Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Felaket Habercisi : Part 5

@davyjones

Kuzey Amarika - Zaman ??

Zamanın bilinmezliğinde sürüklenirken, Alex’in zihni geçmişin gölgelerine takıldı. Aklına çocukluk zamanları gelmişti Babasıyla geçirdiği zamanlar artık bulanıklaşıyordu. Bir an Annesini de düşündü. Halbuki Annesi onu hiç görmemişti. Evde annesine dair tek iz, babasının cebinde taşıdığı solgun bir fotoğraftı.

Düşünceleri onu ele geçirmeden kendine gelince sisli dağlarla çevrili bir ovada olduğunu fark etti. İlk defa bu kadar büyüleyici bir doğa manzarası görüyordu. Sanki bu topraklar, sömürgeci insanoğlu ile hiç tanışmamış gibi saf ve huzur doluydu. Her şey mükemmel bir uyum içinde görünüyordu. Alex, etrafına hayranlıkla bakarken birden kucağındaki yaralı köpeği fark etti.

Husky ölümün eşiğindeydi. Kurşunun etkisiyle zayıf nefesleri giderek daha yavaşlamıştı. Alex, Husky’nin onun için hayatını feda ettiğini anlayınca kalbinde büyük bir acı hissetti. Bir Ender onun için kendini feda etmişti... Gözleri Husky’nin zayıflayan bedenine kayarken, boğazına bir yumru oturdu.

"Lütfen öleyim deme. Sakın bunu yapma!" Alex daha yeni tanıştığı arkadaşının ona bu kadar etkisi olabileceğini tahmin bile edemezdi. Husky son nefesini vermeden önce Alex'in kucağından atlayıp bir yeri gösteriyormuşçasına koşmaya başladı sonunda bir mağaranın ağzına vardığında patisiyle içeriyi yavaşça göstererek çömeldi ve son kez gözlerini kapattı.

Alex, mağaranın girişinde, içeriden gelen büyülü ışıkların altında dururken, dünya sanki bir anlığına durmuştu. O güne kadar gördüğü tüm renkleri içinde barındıran ışık huzmeleri, gökkuşağını andıran bir ihtişamla parıldıyordu. Alex, derin bir nefes alarak yanında sessizce duran Husky'e doğru eğildi. Tüyleri, son kez parmaklarının arasında kayarken gözleri doldu ama kendini topladı. "Yaptığın iyiliği asla unutmayacağım, Husky," dedi, sesi kararlı ve derindi. "Sana söz veriyorum."

Alex, mağaranın girişinde bir mezar kazıp Husky'yi gömdükten sonra, içindeki hüzünle baş başa kalmıştı. Ancak birden, sessizliği bozan garip bir ses duydu. Bu ses, daha önce hiç karşılaşmadığı bir tınıdaydı. Hızla etrafına bakındı ama hiçbir şey göremedi. Sesin havadan geldiğini fark ettiğinde, kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Gördüğü şeye gözleri bile inanamıyordu bu mitolojilere konu olan Griffin isimli hayvandı. Kafasını şahinden gövdesini ise aslandan alan bu mitolojik yaratık tüm heybetiyle yere iniş yaptı.

Griffin, yavaşça Alex’in yanına çökünce, üstünde birinin var olduğunu fark etti. Bu yabancı, gri saçıyla dikkat çekiyor ve pamuktan elbiseler giymişti. Aniden aşağı atlayarak Alex’in etrafında dolanmaya başladı. "Vay canına bu inanılmaz. Şu kıyafetlere de bak kesinlikle Sandra bunu görmeli."

Alex, sadece sesiyle bile bu yabancının kim olduğunu tanıyabilirdi bu Kai'ydi.

Alex konuşurken, sanki ana dilini kullanıyormuş gibi hissetse de, aslında farklı bir dilde konuştuğunu fark etti. Bu durum, belki de Kaizen’in insanlarla kolay iletişim kurabilmesini sağlayan bir özellikti. İlk olarak Griffin’e, ardından Kai’ye döndü ve heyecanla konuşmaya başladı. "Aman tanrım, bu gerçekten bir Griffin! Kai, bunu nereden buldun?"

"Hey, insansı şey," dedi Griffin, Alex’in gözlerinin içine bakarak. "Seni daha önce görmediğime eminim. Nereden buraya geldin ve ismimi nasıl öğrendin?"

Alex, daha önceki tecrübesinden dolayı durumu kavrayabiliyordu. Kai’nin daha genç ve farklı bir zamanda yaşıyor gibi görünmesi durumu tuhaf kılıyordu. "İyi şans, beni insanlığın ilk çağına getirmiş olamaz, değil mi? Bana sadece şunu söyle yanındaki hayvanlardan çok var mı?"

Kai, konuşmadan önce Alex’i süzerek incelemeye başladı. Yaklaştığında, Alex'in üzerindeki giysinin özelliklerini incelerken ağzını açtı. "Epeyce var diyebilirim..." dedi. "Sanırım olayı çözdüm. Üstündeki giysiler aptalca fakat bir o kadar da farklı. Sen buraya ait değilsin."

"Tebrik ederim, İlk insan." dedi Alex alaycı bir tonla. "Tahmin et, bu işleri kim başıma musallat etti? Cevap verme, çünkü bu sensin!"

Kai bir adım geri atarak düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı. "Tuhaf... Merak etme dostum. Seni bu durumdan kurtarmak için elimden geleni yapacağım. En azından babam bu durumu öğrenmeden yaparsam iyi olur." Gözleri, üstünde birikinti oluşmuş toprağa kaydı. "Peki, ilk olarak neden toprağı kazıp içine bir şey koydun?"

Alex, Kai'nin babasının neye benzediğini tahmin bile etmek istemiyordu. Ayrıca Kai'nin ona üstünlük taslamayarak dostum demesi de hoşuna gitmişti. "Benimle gelen bir arkadaşım öldü bu onun için. Ölmeden önce ise şu mağarayı göstermeye çalıştı. Sanırım oraya girmemi istiyor. Elimdeki tek ipucu bu. Bana yardım edecek misin?"

Kai toprağa yaklaşıp çömelerek konuştu "Ölüleri gömmek ha, bu güzel bir fikir doğrusu. Dediğim gibi sana yardım edeceğim."

İşbirlikçi Kai'nin yardım severliği onu tanıyan herkesi şaşırtırdı doğrusu. "Beni şaşırtıyorsun. Gelecekte hiç bir işe müdahale etmeyen gıcık bir adama göre fena değilsin. Bu halini sevdim" Alex son sözünü söyleyip Kai'ye gülümserken Kai anlamsız bir bakışla karşısında ki adama bakıyordu.

Kai kısa bakışmanın ardından ayağa kalkarak içeri doğru yürümeye başladı. "Pekala o zaman, Önden ben gidiyorum beni takip et!"

Loading...
0%