32. Bölüm
Ömer Faruk Yardımcı / Kaizen :  Zamanın Varisi / Bölüm 9 : Yeni Bir Başlangıç (Part 2)

Bölüm 9 : Yeni Bir Başlangıç (Part 2)

Ömer Faruk Yardımcı
davyjones

 

Alex, arterden çıkıp etrafına bakındığında, tanıdık bir yerin manzarasıyla karşılaştı. Asma Bahçeler’in o huzurlu ve aynı zamanda mistik havası etrafını sarmıştı. Hiç vakit kaybetmeden kütüphaneye doğru adımladı. Burası geçmişin ve bilgelik dolu sırların deposuydu. Yerdeki dağınık keten kumaşlar, kütüphanenin bazı bölümlerini sarmıştı. Alex, mumyayı andıran bu şeritlere kısa bir bakış attıktan sonra, ilerlemeye devam etti.

Kütüphanenin bahçesine vardığında, Logan’ın başka birisiyle konuştuğunu fark etti. Merakına yenik düşerek sessizce yaklaştı ve gizlendi. Konuşmalara kulak kabarttı.

Logan:
"Cevap basit iki kelime: Huzur Noktası. Seni harekete geçirmem için bu dersi geçmeni bekliyordum. Bunu başardın da... Artık sadece yeteneklerine güven. Sen, Zamanın Varisi ve Gezegenin son umudusun."

Genç Alex, bu sözlerin ardından kendi kendine bir şeyler mırıldandı ve aniden ortadan kayboldu.

Alex, geçmişteki bu sahneyi izlemekten duyduğu hayretle saklandığı yerden çıktı ve Logan’a doğru yürümeye başladı.

"Daha dün gibi hatırlıyorum." dedi Alex, sesinde hafif bir gülümseme vardı. "O gün yanıma gelip beni yönlendirmeseydin, belki de tüm bu yolculuk hiç başlamayacaktı."

Logan, bilgece bir tebessümle Alex’e döndü. "Ben sadece inançlarıma güvendim evlat." dedi. Sonra ciddi bir ifadeyle ekledi, "Ra, katılmayı kabul etti mi?"

"Ah, evet." dedi Alex, omuz silkerek. "Biraz mızmızlandı ama gelecek. Bu arada, sana biraz lanet okuduğunu da belirtmeden geçmeyeyim. Ona nasıl bir iyilik yaptın da sana borçlandı?"

Logan, sakalını sıvazlayarak derin bir nefes aldı. "O zamanlar, ilk defa kendinden ödün vererek ona inananlar için bir iyilik istemişti."

Alex başını salladı. "Demek savaşta yenilince vicdanı devreye girdi, ha. Peki ya şimdi? Ne durumdayız?"

Logan, bahçenin içinde adımlamaya başladı, Alex de onu takip etti. "Kai’nin yerini tespit ettik. Savaş dün başladı." dedi Logan, kararlılıkla. Ardından ekledi, "Bir seferlik kullanabileceğin bir kol silahı yaptım. Mantığı, Connor’ın senin beynini kontrol etmek için kullandığı kancaya benziyor. Ama bu kez kancayı sen atacaksın. Böylece odaklandığın zamana gidebilirsin."

Alex biraz duraksadı. "Hey, unuttun mu? Bayadır zamanda yolculuk yapmıyorum. Doğru zamana gidebileceğimi bile bilmiyoruz."

Logan, bahçenin sonunda bir kutunun önünde durdu ve kapağını açtı. İçinden bir bileklik çıkardı ve Alex’e uzattı. "İşin iyi yanı şu ki," dedi Logan, "Bilekliğin içindeki çip seni tam olarak istediğin zamana götürüyor. Böylelikle gideceğin zamanı seçmesi için kendini hislerine bırakman gerekmeyecek."

Sonra duraksayıp ciddi bir şekilde ekledi, "Ama bunun bir bedeli var. Uzun bir süre boyunca zamanda seyahat edemeyeceksin. Belki de bir daha asla. Sonuçlarını tam olarak kestiremiyorum."

Alex, bilekliğe dikkatle bakarken içinde bir huzursuzluk vardı, ama yüzüne yansıyan kararlılık bu duyguyu bastırıyordu. "Çözüm bulmak için yeterince zamanım olacaktır." gözlerini Logan’a çevirdi. "Peki, tam olarak hangi zamana gidiyorum?"

"Kütüphanenin kurulduğu zamana... Yani Babil İmparatorluğu dönemine. Kütüphane, Kai'nin Babil İmparatoru olduğu yıllarda inşa edildi. Aslında Kaizen hakkında bilgi biriktiren bir kütüphaneye gerek yoktu; çünkü zaten her şeyi aktaran bir kişi vardı."

Alex, Logan'ın ima ettiği şeyi hemen kavradı. Kaşlarını çatıp düşündü, ardından hafif bir şaşkınlıkla sordu, "Kütüphane, Jessy’i ona götürdüğümde gizlice kuruldu, değil mi?"

Logan, sırıtmaya benzer bir ifade takındı. Bu İri adamın duygularını anlamak her zaman zordu, ama bu sefer yüzündeki alaycı ifadeyi gizlemiyordu. "Seni neden bu kadar kısa sürede mezun ettiğimin başka bir kanıtı işte.," dedi, elindeki kitabı yerine koyarken. "Ama şimdi geriye en önemli meselemiz kalıyor: Kai."

Alex derin bir nefes aldı. "Savaşın başladığını söyledin. Şu an neredeler?"

Logan, raftan bir başka kitabı çıkarıp göz gezdirirken yanıtladı. "Kai’nin koruma kozasını ördüğü yerdeler. Aynı zamanda Sandra’yla ilk kez tanıştığı yer."

"Koruma kozası mı?" diye sordu Alex, kaşlarını çatarken. "O da ne demek?"

Logan, kitabı kapatıp Alex'e baktı. "Bir önceki döngüde, dünya yok olmadan hemen önce Kai, Sandra’yı korumak için bu koza denen yapıyı oluşturdu. Eğer dünyayı kurtaracak bir yol bulamazsan, son günümüz geldiğinde bu sefer aynı şeyi Jessy için yapacak."

Bu bilgi Alex’in aklını kurcalıyordu. "Bunu sadece Kai yapabiliyorsa, bu onun senden daha güçlü olduğu anlamına mı geliyor?" diye sordu tereddütle.

Logan bu soruyu yanıtsız bıraktı ve sessizce gizli Arter yoluna doğru yöneldi. Arterin girişine geldiklerinde Logan nihayet sessizliğini bozdu. "Gideceğimiz yer açık bir ovada. Ovanın ortasında, etrafı surlarla çevrili büyükçe bir şato var. Ne olursa olsun, kim ölürse ölsün yalnızca görevine odaklan. Buna ben de dahil."

Alex, Logan'ın bu cümlesinin ağırlığını hissederek başını salladı. "Görevin önemini anlıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapacağım."

Alex, bilekliği takıp Logan'ı takip ederken, belki de hayatının en zor görevine doğru ilerliyordu. İçinde taşıdığı sorumluluğun ağırlığını her nefesinde hissediyordu. Başaramazsa, ailesi dahil herkesin fedakarlıkları boşa gidecekti. Bu düşünce, zihninde yankılanan bir ses gibiydi: Ne olursa olsun, başarmalıyım.

Arter yolunda ilerlerken zihnini saran karanlık düşüncelerden bir anda irkildi. Ani bir patlama sesi tüm dikkatini toplamasına neden olmuştu. Duyu algıları keskinleşirken, bedeninin istemsizce bir yöne savrulduğunu fark etti. Hızla düşmeye başlamıştı. Bedeni katılaşırken hissettiği ilk şey yer çekimine yenik düştüğüydü.

Etrafındaki görüntüler bulanıktı ama patlamaların yarattığı kaosu hissedebiliyordu. Gökyüzü açıldıkça doğru yere geldiklerini anlamıştı, fakat burası Logan'ın bahsettiği ova değildi. Göz alabildiğine uzanan bir savaş meydanıydı. Her yerden savaş naraları yükseliyor, farklı sınıflara ait askerler birbirleriyle savaşıyordu. Tarafları ayırt etmek neredeyse imkansızdı.

Alex, düşeceği yeri hesaplamaya çalıştı. Aşağıda hiçbir su birikintisi yoktu. Bu şekilde düşerse kendini iyileştirme fırsatı bile bulamadan ölebilirdi. Yere çarpmasına saniyeler kala, sudan oluşan bir kasırga düşüş hızını yavaşlatıp onu zemine doğru savurdu. Kasırgayı kimin yarattığını umursamadan hızla ayağa kalktı ve nereye gittiğini bilmeden koşmaya başladı.

Koşarken içgüdüsel olarak doğru yöne gittiğini hissediyordu. Yıldırımlarla aydınlanan karanlık gökyüzünün altında, uzakta şatoyu fark etti. Hedefi tam karşısındaydı. Ancak tam o sırada arkasından gelen bir ses onu durdurdu.

Arkaya döndüğünde karşısında kızıl saçlarının altındaki ateş renginde gözleriyle bir kadın duruyordu.

"Vay canına, ünlü Zamanın Varisi! Sonunda seninle tanışabildim." dedi kadın, sesinde alaycı bir tonla. Şirin görünen yüzü bir anda ciddileşirken saçlarını geriye doğru topladı. "Ah, üzgünüm, kendimi tanıtmayı unuttum. İsmim Aera. Ve buradaki amacım seni..." Kadın elini alnına vurdu, kendi kendine öfkelenmiş gibiydi. "Hayır, hayır, bu sözlere çalışmıştım. Şimdi hepsini unuttum! Ah, evet, hatırladım. Amacım seni öldürmek."

Aera, sözlerini bitirirken Alex’in etrafında devasa bir alev çemberi oluşturdu. Çember, kubbeleşerek içeri doğru daralmaya başladı.

Alex, çemberin daralmasını izlerken sakindi. "Neden bütün kaçıklar onun tarafında olmak zorunda ki?" diye mırıldandı, yerinden kıpırdamadan.

Aera, Alex’in umursamaz tavrına sinirlenmişti. Ateş çemberini daha hızlı daraltarak bir anda kapanmasını sağladı. İçeride taş yığınından başka bir şey kalmamıştı.

Zafer kazanmış edasıyla ellerini havaya kaldırıp bir poz verdi. "Aera, Zamanın Varisini muazzam bir savaşta yener ve cesedinin başında durarak ‘İyi savaştın’ der!" Sonra taşlara bakarak homurdandı. "Ama bu muazzam bir savaş değildi. Çok kolay oldu... Sanırım bazen doğaçlama yapmak gerek."

Tam sözlerini bitirdiği anda Alex, bir anda yeniden ortaya çıktı, yürüyerek ona doğru geliyordu.

"Gerçekle halüsinasyon arasındaki farkı ayırt edemiyorken nasıl bu savaşa kolay diyebilirsin?" dedi Alex, sakin bir tonda.

Bir anda hızlıca titreşmeye başladı ve kendisinin yirmi kopyasını oluşturdu. Her bir kopya Aera’ya bakıyordu.

"Geçmişim, geleceğim... Hepsi bir ve tek. Şimdi söyle, Aera, ben hangisiyim?"

Aera, şaşkınlık içinde geriye çekildi. "Bu imkansız! Sen..." diye bağırdı ve çığlık atarak her yöne alev çemberleri savurdu. Tüm Alex kopyaları aynı anda yok oldu.

Tam o anda, arkasından bir ses geldi. "Üzgünüm, yanlış tahmin."

Alex, hızla kinetik yumruğunu savurup Aera’nın bir kayaya çarpmasına neden oldu. Kadın bayılmıştı.

Alex derin bir nefes alıp kendini toparladı. Yoluna devam ederken yüzünde bir memnuniyet vardı. Olgunlaşmanın ve kontrol ettiği gücün getirdiği güvenle ilerliyordu. Uzakta Sofia’yı gördüğünü sandı, ama zihnini bu düşünceden uzaklaştırarak şatoya odaklandı. Görevi her şeyden önemliydi.

Bölüm : 19.12.2024 21:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ömer Faruk Yardımcı / Kaizen :  Zamanın Varisi / Bölüm 9 : Yeni Bir Başlangıç (Part 2)
Ömer Faruk Yardımcı
Kaizen : Zamanın Varisi

4.08k Okunma

1.64k Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...