eğer Alex daha küçükken ölürse, tüm bu lanet zaman sorunları çözülürdü. Böylelikle ailemle birlikte mutlu bir hayat yaşayabilirdim."
Kai, Connor'un arkasından sözünü kesmişti "1995 Yılında Alex'le geldiysen beş yıl boyunca planını erteledin. Neden?"
Connor, Kai'ye dönmeden cevap verdi.
"O iri adam... ne düşündüğümü öğrenmişti. Adi herif, her şeyi çoktan biliyordu. Bana gelecekte ailemi aslında öldürmediğini söyledi. Eğer dediklerini yaparsam, beni gizli bir tesiste saklayacağını ve ailemi yeniden görebileceğim tarihte beni çözeceğini vaat etti. Sanki tüm zaman onun elindeymiş gibi konuşuyordu."
Connor'un parmakları zırhındaki kafa maskesinin kilidini çevirdi. Maske yere düşerken, yüzünde hiçbir duygu izi yoktu; yalnızca derin bir boşluk.
"1995'te Andrew ile konuştum. Ona ailemin durumunu anlattım. Çocuğunun ölmemesi karşılığında kendi canını vermesini istedim. Bir-iki gün düşündü ve... kabul etti. Beni anladı. O, gerçekten iyi bir insandı."
Alex, Connor'un sözlerine dayanamayarak öfkeyle bağırdı:
"Sonra ne oldu?!"
Connor derin bir nefes aldı, sanki her kelime ona bir ağırlık yüklüyormuş gibiydi.
"Beş yıl boyunca seninle zaman geçirmek istedi onu anladığım için buna karşı çıkmadım. Andrew'in son isteği ise oğluyla her zaman gittikleri parkta, ona son kez sarılmaktı." Sesi çatallandı, neredeyse duyulmaz bir fısıltıya dönüştü. "Ben... ben üzgünüm."
Alex sendeleyerek ayağa kalktı. Yağmur damlaları yüzünden yüzündeki öfke daha da belirginleşiyordu. Yumruklarını sıkarak, Connor'un üzerine doğru yürüdü.
"Babam bana hep, bir iyilik yaparken kendi menfaatlerimizden vazgeçmemiz gerektiğini söylerdi!"
Connor'un gözleri Alex'in gözlerine kilitlenmişti. Alex, yüzüne iyice yaklaştı ve öfkeyle bağırmaya devam etti:
"Sen, kendi ailen için başka bir ailenin yok olmasını izledin. Sen insan değilsin, Connor! Senin gibiler yaşamayı bile hak etmiyor!"
Connor, bu sözler karşısında başını eğdi. Sessizlik, yağmurun sesiyle birleşip atmosferi daha ağır bir hâle getirdi. Alex, dişlerini sıkarak dönüp Kai'ye bağırdı:
"Yap şunu, Kai!"
Kai, sesini yağmurun gürültüsüne karşı yükselterek cevap verdi:
"Buna emin misin, Alex?"
Alex'in öfkesi gözlerinden okunuyordu. Nefesi kesik kesik, göğsü inip kalkıyordu. Connor, annesini ve babasını ondan almıştı. Bunun cezasız kalmasına izin veremezdi.
"Sana sadece yap şunu dedim!"
Connor, başını eğik tutmaya devam etti. Sanki yağmur damlaları, hafif gözyaşlarıyla birleşip yüzünden süzülüyordu. Sesi kısık ama garip bir kabullenişle doluydu.
"Biliyor musun Alex? Eşimin ve çocuğumun yüzünü bir kez daha görebilmek için her şeyi göze alırdım. Ben bir katilim ve beni hiçbir zaman affetmeyeceğini biliyorum. Ama bazen sevdiklerin için tüm dünyayı karşına almak zorunda kalırsın. Unuttun mu sende aileni bulmak için tüm zamanın dengesini bozmayı göze almıştın..."
Connor kafasını kaldırarak Alex'e baktı. İçindeki ateş bedenini sarmaya başlamıştı. "Umarım bir gün beni daha iyi anlarsın."
Bu sözlerle birlikte Connor'un içindeki enerji kontrolden çıktı. Zırhı çatırdamaya, vücudu titremeye başladı. Yağmur damlaları buharlaşıyor, etrafında ışık halkaları oluşuyordu. Birkaç saniye içinde, Connor'un bedeni patlayarak etrafa saçıldı. Geriye kimliğini tanımlayacak hiçbir şey kalmamıştı. Connor, zamana yenik düşmüştü...
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.08k Okunma |
1.64k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |