

ABD, yıllar sonra bir kez daha yeni bir akademiye ev sahipliği yapacaktı. Kronos Akademisi, bu yıl büyük bir açılış yaparak sayısız öğrenciyi ağırlamaya hazırlanıyordu.
Ana meydan, her akademi döneminin başında olduğu gibi yine kalabalıktı. Ancak bu kez atmosferde farklı bir heyecan hâkimdi. Son bir yılda Kaizen’le ilgili köklü değişiklikler yapılmıştı: yönetim kadrosunda değişiklikler, açığa çıkan skandallar, gizli oluşumların çöküşü ve daha birçok reformla neredeyse tüm sistem baştan aşağı yenilenmişti.
Kaizen yönetiminin başına ise bu süreçte Sandra geçmiş ve ilk icraatı, kuruluşun amacını tamamen yeniden tanımlamak olmuştu. Artık Kaizen’in önceliği, dünyayı dengede tutmak değil, mutasyona uğramış insanların kontrolünü ele almak ve onların dünyaya zarar vermelerini engellemekti.
Kronos Akademisi’nde ise bugün, yeni bir dönemin başlangıcını kutlamak için sınıflarına yerleşen öğrenciler son dönemde yaşanan gelişmeler hakkında konuşmaya başlamışlardı:
“Biliyor musun? Artık ölümsüz olmayanlar daha kısa bir eğitim alacakmış. Keşke bu düzenleme, dedem seksen yaşında ölmeden önce gelseydi.”
Arkadaşları kahkahalar atarken araya başka bir ses girdi:
“Ben ise yeni yönetimin doğa olayları hakkında nasıl yalan söyleyeceğini merak ediyorum. Çin’de kapanan yarıklardan mutant insanlar çıkmış ve ortalığı terörize etmiş diyorlar.”
Bir başkası, durumu alaycı bir şekilde ele aldı:
“Hey, YouTube’a çıkıp ‘mutantım’ diyen insanlar bile kimseyi şaşırtmıyor artık. Kurt adama dönüşen o çocuğu hatırlıyor musunuz? Hiçbir şey olmadan tüm şehri dolaşmıştı. Herkes onu maskot sanıp fotoğraf çektirdi. Jean, Cadılar Bayramı’nda gerçek bir tek boynuzlu ata dönüştü. Ve ailelerin tek yaptığı şey, çocuklarının gözlerini kapatıp Jean’a sopayla saldırtmak oldu. Yazık çocuğa, içinden şeker çıkacağını sanıyorlardı!”
Herkesin yüzü acı dolu bir ifadeyle gerilmişken, başka bir öğrenci söze girip konuyu değiştirdi:
“Onu boş verin de, okulun müdürü kim olacak asıl onu merak ediyorum.”
Öğrenciler aralarındaki tartışmalara devam ederken, arterlerdeki aniden yükselen hareketlilik, kalabalığın bir anda susmasına neden oldu. Arterden çıkan adam herkesin bir anlık nefesini tutmasına neden olmuştu.
“Bu evreni kurtaran adam değil mi?” diye fısıldadı bir öğrenci, şaşkın bir şekilde.
“Lanet olsun, gezegenin en güçlü adamı gerçekten bizim müdürümüz mü?” diye mırıldandı bir diğeri, gözlerinde şaşkınlık ve korku karışımı bir ifade belirmişti.
Kürsüye çıkan adamın üzerinde, kırışıkları özenle ütülenmiş beyaz bir gömlek ve sade bir siyah pantolon vardı. Gömleğinin yakası düğmelenmemiş, kolları ise rahatlıkla kıvrılmıştı. Ayakkabıları, yıllardır kullanıldığı belli olan ancak temiz tutulan kahverengi deri bir çift mokasindi. Giyimi tamamen sıradandı; bir ofis çalışanının ya da üniversite profesörünün her gün tercih edebileceği türdendi.
Ama bütün bu sade görüntü, onun önemini azaltmıyordu. Tüm bakışları üzerinde toplayan şey kıyafetleri değil, sahip olduğu isimdi. Alex Brown.
Dünyanın tekrar düzelmesinin ardından hakkında çok fazla kitap yazılmıştı. Ancak kimse onu bir kez dahi görmeyi başaramamıştı.
Alex, gözleriyle çevresini tararken, bir zamanlar kürsüye merakla bakan öğrencilerden biri olduğunu düşündü. Zaman, ne kadar acımasız ve hızlı geçmişti. Akademiye geldiği o ilk günler… Her şeyin art arda geldiği o dönem, bir türlü unutamadığı bir karmaşa gibiydi. Şimdi ise yeniden dünyadaydı; yeni bir okula önderlik ediyordu. Her şeye baştan başlamak ne kadar zordu… Ama en zoru, yaşadıklarını bilen hiç kimsenin artık var olmamasıydı.
Yine de tüm bu çabanın sonucunu görmek, onu memnun ediyordu. Çektiği acıların bir işe yaradığını görmek, içinde garip bir mutluluk yaratıyordu.
Yavaşça kürsüye doğru ilerledi ve etkileyici bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
“Biliyorum, hepiniz yetenekleriniz yüzünden birçok acı çektiniz. Hâlâ da çekmeye devam ediyorsunuz. Hayat böyledir işte; ne zaman doğrulduğunuzu hissettiğinizde sizi zorlamaya başlar, düşüp kalkmanıza neden olur.”
Tüm gözler, Alex’in yaşlı ruhunu barındıran yeşil gözlerine kitlenmişti. “Her zaman ağlayıp pes etmek kolay gelse de savaşmaya devam etmek zorunda kalırsınız. Çünkü hayat bunu gerektirir sizden. Pes etmek, sizi ne geçmişinizden ne de geleceğinizden kurtarır.”
Alex, gözlerini çevredeki yüzlere tekrar çevirerek devam etti: “Ama şunu unutmayın.” dedi Alex, sesine derin bir ciddiyet hakimken. “Bir gün gelecek, çektiğiniz tüm acıların sizi ne kadar güçlü kıldığını anlayacaksınız. O gün, her yara, her düşüş ve her kalkış sizi tanımlayan birer nişan haline dönüşecek. Ve en zoru da ne biliyor musunuz? Tüm bunları ancak olgunlaştıktan sonra fark edebileceksiniz...”
Sonunda duraksadı, sesi bu sefer daha kısık çıkıyordu:
"Kim olduğumu merak ediyorsunuz değil mi? İsmim Alex Brown. Ben Zamanın Varisiyim…”
SON
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.08k Okunma |
1.64k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |