Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Sırlar Kitabı : Part 2

@davyjones

 

Curt Goetz

Zaman büyük bir öğretmendir. Ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür.

Alex gözlerini açtığında hala bulunduğu yerde olduğunu fark etti. Ama her şey farklıydı. Sessizliğin hüküm sürdüğü bu görkemli yer, artık insan sesleriyle dolmuştu. İnsanlar gruplar halinde etrafta dolaşıyor, korumalar ise nöbetleşe yer değiştirerek herkesi dikkatle izliyorlardı. Alex, etrafına hayranlıkla bakarken gözünü yukarıya dikti. İstemsizce tepeye doğru hareket etmeye başlamıştı. Yanından geçen insanlar sanki hiç ona aldırmıyormuş gibi Babil'in ve Kraliçenin görkeminden bahsediyorlardı.

Bu sırada çevresindeki değişimi fark etmemek imkansızdı. Daha demin yosunların ve toz tabakasının kapladığı duvarlar şimdi neredeyse ışıl ışıl parlıyordu. Her yüzey, ince işlenmiş kabartmalarla bezenmişti. Zemin altın işlemeler ile süslenmiş göz alıcı bir ihtişamla parıldıyordu. Artık duvarların dokusunda çürümüş bir tarih değil, saraylara layık bir görkem vardı.

Her çıktığı katta güvenlik daha da yoğunlaşırken Alex, dikkatini giderek artan bir endişeyle yukarı taşımaya devam etti. Son katmana ulaştığında, burada gördüğü sahne karşısında duraksadı. Ortada, nadir mücevherlerle bezeli, göz kamaştırıcı bir kral tahtı duruyordu. Ancak, Alex'in asıl dikkatini çeken tahtta oturan figürler oldu. Bulutumsu bir bulanıklıkla örtülmüş yüzleri vardı; tanımlaması güçtü ama yaklaştıkça detaylar belirginleşmeye başladı. Kızın yüzü yabancıydı, ancak erkek… O Kai’den başkası değildi.

Kai, gözlerinde tarifsiz bir sadakatle kıza bakarken konuşmaya başladı. "Semiramis'in Asma Bahçeleri kulağa nasıl geliyor?" Kız, Kai'nin gözlerinin içine bakarak cevap verdi. İkisi arasında ki derin ilişkiyi Alex bile izleyerek fark edebiliyordu.

"İsmi kimin umurunda. Zaten gerçek isimlerimiz bile değil. Önemli olan buranın bizim ilk evimiz olması. Benim tek dileğim insanların gelecekte burayı yıkmaması. Umarım, hep bu şekilde güzelliğini korur." Kızın görüntüsü adeta insanı büyülüyordu. Alex daha önce bu kadar güzel bir varlığı görmediğine yemin edebilirdi. Uzun, siyah saçları omuzlarına kadar dökülürken, gözlerindeki kıpkızıl parlaklık Alex'in daha önce tanık olmadığı bir ihtişam yayıyordu.

"Sana söz veriyorum sevgilim. Babil yıkılsa bile evimizi ayakta tutacağım. Kimse onu bizden alamayacak."

Kız, sevgi dolu bir gülümsemeyle kollarını Kai’nin boynuna doladı. O an ikisi de dünyanın geri kalanını unutmuş gibiydi; sadece birbirlerine aitlerdi. Fısıldar gibi konuştu, sesi hem kırılgan hem de inanç doluydu:

"Seni sonsuza kadar seveceğim, Kai."

Kai, gözlerinde ışıldayan kararlılıkla kızın gözlerine baktı, elleriyle onun yüzünü yumuşak bir dokunuşla kavradı. İçinde büyüyen sadakati ve sonsuz bağlılığı yansıtan bir sesle cevap verdi:

"Seni tüm zamanlarda seveceğim, Sandra."

Kai'nin Sandra'ya doğru eğilmesiyle birlikte, etraflarındaki ışık hızla soldu ve karanlık, bir dalga gibi her şeyi yavaşça yutmaya başladı. Alex, gözlerini kısmıştı, çünkü bu değişim ne kadar hızlı olduysa, onun için de o kadar şaşırtıcıydı. Bir anda tüm çevre silikleşmiş, yok olmuş gibiydi.

Zihninin derinliklerine sürüklendiğini hissediyordu. Sanki bir tünelden geçiyor, her geçen saniye daha da derinleşen bir karanlığın içine çekiliyordu.

Paul Claudel

Zaman hiç kaybolmaz. Kaybolan biziz.

Alex, karanlık bir odada yalnızca soğuk taş duvarların ve yoğun sessizliğin ortasında bulmuştu kendini. Havanın içinde hafif bir toprak kokusu vardı, ama tüm bu soğukluk, aniden şöminenin alevlerinin parlamasıyla kırılmıştı. Ateş, kısık ama etkili bir şekilde parıldarken, etrafındaki her şey yavaşça aydınlanmaya başladı. Burası, Alex’in hiç görmediği, tanımadığı bir yerdi.

Oda, Orta Çağ’ın ihtişamını barındıran bir yapıya sahipti. Yüksek tavanlar, koyu ahşap direklerle desteklenmişti. Zemin ise el işçiliğiyle işlenmiş halılarla örtülmüştü. Her şeyin kendine has bir zarafeti vardı. Odanın tam ortasında ise devasa bir yemek masası yer alıyordu. Masanın etrafında, özenle düzenlenmiş yemek tabakları ve bakırdan şamdanlar vardı. Bu görkemli masanın başında ise Kai ile Sandra, birlikte yemek yiyorlardı.

Alex, sıkıştığı köşede kendini yeniden hayalet gibi hissederken konuşma sesleri yükselmişti.

"Kaçıncı yılımız olduğunu unutsak da, her çağda seninle birlikte olmak beni hep mutlu etti, Kai." Sandra, gözlerinde hafif bir parıltı ile konuştu, fakat sözcüklerinin arkasındaki ağırlık hissediliyordu.

Kai, sağ elini masanın üzerine koyarak karşısındaki kızın elini nazikçe tutup cevap verdi. "Sensiz buraya kadar gelemezdim, bunlar hep senin sayendeydi."

"Hayır, Kai. Bunu birlikte başardık." Sandra, söylemek istediklerinden çekinircesine, sesindeki titremeyi bastırarak devam etti. "Fakat şimdi daha büyük sorunlarımız var, bunu biliyorsun."

Kai'nin yüzünde hoşnutsuzluk belirginleşti; elini geri çekip, yeniden masanın altına koydu. "Bunu zaten konuşmuştuk. Bunun sırası değil."

Sandra, geri çekilmek yerine, sözlerini bastırmaya karar verdi. Gözleri, Kai’nin içine derin bir bakış atarak devam etti: "Logan, değişim süreci için hazırlıklar şimdi başlatılmazsa, ilerleyen zamanlarda bunu artık yapamayacağımızı söylüyor. İnsanlar böyle devam ederse, teknolojide ne kadar ilerleyebileceklerini düşün. Teknoloji, nüfus demek. Nüfus ise bi..." Sandra, sözlerini tamamlayamamıştı ki, Kai araya girip cümleyi bitirdi.

"Nüfus ise bozulma sürecini hızlandırıp bizim yok oluşumuz demek. Bunu biliyorum sevgilim. Ama şimdi başka yollar bulmaktan vazgeçemeyiz değil mi?"

"Bana söz vermelisin. Kaizen, artık bozulma sürecini tutamaz. Değişim Süreci'ni başlatmazsak, sonsuza kadar yok oluruz. Bunu sen de biliyorsun!" Sandra, son sözlerinde sesini yükseltse de, hemen ardından normal tonuna geri dönerek devam etti. Ancak, gözündeki yaş damlası, duyduğu korkuyu ve umutsuzluğu ele veriyordu. "Tek istediğim, seninle bir kez daha bir döngüde bulunmak, sevgilim..." Sandra, Kai’nin bıraktığı eli tekrardan nazikçe kavrayarak kendine çekti ve gözleriyle ona yalvaran bir bakış attı. "Lütfen..."

Görüntüler tekrar karardı. Alex kendini tekrar siyah bir boşluğun içinde bulmuştu.

Soğuk ay ışığının gözlerine vurmasıyla, Alex bir sonraki anıya geçtiğini fark etti. Bu sefer kendini, küçük bir kaleyi andıran özel bir evin bahçesinde buldu. Ev, taş duvarları ve gotik yapısıyla dikkat çekiyordu. Bahçenin tam ortasında, Sandra ve tanımadığı bir adam duruyordu. Havanın derin sessizliğinde, yabancının sesi birden yankılanarak, anıyı canlandırmıştı.

"Değişim sürecini başlatmamız gerekiyor. Son günlere girdik. Buna rağmen Kai, hala hiçbir şey yapmamakla kararlı. Bir şeyler yapmalıyız."

Sandra, sessizce yanıt verdi, gözleri hâlâ adama odaklanmıştı. "Ona inanıyorum, bunu yapacaktır."

Yabancı, Sandra’nın sözlerine soğuk bir gülümsemeyle karşılık verdi, öfkesini gizleyemediği belliydi. "Söz mü vermişti? Kai artık farklı biri. Gelecekten gelen şu kız hakkında sana söylediği yalan peki? Sana önemsiz biri olduğunu söyledi, ama işe bak ki o bir aktarıcıymış. Bir sonraki döngü için seni değil de onu seçerse ne olacak peki? Belki de lanet herif ikinizi sevip ikinizin de yok olduğunu görmemek için Değişim Sürecini başlatmayı reddediyor."

Sandra’nın kalbi bir an için durakladı, ama içten içe, karşısındaki adamın haklı olabileceğini biliyordu. "Bunu bilemezsin, mutlaka bir sebebi vardır. Biz her zaman birbirimize güvendik."

Yabancı, elini çenesine koyarak, derin bir bakışla cevap verdi. "Belli ki bu güven, tek taraflıymış..."

Karanlık, yeniden yavaşça çekilmeye başlarken, Alex, evin bir köşesinde Kai’nin varlığını hissediyordu. Bir sonraki anıya geçmeden kulağına fısıltılar yankılandı belki de bu ses ona aitti.

"Ona Jessy'nin kim olduğunu söyleyemem..."

 

 

Bu seferki yer, Alex'in pek hoşuna gitmemişti. Bulunduğu ortam bir savaş meydanını andırıyordu tek tesellisi istediği gibi hareket edebilmesiydi. Etrafında, çeşitli maddelerden oluşan fırtınalar birbirine doğru yaklaşıyor, yağmurun ve şimşeğin artışı tüm görüş alanını kapatıyordu. Aniden gelişen yer sarsıntıları, yürümeyi bile zorlaştırıyordu. Sonunda bir tepeye çıktığında, savaşın ne denli büyük olduğunu az çok görebilmişti. Bu, bahsedilen Kai'nin yönetime olan büyük isyanıydı. Kaizen’deki her sınıf, bu savaşa katılmıştı. Tepeye rastlantısal gelmediğini, arkasındaki seslerden anlamıştı.

"İşin bitti, Neon! Artık pes et, piç herif!" Kai, siyah zırıh içinde dururken kararlılığı yüzünden okunuyordu. Zırhı Alex'in daha önce görmediği bir metalden yapılmıştı. Neon ise, başı dahil tüm vücudunu kaplayan bir zırh giymişti. Yüzündeki maskenin ayrıntıları, ona korkunç bir hava katıyordu.

Neon, yere düşmüş ve Kai, onun üzerine çıkıp defalarca yüzüne yumruk atıyordu. İkili, sanki yıllarca süren bir dövüşün ortasında gibiydi. Kai, yağmur damlalarının yüzüne düşüşünü belki de çoktan hissetmeyi bırakmıştı. Vücudu, her darbeyle daha da yorulmuştu ama bir şekilde durmaksızın savaşıyordu.

Neon art arda gelen yumrukların arasında konuşmayı başardı. "Bunların hepsi senin yüzünden! Sana süreci başlatmanı söylemiştim!" Neon’un kırılan maskesinin altındaki yüzü gözüküyordu. O yüz… Deminki anıda Ay ışığı altında Sandra’nın konuştuğu kişiydi.

"Konuşup vakit kazanabileceğin birine mi benziyorum, aptal herif!" Kai, son yumruğunda iki elini birleştirip havaya kaldırdı ve sert bir şekilde Neon’un kalbine doğru indirdi. Yumruğun etkisiyle dağın derinliklerinden bir yankı duyulmuştu. Alex bu yumrukla tepenin içten çatladığına yemin edebilirdi. Çıkan sesler ise adeta bu düşünceyi doğrular nitelikte artıyordu ama buna rağmen Neon zorlanarak son cümlelerini söylemeyi başarabilmişti.

"Sana kötü haber vereyim, Sandra o kızın aktarıcı olduğunu ve onu sevdiğini biliyor. Sen seçim yapamadığın için, o senin yerine yaptı. Seni şerefsiz o-" Neon, hakaretini bitiremeden son nefesini vermişti.

Bir süre sessizliğin ardından, Kai, Neon’un başında çökmüşken şimşek çarpma sesi duyuldu. Logan ortaya çıkmıştı. Kai, öfkeyle bağırarak ona seslendi.

"Neon'un son sözleri Sandra oldu! Başından beri arkasında o vardı! Neden söylesene? Nerede hata yaptım!"

"Bu ikisi arasında seçim yapamadığın için başına geldi. Artık istemesen de Değişim Süreci başladı. Seçimini yapmalısın Sandra'ya gidip kızın kim olduğunu söyle oğlum!" Logan, Kai'ye yaklaşıp elini omuzuna koydu. Kai, bu içten dokunmayla kalbinin birken acısını gözyaşlarına aktarmıştı. Ağlarken bir şeyi fark ediyordu. Artık su damlalarını hissediyordu...

Görüntüler bir kez daha kayboluyordu. Alex, izlediği anıların sonuna geldiğini hissedebiliyordu. Geriye sadece hikayenin sonunu görmek kalmıştı.

 

Henry Van Dyke
Zaman bekleyenler için çok yavaştır, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, neşelenenler için çok kısa, ancak sevenler için zaman; sonsuzluktur.

Son perde açılmıştı. Hava demin gördüğü savaş alanını andırıyordu ama bu sefer mekan farklıydı. Hikayenin sonu başladığı yerde bitecekti. Babilin Asma Bahçelerinin üzerine bu sefer sessizlik çökmüştü. Karanlık her yeri ele geçirince mekanın güzelliğinin bir önemi de kalmamıştı. Alex saniyede bir gökyüzünü aydınlatan şimşekler sayesinde yolunu buldu. Kütüphanenin içine girdiğinde Sandra'nın yerde kan içinde yattığı görülüyordu. Kai ise yanı başında durup kafasını Sandra'nın alnına sabitlemişti. İkisi de gözyaşları döküyordu. Bu onların belki binlerce yıllık ilişkilerinde ayrılık zamanıydı.

Sandra, zayıf bir gülümseme ile gözyaşlarını silerken, son bir kez Kai’nin gözlerine baktı. "İsmi Jessy demek... Üzgünüm, haklı olsanda bunu yapmak zorundaydım."

Kai, içindeki öfke ve kırgınlıkla sordu: "Birlikte ölebilirdik, tüm gezegenle yok olup giderdik. Neden bunu yaptın?" Bu, Kai'nin her zaman istediği bir seçenekti – ikisini tercih etme yerine gezegenin yok oluşuna göz yummak.

Sandra, elini Kai'nin yanağına uzatarak, parmaklarıyla son bir kez gözyaşlarını sildi. "Önceki devirdeki yaşamımı hatırlamasam da, bunca mücadelenin boşa olmadığını biliyorum. Her zaman kendimizi düşünerek cimrilik ettik, sanırım artık fedakarlık vakti geldi." Derin bir nefes aldı, ancak devam etti. "Eğer yaşamaya devam etseydim, senin vicdan azabını arttırmaktan başka bir şey yapmazdım. Ama unutmanı istemediğim tek bir şey var... O da seni sonsuza dek seveceğim hayatım..." Sandra'nın eli son sözleriyle yere düşmüştü.

Kai, Sandra'nın hala sıcak olan yüzüne yaklaşarak dudağına yavaşca öpücük kondurup Sandra'nın sözlerine cevap verdi. "Seni tüm zamanlarda seveceğim..." Kai'nin son sözleriyle etrafın yıkılmaya başlaması bir olmuştu anı defteri çöküyordu ancak, Alex’i şaşırtan bir şey oldu – veya belki de öyle gördü. Odanın köşesinde, kendisinin bir yansıması duruyordu. Ama burada ne işi vardı?

***

Alex geri dönmüştü kitap kapalı bir şekilde yerde duruyordu. Logan ise karşısında oturup hala onu izlemekteydi. Alex hala gördüğü anıların etkisindeydi. Aklına ilk gelen soru Kai'ydi. "Ona ne oldu?"

Logan, bahçedeki nadir çiçeklere gözlerini dikip, derin bir sessizlikten sonra konuşmaya başladı. "Yıllarca her şeye arkasını dönerek kendini buraya kapattırdı. Hep sevdiği beyaz rengi bile artık ona bir anlam ifade etmiyor. Şuan bile herkes Sandra'yı Kai öldürdü zannediyor. Doğru mu diye sorma cevabı bende bilmiyorum."

Alex, bu sözlerle Kai'nin sırlar perdesine biraz da olsa ışık tutmuştu. Gördüğü görüntüler, onun içindeki sevgiye dair karmaşık duyguları tetiklemişti. Ancak bir şey daha vardı; Sandra'nın nasıl öldüğünü hâlâ bilmiyordu. O eksik parça, her şeyin tamamlanması için Alex’in içinde bir boşluk bırakıyordu. "Peki bana neden bunları gösterdiniz?"

"Çünkü oğlum Zamanı Değiştiremeyeceğini bildiği halde seni burada oyalamaya çalışıyor. Onunla tanışmadan önce seni bir aylık bir özel eğitimden geçirip geçmişe yollamayı düşünüyordu ama içindeki bir umut buna engel oldu. Ona kalırsa hiçbir şey yapmadan Değişim Gününe kadar öylece beklemeyi seçer."

"Benim onun geçmişine nasıl bir etkim olabilir ki?"

Logan yerde ki kitabı alarak cevap verdi. "Bunu kendin göreceksin. Ben senin gezegeni kurtarabilecek alternatif bir yol bulabileceğine inanan tek kişiyim. Bana güven ve buradan ayrılıp gerçekleri ara."

"Fakat nereye gideceğim?" Aslında cevabı biliyordu ama yine de sormuştu.

"Cevap basit iki kelime Huzur Noktası. Seni harekete geçirmem için bu dersi geçmeni bekliyordum bunu başardın da artık sadece yeteneklerine güven. Sen Zamanın Varisi ve Gezegenin son umudusun." Logan haklıydı. Yeteneklerine güvenmesi gerekiyordu. Alex cevap vermek yerine bulunduğu yerde çömeldi ve mırıldanarak aynı sözleri tekrarlamaya başladı.

"Başkalarını mutlu ettiğinde mutlu oluyorsan hala insanlık için umut olacaktır." Alex istediği zamana gidemeyeceğinin farkındaydı o yüzden sadece babasının ona söylediği söze tutunmuştu. Amacına ulaştığında, tüm çevresini saran bir ışık patlaması, adeta Alex’in zaferini kutluyor gibiydi. Tabi bir kez daha Akademi kariyerine başlamadan olayların içine atılması bir olmuştu.

 

 

Loading...
0%